Şimşek istifa!

Ankara'da SOCAR protestosuna polis müdahalesi: 'Gözaltılar serbest bırakılsın'

İsrail'in başlıca petrol tedarikçisi Azerbaycan tekeli SOCAR ofisi önünde toplanıp AKP Genel Merkezi yakınlarına yürümek isteyen Filistin dostu eylemcilere taşıdıkları pankart gerekçe gösterilip müdahale edildi. İki aktivist gözaltına alındı. Bunun üzerine oturma eylemi yapıldı Direniş Çadırı, Filistin'e Özgürlük Platformu ve Filistin için 1000 Genç'in düzenlediği protesto yürüyüşü 9 Haziran Pazar günü 18:30'da Socar Ofisi'nin bulunduğu Koç Kuleleri önünde toplanma ile başlayacaktı. Emniyetle yürütülen müzakereler sonucu bir noktaya kadar yürüyüş konusunda mutabakat sağlanmışken, "Socar-BP-Zorlu Ticareti Kes" yazılı pankart açıldıktan sonra polis buraya müdahale etti. Pankartı savunan ve müdahaleye karşı çıkan Direniş Çadırı aktivistleri Harun Özkarakaş ve Yusuf Şanlı tartaklanarak gözaltına alındı. Ters kelepçelendi. Gerginliğe dağılmayarak karşılık veren protestocular, "İşbirlikçi olma direnişçi ol" sloganı atarak oturma eylemine başladı. Gözaltıların serbest bırakılmasını talep ederek marşlar ve sloganlarla 23:00'a kadar aynı noktada eylemi devam ettirdiler.  İki eylemcinin gece alıkonulacağı ve yarın adliyeye çıkarılacağı bilgisi avukatlar aracılığıyla geldikte sonra olanları kınayan bir konuşma yapıldı. Ardından basın açıklaması okundu ve eylem böylece gerçekleşebilmiş oldu. "Katil İsrail işbirlikçi SOCAR", "Katil İsrail işbirlikçi iktidar", "Nehirden denize özgür Filistin", "Yaşasın küresel intifada", "İntifada kazanacak", "Katil İsrail Filistin'den defol", "Vanaları kapat, petrolü kes" sloganlarının sık sık atıldığı eylemde yapılan basın açıklaması şöyle:

Sincan'da Filistin'e dayanışma eylemi düzenleniyor

Ankara Filistin için ayakta! Eğitim Sen 4 No'lu Şube, Sincan ile Etimesgut Emek ve Demokrasi Güçleri, 13 Haziran Perşembe Gazze ile dayanışma için yürüyüş ve basın açıklaması yapacak. İlçelerdeki tüm muhalif parti ve kurumlar ziyaret edilerek eyleme davet ediliyor. 13 Haziran Perşembe 18:00: Sincan Lale Meydanı'ndaki Ziraat Bankası yanında toplanma 18:20: Yürüyüş 19:00: Sincan Tren Garı önünde basın açıklaması  

