Bugünlerde, 1982’nin Eylül ayında gerçekleşen Sabra ve Şatilla Katliamı’nın acı hatıralarını konuşuyor olabilirdik. İsrail’in güdümlü milislerinin mülteci kamplarına sığınan savunmasız sivilleri katletmesini “bir daha asla” diyerek lanetleyebilirdik.
Onun yerine kitlesel suikastları tartışıyoruz. Biz, çağrı cihazlarının bombaya dönüşmesini, çarşı pazarın kana bulanmasını, gözünü veya parmağını kaybedenleri tam anlayamadan İsrail, savaşı Lübnan’a doğru genişletti. Ağır bombardıman, asimetrik savaş, sivillerin hedef alınması ve uluslararası hukukun hiçe sayılması derken İsrail savaş repertuarını zenginleştirdi.
Lübnan, Yemen ile beraber, zengin Arap ülkelerinin arasından sıyrılıp tüm yoksulluğuna rağmen Filistin’in en büyük destekçisi oldu. Lübnan halkı şimdi, Filistin’e verdiği desteğin bedelini ödüyor…
İsrail ordusu “Kuzeyin Okları” adını verdiği askeri operasyon ile “Hizbullah’ın 20 yılda inşa ettiğini saatler içinde yıkmak” ile övünüyor. İflas etmiş, paralize olmuş, parçalanmış bir devletin kıyısında kurulan alternatif hizmetleri yok etmekle gurur duyuyor.
7 Ekim’den bu yana en az 50 bin kişi öldürüldü. Bunların arasında Lübnanlı savaşçılar ve sınır bölgelerinde katledilen Lübnanlı siviller de var. Çağrı cihazlarının ve telsizlerin patlatılması ölümler kadar yaralanma ve sakatlanmalara da yol açtı.
Lübnanlı şair Basil El-Amin durumu “Gelecekte, bugün ismini bilmediğiniz birileriyle tanışacaksınız. Parmakları ve gözleri olmadığını fark edeceksiniz. Onlar sizin için sakatlandılar” diyerek tarif etti.
Dünyanın Gazzeleşmesi…
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres, “topyekûn bir savaşın Lübnan’ı Gazze’ye dönüştürme riski” taşıdığını ve bunun “bütün dünya için yıkıcı bir trajedi” olacağını söyledi.
İsrail bu trajedi için bütün tuşlara basıyor… Gazze’de olduğu gifbi Lübnan’da da “evleri boşaltın” mesajı gönderdikten sonra güvenli bölge olarak işaret ettiği yerlerde sivilleri öldürüyor. Kasabaları, köyleri, hastaneleri yaylım ateşiyle, ambülansları keskin nişancılarla vuruyor.
Tüm gözler Gazze’ye çevrilmişken İsrail ordusu Batı Şeria’da İkinci İntifada’dan bu yana en şiddetli askeri operasyonunu düzenledi. Yerleşim bölgelerini genişletti. “Batı Şeria Gazzeleşiyor” tartışması başladı. Şimdi de Güney Lübnan’ı Gazzeleştirmek için adımlar atılıyor.
Netanyahu’nun kurmayları Lübnan’dan gelen görüntüleri Gazze’ye benzeterek seviniyorlar. İsrail tüm dünyaya Hizbullah hedeflerini vurduğunu söyleyerek başkent Beyrut’un mahallerini bombalıyor. Sabra ve Şatilla’da veya Gazze’de de Filistinli savaşçıları hedef aldıklarını iddia etmişlerdi.
2006 Lübnan Savaşı’nda İsrail bu yönteme bir isim verdi: Dahiye Doktrini. Dahiye, düşmana baskı yapmak için sivillerin öldürülmesi ve altyapının tahrip edilmesidir. İsrail ordusunun amacı sivilleri hedef alarak halkın savaşçılara tepki göstermesini sağlamak. Doktrin ismini Hizbullah’ın karargâhının bulunduğu mahalleden alıyor. Bu ölümcül saldırılar ne 2006’da ne de 2023’te amacına ulaşamadı ama on binlerin hayatına mal oldu.
