Lübnan: İsrail tankları BM üssüne zorla girdi

Polonyalı devrimci sosyalistler yazdı

Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline ve NATO'nun gerilimi tırmandırmasına karşı çıkıyoruz. NATO'yu desteklemek için izdihama katılmayı ve savaşa daha fazla para harcamayı reddediyoruz. Ukrayna'daki savaşın Polonya'da iki ana sonucu oldu. Birincisi, ülkeye gelen çok sayıda mülteci. İkincisi, tüm parlamenter partilerin desteklediği NATO ve Batı'daki artan militarist tırmanış.  Rus işgali sonucunda Ukrayna'dan iki milyondan fazla mülteci Polonya'ya girdi. Bazıları başka ülkelere taşındı, ancak çoğu hala Polonya’da. Şimdiki savaştan önce, ülkede genellikle çok kötü ücret alan ve kötü koşullarda çalışan bir ila iki milyon Ukraynalı işçi vardı. Resmiyetteki “Ukrayna ile Dayanışma” kampanyasının yanı sıra, mültecilerle büyük bir dayanışma patlaması yaşandı. Sadece STK'lar değil, herhangi bir kuruluşa bağlı olmayan kişiler de artık barınma sağlamak ve maddi yardımlarda gönüllü oluyor. Bu tarihsel olarak çok önemli. Ukraynalılar, İkinci Dünya Savaşı öncesinde en büyük azınlıktı ve vahşice ezildiler. Batı Ukrayna, Polonya'nın bir parçasıydı. Ukraynalı mültecilere duyulan sempati kendiliğinden gelişen bir sempati değil. Zaten birileri şikayet ediyordu ve durumdan rahatsızdı. Bu, savaş devam ederken aşırı sağın yararlanmaya çalışacağı bir şey. Son zamanlarda, Polonya'nın sağcı hükümeti Ukrayna'nın Avrupa Birliği'ne (AB) ve NATO'ya katılmasından çok yana olmasına rağmen, zaman zaman Ukrayna karşıtı propagandayı da zorladı. Ama şimdi Ukraynalı mültecilerin ekonomi için iyi olduğu tartışılıyor. Bugün Polonya'daki tüm sınıflar tarafından desteklendiği iddia edilen yeni gelen Ukraynalıların çoğuna gayri resmi olarak asgari ücretin çok altında maaş veriliyor. Biz, Polonyalı ve Ukraynalı işçiler arasında dayanışmayı savunuyoruz. Hükümetin Ukraynalı mültecilere yönelik “açık kapı” politikası - ancak siyahların sıranın sonuna itilmesi ve Polonya'da aynı haklara sahip olmaması - Belarus sınırındaki durumla belirgin bir tezat oluşturuyor. Burada Avrupalı olmayan mültecilere yönelik tekrarlanan geri itmeler devam ediyor. Bir duvar inşa ediliyor ve şu anda iki ülke arasında 200 kişi mahsur kaldı. Polonya tarafında Ağustos ayından bu yana en az 20 mülteci cesedi bulundu ve kimse kaç kişi olduğunu bilmiyor. Bu arada hükümet, askeri harcamaları gayri safi yurtiçi hasılanın en az yüzde 3'üne çıkaran bir yasa çıkardı ve ordunun büyüklüğünü ikiye katlıyor. Bu, Razem (Birlikte) partisinin en sol kanat milletvekilleri tarafından bile muhalefetsiz bir şekilde parlamentodan geçti. Razem, yeterince NATO yanlısı olarak görülmemekten o kadar gergin ki, Varoufakis NATO'nun geri çekilmesini istediği için yakın zamanda Yanis Varoufakis'in Diem25 hareketiyle bağlarını kesti. Sovyetler Birliği'nin ardından Rusya'dan ayrılan birlikler, 1993'e kadar, yani 1991'de SSCB'nin çöküşünden sonra Polonya'da konuşlandı. Bugün NATO birlikleri çoğu insan tarafından savaşın bir nedeni değil, savaşı önlemenin bir yolu olarak görülüyor. Benzer tutumlar diğer Batı ülkelerinde de yaygındır, ancak Polonya bunun uç bir örneğidir. Aynı zamanda, Ukrayna savaşının Polonya'ya sıçrama olasılığı konusunda yaygın bir endişe var. Bu çok önemli. Polonya'daki tüm parlamenter partileri, NATO'nun kutsallığı konusunda hemfikir olsa da, hükümet işleri daha da ileri götürüyor. İktidar partisi lideri Jarosław Kaczyński, Kiev'de NATO askerlerinden oluşan silahlı bir “barış misyonunun” Ukrayna'ya gönderilmesi gerektiğini duyurdu. Bu öneriye diğer taraflar karşı çıkıyor. Sosyalist grubumuz Ukrayna savaşıyla ilgili birkaç toplantı yaptı ve aylık yayınımız geçen hafta sonu sokaklarda, ırkçılık karşıtı gösterilerde ve kadın gösterilerinde büyük ilgi gördü. Rusya büyükelçiliği dışındakiler de dahil olmak üzere, “Ukrayna ile Dayanışma” için düzenlenen gösterilere, NATO ve AB'ye daha fazla yaptırım, daha fazla silah ve uçuşa yasak bölge yapma çağrıları hakim oldu. Temel olarak, liberal veya hükümet yanlısı sağ kanat güçleri tarafından örgütlendiler. Biz Ukraynalılarla dayanışmayı savunuyoruz. Emperyalistler arası savaşların yol gösterici ilkesi olan “Asıl düşman içeridedir”, Polonya'nın artan militarizasyonuna ve NATO/Batı gerilimine karşı çıktığımız anlamına geliyor. Bu, savaşta Ukrayna tarafını ana düşman olarak gördüğümüz anlamına gelmiyor. Durduğumuz yeri şu çizgilerle göstermek istiyoruz. -Ukraynalılarla dayanışma, Rus işgaline son verin. -Rusya'daki cesur savaş karşıtı protestolarla dayanışma. -Ukrayna'ya giren silahlı bir “barış misyonuna” hayır, NATO ve Batı'nın savaşı tırmandırmasına hayır. -Tüm mülteciler hoş geldiniz, ırkçı ayrımcılığa hayır. -Orduya artan harcama yok - parayı konut, eğitim ve sağlık için harcayın.

