Ankara'da ortak yürüyüşe davet

Savunma sanayi fonu kesintilerine büyük tepki

Mehmet Şimşek "yeni vergi yok" demişti. Fakat tam tersi oldu. AKP'nin savunma sanayi fonuna katkı payı dayatmasına karşı birçok kişi kredi kartının limitini düşürmek için bankalara başvuruyor. AKP yeni bir yasa teklifini meclis başkanlığına sundu. Teklif yasalaştığı taktirde 100 bin lira limitli kredi kartı sahipleri, yıllık 750 lira savunma sanayine fonuna ödemek zorunda kalacak. 20-30 bin arasında seyreden ücretlerden dolayı çok sayıda emekçinin kart limiti 100 bin lira. Hatta birden fazla karta da sahipler. Yaklaşık 68 milyon 100 bin limitli kredi kartı mevcut olduğu bildiriliyor. Teklifi meclis başkanlığına sunan AKP Grup Başkanı Abdullah Güler, zorunlu fon kesintisini, “İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye olması” gerekçesine dayandırdı. 12 maddelik yasa teklifi, bütçeden savunma harcamalarına ayrılan payın yanısıra ek kaynak yaratılmasından bahsediyor. Teklifte şu kesintiler de yer alıyor: Vergi beyannamelerinden, gümrük idarelerine verilen beyannamelerden, sosyal güvenlik kurumlarına verilen beyannamelerden alınan damga vergisi tutarı kadar, yıllık gelir vergisi beyannamelerinden ise damga vergisi tutarının yarısı kadar fon payı kesilecek. Gayrimenkul alım satımında alıcı ve satıcıdan ayrı ayrı 750’şer lira, tapuda yapılan diğer işlemlerden 375 liralık kesinti yapılacak. Noterlerde yapılan sıfır araç tescillerinde 3.000 lira, ikinci araç alım satımında 1.500 lira, diğer işlemlerden 75 lira alınacak. Tahsil edilirken Savunma Sanayii Destekleme Fonu’na pay ayrılan Motorlu Taşıtlar Vergisi'nde de yeni düzenleme yapılıyor. Halen vergilendirilmeyen motor silindir hacmi 100 cm³’ün altında olan motosikletlerle motor gücü 6 kW ve altında olan motosikletler de motorlu taşıtlar vergisinin kapsamına alınacak. Teklif yeni vergiler de öngörüyor. Buna göre askeri amaçlar dışında kullanılanlar hariç olmak üzere dronelar, ÖTV matrahı 5 bin liranın üzerinde olan kol saatleri de vergi kapsamına alınacak. Teklifin duyulması ile birlikte bankalara akın başladı. Birçok kişinin kredi kartı limitini 100 bin liradan 99 bin liraya indirmek için başvurduğu belirtiliyor. Kaynak bütçede ve savunma sanayinde zaten var Kart sahiplere zaten bankalara yıllık aidat ödüyor. Öte yandan 2024 savunma bütçesi yüzde 250 oranında artırılırak 40.5 milyar dolara çıkartılmıştı. Öte yandan Türkkiye'deki savunma sanayi şirketleri yani silah üreticileri son yıllarda devasa karlar elde ederek büyüdü. Defense News Top 100 adlı dünyanın en büyük savunma şirketleri listesinde Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kurduğu ASELSAN 47. sırada yer alıyor. TUSAŞ 50, Savunma Sanayii İcra Komitesi'nin kurduğu Roketsan 71, Milli Savunma Bakanlığı'na ait Makine ve Kimya Endüstrisi (MKE) 84 ve ASFAT 94. sıraya yerleşmiş. Silah şirketleri bu denli karlı ve büyürken, bütçe ve şirket hesaplarında kaynak varken, halkın cüzdanından 750 lira daha kesilmek isteniyor. 