Önce işçiler ve yoksullar
Son bir hafta içinde Lübnan’da 150 bin kişi yerinden edildi. Bombardımanlarda evlerle birlikte işyerleri de yerle bir edildi. Hayatta kalanlarsa sefalete sürgün ediliyor. Lübnan Sendikalar Federasyonu’na göre bu savaştan da en çok yoksul emekçiler zarar görüyor. Ülke zaten uzun süredir derin bir ekonomik krizin ortasında yoksulluk ve yoksunlukla boğuşuyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre Lübnan işsizliğin, istikrarsız istihdamın ve kayıt-dışı ekonominin en yaygın olduğu ülkelerden biri. Çoğunluğu kadın olan güvencesiz işçiler düzenli bir gelir, sağlık sigortası veya emeklilik hakları olmadan çalışıyor.
İsrail’in son saldırısıyla beraber yine çoğunluğu kadınlardan oluşan tarım işçileri tüm gelir kaynaklarını kaybetti. Tütün, zeytin, buğday… Tavuklar, inekler ve koyunlar… Mahsuller yandı, hayvanlar öldürüldü, tarım arazileri beyaz fosforla tahrip edildi. Sadece iş imkânları ve geçim kaynakları değil halkın gıdaya erişimi de yok edilmiş oldu. Gıda enflasyonunun zaten %300 olduğu ülkede gıda krizinin fitili ateşlendi.
İsrail, ABD seçimlerini beklerken Orta Doğu’yu topyekûn savaşın içine çekiyor. Ne yaparsa yapsın direnişi durduramıyor, bütün dünya Gazzeleşiyor.
Filistin dostları, önce İsrail işbirlikçisi Zorlu Holdinge, ardından Gazze ve Lübnan saldıran İsrail'in Başkonsolosluğu'na yürüdü. Protestolarda yapılan açıklamaların tam metinleri:
"Filistin Direnişi Kazanacak, Soykırımcı İsrail ve Suç Ortakları Yenilecek!" şiarıyla eylem çağrısı yapan Zorlu'ya Boykot Kampanyası bugün 18.00’de işgalci İsrail ile kapsamlı ekonomik ilişkilerini devam ettiren holdingin Esentepe’deki binasının önüne yürüdü.
Zorlu Holding binası önünde gerçekleştirilen basın açıklamasını BDS Türkiye’den Ümit Doğru okudu. Açıklamamanın tam metni:
"İşgal ve Soykırım Ortaklığı Sonlanıncaya Dek #ZorluyaBoykot
Yaşadığımız coğrafyada yaklaşık bir yıldır soykırım yaşanıyor. Filistinlilerin on yıllardır işgalciliğine ve sömürgeciliğine direndiği siyonist rejim, gözü dönmüş bir şekilde Filistin’in tamamına ve giderek bölgenin tümüne canice saldırıyor. Dünyadaki her halk gibi; işgalci, sömürgeci ve ırk-ayrımcı bir rejim altında değil kendi toprağında özgürce yaşamak isteyen her yaştan binlerce Filistinli bu temel hakkını savunmanın bedelini canıyla ödedi, yüzbinlercesi kalıcı biçimde yaralandı. Milyonlarca Filistinli bu hakkını hala savunmaya devam ettiği için her güne -kullanımı yasak silah ve bombalar dahil- öldürülme ihtimaliyle başlıyor. Bu kitlesel imha saldırısının faili olan İsrail, 21. yüzyılın en büyük insanlık suçunu işlerken maalesef yalnız değildir. Başta ABD olmak üzere emperyalist odakların yoğun askeri ve siyasi desteği, kaderini bu odaklarla uyumlu olmaya bağlamış pek çok devletin soykırım faili İsrail’le silah ve lojistik sağlamaya devam etmesi, işgal ve soykırımdan ekonomik fayda sağlayan bir çok şirketin İsrail’e güç vermeyi sürdürmesi bu soykırımı mümkün kılıyor.
Bugün önünden seslendiğimiz Zorlu Holding işgal ve soykırımı sürdürülebilir kılan bu şirketlerden birisidir.
İşgal devleti İsrail’de yıllardır milyar dolarlık yatırımlar yapan, stratejik iş birlikleri kuran Zorlu Holding, Filistin halkının özgürlük mücadelesinin tam karşısında soykırımcının yanında pozisyon alıyor.