NATO savaşı körüklüyor

Batı emperyalizminin savaş örgütü NATO, Rus emperyalizmi ile rekabet alanı haline getirdiği Ukrayna'da savaşı uzatıyor. ABD Başkanı Biden ile Türkiye Başkanı Erdoğan'ın da katıldığı NATO zirvesinden çıkan ilk sonuçlar, Ukrayna halkını yıkan ve Rusya halkını daha da yoksullaştıran emperyalist politikaların devam edeceği yönünde. NATO Genel Sektereri Jens Stoltenberg, Doğu Avrupa'ya 40 bin askerin konuşlandırıldığını söyledi. Ayrıca Slovakya, Macaristan, Bulgaristan ve Romanya'ya dört yeni muharebe gücünün gönderileceğini ekledi. NATO'ya göre Rusya kimyasal silah kullanacağı takdirde daha fazla müdahale gündeme gelebilir. Irak da ABD ve Avrupalı müttefiklerinin kimyasal silah tehdidi gerekçesiyle işgal edilmişti. Sosyalistler, Ukrayna'da derhal ateşkes sağlanmasını ve Rusya askerlerinin çekilmesini istiyor. NATO ise Ukrayna'ya silah yığıp, Doğu Avrupa'daki kapitalist hükümetlerle ittifak kurarak Putin'i sıkıştırmaya çalışıyor. Batı emperyalizmi, Putin'in Ukrayna savaşını kışkırttığı gibi savaşın daha da uzamasının önünü açtı.  Zirvenin tek gündemi diktatör Putin'in çılgınlıkları değildi. ABD'nin bir numaralı rakibi Çin yönetimine de gözdağı verildi. Emperyalist devletler arasındaki rekabet, Avrupa'da kanlı bir savaş yarattı. NATO zirvesine bakıldığında, dünyada kalıcı barış isteyen sosyalistlerin tüm emperyalist devletlere karşı mücadele çağrısı daha da anlamlı hale geldi. Savaşa ve işgale hayır! Yaptırımlara hayır! Kalıcı barışın yolu militarizm olamaz. Ukrayna ve Rusya'da savaş karşıtlarının direnişi, tüm dünya işçileri tarafından desteklenmeli. Türkiye, NATO'dan çıkmalı ve Rusya ile askeri ilişkilere son vermeli.

(Dosya) Savaşa hayır diyenler kazanacak!

Ukrayna topraklarının Rusya tarafından işgalinin birinci ayı geride kalıyor. Savaş şimdiden muazzam bir yıkıma yol açmış durumda. 44 milyonluk ülkede nüfusun dörtte biri, 10 milyon kişi evlerini terk ederek kaçmış durumda. 3.4 milyonluk bir toplam da Ukrayna sınırlarını terk ederek mülteci olarak komşu ülkelere kaçtı. Bu yazı yazıldığı anda resmi rakamlar 902 sivil ölümünü, 1500’e yakın yaralı sivili kaydetmişti. Gerçek sayının bunun üstünde olduğu, buna askerler de eklendiğinde ölenlerin sayısının binlerle ifade edildiği kolayca tahmin edilebilir. Zelenski ve Putin’i içermeye çalışan diplomasi trafiği fazla sonuç vermiş değil. Ukrayna cumhurbaşkanı, barış için müzakereler çökerse bunun “Üçüncü Dünya Savaşı’na yol açabileceğini” iddia etti. Rusya, Ukrayna’da “Nazi oluşumlarına karşı” savaştıklarını iddia ediyor ve kuşattıkları şehirlerin teslim olmasını istiyor. Çin, ABD’ye “Rusya’ya Ukrayna’da kullanmak üzere silah sağlamadığını” anlatarak tarafsızlığını kanıtlamaya çalışıyor. Türkiye ise barış görüşmelerinin yakın olduğunu, buna ev sahipliği yapmak istediklerini, “Rusya ile ilişkilerinin Ukrayna’yı desteklemelerine engel olmadığını” söyleyerek bu kapışmadan kendi uluslararası pozisyonunu güçlendirerek çıkmaya çalışıyor. Silahlanma yarışı Soğuk Savaş’ın sona ermesinin üstünden 30 yıldan fazla süre geçmesine rağmen, kapitalizm savaş üretmeye devam ediyor. Ukrayna’yı işgal eden Rusya, dünyanın en güçlü ikinci ordusuna sahip. Silahlanmaya yıllık 85 milyar dolar bütçe ayırıyor. Dünyanın en büyük tank filosuna, ABD’den sonra en çok sayıda hava aracına, ABD ve Çin’in ardından en büyük üçüncü donanmaya sahip. Önümüzdeki üç yılda askeri bütçesini yüzde 44 artırması öngörülüyor. Putin böylesi bir militarist makinaya dayanarak Ukrayna’yı işgal etti. Karşısında duran NATO güçleri de devasa askeri aygıtlara sahip. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) dünya genelindeki silah ve askeri teçhizat satışıyla ilgili 2017-2021 dönemini 2012-2016 ile karşılaştırdığı raporunda, dünya çapında silah ticareti yüzde 4,6 oranında azalma kaydederken Avrupa ülkelerinin askeri harcamalarını yüzde 19 oranında artırdığı görüldü. Bunun yanında ABD’nin de silah ve askeri malzeme ihracatını önceki dört yıllık dilime göre yüzde 14 artırdığı tespit edildi. Putin destekçiliği Savaşa bakışta toplumun büyük çoğunluğu Ukrayna halkının trajedisi karşısında Rusya’nın işgalini görüyor. Ancak solda ve savaş karşıtı hareket içerisinde, Rusya’yı ve Putin’i zaman zaman mazur gören, zaman zaman açıkça destekleyen tutumlar oldukça yaygın. Bunların en ılımlısı, “emperyalist savaşa hayır” sloganının altında NATO’nun rolünü öne çıkarıyor, Rusya’yı ya görmezden geliyor ya da ikincil sebep olarak konumlandırıyor. Daha açık Putin destekçileri ise Suriye’de olduğu gibi Ukrayna’da da Rus güçlerinin “Ukrayna’daki faşistlere karşı savaştığını” söyleyen Putinci argümanı açıkça savunuyor. Burada Doğu Ukrayna’daki iki bölgede yaşayan halkların “kendi kaderlerini tayin hakkını” emperyalist-yayılmacı bir politika izleyen Rusya’yı desteklemek için dayanak yapıyorlar. Oysa Putin hem ulusların kendi kaderlerini tayin hakkına hem de 1917’deki muzaffer işçi devrimine önderlik eden Bolşevikler’e ateş püskürüyor. İşgali başlatmadan önce bu yüzden Lenin’e saldırdı, Ukrayna’nın bir ulus olmadığını iddia etti. NATO’nun, ABD ve AB’nin Doğu Avrupa’ya doğru genişleme, buradaki ülkeleri etkileri altına alıp Rusya’yı çevreleme planlarına, bu doğrultudaki askeri hamlelerine, Rusya’ya yönelik ambargolarına karşı çıkmak elbette doğru bir tutum. Ancak Ukrayna’daki savaş asıl olarak Rus işgali etrafında sürüyor ve bunu en öne yazmadan yapılacak her türlü ABD/AB/NATO eleştirisi açıkça Putin’in safına düşmek oluyor. Burası uluslararası işçi sınıfının, ezilen halkların safı değil. Sosyalist İşçi gazetesi açıkça Rusya’nın işgaline karşı çıkıyor, bunun yanında NATO güçlerini de eleştirerek “Ne Washington ne Moskova” şeklindeki gerçek savaş karşıtı sosyalist geleneği savunuyor. NATO çözüm değil Bunun yanında, Ukrayna’daki savaşa karşı olanlar arasında, Rusya’yı durdurabilecek tek gücün NATO’nun askeri müdahalesini savunanlar da var. Putin’in militarist aygıtına daha büyük bir militarist aygıtla karşı koymayı savunmak, savaşın şiddetlenmesinden başka bir anlam taşımıyor. NATO’nun ve Batı emperyalizminin savaşları ezilen halklara hiçbir yarar getirmedi. Afganistan ve Irak’ı “demokrasi götürme” ve “terörizme karşı mücadele” adı altında kan gölüne çevirdiler. Tüm dünya Batı emperyalizmine karşı çıktı. 2011’de Libya’da “diktatöre karşı devrimi destekleme” adı altında ülkeyi hâlâ devam eden bir kaosa sürüklediler. Suriye’de devrimin kazanması için Batı’nın askeri müdahalesini bekleyenler, hâlâ bu “olumlu” müdahaleyi bekliyorlar. Oysa Batı yalnızca IŞİD’e karşı askeri operasyonlar düzenledi, Esad olduğu yerde duruyor. NATO herhangi bir kötü güç karşısında yardım bekleyebileceğimiz bir yapı değil, aksine dünyanın en büyük ve eli kanlı savaş örgütü. Biz Putin’in işgalinin sonlanmasından hatta iktidarının yıkılmasından yanayız. Ancak bunun nasıl yapılacağı son derece önemli. Ukrayna’daki direnişe, tüm dünyadaki savaş karşıtlarının basıncına ve Rusya’da Putin’e karşı sokağa çıkanların birlikteliğine güveniyoruz. Gerçek barışı sağlayabilecek olan güçler bunlardır. I. Dünya Savaşı’nı bitiren birbiriyle savaşan iki ülke olan Rusya ve Almanya’da işçilerin hükümetlerine karşı ayaklanmalarıydı. Anti militarist geleneğin takip edeceği yol ancak bu olabilir. Savaş karşıtı bir hareket Dolayısıyla biz de Türkiye’de böylesi bir hareketi inşa etmek için çabalamalıyız. 2022 başından beri greve giden on binlerce işçinin, 2003 yılında Irak’taki savaşa karşı devasa gösterileri inşa edenlerin, iklim hareketinin genç aktivistlerinin, sosyalistlerin, Müslümanların ve kalbi Ukrayna halkıyla atan herkesin bir araya geleceği devasa gösterileri inşa etmeliyiz. 2003’te 1 Mart’ta yapılan gösteri böylesi bir birlikteliği sağlamıştı. Bu sayede meclisteki oylamada hükümet bölündü ve tezkere Erdoğan’ın tüm çabasına rağmen reddedildi. Bunu bir daha yapmak ve savaşa karşı sesimizi yükseltmek mümkün. Bu doğrultuda çabalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz. ---

