Şimşek istifa!

Osman Kavala: Adalet herkes için gereklidir

Gezi Parkı davasının yeniden görülmesi tartışılıyor. 2 bin 382 gündür hapiste tutulan Osman Kavala bir açıklama yaptı.

MHP’nin tetikçileri iddianamede, kendisi kayıp

​2022’nin Aralık ayında ülkücü mafya üyeleri tarafından suikasta uğrayan eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’i öldürenler hakkında yürütülen soruşturma kapsamında düzenlenen iddianame 29 Nisan’da tamamlandı.  Sürecin başından beri mevcut MHP yönetimi ile tetiği çekenler arasındaki ilişki ayyuka çıkmış olsa da gerçek azmettirici ve planlayıcıların korunduğu iddianame Ateş’in yakınları ve siyasiler tarafından eleştirildi. 15 aydır süren soruşturma sırasında dosyaya bakan savcılar defalarca değişmişti.  Yine geçtiğimiz Temmuz ayında, MHP eski Milletvekili Olcay Kılavuz, Ülkü Ocakları genel başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım ve Ülkü Ocakları Ankara İl Başkanı Ömer Şanlı’yı şüpheli sıfatıyla dosyaya dâhil eden ve önemli bilgilerin yer aldığı bilirkişi raporunun soruşturma kapsamına alınmasını sağlayan Başsavcı vekili Durdu Özer görevinden alınmıştı. Dosya daha sonra MHP Milletvekili İzzet Ulvi Yönter ile Yargıtay üyesi olmak için pazarlık yürüttüğü öne sürülen Başsavcı vekili Ahmet Altun’a devredildi. Öte yandan iddianameye soruşturmayı yürüten Başsavcı vekili Ahmet Altun yerine savcı Mehmet Aykut Cihangir’in imza atması kamuoyunda şüphe yaratan unsurlardan biriydi. MHP’ye ödül mü gözdağı mı?  Cinayette rolü olan ve tetikçiyi Gölbaşı’ndan alıp 45 gün saklandığı Olcay Kılavuz’un evine götüren Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş’ın, hem Ahmet Yiğit Yıldırım ile Ateş hakkında yaptığı yazışmalar hem de Ankara Emniyetinde cinayet büro komiseri olan ve Ateş soruşturmasında da görev aldığı ortaya çıkan komiser M.E.A ile yaptığı yazışmaların yer aldığı bilirkişi raporundan neredeyse hiç yararlanılmayan iddianame Olcay Kılavuz’un rolünden ve olaya Ülkü Ocaklarının kurumsal olarak dahil olmasından da bahsetmiyor. İddianamenin tam da Erdoğan’ın CHP ile “yumuşama” dönemine girdiği bir politik iklimde bir dizi gelişmenin üzerine yayınlanmış olması iktidarın küçük ortağı MHP’ye bir mesaj olarak görülüyor. Bu mesajın niteliği ise henüz net değil. Özellikle MHP’nin cinayetteki rolünü es geçerek olayı birkaç mafya üyesinin ve düşük rütbeli polis memurunun üzerine yıkan metin MHP’ye verilmiş bir ödül gibi.  Ülkücüler on yıllardır olduğu gibi devletin olanaklarını kullanarak cinayetler işlemeye ve yasal koruma kalkanlarının ardına sığınmaya devam ediyor. Umut Mahir Özen (Sosyalist İşçi)

Yumuşama: Kimin için? Hangi amaçla?

