DSİP: Ermeni Soykırımı kurbanlarını anıyoruz

Hüda Kaya 3 aydır neden tutuklu?

Eski HDP milletvekili Hüda Kaya'nın avukatı Zilan Leventoğlu, müvekkilinin keyfi ve hukuksuz şekilde hapiste tutulduğunu belirterek soruyor. Hüda Kaya'nın sosyal medya hesabından yapılan paylaşım şöyle: "Hak ve adalet savunucusu Hüda Kaya, kendisi hakkında aylar önce açılan soruşturma sebebiyle, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına defalarca kez ifade vermek için hazır olduğunu belirtmesine ve ulaşılabilir olmasına rağmen, İstanbul Başsavcılığı’na farklı dosyalarla ilgili ifade veriyor olmasına rağmen, bilet tarihini haftalar önceden bildirip neden hala ifade alınmadığını sormasına rağmen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hukuksuzca verdiği kaçak kararı nedeniyle "kaçma şüphesi" gerekçe gösterilerek 1 Kasım 2023'te tutuklandı. Soru soracak bir şey bile bulamayan Sulh Ceza Hakiminin verdiği bu kararın ve savcılığın kaçarak, gizlice verdiği ‘kaçak kararının’ tamamen keyfi, hukuksuz, dayanaksız olduğu ve siyasi bir komplo amacı güttüğü aşikardır. Bu mesnetsiz kaçak kararına karşı müvekkilimiz Hüda Kaya’nın ikametinde olduğunu, her zaman ulaşılabilir olduğunu, milletvekilliği sonrasında üç kere yurt dışına gidip geri döndüğünü, İstanbul Başsavcılığı’na ifade verdiği gibi Ankara Başsavcılığı’na da ne zaman istenirse ifade verebileceğini yazılı ve sözlü defalarca beyan etmemize ve itirazlarda bulunmamıza rağmen, bizzat Hüda Kaya’nın da savcılığı defalarca arayıp bu kaçak kararının neden verildiğini sormasına ve ifade vermek istediğini söylemesine rağmen haftalarca savcılık bizden kaçmış, kaçaklık kararını kaldırmamış ve müvekkilimizin ifadesini almayarak tutuklanmasına neden olmuştur. Akabinde 3 aydır her hafta yaptığımız tutukluluğa itiraz ve tahliye talepleri 1-2 cümlelik aynı matbu gerekçelerle reddedilmiştir. İkametinde olan ve telefonları açık olan biri hakkında kaçak kararı hangi nedenle ve nasıl verilebilmiştir? Daha bir hafta önce İstanbul Başsavcılığı’na gidip ifade veren biri hakkında Ankara Başsavcılığı neye dayanarak kaçak kararı vermiştir? Hakkında haftalar önce verilmiş kaçaklık kararı olan biri farklı dosyalarla ilgili başka savcılıklara nasıl ifade verip evine geri dönebilmektedir? Hakkında kaçaklık kararı olan biri savcılığa defalarca ben buradayım, ifade vermek istiyorum demesine rağmen bu karar neden kaldırılmamış ve Hüda Kaya’nın ifadesi alınmamıştır? Avukatının kaçak kararına itirazlarına savcılık haftalarca neden kör kalmıştır? Yedi aydır devam eden soruşturma dosyasının gizlilik kararı neden kaldırılmamıştır ve neden Hüda Kaya hâlâ ne ile suçlandığını bilmeden tutukludur? Kaçak kararını anında ve hukuksuzca verebilen Ankara Başsavcılığı neden aylardır aleyhinde tek bir delil bulamadığı Hüda Kaya hakkında bir adım atmamaktadır? Tüm bunların cevabını biliyoruz. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Hüda Kaya hakkında hukuksuz bir kaçak kararı çıkarmış, itirazları görmezden gelmiş, Hüda Kaya’dan kaçarak sanki Hüda Kaya kaçıyor gibi bir algı yaratılmasına ve kaçma şüphesiyle tutuklanmasına zemin hazırlamıştır. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu keyfi tutumunun ve siyasi komplo sürecinin de hukuken peşini bırakmayacağımızı bildirmek isteriz. Hüda Kaya Silivri, Marmara Ceza İnfaz Kurumu’nda üç aydır tutukludur ve hala neden tutuklu olduğu bilinmemektedir. Hakkında hiçbir somut delil olmadığı halde mesnetsiz bir kaçak kararı nedeni ile ‘kaçma şüphesi’ bahane edilerek tutuklanmıştır, tutukluğuna yaptığımız itirazlar da matbu dilekçelerle reddedilmektedir. Bu haksız, hukuksuz, keyfi ve siyasi uygulamaları kamuoyunun takdirine sunuyoruz.  Avukat Zilan Leventoglu"