İktidarın kayyım siyaseti sürüyor

31 Mart Yerel Seçimlerinde DEM Partinin %48,92 oy oranıyla kazandığı Hakkâri (Colemêrg) Belediyesi’ne 3 Haziran sabahı İçişleri Bakanlığı tarafından kayyım atandı. Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın Van’da gözaltına alındı. Kayyımın gerekçesi olarak 10 yıl önce Akış hakkında açılan soruşturma gösterildi. Neredeyse her Kürt siyasetçiye yöneltilen jenerik “terör” suçlamalarından müteşekkil iddialarsa 15 Temmuz firarisi bir savcıya ait. Ve yaklaşık 20 hapisle tutuklandı. Bir süredir ana akım siyasetin gündemini işgal eden “yumuşama” ve “normalleşme” tartışmaları ise kayyım uygulamasının ardından yeniden konuşulmaya başlandı. Kararı protesto eden DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan şu ifadeleri kullandı: “Normalleşme dedikleri, Kobanê kumpas davasında yüzlerce yıl ceza verilmesi, 28 Şubat darbecilerinin serbest bırakılması, etki ajanlığı yasası, Hakkâri kayyımıdır!”  Seçimlerin hemen ardından benzer bir girişim Van’da yaşanmış, on binlerin bir dizi şehirde eyleme geçmesinin ardından Abdullah Zeydan’ın yerine AKP’nin adayının başkan olarak ilan edilmesi kararı kısa sürede geri alınmıştı. Ancak Hakkâri Belediyesine kayyım atanması gösteriyor ki iktidar DEM Partili belediyelerin üzerinden elini çekmiş değil.  Kürtlerin kendini yönetme hakkı Seçimlerde 80’e yakın il ve ilçe belediyesi kazanan DEM Parti seçim bölgelerinin çoğunda iktidar ortaklarına karşı büyük oy farkıyla birinci olarak çıkmıştı. İki dönemdir Kürt siyasetinin kazandığı tüm belediyelere kayyım atayan iktidarın son seçimlerin ardından izlediği yolun ilk adımı ise Van’da atıldı. Kitlelerin kararlı mücadelesiyle savuşturulan bu ilk saldırı bir yandan yumuşama ve normalleşmeden söz eden iktidarın konu Kürtlerin özgürlüğü olunca tüm bu söylemleri bir kenara attığını gözler önüne seriyor. Osman Kavala davasında yeniden yargılamanın önünün kesilmesi, Kobanê davasında yargılanan eski HDP yöneticilerine yüzlerce yıl ceza yağması, demokratik eylemlerin ardından yapılan keyfi ve gerekçesiz tutuklamalar, iktidarın yargı ve kolluk eliyle demokrasi mücadelesi yürütenlere uygulanan baskının dozunu arttırmak istediğini gösteren diğer gelişmeler.  İktidar, Filistin ve ekonomi cephesinde sıkıştıkça savaş politikalarına sığınmaktan çekinmiyor. DEM Parti Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları da Hakkâri’de yapılan protestolarda “Hanzala küçücük bir Filistinli çocuktur ve İsrail askerlerinin çocukların başını ezerek İsrailli kadın ve çocuklara işkence etmelerine, katletmelerine karşın onları protesto etmek için Hanzala sırtını dönmüştür ve yüzünü güneşe vermiştir. Biz de şu an aynısını yapıyoruz. . . Bizler birer Filistinli Hanzala'yız. Yüzümüzü güneşe döndük. Yüzümüzü İsrail'in faşizmine karşı, buradaki temsiliyetine karşı sırtımızı onlara dönüyoruz” diyerek Kürt halkının özgürlüğünün Filistin halkının özgürlüğünden ayrı görülemeyeceğini ifade etti. Kayyıma karşı kesintisiz eylem Kayyım kararının ardından Hakkâri Valiliğinin bulunduğu Bulvar Caddesi'nde başlatılan oturma eylemine Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanları Çiğdem Kılıçgün Uçar ve Keskin Bayındır ile DEM Parti milletvekillerinin de aralarında olduğu çok sayıda kişi katıldı. DEM Parti, kayyım kararı geri çekilene dek kesintisiz eyleme geçildiğini duyurdu. İktidarın çağrılara tepkisi ise Hakkâri, Van, Diyarbakır, Mersin, Batman, Şırnak, Siirt, Bitlis, Ağrı, Muş ve Iğdır’da 10 gün boyunca eylem ve etkinlik yasağı ilan etmek oldu.  Ancak 4 Haziran’da Hakkâri’de bir araya gelen binlerce DEM Partili gün boyunca protestolarını sürdürerek iktidarın yasağını tanımadığını gösterdi. Eylemlerde en az iki kişi gözaltına alındı, gazeteciler yaralandı. Avukatlarıyla görüşen Hakkâri Belediyesi Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış ise "Kayyım kararına karşı direnen tüm kesimleri selamlıyorum" diyerek mücadelenin büyütülmesi çağrısında bulundu. Tüm bu yaşananlar, Kürtlere ve demokrasi güçlerine kazanımların ancak kitlesel mücadeleyle eş güdümlü olarak korunabileceğini gösteriyor.