Açık Radyo duyurdu: 'Karasal yayınımız kapatılıyor'

24 Nisan tarihli Açık Gazete programında konuğun "Ermeni soykırımı" ifadesini gerekçe gösteren RTÜK, Açık Radyo'nun lisansını iptal etmişti. Radyonun duyurusu: Açık Radyo’nun karasal yayın lisansı RTÜK tarafından resmi olarak iptal edildi. Türkiye’de ve belki de dünyada en geniş çapta ses ve ifade biçimlerine muazzam bir alan açmış radyomuz tamamiyle bürokratik ve teknik bir gerekçeyle ifade özgürlüğünden mahrum bırakılıyor. Oysa milyonlarca dinleyicisinin kolaylıkla şahitlik edebileceği gibi Açık Radyo bunca yıldır yaratmış olduğu toplumsal etki sayesinde susturulamaz. ***** En son Kamuoyu’na yapmış olduğumuz 10 Temmuz 2024 tarihli açıklamada, Ankara 21.ci İdare Mahkemesi’nin vermiş olduğu “yürütmenin durdurulması” kararına karşı RTÜK tarafından yapılan itirazın reddolduğunu ve bu doğrultuda yayına devam edildiğini paylaşmıştık. Ancak, Ankara 21’inci İdare Mahkemesi tarafından alınan 27.09.2024 tarihli yeni karar ile bu kez “yürütmenin durdurulması isteminin reddine” karar verildiği tarafımıza bildirilmiştir. Bu karara karşı yasal çerçevede itiraz edilmektedir. Yürütmenin durdurulması isteminin reddine karşı yasal itiraz süreç devam ederken, maalesef, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 03.07.2024 tarih ve 2024/25 nolu toplantısında 16 nolu karar ile alınan; fakat daha evvel verilmiş olan yürütmenin durdurulması kararı sebebiyle tarafımıza tebliğ edilmemiş bulunan “YAYIN LİSANSININ İPTALİ” kararı 11.10.2024 tarihinde yani bugün tebliğ edilmiştir Dolayısıyla, 30 yıldır devam eden, 95.0 frekansından yaptığımız karasal yayınımız, tebliğ edilen karar doğrultusunda RTÜK tarafından kapatılacaktır. Elbette, gerek yürütmenin durdurulması talebinin reddine dair karara ve gerekse yayın lisansının iptali kararına karşı yasal yollara müracaat edilecek ve hukuki mücadelemiz sürdürülcektir. Açık Radyo olarak, yukarıda belirttiğimiz yasal yollar çerçevesinde, karasal yayın hayatımıza ilişkin bu ayrılığın, geçici olacağını ve bir an önce sona ereceğini umuyoruz. ***** Bundan tam bir ay sonra 30. yayın yılına girecek olan Açık Radyo, bugüne dek layık görüldüğü sayısız ödülün de gösterdiği gibi çevre ve iklim mücadelesinden halk sağlığına, toplumsal cinsiyet eşitliğinden çok-kültürlülüğe pek çok alanda sivil sesler için megafon işlevi görmüş; sadece radyo frekanslarıyla da sınırlı kalmayıp tasarımdan edebiyat ve sosyal bilimlere, sahne sanatlarından plastik sanatlara uzanmış bağımsız bir mecra olarak bundan sonra da görevini sürdürecektir. Tüm dinleyicilerimizi, meslek örgütlerini ve uluslararası kamuoyunu, Türkiye'de basın ve yayın özgürlüğü adına telafisi mümkün olmayan bir kayba yol açan bu RTÜK kararına karşı, “kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo” adına bu sefer çok daha net ve gür bir biçimde ses çıkarmaya davet ediyoruz. Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo!

