DSİP: Ermeni Soykırımı kurbanlarını anıyoruz

Çığırından çıkmış bir dünyayı anlamlandırmak için: Marksizm 2024

Tehlikeli ve istikrarsız bir dünyada yaşıyoruz. Savaşlar, katliamlar, ekonomik krizler, ayrımcılık, ırkçılık ve iklim krizi, bu dünyadaki herkesi etkileyen olgular. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sıcak savaşı Avrupa kıtasına yeniden getirdi. İsrail’in 7 Ekim’den sonra Gazze şeridinde giriştiği ve soykırım düzeyine ulaşan katliamlarda on dört bini çocuk otuz dört binden fazla Filistinli öldürüldü. İran ve İsrail arasında giderek Üçüncü Dünya Savaşı’na dönüşebilecek bir savaşın patlak verme ihtimali somut bir riske dönüştü. İsrail’in 1 Nisan’da Şam’daki İran konsolosluğunu bombalamasını, 13 Nisan’da İran’ın İsrail’e yönelik insansız hava araçlarıyla saldırısı ve İsrail’in bu saldırıya karşı 19 Nisan’da yaptığı misilleme izledi. Devletler giderek silahlanmaya daha fazla bütçe ayırıyor, halklarını bir savaş ihtimaline hazırlıyorlar. Küresel iklim krizinin etkileri giderek daha görünür oluyor. Seller, kuraklıklar ve orman yangınları artarken, aşırı hava olayları daha sık görülüyor. Ekonomik olarak ise durgunluklar ve krizler pek çok ülkenin ekonomisini esir alırken, işçi sınıfının dünyanın her yerinde artan bir oranda güvencesiz ve esnek çalışmaya mahkûm edildiğini görüyoruz. Ancak tamamıyla umutsuz bir dünyada da yaşamıyoruz. Dünyanın dört bir yanından milyonlarca insan Filistin’le dayanışmak için sokaklara dökülüyor, iklim krizinin bedelini ödememek için mücadele ediyor, aşırı sağcılara geçit vermeyeceğini haykırıyor. Türkiye de dünyadaki bu tablodan bağımsız değil elbette. Ülkeyi yirmi yıldan fazla süredir yöneten AKP iktidarı, MHP ile fiilen kurduğu koalisyonla ülkenin rejimini değiştirdikten sonra giderek daha otoriter bir rota izliyor. AKP bir yandan muhafazakâr ve milliyetçi söylemlerle geniş kesimler üzerinde bir hegemonya kurmaya çalışırken, diğer yandan güvenlik kartına oynuyor ve ekonomik krizin bedelini ödettiği milyonların güvende olabilmek için Erdoğan’a muhtaç olduğunu anlatıyor. Oysa bu yalana inanmayanların sayısının hızla arttığını yerel seçimlerde görüyoruz. Milyonlarca kişi ya sandığa gitmeyerek veya başka partilere oy vererek AKP’ye ve Recep Tayyip Erdoğan’a olan tepkisini gösterdi. AKP ilk kez bir seçimde ikinci parti oldu. Ancak seçimin birinci partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin de pek çok konuda AKP’den kökten bir farklılığı yok. CHP de temelde Mehmet Şimşek’in savunduğu ekonomi politikalarını savunuyor. Ayrıca bu parti Tanju Özcan ve Burcu Köksal gibi mültecileri hedefe koyan açıklamalar ve eylemlerde bulunanları bünyesinde barındırıyor. Ekonomik krizin bedelini en yoksulların daha da yoksullaşarak ödemesine karşı CHP de gerçek bir çözüm yolu öneremiyor. Böylesi bir dünyada ve Türkiye’de net fikirler öne sürmek, toplumun nasıl işlediğini, yaşamakta olduğumuz haksızlıkları ve vahşeti doğru anlamlandırabilmek çok önemli. Çünkü hem dünyada hem de Türkiye’de aşırı sağcılar ve ırkçılar, güvenliğin ve istikrarın tek yolunun daha otoriter yönetimlere boyun eğmek olduğunu, farklı olandan nefret etmenin normalliğini anlatarak güç toplamaya çalışıyorlar. Ülkelerindeki göçmenleri, azınlıkları, LGBTİ bireyleri hedef göstererek iktidara gelmeye ve dünyayı kendi otoriter özlemlerine göre biçimlendirmeye çalışıyorlar. Türkiye’de ise Zafer Partisi, mültecileri hedefe koyarak, Nihal Atsız gibi ırkçı figürleri meşrulaştırmaya çalışarak, siyah yabancı öğrencileri hedef göstererek güçlenmeye çalışıyor. Son seçimlerin dikkat çeken partisi, İslamcı Yeniden Refah Partisi ise LGBTİ derneklerini kapatmayı ve kadına karşı şiddetle ilgili 6284 sayılı kanunu kaldırmayı vaat ediyor. Sola ve özgürlüklere düşman güçler, dünyayı çarpıtılmış bir şekilde açıklayarak güç kazanmaya çalışıyorlar. Oysa dünyayı komplo teorileri temelinde değil, somut toplumsal ve ekonomik ilişkiler temelinde incelemek, şu veya bu grubu günah keçisi haline getirmeden her ülkedeki gerçek egemen sınıfları teşhir edebilmek ve tepkimizi siyasal ve ekonomik gücü elinde tutanlara yöneltmemiz gerek. Marksizm 2024 tam da bunu yapmanın platformu. Dört gün boyunca bir araya gelerek hem dünyada hem de Türkiye’de yaşananları konuşacak, dünyayı değiştirmek için dünyayı anlamaya çalışacağız. Yapay zekâ tartışmalarından Lenin’in fikirlerine, enflasyonun yıkıcı etkileriyle nasıl mücadele edeceğimizden ırkçılığa, otoriter politikalardan iklim krizine, Filistin’le dayanışmayı nasıl büyüteceğimizden Kürt halkının özgürlük mücadelesine, ondan fazla konuyu farklı ülkelerden gelen sosyalistlerle birlikte tartışacağız. Gelin, savaş çıkmasından endişelendiğimiz, Filistin’de yaşananlardan dehşete düştüğümüz, sürekli artan fiyatları konuştuğumuz, ayrımcılığa uğradığımız ve durmaksızın çalıştığımız bu dünyayı birlikte anlayalım ve birlikte değiştirelim.