Depremde ölenlerin hesabı sorulacak!

Maraş Pazarcık’ta 6 Şubat 04.17’de 7.7 büyüklüğünde ve Maraş Elbistan’da öğleden sonra 7.6 büyüklüğünde iki dev deprem yaşandı. Depremin şiddetinin 1999 Gölcük’ten yaklaşık 4 kat büyük olduğu söylendi. Maraş dışında 11 ilde ve ayrıca Suriye, Irak ve Kıbrıs’ta deprem hissedildi. Suriye’de binlerce insan deprem nedeniyle yaşamını yitirdi.  Binlerce konutun yanı sıra İskenderun Hastanesi’nin yoğun bakım bölümü ve Antakya’daki devlet hastanesi yıkıldı, pisti hasar gören Hatay Havalimanı tüm uçuşlara kapatıldı, Hatay-Reyhanlı yolunun bazı bölümleri yıkıldı. Hatay’da AFAD binası dahi ağır hasar aldı ve boşaltıldı. Bölgede 30’dan fazla trafonun hasar alması ve binlerce binanın yıkılması nedeniyle günlerce elektrikler kesik kaldı. Malatya Valiliği, Sultansuyu Barajı’nın tedbiren kademeli olarak boşaltılacağını duyurdu.  50 bin ölüm! Depremde öldüğü resmen ilan edilen insan sayısı 50 bin doksan. Suriye’de deprem nedeniyle 6 bin 800 kişi öldü. Hatay’da ölenlerden 7 bin kişinin de Suriyeli olduğu tespit edildi. Ölümlerin yarıya yakını Hatay’da gerçekleşti. Cesetlerine ulaşılamayan binlerce kişi kayıtlara kayıp olarak geçti. Kayıplar için herhangi bir çalışma başlatılmadı. Peki, on binlerce insanı ve bir o kadar canlıyı yok eden depremin şiddeti miydi buradaki sorun?  Hayır! Hatay’da bir katliam gerçekleşti ve bunun nedeni, depreme hazırlanmayıp tüm şehirleşmeyi rant kaygısıyla ele alan siyasi iktidardır: Türkiye kapitalizminin aç gözlülüğü ve bu açgözlülüğü 21 yıldır yöneten AKP iktidarıdır. Depremi “Asrın felaketi” olarak tanımlayan siyasiler, gazeteciler ve iktidar sözcüleri bu buluşlarıyla ne kadar gurur duysalar az. Ne de olsa söz konusu asrın en büyük felaketi olunca, bu göz göre göre işlenen cinayetin gerçek failleri gölgelerin arkasına gizlenmiş oluyor. Bugüne kadarki cumhuriyet iktidarlarının tümü, Türkiye kapitalizminin tüm patronları, özellikle son 22 yıldır orada durmakta olan AKP iktidarı, bu iktidarın inşaatseverliği ve yasadışı konutlar yapan müteahhitler, bu konutlara yasadışı onaylar veren yetkililer bu katliamda ortak sorumluluğa sahiptir. Nerede bu devlet? En küçük basın açıklamasından, eylemden hemen haberi olup derhal polis şiddetiyle müdahale eden devlet, böyle bir yıkım karşısında atalete bürünmüştür. Bunun nedeni, devletin halka hizmeti öncelik olarak görmemesi, tersine eziyet çektirmek üzere faaliyet içinde olmasıdır. Depremin en kritik saatleri olarak bilinen ilk 72 saat içerisinde büyük bir koordinasyonsuzluk krizi yaşanmış, ilk gün neredeyse hiçbir kurtarma ekibi bölgeye ulaşamamıştı. Ulaşanlar ise AFAD’ın onları koordine edememesi nedeniyle çalışmalarına başlayamadı. Enkaz altında yakınlarının kurtarılmasını bekleyen yüz binlerce insanın öfkesi giderek büyüdü. Tepkiler sürerken İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) raporlarında AFAD’ın iki yıl boyunca arama kurtarma ekipman eksiğini gidermediği ortaya çıktı. AFAD Afetlere Müdahale Genel Müdürü İsmail Palakoğlu'nun İlahiyat mezunu olduğu ve daha önce Diyanet’te görev aldığı, afet yönetimi konusunda hiçbir deneyimi olmadığı anlaşıldı. AFAD kendisi hiçbir yardımı örgütleyemediği gibi başka belediyelerin yardımlaşma ağlarından gelen yardımları da engelledi.  