Cannes’da kadın mücadelesi ve sola dönüş

82 kadın örgütünden açıklama: Göçmenlerin yanındayız, birlikte yaşamak istiyoruz

Kadın örgütleri ve 700'ye yakın kadının imzasıyla yapılan açıklamada ırkçılığa, ayrımcılığa, göçmen düşmanlığına ve nefrete geçit verilmemeli deniyor. Açıklama şöyle: Türkiye'de son birkaç haftadır göçmenlere yönelen ırkçı, cinsiyetçi saldırılar ve şoven tehditler hızla yükseliyor. Zamanı ve mekânı teyit edilmemiş sosyal medya paylaşımlarıyla, öncesi ve sonrası kopuk videolarla nefret körüklendikçe durum boyut değiştiriyor ve tekil suçlara dair iddialar göçmenleri topyekün hedef göstermek için araçsallaştırılıyor. Bu tablo; hâlihazırda binbir türlü zorlukla boğuşan, iradeleri hiçe sayılan, siyasal iktidarın Avrupa Birliği ile yürüttüğü her müzakerede pazarlık unsuru haline getirilen mülteciler dâhil olmak üzere statüsü fark etmeksizin tüm göçmenlerin yaşamlarını içinden çıkılmaz bir ayrımcılık ve şiddet döngüsüne hapsediyor.  Bu karanlık iklimde; göçmen düşmanlığını, ırkçılığı, nefreti ilke edinerek palazlanan, kadın ve LGBTI+ düşmanlığı tescillenmiş siyaset esnafları 'kadınların güvenliğine' dair kaygıları öne sürerek ırkçılıklarına meşruiyet zemini yaratmaya çalışıyorlar. Göçmenlerin ve mültecilerin hedef gösterilmesi, toplumun her kesiminde mevcut sosyo-ekonomik sorunlar karşısında biriken öfkenin yanlış yere kanalize edilmesinin ve siyasal iktidarın sorumluluğunun kamufle edilmesinin yöntemlerinden biri olarak işlev görüyor.  Göç bir insan hakkıdır. Savaşın, yıkımın, emperyalist hayaller uğruna gerçekleştirilen katliamların, erkek şiddetinin, işsizliğin, ekonomik krizin asıl sorumluları gizlenirken, bu politikaların sonucunda içinde bırakıldıkları cendereden zorlukla kurtularak hayatta kalan göçmenler düşman haline getirilemez. Biz kadınlar, savaş politikalarının sonuçlarını en ağır şekilde; ölerek, sevdiklerimizin ölümüne tanıklık ederek, yersiz yurtsuz kalarak; göç yollarında, geri gönderme merkezlerinde, sınırlarda, kamplarda, tacize, tecavüze, erkek şiddetine maruz bırakılarak, yoksullaşarak; fabrikalarda, atölyelerde ve bakım işleri için evlerde ucuz güvencesiz işgücü haline getirilip sömürülerek yaşadık, yaşıyoruz. Mevcut koşullarda en temel haklara bile erişemeyen göçmen-mülteci kadın ve LGBTI+'lar; kurumsallaşmış ırkçılık ve ayrımcılık nedeniyle maruz kaldıkları taciz, ayrımcılık, sömürü, tehdit, kötü muamele, fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik ve tüm boyutlarıyla erkek şiddeti karşısında herhangi bir makama başvurmaktan ve şikâyetçi olmaktan büsbütün çekinir hale geliyor.  Her savaşın, yükseltilen her düşmanca söylemin ve her tür ırkçı kalkışmanın; yabancı düşmanlığını, kadın düşmanlığını, transfobiyi, homofobiyi, nefreti, erkek şiddetini ve hak gasplarını tırmandırdığını çok iyi biliyoruz. 'Buralı' veya göçmen tüm kadınlar ve LGBTI+'lar evlerde, sokaklarda, işyerlerinde, okullarda sıklıkla 'en yakınımızdaki erkekler' tarafından; tacize, tecavüze ve tüm boyutlarıyla sistematik erkek şiddetine maruz bırakılıyoruz. Fail ise evlerde babalar, kocalar, kardeşler, sevgililer, partnerler; işyerlerinde patronlar, ustabaşılar ya da birlikte çalıştığımız erkekler; mahallede komşu erkekler oluyor, ortak noktaları çoğunlukla yakınımızda olmaları. Hayatlarımızı hedef alan erkek şiddeti, ortak bir kaynaktan, erkek egemenliğinden besleniyor.  Göçmenlere ilişkin olarak gündemdeki bazı tartışmalar 'kadınların güvenliği' ekseninde yürütülürken sorunun kökeni görmezden geliniyor; her zaman olduğu gibi bugün de kadınlar ve LGBTI+'lar için evleri, sokakları, toplu taşıma araçlarını ve tüm mekânları güvensiz hale getiren esas sorunlar ve mücadele ettiğimiz koşullar konuşulmuyor. Devletin cezasızlık politikasını uygulayan erkek yargı eliyle şiddet failleri aklanıp şiddete maruz bırakılanlar suçlanırken aynı mahkemelerde hayatlarını savunan kadınlar üst sınırlardan en ağır cezalarla yargılanıyor. Boşanmalar zorlaştırılıp nafaka hakkına göz dikilirken kadınlar içinde yaşadıkları şiddet sarmalına mahkum ediliyor. Çocuk istismarına evlilik koşuluyla af getirilerek failleri aklamak için meclise önergeler yağdırılıyor, çocuğun rıza yaşı tartışmaya açılarak istismarı yasalaştırmak için fırsat kollanıyor. LGBTI+'lar hedef gösterilip nefret yükselirken eğitim, sağlık, barınma ve çalışma haklarına erişmeleri imkansız hale getiriliyor. İstanbul Sözleşmesi'nden imza çekilerek kazanılmış haklarımız gasp ediliyor. Sınır dışı edilme riski olan göçmen-mülteci kadınlara ve statü sağlayıp geri göndermeme güvencesi sunan sözleşmenin yürürlükte olmadığı koşullarda hak ihlallerine karşı başvuru mekanizmalarına erişim imkansız hale geliyor. Koruyucu-önleyici hiçbir tedbir alınmıyor, yasal düzenlemeler uygulanmıyor.  Göçmenleri taciz, tecavüz, istismar ve şiddet faili olarak işaretleyerek hedef gösteren ve yaşadıklarımızı göçmen ve mültecilerin yarattığı sorunlar olarak tarifleyen bu ikiyüzlülüğü teşhir ediyoruz. Zira söz konusu ikiyüzlülük, maruz bırakıldığımız sistematik erkek şiddetinin esas nedeni olan erkek egemen sistemi görmezden geliyor ve eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşam mücadelemize karşı yürütülen saldırganlığın ayrılmaz bir halkasını oluşturuyor.  Irkçılığa, göçmen ve mülteci düşmanlığına, nefrete geçit vermeden; bedenlerimize, haklarımıza, hayatlarımıza sahip çıkarak hep birlikte özgür, eşit, şiddetsiz bir gelecek inşa etme umudumuzu talan etmeye yönelik bu saldırılara karşı göçmenlerin yanındayız, yan yanayız.  Biz varız! Buradayız. Birlikte yaşıyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz.

