Konfederasyonlar tarafından yapılan açıklamada, toplu iş sözleşmelerinin yürürlük başlangıç tarihinde aylık brüt çıplak ücretleri 15 bin liranın altında olan işçilerin aylık brüt çıplak ücretlerinin 15 bin liraya çekilmesi istendi.
Türk-İş ve Hak-İş, 700 binden fazla kamu işçisini ilgilendiren sözleşme görüşmelerinde taban ücretlerin brüt 15 bin liraya yükseltilmesi, bütün ücretlere yüzde 15 refah payı ilave edilmesi ve birinci altı ay yüzde 45 zam yapılması talebinde bulundu.
İki konfederasyon tarafından yapılan ortak açıklamada, 2023-2024 yılı Kamu Kesimi Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolüne ilişkin ortak taleplerin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ve Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikasına (TÜHİS) iletildiği belirtildi.
Açıklamadaki talepler arasında ilk sırada, toplu iş sözleşmelerinin yürürlük başlangıç tarihinde aylık brüt çıplak ücretleri 15 bin liranın altında olan işçilerin aylık brüt çıplak ücretlerinin 15 bin liraya çekilmesi yer aldı.
İşçilerin ücretlerinin 15 bin lira taban ücrete çekilmesinin ardından bütün ücretlere yüzde 15 oranında refah payı ilave edilmesi istenerek, ilk 6 için yüzde 45, diğer 6 aylar için ise enflasyon artı 5 puan zam talep edildi.
Toplu iş sözleşmelerinde 6772 sayılı Kanuna göre ödenen ilave tediye, kapsamdaki tüm işçilere (Belediye şirketleri ve il özel idare şirketleri dahil) ödenir. İş bu ilave tediye dışında işçilere toplu iş sözleşmesi ile ödenen ikramiye gün sayısı 60 günden az olan iş yerlerinde ikramiye gün sayısı 60 güne tamamlanacak. Toplu iş sözleşmeleri kapsamındaki işçilere, sosyal yardım olarak 2023 yılı için her ay net 2 bin 500 lira, 2024 yılı için her ay net 3 bin 500 lira olarak ödenecek."
Yapılan ortak açıklamadaki zam talebini değerlendiren kamu işçileri sözleşmenin işçileri enflasyona ezdireceğini söyleyerek, “Hayat pahalılığı karşısında bu zam oranları bizi refaha kavuşturmaz. Kamu işçisi geçinebilmek için yine borçlanmak zorunda kalacak. Kaldı ki sen masaya en tepeden bu taleple oturuyorsun, bunu alabileceğin bile kesin değil” dedi. 6 aylık enflasyon artı 5 puan zamma dair ise “İşçiler yine enflasyona ezdirilecek. Masada talep ettiklerinin ne kadarını alabilecekler? İşçiye sormadan hazırlanan talep ancak bu kadar olur” diye konuştu.
2021 yılında iki yıllık imzalan protokolün ardından işçilerin ücretleri enflasyon karşısında ezildi, ücretler asgari ücrete dayandı. Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Demiryolları, Milli Savunma Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığına bağlı çalışan işçiler başta olmak üzere 700 binden fazla işçiyi ilgilendiren kamu çerçeve protokolü yine 2 yıllık olarak imzalanacak. En son 2021 yılı eylül ayında imzalanan kamu çerçeve protokolünde işçiye ilk 6 ay için yüzde 12’lik zam reva görülmüştü. Diğer 6 aylık dönemlerde ise kamu işçisi yüzde 5’er zam almıştı. İki yıl boyunca bu zam oranlarıyla ücretleri eriyen kamu işçilerinin önemli bir kısmı bugün asgari ücretle çalışıyor.
700 binden fazla kamu işçisini ilgilendiren sözleşme görüşmelerinde işçilerin talebi ise yüzde 54 zam oranıydı.