Putin'in Ukrayna işgali devam ediyor

Rusya’nın Ukrayna’daki saldırıları dördüncü haftaya girerken Ukrayna, Rusya’nın saldırılarına direnmeye devam ediyor. Rusya askeri güçleri, Ukrayna'daki şehir merkezlerini ve yerleşim yerlerini daha yoğun olarak hedef almaya başladı. Ukrayna’da son haftalarda en sert çatışmalar Azak Denizi kıyısındaki Mariupol şehrinde devam ediyor. Şehir tümüyle Rusya askerleri tarafından kuşatılmış durumda. Şehrin sokaklarında hayatını kaybetmiş sivillerin cansız bedenleri var, Mariupol’de sivil ölümlerinin 2 bini aştığı söyleniyor. Binaların yüzde 90’ı bombalamalar nedeniyle kullanılamaz halde. Elektrik ve suya ulaşmak genellikle mümkün değil. Şehirde Ukrayna askeri güçlerinin yanı sıra 200 bin civarında sivilin olduğu sanılıyor. Ukrayna, Rusya’nın "Mariupol’de direnişi sona erdirin, teslim olun" çağrısına olumsuz yanıt verdi. Şehirden şu ana kadar açılan insani koridorlar aracılığıyla yaklaşık 3 bin kişi çıkış yapmayı başardı. Benzer şekilde Ukrayna’nın kuzeyinde, Rus sınırına yakın bölgedeki Harkiv kenti de Rusya askeri güçlerinin şiddetli saldırıları altında. Rusya askerleri ağırlıklı olarak güdümlü füzelerle kentlere saldırıyor. Rusya’nın bombardımanları nedeniyle Mariupol ve Harkiv’de adeta bir harabe görüntüsü ortaya çıkmış durumda. Rusya dün direnişçilerin kullandığı iddiasıyla Kiev’de de bir alışveriş merkezini vurdu, en az 8 kişi hayatını kaybetti. Çatışmalar nedeniyle 44 milyon nüfuslu Ukrayna’da en az 10 milyon kişi yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kaldı. 4 milyona yakın kişi ise Ukrayna’yı terk etti. Rusya’da savaş karşıtlarına yönelik baskılar devam ediyor. Kilisenin internet yayınında savaş kelimesini kullandığı için bir papaza para cezası verildi. Daha önce savaşa hayır yazılı bir kağıdı canlı yayında ekrana getiren TV editörü de para cezasına çarptırılmıştı. Rusya’da yeni çıkarılan bir yasaya göre Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını savaş veya işgal olarak nitelendirmek suç. Öte yandan dünyada pek çok kentte 21 Mart Irkçılık ve ayrımcılıkla mücadele gününde yapılan etkinliklerde savaş karşıtı sloganlar atıldı, Rusya’nın işgali kınandı.