Kağıt üstünde hile: İsrail'e ihracat devam ediyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ticaretin tamamen kesildiğini söylemişti. Gazeteci Metin Cihan, İsrail ile ticaretin türlü hilelerle devam ettirildiğini TÜİK verilerine dayanarak ortaya koydu. 7 Ekim yıldönümünde yapılan protestolarda Türkiye'yi yönetenler İsrail'e işbirliği yapmak, ticareti devam ettirmekle suçlanmıştı. Gazeteci Metin Cihan, açık kaynaklardan yaptığı araştırmayla bunu kanıtladı.  Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye'nin Filistin'e yakıt ve endüstriyel ham madde ihracatı yüzde bin 214 arttı! Yüzde 60 bombardımanla harap edilmiş Gazze'ye ilaç ve su gönderilmesi İsrail ordusu tarafından engellenirken hammadde, çelik, mermer vb ürünlerin Filistin'e satıldığı iddia ediliyor. Metin Cihan, artan ticaretin aslında İsrail'e yapıldığını kanıtlarla ortaya koydu. - TÜİK verilerine göre bu yılın ilk 8 ayında Filistin'e 749 bin 405 dolar ihracat gerçekleştirildi. Geçen yılın aynı döneminde bu miktar 57 bin 12 dolardı. Cihan, "Bizim gümrükten çıkışta Filistin olarak kaydediliyor. Yolda İsrail olarak değiştiriliyor. Gemi İsrail limanına varıyor ve malzeme İsrailli alıcıya teslim ediliyor. Filistin'de bu iş için kurulu şirkete komisyon ödeniyor. Komisyoncu şirketler ya İsrail işbirlikçisi ya da zaten İsraillilerin." dedi.İsrail'e yakıt ve endüstriyel ürün hammaddesi gönderiyorduk. Bu ortaya çıkınca güya ticareti kestik ve göndermemeye başladık.. mı acaba? Bakın, nasıl bir dümenle gönderiyoruz?" diye sordu.  İsrail'e ihracat resmi kayıtlara göre kesilmiş gözüküyor fakat şöyle devam ediyor:  "Bu tutarsızlık da aynı dümenden kaynaklanıyor. Çünkü gemi Türkiye'den çıkarken alıcı Filistin diye kaydediliyor ama yolda İsrail olarak değiştiriliyor. Türkiye ve İsrail danışıklı olarak ticareti bu şekilde sürdürüyor. Yakılan, yıkılan, katliama uğrayan Filistin ise bu ticarette bir araç olarak kullanılıyor. Filistin'e gıda ve ilaç göndermemiz bile İsrail tarafından engellenirken/kısıtlanırken yakıt ve endüstriyel ham madde ihracatımızın kağıt üzerinde yüzde bin 214,47 artmış ve yaklaşık 13,14 katına çıkmış olmasının sebebi işte bu." 