Kızılay ve bir dizi kurum ise arka arkaya o kadar çok skandala imza attı ki saymakla bitmez. Kızılay’ın, yardımlaşma girişimi AHBAP’a çadırları parayla sattığı da ortaya çıktı, çeşitli firmalara konserve ve çadır satışı yaptığı açıklandı. Mersin Limanı’nda depremzedeye giden ama ihtiyaç fazlasına dönüşen giysilerin, bazı belediye ve kurumlarca küresel bir atık toplayıcı olan AJ International’a satıldığı anlaşıldı.  Depremin ilk günlerinde vinç operatörlerinin ve gıda tedarikçilerinin de depremzedelerden para aldığı ortaya çıktı. Deprem bölgesine gönderilen ve AFAD’ın kontrolüne verilen özel sektöre ait vinçler “Operatör yok. Para verirseniz çalışırlar” diyerek yurttaşlardan para istedi.  Utanmazlık! Devletin ne kadar aciz olduğunu ise Erdoğan’ın iki konuşması açığa çıkarttı. İlkinde Erdoğan "Maalesef depremzedelere müdahaleleri hızlı bir şekilde ulaştıramadığımız bir gerçektir" diyordu. Daha sonra Adıyaman’da "Sarsıntıların yıkıcı etkisi, olumsuz hava nedeniyle ilk birkaç gün Adıyaman'da arzu ettiğimiz etkinlikte çalışma yürütemedik. Bunun için helallik istiyorum" dedi. Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gelmiş geçmiş en utanmazca açıklamayı yaparak şunu söyledi: “Bizim hazırlığımız İstanbul depremineydi”. Bir milletvekili de ona “Yanlış depremde öldüğümüz için özür dileriz” yanıtını verdi. Irkçı provokatörler göçmenleri düşmanlaştırmaya çalıştı Deprem sonrasında ırkçılar ve faşistler yine sahnedeydi.  Suriyeliler, depremden çıkmanın şokunu atlatamadan yağmacılıkla suçlandılar, yardımlarda önceliğin onlara verildiği gibi gerçek dışı suçlamalarla hedef gösterildiler. Ekranlara yansıyan “yağma” görüntülerini fırsat bilen göçmen  düşmanları, yağmacılar için vur emri çıkartılmasını talep ediyordu.  Irkçı kışkırtıcı Ümit Özdağ'ın bölgeye gitmesiyle ırkçı saldırılarda artış oldu. "Suriyeliler Samandağ'da yağma yapıyor" dedi, bu iddiasını kendi partilileri bile yalanladı ama olan olmuştu bir kere: Suriyeliler enkaz başında ailelerini çıkarmayı bekler veya kurtulanlara yardım etmeye çalışırken şiddete maruz kaldılar. Kayıp çocuklarını arayan aileler Bir yıl geçti ama arıyorlar. Deprem sırasında kaybolmuş fakat cenazeleri bulunamamış yetişkinlerin ve çocukların aileleri en azından bir toprağa gömebilmek için arayışlarını sürdürüyor. Deprem sonrası enkaz kaldırma çalışmaları (hafriyat kısmı) eleştiri konularından biri olmuştu. Daha önce 1999 Marmara’da olduğu son büyük depremde de gerçek ölü sayısının resmi açıklamaların üzerinde olduğu konuşuluyor.  Bir yıl sonra Maraş ve Hatay’da moloz yığınları, asbest, konteyner kentlerinde yaşayanlar, inşa edilememiş yerleşimler var. Acılı tüm depremzedeler, insanca bir yaşam istiyor.