Katil Putin çocukları öldürüyor

Suriye'de sivil halkı katleden Putin ve Rus ordusu, Ukrayna'nın Mariupol kentinde binden fazla çocuk ve kadının sığındığı tiyatro binasını vurdu. Rus ordusunun hava saldırısı sonucu 103 çocuk hayatını kaybetti. 130 çocuk yaralandı. Binanın üzerinde Rusça "çocuklar" yazdığı halde bile bile vurdular. Suriye savaşında da en az 29 bin çocuk katledilmişti. Rus ordusunun bombardımanı sonucu bugüne kadar 439 eğitim kurumunun hasar gördü. Bunlardan 63'nün tamamen yıkılarak kullanılamaz hale geldi.

Neden ırkçılığa karşı yürüyoruz?

İngiltere’de pek çok şehirde ırkçılık karşıtları sokağa çıkıyor. Sam Ord,  BM ırkçılık karşıtı gün için yapılacak protestolara neden katılacakları hakkında aktivistlerle konuştu. 19 ve 20 Mart'ta, BM ırkçılıkla mücadele gününde düzenlenen protestoların bir parçası olarak Glasgow, Londra ve Cardiff'te binlerce kişi yürüyecek.  Doğu Londra'da altıncı sınıf öğrencisi olan Diana, ırkçılık karşıtı bir okul inşa etmenin hayati olduğunu söyledi. “Black Lives Matter hareketi başladıktan sonra, okulumuzda ırkçılık karşıtı toplantılar yapıldı. Ama iki yıl sonra, bu tür toplantılar durdu. Öğrenciler olarak, ırkçılık karşıtı eğitimin yıl boyunca nasıl olması gerektiği konusunda öğretmenlerimizle konuşmamız gerekiyor. İstediğimiz değişikliği görmek için öylece bekleyemeyiz. Öğrenciler yol göstermeli. Müfredatımız hala çok beyaz ve ağırlıklı olarak Batı perspektifinden öğretiliyor. Benimki gibi çeşitliliğe sahip bir okulda öğrendiklerimizin çeşitliliği yansıtması iyi olur.” Diana, gösterileri kendisinin ve diğer öğrencilerin inşa ettiğini söyledi. “Afişler asıyor ve öğretmenlerimizle konuşuyorduk. Öğretmenlerimiz bize bununla ilgili mecliste bir duyuru yapabileceğimizi söylediler. Ayrıca 'Irkçılığa karşı Newham öğrencileri' pankartı da yapacağız." Gösteriye katılmasının nedenlerinden birinin okulunda meydana gelen ırkçı bir olay olduğunu da sözlerine ekledi. “Geçen yıl aslen Yemenli olan bir arkadaşıma okuldaki diğer bir grup erkek çocuk tarafından aşağılayıcı ifade kullanıldı. Desteklendiğini yeterince hissetmedi ve sonunda okulu bıraktı.  Gösteri yapıyor olmamın nedeni sadece bunun gibi ırkçı olaylar değil,  aynı zamanda ırkçılığın kurumsal halini de görüyor olduğum için. Newham'da yaşıyorum ve okulumdaki genç siyah erkeklerin sürekli polis tarafından hedef alındığını biliyorum. Yükselen ırkçılık karşısında, öğrencilerin ön planda olduğu daha büyük bir ırkçılık karşıtı hareket inşa etmemiz gerekiyor.” Mültecilerle dayanışma Maddy Summerfield, Manchester'daki mülteci yardım kuruluşu Care4Calais'in bölgesel lideri. Yürüyüşün "mülteciler sadece Ukraynalılar değildir ötesine taşımak gerekir - çünkü bir mültecinin milliyeti olmamalıdır" dedi ve ekledi: “Onlar ne yazık ki ülkelerinde güvende olmayan veya yaşayamayan insanlar. Bu insanlar tıpkı onlardan öncekilerin çoğu gibi çatışmadan ve savaştan kaçıyorlar. Dayanışma göstermemiz gerekiyor.” Maddy, bazı taleplerin derhal gündeme getirilmesi gerektiğine ve İçişleri Bakanı Priti Patel ile Muhafazakar meslektaşlarının “yıllardır binlerce sığınmacıya yaptıkları gibi sınırdaki Ukraynalılara da sırtlarını döndüklerine” inanıyor. "İlk 50 vize, İngiltere hükümetinin Ukrayna için elinden geleni yapacağı söylemiyle çelişiyordu. Mevcut iltica sisteminde pek çok kusur var – yetersiz konaklama ve insanlar geldiğinde besleyici yemeklerin olmaması, ancak asıl meselenin buraya gelmek olduğunu biliyoruz. İnsanlar her gün hayatlarını riske atıyor ve sınırda geçişte ölümlerini duyuyoruz. Yolculuklarının başlangıcından başlayarak sistematik bir değişime ihtiyacımız var.” Care4Calais gönüllüleri için ırkçılara karşı kitlesel protestolar düzenlemek hayati önem taşıyor. Maddy, “Sığınmacıların haklarını destekleyen herkesin dayanışma göstermek için bir araya gelmesi inanılmaz derecede önemli.” Dedi ve şöyle devam ettİ “BM ırkçılık karşıtı günde Irkçılığa Karşı Yürüyüşün düzenlenmesine yardımcı olmak için SUTR ile yakın bir şekilde çalışıyoruz. Müttefiklerimizle eşitlik ve adalet çağrılarını sürdürmeyi dört gözle bekliyoruz.” 