Rober Koptaş yazdı: Köpekler, Saryan, Avedikian ve Gazze*

Ressam Mardiros Saryan 1910’da İstanbul’u ziyaret ettiğinde önünde verimli bir dönemin kapıları açılmak üzereydi. Batı dünyasında gelişmiş bir güzel sanatta kendini ifade etmek isteyen bir Doğulu olarak öz coğrafyasının ruhuna nüfuz etmek ve onu sanatsal olarak yenilikçi formlarda ifade etmek istiyordu. “Doğu’yu anlamak, resimdeki arayışımı daha fazla temellendirmek için onun karakteristik özelliklerini öğrenmek gibi bir hedefim vardı” diye yazacaktı anılarında. Osmanlı payitahtında iki ay kaldı, sonrasında yola Mısır ve İran’la devam etti. Doğu temalı eserler yaratma döneminde, onu Ermenistan resminin kurucusu olarak öne çıkaracak renkli paleti bütün güzelliğiyle ortaya çıktı. Kadim İstanbul şehrinde en çok dikkatini çekenlerse, yine kendi sözleriyle, “sokaklar, onların yaşam ritmi, gösterişli kalabalık ve geniş sürüler halinde yaşayan köpekler” oldu. Ondan tam yüz yıl sonra bir başka Ermeni sanatçı, sinemacı Serge Avedikian da verimli bir dönem geçiriyordu. Deneyimli oyuncu ve yönetmen, Chienne d’Histoire (Türkçede Hayırsızada) adlı eseriyle o yıl Cannes Film Festivali’nde En İyi Animasyon ödülünü kazandı. Saryan’ın kolayca bağlandığı İstanbul köpekleri onun da merceğindeydi, ancak bambaşka bir bağlamda. Avedikian, 1910’da, tam da Saryan’ın İstanbul kaldırımlarını arşınladığı dönemde yaşanan vahim bir olayı anlatıyordu filminde. O yıl, 2. Meşrutiyet’in ilanından beri resmen hükümette yer almasa da perde arkasından ülkeyi yöneten İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin aldığı kararla, İstanbul’un sokaklarında özgürce gezinen, yüzlerce yıldır şehir hayatının ayrılmaz bir parçası olan binlerce köpek toplatılıp Marmara Denizi’ndeki Sivriada’ya (Oxia) sürgün edilecek ve orada kaderlerine terk edilecekti. Mardiros Saryan’ın dikkatini çeken köpekler, dönemin pek çok Batılı seyyahı için de İstanbul’un alametifarikasıydı. Oryantalist muhayyilelerdeki miskin, tembel, hareketsiz Şark algısının tamamlayıcı bir parçası olarak, sokaklarda uyuklayan, gezinen, güneşlenen bu hayvanlar, ezeli hasımları sayılan kedilerle birlikte şehrin esas sahipleri gibiydi. Saryan’ın yağlıboyalarında onları, çarşaflı bir kadının yanından geçerken, bir gölgeye çekilmiş uyuklarken veya birbirleriyle kavga ederken görebiliriz. Ancak bu geleneksel tablo, imparatorluğu modernleştirerek, rekabet ettiği Batı devletlerine karşı güç kazanıp onu “kurtarmak” isteyen, bunu yaparken de çağdaş bir görünüme ulaşmayı hedefleyen İttihatçıların tasavvurlarıyla uyumlu değildi. Kent tarihi, hayvan hakları, politik ekoloji alanlarında çalışan akademisyen Mine Yıldırım, 1+1 Express’te yayımlanan bir söyleşisinde, sokak hayvanı varlığını planlı bir biçimde yok etmiş Avrupa şehirlerinden İstanbul’a gelen, 20. yüzyılın başında hâlâ köpeklerin serbestçe gezindiği bir şehir manzarasıyla karşılaşan Batılı seçkinlerin gördükleri karşısında şaşkınlıkla karışık bir hayranlığa ve bununla tezat bir aşağılama duygusuna kapıldığını söylüyor: “Batılı gezginler, ‘Nasıl oluyor da bizim kentlerimizde sistematik bir şiddetle hayvanlar yok edilirken doğunun yorgun şehrinde hayvanlar hâlâ korunabiliyor’ diye düşünüyorlar. ‘İslâmi geleneğin geri kalmasına ve doğu kültürünün ilkelliğine’ dair şeyler söylüyorlar. Bunların ikisi de oryantalist ve kolonyalist bakışlar. ‘Başıboş köpekler’ söylemi ilk o dönem ortaya çıkıyor.” Köpekler işte bu bakış açısının sonucu olarak siyasi iktidarın gözünde imparatorluğun imajını bozan, payitahta köhne ve kirli bir görüntü veren zararlı canlılara, varlıkları ise çözülmesi gereken bir soruna dönüştü. Ellerine çekiç almaya alışkın pozitivist ve militarist İttihatçı yönetici klik için çivi bu kez köpeklerdi. Bu arada, onların etinden ve kemiğinden birtakım sınai üretimler için yararlanmayı teklif eden bir Fransız firmasının bu sürecin arkasında olduğuna dair bazı bilgiler de mevcut ve Avedikian’ın filmi bu noktaya da dikkat çekiyor. Kapitalizmin doymaz kâr hırsıyla modernleşmeci ihtirasların bu türden ortaklıklarının Sanayi Devrimi’nden bu yana insana, hayvanlara ve tabii ki doğaya ne büyük zararlar verdiğini çok iyi biliyoruz. Mardiros Saryan’ın keskin sanatçı gözleri köpekleri resmederken o tarihsel andaki sorunun ne kadar farkındaydı bilmiyoruz, ancak ondan tam yüz yıl sonra, Serge Avedikian, Türkiye topraklarında köpeklerin toplu halde sürgün ve imha edilmesinin beş yıl sonraki Ermeni Soykırımı’yla arasındaki bağı görebildi. Ne de olsa 1915’te Ermeni halkına yaşatılanların kurbanı yetim nesillerin torunuydu. Bir canlı grubunu yaşadığı ortamdan koparmanın, zorla bir yere toplamanın, yaşamak için şartların hiç de uygun olmadığı bir bölgeye nakletmenin ve orada onları aç, susuz, hasta, naçar bırakmanın ne anlama geldiği biliyordu. Hedefi köpekler de, insanlar da olsa, bu tür habis planların sonucu ölüm ve felaket olacaktı. 1910’da İstanbul’un ebedi sakini köpeklere yapılanla beş yıl sonra, imparatorluğun tebaası olan Ermenilere yapılan arasında etik, vicdani ve siyasi olarak büyük bir fark yoktu. Aynı bağlantıyı, hayvanların görünürlük rejimleri ve sinemada hayvan temsilleri üzerine çalışan akademisyen Özlem Güçlü, Avedikian’ın filmini analiz ettiği makalesinde,[1] “1910’da köpeklerin felaketi de 1915’te Ermenilerin felaketi de aynı soykırım iradesinin, aynı kamusal ‘temizlik’ aklının kurbanlarıdır” sözleriyle kuruyor. Aradan geçen yüz on dört yılda Türkiye’yi yöneten muktedirler ellerinden çekici bırakmadılar, dolayısıyla hâlâ her şeyi çivi olarak görmeye devam ediyorlar. AKP’nin sokaklarda yaşayan hayvanların toplanıp, otuz gün içinde sahiplenilmeyenlerin “uyutulması” yönlü yasa teklifi bu türden girişimlerden biri. Sokakta yaşayan hayvanlar, elbette bilhassa köpekler, Mart seçimlerinde önemli başlıklardan biri olmuş, özellikle dinci ve milliyetçi-ırkçı partiler taraftarlarını ve halk kesimlerini manipüle ederek onları hedef haline getirmişti. Onlara göre Türkiye’de büyük bir “başıboş” sokak köpeği sorunu vardı, bu hayvanlar gelen geçene saldırıyor, her yıl sayısız ölüme sebebiyet veriyordu ve bu soruna “nihai” bir çözüm şarttı. Sosyal medyada pek çoğu Türkiye’de dahi yaşanmamış köpek saldırısı videoları dolaşıma sokuluyor, doymak bilmez şiddet iştahı adeta yeni bir düşman ve yem yaratılarak körükleniyor, kılıçlar bileniyordu.   Belli ki, seçimlerde partisinin ilk kez ikinci parti olarak çıkmasının yarattığı şoktan sonra Erdoğan, söz konusu propagandanın iktidarına zarar verdiğine kanaat getirerek adım atmaya karar verdi. Sahip olduğu sorgulanamaz gücün üzerine iktidarsızlık, güç kaybı, yönetememe gibi gölgeler düşmesinin kendisi adına geri döndürülemez sonuçları olacağını düşünen Erdoğan, ultra sağcı muhaliflerin dahi beklediğinden daha ağır bir yasa taslağı hazırlatarak köpekler için kitlesel katliam anlamına gelebilecek bir adımı kamuoyunun önüne attı. Oysa türcülük karşıtı olanlar sorunun köpek değil insan kaynaklı olduğunu savunuyor. Yetmiş küsur yıldır kentleşmenin alabildiğine vahşi bir şekilde hayata geçirildiği, şehirlerin rant ve ucuz işgücü yaratmak amacıyla plansız bir şekilde büyüdüğü, özellikle son yirmi yılda bütün ülkenin adeta bir şantiye halini aldığı, doğal yaşam alanlarının hızla tüketildiği bir coğrafyada, yüzyıllardır sokaklarda insanlarla barış içinde yaşayan köpekler açlık, susuzluk, güvenlik, barınma gibi sayısız sorunla karşı karşıya kalıyor. Basit bir kısırlaştırma, bakım, takip seferberliğiyle çözülebilecek sorun yıllarca ertelenince, bunun için ayrılan kaynaklar kim bilir kimlerin cebine transfer edilip heba edilince, sonunda köpekler için soykırım anlamına gelen bir “tedbir” gündeme geldi. Türkiye’nin katliamlarla ve şiddetle örülü tarihine yeni ve utanılası bir halka daha. Romancı Sezgin Kaymaz, Birikim için Tanıl Bora’ya verdiği söyleşide , “Hem yaşam alanlarına kâbus gibi çök, hem de yeni ve zararlı bir canlı türü bulmuşsun gibi ad tak, sokak hayvanı de” diyerek bu şiddet temayülünün temelindeki sorunun bam teline dokunuyor. Kendi eylemlerimizin sorumluluğunu almayıp dilde başlattığımız ayrımcılık, şüphesiz ki orada kalmıyor, geçmişte olduğu gibi bugün de, sessiz ve sakin canlıların hayatına kast edecek bir çığın ilk kartopu oluyor. Bugünlerde, Gazze’de yaşananlardan duyduğum acıyla, doğduğum ve yaşadığım kentin, İstanbul’un köpeklerinin kaderiyle ilgili korku birbirini depreştiriyor. 1910’da köpekler Sivriada’ya sürgün edildiğinde, masum hayvanları katletmenin lanet getireceğini düşünen halk adanın adını “Hayırsız”a çevirmişti. Osmanlı İmparatorluğu, köpek sürgününden sadece on iki yıl sonra, ardında büyük felaketler bırakarak çöktü. Buna kim tesadüf diyebilir?