Yönetenler filistin'in dostu değildir

Gözümüzün önünde bir soykırım girişimi sürerken, Türkiye kapitalizmi İsrail ile dostluğunu sürdürüyor.  Gazze'ye binlerce bombanın düştüğü 2023 Kasım ayında Türkiye, İsrail’e 301 milyon dolarlık ihracat yaparken 128 milyon dolarlık da ithalat gerçekleştirdi. İthalatın ihracata oranı yüzde 42.4 oldu. Bu oran önceki 11 aylık dönemde yüzde 40'ı aşmamış, ortalama yüzde 32 düzeyinde kalmıştı. İsrail'in saldırılarının başladığı Ekim ayında toplam ihracat 80 milyon dolardı. Kasım'a gelindiğinde, tüm boykot çağrılarına rağmen ihracat yüzde 60 arttı. Bu ihracatın kalemleri arasında enerji (Zorlu Holding), sanayi hammaddeleri ve bireysel silahlar ile parçaları var. Siyonist yerleşimcilerin bireysel silahlarla Batı Şeridi'nde Filistinlileri öldürdüğü, Gazze'nin İsrail ordusu tarafından yerle bir edildiği anlarda, kamuoyunda oluşan itirazlara rağmen, Erdoğan yönetimi İsrail ile her türden ilişkiyi sürdürdü. Mevcut ekonomi yönetimi tarafından ihya edilen ihracat patronlarının çoluk çocuk dinlemeden İsrail'e mal taşıması teşvik edildi. Sokakta ise Filistin davasının ortak insanlık davası olduğunu görmezden gelip devlet desteğiyle yapılan tuhaf gösteriler, kahve ve burger zincirlerinde gerçekleştirilen saçmalıklar meydana geldi. Bu durumu Netanyahu'ya atıp tutan, fakat İsrail ile karşılıklı bağımlılık işlerini aksatmadan sürdüren devlet yarattı. Sosyalistler, İsrail'le tüm ilişkilerin kesilmesini istiyor. Ve gerçek bir boykotun acilen hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyor. Dünyanın her yerinde insanlar, özellikle İsrail'in savaşına tam destek veren Batı ülkelerindeki büyük kalabalıklar kendi hükümetlerine karşı ayağa kalkarken, Türkiye gibi Filistin'in dostu olan insanların çoğunlukta olduğu bir ülkede katillerle normalleşmenin sürdürülmesi kabul edilemez.

Türkiye-Yunanistan rekabetinde kazanan kim?