Yerel seçimler AKP’nin yenilgisi ve ikinci parti durumuna düşmesi, CHP’nin ise birinci parti olması ile sonuçlandı. Ardından CHP lideri Özgür Özel ilk iş olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan randevu istedi.  İki lider, AKP Genel Merkezi’nde buluştu. Erdoğan, bir “yumuşama döneminin” başladığını duyurdu ki CHP’de aynı fikirde. Elbette henüz yeni söylenmiş şeyler bunlar. Ne kadar süreceği de belirsiz. Aslında böyle bir görüşme normal olması gerekendi. Fakat başkanlık rejimi siyaseti sonucu “yeni” bir hale geldi. Bugünkü yumuşama mesajlarının sebepleri nelerdir? Birden fazla neden var elbette, ama baskın olan birkaç sebep öne çıkıyor. İlki fiili durum. 31 Mart seçimleri sonrası Türkiye nüfusunun kabaca yüzde 65’i CHP’li belediyeler tarafından yönetilir hale geldi. Otoriter yönetimin iktidarını yürütme biçimlerinden biri baskıysa, diğeri de rızadır. Kaldı ki bu mesele sadece siyasi güçlerle sınırlı değil. Türkiye egemen sınıfı da son yıllarda yaşanan istikrarsızlıktan şikâyetçi. AKP de CHP de kapitalist sınıfın çeşitli kanatlarının çıkarlarını temsil eden sermaye partilerdir. TÜSİAD ve MÜSİAD istikrar istiyor. İstikrarsızlığın başlıca nedeni başkanlık rejiminin yarattığı sorunlar ve yönetim krizleri kadar –hatta bunlardan çok daha fazla– Türkiye kapitalizminin içinden çıkamadığı mali krizdir. Egemen sınıfının laik ya da muhafazakâr olsun, tüm kanatları bir konuda anlaşıyor: Kemer sıkma ve “yapısal uyum” denilen, şirketler lehine uygulanmasını istedikleri işçi-emekçi karşıtı politikalar. Mehmet Şimşek’i bunun için hep birlikte alkışladılar. Türkiye kapitalizmi, dış kredilere bağımlı bir ekonomidir. Ancak 2014’ten itibaren dünyada kredi muslukları kapanmış, 2018’de Türkiye’de borç/döviz krizi patlak vermiştir. Türkiye kapitalistleri ve devlet, borçlarını ödemek için borç bulamaz hale geldi. Bunun sebebi sadece küresel kapitalizmin rüzgârları değil; bu rüzgarlar içinde Türkiye’de kurulan yeni rejim, ABD ve Avrupa Birliği kökten olayan bir şekilde “uzaklaştı.” Dengelemecilik adı verilen, ABD ile Rusya arasında salınan dış politika, Suriye ve Libya’daki askeri hareketler, Doğu Akdeniz’deki gerilim... Sonunda Türkiye dış kredi bulamaz hale geldi. Çünkü güvenli bir liman değildi. Şimdi bunu aşmak istiyorlar. Osman Kavala ve Gezi tutsaklarının çalınan özgürlüğünün gündeme gelmesi ne yazık ki bu yüzden oldu – Sebep ne olursa olsun umarız uğradıkları haksızlık giderilir, özgürlüklerine kavuşurlar. Daha da önemlisi, bu sayının arka kapağında ayrıntılı olarak ele aldığımız kemer sıkma dayatması ancak işçilerden oy alabilen partilerle birlikte yapılabilir. İşçilerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerde CHP’nin elde ettiği oyları mutabakata, tahvile çevirmek kapitalistlerin çıkarlarını uygulamak isteyen bir iktidarın işine gelir.  Başka bir sebepte iktidarın anayasa değişikliği için meclis çoğunluğunun desteğine duyduğu ihtiyaç. Yumuşamaya karşı olanlar Başkanlık rejimini birleştiren unsur, oy desteğiyle Erdoğan ve geri plana düşen partisi olsa da ortaklarıyla birlikte varlar. Yüzde 10’luk oy potansiyeliyle faşist MHP’nin varlığına muhtaçlar. Kaldı ki MHP sıradan bir sermaye partisi değildir. Yargı ve güvenlik bürokrasisinin, yani devletin ana güçlerinin temsilcisidir.  Rejim, bir koalisyonla var. Bu devlet koalisyonun içinde ulusalcı diye tabir edilen Ergenekoncular da mevcut. Müesses nizamın bekçileri, kemer sıkma dayatmasına ortak olsalar da demokratikleşmenin kırıntısına bile karşıdırlar. Osman Kavala’nın serbest bırakılması için Gezi davasının yeniden görülmesine karşı çıkanlar bunun örneklerinden biri. Yumuşamanın dışında bırakılanlar Yerel seçimlerde Kürt şehirlerinde, iki dönem kayyum atanmasına karşı, yine HDP/DEM’in seçilmesi bu rejimi ürkütüyor. Nitekim 31 Mart sonrası Adalet Bakanı, DEM Parti’nin inceleme altında olduğunu ve kapatılabileceğini açıkça beyan etti. Ardından rejimin kalemleri, halkın oylarıyla işbaşına gelmiş 78 belediyeden 27’si hakkında soruşturmanın sürdüğünü ve kayyumun yolda olduğunu yazdı. Öte yandan siyasal demokrasinin sınırlarını genişletmek isteyenler, sokak eylemleri yapan sol ve rejim karşıtları da bu yumuşamanın dışındadır. İktidarın oyalama taktiklerine aşinayız. Yeni anayasa sözleri de bu yaklaşımın bir ifadesi. Rejim, yaralarını onarmak ve kendini tahkim etmek istiyor (patronların kârları uğruna). Kemer sıkma dayatmasına karşı birleşik işçi mücadelesi, Kürtlerin eşitliği için dayanışma, Türkiye’de tam demokratikleşme için aşağıdan muhalefeti örgütlemek, bu dönemde bizlerin lehine olan tek yol gibi görünüyor.

