Şimşek istifa!

Ankara'da Filistin için iki protesto: Katil İsrail Refah'tan defol!

KESK Ankara Şubeler Platformu Sakarya Caddesi'nde, Direniş Çadırı, Filistin için Bin Genç ve Filistin'e Özgürlük Platformu Güvenpark'ta eylemdeydi. Refah kentinde zorla yerinden edilen Gazze'lilerin sığındığı çadır kampın İsrail savaş uçaklarıyla bombalanması bardağı taşıran son damla oldu. Yeni bir protesto dalgası başladı. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) bu kez Filistin için sokağa çıktı.  Sakarya Caddesi'nde toplanan kamu emekçileri "Filistin'deki katliamı durdurun" dedi. Ankara'da eylemin diğer adresi ise Kızılay Meydanı'ndaki Güvenpark oldu. Havuz başında toplanan Direniş Çadırı, Filistin için Bin Genç ve Filistin'e Özgürlük Platformu aktivistleri önce polis engellemesi ile karşılaştı. Yapılan müzakereler sonrası eylem hakkı kazanıldı.  Protesto, Filistin'e Özgürlük Platformu aktivisti Selin Tuksal'ın okuduğu basın açıklaması ile başladı. Açıklamada öne çıkan vurgu şu oldu: "Refah’ta gerçekleşen katliam dünya bu işgal devleti durdurmadığı için gerçekleşmiştir. Bir daha olmamasını istiyorsak net olarak bu işgal davetinin tecridi için meydanlarda olmaya ve bu talepleri her yerde haykırmaya devam edeceğimize söz veriyoruz ve bu topraklarda yaşayan halkları bu çağrıyı yükseltmeye ve Filistin halkının yanında tarihin doğru gösterdiği yerde olmaya davet ediyoruz." "Katil İsrail refahtan defol", "Yaşasın küresel intifada", "Nehirden Denize Özgür Filistin" sloganlarıyla kesilen basın açıklamasının ardından oturma eylemine geçildi. Burada konuşmalar yapan Direniş Çadırı ve Filistin için Bin Genç temsilcileri İsrail'e petrol akışının Türkiye ve Azerbaycan tarafından sağlandığına dikkat "Vanaları kapat ilişkileri kes" dedi. Ayrıca Filistin direniş selamlandı.  Bir saatten fazla süren oturma eyleminde Filistin direniş şarkıları çaldı. Topluluk Filistin ile dayanışan birçok slogan attı. Uzun yıllar sonra uasaklı Kızılay'da yapılan eylem göstericilere moral verdi.

Darbe değilmiş: Mafya, çürüme, yozlaşma

Ankara’nın kenar mahallerinde her türlü suça bulaşmış bir çete emniyet, yargı ve siyasette kargaşa yaratabildi. Günlerdir Ayhan Bora Kaplan çetesi, çeteye operasyon yapan polislerin gerçekleştirdiği usülsüzlükler, gizli tanık yapılan çete üyesinin polis korumasında Avrupa’ya kaçırılması, internetten yayın yaparak AKP’ye karşı örgütlenen komplo iddiaları konuşuluyor. Bazıları hemen etiketi vurdu: Bu bir darbe. Üç polis şefi, iktidara komplo kurmak ve darbe girişiminde bulunmakla suçlandı. Ankara emniyetinin tepesindeki bu üç isim şimdi hapiste. Fakat ortada bir darbe olmadığı, mafya, rüşvet, yolsuzluk ve hukuksuzlukla seyreden ilişkiler ağıyla karşılaştığımız anlaşıldı. Bu çeteyi Türkiye, 15 Temmuz darbe gecesi ruhsatsız silahlarıyla TRT’nin önünde çektirilen fotoğrafla tanıdı. Süleyman Soylu, bombalanan meclisten ayrılıp TRT'yi kurtarmaya gideceğini söylemişti. O gece orada bulunan CHP lideri Özgür Özel, Soylu'nun "gençlerle buluşacağım" dediği anekdotunu aktardı. İddiaya göre Kaplan çetesini darbeye karşı direnişe çağıran Soylu'nun ayrıcalıklı akrabasıydı. Türkiye'nin mafyalar ve çetelerle dolu olduğu biliniyor. Fakat son dönemde, kısa bir sürede kenar mahalleden çıkıp Ankara'nın lüks mekanlarına ve çeşitli şirketlere sahip olan hatta devlet bankalarından kredi almayı başarabilen bu çetenin hızlı büyümesi dikkat çekti. Bazı kolluk görevlileri ve yargı üyelerinin bu çeteyi kullandığı iddia ediliyor. Bazı polis şeflerinin, rakibi polis şeflerine bu çete üzerinden savaş açtığı da söyleniyor. Nereden baksan yozlaşmışlık, çürümüşlük.  Böyle bir olayı darbe olarak nitelendirmek, darbeleri sulandırmaktır. 27 Mayıs'tan 15 Temmuz'a uzanan ve sadece ordu tarafından yapılabilecek en büyük şiddet eylemini polisiye komplolarla bir tutmak büyük bir hatadır. Bu çetenin yükselişi, başkanlık rejiminin kuruluşuna denk geldi. Elbette çok daha büyük mafyalar parlamenter sistem sürerken de vardı. Hala varlar. Fakat Türk tipi başkanlık sisteminin en büyük iddialarından biri devlet içi çok başlılığı gidermek, düzen ve istikrar sağlamaktı. Sadece Ayhan Bora denilen kişi ve etrafındaki çete üyeleri değil birçok başka olayla birlikte yeni rejimin hiçbir derde deva olmadığı görülmeli. Bu çete, faşist bir çetedir. Faşist çetelerin üzerine gidilmeli, onlara var olma hakkı tanınmamalıdır. Komplo teorileri ortaya atanlar bu tiplerin tanıkları, şikayetçileri tehditle sindirmesine ve hapisten kurtulup kaldıkları yerden devam etmelerine olanak sağlıyor.