Silopi'de paramiliter vahşet

Türkiye sağcı paramiliter örgütleri konuşurken Silopi'de Sakine Kültür'ü işkenceyle katleden Özel Harekat Ocakları Şırnak İl Başkanı İbrahim Barkın tutuklandı. Şırnak'ın Silopi ilçesinde tam bir vahşet yaşandı. 5 çocuklu bir anne olan 38 yaşındaki Sakine Kültür, bıçak darbeleriyle öldürüldü, yüzü yakıldı ve cansız bedeni evinden 10 km uzaktaki çöplüğe atıldı. Evinde bulunan bir miktar para da çalındı.  Silopili kadınlar vahşi cinayeti protesto ederek Türkiye kamuoyuna duyurdu. Emniyet ikisi kurbanın akrabası olmak üzere 3 kişiyi gözaltına aldı. Silopi Başsavcılığı, soruşturmada ulaştığı DNA örnekleri ve parmak izlerinin İbrahim Barkın'a ait olduğunu saptadı. İbrahim Barkın, tartışma sırasında bir anlık öfkeyle cinayet işlediğini söylese de gerek katledilme gerekse ölüm sonrası yapılan işkenceler tam tersini gösteriyor. Cinayete karışan diğer iki kişi ise adli denetimle serbest bırakıldı. İbrahim Barkın kimdir? İçişleri Bakanlığı'na bağlı İl Özel İdaresi'nde "saha personeli" olarak çalıştığı tespit edilen katil, aynı zamanda Özel Harekat Ocakları Şırnak İl Başkanı. Adı kadın cinayetiyle duyulan Özel Harekat Ocakları nedir? 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 2017'de İzmir merkezli olarak kurulan ve dernek statüsünde olan bu oluşum Türkiye'nin batısında ve doğusundaki çeşitli illerde örgütlendi. Kendilerini Polis Özel Harekat ile özdeşletiren bu sivil oluşum amblem olarak - bir çok sağcı paramiliter grup gibi - Teşkilat-ı Mahsusa'nın sembolünü seçmiş. Teşkilat-ı Mahsusa, Enver Paşa liderliğinde 1912 yılında kurulan İttihat ve Terakki'nin gizli örgütlenmesiydi. Yerel çeteleri merkezi bir yapıda birleştiren örgüt, 1915'te ve sonrasında birçok katliam ile cinayete imza atmıştı. Özel Harekat Ocakları, il, ilçe ve mahalle düzeyinde örgütlenirken, kendilerini devlet güçleri olarak niteleyip "huzuru sağlamak" misyonuyla hareket ettiklerini iddia ediyor. Milliyetçi ve muhafazakar, ama ençok devletçi bir ideoljiyi savunuyorlar. Silopi'deki elemanları ise bir kadının canını vahşice aldı, parasını çaldı ve çocuklarını annesiz bıraktı. Paramiliter örgütler dağıtılmalı, yasaklanıp kapatılmalı. Özel Harekat Ocakları soruşturulmalı. Sakine Kültür cinayeti bütün yönleriyle açığa çıkarılmalı, tüm failler hak ettikleri cezalara çarptırılmalı.