7 Ekim yürüyüşü: 'Biz Filistin’le dayanışmaya odaklanıyoruz'

Filistin'e Özgürlük Platformu, Gazze'de süren soykırımın birinci yıldönümünde İsrail Konsolosluğuna yürüdü. Levent Metro çıkışında buluşan eylemciler, sloganlar ve Filistin bayrakları ile işgal devletini teşhir etti. Yürüyüş sonunda okunan açıklamanın tam metni: "Bir yıl hem acı ve yıkım dolu hem de ilham verici bir direniş dönemi oldu.  Bu bir yılda 76 yıldır Filistin’de gerçekten nelerin yaşandığını bir kez daha gördük. Bir süredir İsrail’in bir işgal devleti olarak soykırıma odaklanmış korsan bir yapılanma olduğunu unutulmuştu. Siyonist propaganda hegemonya kurmuş ve iki devletli çözümün bir çözüm olduğunu ve buna da Filistin’de direniş örgütlerinin karşı çıktığını hakim bir fikir haline getirmişti.  Oysa, biz yıllardır Filistin’le dayanışma örgütleyenler biliyoruz ki İsrail söz konusu olduğunda giriş cümlesi, bu devletin soykırımcı bir işgal devleti olduğu olmalıdır. Bu gerçek bir daha asla unutulmamalıdır. İsrail’in emperyalist ülkeler tarafından desteklenen yerleşimci sömürgeci mantığı son bir yılın her bir ayında, gününde ve saatinde daha da görünür hale geldi. The Independent gazetesi bugüne, 7 Ekim' özel bir manşet attı ve şöyle yazdı: 1 sene içinde: 41.870 insan öldürüldü Ölenlerin 11 binden fazlası çocuk, 6 binden fazlası kadın 36 hastaneden 31'i hasarlı 70 bini ev, 164 bin bina yıkıldı Tıbbi müdahale gereken hasta 12 bin Rejimin apartheidçi karakteri konusundaki netliğimiz Filistin halkını imha eden terör politikalarına karşı tam bir yıldır aralıksız ses çıkartmamızı da sağladı. İsrail 1948'den bu yana etnik temizlik, sürgün ve cinayet yoluyla apartheid politikaları uyguluyor ve emperyalizmin bölgedeki uç karakolu gibi çalıştı. Son bir yıldır bu şiddeti yoğunlaştırmış durumda. Son bir yılda Nakba sürecini ve emperyalist ülkelerin hem Nakba sürecine verdikleri desteği hem de son bir yılda soykırım sürecine verdikleri desteği görmezden gelenlere de ses çıkarttık. Gazze’de nelerin olduğunu ısrarla anlatmaya çalıştık. Filistin direniş örgütleri sadece İsrail’le mücadele etmiyor. Çelişki içindeki emperyalist dev güçlerle de mücadele halindeler. Nakba, “Filistinlilerin şiddet kullanılarak yerlerinden edilmeleri, mülksüzleştirilmeleri ve toplumlarının, Filistin kültürünün, kimliklerinin, siyasi haklarının ve ulusal isteklerinin yok edilmesidir.” şekline tanımlıyor. Nakba, ısrarla altını çizmek zorundayız ki Filistin’in Filistinsizleştirilmesi sürecinin adıdır. İsrail devleti Nakba’yı bir ara politika, bir geçiş tedbiri olarak uygulamıyor. İsrail devleti soykırım yapmak için kurulmuş bir devlet. Bu bir yılın tüm dünyaya gösterdiği bu. Tarık Ali’nin kısa süre önce verdiği bir röportajda “İngiltere ve ABD'deki Filistin hareketinin şaşırtıcı, çok olumlu ve gelecek için cesaret verici olduğunu düşünüyorum. Yeni nesil, İsrail'in ABD desteğiyle Filistin'e saldırı başlattığını anlıyor. İsrail'in ne olduğunu görüyorlar.” derken altını çizdiği bir nokta bu aslında.  İsrail öyle büyük, şımarık ve cezalandırılmayacağından emin bir vahşet uyguluyor ki işgal devletinin doğası herkes açısından görünür oluyor. Siyonizm’in en aşırı savunucuları dışında kaşan herkes bu gerçeği kavramış durumda. Bu gerçeğin farkına varılması süreci dünyanın her yerinde eylemleri başlatıyor, büyütüyor ve kararlı bir hake getiriyor. Stadyumlar, konser salonları, meclis binaları, kent meydanları, limanlar, kampüsler her yer Gazze için sesini yükselten milyonlarca insanın eylemlerine tanıklık ediyor. En başta Filistin halkının direnişi, ardından tüm dünyada büyüyen eylemler İsrail’in korsan, soykırımcı niteliğini gözler önüne serdi. Hem Uluslararası Adalet Divanı hem de Uluslararası Ceza Mahkemesi soykırım ve savaş suçları konusunda bu devleti ve yöneticilerini damgalamış durumda. İkili direniş adını verebileceğimiz mücadele Filistin ve bölgedeki intifada ile küresel intifadanın birlikte varlığı İsrail’in en büyük baş belası olarak görülebilir. Unutmamak