CHP’nin "cesur" ırkçıları

Tanju Özcan, ara sıra ırkçılığı taşan bir belediye başkanından ibaret değil.  Tanju Özcan yıllardır, sistemli olarak bir ırkçı yıldırma kampanyası yürütüyor.  Özcan, kampanyasıyla, şehirde yaşayan sığınmacılar, Araplar, siyahlar için gündelik hayatı çekilmez hale getirmek için uğraşıyor.  Bu yıldırma kampanyasının bir adımı olarak şehirdeki göçmenlerin en temel insani ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmesi için uğraşıyor.  Belediye meclisinde, suyu 10-20-30 katına satma kararı aldırıyor. Hayata zor, ucu ucuna tutunan bu insanları, en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz, çaresiz hale getirmek istiyor. Sığınmacıları çaresiz hale getirmek için uğraşmakla kalmıyor. Göçmenleri, çok açıktan tehdit ediyor.  Belediye binasına kocaman bir ilan asarak açık açık tehdit ediyor. “Bolu Belediyesi’nden geçici sığınmacılara son çağrı” başlıklı ilan asıyor. “Son çağrı” ne demek? Bir daha çağırmazsa ne yapacak? “Çağrı” diye bir kılıf uydurduğu tehdidinde ırkçı Özcan şöyle parmak sallıyor: “Geldiğiniz gibi gitme zamanınız geldi. Artık istenmiyorsunuz, dönün ülkenize.” “Son çağrı, dönün ülkenize!” O sokaklarda gezen göçmenlerin hayatlarını, varlıklarını tehdit ediyor.  Üstelik bu yıldırma harekâtını da savunmaktan asla geri durmuyor. “Irkçı değilim ama…” diye başlıyor. Ve her söze “ırkçı değilim ama” diye başlayan gibi sözün devamında asla şaşırtmıyor: “Irkçı olduğumu kabul etmiyorum ama ayrımcıyım.” Siyasi kimliğini, etkisini, söylemini hem bu ırkçı zemin üzerine kuruyor hem de bu ırkçı zeminden güç alıyor.  Evde yaşamsal ihtiyaçlarını kısarak, sokakta hedef göstererek, belediye ağzıyla tehdit ederek, tam anlamıyla göçmenlerin hayatını çekilmez hale getirmek için, onları yıldırmak için dört bir koldan uğraşıyor.  Irkçıların bu tip sistemli kampanyalarda yaptıkları gibi, hedef gösterirken insan olmadıklarını vurguluyor. Bir futbol maçı üzerinden belediye panolarında “çöl faresi bedeviler” yazılı pankartlar astırıyor. Irkçılıkla türcülük el ele verip, ırkçı kampanyanın propagandasına dönüşüyor. Tanju Özcan kampanyasında hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Karabük Üniversitesi’ndeki T.C. vatandaşı olmayan öğrencilerin hedef gösterilmesinin üzerinden birkaç hafta geçti geçmedi, Tanju Özcan bayrağı devraldı.  Bir kez daha, yaşamsal ihtiyaçlara saldırmayı planına yerleştirdi. Bolu Üniversitesi’ndeki T.C. vatandaşı olmayan öğrencilerin otobüs biletlerine astronomik zamlar yapacağını ilan etti.  Tanju konuşur, birileri yapar Tanju Özcan’ın dört koldan yürüttüğü yıldırma kampanyası devam ederken bir yandan da ülkenin dört bir yanında göçmenlere yönelik saldırılar yaşandı.  10 Ağustos 2021 günü Ankara Altındağ’da Suriyelilere yönelik bir toplu nefret saldırısı yaşandı. Suriyelilere ait evler, işyerleri taşlandı, arabaları ve eşyaları ateşe verildi.  16 Kasım 2021 günü İzmir Güzelbahçe’de üç Suriyeli sığınmacı yakılarak öldürüldü. 26 Mart 2023 günü Gabonlu Üniversite öğrencisi Dina, öldürüldü. Her gün sokakta, hastanede, ulaşım araçlarında yaşanan tacizler ise neredeyse gündelik vakalar haline geliyor.  Tanju Özcan’ın yaşamlarını çekilmez kılmak için çabaladığı “çöl farelerine” “son uyarısı”nın anlamı da bu olaylarla anlaşılıyor.  