ABD'de kitlesel gösteriler: Yasakları bedenlerimizden çekin!

Kürtaj haklarını kısıtlama girişimleri, 400'den fazla yerde protesto edildi. Gösterilerin ortak talebi, kürtaj yasaklarının geri çekilmesi. Planned Parenthood (Planlı Ebeveynlik) ve Women’s March (Kadınların Yürüyüşü) arlarında bulunduğu kürtaj hakkı savunucusu örgütlerin öncülüğünde başkent Washington’un yanısıra New York, Los Angeles ve Chicago dahil çok sayıda kentte “Yasakları bedenlerimizden çekin” sloganıyla eylemler düzenlendi. Anayasa Mahkemesi'nden sızdırılan taslak belgede kürtaj hakkının sınırlandırılacağının ortaya çıkması büyük öfkeyle karşılanmıştı. Sızdırılan taslak karar metnine göre, Anayasa Mahkemesi’nin muhafazakar hakimlerinden Samuel Alito ve Brett Kavanaugh, 1973'te yürürlüğe koyulan federal kürtaj hakkı yasasının devre dışı bırakılmasından yana. Kürtaj hakkının eylat yönetimlerine bırakılmasını istiyorlar ki bu muhafazakarların yönettiği eyaletlerde yasaklar anlamına geliyor. Belgenin sızdırılmasından bu yana Alito ve Kavanaugh’ın evlerinin önünde de protestolar düzenleniyor. 14 Mayıs'ta gerçekleşen ulusal çaptaki kürtaj eylemlerinin, Anyasa Mahkemesi'nin Temmuz ayında açıklanacak kararına kadar süreceği ve daha büyüyeceği söyleniyor. 