İsrail'e petrol sağlayan SOCAR Ankara'da protesto edildi

İsrail'in petrol ihtiyacının yüzde 40'ını sağlayan Azerbaycan devlet tekeli SOCAR'a ve petrolün Bakü-Ceyhan boru hattı aracılığıyla Türkiye üzerinden akışına tepkiler büyüyor. İstanbul'da SOCAR önünde protesto eylemi yapan Filistin için 1000 Genç aktivistlerinin sabaha karşı evlerinin basılması, çıplak aramaya maruz bırakılmaları, emniyette saatlerce su ve yiyecek verilmemesi öfkeyi daha da artırdı. Ankara'da Direniş Çadırı ve Filistin'e Özgürlük Platformu aktivistleri Yüksel Caddesi'nde toplandı. Buradan Sakarya Meydanı'na yürüdü. "Durdur durdur soykırımı durdur", "Durdur petrolü durdur", "Nehirden denize özgür Filistin", "Yaşasın küresel intifada", "Tutuklamalar Gözaltılar Baskılar Bizi Yıldıramaz", "Filistin Davası Yargılanamaz", "Katliamın Yakıtı Türkiye’den Geçiyor", "Vanaları Kapat Petrolü Durdur", "Gazze’nin Katili Azerbaycan Petrolü", "Katil İsrail işbirlikçi Aliyev", "İşbirlikçi Aliyev hesap verecek" ve "İntifada kazanacak" sloganları atıldı.