İstanbul'da protesto: Katil İsrail Refah'tan defol!

İsrail'in Refah'a saldırısı, İstanbul'da protesto edildi. Filistin’e Özgürlük Platformu Beyoğlu Tünel Meydanı’ndan Şişhane'ye yürüdü.  Direniş Çadırı da oradaydı. Filistin'e Özgürlük Platformu, İsrail ordusunun Refah'a saldırısını protesto etmek ve soykırımı durdurmak için bugün (7 Mayıs) saat 19:00’da İstiklal Caddesi’ndeki Tünel Meydanı'na çağrı yaptı. Eylemde dünyadaki tüm savaş karşıtlarına, Filistin direnişinin küresel intifada çağrısına yanıt vererek sokaklarda, alanlarda olan herkese selam gönderildi, uluslararası dayanışma ve intifadanın önemine vurgu yapıldı. Şişhane'ye yürüyüş sırasında “Katil İsrail, Katil ABD”, “Nehirden Denize Özgür Filistin”, “Yaşasın Küresel İntifada”, “İntifada Kazanacak” sloganları eşliğinde Tünel Meydanı’nı dolduran savaş karşıtları boykot çağrısını da tekrarladı; “Ticareti Durdur, Gemileri Durdur”, “Filistin'e Özgürlük, İsrail’e Boykot”. Şişhane'de oturma eylemi yapan göstericiler, soykırımı durdurmak için mücadeleye devam edeceklerini vurguladı. Filistin’e Özgürlük Platformu’ndan Esra Akbalık, Sacide Uras ve Nimet Kaplan’ın okuduğu basın açıklamasının tam metni ise şöyle: Katiller Refah’ta!  İsrail ordusu 6 Mayıs’ta Refah'ın doğu bölgelerine kırmızı renkli bildiriler attı. Bildirilerde şunu söylüyordu: "Refah Kampı ve Al-Shabura ve Al-Zohour mahallelerinde yaşayan ve halen buralarda barınan herkese. Bu bölgelerde kalmanız hayatınızı tehlikeye atmaktadır."  Bildirilerde ayrıca "şu anda ikamet ettiğiniz bölgede güç kullanarak operasyon yapmak üzere"yiz şeklinde uyarıda bulunuluyor ve bölgede bulunan herkesin kendisini ve aile üyelerini tehlikeye attığı belirtiliyor. Kaçın ya da katledilin.  İsrail ordusunun Refah’ta yaşayan sivillere sunduğu seçenekler bunlar! 7 Mayıs sabahı ise İsrail tankları gece boyunca ilerledikten sonra Refah sınır kapısını ele geçirirken İsrail savaş uçakları evleri vurarak en az 12 kişinin ölümüne neden oldu. İsrail savaş makinesi Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımı bir üst seviyeye taşımaya çalışıyor.  Netanyahu, "Hamas, başta tüm güçlerimizin Gazze Şeridi'nden çekilmesi, savaşın sona erdirilmesi talebi olmak üzere, aşırı pozisyonlarında ısrarlı olmaya devam ediyor" açıklaması yaptı. Bir işgalci için işgalin sona erdirilmesi talebinin aşırı görülmesi normal. Bir insan hakları aktivisti İsrail Kabinesi’nin ateşkes çağrısına uymamasını ve İsrail'in Refah'ı boşaltma emrini, “600.000 çocuğa ve ailelerine ve hayatı sürdürmeye, bir gelecek ihtimaline elveren ayakta kalan tek altyapıya saldırı beyanıdır. Irkçı-sömürgeci mantık, bunu soykırım katliamlarının alarm zilleri yerine ‘bir politika tartışması’ olarak sunuyor" diye açıkladı. Refah'a yönelik herhangi bir saldırının muhtemel sonuçlarını Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi sözcüsü Jens Laerke, yüz binlerce insanın "yakın ölüm riski altında" olacağını söyleyerek özetledi. Yine BM'nin insani yardım sorumlusu Martin Griffith ise "En basit gerçek şu ki Refah'a yapılacak bir kara harekâtı kelimelerle ifade edilemeyecek bir trajediden başka bir şey olmayacaktır. Hiçbir insani yardım planı buna karşı koyamaz" dedi. BM Filistinli Mülteciler Ajansı (UNRWA) sözcüsü Jonathan Fowler ise "Refah'ın savaş öncesi nüfusunun altı katı olan nüfusu için yıkıcı sonuçlar doğuracağını, 1,4 milyon kişinin yarısının çocuk olduğunu" söylüyor. Netanyahu ve onun savaş kabinesi hakkında çocuk katilleri derken çok isabetli bir tespit yapıyoruz tüm dünyadaki savaş karşıtları olarak. Sistematik bir katliam gerçekleşiyor. Soykırım 21. Yüzyılın bu ilk katliamında tüm yönleriyle karşımızda.  