'Irkçı sistemi yıkın' Jeandre, Liverpool'da bir üniversite öğrencisi. Muhafazakar partiinin baskıcı, ırkçı uygulamalarına karşı kampanyaları destekliyor. "Protesto karşıtı yasa tasarılarının ruhları kırarak, insanları bölerek ve siyasi eylemi suç haline getirerek hareketleri yenmeyi umduğu" için yürüyeceğini söyledi. “Bu yasa tasarıları, polise daha fazla yetki vererek, topluluklar üzerinde yıkıcı etkileri olacağı için, içinde yaşadığımız ırkçı sistemi pekiştiriyor.” Jeandre, Priti Patel'e ve onun sattığı ırkçılığa kızgın. Patel'in mültecilere, Romanlara ve göçmenlere aktif olarak saldırdığını söyledi. "Bunu, kurulu düzene bir tehdit oluşturduğu için Black Lives Matter gibi hareketleri kırmaya çalışırken yapıyor. O ve hükümet tarafından düzenlenen ırkçı saldırılara karşı çıkılmalıdır.  Ve ırkçılık karşıtı bir hareketin inşası da işçi sınıfının ırkçılık karşıtlığını umursadığını ve karşı koyabileceğini gösteriyor." Jeandre, "tüm mücadelelerin bağlantılı olduğunu" ve ırkçı böl ve yönet taktiklerinin kapitalizmin gelişmesine izin verdiğini açıkladı. Jeandre, Boris Johnson'a karşı mücadeleyi yeniden alevlendirmek için mümkün olan en yüksek katılımın geçekleşmesini istiyor. “Hükümet için, ırkçılık ve ikiyüzlülüklerine karşı haykıran insanlarla dolu bir sokaktan daha korkutucu bir şey olamaz” dedi. “Çoğunluğa fayda sağlayan yeni bir sistem oluşturmalıyız. Ne zaman protesto etsek, ırkçılığın olmadığı bir geleceğe bir bakış atıyoruz.” 'Savaş ırkçılık yaratır' Muhammed Asif, İskoçya'da ırkçılığa karşı bir Afgan aktivisti. . Emperyalizmin yol açtığı ırkçılığa karşı çıkmak için Glasgow Irkçılığa Karşı Yürüyüşe katılıyor. Şunları söyledi: “Vladimir Putin, Tony Blair, Joe Biden ve NATO, krizleri yaratan aynı suçlu, savaş çığırtkanı, emperyalistlerdir. Dolayısıyla bu yıl, savaşın getirdiği şeyin ırkçılık olduğunu dünyaya anlatmak için protesto etmemiz önemli. Savaşın veya diğer herhangi bir saldırganlığın esas kurbanları kadınlar ve çocuklardır.  Ve şimdi bu tehdit Avrupa'nın eşiğinde." Muhammed, çeşitli mülteciler için politikalardaki farklılıklara seslendi. "Ukrayna halkına desteğimi ve dayanışmamı sunuyorum ama birdenbire Avrupalı liderler 'Ah, bu üzücü' diyor. Üzücü ama NATO'nun ülkemi ve Irak'ı, Suriye'yi, Libya'yı, Yemen'i ve Sudan'ı bombalaması da üzücüydü. Kurbanlar arasındaki tek fark kökenleri ve dinleridir. Ukraynalıların acısını hissedebiliyorum ama hükümetler seçici olmamalı. Milyonlarca kişinin öldüğü Irak'taki savaşı unutmamalılar." Muhammed, BM ırkçılık karşıtı gün protestolarının hayati olduğunu özetledi. “Binlerce insanın görünür olduğu gösterilerin olması önemli” dedi. Jade, Güney Londra'daki Black Lives Matter aktivisti.  Irkçılığa Karşı Yürüyüş'ün ilerlemeyi sürdürmek için hayati önem taşıdığını çünkü hala eşitlik olmadığını" söyledi. “Siyah insanlar hala dünya çapında profillendiriliyor ve kötü muamele görüyor. . Siyah insanlar hala ABD'de polisler tarafından vuruluyor ve İngiliz hapishanelerinde temel bakım hizmetlerine erişimleri reddediliyor. Bunların tamamı tenimizin rengi yüzünden. Metropolitan polis şefi Cressida Dick'in istifa etmesi, polisin derinden ırkçı bir kurum olduğu gerçeğini özünde değiştirmedi.” Jade herkesi protestolara katılmaya çağırıyor çünkü “mücadele ivmesinin azalmasına izin verirsek, beyaz üstünlüğüne karşı savaşı yavaş yavaş kaybederiz. Asgari düzeyden memnun olmamalıyız” diye vurguladı. Jade, polis, suç,  ve ceza yasaları hakkında endişeli. Çünkü bunlar protesto eden herkesi etkileyecek, polis eğitimi ve polislerin kendi önyargıları yoluyla insanlıktan çıkarılmaları nedeniyle en çok siyahları hedef alacak. Bu yasa, barışçıl protestoculara yönelik şiddetin tırmanması anlamına geliyor. Bu, siyah protestoculara yönelik artan bir kriminalizasyon ve fiziksel polis şiddeti riski yaratıyor.” Jade özetledi, "Tasarı kesinlikle ilk etapta protestolara gitme konusunda tereddüt yaratacak, bu yüzden morali yüksek tutmamız gerekiyor. Hepimizin ırkçılık karşıtı hareketi inşa etmek için çalışmaya devam etmesi gerekiyor çünkü hâlâ aşırı ırkçı bir toplumda yaşıyoruz. Kapitalizmden arınmış, adil bir dünyada yaşayana kadar durmamalıyız - daha gidecek çok yolumuz var.”  Bulunduğunuz yerde protestolara katılın.