ABD’de Biden yönetiminin İsveç’in NATO üyeliğini onaylamasının ardından Türkiye’ye 40 F-16 satışına izin vermesi sıkça konuşuluyor. Fakat çoğu zaman komplo teorileri eşliğinde, milliyetçi ve sonunda yanlış tepkilere neden oluyor. Oysa olayın iki yönü var.  İlki şu; ikisi de NATO üyesi olan ve ülkelerinde ABD askeri varlığını bulunduran komşu devletlerin rekabeti. Bu rekabet Doğu Akdeniz’deki tarihsel ve şimdiki karbon yataklarının paylaşımı kavgası, Yunanistan’daki sağcı hükümetin müttefiki ABD ile sıkı fıkı olması ve ülkedeki askeri üslerin sayısının artması üzerine kurulu. Üyesi olduğu NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip, Irak ve Suriye başta olmak üzere içinde nükleer silahların yer aldığı İncirlik Üssü’ne ev sahipliği yapan Türkiye’deki milliyetçiler ile Rusya’ya karşı Avrupa’da yayılan NATO’nun yeni savunma hattı olmayı kabul eden Yunanistan’daki muhafazakârlar karşı karşıya. Peki bunda kazanan kim? Elbette dünyanın en büyük silah ve kitle imha aracı üreticisi/satıcısı olan ABD: - Türkiye’ye satışı onaylanan 40 F-16 savaş uçağının fiyatı ve mevcut haldeki 79 uçağa modernizasyon kitinin toplamı 23,5 milyar dolar ediyor. - ABD aynı anda Yunanistan’a 8,6 milyar dolar karşılığında 40 F-35 savaş uçağı satılmasına da izin verdi. Bu bölgesel askeri rekabete ve her bundan hep kazanın düzenine son vermeliyiz.  Türkiye ve Yunanistan işçileri kardeştir. Bu devasa paralar Ege’nin iki yakasındaki işçiler ve halk için harcanmalı. 

DSİP: Can Atalay'a özgürlük!

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi'nin (DSİP) mesajı: TİP Hatay Milletvekili Can Atalay'ın vekilliği hukuksuz bir şekilde düşürüldü. Anayasa Mahkemesi tarafından iki kez serbest bırakılmasına karar verilen Atalay'ın hakkı, anayasayı ihlal eden Yargıtay tarafından çiğnendi. Can Atalay'ın yeri hapishane değil, Meclis'tir. Herkesi bu hukuksuz karara karşı tepki göstermeye çağırıyoruz. Can Atalay'ın yanındayız! Tüm Gezi tutuklularına özgürlük!

Hedef gösterildi, hapis cezası onandı

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya “silahlı terör örgütü propagandası” suçlamasıyla verilen 2 yıl 8 ay 15 günlük hapis cezası istinafta onandı. Mahkeme temyiz talebini de reddeti. Dava şimdi Yargıtay'a taşınacak. Ne olmuştu? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’taki operasyonlarında kimyasal silah kullandığına ilişkin iddialar gündeme gelmiş. Bir adli tıp uzmanı olan Şebnem Korur Fincancı, bu iddiaların araştırması gerektiğini söylemişti. İktidara tarafından doğrudan hedef alınan Fincancı, 26 Ekim 2022’te İstanbul’da gözaltına alındı ve 27 Ekim’de de “terör örgütü propagandası” suçlamasıyla sevk edildiği mahkeme tarafından tutuklandı. Ankara Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Fincancı’nın ikâmet adresinin İstanbul olması nedeniyle dosya İstanbul’a gönderildi. 11 Ocak 2023’te İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. 2 yıl 8 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılan Şebnem Korur Fincancı tahliye edildi. Fincancı, duruşmanın ardından Bakırköy Kapalı Kadın Cezaevi’nden bırakıldı. 

DSİP: Santa Maria Kilisesi’ne yapılan saldırı bir nefret saldırısıdır!