Herkesi bu katliamı durdurmak için aralıksız mücadeleye çağırıyoruz! Tüm dünyada başlayan Gazze için dayanışma dalgası giderek gerçek bir küresel intifadaya dönüşüyor. Gazze için milyonlar ayakta, işyerlerinde, okullarda, tüm alanlarda gezegenin tüm savaş karşıtları kendi hükümetlerini İsrail’e boykot uygulamaya ikna etmeye çalışıyor. Bizler de öyle! İsrail’e boykot, çünkü bu işgalci ırkçı devlet son 8 ayda Gazze’de 14.500’ü çocuk olmak üzere 34789 Filistinliyi öldürdü.  İsrail’e boykot, çünkü bu devletin saldırılarının sonucunda 8 binden fazla insan kayıp oldu. İsrail’e boykot, çünkü bu devletin saldırıları sonucunda 78.204 kişi yaralı durumda. İsrail’e boykot, çünkü İsrail bin bir tane yalanın arkasına sığınsa da temel amacının ne olduğunu bizler çok iyi biliyoruz: Filistin’i Filistinsizleştirmek istiyorlar! Netanyahu ve savaş kabinesinin sinirleri bozuk. Güney Afrika’nın İsrail aleyhine verdiği karardan beri İsrail ve ABD politik olarak kesin bir mağlubiyet aldılar. Şimdi askeri olarak da mağlup olmaları için çok önemli bir gelişme yaşandı. ABD’de üniversitelerde başlayan ve çeşitli ülkelere hızla yayılan dev bir dalga olarak öğrenci eylemleri İsrail’i suçüstü yakaladı.  Biz bu açıklamayı yaparken, bugün erken saatlerde Berlin’de üniversitede öğrenciler Gazze için eylem yapıyorlardı. ABD’de polis kampüslerde kamp yapan öğrencilere saldırıyor. Her saldırıda İsrail bir kez daha yeniliyor. Soykırımcılıkla damgalanan İsrail, politik mağlubiyetinin yanına askeri bir mağlubiyetin de eklenmemesi adına saldırmaya devam etse de kazanamayacağı çok açık. Tüm dünyada kitlesel eylemlerde savaş karşıtları kendi iktidarlarına haykırarak İsrail’le ikili anlaşmaları sona erdirme çağrısını yapıyor: İsrail ve ABD politik olarak mağlup oldu, onların arkasından sürüklenmeyin.  Gazze’de tek bir kişinin ölmesine dahi tahammülümüz yok. Tek tek ülkeler İsrail’le anlaşmaları kesiyorlar çünkü ABD’de, Belçika’da da Türkiye’de de halkların Gazze için duyduğu öfke çok büyük. Gazze için yapılması gereken budur. Bu akşam Londra’da savaş karşıtları da sokakta bizim gibi. Onlar da Sunak iktidarından İsrail’e verdiği tüm desteği kesmesini istiyor. Bizler de iktidardan tüm ama tüm anlaşmaları hemen sona erdirmesini ve bu işgal devletini yalnızlaştıran sürecin bir parçası olmasını talep ediyoruz.  Ticareti durdurun! Gemileri durdurun! İkili anlaşmaları askıya alın! Değerli arkadaşlar, 15 Mayıs’ta Nakba’nın yıl dönümünde yapılacak eylemlere de katılalım ve daha yığınsal eylemler için harekete geçelim. Ateşkesin sağlanması, İsrail’in savaş suçuna bulaşan tüm yetkililerinin yargılanması için bu küresel mücadeleyi büyütmek zorundayız.  Gazze dayanışmasının sonunda değil daha başındayız. İsrail'in saldırılarının Gazze'de 79.000'den fazla evi "tamamen yıktığını" ve 370.000'inin de hasar gördüğünü belirten araştırmacılar, "Sadece inşaat malzemelerinin taşınması gibi dar bir perspektiften bakıldığında iyimser senaryolarda bile, savaşın başlangıcından bu yana yıkılan konutların yeniden yapılması 2040 yılına kadar ve muhtemelen daha da uzun sürecektir" sonucuna vardı. Gazze’de ayrıca okullar, sağlık tesisleri, yollar, kanalizasyonlar, su boruları ve diğer tüm kritik altyapı büyük zarar gördü. Bunun hesabını soracağız! Bu ırkçı devletle hiçbir şey olmamış gibi ilişkileri sürdürenler neyin parçası olduğunu görmek zorunda.  Herkesi Refah’ta katliamın durması için sokağa çıkmaya çağırıyoruz. İktidarı, İsrail’e aktif boykot uygulamaya çağırıyoruz. ABD’de, Paris’te, Berlin’de, Hollanda’da, Yemen’de, Hindistan’da, Bangladeş’te, Londra’da Refah’ta katliamı durdurmak için sokaklara çıkanları selamlıyoruz. Kalbimiz her saniye Refah halkıyla. Filistin halkının on yıllardır süren tarihi direnişini saygıyla selamlıyoruz. Nehirden denize özgür Filistin’i kazanıncaya kadar durmuyoruz, mücadeleye devam ediyoruz. Katil İsrail Refah’tan defol! İsrail’le tüm anlaşmalara hemen son verin! Filistin’e Özgürlük Platformu