gerekir ki “İsrail ABD için hem bir varlık hem de bir yükümlülüktür.” ABD’nin her yönden desteği olmaksızın İsrail’in pervasız cinayetlerini sürdürmesi mümkün değildir. Ama ABD İsrail’i aynı zamanda küresel emperyal gerginlik içinde değerlendirebileceği bir etken olarak da görüyor. Bu yüzden soykırımcı işgalin birinci yılında çok net söyleyebiliriz ki bir tarafta İsrail ve suç ortakları, işbirlikçileri varken diğer tarafta Filistin halkı ve onunla dayanışmayı her alanda özgürlük mücadelesinin başat öğesi olarak görenler var. Bu aynı zamanda Türkiye’de Gazze için örgütlediğimiz mücadelenin de altını çizmek anlamına geliyor. Yaklaşık 10 ay önce, Filistin’e Özgürlük Platformu olarak ilk eylemimizde şu gerçekleri vurgulamıştık: “İsrail askeri yetkilileri 10 bin kez saldırı gerçekleştirdiklerini hiç utanmadan açıklayabiliyor. Dile kolay, dünyanın en ağır baskısının uygulandığı açık hava hapishanesi olan Gazze on bin kez bombalandı. Binlerce patlama, ölüm, yaralanma, yıkılan binalar, ölen canlılar, yok olan ekosistem, bir bölgenin topyekun yaşanamaz hale getirilmesi, bölgede yaşayanların yok edilmesi, sürülmesi, evsiz bırakılması, biz burada, şu anda bu basın açıklamasını yaparken süregiden dehşet sahneleri… Bu yüzden, tüm dünyada, İsrail bir soykırım yapmakla suçlanıyor. Bizler, İsrail’in hemen durdurulması için tek bir saniye bile kaybetmeden harekete geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tüm yurttaşları, sivil toplum kuruluşlarını, sendikaları, barışı savunanları, savaşlara, işgallere ve ırkçılığa karşı olanları, İsrail’in ABD destekli savaş suçlarıyla dolu işgaline karşı, Filistin’in özgürlüğü için birlikte, yan yana ses çıkartmaya çağırıyoruz.” Bu çağrımızı yeniden tekrarlıyoruz. Ama bir başka çağrıyı daha büyütmek zorundayız. Bu da Türkiye’de iktidara yönelmek zorunda. Bir yandan Filistin’den yanaymış gibi görünüp aynı zamanda İsrail’le ikili anlaşmaların sürdürülmesi kabul edilemez. Ticareti kestik diyorsunuz ama inanmıyoruz. Ticareti gerçekten kesin. Socar’on petrolü Türkiye üzerinden İsrail’e aktarılıyor. İsrail bu petrolü Gazze’yi, Lübnan’ı, Suriye’yi bo0mbalamak için kullanıyor. Socar’ı kapatın! Bu kanlı paraya ihtiyaç yok! Yöneticilerini deport edin. Basın açıklamamızı bitirmeden önce bir yıldır ısrarla söylediğimiz bir noktayı bir kez daha tekrarlamak istiyoruz. Biz hem Siyonistlerin ırkçılığına hem de antisemitizme hiçbir şekilde taviz veremeyiz. Birisi Filistin halkına karşı işlenen soykırım suçuna taviz vermektir diğeri ise Türkiye’de ırkçılığa karşı taviz vermek demektir. İsrail sadece korsan bir devlet değil aynı zamanda bir terör yapılanması olduğunu da özellikle son üç haftada uyguladığı savaş yöntemleriyle gösterdi. Önce Hamas lideri Haniye’ye suikast düzenledi. Ardından çağrı cihazlarına ve telsizlere yolladığı sinyallerle bninlerce kişiyi yaraladı, onlarca insan öldü. Ağır yaralılar var. Günlerce Lübnan’ı bombaladı ve en sonunda Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı 12 savaş uçağıyla 85 ton bomba atarak katletti. Suikastlerine, beyrut’u bombalamaya ara vermiyor İsrail. İsrail soykırım suçu işleyen bir terör devletidir.  Bu yüzden bu devlete yönelik her tepkinin asli sorumlusu bu işgal devletinin kendi saldırganlığı, sömürgeciliği ve acımasızlığıdır. Bizler Lübnan halkının yanındayız. Bizler Filistin halkının yanındayız. Onun ilham veren direnişinin yanındayız. Siyonizm’le tüm gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz. Öldürülen on binlerce Filistinliyi unutmayacağız. Keskin nişancılar tarafından katledilen Ayşenur Ezgi Eyli’yi unutmayacağız.  Soykırımcılarda hesap soracağız ve “Nehirden denize özgür Filistin” demeye devam edeceğiz. Filistin halkı özgür olana dek mücadeleye ara vermek yok! İntifada kazanacak,  Lübnan’ın hesabı sorulacak,  Gazze-DİRENİYOR/Lübnan direniyor/Filistin direniyor/Direnen halklar kazanacak,  Irkçılığa geçit vermeyeceğiz,  Katil İsrail katil ABD,  Vanayı kapat ticareti kes/Socar’ı kapat ilişkiyi kes."