Uluslararası Sosyalist Akım: Derhal ateşkes sağlanmalı ve Rusya birlikleri Ukrayna’dan çekilmeli

Dünyanın çeşitli ülkelerinde mücadele eden - aralarında DSİP'in de bulunduğu - devrimci sosyalist örgütlenmelerin Putin'in Ukrayna savaşı ve işgaline karşı yaptığı ikinci açıklama ve mücadele çağrısı:  • Rusya’nın 24 Şubat’ta gerçekleştirdiği Ukrayna işgali, emperyalist bir saldırı eylemidir ve Ukrayna halkının kendi kaderini tayin hakkını ihlal etmiştir. Ukrayna halkı için bir meşru müdafaa hakkı doğmuştur. Bununla beraber, ABD öncülüğünde ve NATO üzerinden örgütlenen Batılı emperyalist güçler bağlamında bakıldığında ise bunun, Rusya’ya karşı yürütülen bir vekalet savaşı olduğu görülüyor. Bu savaş, geçmişte sömürge durumunda olan bir ülkenin hem o sömürgeci güçler tarafından yeniden işgali hem de ABD ile Rusya müttefikleri arasında süregiden, emperyalistler arası bir çekişmenin uzantısıdır. Bizler sadece bu taraflardan bir tanesinin değil, her iki emperyalist gücün de karşısındayız. İşgale direnen, buna hakkı olan Ukrayna halkının yanında olduğumuzu, NATO’yu ve onun Doğu’ya doğru yayılma politikalarını kabul edilebilir bulmadığımızı vurgulamak isteriz. • Bu çatışmanın emperyalistlere özgü niteliği, Kiev yönetiminin Batı’yı sıcak savaşa çekme planlarıyla da doğrulanmış oldu ki bu aynı zamanda, NATO’nun Ukrayna’yı uçuşa yasak bölge ilan etme konusundaki bitmek tükenmek bilmeyen dayatmalarını da açıklığa kavuşturuyor. Tüm bunlar, NATO ve Rusya birliklerini kaçınılmaz bir çatışmaya sürüklemektedir. Bu sürecin devamında, sadece Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in doğrudan nükleer misilleme tehdidinde bulunmasından dolayı değil, aynı zamanda Rusya'nın savaş bölgesindeki konvansiyonel üstünlüğü nedeniyle de iki tarafın gerçekten bir nükleer savaşa giriştiğine tanık olabiliriz. ABD ve Rusya, açık ara dünyanın en büyük termonükleer güçleri. Bu ikisi arasında gerçekleşebilecek bir savaş bizleri insanlığın büyük bir kısmının yok olabileceği ve hayatta kalabilenlerin de perişan halde, yoksulluğa itilmiş şekilde yaşamaya terk edilebileceği tehdidiyle baş başa bırakır.  • Bu dehşet verici ihtimalin müsebbibi, bir yanda NATO ve AB’nin tahakkümünü doğuya doğru yayabilmek ve böylece Batı Avrasya’daki egemenliklerini yeni bölgeleri de kuşatarak genişletmek isteyen ABD ile onun müttefikleri; diğer tarafta bu girişimi savaş, fetih ve işgal yoluyla bertaraf etmeye çalışan Rusya ile onun müttefikleridir. Giderek artan tansiyon her iki emperyalist güçler birliğinin de ateşe odun taşımasıyla iyice yükseldi. Ve bütün bunları Ukrayna halkını hiçe sayarak sürdürüyorlar. Oysa fiilen bu savaşın içine sürüklenen halkların, yani bu ülkelerdeki işçi sınıfının çıkarları ne Batı emperyalizmininkilerle ne de Rusya emperyalizminin sunabilecekleriyle örtüşür. Taleplerimiz bu gerçeklere dayanmaktadır: - Derhal ateşkes sağlanmalı ve Rusya birlikleri Ukrayna’dan çekilmelidir! - NATO güçleri, Orta ve Doğu Avrupa’dan geri çekilmelidir! - Ukrayna’ya silah sevkiyatı yapılmasına son verilsin! - Rusya’ya uygulanan yaptırımlar sonlandırılsın! - Ne Rusya ne de NATO! Bu gerginlik daha fazla tırmandırılmamalıdır. - Silahlanma yarışına son verin ve o trilyonları savaşlara, silahlara değil; iklim krizini çözmeye, yoksulluğa ve eşitsizliğe son vermeye harcayın! - Ukrayna’nın 113 milyar dolar tutarındaki dış borcunu iptal edin ve Ukrayna halkı için hemen bir insani yardım operasyonu başlatın! • Rusya askeri birliklerinin bu işgale devam etmesi sonucunda yaşanabilecek felaketler şimdiden gün gibi ortadadır. NATO ise bu savaşta aktif rol oynamaktan kaçınma yönünde karar vermiş olsa dahi halen onu körüklemeye, tehlikeli boyutlara taşımaya devam ediyor. Ukrayna’ya silah göndermek, Rusya’ya misilleme yapması için fırsat sundu. Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımlar da keza savaşı tırmandırmanın bir başka yoluydu. Yaptırımlarıyla vurdukları Putin’in askeri güçleri değil, sivil halk oldu. Putin’in milliyetçi propagandalarını güçlendiriyor, halkının desteğini kazanma yönündeki çabalarına katkı sunuyorlar. ABD ve AB, Rusya Merkez Bankası’nın döviz rezervlerini kesintiye uğratmak adına küresel finans sistemindeki güçlerini harekete geçirince, Putin’in buna verdiği karşılık Rusya’nın nükleer gücünü alarma geçirmek oldu. Bu ekonomik baskılar, onların iddia ettiği gibi Rusya’yı barışçıl bir şekilde dize getirmek yerine yeryüzüne nihai bir felaket olarak inecek olan şeyi getiriyor. Yaptırımlar ya da ambargolar ile kazanılabilecek hiçbir şey olmadığı gibi, genellikle askeri gücün bir üst seviyeden harekete geçirilmesiyle sonuçlanır ki bu açıdan, savaşı daha da tırmandırmaktan başka işe yaramayan bir adım attıkları ortadadır. 1990’da Irak’ta, 1992’de Yugoslavya ve Sırbistan’da, 1992’de Somali’de, Haiti’de, 1999’da Afganistan’da, 2006’da Gürcistan’da, 1992 ila 2011 arasında Libya’da, 2014’te Yemen’de denendi ve elde edilen sonuç değişmedi. ABD’nin tüm askeri harekatları aynı model üzerine inşa edilmiştir; yaptırımlar, bombaların habercisidir. • Alman hükümetinin 'savunma' için 100 milyar Euro harcamaya karar vermesi, Polonya’nın askeri gücünü iki katına çıkararak askeri harcamalarını GSYİH'nın yüzde üçüne kadar yükseltmesi, genel olarak da AB’nin silahlanma yönünde baskı oluşturuyor olması gibi örnekler, NATO’nun var olan askeri gücünü büyütmeye çalıştığını göstermesi açısından endişe vericidir ve kabul edilemez. Küresel yoksulluk, iklim krizi, sefalet ücretleri, okullar ve hastanelerin içler acısı durumu ve halkların yaşanamayacak durumdaki konutlara terk edildiği gerçeğine rağmen silahlanmaya yatırım yapmayı seçen – üstelik gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde ikisi ila üçüne denk gelecek ölçüde -  NATO’yu reddediyoruz. Onun silahlanma ve savaş politikalarının bedelini ödeyecek olan da bizatihi işçiler ve onların aileleridir.    • Bunun esasen Avrupa, ABD ve Kanada’nın baş rolleri paylaştığı bir savaş olduğunun altını çizmek gerekir. Çin, Rusya’ya koşullu bir destek sunmuş olsa da Küresel Güney’i temsil eden Körfez ülkeleri, Hindistan, Endonezya, Meksika ve Güney Afrika başta olmak üzere diğer birçok ülke bu taraflardan herhangi birinde yer almayı reddediyor. Bu gerçek, Rusya ve Batı güçlerinin, bölgesel bir çatışmadan yola çıkarak tüm insanlığı yıkıma uğratmaya kalkıştıklarını ve bu rezil tutumlarının kabul edilemez bulunduğunu göstermesi açısından kritik öneme sahiptir.   • Bu savaş uğruna yalnızca Ukrayna ve Rusya halkları değil, hepimiz büyük bir ekonomik bedel ödemek zorunda kalacağız. Savaş yüzünden enerji ve gıda fiyatlarında sıçramalar yaşanıyor ve sırf bu nedenle son 30 yılın en yüksek seviyesinde olan enflasyon daha da yukarı çekiliyor. Merkez bankalarının faiz oranlarını yükseltme ve niceliksel genişlemeyi azaltma politikalarına devam etme kararlılığı da özünde, faturanın bu krizde en ufak bir payı olmayan işçi sınıfına kesilmesi girişimidir. Kaldı ki Rusya ve Ukrayna dünyanın başlıca gıda üreticileri arasında bulunduğu için, Küresel Güney'deki açlık sorununu büyütüp gün geçtikçe daha fazla insanın aç kalmasına da sebep olacaklar. • Savaş hem Ukrayna içinde hem de sınırlarının ötesinde büyük bir göçmen kitlesi yarattı. Birçok ülkede çok sayıda insan savaştan kaçan göçmenlere kucak açıyor. AB üyesi bazı siyasi yönetimlerin misafirperver sayılabilecek tutumu, göçmenleri ve mültecileri dışarıda tutmak için yükselttikleri ‘Avrupa Kalesi’ tutumuyla çelişmektedir. Bizler ise diyoruz ki; Ukraynalılar elbette içtenlikle karşılanmalıdır, ancak sınırları tüm mülteci ve göçmenlere açmalısınız! Ayrıca yakın geçmişte Rusya oligarklarının memnuniyetle karşılanması yönünde siyasetçileri destekleyenlerin de bugünlerde Rusya’ya yönelttikleri ırkçı tutumlarına olduğu kadar, Ukrayna'da ya da Afrikalıların sığınma hakkının reddedildiği Polonya gibi komşu ülkelerde siyahlara yöneltilen ırkçı tutumun günden güne yayılmasına karşı da mücadelemizi sürdüreceğiz. • Irak’ın işgaliyle birlikte gelişen küresel savaş karşıtı hareket, geride bıraktığımız 15 yıl içinde giderek zayıflayıp güç kaybetti. Küresel barışa yönelik başlıca tehdidin büyük askeri güçlerin birbirleri arasındaki çekişmeler olduğunun net kabulüne dayanarak, hareketin yeniden canlandırılması gerektiğini görüyoruz. Tıpkı Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi şimdi bir kez daha nükleer silahsızlanma talebini gündeme taşıyacak bir kampanyanın inşasına ihtiyaç var. NATO’nun yayılması engellenmeli ve dahası, bu örgüt feshedilmelidir.  • Rusya’daki savaş karşıtı hareketin önemini ne kadar vurgulasak azdır. Tüm protestocuların cesaretini saygıyla selamlıyor, bu yıkıcı savaş deneyiminin protestocuların sayısını artıracağını ümit ediyoruz. Dünya halklarının, kendileriyle dayanışma içinde kalmasını sonuna kadar hak ediyorlar.  • Bu savaş aynı zamanda ekolojik bir yıkımdır. Rakip askeri güçler muazzam yoğunlukta CO2 emisyonu üretip duruyorken enerji tedariki kesintiye uğratılıyor, böylece fosil yakıtlara bağımlılığı koruma ve nükleer enerjiye bağımlılık yaratma yönünde bir rota çizilmeye çalışılıyor. Kaldı ki nükleer silahların asgari ölçüde kullanılması bile birden fazla kirletici faktörün devreye girmesine sebep olur. Bu savaş acilen yerine getirmeleri gereken görevlerinden, yani dünya ekonomisini karbondan arındırma zorunluluğundan, dikkatleri başka yöne çekerek sıyrılmaya çalışma çabasıdır. 27 Şubat’ta Putin, Rusya’nın nükleer güçlerini alarma geçirdi. O gün aynı zamanda Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son raporunun yayımlandığı ve iklim değişikliğinin toplumlarda yıkıcı etkiler doğurduğunu gösterdiği gündü. Hatta yakın gelecekte karşılaşabileceğimiz çok daha büyük afetler konusunda uyarıda bulunuldu. Sosyalistler, savaş karşıtı hareket ile iklim hareketini bir araya getirmek için çabalamalıdır. • Bu savaş, küresel kapitalizmin artık sürdürülemeyecek duruma geldiğinin çok açık bir göstergesidir. İnsanlığa savaş, ekolojik yıkımlar, hastalıklar ve yoksullaşma dışında vadedebileceği bir şey kalmadı. Biz sosyalistlerin görevi – ister savaş karşıtı hareket ister iklim hareketi ya da faşizme karşı mücadele ve haklarını arayan işçilerin mücadeleleri olsun – sistem karşıtı kitlesel hareketi güçlendirmek adına tüm mücadelelerimize sahip çıkıp, gerektiğinde işçi eylemleri örgütleyerek karşılık vermek ve böylece her bir mücadeleyi bir araya getirecek birleşik bir mücadelenin inşası için çalışmaktır. Karl Liebknecht'in 'asıl düşman içeride’ sloganını şiar edinmemiz gereken bu günlerde kendimizi bir kez daha, bu gezegeni kapitalizm lanetinden kurtarabilecek enternasyonal sosyalist bir devrimin gerçekleşebilme ihtimalini hayata geçirmeye adıyoruz. 