Zorlu’nun İsrail’de faaliyet gösteren ve işgal kurumlarıyla ortaklık geliştiren en az 4 şirketi bulunuyor. Holding’in ortağı olduğu Dorad Doğalgaz Santrali’nden soykırım suçlusu işgal devletinin askeri kurumlarına ve üslerine elektrik sağlanırken, Zorlu Holding bünyesindeki savunma sanayii şirketleri üzerinden Filistin halkının üzerinde kullanılan savaş araçları için çeşitli parçalar ve yazılımlar temin ediliyor. Zorlu Holding ve üst düzey yöneticileri, işgal devleti ile Türkiye arasındaki ilişkileri büyütmek üzere oluşturulan işbirliği kuruluşlarında merkezi bir rol oynuyor ve işgal devleti tarafından “İsrail’deki en büyük Türk yatırımcı” sıfatıyla ödüllendiriliyor. Zorlu Holding ayrıca, Filistinlilerden çalınan Doğu Akdeniz’deki doğalgazın Türkiye ve Avrupa’ya taşınması için projeler geliştiriyor. Zorlu Holding’in işgal devleti çıkarına yürüttüğü tüm bu faaliyetler, Zorlu’yu Filistin’deki işgal ve soykırımın ortağına dönüştürüyor.
Filistin toprağını gasp ederek Filistin halkına etnik temizlik uygulayan Siyonist işgal rejimiyle suç ortaklığını bitirmesi için defalarca çağrı yaptığımız Zorlu Holding, işgal devletiyle kapsamlı iş birliği ifşa oldukça bunun bedelini ödeyeceğini anladığı için İsrail’den tamamen çekilmeyi planladığını söyleyerek tepkileri dindirmeye çalışıyor. Filistinliler ve tüm bölge halkları İsrail tarafından her gün katledilirken, Zorlu Holding bugün hala soykırımcı İsrail’e hizmet sunmaya devam ediyor. Gazze’nin hemen yanıbaşındaki Dorad Elektrik Santrali’nden işgal ordusu üslerine elektrik sağlamaya, Filistinlilerin ve Lübnanlıların tepesine bombalar yağdıran savaş uçaklarına parça üretmeye devam ediyor. Zorlu Holding’i işgal devletine hizmetkarlıktan vazgeçirebilecek yöntem, onun İsrail’de kazandığı paradan daha fazlasını kaybettirmek ve kültür sanat faaliyetleriyle suçlarını örtmesini engellemektir. Biz, Filistin halkının ve direnişinin dostları olarak bu misyonla bir araya geldik ve Zorlu Holding resmen ve tamamen işgal devletiyle ilişkisini sonlandırana dek Zorluya Boykot kampanyasını yürütmeye kararlıyız. Zorlu Holding, işgal devletiyle tüm askeri ve ticari bağlarını kesinceye kadar, Türkiye’deki Filistin dostu bireyleri ve kurumları Zorlu Holding’i ve -başta Vestel ve Zorlu PSM olmak üzere- ona bağlı tüm kuruluşları boykot etmeye çağırıyoruz!
#ZorluyaBoykot Kampanyası"
Soykırımcı İsrail hesap verecek!
Eylemin ardından Filistin Eylem Komitesi 19.30’a ikinci bir çağrı yaparak İsrail Konsolosluğuna yürüneceğini duyurdu. Yüzlerce eylemci işgal devletini sloganlarla protesto ederek yürüdü.
Orada yapılan açıklamasının tam metni:
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantılarının sürdüğü ABD’de temaslarını sürdüren Erdoğan, Türkiye-ABD İş Konseyi toplantısında ABD’li yatırımcılarla bir araya geldi. 2023 itibariyle 30 milyar dolar olan ABD ve Türkiye arasındaki ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkarmayı hedefledikleri söyleyen Erdoğan yatırımlardan dert yandı.
Daha önce Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almasının ardından F-35 programından çıkarılan Türkiye, ABD’ye yapılan demir ve çelik ihracatında da ek gümrük vergilerine tabi. Ayrıca Rusya ile kapsamlı savunma iş birliği yapan ülkelere yaptırım öngören ABD’nin Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası (CAATSA) hakkında da konuşan Erdoğan, “F-16 modernizasyon projesi ile yeni bir sayfa açtığımızı umuyorum ve bu alandaki ihracat kısıtlamalarının kalıcı olarak kaldırılmasını bekliyoruz.” dedi. Proje, Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini onaylamasının ardından uygulamaya konulmuştu.