Ankara'da yürüyüş var: Filistin dostları değil işgali besleyen SOCAR suçludur

İsrail devletinin başlıca petrol sağlayıcısı Azerbaycan resmi devlet tekeli SOCAR'ı protesto eden Filistin için 1000 Genç aktivistlerinin gözaltına alınması, çıplak aramaya maruz bırakılması, uzun saatler boyunca su yiyecek verilmemesi bugün Ankara'da protesto edilecek.  Direniş Çadırı ve Filistin'e Özgürlük Platformu'nun yürüyüşü 3 Haziran Pazartesi  19:30'da Yüksel Caddesi'indeki İnsan Hakları Anıtı önünde başlayacak. Buradan Sakarya Meydanı'na yürünecek. Filistin'e Özgürlük Platformu'nun konuyla ilgili basın açıklaması şöyle: "Filistin İçin 1000 Genç üyesi arkadaşlarımızı derhal serbest bırakın. Soykırımcı işgale karşı, İsrail’le ilişkileri kesin diye mücadele eden yüz binlerce insan olarak aylardır haykırıyoruz: İkili anlaşmalara son verin, ticareti kesin! SOCAR adındaki şirket Azerbaycan’da üretilen petrolü İsrail’e, Türkiye üzerinden, jet yakıtları için aktarıyor. Türkiye’nin, İsrail ile iş birliği içinde olan şirketlere bir fırsat, soykırımcı işgalin sürmesi için gereken malların geçiş üssü olmasına izin vermeyin. Gazze’de soykırımın durdurulması için 8 ayda binlerce eylem yapıldı. Duymayanlar, bilmeyenler bilsin diye her fırsatta meydanlardaydık. En başından beri çok iyi biliyoruz ki iktidar duymuyor değil; duyuyor. Yine de soykırımcı İsrail’le 9.5 milyar dolarlık ticaretten bir türlü vazgeçemediler.  Azerbaycan, ABD, Almanya ya da başka bir ülke fark etmez; para Gazze’de siyonist saldırının katlettiği 40 binden fazla Filistinliden daha mı önemli? Bu paralar, Gazze’deki 80 bin yaralıdan daha mı önemli?  İşte bunadır öfkemiz! SOCAR’ın önünde eylem yapan arkadaşlarımıza şafak baskını yapmak da nedir? Şafak baskınını, ‘İsrail’e petrol yetmez doğalgaz da satacağız.’ diyerek hem işgalciyi beslediklerini hem de işgal edilen Filistin'in gazına da göz diktiklerini itiraf eden SOCAR yetkililerine yapın! Gözaltına alınan gençlere yapılan çıplak arama dayatması tam bir işkencedir. Bu dayatmayı yapan yetkililer derhal soruşturulsun ve görevden alınsın. Suçu SOCAR işlemektedir. Utanmazca şirketini savunan SOCAR temsilcileri; yüreği Gazze için atan, Gazze direnişiyle dayanışma içinde olan arkadaşlarımıza terörist muamelesi yapmakla soykırım, insanlık ve savaş suçlarına ortak oldukları gerçeğini tescillemişlerdir. Onlar için geri sayım başladı. Ellerindeki kanı silemez, bu gerçeği unutturamazlar. Gözaltına alınan arkadaşlarımız bu suçu teşhir etmişlerdir. Gazze ile dayanışma içinde olanları değil; soykırıma ortak olanları, savaş suçlularına enerji sağlamakla övünenleri gözaltına alın. Refah’ta geçen hafta çadırları bombalayan savaş suçluları ile işbirliği içinde olduğunu gösteren bu şirketin kapısına derhal kilit vurulmalı, şirketi savunan açıklamaları yapanlar deport edilmelidir. SOCAR’ın kapısına kilit vurun! Bu şirketin sözcülerini soykırım ortaklığı nedeniyle sınır dışı edin. Arkadaşlarımızı serbest bırakın! İsrail ile ikili anlaşmalara son verin. Güney Afrika’nın soykırım davasının bir parçası olun!"