ABD'de kürtaj haklarına saldırı

Amerika Birleşik Devletleri'nde kürtaj hakları tehdit altında. Kürtaj hakkını tanıyan “Roe v Wade” kararının mahkeme tarafından birkaç ay içinde bozulabileceğine dair bir belge sızdırıldı.  Böyle bir girişim hem kürtaja erişimi zorlaştırır hem de kadınların ev işlerine geri döndüğünü görmek isteyenleri cesaretlendirmesi açısından çok tehlikeli bir rol oynar. Geçen hafta sızan belgeye göre, Yüksek Mahkeme'deki muhafazakar çoğunluk kararı durdurma ve her eyaletin kendi yasasına başvurmasına izin verme yönünde ilerlemek istiyor. Bu, kadınlar için tam anlamıyla bir felaket olur, çünkü 13 eyalette, Roe kararı bozulduğu anda harekete geçirilmesi planlanan birtakım yasaklar ve sınırlamalara başvurulacağı da biliniyor.  Geçtiğimiz hafta Yüksek Mahkeme’nin önündeki merdivenlerde eylem yapan kadınlar demokratlara seslenerek “Bir şeyler yapın!” sloganı atıyorlardı. Kadınların haklı öfkesi öncelikle, kadın haklarını savunma konusunda başarısız bulunan ve devam etmekte olan tartışmalarda tüm kadınları hüsrana uğratan demokratlara yöneldi. Başkan Biden ise meseleye sokaktaki hareketin değil, Yüksek Mahkeme'nin çözüm sunacağını söyleyip, öfkenin Kasım ayında yapılacak ara seçimlerde oylara dönüştürülmesini öneriyor; "Roe'yu kabul etmek için kürtaj hakkını savunan senatörlere ve kürtaj hakkı savunucularının Meclis'te çoğunluğu oluşturmasına ihtiyacımız olacak ki ben de yasayı geçirmek ve imzalamak için buna ihtiyaç duyuyorum." Ancak kendi partisindeki sağcıların kürtaj hizmetlerini de içeren Kadın Sağlığını Koruma Yasası'na saldırdığı bilinirken, Biden'ın bu sözlerine güven duymak mümkün değil tabii.  Ön saflardaki kürtaj hizmetleri çalışanları, kendilerine yöneltilen saldırılara öfkeli eylemlerle yanıt vermeye devam ediyor. Pennsylvania'da kürtaj bakımında çalışan Crystal’s göre, "Demokrat Parti, Roe'ya yapılan son saldırılara kayda değer bir yanıt veremedi.” “Bu korkunç yasaklar ve kısıtlamalara ilişkin açıklamaları son derece zayıftı ki zaten birçoğunda kürtaj hizmetlerinden hiç söz edilmemişti.” Demokratların Roe v Wade'e onlarca yıldır saldırmaya devam edenler karşısındaki eylemsizliklerine rağmen, tanınmış kürtaj hakları örgütleri hala bu partiye on milyonlarca dolar akıtmaya devam ediyor.  2008 gibi yakın bir tarihte, başkan adayı Hillary Clinton, kürtaj konusundaki pozisyonunu tanımlarken “güvenli, yasal ve gerçekten gerektiğinde” ifadesini kullanıyordu; "Gerektiğinde derken, gerçekten gerekli olduğu ender durumları kastediyorum." Demokratlar şimdi “güvenli, yasal ve olağanüstü hallerde” düsturunu terk etmiş olsalar da, kürtaj hakları konusunda işe yarar bir şeyler yapmaya yeltenmiyorlar ve bu gerçek Biden'ın liderliği sırasında da hiç değişmedi. Geçtiğimiz Salı günü sızan belgeye kadar, "kürtaj" kelimesinin başkanın ağzından bir kez bile olsun çıktığı duyulmamıştı. Yukarıdan gelen saldırılara karşı etkili bir muhalefet başlatmadaki başarısızlıklarına rağmen, ABD toplumunun büyük çoğunluğu sorunların seçimler yoluyla çözülebileceğini düşünüyor. Gallup tarafından Haziran 2021'de yapılan bir ankete göre, nüfusun yüzde 58'i Roe v Wade kararının bozulmasına karşı. Yüzde 32'sinin de bu girişimi desteklediği görülüyor. Biden rejimi, Donald Trump'ın kaos yaratan karnavalına bir denge sunma sözüyle gelmişti. Ancak, bu konuda harekete geçip geçmeyeceğini anlayabilmek için, kürtaj haklarının nasıl kazanıldığına bakmak yeterlidir. Çünkü 1973'te alınan kürtaj haklarının genişletilmesi kararının kadın mücadelesinin kitlesel gücünden gelmiş olması da bir tesadüf değildir. Kürtaj haklarına erişim, 1960'ların sonlarında ve 1970'lerin başlarında ABD, İngiltere ve diğer ülkeleri kasıp kavuran kadın hareketinin başlıca taleplerinden biriydi. Kadın özgürlüğü ve işçi hareketindeki aktivistler, yasama değişikliği için kampanya yürütmenin yanı sıra kürtaj desteği de sundular. Bazıları için bu, kadınlara kürtajları sırasında kalacak yer konusunda yardımcı olmak ya da seyahat ve tıbbi bakım masraflarının üstlenilmesi anlamına geliyordu. Kadın haklarına yönelik en önemli eylemlerden biri olan Roe v Wade'den üç yıl önce, kadınlar yaklaşık 50.000 kişilik bir eylemle New York sokaklarındaydı. Eşit iş fırsatları, eşit ücretler, çocuk bakımı hizmetleri gibi taleplerinin yanına ücretsiz kürtaj hakkını da eklediler.  Yakın tarihte gerçekleşen kadın eylemleriyse o sokakların patriyarkaya karşı mücadele eden kadınlarla dolabildiğini, kitlesel bir kadın hareketinin mümkün olduğunu gösterdi. Yaklaşık 5 milyon kişi, Trump'ın Ocak 2017'de göreve başlamasını protesto etmek amacıyla eylem yaptı ve bu yürüyüşün ana temalarından biri de kürtaj haklarıydı.  Özetle, Roe v Wade'i savunma mücadelesinin birçok cepheden sürdürülmesi gerekir ki başarıya ulaşabilsin. Sosyalistler de elbette yasal yollardan durdurma çabalarını destekliyor ve desteklemelidir de, çünkü Roe'nun hukukta yer alıp almayacak olması kadınların yaşamları üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olacak. Bunu başarmanın en iyi yolu da en etkili toplumsal güçleri harekete geçirmektir. Bu, ilk etapta o merdivenlerde şahit olduğumuz öfke dalgasıdır ama o dalga büyür, herkesin katılımıyla – erkeklerin de – kitlesel eylemlere dönüşür. Kürtaj hakları savunucuları, önümüzdeki Cumartesi günü ABD genelinde gerçekleştirilecek eylemler için çağrıda bulundu. Bu protestoların ses getirmesi son derece önemlidir.  Kürtaj haklarını korumak için harekete geçen aktivistler, kadınlara çok az şey sunabilen Demokratların ötesine bakmaya başlamalıdır. Nihayetinde asıl mücadelemiz, kürtaj hakkımızı bile savunmak zorunda kaldığımız bu patriyarka düzenini devirme mücadelesidir. Sarah Bates (Socialist Worker'dan Tuna Emren çevirdi)