Ankara'da yürüyüş: Direnen Filistin ve Lübnan halklarının yanındayız!

Aksa Tufan'ının ve Gazze'de süren soykırımın 1. yıldönümünde... Direniş Çadırı ve Filistin'e Özgürlük Platformu İsrail Büyükelçiliğinden ABD Büyükelçiliğine yürüdü. Yürüyüş boyunca "Her yer Filistin her yer direniş", "İn-ti-fa-da ka-zan-acak", "Soykırımcı İsrail hesap verecek", "Katil İsrail katil ABD", "İşbirlikçi olma direnişçi ol", "Vanaları kapat, gemileri engelle", "Katil ABD Orta Doğu'dan defol", "Lübnan’ın hesabı sorulacak", "Yemen'in hesabı sorulacak", "Gazze'nin hesabı sorulacak", "Nehirden Denize Özgür Filistin" sloganları atıldı. ABD Büyükelçiliği yanında yapılan ortak açıklamada şunlar söylendi:

İstanbul'da kitlesel yürüyüş: 'Filistin halkını ve meşru direnişini bir kez daha selamlıyoruz!'

Gazze'de sürmekte olan soykırımın birinci yıl dönümünde, Filistin Eylem Komitesi'nin çağrısıyla Taksim'den Dolmabahçe'ye yürüyüş yapıldı. "Filistin direnişi kazanacak, soykırımcı İsrail ve suç ortakları yenilecek” pankartının açıldığı yürüyüşte okunan basın açıklamasının tam metni:

İşgal devleti 7 Ekim'de İstanbul'da protesto edilecek

"Aksa Tufanı'nın ve Gazze'de soykırımın 1. yıl dönümünde direnen Filistin ve Lübnan halklarının yanındayız!" diyen Filistin'e Özgürlük Platformu, İsrail Konsolosluğu'na yürüyecek. 🗓️ 7 Ekim Pazartesi 🕖 19.00 📌 Levent Metro Çıkışından İsrail Konsolosluğuna yürüyüş

Ankara’da yürüyüşe davet: 'Direnen Filistin ve Lübnan halklarının yanındayız'

Aksa Tufanı'nın ve Gazze’de soykırımın 1. yıldönümünde Ankara'da yürüyüş var.  Direniş Çadırı ve Filistin Özgürlük Platformu, "Filistin ve Lübnan halklarının yanındayız" sloganıyla 6 Ekim Pazar 17:00'da İsrail Büyükelçiliği önünde toplanma, buradan ABD Büyükelçiliğine yürüyüş yapacaklarını duyurdu. Buluşma: Koç Kuleleri A1 Blok Önü - Söğütözü