Halka yalan söylediler: Bu dava hukuki değil siyasi

Yedi yıldır hapiste tutulan HDP'li siyasetçilerin yargılandığı Kobane davası, büyük bir adaletsizlikle sonuçlandı. Eski HDP eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile DEM Parti Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk'ün de aralarında bulunduğu bazı siyasetçilere toplam 408 yıl hapis cezası verildi. Kürt siyasi hareketinin lideri Demirtaş, 42 yıl cezaya yani müebbet hapse çarptırıldı. Haksız şekilde suçlanan Kürt siyasetçilerin tahliyesi ve beraatları sevinçle karşılansa da ortada büyük bir adaletsizlik ve hukuk skandalı var. Demirtaş, Yüksekdağ, Türk gibi HDP'li siyasetçiler, 7-8 Ekim 2014'te 38 kişinin ölümüyle sonuçlanan Kobane protestolarında şiddeti teşvik etmek, yani ölümlerin sorumlusu olmakla suçlanıyordu. 2016 yılında OHAL döneminde tutuklanmalarının ardından hem Erdoğan ve Bahçeli hem de iktidar yanlısı medya tarafından 16 yaşındaki Yasin Börü'nün katili olmakla suçlandılar.  Çoğu kişi bunu böyle bildi. Fakat ortaya bambaşka bir gerçek çıktı: Demirtaş ve HDP'liler Kobane protestolarındaki ölümlerin sorumluluk suçlamasından beraat etti! Barışı savunan Kürt sivil siyasetinin seçilmiş temsilcileri PKK'ye üye olma, örgüte yardım etme ve siyasi etkinliklerde yaptıkları konuşmalardan ağır cezalara çarptırıldı. 2014'te ne olmuştu? Halka söylenen büyük yalanın ne olduğunu anlamak için o yıl olanlara bakalım. Irak'ta ortaya çıkan IŞİD adlı savaş örgütünün militanları Suriye'ye girdi ve Rojava Kürt bölgesini işgal etmeye başladı. O sırada Esad rejimi halk ayaklanmasıyla sarsılmış, Suriye ordusu bölünmüş ve bir iç savaş ortamı oluşmuştu. Rojava bölgesinde ise Suriye Kürtlerinin en büyük siyasi partisi PYD ve onun silahlı kolu YPG vardı.  IŞİD katliamlarla ilerlerken 15 Eylül 2014'te Türkiye sınırında, Suruç’un tam karşısında bulunan YPG’nin kontrolündeki Kobane şehrine saldırı başlattı. Kürt güçleri IŞİD saldırısı ve kuşatmasına karşı direnişe geçti. Özgür Suriye Ordusu ve Iraklı peşmergeler karadan, ABD ve müttefikleri havadan IŞİD'le savaşa başladı. Kanlı çatışmalar ve ağır bombardımanla birlikte şehirde yaşayan 300 bin sivilin hayatı tehlikeye düştü. O günlerde Kürt siyasetçiler henüz terörist ilan edilmemişti. HDP'li siyasetçiler hükümetten ya IŞİD saldırısına doğrudan müdahale etmesini ya da diğer izolasyondaki bölgelerdeki silahlı güçlerin direnişe katılması için koridor açmasını istedi. 1 Ekim'de Demirtaş, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile görüştü. 