Kadınlar öldürülüyor: Nisan’da en az 29 cinayet...

Erkekler Nisan’da en az 29 kadını öldürdü, en az iki kadına tecavüz etti. 2022’nin ilk dört ayında 99 kadın katledildi. Bianet'ten Evrim Kepenek’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre:  Nisan’da en az 15 kadının ölümü (Muğla (1), Manisa (1), Kastamonu (1), Mardin (1), Ordu (1), Isparta(1), Zonguldak (1), Maraş (1), Karaman (1), Bursa (1), İstanbul (1), Malatya (1), Aydın (1), Urfa (1), Kocaeli (1), basına şüpheli olarak yansıdı.  Hatay’da bir kadın kendisine sistematik şiddet uygulayan ve işkence eden kocasına karşı meşru müdafaa hakkını kullandı. Erkekler, Nisan’da Kırıkkale, Mersin, İzmir ve Diyarbakır’da kadınları öldürmekle veya kadınlara zarar vermekle tehdit etti. Urfa’da Suriyeli bir kadının ölümü basına “faili belirlenmemiş cinayet” olarak yansıdı. 2021-2022: Vahim tablo 2021'in ilk dört ayında erkekler, 108 kadını öldürdü, 37 kadını taciz etti, 49 çocuğu istismar etti, 39 kadına tecavüz etti. Erkekler en az 256 kadını seks işçiliğine zorladı, en az 253 kadına da şiddet uyguladı, yaraladı. 2021'in ilk dört ayında 74 kadının ölümü basına "şüpheli" olarak yansırken, erkekler, yılın ilk dört ayında en az yedi çocuğu öldürdü. 2022’nin ilk dört ayında erkekler, 99 kadını öldürdü, 34 kadını taciz etti, 83 çocuğu istismar etti, 238 kadına şiddet uyguladı, 11 kadına tecavüz etti. Erkekler en az 262 kadını seks işçiliğine zorladı. 2022'nin ilk dört ayında 70 kadının ölümü basına "şüpheli" olarak yansırken, erkekler, yılın ilk dört ayında en az dokuz çocuğu öldürdü. Cinayet Erkekler, Nisan’da en az 29 kadını öldürdü; geçen yıl bu sayı 17 idi. Ayrıca erkekler, kadınların yanında bulunan en az beş erkeği de öldürdü. Erkeklerin öldürdüğü kadınlardan biri Azerbaycan, bir kadın da Özbekistan vatandaşıydı. Üç erkek, üç kadını hapishaneden izinli çıkardıktan sonra öldürdü. Erkekler en az yedi kadını “koruma” veya “uzaklaştırma” kararına rağmen öldürdü.  Erkeklerin 12 kadını öldürme “bahanesi” basına yansımadı. Erkekler 12 kadını ayrılmak istediği veya barışmak istemediği için öldürdü. İki kadını velayet, iki kadını miras tartışması sırasında öldüren erkekler, bir kadını da kıskançlık “bahanesi” ile öldürdü.  22 kadını kocası, eski kocası veya sevgilisi öldürdü. Bir kadını oğlu, seks işçisi bir kadını “müşterisi”, beş kadını da damadı, torunu, eniştesi gibi akrabaları öldürdü. Erkekler, 19 kadını ev içinde, 10 kadını işyeri, ormanlık alan, sokak, hastane gibi ev dışı alanlarda öldürdü.  Erkekler kadınların yarısından fazlasını ateşli silahlarla öldürdü. Erkekler, 23 kadını ateşli silahlarla, dört kadını boğarak, iki kadını da kesici aletle öldürdü. Çocuğa şiddet - Çocuk cinayeti Ankara’da bir, İstanbul’da da bir olmak üzere iki çocuğu babası ağır bir şekilde yaraladı. Balıkesir’de bir baba 3 yaşındaki oğlunu öldürdü. Cinsel saldırı /tecavüz Basına yansıyan bilgilere göre erkekler, Nisan’da en az iki kadına tecavüz etti. Geçen yıl aynı ay erkeklerin tecavüz ettiği kadın sayısı dokuzdu.  