3 Suriyeli işçiyi yakarak öldüren Kemal Korukmaz’ın yargılandığı davanın ilk duruşması 1 Mart'ta yapıldı. 16 Kasım 2021’de İzmir Güzelbahçe’de yakılarak öldürülen Suriyeli işçiler Ahmed El Ali, Memun Elnebhan ve Muhammed El Hüseyin El Abdo El Biş’in öldürülmesinin üzerinden bir yıldan uzun bir süre geçmesine rağmen davanın ilk duruşması yeni yapılabildi. İlk duruşmada dava dosyasında pek çok çelişkili tanıklıklar, yanlış itfaiye ve olay yeri inceleme raporları, eksik hastane raporları ve bir dizi eksiklik öldürülen Suriyelilerin avukatları tarafından dile getirildi.
Dava bir yıl sonra başlatılmasına rağmen daha uzun bir süre devam edecek gibi görünüyor. İkinci duruşma tarihinin 14 Haziran olması bile bu davanın da diğer ırkçılık davaları gibi uzatılacağının göstergesi.
Duruşma sonrasında Avukat Eda Bekçi’nin dediği gibi, bu dosya güvenlik güçleri tarafından yeterince ciddi ele alınmadı, uzun süre takipsiz bırakıldı. Şahıs ikinci suçu işleyinceye, kendi beyanı ile suçunu itiraf edinceye kadar savsaklandı. Bu konuda mahkemeyi suç duyurusunda bulunmaya davet ettik, ama talebimiz kabul edilmedi. Bu konunun yine de takipçisi olacağız.
Bu davayı takip etmek ilk duruşmada olduğu gibi hem çok sayıda avukatın, baro temsilcisinin hem STK ve siyasi parti temsilcilerinin (Sığınmacılar Platformu, İzmir Mülteci Dayanışma Platformu, Yaşamak Derneği, Mültecider, İzmir Barosu Mülteci Komisyonu, İHD, Halkların Köprüsü Derneği, Hak İnisiyatifi, Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır Platformu, Fideder, Mülteci medyası, Uluslararası Af Örgütü, DSİP, EMEP, HDP, TİP) orada kalabalık bir katılım sağlaması çok önemli.
Bu dava pek çok ırkçı saldırının sadece bir tanesi ama sanığın olduğu ve davanın açıldığı bir dava olması açısından önemli. Yine avukatların duruşma sırasında söylediği gibi, bu dava sadece Kemal Korukmaz’ın yargılanması ile sonuçlanmamalı.
O dönemi hatırlarsak tam da Hrant Dink’i öldürüldüğü döneme benzeyen bir ırkçı propagandanın her gün sosyal medyada yaygınlaştırıldığı, siyasetçilerin her ağızlarını açtıklarında “her şeyin sorumlusu Suriyeliler” söylemini tekrarladıkları günlerdi.
Altındağ linç olaylarından sonra Naif Elnaif’in öldürülmesinden önce olan bir olay. Bu 3 olayın aynı dönemde olması tesadüf değil, yaratılan ırkçı havanın sonuçları. Bu yüzden 3 Suriyeli işçinin öldürülmesi ırkçı bir cinayet olarak kabul edilmeli, Korukmaz’ı bu suçu işlemeye teşvik eden, bu ırkçı ortamı yaratan siyasetçiler de yargılanmalı.
Tanıkların ifadesinde Korukmaz için “Suriyelileri sevmezdi, Türkiye’nin Suriyelilerden temizlenmesi gerektiğini söylerdi” dediler. Bu ifadeler pek çok sosyal medya hesabında karşılaştığımız söylemler. Tüm bu ifadeler için soruşturmalar biran önce başlatılmalı. Bu masum olduğu iddia edilen ifadeler pratiğe geçtiğinde insanlar katlediliyor bunu sürekli hatırlatmak gerek.
Suriyeli işçilerin katilinin ve onu teşvik edenlerin yargılanması için tüm ırkçılık karşıtlarını bu konuda duyarlı olmaya, bu davayı sürekli gündemde tutmaya ve 14 Haziran’da duruşma salonunda bulunmaya davet ediyoruz.
Hepimiz Göçmeniz, Irkçılığa Hayır platformu
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, “6 Şubat Kahramanmaraş ve 20 Şubat Hatay Depremleri Birinci Ay Raporu” yayınladı.