Barış savunucuları Selahattin Demirtaş'ı ziyaret etti

451 hak savunucusunun imzaladığı Selahattin Demirtaş’a hitaben yazılan metin bir heyet tarafından Edirne hapishanesine götürüldü. Heyet üyeleri, Selahattin Demirtaş ve A. Selçuk Mızraklı ile görüştü 1 Haziran Cumartesi günü 17 kişilik heyetten Avukat Hülya Gülbahar, Zeynep Tanbay ve Ufak Uras; Edirne F Tipi Cezaevi’nde Selahattin Demirtaş ve A. Selçuk Mızraklı ile görüştü. 451 imzalı metin: Sevgili Selahattin Demirtaş, Geçmiş olsun demeye değil; eşit, özgür, barışçı bir geleceğe birlikte yürüme umudumuzu tazelemeye geldik. Çünkü siz, rehin tutulduğunuz dört duvar arasında bile ülkenin aydınlık geleceğine, eşit ve özgür yurttaşların ortak yaşamına olan umudunuzu yitirmediniz. Gün oldu, biz dışardakilerden daha güçlü, daha umutlu oldunuz. Size yalnız olmadığınızı, birbirimizi yalnız bırakmayacağımızı; aksine, hak, hukuk, adalet, huzur, barış, özgürlük talep eden insanlarımızın her geçen gün çoğaldığını; direnciniz, umudunuz, halkların kardeşliğine inancınızın hepimize cesaret verdiğini; ülkemizin, geleceğimizin, barışın size ihtiyacı olduğunu söylemek için buradayız. Size ve hücre arkadaşınız Selçuk Mızraklı'ya sevgilerimizi, selamlarımızı, güvenimizi iletiyoruz. 01.06.2024 İmzalar-451 Yurttaş A. Fuat Özkan, Abdulbaki Erdoğmuş, Abdulhakim Daş, Abdulhamit Adsız, Abdullah Demirbaş, Abdullah Özek, Abdurahman Hasançebi, Abdülgani Poyraz, Abdülhalim Aksu, Abdülselam Suvakçı, Abdürahim Aygün, Abdürrahim Aslan, Adnan Ekşigil, Afer Kara, Ahmet Aksu, Ahmet Aydoğan, Ahmet Aykaç, Ahmet Çelik, Ahmet Çömez, Ahmet Erkan, Ahmet Hikmet Sönmez, Ahmet Okumuş, Ahmet Selçuk, Ahmet Tekir, Akan Arçak, Akın Atauz, Akif Bayrak, Alev Er, Ali Aktürk, Ali Arif Cangı, Ali Bilge, Ali Buğdaycı, Ali Gökkaya, Ali Şeker, Ali Tatlıtürk, Arda Ekşigil, Arzu Başaran, Asım Uçar, Asuman Bal, Asuman Bayrak, Atılım Akkurt, Atilla Altaş, Atiye Kozan, Attila Tuygan, Ayhan Esen, Ayhan Şen, Aynur Duru, Aysuda Kölemen, Ayşe Akıncı, Ayşe Baykara, Ayşe Cemal, Ayşe Çamalan, Ayşe Ekizce, Ayşe Gözen, Ayşe Köybaşıoğlu Güngör, Ayşe Semiha Baban, Ayşe Uyguner, Ayşe Yolageldili, Ayşegül Devecioğlu, Ayşen Anadol, Ayşen Şahin, Ayten İnce, Aziz Uslu, Bahise Pirim, Bahri Gedik, Bahri Kızılay, Barış Trak, Baskın Oran, Bayram Ceylan, Behiye Aksu, Bekir Ağırdır, Bekir Karahan, Berrin Sönmez, Beycan Koçak, Binnaz Toprak, Bülend Tuna, Bülent Atamer, Bülent Güner, Bülent Tekin, Bülent Temur, Bülent Uyguner, Bünyamin Kalmış, Cafer Sezer, Cafer Solgun, Cafer Yıldırım, Candan Emek, Cavit Yenipazarlı, Celal Dağ, Celal Korkut Yıldırım, Celal Seçinti, Celal Tazegün, Cem Çoşkun, Cemal Candaş, Cemal Özdemir, Cemal Pir, Cemil Çamoğlu, Cengiz Aktar, Cengiz Arın, Cengiz Bayıldıran, Cengiz Kalkan, Cengiz Kaplan, Cengizhan Güngör, Cevdet Seçinti, Cihandar Yılmaz, Cuma Kolukısa, Çağatay Anadol, Çağla Özgençtürk, Çiğdem Aslan, Denis Dion Dreisbusch, Deniz İnce, Deniz Mukan, Deniz Türkali, Diyadin Noyan, Doğan Mahalleli  , Doğan Özgüden, Dursun Öztürk, Efsun Arçak, Ekin Ay, Ekrem Baran, Emine Uşaklıgil, Engin Ekeren, Ensar Torun, Erdal Doğan, Erdal Karayazgan, Erdal Şahin , Erdoğan Aydın, Erdoğan Kahyaoğlu, Ergin Cinmen, Ergun Babahan, Eriş Bilaloğlu, Erkan Varhan, Erkut Baykara, Erol Köroğlu, Erol Özkoray, Erol Yurdam, Ertuğrul Günay, Esra Koç, Esra Mungan, Ethem Ay, Ethem Bayram, Eylem Kaplan, Eyüp Çakır, Eyüp Yılmaz, Ezgi Ekizce, Fatma Akdokur, Fatma Bostan Ünsal, Fehmi Enginalp, Ferhat Tunç, Feridun Cihan, Fethi Yıldız, Fethiye Çetin, Fevzi Yavuz, Figen Şahpaz, Fikret Başkaya, Funda Oral, Gabriel Rabo, Gençay Gürsoy, Gila Benmayor, Gülayşe Koçak, Gülçiçek Günel, Gülseren Benli Kandemir, Gülseren Onanç, Gün Zileli, Günal Kurşun, Güngör Şenkal, Güngör Tekgümüş, Gürhan Ertür, Hacer Ansal, Halil Çamalan, Halil İbrahim Yenigün, Halil Savda, Halil Toprak , Handan Bilgiç, Hanife Yüksel, Hasan Algan, Hasan Cemal, Hasan Özden, Hasan Öztürk, Hasip Çakmak, Haşim Eratçı, Hatice Aydınlı, Hatice Seçkin Akuğur, Hayati Kurul, Haydar