Daha fazla silah ticareti ve askeri iş birliği yürütmek için oldukça hevesli olduğunu belli eden Erdoğan, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile de görüştü. Erdoğan’ın ofisinden yapılan açıklamada, Scholz’un Türkiye ile her alanda iş birliğini geliştirmeye hazır olduğunu ve her iki tarafın da yararına olacak ortak fırsatlardan yararlanmayı istediklerini ifade ettiği belirtildi.
Savaşa değil eğitime bütçe!
Tüm bu görüşmeler yoksulluğun, enflasyonun ve barınma krizinin giderek derinleştiği koşullarda, iktidarın emekçiler için ferahlama yaratacak adımlar yerine savaş yatırımlarına öncelik verdiğini gösteriyor. Okullarda temizlik görevlisi bulunamaz, yer olmadığı gerekçesiyle öğrencilere bir öğün yemek bile çok görülürken, asgari ücret her geçen ay daha da kötüleşen bir tabloyla açlık sınırının altında seyrederken, ülke ekonomisi gıda enflasyonunda dünya lideriyken, çiftçiler zarar ettikleri için her gün eylemdeyken iktidarın hedefi ABD’den daha fazla silah almak!
Ortadoğu’da savaş giderek şiddetlenirken, İsrail saldırganlığı Lübnan ve Suriye’ye yayılıyor. Kuzey ve doğu Suriye’de çatışmalar durmazken Irak’ta da askeri operasyonlarını sürdüren iktidar son yıllarda ekonomiyi savaş politikalarına kurban etti. Tüm bu gelişmelere verilecek olan yanıt emperyalistleri bölgeye daha çok davet etmek değil Ortadoğu işçilerinin ve halklarının ortak mücadelesiyle tüm bu güçlerin ve işbirlikçi rejimlerin bölgeden def edilmesini sağlamaktır.
"İşgal devleti İsrail’deki yatırımları ve işbirlikleriyle Filistin’deki soykırımın ortaklarından biri olan Zorlu Holding’e boykot çağrımızı yükseltiyoruz!"
Zorlu'ya Boykot Kampanyası, tüm Filistin Dostlarını yürüyüşe böyle davet ediyor.
28 Eylül Cumartesi
18.00
Metro City Avm Önü
#ZorluyaBoykot
#BoycottZorlu
Başkanlık rejiminde, devletin baskıcı yöntemleri ayyuka çıktı. Bir zamanlar “sıfır tolerans” gösterilecek denilen işkence ve kötü muamele yeniden yaygınlaştı. Kadınlara, çocuklara, en savunmasızlara karşı genel bir şiddet dalgası kışkırtılmış durumda.
Öyle olaylar oluyor ki bu genel bir infial, öfke ve umutsuzluk yaratıyor.
Neredeyse günlük hale gelen kadın cinayetleri, çocuk istismarı ve cinayetleri, diri diri yakılan göçmenler, sokakta coplarla dövülen yurttaşlar, tepeden tırnağa silahlı çetelerin infazları...
Çoğu kişi haklı olarak cezasızlık durumuna dikkat çekiyor. Düşünce suçluları hapiste, suç makinaları sokakta...
Fakat cezasızlık, yasaların bazıları için uygulanmaması ve yargının bazı suç faillerine uyguladığı ceza indirimleri sebep değil sonuçtur.
Ters kelepçe
Asıl sebep, 15 Temmuz başarısız darbe girişimiyle ordunun şiddetinin yaşayan kuşaklara vurması, ardından kurulan OHAL yönetiminin tüm demokratik kazanımları askıya alması ve asıl olarak AKP-MHP ittifakıyla rejim değişliğine gidilmesidir.
Devlet Bahçeli’nin “Türk tipi başkanlık sistemi” dediği şey tipik bir baskıcı yönetim. Önceki on yıllardır toplumsal muhalefetin mücadelesiyle kaldırılmış tüm uygulamalar geri geldi.
Tüm hak mücadelelerine “terörizm” damgası vuruldu. Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü ayaklar altına alındı.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı. LGBTİ+’lar tehdit ilan edildi. Göçmenler üzerindeki baskı had safhaya çıkarıldı.
6 Şubat depremlerinin ardından “yağmacı” denilen sıradan insanlar dövüldü, hatta öldürüldü.
Ve kolluk güçlerinin işkence ile kötü muamelesi fabrika önünde direnen işçiden, kampüste mücadele eden öğrenciden, doğasını korumak isteyen köylüden başlayarak toplumun geniş kesimlerine yansıdı.