Binlerce gönüllü hekimin depremin vurduğu illerdeki müthiş dayanışma ve sağlık hizmeti faaliyetlerinin dökümü ile başlayan raporun duyuran TTB yöneticileri şunları söyledi:
- “Organizasyon sağlanamadı. Çadır, su ve hijyen sorunu sürüyor. Sağlık hizmetine erişim sıkıntılı.”
- "Az hasarlı olduğu bildirilen hastanelerde ve aile sağlığı merkezlerinde çalışan sağlık çalışanlarının tedirginliklerini giderecek planlamalar ne yazık ki hâlâ yapılmamıştır.”
- "Yakınlarını ve komşularını enkaz altından çıkaran sağlık çalışanları çalışmaya zorlanmışlardır.”
- “Depremin üzerinden yaklaşık bir ay geçmiş olmasına rağmen bağışıklama hizmetlerinde bir düzen maalesef sağlanamamıştır.”
- "Türk Eczacıları Birliği'ne teşekkür etmek gerek. Sahada ilaca erişim söz konusu olmadığında 28 mobil eczanesiyle ilaca erişimi olanaklı kılmaya gayret ettiler. Kamu otoritesinin sorumluluğu olmasına rağmen onlar meslektaşlarıyla dayanıştılar.”
- “Elektrik kesintileri sonucu zarar gören hastalar var. Kamu hizmetlerine erişimin kesintisiz olmalıydı ama olmadı.”
- “Hâlâ geçici yerleşim alanları yeterli değil. Kalabalık konaklanan yerler bulaşıcı hastalıkları ve salgınlara gidişi hızlandırır.”
- “Hatay'da depremin 30. gününde ‘su yok’ çığlıkları atıldı. ‘İçecek su yok’ diyor insanlar. Bu organizasyonun ötesinde yönetememe sorunudur.”
52 sayfalık rapora ttb.org.tr adresinden ulaşabilirsiniz.
Depremden 25 gün sonra Hatay Defne'de TTB koordinasyon merkezi ve KESK'e bağlı SES'in çadırlarının bulunduğu Sevgi Parkı, jandarma zoruyla boşaltıldı. Parkta konaklayan ve bir düzen oluşturan depremzedeler merkeze uzakta bir araziye yollandılar. Bütün devlet hastanelerinin yıkıldığı Hatay'da kapatılan Sevgi Parkı tüm şehre sağlık hizmeti sunuyordu.
Hatay Defne'de sağlık emekçilerinin koordinasyon merkezi ve birçok dayanışma grubunun yer aldığı Sevgi Parkı, depremden 25 gün sonra devlet zoruyla tahliye ediliyor.
Büyük yıkımın yaşandığı Defne'ye ilk günlerde gelip, sağlık hizmeti sunan Türk Tabipleri Birliği ile Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası aktivistleri taşınmaya hazırlanırken yeni çadır alanı Dursun Mahallesi olarak gösteriliyor.
Parktaki çadır kentte yaşayan depremzedelerin kurdukları düzen tekrar bozulurken, sağlık emekçileri ilçenin merkezinde yürüttükleri sağlık hizmetlerinin erişimin merkeze uzak yeni bölgede zorlaşacağını söylüyor.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) İkinci Başkanı Dr. Ali İhsan Ökten'in değerlendirmesi:
“Vatandaş sağlık hizmetinin büyük bir kısmını buradan alıyor. Bu nedenle buranın önemi var. Bizi buradan çıkarmak istiyorlar. Bununla ilgili yazılı bir tebliğ yapılmadı. Biz bununla ilgili olarak Hatay Valiliği’ne resmi bir yazı yolladık. Buna herhangi bir yanıt da gelmedi."
“Vatandaşın oraya ulaşması ya da bizim orada sağlık hizmeti vermemiz çok zor.”
“Görevlendirme yapmalarını istedik. Yine aynı şeyi söylüyoruz. Sağlık Bakanlığı ile ya da Hatay Sağlık İl Müdürlüğü ile ortak bir çalışma yapılabilir. Onlar yine görevlendirmeyi yapsın ancak sağlık hizmetini gerçekten burada vatandaşın ihtiyaçları doğrultusunda ortaklaştırmak gerekiyor. Veya yapabiliyorsa İl Sağlık Müdürlüğü baştan itibaren kendisi yapsın. Ancak Sağlık Müdürlüğü’nün yaptığı bir hizmet yok burada. ASM’lerin neredeyse tamamı kapalı. Burada bundan sonra önemli olan bulaşıcı hastalıkların yayılmaması için koruyucu sağlık hizmetlerini geliştirmek olmalı. O yönde de bir çaba görmüyoruz. Üstüne var olan sağlık hizmetini de ortadan kaldırmak istiyorlar. Bu geciken arama kurtarma çalışmalarından sonra Hatay halkına yapılacak en büyük ceza diye düşünüyorum.”
KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ise şunları söyledi:
“Sağlık emekçilerine, emek ve meslek örgütlerine yönelik, toplumsal dayanışmayı yükseltmek isteyen tüm kesimlere yönelik baskı süreci ile karşı karşıyayız.”
“Alanda olmayan, halka kamusal hizmetleri götüremeyen tek adam rejimi, uyguladığı otoriter politikalarla bu hizmetleri engellemeye çalışıyor.”
Antikapitalist Çalışanların duyurusu:
Depremde can kayıplarımız 50 bini geçti, AKP-MHP iktidarı depremi felakete dönüştürdü.
Haftalardır çadır ulaşmayan yerler var. Depremde bölgeye çadır göndermesi gereken Kızılay, çadırları parayla satmış.
20 yıldır ülkeyi yönetenler, deprem felaketinin sorumluluğunu asla üstlenmiyor. “99 öncesi yapılar yıkıldı” yalanına sarılıyor.
Yıkılan binaların yarısından fazlası bu iktidar döneminde yapıldı. Yıkılan rezidanslar, oteller, siteler AKP’li müteahhitler tarafından yapıldı. Ayrıca binalar daha önce de yapılmış olsa AKP-MHP iktidarı bütün insanların can güvenliğinden sorumludur.
Bu iktidar, binaların depreme dayanıklı yapılmasını sağlamamıştır.
Bu iktidar deprem sonrası arama – kurtarma – barınma çalışmalarını organize edememiştir.
Yaşanan büyük felaketin ve devasa sorunların asıl sorumlusu bu iktidardır.
Depremzedelere bir çadır temin edemeyen iktidar, yandaşlarına para kazandırmak için şimdi konut yapım ihaleleri vermeye başladı.
Bu iktidarın yaptıracağı hiçbir inşaata güvenmiyoruz. Meslek odalarının, bilim insanlarının sesine kulak verilsin. Bütün ihaleler durdurulsun. İnşaat yapım süreci bilimsel olarak yeniden ele alınsın.
AKP-MHP iktidarı depremin faturasını halka ödetmek için şimdiden girişimlerine başladı. Sağlık ve eğitim konusunda önemli kısıntılar yaşanacak. Okullara artık bu yıl her hangi bir para verilmeyeceği ilan edildi. Toplu sözleşmeler, yüzde 200’e varan gerçek enflasyona rağmen çok düşük artışlarla imzalanmaya başlandı. Ek zam talepleri patronlar tarafından bastırılıyor. Bir yetkili “işçi ve memurlar bir maaşlarını depremzedelere bağışlasın” diye konuşuyor.
Depremin faturasını zaten yoksullaşan işçiler ve memurlar değil, gelirleri her yıl katlanarak artan kapitalistler ödemelidir. Bunun için acilen servet vergisi çıkarılmalıdır.
2000 yılından beri milyarlarca lira deprem vergisi toplandı, bunlar nereye gitti, hükümet bunun hesabını vermelidir.
Deprem konusunda olağanüstü beceriksiz ve vurdumduymaz olan bu iktidara öfkeliyiz. Sorumluların hesap vermesini istiyoruz. Hükümete güvenmiyoruz, bir an önce gitmesini istiyoruz.
Taleplerimiz:
• Tüm kaynaklar deprem için seferber edilmelidir.
• Sağlık eğitim ücretsiz olmalıdır.
• Olağanüstü Hal uygulaması (OHAL) kaldırılsın.
• Depremzedelerin başta barınma ve enerji olmak üzere temel ihtiyaçlarına ulaşımı ücretsiz sağlansın.
• İfade, örgütlenme ve gösteri özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılsın.
• Depremin vurduğu tüm göçmenlerle dayanışmalıdır.
İşçiler, emekçiler bu iktidarın bir an önce gitmesi için harekete geçmelidir.
İşçi ve memur sendikalarına, emek ve meslek örgütlerine çağrımızdır. Emek Forumunu oluşturun.
Başka bir dünya mümkün!
Antikapitalist Çalışanlar
Deprem olur olmaz yola çıktılar. Ankara'da bekletildiler. Seslerini duyurdular ve yardıma koştular. İPSOS anketine göre depremin vurduğu 10 il dışında yaşayanların arama kurtarma çalışmalarında en başarılı buldukları maden işçileri oldu.
Türk-İş'e bağlı Genel Maden-İş sendikası üyesi maden işçilerini, AFAD ve AHBAP izliyor.
İpsos araştırmasına buradan ulaşabilirsiniz:
Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, 10 bine yakın maden işçisinin bölgeye gittiğini, yüzlerce kişinin hayatını kurtardığını söyledi.
Maraş'ın Dulkadiroğlu ilçesine bağlı Karaziyaret mahallesinde depremde hasar gören metal fabrikasına işveren tarafından sokulan işçiler, Malatya merkezli 5,6’lık deprem sonucu göçük altında kaldı, bir işçi öldü, dört işçi yaralandı.
Mata otomotiv işçileri ek zam talebiyle başlattıkları eylemi gece saatlerinde fabrika dışında sürdürüyor. Birleşik Metal İş Sendikasının örgütlü olduğu Valfsan fabrikasında çalışan işçiler ve AKS Otomotiv işçileri Mata işçilerini ziyaret etti.
Elif Plastik’te Lastik-İş üyesi 8 işçi işten atıldı. Lastik-İş üyeleri işçilerin işten atılmasını ve sendikadan istifaya zorlanmasına karşı basın açıklaması yaptı.
İstanbul Esenyurt’ta bulunan Elif Plastik’te Lastik-İş üyesi 8 işçi işten atıldı. Fabrika önünde açıklama yapan Lastik-İş üyeleri işçilerin işten atılmasını ve sendikadan istifaya zorlamasını protesto etti.
Esenyurt’taki Elif Plastik önünde toplanan Lastik-İş yöneticileri ve üyeleri işten atılan işçilerin işe iade edilmesini istedi. Düzenlenen basın açıklamasında Elif Plastik işçilerinin daha iyi çalışma koşulları için sendikalaştığını ancak Elif Plastik patronunun işçileri sendikadan istifaya zorladığı belirtildi.
Fabrika önünde gerçekleştirilen basın açıklamasını Lastik-İş İstanbul Şube Başkanı Tolga Toker okudu. İşçilerin anayasadaki en temel hakkını kullanarak sendikalaştığını söyleyen Toker, “Ancak Elif Plastik patronu haksız yere işçileri işten çıkarmış, birçok işçiyi sendikadan istifaya işten atmaya zorlamıştır. Elif Plastik patronu yıllardır işçilerin insanca çalışma koşullarına ulaşmasını engelliyor. İşçilerin hafta tatili ücretlerine el koyuluyor. İşçiler Elif Plastik patronuna kazandırıyor ancak patron işçilerin hakkını vermiyor” dedi. İşçilerin geleceğe daha güvenli bakabilmek için sendikalaştığını belirten Toker, “Sendikalaşma demek daha iyi ücret, daha onurlu bir yaşam, daha güvenli bir çalışma ortamı, çoluk çocuğuyla daha iyi bir hayat demektir. Elif Plastik işçileri toplu iş sözleşmesi hakkını kavuşmak istiyor. İşten atılan işçilerin haklarını savunacağız. Sendikal haklara saldıranlar için suç duyurusu dahil tüm girişimler gerçekleştirilecektir” diye konuştu.