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi'nin (DSİP) mesajı: İstanbul Sarıyer’de bulunan Santa Maria Kilisesi’ndeki Pazar ayini saldırıya uğradı. Kar maskesi takmış iki kişinin düzenlediği silahlı saldırıda bir kişi hayatını kaybetti.  İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya yaptığı ilk paylaşımda olayı münferit bir olay gibi göstererek saldırıyı “şiddetle kınadı”. İçişleri Bakanı’nın görevi böyle bir saldırıyı kınamak değil, engellemektir.  Televizyonlarda yorum yapanlar hemen olayın inanç meselesi olmadığını, bir kişinin hedef seçildiğini anlatmaya başladı. Arkasındaki saik ne olursa olsun, bir kilisede bir Pazar ayinine yapılan saldırı nefretten ve ırkçılıktan besleniyor. İki kişinin, ellerinde silahla bir kiliseye rahatlıkla girip saldırabilmesi Türk ve Müslüman olmayan herkese dönük bir gözdağıdır.  Türkiye’de gayrimüslimlere dönük saldırılar ilk kez yaşanmıyor. Daha birkaç gün önce, her ne hikmetse, hiçbir kamu görevlisinin ceza almadığı Hrant Dink suikastinin 17. yılında sokaklardaydık. İsrail’in Gazze saldırısının ardından, sanki İsrail’in savaş suçlarının sorumlusu Türkiyeli Yahudilermiş gibi gösterilerek ırkçı eylemler yapıldı, nefret içeren pankartlar kullanıldı.  Türkiye’de Türk ve Müslüman olmayanların her zaman tedirgin hissetmesine sebep olan yapısal bir ırkçılık var. Bugün Suriyeli, Afganistanlı veya herhangi bir ülkeden göçmeni hedef alan ırkçılık da buradan besleniyor.  Bu saldırıları engellemenin ilk koşulu, ırkçılığa karşı tavizsiz bir mücadele yürütmektir. Halkların eşit koşullarda yaşamasını talep eden herkesi ırkçılığa, milliyetçiliğe ve nefret suçlarına karşı mücadeleye çağırıyoruz. Hristiyanlar yalnız değildir! DSİP 28.01.2023

Türkiye'yi yönetenler İsrail'i eleştiriyor, ilişkileri kesmeyi ise düşünmüyor

Gazze'deki katliama karşı dünya ayakta. Gözümüzün önünde bir soykırım girişimi sürerken, Türkiye kapitalizmi İsrail ile dostluğunu sürdürüyor. Ve TÜİK'ten itiraf gibi açıklama: 'İsrail'e silah göndermedik, parçalarını gönderdik' Cumhurbaşkanı Erdoğan ve devlet yöneticileri, İsrail devletine ve aşırı sağcı Netanyahu hükümetine sert sözler sarf etse de normalleşme politikası devam ediyor: - İsrail ile diplomatik ilişkiler kesilmedi, başta ekonomik olmak üzere devletarası arası anlaşmalar iptal edilmiş değil. - Filistinliler, karşılarındaki savaş makinasının durdurulması için dünyaya boykot çağrıları yapıyor. Türkiye'de çeşitli gıda ve içecekler üzerinden yürütülen boykot çağrıları sönerken, kapitalistler hammadde ve birçok kalemde İsrail'e ihracat yapmaya devam ediyor. Üstüne üslük, atılan nutuklara rağmen ithalatta artıyor. Gazze'ye binlerce bombanın düştüğü 2023 Kasım ayında Türkiye, İsrail’e 301 milyon dolarlık ihracat yaparken 128 milyon dolarlık da ithalat gerçekleştirdi. İthalatın ihracata oranı yüzde 42.4 oldu. Bu oran önceki 11 aylık dönemde yüzde 40'ı aşmamış, ortalama yüzde 32 olmuştu. İsrail'in savaşının başladığı Ekim ayında toplam ihracat 80 milyon dolardı. Kasım'a gelindiğinde, tüm boykot çağrılarına rağmen ihracat yüzde 60 arttı. Aşağıdaki tablolar vahim durumu göstermekte: Gazze için, katledilen Filistin çocuklar için göz yaşı dökenlerin, soykırımın durdurun diyenlerin önce Türkiye'yi yönetenlerden hesap sorması gerekir. Sosyalistler, İsrail'le tüm ilişkilerin kesilmesini istiyor. Ve gerçek bir boykotun acilen hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyor. Dünyanın her yerinde insanlar, özellikle İsrail'in savaşına tam destek veren Batı ülkelerindeki büyük kalabalıklar kendi hükümetlerine karşı ayağa kalkarken, Türkiye gibi Filistin'in dostu olan bir ülkede katillerle normalleşmenin sürdürülmesi kabul edilemez.