Çeteler her yerde
Devlet baskısı ve şiddeti, güçlünün gücünün yettiğini ezmesine sebep oluyor.
Türkiye’de mafya ve faşist çeteler, on yıllardır varlıklarını ve güçlerini korudu. Fakat başkanlık rejimi, her gün sayısız örnekle karşımıza çıktığı üzere, organize suç örgütlerinin altın çağı gibi.
Bu çeteler belli bir ideolojiye sahip: Milliyetçiler, çoğu kendisini ülkücü ve MHP’li olarak tanımlıyor. Ve devletin belli başlı mafya örgütlenmesi olarak gördüğü eli kanlı bazı kişiler, hapisten erken çıkartılıyor ve Devlet Bahçeli’yi ziyaret ediyor.
Kadın katilleri elbette her kesimden ve ideolojiden çıkabiliyor. Ama son yıllarda infial yaratmış kadın cinayetlerini işleyenlerin birçoğu, ülkücü faşist ideolojik kimliğe sahip.
Bunlar rastlantı değildir. Faşizm, dünyada ve Türkiye’de her zaman askeri hiyerarşiyle örgütlenmiş bir sokak hareketidir. Kendilerinden başka herkesi düşman olarak gören faşistler, karşısındakilere devlet şiddetinin uygulanmasını savunur ya da üniversitelerde, Ankara ve Kayseri progromlarında olduğu gibi mültecilerin yaşadığı semtlerde bizzat şiddet uygular.
Ve MHP tarihindeki en güçlü dönemini yaşıyor. Siyasallaşmış yargı, kolluk onların hakimiyetinde. Durum böyle olunca çeteler sokağa salınabiliyor, faşizmin tabanındaki erkekler en savunmasızlara kolay ca saldırabiliyor.
AKP’nin rolü
Erdoğan ve güç kaybeden partisinin iktidarı, MHP ile ortaklığına, devlet güçlerinin desteğine muhtaçtır.
Erdoğan, 2013’te barışçıl Gezi Parkı protestolarına karşı sert tutumuyla otoriter siyasetini tam anlamıyla ilan etti. AKP iktidarı bir zamanlar barış masasına oturduğu Kürt siyasi hareketini başlıca düşman olarak görüyor.
Ulusalcı askerlerin doktrini olan Mavi Vatan, komşu devletler ve sınır ötesindeki Kürtlerle askeri mücadele ve rekabeti öngörüyor.
Erdoğan ve AKP, “yerli-milli” diyerek hem MHP’nin fikir ve isteklerini hem de ulusalcı-Ergenekoncuların perspektiflerini kabul etti.
Dolayısıyla genel şiddet ortamının başlıca sorumlusu AKP iktidarı ve başkanlık rejimidir.
Bu yüzden geniş kesimler iktidara ve ortaklarına karşı öfkeli. Adaletsizliğe, cezasızlığa, keyfiliğe isyan ediyoruz. Ancak bireysel tepkiler ve isyanlarla bu gidişat tersine çevrilemez.
Türkiye tarihinde birçok kez yaşandığı gibi baskılara son vermek, işkenceyi geriletmek, faillerden hesap sorulmasını sağlamak, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin ve solun mücadelesiyle mümkündür.
En savunmasızları savunmalı, her bir haksızlığı ve eziyeti başkasına yapılmış değil hepimize yapılmış sayıp demokratik haklarımızı kullanarak karşı koymalıyız.
MEB, bu yıl okulların temizlik ve güvenlik hizmetinin “İşgücü Uyum Programı” (İUP) kapsamında personel alımıyla giderileceğini duyurdu. Okulların personel ihtiyacı devlet tarafından kadrolu memur olarak karşılanmadığı için okul-aile birlikleri ve öğretmenler aracılığıyla velilerden aidat alınarak ya da İŞKUR kapsamındaki projeler aracılığıyla karşılanmaya çalışılmakta.