(Seçtiklerimiz) Kıvanç Eliaçık yazdı: Orta Doğu’nun Gazzeleştirilmesi

Bugünlerde, 1982’nin Eylül ayında gerçekleşen Sabra ve Şatilla Katliamı’nın acı hatıralarını konuşuyor olabilirdik. İsrail’in güdümlü milislerinin mülteci kamplarına sığınan savunmasız sivilleri katletmesini “bir daha asla” diyerek lanetleyebilirdik. Onun yerine kitlesel suikastları tartışıyoruz. Biz, çağrı cihazlarının bombaya dönüşmesini, çarşı pazarın kana bulanmasını, gözünü veya parmağını kaybedenleri tam anlayamadan İsrail, savaşı Lübnan’a doğru genişletti. Ağır bombardıman, asimetrik savaş, sivillerin hedef alınması ve uluslararası hukukun hiçe sayılması derken İsrail savaş repertuarını zenginleştirdi. Lübnan, Yemen ile beraber, zengin Arap ülkelerinin arasından sıyrılıp tüm yoksulluğuna rağmen Filistin’in en büyük destekçisi oldu. Lübnan halkı şimdi, Filistin’e verdiği desteğin bedelini ödüyor… İsrail ordusu “Kuzeyin Okları” adını verdiği askeri operasyon ile “Hizbullah’ın 20 yılda inşa ettiğini saatler içinde yıkmak” ile övünüyor. İflas etmiş, paralize olmuş, parçalanmış bir devletin kıyısında kurulan alternatif hizmetleri yok etmekle gurur duyuyor. 7 Ekim’den bu yana en az 50 bin kişi öldürüldü. Bunların arasında Lübnanlı savaşçılar ve sınır bölgelerinde katledilen Lübnanlı siviller de var. Çağrı cihazlarının ve telsizlerin patlatılması ölümler kadar yaralanma ve sakatlanmalara da yol açtı. Lübnanlı şair Basil El-Amin durumu “Gelecekte, bugün ismini bilmediğiniz birileriyle tanışacaksınız. Parmakları ve gözleri olmadığını fark edeceksiniz. Onlar sizin için sakatlandılar” diyerek tarif etti. Dünyanın Gazzeleşmesi… Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres, “topyekûn bir savaşın Lübnan’ı Gazze’ye dönüştürme riski” taşıdığını ve bunun “bütün dünya için yıkıcı bir trajedi” olacağını söyledi. İsrail bu trajedi için bütün tuşlara basıyor… Gazze’de olduğu gifbi Lübnan’da da “evleri boşaltın” mesajı gönderdikten sonra güvenli bölge olarak işaret ettiği yerlerde sivilleri öldürüyor. Kasabaları, köyleri, hastaneleri yaylım ateşiyle, ambülansları keskin nişancılarla vuruyor. Tüm gözler Gazze’ye çevrilmişken İsrail ordusu Batı Şeria’da İkinci İntifada’dan bu yana en şiddetli askeri operasyonunu düzenledi. Yerleşim bölgelerini genişletti. “Batı Şeria Gazzeleşiyor” tartışması başladı. Şimdi de Güney Lübnan’ı Gazzeleştirmek için adımlar atılıyor. Netanyahu’nun kurmayları Lübnan’dan gelen görüntüleri Gazze’ye benzeterek seviniyorlar. İsrail tüm dünyaya Hizbullah hedeflerini vurduğunu söyleyerek başkent Beyrut’un mahallerini bombalıyor. Sabra ve Şatilla’da veya Gazze’de de Filistinli savaşçıları hedef aldıklarını iddia etmişlerdi. 2006 Lübnan Savaşı’nda İsrail bu yönteme bir isim verdi: Dahiye Doktrini. Dahiye, düşmana baskı yapmak için sivillerin öldürülmesi ve altyapının tahrip edilmesidir. İsrail ordusunun amacı sivilleri hedef alarak halkın savaşçılara tepki göstermesini sağlamak. Doktrin ismini Hizbullah’ın karargâhının bulunduğu mahalleden alıyor. Bu ölümcül saldırılar ne 2006’da ne de 2023’te amacına ulaşamadı ama on binlerin hayatına mal oldu. Önce işçiler ve yoksullar Son bir hafta içinde Lübnan’da 150 bin kişi yerinden edildi. Bombardımanlarda evlerle birlikte işyerleri de yerle bir edildi. Hayatta kalanlarsa sefalete sürgün ediliyor. Lübnan Sendikalar Federasyonu’na göre bu savaştan da en çok yoksul emekçiler zarar görüyor. Ülke zaten uzun süredir derin bir ekonomik krizin ortasında yoksulluk ve yoksunlukla boğuşuyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre Lübnan işsizliğin, istikrarsız istihdamın ve kayıt-dışı ekonominin en yaygın olduğu ülkelerden biri. Çoğunluğu kadın olan güvencesiz işçiler düzenli bir gelir, sağlık sigortası veya emeklilik hakları olmadan çalışıyor. İsrail’in son saldırısıyla beraber yine çoğunluğu kadınlardan oluşan tarım işçileri tüm gelir kaynaklarını kaybetti. Tütün, zeytin, buğday… Tavuklar, inekler ve koyunlar… Mahsuller yandı, hayvanlar öldürüldü, tarım arazileri beyaz fosforla tahrip edildi. Sadece iş imkânları ve geçim kaynakları değil halkın gıdaya erişimi de yok edilmiş oldu. Gıda enflasyonunun zaten %300 olduğu ülkede gıda krizinin fitili ateşlendi. İsrail, ABD seçimlerini beklerken Orta Doğu’yu topyekûn savaşın içine çekiyor. Ne yaparsa yapsın direnişi durduramıyor, bütün dünya Gazzeleşiyor.

Geri 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 İleri

Bültene kayıt ol