Irkçılık, bir kusur değil, bütün ezilenlerin düşmanı bir ideoloji. Bu fikirler hayata geçtiğinde ise hayatlara mal oluyor.  “Yerel İktidar” Tanju Özcan’a daha ne kadar tahammül edecek?  Tanju Özcan, yıllardır göz göre göre bu kampanyayı yürütürken, CHP, Özcan hakkında verdiği ihraç kararından vazgeçmek ile yetinmedi, bir de tekrar belediye başkan adayı gösterdi. Bu adaylık ve Tanju Özcan’ın hala CHP’deki sorunsuz varlığı CHP’nin de bu siyaseti onayladığı anlamına geliyor. “Yerel İktidar” tabiriyle koltuğu kabaran CHP’nin bir an önce bu ayrımcı söylemlere karşı hayatın soğuk sularında bir sınav vermesi gerekiyor. Artık yeter!  Tanju Özcan’ın bu sistemli kampanyası karşısında 2 yıl önce bir suç duyurusunda bulunan İnsan Hakları Derneği ve Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır bir kez daha adım attı.  Daha önce hakkında takipsizlik kararı verilen ırkçı Özcan, bu iki senelik süreçte göçmenleri hedef göstermeye devam etti. Özcan’ın öğrenciler hakkındaki son ırkçı açıklamaları üzerine İHD ve Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır aktivistleri Özcan hakkında bir kez daha suç duyurusunda bulundular. Suç duyurusu hakkındaki basın açıklamasında ırkçı Özcan hakkında artık adım atılması gerektiğinin altını çizdiler, CHP’nin de adım atması gerektiğini vurguladılar.  Tanju Özcan vakasının hemen ardından Afyon’un DEM Parti karşıtı belediye başkanı, ilk icraatlar listesine, göçmenlere yıldırma uygulamalarını ekledi. Sadece göçmenlerin işyerlerine yönelik kapatmalar gerçekleştirdi.  Bu ırkçı söylem ve sözlerin artık giderek sistemli hale gelmesine karşı ısrarlı, devamlı bir mücadeleyi örmek, hemen her sözün karşısına dikilebilecek bir hareketliliği ve ırkçılık karşıtı bir sokak hareketinin en azından fidesini yaratmak, bu ırkçı yıldırma kampanyalarına karşı atılması gereken en acil adımlardan biri.

Ermeni Soykırımı’nın 109. yılı Ankara’da anıldı

Ermeni Soykırımı’nın 109. yılı anması, Ankara’da İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi’nde sivil toplum örgütlerinin katılımıyla yapıldı. 

24 Nisan anması yine yasaklandı

24 Nisan Anma Platformu'nun duyurusu: "2010 yılından 2019 yılına kadar İstanbul ve Türkiye'nin çeşitli kentlerinde düzenlediğimiz 1915 Ermeni soykırımında hayatını kaybedenleri anma etkinliğimiz 2020 yılından beridir yasaklanıyor. Pandemi döneminde sokakta anma etkinliği gerçekleştirmememizi fırsat bilen İstanbul Valiliği, son üç yıldır anma programımızı engelliyor. Yıllardır düzenlenen anma etkinliği sadece bir basın açıklaması olarak değil yaklaşık bir saat boyunca süren sessiz bir yitirdiklerimize saygı eylemi olarak planlanıyor. Bizler hiçbir gerekçe gösterilmeden anma etkinliğimizin yasaklanmasını anti demokratik bir adımda ısrar edilmesi olarak görüyoruz. Irkçıların, göçmen düşmanlarının, canları çektiği gibi eylemler yapabildiği koşullarda, demokratikleşmenin en kritik virajlarından birisi olan 1915'le yüzleşme konusunda yapılacak bir etkinliğin "uygun görülmemesi" demokratikleşmeme konusundaki ısrarın, ırkçılara verilen tavizin bir göstergesidir. Bizler, 24 Nisan Anma Platformu'nu oluşturan bireyler ve kurumlar olarak İstanbul Valiliği'nin kararını gözden geçirmeye ve anma programının 10 yıldır yapıldığı şekliyle yapılmasına engel olmamaya davet ediyoruz."