Geçen yıl Toplum Yararına Program (TYP) kapsamında haftada beş gün sigortalı olarak çalıştırılan personelin sözleşmesi, okullar tatile girdiğinde fes ediliyordu. Bu yıl kamuda tasarruf paketi açıklandıktan sonra eğitimde de bazı kısıtlamalara gidildi. TYP yerine İUP geldi. Kısmi süreli çalıştıran, asgari ücretin altında bir gelir sunan, güvencesiz çalışmayı sistemleştiren İUP’un okulların temizlik, güvenlik ihtiyacını karşılamayacağı bir gerçek. Bu programa göre çalışanlar haftada 3 gün yevmiye usulü çalıştırılacaklar. Adil olmayan bu program derhal kaldırılmalıdır. Bu emek sömürüsüne sendikalar karşı çıkmalıdır.
Çoğu okul, okul-aile birliklerinin girişimiyle ve velilerin parasıyla tutulan personel alımıyla temizlik ve güvenlik hizmetini karşılıyor. Ancak bunu yapamayan okullar da var. Devlet okullarının kendi arasındaki eşitsizlik de artmaya başladı. Ekonomik olarak daha az ücret alan işçi mahallelerindeki çoğu okulda eğitim-öğretim sağlıklı bir ortamda yapılamamakta. Bu yıl özellikle kamuda tasarruf politikası sebebiyle öğrenciler, öğretmenler ve veliler kısıtlamalardan hiç memnun değil. Eğitim okul koridorları, sınıfları tozlu, kirli, çöpler dökülmemiş, paspaslar yapılmamış ve tuvaletler temizlenmemiş, sabunlar doldurulmamış, tuvalet kâğıdı olmayan sağlıksız ve kirli bir şekilde hastalıklara davetiye çıkarır bir ortamda sürdürülmekte. Sadece bunlar değil, kamuda tasarruf önlemleri nedeniyle birçok köyde öğrenci servisleri de kaldırıldı. Onlarca liseli öğrencinin okulu bıraktığı, açıktan liseye devam edeceği haberleri geldi. Aynı zamanda bazı küçük şehirlerde öğle yemeğinin de kaldırıldığına dair haberler ne yazık ki gelmeye devam ediyor. Öğretmenler odasındaki çay makineleri kaldırıldı. Çalışanların servisleri kaldırıldı. Bazı sendikalar yaptıkları basın açıklamalarıyla bunu protesto etti. Ancak yeterli değil!
Yıllardır “Eğitime Bütçe” talebimizi haykırıyoruz. Ekonomik kriz ve yükselen enflasyonun sebebi eğitim emekçileri, öğrenciler, veliler değildir. MEB derhâl kadrolu temizlik personeli, güvenlik personeli ve kadrolu öğretmen atamalarını gerçekleştirmelidir. Sendikalar bu sorunların çözüme kavuşturulması için ortaklaşa bir eylem programı gerçekleştirmelidir. En temel ve vazgeçilmez hak olan eğitimde tasarruf olmaz!
Berna / Eğitim Sen
Filistin'e Özgürlük Platformu, Gazze'deki soykırımı ve İsrail devletinin Lübnan saldırılarını İstanbul'da protesto etti.
Beyoğlu Tünel Meydanı'nda buluşan eylemciler, buradan Şişhane Meydanı'na yürüdü. Burada bir basın açıklaması gerçekleşti.
Okunan açıklamanın tam metni:
Türkiye kapitalizminin en büyük holdinglerinden biri, tüm protestolara rağmen İsrail devletiyle kapsamlı ilişkilerini kesmiyor. Filistin'deki işgale ve Gazze'de soykırıma 'hayır' diyenler Zorlu'ya Boykot Kampanyası'nı başlattı. Boykot, holdingin İsrail ile ilişkilerine son verene kadar sürecek.
Kampanyanın duyurusu şöyle:
Zorlu’ya Boykot Kampanyası olarak, soykırımcı İsrail devletiyle kapsamlı ilişkisinden dolayı Zorlu Holding’e karşı bir boykot kampanyası başlattığımızı ilan ediyoruz.
Zorlu Holding, İsrail’le ilişkilerini sonlandırana dek boykota devam edeceğiz.
Neden?
İşgal devletinin Filistin halkını hedef alan soykırımı sürdürüyor olabilmesinin en önemli nedenlerinden biri, çeşitli iktidarlardan ve sermaye gruplarından, doğruda ya da dolaylı aldığı diplomatik, ekonomik, askeri, lojistik vb. destek.
Bu desteği engellemek, devletleri ilişkileri kesmeye zorlamak ve şirketleri yatırımlarına son vermek zorunda bırakmak işgal devletinin durdurulması için önemlidir.
Türkiye’nin en büyük sermaye gruplarından biri olan Zorlu Holding de işgalci İsrail’le işbirliğini yıllardır kesintisiz şekilde sürdürüyor.
Zorlu Holding, 2017 yılında, işgal devleti tarafından, “İsrail’deki en büyük Türk yatırımcı” sıfatıyla ödüllendirildi.
Zorlu Holding’in ortağı olduğu Dorad Doğalgaz Santrali’nden soykırım suçlusu işgal devletinin askeri üslerine elektrik sağlanıyor.
Holding bünyesindeki savunma sanayii şirketleri üzerinden de Filistin halkına yönelik kullanılan savaş araçları için çeşitli aksam ve yazılımlar temin ediliyor.
Ayrıca, Filistinlilerden çalınan Doğu Akdeniz doğalgazının Türkiye ve Avrupa’ya taşınması için projeler de geliştiriyor.
Dahası, Zorlu Holding ve üst düzey yöneticileri; İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkileri büyütmek üzere oluşturulan işbirliği kuruluşlarında merkezi bir rol oynuyor.
Zorlu Holding’in işgal devleti çıkarına yürüttüğü tüm bu faaliyetler onu Filistin’deki işgal ve soykırımın ortağına dönüştürmektedir.
* Zorlu Holding’in İsrail’deki yatırımları ve ortaklıkları hakkında BDS Türkiye’nin web sitesindeki detaylı çalışmaya ulaşabilirsiniz.
Nasıl başladı?
2023’ün kasım ayında BDS Türkiye hareketinin Zorlu Holding’e boykot çağrısında bulunması üzerine pek çok eylem gerçekleştirilmiş ve Mayıs 2024’e gelindiğinde Zorlu Holding İsrail’deki bazı yatırımlardan çekildiğini açıklamıştı.
Ancak holdingin işgal devletine ticari ve askeri destek sağlayan çeşitli alanlardaki yatırımlarını sürdürmesi sonucunda BDS Ulusal Komitesi (BNC) ile İsrail’e Akademik ve Kültürel Boykot Kampanyası (PACBI) da devreye girdi ve Zorlu’ya boykot çağrısı uluslararası alana taşınmış oldu.
Bu çağrıya yanıt veren Fontaines DC ve Blondshell, Zorlu PSM’de gerçekleştirilecek konserlerini iptal ettiler (Ağustos).
Ne yapılacak?
Zorlu Holding’i, İsrail’le tüm askeri ve ekonomik ilişkilerini sonlandırıncaya dek; başta Vestel ve Zorlu Performans Sanatları Merkezi (Zorlu PSM) olmak üzere tüm kuruluşlarıyla boykot etme kararı aldık.
Filistin halkının tarihsel haklarını elde etmesi için yürüttüğü mücadelenin yanında duranların Zorlu Holding üzerinde basınç oluşturabilme gücüne inanarak başlattığımız bu kampanyada elimizdeki her aracı kullanarak, Zorlu’yu kamuoyuna teşhir etmek, ürün ve faaliyetlerine karşı boykotu büyütmek için seferber edeceğiz.
Türkiye’deki tüm Filistin dostu bireyleri ve kurumları, Zorlu Holding işgal devletiyle tüm askeri ve ticari bağını kesinceye kadar, Zorlu Holding’i ve ona bağlı tüm kuruluşları boykot etmeye çağırıyoruz!
Ne zaman ve nerede?
Zorlu'ya Boykot Kampanyası 24 Eylül Salı 12.00’da farklı kurumların sosyal medyadan yapacağı eş zamanlı paylaşımlarla kendisini ilan etti.
28 Eylül Cumartesi 18.00’da Zincirlikuyu Metro çıkışından Zorlu Holding’e yürüyerek Holding önünde bir basın açıklaması gerçekleştirecek.
Filistin'e Özgürlük Platformu, İsrail devletinin Lübnan'a yaptığı saldırıları bugün (24 Eylül Perşembe) protesto edecek.
Eylemin çağrısı şöyle:
"Gazze’nin ardından Lübnan’a saldırdı.
Siyonist İsrail işgali tırmandırıyor!
Direnen halklar kazanacak!"
Buluşma: 19:00'da Tünel Meydanı
Basın açıklaması: Şişhane Meydanı