İki kadına da tecavüz eden kim olduğu bilgisi basına yansımadı. Erkekler iki kadına da ev dışındaki alanlarca tecavüz etti.  Taciz Nisan 2022’de erkekler en az 14 kadını taciz etti. Bu sayı geçen yılın Nisan ayında sekiz idi. Erkekler, 11 kadını sözlü ve fiziki yollarla taciz etti. Erkekler üç kadını da fotoğrafını veya videosunu çekerek taciz etti. Erkekler 14 kadını ev dışı alanlarla taciz etti. Kadınları taciz eden 13 erkeğin yakınlık derecesi basına yansıması.  Çocuk istismarı Erkekler, Nisan’da en az 18 kız ve oğlan çocuğunu istismar etti. Geçen yıl aynı ay bu sayı sekiz idi. En az 12 çocuğu istismar eden 30 erkeğin yakınlık derecesi basına yansımadı. Dört çocuğu öğretmeni, bir çocuğu devlet memuru bir erkek, bir çocuğu da servis şoförü istismar etti. Erkekler, 18 çocuğu okul, sokak gibi ev dışı alanlarda istismar etti. Erkeklerin istismar ettiği çocuklardan biri Iraklıydı.  Şiddet/yaralama Erkekler, Nisan’da en az 52 kadına şiddet uyguladı. Geçen yıl, aynı ay bu sayı 68 idi.  Erkeklerin şiddet uyguladığı 12 kadın “ağır” hasta olarak hastaneye kaldırıldı. Erkekler en az sekiz kadına “koruma kararını” ihlal ederek şiddet uyguladı. Erkeklerin şiddet uyguladığı kadınlardan biri Fransalıydı. En az 39 kadını kocası, eski kocası, sevgilisi erkekler yaraladı. Sekiz kadını yaralayan sekiz erkeğin yakınlık derecesi basına yansımazken, beş kadını da baba, abi, torun gibi ailesinden erkekler yaraladı. Erkeklerin 36 kadına şiddet uygulama “bahanesi” basına yansımazken, erkekler 14 kadına ayrılmak istediği, barışmak istemediği için şiddet uyguladı. Erkekler, dört kadını da kıskandığı için yaraladı. Erkekler, 41 kadını darp ederek yaralarken, beş kadını ateşli silahlarla, beş kadını da kesici aletle yaraladı. Erkekler bir kadını da yaktı. Erkekler, 27 kadını kuaför salonu, iş yeri, otobüs, ormanlık alan gibi ev dışı alanlarda, 24 kadını ev içinde yaraladı. Erkekler bir kadına sosyal medyada şiddet uyguladı. Seks işçiliğine zorlama Erkekler, Nisan'da en az 38 kadını seks işçiliğine zorladı. Geçen yıl aynı ay bu sayı, 58 idi. Seks işçiliğine zorlanan 5 kadın Türkiye vatandaşı değildi. Seks işçiliğine zorlananlar arasında çocuklar da vardı.

Bakırköy Kadın Hapishanesi önünde Gezi tutsaklarıyla dayanışma eylemi

Kadın örgütleri, Gezi Davası'nda Mücella Yapıcı, Mine Özerden ve Çiğdem Mater'in hukuksuz bir şekilde ağır cezalara çarptırılmasını protesto etti. TMMOB'lu kadınların çağrısıyla yapılan basın açıklaması öncesi Bakırköy Kadın Hapishanesi'nde tutulan Gezi tutsaklarına kartpostallar yollandı. Protestoda sık sık "Her yeri Gezi, her yer direniş", "Mücella Yapıcı onurumuzdur", "Çiğdem Mater onurumuzdur" ve "Bu daha başlangıç, mücadeleye devam" sloganları atıldı. Kadınlar, Gezi Davası kararlarını ve İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasını kabul etmiyoruz dedi. TMMOB İstanbul İKK Kadın Komisyonu ve Susma Bitsin platformu açıklamalar yaptı. Ardından serbest kürsüye geçildi.  DSİP üyeleri de eyleme katılarak Gezi tutsaklarıyla dayanıştı.

İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz: Kadınlar kazanacak!

İstanbul Sözleşmesi’nin fesih işleminin karara bağlanacağı davada Danıştay Savcılığı, Cumhurbaşkanı'nın sözleşmeden çekilme kararının hukuka aykırı olduğu görüşüne katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla bir gecede çıkılan İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan kadınlar 550 kişilik konferans salonunda, 75 barodan 1000’i aşkın avukatın katıldığı, Danıştay heyet başkanının ifadesiyle, “Danıştay tarihinin en kalabalık duruşması”nda buluştu. Cumhurbaşkanı’nın İstanbul Sözleşmesi’nin iptali kararının anayasadan almadığı bir yetkiyi kullanmaya çalışmak anlamına geldiğini gösteren kadınlar İstanbul Sözleşmesi’ne yapılan saldırılara hukukla karşılık verdi.  Karar önümüzdeki dönemde açıklanacak olsa da salondaki avukatların büyük bir kısmına göre, Danıştay heyeti iptal kararının hukuk dışı olduğuna ikna olmuş görünüyor.  Kadınlara, çocuklara, LGBTİ+’lara yönelik şiddetin insan hakları ihlali olduğunu belirten; devlete, şiddeti önleme ve mağduru koruma yükümlülüğü getiren İstanbul Sözleşmesi, Meclis’te oybirliği ile kabul edilmiş fakat yine de Cumhurbaşkanı’nın verdiği keyfi bir kararla Sözleşme’den çıkılmaya çalışılmıştı. Bu kararla birlikte her türlü saldırı ve şiddet olayları mümkün olabilen en asgari cezalar ya da tümüyle cezasızlıkla ödüllendirildi, kadınların, LGBTİ+’ların yaşadıkları taciz ve şiddet meşrulaştırılıp şiddetin büyümesine yol açıldı.  Fakat kadın mücadelesi de gün geçtikçe büyüdü. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme sürecinde kadınlar hızla bir araya gelip organize olarak sokakları doldurmaya, “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz” demeye devam etti, “bir kişi daha eksilmeyeceğiz” diyerek tüm şiddet davalarının takipçisi oldular.  Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun yapmış olduğu açıklamada da ifade edildiği gibi, Danıştay’dan olumsuz bir karar çıkması halinde bile kadınlar bu mücadeleden vazgeçmeyecek; “Anayasa’ya aykırı olan bu Cumhurbaşkanı Kararı’nı Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacağız. İç hukukta sonuç alamazsak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dahil uluslararası mekanizmaları harekete geçireceğiz. Çünkü haklıyız.” Danıştay geri çekilme kararını iptal ederse, o zaman da derhal Avrupa Konseyi Sekreterliği’ne bildirimde bulunularak Türkiye'nin Sözleşme’ye bir kez daha taraf olmasını sağlaması gerekiyor.

Kadınlar protesto edecek: Gezi biziz

Gezi Davası'nda verilen hukuksuz kararlar, Bakırköy Kadın Hapishanesi önünde protesto edilecek. TMMOB'lu kadınların çağrısıyla yapılacak eylemde Mücella Yapıcı, Mine Özerden ve  Çiğdem Mater ile dayanışılacak. Çok sayıda örgütlenmenin içinde yer aldığı Kadınlar Birlikte Güçlü platformu da eyleme katılım çağrısı yaptı. TMMOB İstanbul İKK Kadın Komisyonu çağrısı: Gezi Biziz; yol arkadaşlarımızı hukuksuzluk girdabına terk etmeyeceğiz! 30 Nisan’da Bakırköy Kadın Hapishanesi önünde buluşalım! 25 Nisan 2022 Pazartesi günü, Gezi Davası’nda, uzun süredir devam eden hukuk tanımaz politikaların son gösterisine tanık olduk. Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi, Can Atalay, Mücella Yapıcı ve Tayfun Kahraman’a verilen mahkûmiyet kararları bir kez daha gösterdi ki, toplumun demokrasi ve adalet talep eden tüm kesimleri korkuyla sindirilmeye ve cezalandırılmaya çalışılıyor.  Bu intikamcı baskının; barış, adalet ve demokrasiyi savunanların bulaşıcı cesaretinden korkan bir karanlıktan beslendiğini biliyoruz. Hiçbir dayanağı ve geçerliliği olmayan bu mahkûmiyet kararlarını tanımıyoruz. Kentleri, parkları, ormanları, tüm canlıların yaşam hakkını savunmaya, adalet ve barışın sesini yükseltmeye ısrarla devam edeceğiz, bu hukuksuzluğa son vereceğiz. TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Kadın Komisyonu, 30 Nisan Cumartesi günü saat 15:00’te, Bakırköy Kadın Hapishanesi önünde, Mücella, Çiğdem ve Mine için buluşmaya, şarkılar, balonlar, halaylarla, Bakırköy’den Silivri’ye arkadaşlarımızı selamlama çağrısında bulunuyor. Gezi Biziz, Hepimiz Oradaydık diyen hepimiz, bu hukuksuzluğa karşı ses çıkarmak ve tutsak edilen arkadaşlarımızın yanında olmak için orada olacağız!

Binden fazla avukat Ankara’da İstanbul Sözleşmesi’ni savunuyor

Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun (EŞİK) çağrısıyla  Türkiye’nin 73 barosundan bini aşkın kadın avukat hukuksuzluğa ‘dur‘ demek için Ankara’da buluştu. Bugün Ankara’da Danıştay’da görülmekte olan davada, İstanbul Sözleşmesi’nin savunması yapılacak. Eril şiddetin her gün en az üç kadını yaşamdan kopardığının her gün en az üç şüpheli kadın ölümünün üstünün örtüldüğünün vurgulandığı EŞİK açıklamasında, 20 Mart 2021 tarihinde İstanbul Sözleşmesi hakkında hukuka aykırı bir kararla fesih bildiriminin yayınlandığına değinildi.  Açıklamada şunlar aktarıldı: “Fakat şiddet gittikçe yükseliyor, şiddetle mücadelede İstanbul Sözleşmesi’nin önemi ve etkin uygulanması zorunluluğu her geçen gün biraz daha artıyordu. Danıştay, fesih kararının hemen ardından açılan yürütmeyi durdurma davalarını dikkate alıp bu hukuksuz kararı iptal ederek fesih kararından cesaretlenen kaç kadın katilini fiilinden caydırmış olacaktı asla bilemeyeceğiz. Ancak şunu biliyoruz; kadınların eşit ve şiddetsiz bir hayat sürmeleri için İstanbul Sözleşmesi elzemdir. Bu yüzden Sözleşme’den asla vazgeçmeyeceğiz.” Fesih kararına ilişkin yürütmenin durdurulması ve kararın iptali talebiyle pek çok kadının, kadın örgütünün, baroların, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların ve siyasi partilerin açtıkları 200’ü aşkın davadan duruşma tarihi belirlenenler, yarın esastan görüşülecek. EŞİK tarafından kararın önemine ise ilişkin şu ifadeler kullanıldı: “Verilecek karar, sadece İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının hukuksuzluğuna ve buna yönelik iptal taleplerimize ilişkin olmayacak. Aynı zamanda, hukukun ayaklar altına alındığı mevcut bağlamda, Türkiye’nin geleceği ve hukukun üstünlüğü adına belirleyici olacak.” İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına ilişkin olarak şunlara yer verildi: “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek Anayasa’daki eşitlik ilkesinden, şiddeti önlemek ve maruz bırakılanları korumakla ilişkili diğer yasalardan vazgeçildiğinin, devletin kadın erkek eşitliği ve kadına karşı şiddeti önleme politikasını terk ettiğinin tüm dünyaya ilan edilmesidir.” TBMM’de yasayla kabul edilen uluslararası bir sözleşmeden tek kişilik kararla çıkılmasının Sözleşme’nin kendisinin önemini de aşan bir önemi olduğunun belirtildiği açıklamada şunlar aktarıldı: “Bu karar Sözleşme’nin referans aldığı ve Türkiye’nin de taraf olduğu tüm temel insan hakları belgelerinden de çekilebileceği anlamına gelmektedir. Bu sebeple, İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak sadece kadınların değil, demokratik bir ülkede adaletli ve insanca yaşamdan yana olan herkesin sorumluluğudur.” EŞİK tüm kadınları, kadın ve LGBTİ+ örgütlerini, baroları, emek ve meslek örgütlerini ve siyasi partileri; eşit ve şiddetsiz bir yaşam isteyen herkesi hep birlikte hukuka ve İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaya çağırdı.

Geri 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 İleri

Bültene kayıt ol