Filistin'e Özgürlük Platformu: Soykırıma sessiz kalma

Gazze'de her 10 dakikada bir çocuk ölüyor ya da yaralanıyor, bir halk katlediliyor. Aktivistler "bu sadece bir uçurtma değil" diyerek herkesi eyleme çağırıyor. Filistin'e Özgürlük Platformu 27 Nisan'da İstanbul'da ve başka şehirlerde eylem yapacak. Platformun çağrısı şöyle: "Bu sadece bir uçurtma değil.  Bu, dünyanın en büyük açık cezaevinde yaşamaya mahkum edilmiş bir halkın isyanının,  özgürlük için duyduğu özlem ve umudun simgesi.  Filistin halkının yıllardır, ellerinden alınan her şeye rağmen, bir iple gökyüzünde havalandırdıkları, duvarlara ve zulme rağmen canlı tuttukları yaşama sevgisinin ve boyun eğmeyişin göstergesi.  2011 yazında, Gazze'nin çocukları aynı anda uçurulan 12,350 uçurtma ile dünya rekoru kırmıştı. Son 7 ayda, İsrail neredeyse o gün uçurulan her uçurtma için bir çocuğu öldürmüş oldu, bu sayı 13.800'ü aştı.  Uçurtmalarımızı Gazze'de devam eden korkunç saldırılarda öldürülen, sakat bırakılan, yetim kalan, evsiz bırakılan ve travmatize olan çocuklar için uçuracağız.  Filistin halkıyla dayanışmamızı büyütmek için, her yaş grubundan çocuklarınız ve her renkte uçurtmanızla sizleri de aramızda görmeyi arzu ediyoruz. #SoykırımaSessizKalma"  

İHD: Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan ayrımcılık suçu işlemektedir

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 19 Nisan'da ırkçı Tanju Özcan hakkında suç duyurusunda bulunacak, ardından Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır Platformu'nun katılımıyla basın toplantısı düzenleyecek. İHD'nin çağrısı: "Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan söylemleri ve belediye başkanı olarak tutum ve uygulamaları ile yabancı düşmanlığı yapmakta, mülteci/sığınmacılara karşı Türk Ceza Kanunu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bağlamında ayrımcılık suçu işlemektedir.  Bu nedenle Tanju Özcan  hakkında kurumsal ve bireysel imzalı dilekçelerle suç duyurusunda bulunulacak ve  sonrasında Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır Platformu’nun da katılımı ile  derneğimizde bir basın açıklaması gerçekleştirilecektir. Katılımınızı dileriz.  İnsan Hakları Derneği  İstanbul Şubesi   Tarih: 19 Nisan 2024- Cuma Saat : 13.00 Yer: İnsan Hakları Derneği Emil Galip Sandalcı Toplantı Salonu"

İzmir’de söyleşi: Soykırımla yüzleşmek

25 Nisan 2024 (Perşembe) 19:00'da başlıyor. Konuşmacılar: Ferhat Kentel İsmail Çapar Karakedi Kültür Merkezi  1471 Sokak No:21 Kat:3 Alsancak  

Söyleşi: Soykırımla yüzleşmek neden bir zorunluluktur?

23 Nisan 2024 (Salı) 20:00'da başlıyor. Konuşmacılar: Eren Keskin Pakrat Estukyan Taner Akçam Tuna Emren Moderatör: Irmak Yavlal Düzenleyen:  Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Durde Platformu Adres: Nostalji Cafe, Teyyareci Fehmi Sk., Pangaltı/Şişli

İstanbul'da söyleşi: İklim adaleti mücadelesini nasıl kazanacağız?

19 Nisan küresel iklim grevi gününde Kadıköy'de söyleşi var. 20:00'da başlıyor. Konuşmacı: Özdeş Özbay Adres: Söğütlüçeşme Cad. Kalem Sk. No: 11 Arif Bey İşhanı K: 3, Osmanağa İletişim: 5558631636   

1 2 3 4 5 6 İleri

Bültene kayıt ol