Emperyalistler arasındaki çekişmenin faturası Ukrayna ve Rusya emekçilerine ödetiliyor

Putin'in yönetimindeki Rus emperyalizmi Ukrayna şehirlerini vuruyor. Batı emperyalizminin yaptırımları Rusya halkını yoksullaştırıyor. Türkiye'de Rus emperyalizmi ve diktatör Putin hayranlığı, iktidar medyası ve trolleri ile sözde sol stalinistlerce yayılsa da savaşın ve işgalin kirli yüzü propaganda makinelerinin ürettiği yalanları yıkıyor. ABD'nin başını çektiği Batı emperyalizmi  ise Ukrayna'ya silah yığıp ve Rusya'ya ağır ekonomik yaptırımlar uygularken, Putin ve oligarklar ülke içinde baskıyı artırıyor, halktan kesilen vergilerden oluşan kamu bütçesi yağmalanıyor. Binlerce savaş karşıtı tutuklandı. Vietnam, Irak, Suriye ve şimdi Ukrayna... Bölge, kimlik, din vb farklı olsa emperyalist savaşların faturası hem saldıran ülkedeki işçilere hem de saldırıya uğrayan zayıf devletler altında yaşayan işçilere çıkarılıyor. Ukrayna halkının çektiği Kiev'de 36 saatlik sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Çünkü Rus ordusu havadan başkent Kiev'i vurdu. Birçok Ukrayna şehri işgal altındayken Kiev devasa bir ordunun kuşatması altında. Resmi rakamlara göre 2000'den fazla sivil hayatını kaybetti. Gerçekteki rakam bunun çok üzerinde. İşgalin 20. gününde 3 milyon Ukraynalı - çoğu kadın ve çocuk - ülkeyi terk edip komşu devletlere sığındı. Tıpkı savaştan kaçan Suriyeli siviller gibi. Rusya halkının çektiği Doğu Avrupa'da açtığı üslerle savaşı kışkırtan Batı emperyalizminin Rusya'ya uyguladığı ağır ekonomik yaptırımların faturası, Rusya emekçilerine ödetiliyor. Rusya'da temel ihtiyaç ürünlerinin fiyatları artıyor. Tüketici fiyatları işgalin ilk haftasında yüzde 2,2 fırladı ve en büyük artışlar arasında gıda fiyatları vardı. Çokuluslu şirketlerin yaptırımlar sebebiyle işyerlerini kapatması sonucu çok sayıda işçi işini kaybetti. Rus para birimi Ruble değer kaybederken, halkın alım gücü hızla düşüyor. Zamlar karşısında marketlere yüklenen Ruslar birçok gıda ürününü stoklamaya çalışıyor. İçeride kurduğu baskı rejimiyle dışarıda askeri maceralara girişen Putin rejimi yüzünden Rus halkı dünyadan izole edilmiş, üzerlerindeki baskı artmış durumda. Binlerce savaşa karşıtı hapse atıldı. Ülkede kısıtlı olan düşünce ve ifade özgürlüğü tamamen yok edildi. Bombalara da yaptırımlara da hayır İster Irak ve İran ister Venezuela ya da Rusya olsun, ABD-AB yaptırımlarının bedelini sıradan insanlar ödüyor. Bir kez daha diyoruz ki savaşa ve işgale hayır. Egemenleri değil emekçileri vuran bombalara ve ekonomik yaptırımlara hayır.  Ukrayna halkının kurtuluşu ve Rus halkının refahı ile özgürlüğü, her iki ülkede ve dünyada savaşa karşı mücadelenin zaferine bağlı.

Putin sivilleri öldürüyor, Antalya'daki görüşmelerden sonuç çıkmadı

Ukrayna'nın Mariupol şehrindeki çocuk ve doğum hastanesinin Rusya savaş uçakları tarafından bombalanmasının ardından Antalya'da gerçekleşen müzakereden hiçbir sonuç çıkmadı. Putin'in Ukrayna işgali, Moskova'da baskıcı rejimin tüm çarpıtmalarına rağmen sivil halkı hedef almaya devam ediyor. Mariupol şehrindeki hastane, bombardımanla yerle bir edildi. 3 kişi hayatını kaybederken 17 kişi yaralandı, hastalar sığınaklara kaçtı. Birleşmiş Milletler'in açıklamasına göre işgalin başladığı 24 Şubat-7 Mart tarihleri arasında en az 475 sivil öldü, fakat gerçek rakamın bu sayının çok üzerinde olduğu da kaydedildi. 44 milyon nüfuslü ülkede, şimdiye kadar 2 milyon kişi ülkeyi terk ederek komşu devletlere sığındı. Bunlar çocuklar ve kadınlar. Sayı her geçen gün artıyor. Rusya ordusu, anlaşmazlık konusu olan Doğu Ukrayna'da etkinlik göstermenin ötesinde Kiev başta olmak üzere bütün kentleri kuşatarak insani kriz yaratıyor.  Moskova tarafından ilan edilen tahliye yolları ise tam bir kandırmaca, çünkü bu yerlerden çıkış sadece Rusya'ya varıyor ve birçok Ukraynalı için bu ölüm demek. Antalya müzakeresi Devasa bir ordunun, komşusu olan kendinden zayıf bir ülkeyi havadan ve karadan işgali sonrası Antalya'da yapılan "barış" müzakerelerinden hiçbir sonuç çıkmadı. Rusya, ilhak ettiği Kırım ile Donetsk ve Luhanks'taki fiili yönetimleri "savunmaktan" daha fazlasını - Putin her ne kadar tersini söylese de - istiyor. İlk hedefi meşru Ukrayna hükümetini devirmek. Bu savaş, ABD (NATO) ile Rusya'nın emperyalist rekabetinden doğdu. ABD emperyalizmi karşısında zayıf, ama bölgesinde güçlü Rus emperyalizmi arasında bir hegemonya mücadelesi. ABD emperyalizmi her zaman Avrupa üzerindeki hegemonyası ile dünya üzerindeki hegemonyasını kurdu. Putin rejimi, Avrupa'yı korkutarak, rekabete girişiyor. ABD-Avrupa Birliği ise Ukrayna'yı silahlandırıyor ve Rusya'ya ekonomik yaptırımlar uyguluyor. Bu politikasının sonucu ise Ukrayna halkının yalnız bırakılması ve Rus emekçilerine yoksulluk, çözümsüzlük olarak geri dönüyor. Çözüm devletler arasındaki tepişme ve müzakerelere bırakılamaz.  Çözüm Rusya başta olmak üzere tüm dünyada, tüm emperyalist taraflara karşı savaşa ve işgale son vermek için yürütülecek küresel mücadelelerde. Rusya'nın birçok şehrinde, Putin'in baskısına boyun eğmeyen savaş karşıtları, tutuklanacaklarını bile bile "Ukrayna'da savaş hayır" diyerek sokağa çıkıyor. Geçen Pazar günü Rusya'nın 5. büyük şehri Nijni Novgorod'da yapılan gösterilerde gözaltına alınıp tutuklananlar arasında DSİP'in kardeş örgütü Sosyalist Akım'ın iki üyesi de vardı. Rus savaş karşıtları derhal serbest bırakılmalı. Ukrayna halkıyla dayanışmalıyız. Erdoğan yönetiminin Putin ile işbirliğine son! Savaşa ve işgale karşı küresel mücadeleyi büyütmeliyiz.

Geri 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 İleri

Bültene kayıt ol