8 Mart'ın ardından: Vardık, varız, var olacağız

Aşırı sağ ataklar ne anlama geliyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın TÜGVA töreninde sarf ettiği "muhafazakar devrimcilik" sözü epey tartışıldı. Çoğu kişi, haklı olarak, siyasi tutuculuğun devrimcilikle yan yana kullanılamayacağını belirtti. Peki Erdoğan, AKP seçim kampanyasına da yön vereceği anlaşılan bu çelişkili tanımla ne anlatmak istiyor? Eğer bir devrim sürecinin içinde olsaydık, bu sözler olsa olsa "karşı devrimcilik" yani devrimi mağlup etme çabası olarak nitelenebilirdi. 21. yüzyılın dünyasının bir parçası olan Türkiye'de ise "muhafazakar devrimcilik" bir dizi toplumsal teamülün ya da demokratik kazanımın yok edilmesi, büyük geriye dönüşler anlamına geliyor. Bunun örneklerinden biri Ergenekon sanıklarından olan azılı ulusalcı Mehmet Ali Çelebi'nin AKP'ye katılımı sırasında Erdoğan'ın söyledikleridir. Yine üç çocuk dayatması Erdoğan, Çelebi'nin kaç çocuğu olduğunu sordu. Tek çocuğu olduğunu öğrenince, Çelebi'nin eşinin kariyer yaptığına aldırmadan, çok çocuk doğurmanın kadının asıl kariyeri olduğunu vurguladı. Kadına karşı şiddeti ve ayrımcılığı önlemek amacıyla oluşturulan, Türkiye'nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi'nden çekilen Erdoğan yönetimi için toplumun yarısı olan kadınların tek vazifesi doğurganlık.  Nefret söylemi Erdoğan çok çocuk isteğini Kürtlere yönelik nefret söylemiyle devam ettirdi. "PKK'lılar 5-10 çocuk yapıyor" dedi. Dağdakilerin çocuk yapmadığı bilinirken, bu sözün kastının çok çocuklu Kürt ailelerine yönelik olduğu genel kabul gördü.  Savaşın en şiddetli olduğu dönemde, 1994'te toplanan Milli Güvenlik Kurulu Kürtlerin doğurganlığa dikkat çekerek bu nüfus artışının kontrol altına alınmasını, Türk nüfusunun artırılmasını "tavsiye" etmişti.  Bir diğer örnek ise CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun kamuda çalışan kadınların giyim kuşamlarına (özelde başörtüsüne) yapılan siyasi müdahaleleri geçersiz kılan yasa teklifine karşı AKP iktidarının anayasa değişikliği teklifi. Erdoğan yönetimi, Kılıçdaroğlu'nun çıkışını sabote etmek için gündeme getirdiği teklife LGBTİ+ karşıtı bir madde ekliyor. Mevcut anayasada evlilik "eşler arasında" diye belirtilirken, AKP'nin teklifinde kadın ve erkek ifadeleri geçiyor. Türkiye'de eşcinsel evlilikler yasak. LGBTİ+ hareketinin de böyle bir talebi henüz yok. Bazı LGBTİ+ bireyler bunu talep edebilirler fakat oraya varmadan önce (eşitlik için) karşılarında büyük engeller var. Buna rağmen, LGBTİ+ karşıtlığıyla toplumu bölen ve muhalefeti homofobik ön yargılarla etkisizleştirmek isteyen AKP, tıpkı Macaristan'da olduğu gibi aile silahını kullanıyor. Türkiye'de AKP'nin faşist ortağı MHP ve ulusalcı devlet güçleriyle birlikte oluşturduğu otokratik rejim sadece baskıcı Macaristan'a değil, Trump'ın temsil ettiği aşırı sağa, Putin'in diktasına, Bolsonaro'nun Brezilya'sına benziyor. AKP'nin penceresinden bakıldığında otoriter lider ve hareketlerin her biri birer "muhafazakar devrimci". Onların "devrimi" ileriye dönük değil, büyük geri dönüşlerle anılıyor. Bunlar sadece bir seçim propagandası değil, toplumu kendi ideolojileriyle şekillendirilen, derinleşen ve yayılan aşırı sağın ataklardır. Bugün sosyal mücadeleler hem şiddet hem de sandık beklentisi ile bastırılmış olsa da, emekçiler ve ezilenler (er ya da geç) demokratik teamül ve kazanımları savunmak, aşırı sağın ataklarını bertaraf etmek için aşağıdan mücadelelere girişmek zorunda.

Milliyetçi Modi hükümeti tecavüzcü katilleri affetti

Hindistan’daki aşırı sağcı hükümet, hamile bir Müslüman kadına toplu tecavüz etmek ve üç yaşındaki kızı da dahil aileden 14 kişiyi öldürmekten hüküm giyen 11 kişinin erken salıverilmesine onaylamış. Salıverilen hükümlüler, 2002’de ülkenin batısındaki Gujarat eyaletinde Müslümanların hedef alındığı saldırılarda Bilkis Bano ve ailesine hedef alan Hindu çetesinin üyeleri. Tecavüz ve cinayetten ömür boyu hapis cezası verilen hükümlülerin salıverildi ve kahraman gibi karşılanmış. Bu olayın, milliyetçi Başbakan  Narendra Modi 15 Ağustos'ta halka kadınlara saygı duyun çağrısından saatler sonra gerçekleştiği ortaya çıktı. 2002'deki saldırıdan 6 yıl sonra, 2008'de mahkum edilen tecavüzcü katiller 14 yıl içeride kaldıktan sonra yaş ve iyi hal gerekçeleriyle serbest bırakılmışlar. Saldırganların salıverilmesinden birkaç gün sonra Bilkis Bano yazılı bir açıklama şunları söyledi: “Ailemi yıkan saldırganların serbest kaldığını duyduğumda söyleyecek bir şey bulamadım. Hala hissiz haldeyim. Bir kadının adalet arayışı nasıl böyle sona erebilir? "Ülkemizdeki en yüksek mahkemelere güvendim. Sisteme güvendim ve yavaş yavaş bu travmayla yaşayabilmeyi öğreniyordum. Hükümlülerin salıverilmesi huzurumu elimden aldı ve adalete olan inancımı sarstı.”  Karar, Hindistan’da büyük öfke yarattı.

Kadınlar haykırdı: İran’da, Türkiye’de, her yerde özgürlük istiyoruz!

Kadınlar Birlikte Güçlü platformunun geniş çağrısı ile İstanbul Kadıköy'de toplanan İranlı ve Türkiyeli kadınlar, Masha Amini'nin katledilmesini kınadı. İran'da ayaklananlara destek verdi. Yüzlerce kişinin katıldığı eylemde okunan açıklamanın tam metni: İran’ın başkenti Tahran’da “başörtüsünü düzgün takmadığı” gerekçesiyle 14 Eylül’de “ahlak polisi” olarak bilinen irşad devriyeleri tarafından gözaltına alınan Mahsa Jîna Amini, daha sonra işkence edilerek katledildi. Mahsa’nın katledilmesinin ardından İran ve Rojhilat’ta kadınların öncülüğünde büyük bir direniş başladı. Sokaklarda eyleme geçen kadınlar rejimin zorla taktırdığı başörtülerini yaktı, Mahsa’nın katledilişini saçlarını keserek protesto etti. İran sokaklarında “Jin, Jiyan, Azadi” sesi yükselirken direniş de büyümeye devam etti. İran İçişleri Bakanlığı, "İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi tarafından emredildiğini" söylediği bir soruşturma kararını açıklarken, aynı anda protestoya katılanlar bir bir gözaltına alındı. İran rejimi Kürt halkının yoğun yaşadığı bölgeler başta olmak üzere halkın üzerine ateş açmaya, saldırmaya başladı. Direniş başladığından bu yana 200'den fazla kişi hayatını kaybederken, en az 5 bin kişi İran rejimi tarafından tutuklandı. Tutuklananların arasında 16 basın mensubu bulunmakta. Tutuklananların birçoğuyla ilgili ise haber alınamıyor. Hukuksuzluğun, şiddetin sembolü haline gelen Evin Cezaevi direnişçiler ile doldurulurken; kadınlar, faşist rejim tarafından cinsel şiddetle tehdit edilmekte. Direniş ise kadınların öncülüğünde ülkedeki tüm illere yayılmış bulunmakta. Yeni eğitim-öğretim yılının başlamasıyla birlikte üniversite öğrencileri boykot kararı alırken, öğretmenler ve akademisyenler greve gitti. İran’da petrol, şeker ve çelik gibi birçok farklı iş kolunda üretim yapan fabrikaların işçi konseyleri grev kararı aldı. Şeriat hükmü ile yaşamayı reddeden kadınların direnişi şimdi tüm halkların direnişine dönmüş durumda. Şeriata göre dizayn edilen hükümlerle kadınların hayatlarını, haklarını ve iradelerini yok sayarak onları belli kalıplara sığdırmaya çalışan İran rejimine karşı boyun eğmeyen, biat etmeyen kadınlar daima var olmuştur, olmaya da devam edecektir. Mahsa’nın katledilmesi tüm dünyada erkek devlet şiddetine karşı mücadele eden biz kadınların öfkesi oldu. Çünkü aynı erkek egemenliğin şiddetini yaşadığımızı biliyoruz ve bu şiddet sınır tanımıyor. Maç izlediği için yargılanan ve yargı önünde kendisini yakan Seher Hüdayari, ‘Kuran-ı Kerim’i yaktığı yalanı yayıldığı için linç edilen Ferhunde Melikzade, İzmir’de polis tarafından katledilen trans kadın Hande Buse Şeker, Siirt’te uzman çavuş Musa Orhan’ın cinsel saldırısına uğrayan Îpek Er ve saçları gözüktüğü için İran’da ahlak polislerinin işkence etmesiyle katledilen Mahsa Amini. Biz kadınlar kadın olduğumuz için şiddet görüyor, katlediliyoruz. Ve biliyoruz; örgütlenen bu şiddete karşı tek çözüm sınır tanımayan kadın dayanışmasında, kurtuluş ortak mücadelemizde. Çünkü biliyoruz, İran çok uzağımızda değil. Türkiye’de de bir gecede İstanbul Sözleşmesi feshediliyor, kayyum eliyle kadın kurumları işlevsizleştiriliyor, LGBT+lar dini propagandalar ile hedef gösterilerek halk içerisinde nefret söylemi yayılmaya çalışılıyor. Bir grup erkeğin kendini mağdur baba ilan etmesiyle nafaka hakkının gaspı gündeme geliyor. “Toplum ve aile düzeni” kisvesiyle farklılıklar reddediliyor, konserler yasaklanıyor, sanatçılar, gazeteciler, kadın aktivistler tutuklanıyor. Kadın düşmanı politikalara bir yenisi daha 1 Ekim’de “Dezenformasyonla Mücadele Yasası” adıyla bir sansür yasası olarak getiriliyor. İran rejiminin ülkenin her yerinde süren direnişi dünyadan gizlemek için kullandığı yasanın bir benzeri bugün burada da oluşturulmak isteniyor. Siyasal islamın yaşamımız haklarımız bedenlerimiz üzerindeki kadın düşmanı politikalarını İran molla rejiminin kadın düşmanı politikalarından tanıyoruz. Hep birlikte sesleniyoruz: İran’da, Türkiye’de, her yerde özgürlük istiyoruz! Bir kez daha İran rejimi başta olmak üzere tüm otokratik yapılara karşı: Mahsa için her yerde “Jin, Jiyan, Azadi”, Taliban’a karşı “Nan, Kar, Azadi”, İran’da molla rejimine karşı “Zen, Zedengi, Azadi” seslerini beraber yükseltiyoruz. Dünyanın her yerinde özgürlük mücadelemize devam edeceğiz.

Yedi şehirde #MahsaAmini için eylem: ‘Mahsa Amini isyanımızdır’

İstanbul’da, İran Konsolosluğu önündeki kadın eylemleri devam ederken Balıkesir, Sakarya, Aydın, Muğla, Ankara ve Mersin de Amini için eylemdeydi.

İran'da Mahsa Amini öfkesi

İran’da Mahsa Amini’in polis karakolunda ölmesinin ardından başlayan gösteriler giderek kitleselleşiyor. Gösteriler birçok kente yayıldı. Devlet güçlerinin uyguladığı şiddete rağmen başta kadınlar ve gençler sokaklara çıkan on binlerce insan geri adım atmıyor. Gösterilerde şimdiye kadar 5 kişinin polisin açtığı ateş sonrasında öldüğü belirtildi. İran’da çevik kuvvetin göstericileri engellemek için uyguladığı şiddet tam tersine gösterilerin yayılmasını tetikledi. Zaten polisin işlediği bir cinayetin ardından başlayan öfkeli eylemler devlet şiddetiyle yanıtlanınca hadiseler giderek sosyal patlamaya doğru evriliyor. Her yerde eylem var Eylemlerden gelen görüntüler halkın rejimin güçleriyle kıran kırana bir mücadeleye girdiğini gösteriyor. Birçok noktada halkın direnişi basınçlı suyla kitleleri püskürtmeye çalışan polis güçlerinin gerilemesine neden oldu. Eylemler giderek çeşitlenmeye başladı. Bazı meydanlarda ateşin etrafında dans eden kadınlar başörtülerini dans edip ateşe atarken, bazı meydanlarda polisten kaçmayan göstericiler bir süre sonra polisleri kovalamaya başladı. Devlet terörüne tepki olarak esnafların bir kısmı kepenk kapatırken, kadınlar 22 yaşındaki Mahsa Amini için duydukları acıyı saçlarını kesme eylemiyle bir dayanışma hareketine çevirdiler. Dün akşam saatlerinde toplanan binlerce insan Sari Belediye binasında asılı duran Humeyni’nin ve Ayetullah Hamaney’in resimlerini indirdiler. İran’ın Kirman kentinde ise protestocular karşı kaldırımda duran polise “şerefsiz, şerefsiz, şerefsiz” sloganları atarak tepki gösterdiler ve polisin göz altına almak istediği protestocuları polise teslim etmediler. Polisin Tahran’daki eylemlerde halkın üzerine ateş açtığı doğrulandı. Rejim gösterileri engellemek için aralarında aktivistlerin, aydınların ve gazetecilerin olduğu insanları sabah saatlerinde göz altına alsa da gösteriler durulacak gibi görünmüyor. Gazeteci Savash Porgham verdiği haberde “Protestoların başat hareketi başörtüsü çıkarmak, sallamak ve yakmak. Kanımca İran zorunlu başörtüsü noktasında bir daha eskisi gibi olmayacak. İran rejimi elbette başörtüsü serbestisinde asla geri adım atmayacak ama İranlı kadınlar da artık asla geri adım atmayacakları eşikteler” diyor. İran’ın Gorgan şehrinde ateşlerin etrafında slogan atan kadınların eylemi özellikle kadınların geri adım atmaya hiç niyeti olmadığını gösteriyor. Kürtler öfkeli Piranşehir’den gelen görüntülerde barikat kurup ateş yakan göstericilerin “Jin, Jiyan, Azadi” sloganları atması, İran’ın hem Kürt bölgelerinde hem de Kürt nüfusu içinde rejime öfkelenen kitlelerin harekete geçmekte olduğunun bir işareti. İran’da rejimin güçlüğü olduğunun söylendiği Meşhed’de “kadın protestocular başörtülerini çıkartıp öfkeyle sallıyorlar.  Yine rejimin güçlü olduğu Kum şehrinde de sokaklarda yakılan ateşler ve genç göstericilerin öfkeli sloganları göze çarpıyor. İran’ın Kirmanşah, Kiş Adası, Raşt, Bandarabbas gibi birçok şehrinde ve bölgesinde eylemler dur durak bilmiyor. İranlı milletvekili Celal Raşidi Koçi, “ahlak polisinin ülkeye zarar vermekten başka bir işe yaramadığını” söylerken, Hangaw İnsan Hakları Örgütü de Kürdistan eyaletinin yönetim merkezi Senedec kentinde protestocuların üç gündür Hamaney'e karşı benzer sloganlar attığını açıkladı. Kürt nüfusun yoğun olduğu Kürdistan, Kirmanşah, İlam ve Batı Azarbaycan eyaletlerinde de Kürt partilerinin çağrıları üzerine esnaf kepenk indirdi. Üniversiteliler harekete geçti BBC’nin haberine göre “Tahran Üniversitesi'nde 18 Eylül'de başlayan öğrenci protestoları İsfahan Üniversitesi'ne ve Amirkabir, Allame Tebatebai ve Tarbiat Modares dahil olmak üzere başkentteki diğer birçok üniversiteye yayıldı. Shahid Beheshti Üniversitesi'ndeki bir toplantıda bazı kız öğrenciler başörtüsü kurallarına meydan okuyarak başörtülerini çıkardı ve din adamlarının yönetimine son verilmesi çağrısı içeren sloganlar attı.” Eylem görüntülerinde genç kadın ve erkeklerin yoğun katılımı, gençlerin öfkeyle hareketin içinde olduklarını kanıtlıyor. Rejim kendi ahlak bekçilerinin topluma kan kusturması nedeniyle köşeye sıkışmış durumda. Kadınların ve harekete geçen insanların öfkesi, Masha Amini’nin öldürülmesine duyulan öfke; tüm nobran, sağcı, özgürlük düşmanı devlet uygulamalarına karşı öfkenin harekete geçmesini tetikledi. Şimdi mücadelenin bayrağı bir kez daha İran halkının omuzlarında. 2011 yılında Tunus’ta başlayan Ortadoğu isyanları bir seyyar satıcının, Muhammed Buazizi’nin kendisini yakmasıyla başlamıştı. Bu defa İran polisinin işlediği cinayete duyulan öfkeyle başladı. 

Ağustos'ta 31 kadın öldürüldü, en az 12 çocuk istismar edildi

Erkeklerin cinsiyetçi şiddeti kadınların ve çocukların hayatlarını karartmaya devam ediyor.  bianet'in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre; erkekler Ağustos’ta az 31 kadını ve 7 çocuğu öldürdü. - Ağustos’ta en az 13 kadının ölümü basına "şüpheli” (Aydın (1), Erzurum (1),  İstanbul (2), İzmir (2), Samsun (1), Sinop (1), Tokat (1), Urfa (2), Zonguldak (2) ölüm olarak yansıdı. - Erkekler, en az 79 kadına şiddet uyguladı, en az 12 kız ve oğlan çocuğunu istismar etti, en az 13 kadını taciz etti, altı kadını da seks işçiliğine zorladı. Cinayet - Erkekler, Ağustos’ta en az 31 kadını öldürdü; geçen yıl bu sayı 34 idi. Ayrıca erkekler, kadınların yanındaki en az altı erkeği de öldürdü. - En az altı kadın koruma kararı rağmen öldürdü. Öldürülen kadınlardan biri Suriyeli, iki kadın da Gürcistanlıydı. - Erkekler, 19 kadını ev içinde dokuz kadını işyeri, ormanlık alan, sokak, hastane gibi ev dışı alanlarda öldürdü. Erkeklerin üç kadını nerede öldürdüğü basına yansımadı. Çocuğa şiddet - çocuk cinayeti - Erkekler, Ağustos’ta yedi çocuğu öldürdü. Geçen yıl aynı ay sayı 6 idi. - İki çocuğu babası, bir çocuğu abisi, bir çocuğu akrabası, bir çocuğu da erkek arkadaşı öldürdü. İki çocuğu öldüren erkeğin yakınlık derecesi basına yansımadı. Cinsel saldırı /tecavüz Erkekler, Ağustos 2022’de en az bir kadına tecavüz etti. Geçen yıl aynı ay erkeklerin tecavüz ettiği kadın sayısı 11 idi. Taciz Ağustos 2022’de erkekler en az 13 kadını taciz etti. Bu sayı geçen yıl aynı 28 idi. Erkeklerin taciz etiği kadınlardan biri Iraklıydı. Çocuk istismarı - Erkekler, Ağustos’ta en az 12 kız ve oğlan çocuğunu istismar etti. Geçen yıl aynı ay bu sayı 13 idi. Şiddet / yaralama Erkekler, Ağustos’ta 79 kadına şiddet uyguladı. Geçen yıl da aynı ay bu sayı, 61 idi.  Erkeklerin şiddet uyguladığı en az 9 kadın “ağır” hasta olarak hastaneye kaldırıldı. Erkekler en az 11 kadına “koruma kararını” ihlal ederek şiddet uyguladı. En az 55 kadını kocası, sevgilisi erkekler yaraladı. Seks işçiliğine zorlama Erkekler, Ağustos’ta en az altı kadını seks işçiliğine zorladı. Geçen yıl aynı ay bu sayı, 20 idi. Seks işçiliğine zorlanan kadınlar Türkiye vatandaşı değildi. Seks işçiliğine zorlananlar arasında çocuklar da vardı. Raporun tamamına ulaşmak için tıklayın.

Kadın örgütleri Gülşen'in serbest bırakılmasını istedi

Dört ay önce verdiği konser sırasında arf ettiği sözler nedeniyle hedef gösterilen şarkıcı Gülşen Çolakoğlu'nun tutuklanmasına yönelik tepkiler sürüyor. Kadınlar Birlikte Güçlü platformunun çağrısıyla Kadıköy Süreyya Operası önünde bir araya gelen kadınlar, hep bir ağızdan "İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını tanımıyoruz", "Hayatlarımıza müdahaleleri tanımıyoruz", "Eşit değilsiniz diyenleri tanımıyoruz", "Yoksunuz diyenleri tanımıyoruz", "Şiddeti hak ediyorsunuz diyenleri tanımıyoruz", "Danıştay kararını tanımıyoruz", "Tanımıyoruz ve hep birlikte biziz diyoruz. İstanbul Sözleşmesi biziz", "Yaşasın kadın dayanışması" sloganlarını attı. Polisin sardığı alandaki basın açıklamasına HDP Milletvekili Züleyha Gülüm de destek verdi. Kadın Zamanı Derneği Başkanı Dilek Başalan'ın okuduğu, "Gülşen’i apar topar tutuklayanlar, konu gerçek failler olduğunda sessiz ve adaleti işletmiyor" denilen ortak basın açıklaması özetle şöyle: “Sahnede istediğini giydiği, istediğini söylediği, LGBTİ ’lara ve kadınlara desteğini özgürce ifade ettiği için Gülşen tutuklanırken, Firdevs’e cinsel saldırıda bulunan Ramazan Babat tutuksuz yargılanıyordu!  Kadınlara uygulanan bu düşman hukukunun onda biri her türlü savaş politikasını kadın bedeni üzerinde tahakküm kurmak için kullanan erkeklere uygulansaydı Firdevs bugün hayatta olacaktı. Yozgat’ta bugün Beyza, kucağında çocuğu varken eski eşi Bahattin Gazi Baldemir tarafından defalarca bıçaklandı ve bu esnada da oğlunu engellemeyen İsa Baldemir Beyza’yı tutuyordu! İsa Baldemir serbest bırakılırken, Bahattin Gazi Baldemir henüz bulunamadı. Gülşen’i apar topar tutuklayanlar, konu gerçek failler olduğunda sessiz ve adaleti işletmiyor. İktidarın nefret söylemi, muhalefetin iktidarı besleyen tutumları ve yargının erkek aklı esas alması biz kadınları ve LGBTİ ları hedef almakta ve her an bir ölüm, tecavüz, tutuklama ile karşı karşıya bırakmaktadır.  İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, 6284’ün etkin uygulanmaması ve tüm kararların tek adamdan çıkması ülkeyi demokrasiden, özgürlükten, güvenilir bir yer olmaktan hızla uzaklaştırıyor.  Bizler, erkek egemen sistemin yapmak istediklerini geçmişten yaşadıklarımızdan deneyimledik ve bunu kabul etmeyecek ne makul kadın olacak ne itaat edenler olacağız.  Katillerin, tecavüzcülerin sırtını sıvazlayanlara sözümüz var; sokakta, evde, okulda, işyerinde her yerdeyiz. Ne size ne kadın düşmanı politikalarınıza itaat etmiyoruz." 

Hasta mahpus Aysel Tuğluk'a özel baskı yapılıyor

Eski HDP milletvekili Aysel Tuğluk'un yargılandığı Kobane davasında tahliye kararı verilmişti. İleri düzeyde demans hastalığı çeken Tuğluk hakkındaki karara, 5 ayrı devlet kurumu itiraz etti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Adalet Bakanlığı ve MİT Müsteşarlığı tahliye kararının bozulmasını istiyor. Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi, itirazları yerinde bulmayarak ayrı ayrı retlerine karar verdi. Nihai kararı ise Ankara 23’üncü Ağır Ceza Mahkemesi verecek. Tuğluk hakkında Kobane davasında tahliye kararı çıksa da yargılandığı ilk davadan aldığı kesinleşmiş ceza yüzünden serbest bırakılmamıştı. Hasta mahpusların serbest bırakılması çözüm sürecinden bu yana hep konuşuldu. Son olarak Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 22 Temmuz'da yeni bir düzenleme yapacaklarını söylemişti. Bu düzenleme gelmedi ve Adalet Bakanlığı, kendine bakamayacak durumdaki Aysel Tuğluk'u hapiste tutmak isteyen kurumlardan biri olarak öne çıktı.  İHD Merkezi Hapishane Komisyonu'nun hazırladığı listeye göre Türkiye hapishanelerinde 651'i ağır olmak üzere 1517 hasta mahpus bulunuyor.

Aysel Tuğluk için 1000 Kadın: AYM kararı kabul edilemez bir tutumdur

28 Şubat darbecisi Çevik Bir, demans hastalığı sebebiyle tahliye edildi. Anayasa Mahkemesi, aynı hastalığı yaşayan Aysel Tuğluk'un serbest bırakılması için yapılan başvuruyu ise reddetti. Aysel Tuğluk için 1000 Kadın grubu AYM kararı üzerine bir açıklama yaptı. Açıklamada şunlar söylendi: "Aysel Tuğluk’un cezaevinde tek başına yaşamını idame ettiremeyeceğini, hastalığının her geçen gün daha da ağırlaştığını gösteren çok sayıda bilimsel rapor, reçete ve belge Anayasa Mahkemesi’nin önünde duruyordu. Ama AYM, siyasi saiklerle hareket eden Adlî Tıp Kurumu’nun adaletsiz raporlarıyla karar verdi. Hem de büyük çelişkilerle! AYM ‘nörolojik rahatsızlığın zamanla ilerleyebileceği, bir başkasının yardımı olmadan zorunlu ihtiyaçlarını karşılayamaz, cezaevi koşullarında hayatını yalnız idame ettiremez duruma gelebileceği ihtimali’yle tedbir kararı verirken, Aysel Tuğluk’u cezaevi koşullarına mahkûm etti. Tarihe geçecek bu çelişki yalnızca bu ülkedeki adaletsizlik silsilesine eklenecek yeni bir vaka değil, bir insanın, hasta bir mahkumun, