Kamu emekçisi kadınlar, şiddete, cinayetlere, cinsiyetçiliğe karşı mücadeleye çağırıyor.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) İstanbul Kadın Meclisi, kadınlara 11 Ekim Cuma 18:30'da Kadıköy rıhtımda buluşma çağrısı yaptı.
Geçen hafta biterken aynı günde dört kadın cinayeti, bunlardan ikisinde İstanbul'da iki genç kadının vahşice katledilmesine karşı gelişen eylem dalgası KESK'in çağrısıyla devam ediyor.
Kadın cinayetlerine karşı üniversitelerde başlayan eylem dalgası liselere sıçradı. Genç kadınlar "Susma, sustukça sıra sana gelecek" sloganlarıyla yürüyüşler yapmaya devam ediyor.
Siyahlar giyinen öğrenciler cezasızlığa hayır deyip, kadınlar için adalet istiyor.
Üniversite eylemleri, 9 Eylül Çarşamba 3. gününe girdi.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kadın Çalışmaları Komisyonu’nun çağrısıyla hastane bahçesinde bir araya gelen kadın öğrenciler protesto eylemi yaptı.
Mersin Üniversitesi öğrencileri, kadın cinayetlerini üniversite önünde basın açıklaması yaparak protesto etti. Öğrencilerin, yürüyüş yapması ise polis tarafından engellendi. Öğrenciler, “Kadınlara değil, katillere barikat” sloganı attı.
Ege Üniversitesi öğrencileri kadın cinayetlerine ve Ege Kız KYK yurdunda yaşanan taciz olayına tepki olarak yürüyüş ve basın açıklaması düzenledi. Kampüs içindeki 1 nolu yemekhane önünde toplanan çok sayıda öğrenci sloganlarla şölen alanına yürüdü.
Karabük Üniversitesi Öğrenci Komisyonu'nun çağrısıyla yüzlerce öğrenci "kadına, çocuğa dokunma" sloganları atarak Safranbolu'da yürüyüş yaptı.
Mersin Müfide İlhan Kız KYK Yurdu’nun önünde iki öğrenciye taciz girişiminde bulunuldu. Bunun üzerine öğrenciler yurt önünde eylem yaptı.
Liselerde eylem var
İstanbul Alibeyköy Anadolu Lisesi öğrencileri, kadın cinayetlerini protesto etti. Bazı öğretmenler pankart ve dövizleri öğrencilerin elinden almaya çalıştı.
İstanbul Sultangazi'deki Selahattin Eyyubi Mesleki Teknik ve Anadolu Lisesi öğrencileri, mahalle aralarından okula yürüdü.
Zonguldak'taki Devrek Anadolu Lisesi öğrencileri, okul bahçesinde eylem yaptı.
Hafta başından itibaren birçok üniversitede kadın cinayetleri protesto ediyor. İlk günün ardından, 8 Ekim'de farklı üniversitelerde kitlesel öğrenci eylemleri yapıldı.
Bunlardan biri İstanbul Teknik Üniversitesi'nde gerçekleşti. Ayazağa kampüs girişinde toplanan kadın öğrenciler, Merkezi Derslik Binasına yürüdü. Burada açıklama okundu. İTÜ öğrencileri, kampüslerindeki Cinsel Tacizi Önleme Biriminin (CİTÖK) etkin şekilde kullanılmadığını ve kadın öğrencilerin şikayetlerinin yeterince ciddiye alınmadığını vurguladı.
Ankara Üniversitesi Tandoğan kampüsünde de yürüyüş yapıldı.
Sivas'ta üniversiteli kadınların çoğunluğunu oluşturduğu protestocular yürüyüş yaptı ve Cumhuriyet Meydanı'nda açıklamalarını okudu.
Burdur'da üniversite öğrencileri Cumhuriyet Meydanı'nda toplanarak kadın cinayetlerine karşı yürüyüş yaptı.
Kampüs eylemlerinde erkek öğrenciler, kadın öğrencilere destek verdi. Ve öğrencilerin siyah giysilerle protestolarını vurguladıkları görülüyor.
Öte yandan geçen hafta sonu başlayan kadın hareketi eylemleri de birçok şehirde devam ediyor.
İTÜ
Burdur
İnsan Hakları Derneği Merkez Kadın Komisyonu, TBMM Başkanlığı'na mektup gönderdi: "İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasından bu yana sizlerin de bildiği gibi kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde büyük bir artış gözlendi."
İstanbul'da yarım saat arayla iki genç kadının katledilmesi, birçok şehirde protesto edildi. Protestoların hedefinde cinsiyetçi şiddeti körükleyen iktidar ve cezasızlıkla karşılayan devlet vardı.
Ankara, İzmir, Eskişehir, Bursa, Mersin, Adana ve İstanbul'da yapılan yürüyüşlerde İstanbul Sözleşmesi'nden çıkan ve aileyi güçlendirme adı altında cinsiyetçi kampanya yürüten AKP iktidarı ile saldırganları, katilleri cezasızlıkla karşılayan devlete öfke açığa çıktı.
En büyük protestolardan biri 4 Ekim akşamı İstanbul'da gerçekleşti. Kadınlar Birlikte Güçlü platformunun çağrısıyla Beyoğlu Tünel Meydanı'nda toplanan kadınlar, İstiklal Caddesi'nden Taksim'e yürümek istedi.
Polisin engellemesini "Kadınlara değil çetelere barikat" sloganıyla karşılanırken, yapılan açıklamada şu vurgular yapıldı:
"4 Ekim günü fail Semih Çelik tarafından yarım saat arayla katledilen İkbal Uzuner ve Ayşegül Halil için buradayız. İstanbul’da bir erkek iki kadını katlederken devlet koruyucu, önleyici ve caydırıcı hiçbir adım atmıyor. Beyoğlu’nda bir kadını taciz eden, yere düşürüp saldırıda bulunan erkekler suç kayıtlarına rağmen serbest bırakılıyor; sosyal medyada yayılması ve tepkilerin yükselmesi sonucu tekrar yakalanıyor. Devlet; yargısıyla, kolluğuyla şiddete maruz kalanların beyanlarına göre değil, sosyal medya tepkilerine göre görevini yapmaya tenezzül ediyor. Erkek şiddetine maruz kalan kadınlar seslerini duyurabilmek, şiddetten uzaklaşabilmek için karakollara değil sosyal medyaya başvuruyor."
"İktidarın cezasızlık politikalarının kadınların şiddetten uzak bir yaşam kurmalarını nasıl olanaksız hale getirdiğini, fail erkekleri nasıl cesaretlendirdiğini her gün görüyoruz. Sokakları kadınlar için güvensiz ve tedirgin hale getirmeye çalıştığınızı biliyoruz. ‘O saatte dışarıda ne yapıyordu?’ sözleriyle, ‘güçlü aile birliği’ politikalarıyla bizleri aileye, evlere, dört duvara mahkum etmek istediğinizi biliyoruz. Kadınların kahkahasına, kaç çocuk yapacağına, hangi saate hangi sokakta olacağına karar vermeye çalışan cinsiyetçi diliniz erkekleri cesaretlendiriyor"
Sınıflı toplumların ortaya çıkışı kadar eski olan kadınların ezilmişliğine karşı kadınların mücadelesi asırlardır devam ediyor. Antik dönemlerden bu yana kadınlar, toplumun sınırlayıcı normlarına meydan okuyarak eşitlik ve özgürlük arayışında oldular.
1789 Fransız Devrimi’nde kadınlar Bastille Hapishanesi’nin kuşatılmasına katılmışlar, gıda kıtlığı ve ekonomik sıkıntılarla mücadele etmek amacıyla Versay Sarayı’na yürümüş ve kraliyet ailesinden sorunlarına çözüm bulmalarını talep etmişlerdir. Eylemlerde etkin bir şekilde yer almalarına rağmen kadınların kazanımları kısıtlı olmuştur. Fransa’da kadın hakları mücadelesinin öncülerinden kabul edilen Olympe de Gouges’in, kadınların haklarını tanımayan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’ne cevaben kaleme aldığı ve Fransız Devrimi’nin evrensellik iddiasının ancak kadınların da hakları tanındığında tamamlanacağının altını çizen 1791 tarihli Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi yayınlanmıştır.
Kadınların eşit yurttaşlık talebi ve bu talep çerçevesinde gelişen siyasal haklar mücadelesi, esas olarak 19. yüzyılın ortasından itibaren Amerika ve İngiltere gibi ülkelerden başlayarak, bu mücadeleyi temel alan kadın örgütlerinin kurulmasıyla etkili bir harekete dönüştü. Bu hareket, eğitim, aile, çalışma hayatı gibi alanlarda kadın-erkek eşitliğini savunan, yasal düzenlemelerle bu eşitliğin sağlanmasını talep eden ve yaygın olarak Birinci Dalga olarak adlandırılan feminist hareketin bir parçasını oluşturdu.
1871 Paris Komünü, Paris halkının özellikle de işçi sınıfının otoriteye karşı ayaklanması ve kendi kendine yönetme deneyimi olarak ortaya çıkmıştır. Kadınlar komünün kurulması ve işleyişi sürecinde önemli roller üstlenmişlerdir. Paris Komünü kadınların siyasi ifade özgürlüğünü kullanabilecekleri bir ortam sunmuştur. Kadınlar toplumun siyasi karar alma süreçlerine aktif olarak katılmışlar, fikirlerini özgürce ifade etmişler ve politikaların belirlenmesinde etkili olmuşlardır. Bu kadınların siyasi alanda daha fazla temsil edilmeleri için bir adım olmuştur. Ne yazık ki komün ezici bir şekilde bastırılmış ve binlerce insan ölmüştür. Bu süreçte kadınlar da büyük kayıplar vermiştir.
8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000’i aşkın kişi katıldı.
1910 yılında 2. Enternasyonal’e bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.
1917 8 Mart’ında ekmek ve barış talebiyle sokağa çıkan Petersburg’lu kadınlar Rusya’da devrimin kıvılcımını ateşlediler. Ekim ayında işçi sınıfının iktidarı almasıyla kısa sürede önemli siyasal ve demokratik kazanımlar elde edildi. Kadınların kurtuluşuna yönelik ilk adımlar atıldı.
Kreşler, anaokulları, toplu yemekhaneler ve çamaşırhanelerden oluşan kapsamlı bir sistem oluşturuldu. Böylece kadınlar ev içi emek yükünden kurtulmaya başladılar. Evlilik kurumu medeni kanun kapsamına alındı ve evlilik kilisenin müdahale alanı olmaktan çıkarıldı. Boşanma eşlerden herhangi birinin talebiyle başlatılabilecek basit bir prosedüre bağlandı. Transseksüellik suç olmaktan çıkarıldı, eşcinsel evliliklere izin verildi. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Rusya, 1920 yılında tıbbi koşullarda ücretsiz kürtajı yasallaştıran dünya üzerindeki ilk ülke oldu. Ancak bu kazanımların önemli bir kısmı 1920’lerin ikinci yarısında Stalinist bürokrasinin iktidarı ele geçirmesiyle birer birer kaybedildi.
Dünyada da 1920’lerde ve 30’larda oy hakkının kazanılmasıyla 1. dalga kadın hareketi yavaş yavaş sona erdi.
1960’larda kadın hareketi yeniden yükselmeye başladı. 1968’de Fransa ve ABD’de başlayan ve hızla tüm dünyayı etkisi altına alan hareketle birlikte kadınların mücadelesi de güç kazandı. Kadınlar bu yeni süreçte toplum içindeki pozisyonlarını, rollerini tartışmaya açtılar. Aile, ev içi emek, cinsel haklar, üreme hakları gibi pek çok konu radikal bir biçimde tartışıldı. Kadınlar sadece siyasal alanda eşitliğin yeterli olmadığını, toplumsal bir dönüşüm gerektiğini savundular. Cinsellik, ilişkiler, kürtaja erişim, ev içi emek gibi bireysel ve küçük görünen sorunların, aslında sistemli ve politik olduğunu ve kadınların eşitliği için verilen mücadelede merkezi bir öneme sahip olduğunu vurguladılar.
Ev içi şiddete karşı farkındalığı arttırmak için çeşitli kampanyalar örgütlediler. Evlilik içi tecavüzün suç kabul edilmesi ve şiddetten kaçan kadınlar için sığınma evleri açılması amacıyla çalışma yürüttüler. İş yerlerindeki cinsel tacizi gündeme getirip buna karşı yasalar çıkarmak için uğraştılar. Eşit işe eşit ücret için mücadele ettiler.
1990’larla birlikte kadın hareketi bu taleplerin yanı sıra LGBTİ+ hakları gibi konuları da tartışmaya ve savunmaya başladı.
Günümüzde kadınlar kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddet gibi konularda mücadelelerini sürdürüyorlar.
Tüm dünyadaki otoriter rejimlerde olduğu gibi Türkiye’de de kadınlara yönelik baskılar artıyor. Türkiye ilk imzacısı olmakla övündüğü İstanbul Sözleşmesi’ni feshetti. Kadın yönelik şiddet gün geçtikçe artarak devam ediyor. AKP hükümeti kadınlara 3 çocuk yapması gerektiğini söyleyerek yeniden eve kapatmaya çalışıyor. En yetkili ağızlardan cinsiyetçi söylemler sıradanlaştırılıyor.
Türkiye’de 2003’te 100 kişi ile başlayan, devletin tüm baskı ve engellemelerine rağmen bu yıl on binlere ulaşan kolektif isyan sokakların sesi oldu. Örgütlü, örgütsüz gruplar ve tek tek gelen kadınlar, aidiyet hissettikleri 8 Mart Feminist gece yürüyüşünde isyanlarını dile getiriyorlar.
Biz de Antikapitalist Kadınlar olarak kadın hareketinin büyümesini önemsiyoruz. Bu bağlamda mücadelenin birleşik bir şekilde devam etmesi için emek veriyoruz.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde düzenlenen feminist gece yürüyüşlerine katılan binlerce kadın cinsiyetçiliğe, homofobiye, transfobiye, sömürüye, savaşa, Filistin'de soykırıma 'hayır' dedi.
İstanbul, İzmir ve Ankara'da yapılan yürüyüşlerde aşırı sağın kadın ve LGBTİ+ düşmanlığına tepki, kadın cinayetlerine öfke ve eşitsizliğe isyan var.
LGBTİ+ eylemciler de yürüşlerde yerini aldı.
Filistinli kadınların sesleri yükseltildi.
Deprem bölgesindeki kadınların talepleri duyuruldu.
8 Mart Kadın Platformu'nun çağrısıyla Kadıköy İskele Meydanı'na çeşitli noktalardan yürüyüşler yapıldı. Katledilen kadınların resimlerini eylemciler sık sık “Jin jiyan azadi”, “Dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa” sloganlarını attı.
LGBTİ+ eylemciler mitingte yerlerini aldı.
Barış Anneleri, Sputnik grevcileri ve Cumartesi Anneleri'nin temsilcilerinin konuşmalarının ardından ortak açıklamayı Şenay Kumuz okudu.
Antikapitalist Kadınlar, Filistin'e Özgürlük kampanyası dövizleriyle eyleme katıldı.
Açıklamanın tam metni:
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) bir basın toplantısı düzenleyerek 8 Mart çağrısı yaptı ve taleplerini duyurdu.
KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak, Genel Sekreteri Sevgi Yılmaz ve Kadın Sekreteri Döne Gevher Koyun ile konfederasyona bağlı sendikaların kadın MYK üyelerinin katılımıyla yapılan toplantıda şu çağrı yapıldı:
"Her fırsatta dile getirdiğimiz taleplerimizi bir kez daha sizlerle paylaşıyoruz.
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasa’nın etkin bir şekilde uygulanması için ALANLARDAYIZ!
Çalışma hayatında kadına yönelik her türlü ayrımcılığın terk edilmesi, esnek çalışma biçimlerine, cinsiyetçi iş bölümüne, ücret eşitsizliğine son verilmesi, ILO’nun İşyerinde Taciz ve Şiddeti Önlemeye yönelik 190 sayılı Sözleşmesinin onaylaması için ALANLARDAYIZ!
Güvenceli iş, güvenli gelecek demek için, insanca yaşamaya yetecek ücret için ALANLARDAYIZ!
Yetki ve karar mekanizmalarında eşit temsiliyet sağlanması için ALANLARDAYIZ!
Kadın istihdamın önündeki engellerden olan çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımının kamusal hizmet olarak sunulması, ev işlerini kadının üstünden alacak sosyal politikaların yapılması ve hayata geçirilmesi için ALANLARDAYIZ!
Kapatılan kamu kreşlerinin yanı sıra tam zamanlı, ücretsiz, nitelikli ve anadilinde hizmet veren kamu ve mahalle kreşlerinin açılması için ALANLARDAYIZ!
8 Mart’ın kadınlar için ücretli izin günü sayılması için ALANLARDAYIZ!"
Kadınlar ve LGBTİ+’lara yönelik her türlü ayrımcılığı ve şiddeti önleyen yasal düzenlemeler yapılması için, Kadın Bakanlığı kurulması, toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının yapılması ve hayata geçirilmesi için ALANLARDAYIZ!
Eşit ve özgür olduğumuz, sömürünün baskının ortadan kaldırıldığı bir gelecek için ALANLARDAYIZ!
Hayatlarımıza sahip çıkmak için ALANLARDAYIZ!
Savaş ve işgal politikalarına geçit vermemek için; barış içinde bir arada yaşamak için ALANLARDAYIZ!
Demokratik ve laik bir yönetim için ALANLARDAYIZ!
Emeğimiz, bedenimiz ve kimliğimiz bizimdir demek için ALANLARDAYIZ!
Doğamıza ve yaşam alanlarımıza sahip çıkmak için ALANLARDAYIZ!
Tüm kadınları, gökkuşağı gibi tüm renklerimizle bir arada olmaya, haklarımıza ve yaşamlarımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Evde, işte, tarlada emeği ve hakları için mücadele eden tüm kadınların 8 Mart Kadınları Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma gününü kutluyoruz."
KESK 8 Mart'ta ne yapacak?
"İşyerlerimizdeki etkinliklerimizde ‘ILO 190 imzalansın” talebini yükselterek basın açıklamaları yapacak, kokartlarımızı takacak ve taleplerimize yer veren bildirilerimizi, afiş ve dergilerimizi dağıtacağız.
8 Mart Cuma Günüyse
Üzerinden bir yıl geçmesine rağmen iktidarın depremin yarattığı yıkımı katlayan politikalarına, deprem bölgelerindeki sorunlara çözüm getirmek yerine kutuplaştırıcı siyaseti sürdürmesine öfkemiz ve yasımızla, iş kolu kadın MYK’larımızla birlikte Hatay, Malatya ve Adıyaman’da kadınlarla bir araya geleceğiz.
Özellikle büyük iş yerleri önünde taleplerimizi içeren kitlesel basın açıklamaları ve etkinlikler gerçekleştireceğiz.
Yerellerdeki emek-meslek örgütlerinden kadınlarla ve kadın platformlarıyla birlikte kitlesel alan eylem ve etkinlikler yapacak, 8 Mart akşamı gece yürüyüşlerine katılacağız.