İstanbul'da protestoya çağrı: 19:00'da Tünel Meydanı'na

Kahire'de yürütülen ateşkes görüşmeleri sırasında İsrail ordusu 1 milyon 400 bin kişinin sığındığı Gazze'nin Refah şehrini ağır bombardımana tuttu. Hamas, ateşkes şartlarını kabul ederken, işgalci İsrail reddederek "karadan saldırı geçeceğiz" dedi. Tüm dünya İsrail'e karşı Filistin'i savunmak, Refah'taki katliamı önlemek için ayakta. Filistin'e Özgürlük Platformu, İsrail ordusunun Refah'a saldırısını protesto etmek ve soykırımı durdurmak için bugün (7 Mayıs) saat 19:00 İstiklal Caddesi-Tünel Meydanı'nda basın açıklaması yapacak.

İstanbul'da söyleşi: Üniversiteler Filistin İçin Ayakta: Yeni Bir 68 mi?

► 8 Mayıs Çarşamba 19:30'da başlıyor! ► Konuşmacı: Özdeş Özbay ► Nostalji Kitap Cafe: Teyyareci Fehmi Sok. Pangaltı- Şişli

İzmir'de söyleşi - Üniversiteler Filistin İçin Ayakta: Yeni Bir 68 mi?

10 Mayıs Cuma 19:00'da başlıyor Konuşmacı: Bekir Ersin Karakedi Kültür Merkezi: 1471 Sokak No: 2 Kat.3 Alsancak

Ankara'da söyleşi- Üniversiteler Filistin İçin Ayakta: Yeni Bir 68 mi?

9 Mayıs Perşembe 19:00'da başlıyor! Konuşmacı: Can Irmak Özinanır (Eğitim Sen üyesi, ihraç Barış Akademisyeni) Yer: DSİP Ankara - Konur Sokak 14/13 Kızılay

1 Mayıs gözaltıları serbest bırakılsın

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi'nin (DSİP) duyurusu: İstanbul Valiliği ve Emniyeti bu sabah gerçekleştirdiği ev baskınlarında onlarca işçiyi ve sosyalisti gözaltına aldı.  Vali Davut Gül 1 Mayıs günü yaptığı açıklamada İstanbul'da 1 Mayıs'ı kutlamak isteyenleri tehdit etmişti.  Hızını alamayan iktidar bu kez de baskılara karşı çıkanlara gözdağı vermek istiyor. 1 Mayıs'ta Taksim'de kutlama yapılmasının engellenmesinin gösteri ve yürüyüş hakkının ihlali anlamına geldiğine dair Anayasa Mahkemesi kararını tanımayanlar, sendikaların çağrı yaptığı gösteriyi kriminalize etmeye çalışıyor. Asıl yasadışı ve hukuksuz olan bir şehri ablukaya almak, kolluk güçleriyle anayasal hakkını kullanmaya çalışan eylemcilere devlet terörü uygulamaktır. Gözaltılar derhal serbest bırakılmalı, gösteri ve ifade özgürlüğü önündeki tüm engeller bir an önce kaldırılmalıdır. 1 Mayıs'ta direnenler kazanacak! Yaşasın 1 Mayıs! Bijî 1 Gulan!

Geri 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 İleri

Bültene kayıt ol