4 Ekim'de Salih Müslim Ankara'ya gelerek başbakandan insani geçişi serbest bırakmasını istedi. Talepleri karşılık bulmazken 26 Eylül’den itibaren bazı Kürt şehirlerinde PKK gençlik örgütlenmesi protestolara başladı. Polisin buna yanıtı tazyikli su, gaz bombası oldu. Protestolar yayılıp çatışmalara dönüşürken gerginlik giderek arttı. 6 Ekim günü devletin çözüm süreci yürüttüğü PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Kobane’yi direnişle savunma çağrısı yayınlandı.  Aynı akşam HDP yönetimi acil toplantı yaparak şu tweeti paylaştı: “Şu anda toplantı halinde olan HDP MYK’dan halklarımıza acil çağrı! Kobane’de durum son derece kritiktir. IŞİD saldırılarını ve AKP iktidarının Kobane’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere haklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz.” 7 Ekim sabahı ise KCK bunlardan ayrı bir çağrıda bulundu. Sonuncu çağrı ile birlikte sert sokak gösterileri başladı.  8 Ekim'e kadar çoğu BDP üyesi ve karşıt görüşlü 38 kişi hayatını kaybetti.  Barışın sözcüleri şiddetle suçlanarak hapsedildi. Olayları bitiren ise Öcalan'ın İmralı'dan yolladığı mesajı okuyan Selahattin Demirtaş oldu. 9 Ekim günü Diyarbakır’da düzenlediği basın toplantısında “Dün gece itibarıyla Öcalan ile kısa bir mesaj bağlantısı kurma imkanı doğdu. Kendisinin de katliam ve büyük provokasyon tehlikesine karşı diyalog ve müzakereyi hızlandırma yöntemini bütün taraflara telkin, tavsiye, önerdiğini belirtmek istiyoruz." Nitekim Davutoğlu hükümeti HDP ile işbirliği yaparak birlikte şiddet olaylarının dinmesini sağladı. Türkiye'deki milliyetçi muhalefetin itirazlarına rağmen Irak Kürdistanı'ndan gelen Peşmergelerin, yani silahlı güçlerin Kobane savunmasına katılmak için sınırdan geçişine 29 Ekim'de izin verildi. Daha sonra ise doğru bir kararla Türkiye sınırlarını Suriyeli mültecilere açtı. 2016'ya kadar kimse Demirtaş ve arkadaşlarını, şiddet ve cinayetlerinden sorumlu olmakla suçlamamıştı. Erdoğan liderliğinde kurulan yeni rejim, akamete uğrayan çözüm sürecinin ardından içeride HDP'yi, dışarıda PYD ve YPG'yi baş düşman ilan etti. Tutuklamalar bunun üzerine geldi. Ölüm değil çözüm istiyoruz 7 yıl süren davanın ardından, HDP'ye açılan kapatma davasının da gerekçesi olan Kobane protestoları ve ölümler suçlaması düştü! Davalara konu olan suç fiili ortadan kalkmasına rağmen sivil ve barışçıl Kürt siyasetinin temsilcileri demir parmaklıklar arkasına kapatıldı. "HDP'li siyasi tutsaklara özgürlük" demeye, herkes için adaleti ve kalıcı barışı savunmaya, Kürtlerin eşitliğinin sağlanması ve 50 yıldır süren çatışmaların son bulması için yeniden çözüm sürecinin gerekliliğini anlatmaya devam etmeliyiz.

Etki ajanlığı yasasına hayır

AKP’nin Meclis’e sunmayı planladığı 9. Yargı Paketi’nde “etki ajanlığı” olarak nitelendirilen bir madde de yer alıyor. Yasa tasarısına göre TCK’nın 328. maddesinde tanımlanan “casusluk” ve 339. maddesinde düzenlenen “Devletin güvenliği ile ilgili belgeleri elinde bulundurma” suçlarına ek olarak yeni bir suç tanımı yapılıyor. Bu düzenlemeye göre, “Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda gerçekleştirilen bazı fiillerin” 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması öngörülüyor. Yasa tasarısı, Rusya’da 2012’de yürürlüğe giren “yabancı ajan” yasasının bir benzeri. Putin yönetiminin otoriterleşmesinin sembol yasalarından biri olan “yabancı ajan” yasası, ülkede dışarıdan mali yardım alan her türlü kurumun yabancı ajan olarak etiketlenmesine yol açıyor. Bu yasanın bir benzeri daha sonra Kırgızistan’da ve en son da büyük kitlelerin sokaklara dökülerek tepki gösterdiği Gürcistan’da yasalaşmıştı. Ancak Gürcistan Cumhurbaşkanı şimdilik yasayı veto ederek meclise geri göndermiş durumda. Etki ajanlığı yasası, hükümete son derece keyfi bir güç vererek hükümet uygulamaları aleyhine olan haberleri ve bilgiyi yayan gazetecileri, basın kurumlarını, STK’ları cezalandırma potansiyeli taşıdığı için kabul edilemez bir yasa. Gürcistan’da olduğu gibi demokratik kitle örgütlerinin katıldığı geniş çaplı eylemler ve mitinglerle engellenmesi gerekiyor.

İsrail ordusunun çadır katliamı İstanbul'da protesto edildi

Refah'taki mülteci kampının vahşice bombalanmasının ardından tüm dünya ayakta. Yüzlerce gösterici, Filistin halkıyla dayanışma için Beyoğlu'ndaki Tünel Meydanı'nda toplandı.  27 Mayıs Pazartesi akşamüsütü gerçekleşen eylem aralarında Filistin'e Özgürlük Platformu bulunduğu çeşitli platformların çağrısıyla gerçekleşti. "Yıkılsın siyonist İsrail devleti", "Nehirden Denize Özgür Filistin", "Katil İsrail Refah'tan defol", "Katil ABD Ortadoğu'dan defol", "İsrail'e boykot, özgür Filistin" gibi sloganların atıldığı bir oturma eylemi ve ortak basın açıklamasının okunmasıyla sona erdi.

'İşgalcilerle kardeşlik olmaz! Kardeş şehir protokollerinizi iptal edin'

Filistin'e Özgürlük Platformu; Kadıköy Belediyesi'nin, soykırımcı ve işgalci İsrail'in Tel Aviv belediyesi ile 'Kardeş Şehir' protokolünü bir an önce sonlandırması için belediye önünde eylem yaptı.  Ayrıca iktidara; İsrail'le ticaretin 'şartsız ve süresiz' olarak sona erdirilmesi, Güney Afrika'nın başlattığı ve İsrail’in soykırım yapmaktan suçlu bulunduğu dava sürecinin bir parçası olmak yönünde somut adımların atılması gerektiğine dair çağrıda bulunuldu. 25 Mayıs Cumartesi günü yapılan eylemde "Nehirden şehire özgür Filistin", "Öz öz özgürlük, Filistin'e özgürlük", "Durdur durdur soykırımı durdur", "Yaşasın küresel intifada" sloganları atıldı. Platform adına basın açıklamasını Fatma Örgel, Meltem Oral ve Gülayşe Koçak okudu.

İstanbul'da protesto çağrısı: Katil İsrail Refah'tan elini çek

İsrail ordusunun 1 milyon 400 bin Filistinlinin sığındığı Refah şehrindeki  mülteci kampını bombalaması sonucu onlarca sivil hayatını kaybetti. Katliamın ardından protestolar başladı.  İstanbul'daki protesto 27 Mayıs Pazartesi 19:30'da Beyoğlu'ndaki Tünel Meydanı'nda başlayacak. Filistin'e Özgürlük Platformu herkesi eyleme katılmaya çağırıyor.

DSİP: HDP’li tutsaklara özgürlük!

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi'nin (DSİP) düzmece Kobanê Davası kararlarına, verilen cezalara karşı açıklaması: Düzmece suçlamalarla oluşturulan, hukuki değil bütünüyle siyasi olan Kobane davası kararları, adaletsizlik, eşitsizlik, çözümsüzlük tasdiki olduğu kadar Kürtlerin, sosyalistlerin, rejim muhaliflerinin “yumuşama” diye sunulan seçim sonrası sürecin dışında bırakıldığını da göstermiştir. “Yumuşama”nın ne için, kimlerin çıkarları için, hangi amaçla dillendirildiğini ve kimleri kapsadığını bir kenara bırakıyoruz. Kobane davasında haksız yere hapiste tutulanların tahliyelerine ve yargılananlar arasındaki beraatlere duyduğumuz sevinç kadar, mücadele dostlarımıza uydurma iddialarla verilen cezalara öfkeliyiz!  Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere ağır cezalara çarptırılan HDP yöneticilerine yapılanlar büyük bir haksızlıktır, zulümdür.  Rejimin istikametinin demokratikleşme olmadığı, Kürt sorununda siyasi çözüm ve kalıcı barış için bir kararlılık olmadığı bugün bir kez daha görülmüştür. Kaybeden yine Türkiye emekçileri, işçileri ve ezilenleri olacaktır. Demokratikleşmeye, hak ve özgürlüklere en fazla ihtiyaç duyduğumuz, bunların ekmek kavgasından ayrı şeyler olmadığı bugünlerde, siyasallaşmış yargının Kobane cezaları toplumsal gerçeklere de aykırıdır. Umudumuzu kaybetmemeliyiz. Tam demokrasi, Kürt sorununda eşitlik ve kalıcı barış, herkes için adalet, hak ve özgürlükler aşağıdan demokratik mücadelelerle kazanılabilir. Hapiste tutulan Kürt siyasetçilerin yanında, bu adaletsizliğin karşısındayız. Özgür bırakılmalarını istiyoruz. Bütün bunlara HDP’nin attığı bir sosyal medya mesajı gerekçe gösterildi. HDP’nin Kobane mesajı bir şiddet çağrısı değil, IŞİD işgali ve katliamına maruz kalan insanların savunulması içindi. HDP, kurulduğu dönemden itibaren barışı savunmuş bir partidir. Onun liderlerine, vekillerine, yöneticilerine ve üyelerine ceza vermek on yıllardır süren çatışmacı siyaseti devam ettirmektir. Fakat artık yeter. Ölüm değil çözüm istiyoruz. Şimdi hep birlikte adaleti, eşitliği, barışı, özgürlüğü savunmanın zamanı. DSİP, Kürt halkının yanındadır.  Devrimci Sosyalist İşçi Partisi 16.05.2024

Çatalca'daki ilkokulda Roman çocuklara ırkçılık: 'Yazıklar olsun'

İstanbul Çatalca'daki Karacaköy İlköğretim Okulu'nda Roman çocuklar, çoğu zengin ailelerin çocuğu olan diğer öğrencilerden ayrıldı. Üs baş aramasına maruz bırakıldı. Hırsızlıkla suçlandı. Karacaköy Roman halkı dayanışma çağrısı yaptı. Karacaköy'de yaşayan ve kömürcülük yapan Romanlar çocuklarına yapılan ayrımcılığı özetle şöyle anlattı: "Dün çok kötü bir tarihsiz olay yaşadık bir Karacaköy halkı olarak. Bu bizi utandırdı. Bir Roman olarak bunu kınıyorum. Karacaköy İlköğretim Okulu'nda yaşanan şu olay. Küçük Roman çocuklarını toplayıp bir seminer odasına çekip zengin çocukları ve değişik kişileri teneffüse çıkarıyorlar. Roman çocukları seminere bekletiliyor. Ve üst baş aramaları yapılıyor. İşte 'siz hırsızlık yapmayın, şunu yapmayın, bunu etmeyin.' Ya biz Romanlar vatan haini değiliz. Vatan haini bizden çıkmaz. Ve artı biz hırsız olsak gelip bu işte işimiz ne? Gideriz onu bunu yaparız. Yani bizi kimse burada bu şekilde kınayamaz. Ben bu olanları kınıyorum, yazıklar olsun diyorum. Ve sitemi tüm TikTok'taki tüm kardeşlerim, abilerim, ablalarıma durmak istiyorum burada. Bu videonun herkese dağıtılmasını rica ediyorum. Biz haram lokma yutmayız, hırsızlık yapmayız. Gitsinler başkalarını, başkalarını protesto etsinler. Roman çocuklarına yapmasınlar bunu. Yetkili merciler, bu konuyla alakalı okul müdüründen değil, oradaki tüm öğretmenlerden, jandarma dahil bunların hepsi suçludur. Bütün gerekli mercilerin bu konuyla ilgilenmesini istiyoruz. Bir de ırkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalık. Bu hastalığı bırakın. Şu ruh hastalığından kurtulun. Biz bu Türk bayrağının altında yaşıyoruz. Hepimiz kardeşiz" Tik tok yayınlanan videoya buradan ulaşabilirsiniz.

Geri 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İleri

Bültene kayıt ol