Kalkan, Hayri Şenel, Helin Fatma Kaya, Hicri İzgören, Hikmet Şahin , Hikmet Yıldız, Hovsep Hayrani, Hülya Ekşigil, Hülya Gülbahar, Hüsamattin Akışlı, Hüseyin Akkurt, Hüseyin Sarıbaş, İbrahim Aşçı, İbrahim Betil, İbrahim Kaplan, İlhami Şen, İlhan Gültekin, İlhan Yiğit, İlter Sayın, İlyas Poyraz, İnan Atlı, İnci Hekimoğlu, İnci Tuğsavul, İrfan İlhan, İsmail Açıkgöz, İsmail Arık, İsmail Bıyıklı, İsmail Çoşkun, İsmail Kılınç, İsmail Malkoç, İsmail Tekin, İsmet Apak , Jale Gökoğlu, Johanne Trak, Kadir Fırat, Kadri Şen, Kadriye Altaş, Karabekir Akkoyunlu, Kaya Subaşı, Kazım Yazırlı, Kemal Yıldız, Kemalettin Yıldız, Kenan Alkan, Kuvvet Lordoğlu, Lale Mansur, Leyla Ulçan, Ludmilla Denisenko, M. Nuri Topal, Mahir Özgül, Mahmut Boynudelik, Mahmut Erek, Mahmut Ertaş, Mahmut Kadı, Mahmut Özdemir, Mahmut Yalçın, Mahmut Yalçınkaya, Mahmut Yobaş, Mazlum Çeviren, Medeni Akkaya, Medine Işık, Mehmet Ali Gülşen, Mehmet Aydın, Mehmet Bilal Dede, Mehmet Egeren, Mehmet Emin Demir, Mehmet Gürsoy, Mehmet Merhametsiz, Mehmet Nur, Mehmet Özer, Mehmet Ulucan, Mehmet Yıldız, Mehmet Yüksel, Melda Ertekin, Melih Sağıroğlu, Mesut Şahin, Metin Egeten, Metin Kaya, Metin V. Bayrak, Mihail Vasiliadis, Muammer Çelik, Muhlis Çolak, Muhsin Bostancı, Mukaddes Aydoğdu Çelik, Murat Çelikkan, Murat Dok, Murat Özbank, Murat Özpolat, Murat Sarıbaş, Murat Uyurkulak, Mustafa Albayrak, Mustafa Bilgiç, Mustafa Ecevit, Mustafa Erdal, Mustafa Hasırcı, Mustafa İzci, Mustafa Kaplan, Mustafa Özçelik, Mustafa Paçal, Musulhuttin Tuncer, Muzaffer Ovalıer, Muzaffer Yalçın, Muzaffer Yazıcı, Nadi Çoban, Namık Tan, Nazan Meriç Olgan, Nebi Evci, Necati Türk, Necdet Kök, Necdet Yılmaz, Necmiye Alpay, Nediha Ulaş, Nedret Bilici, Nejat Okay, Nejat Orhan, Nesim Ovadya İzrail, Nesli Öztürk, Nesrin Nas, Neşe Erdilek, Nevzat Onaran, Nezir Akan, Nihat Kızıl, Nihat Musul, Nil Mutluer, Nilgün Doğançay, Niyazi Ertekin, Nizamettin Özçelik, Nurcan Baysal, Nurhan Aygün, Nursen Subaşı, Nurten Ertuğrul, Orhan Altunışık, Orhan Cengiz, Orhan Doğançay, Osman Çevik, Osman Okkan, Osman Özsat, Oya Baydar, Oya Eriştiren, Öget Tanör, Ömer Arslan, Ömer Ceylan, Ömer Demir, Ömer Faruk, Ömer İkinci, Ömer Madra, Ömer Varol, Önder Algedik, Özgür Başkaya, Öznur İzci, Piraye Bayman, Ragıp Zarakol, Rakım Eser, Ramazan Sarıbaş, Rauf Muti, Rayif Karabayır, Reha Ruhavioğlu, Reyan Tuvi, Reyhan Bayraktar, Rezzan Tuncay, Rıza Duru, Rıza Kaplan, Rıza Türmen, Rukiye Yıldırım, Sabri Dokuzoğuz, Sacide Tunç, Sait Çetinoğlu, Sakin Günel, Salih Bilgiç, Salih Erdoğan, Salih Işık, Saniye Özkaya, Selçuk Ertekin, Selda Kaplan, Selim Çiçek, Selma Tiliç, Semiha Azapçı, Sena Kaleli, Serdal Koçak, Serdar Esen, Servet Eren, Sevil Muti, Sibel Erduman, Sinan Yılmaz, Songül Demir, Songül Güzel, Songül Tunçdemir, Suat Süslü, Suna Kaplan, Süleyman Acar, Süleyman Yılmaz, Süleyman Yokuş, Şaban Aslan, Şaban Demirkapı, Şaban Korkmaz, Şaban Turhan, Şahika Yüksel, Şanar Yurdatapan, Şaziye Çolak, Şehmuz Siray, Şengün Çolak, Şengün Kılıç, Şenol Karakaş, Şirin Kılınç, Şükrü Çelikyapı, Şükrü Kaygusuz, Tacettin Aydın, Tahsin Topçu, Talat Büyük, Tatar Çelik, Tatyos Bebek, Tekin Yılmaz, Telli Işık, Temel İskit, Tenziye Acar, Tezat Kutlu, Timur Sarı, Tugay Bek, Tuğrul Eryılmaz, Turgut Haskan, Turgut Yılmaz, Turhan Ata, Tülay Bingöl, Ufuk Uras, Umut Bostan, Ülkü Gülşen, Ümit Aktaş, Ümit Kardaş, Ümit Kıvanç, Vahap Günay, Vahit Zeydan, Vedat Sayın, Veli Baş, Veli Gölçek, Vesile Özden Yükselen, Viki Çiprut, Vildan Babaç, Yahya Gökdere, Yakup Uygun, Yalçın Kılıç, Yasemin Yazıcı, Yaşar Gökoğlu, Yavuz Karagöz, Yekta Altunışık, Yelda Cengiz, Yertvart Danzikyan, Yeşim Zühre Karayel, Yıldız Çelik, Yılmaz Kaptan, Yusuf Bozkurt, Yusuf Ziya Can, Zafer Yıldırım, Zafer Yılmaz, Zahit Alcan, Zahit Bozarslan, Zehra Arat, Zeki Çakıcı, Zeki Kaya, Zeki Kınay, Zeki Korhan, Zerrin Ergin, Zeynep Baş, Zeynep Tanbay, Zihni Karaçay, Ziya Halis, Ziynet Şahin, Zühra Yıldırım, Züleyha Nur, Zülküf Özer. Demirtaş ve Mızraklı'nın ilettiği mesaj ise şöyle:

Hakkari Belediyesi'ne kayyum atandı, DEM Parti tavır alma çağrısı yaptı

Yerel seçimlerde yüzde 48.91 oyla başkan seçilen Hakkari Belediye Başkanı Mehmet Sıdık Akış gözaltını alındı. Belediye binasına polis baskını yapıldı. Vali Ali Çelik kayyum oldu. DEM Parti'den yapılan açıklamada, "Her seferinde halk iradesine yenilen iktidar, yine en iyi bildiği yol olan irade gaspına, darbeciliğe başvurdu. Bu sabah Hakkari Belediye Eş Başkanımız Mehmet Sıddık Akış, Van'da gözaltına alındı, belediyemiz polis zoruyla gasp edildi. Bu kayyımcı anlayışı reddediyoruz. Halkımız bu kayyımcı anlayışı tanımadığını 31 Mart'ta demokratik yollarla gösterdi. Bu darbeci ve kayyımcı zihniyet sadece Hakkari'ye değil bütün Türkiye halkının iradesine yönelik bir tehdittir. Halkımız demokratik tepkilerini en üst düzeyde gösterecektir. Demokrasiden yana herkesi de bu darbeye açık tavır almaya çağırıyoruz" denildi.  Bu arada Hakkari Valiliği, 3 Haziran saat 08.00'dan 12 Haziran saat 23.59'a eylem ve etkinlikleri yasaklayarak demokratik protesto hakkını da engellemiş oldu. Önceki iki dönem de seçimle işbaşına gelene HDP'li belediyelere devlet el koymuştu. Buna rağmen seçmenlerin çoğunluğu oylarını yine HDP/DEM için kullandı. Fakat halkın demokratik iradesi İçişleri Bakanlığı tarafından bir kez daha tanınmadı.

Katillere petrol satan SOCAR'ı protesto edenler gözaltında!

İşgalci İsrail devletine petrol satan ülkelerin başında Azerbaycan var. Akış, Türkiye üzerinden yapılıyor. Bunu protesto eden Filistin için Bin Genç aktivistlerinin evleri basıldı. Çıplak aramaya maruz bırakılıp gözaltına alındılar. Şu ana kadar İstanbul'da 13 eylemcinin gözaltına alındığı biliniyor.  Azerbaycan devletinin resmi kurumu olan SOCAR önünde günlerdir protestolar düzenleniyor. Son protestoda SOCAR logosu üzerine sembolik olarak kırmızı boya atılmıştı. Safak vakti evleri basılan gençlerin avukatının verdiği bilgiye göre mala zarar vermek ve konut dokunulmazlığını ihlal etmekle suçlanıyorlar. Uluslararası boykota ve Türkiye'nin ambargosuna rağmen Azerbaycan'da üretilen petrolün Türkiye üzerinden İsrail'e akışı devam ediyor. Bakü-Ceyhan boru hattı üzerinden. Son olarak zorla yerinden edilen Gazzelilerin sığındığı çadır kamplarını bombalayan İsrail ordusu, 7 Ekim 2023'ten bu yana yaklaşık 37 bin Filistinliyi katletti. Buna rağmen Filistin ile dayanışanlar Türkiye'de baskıya uğruyor. Gözaltıların ilk işaretini ise Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Üyesi, Türkiye Azerbaycan Dostluk İşbirliği ve Dayanışma Vakfı (TADİV) Başkanı Prof. Dr. Aygün Attar verdi. Protestoların ardından sosyal medyada tehdit dolu bir mesaj paylaşan iktidar yetkilisi eylemcileri Türk düşmanı olmakla suçladı. Gözaltılar büyük tepki yarattı. Gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz.

Geri 1 2 3 4 5 6 7 8 İleri

Bültene kayıt ol