Instagram'da bir sayfa var: 7ekimdenberi

İsrail'in Gazze savaşında yaşanan katliama dair notlar paylaşan bu özgün sayfayı yapanlara sorduk. - Sizler kimlersiniz? Kendinizi tanıtır mısınız? Bizler Filistin meselesinin içerdiği anlamı her perspektiften yeniden inşa etme derdi olan  bir grup arkadaşız.  Bizce Filistin, herhangi bir milletin meselesi değil, mazlumların ve mazlumluğun meselesidir. - Bu notlarla neyi amaçlıyorsunuz? Aslında Gazze’de yaşananlara dair, gündelik yaşam pratiklerimizle özdeşleştirilecek bir duyarlılık uyandırmayı hedefliyoruz. Çünkü böylesi vicdanları çürüten bir kararlılıkla sürdürülen bu kötülüğe alışmayı reddediyoruz. Ve alışmamanın bir yolu da bütün bu olanları günlük hayatımızdaki her detayda araştırmak ve hatırlamak..  Gazze’deki insanlar bu kadar zamandır her gün ölümle yüz yüze geliyorlar. Ancak yaşananları bu başlığa hapsetmenin, ilk başlarda hissettiğimiz dehşeti  azaltmasından endişe ediyoruz. Duyarsızlaşmaya karşı aldığımız bir önlem gibi diyebiliriz. Alışmamalı ve unutmamalıyız.  Tarih 7 Ekim’de başlamadı, Filistin halkı bu zulmü 75 yıldır görüyor ve buna isyan etmek hepimizin görevi olmalı.  Dahası Filistin davası Türkiye’de herhangi bir siyasi oluşumun tekeline bırakılamayacak kadar ciddi ve neredeyse öznelliğe yer bırakmayacak kadar sarih bir mesele.  Türkiye’de bu meseleye duyarsız kalan kitleler ile bu insani perspektif arasındaki engelleri de yıkmak gibi bir niyetimiz de var.  Formatımızı geliştirmeye çalışmaktaki ve hergün dinamik kalmaya çabalamamızdaki temel motivasyon bu diyebiliriz.  Son olarak bu acıların bir sömürü nesnesi haline getirilmemesi için kavga vermek gerekir. Bu hesaplaşmayı ve kavgayı her paylaşımımız esnasında evvela kendimize karşı veriyor ve bu algıyı diri tutmaya çalışıyoruz.  - Okurlarımıza Filistin halkına destek için neler yapmayı önerirsiniz? Unutmamanın ve alışmamanın yollarını aramak gerek: Tüketim alışkanlıklarını değiştirmek hatta azaltmak, boykot çok önemli. Ayrıca çevrimiçi/çevrimdışında, hem 7 Ekim’den beri olan bitenle ilgili hem de meselenin tarihçesiyle ilgili doğru bilginin üretilmesi ve/veya yaygınlaşmasına katkıda bulunmaya çalışmak önemli. Elbette eylemlere olabildiğince katılmak da. Birlikte hareket etmenin gücüne inanıyoruz, bir araya gelince çıkan sesin de, yapılan yardımların da edilen boykotun da daha etkili olduğuna inanıyor bu gücü çoğaltmaya çalışıyoruz. Biz bunları yapıyoruz…

Geri 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 İleri

Bültene kayıt ol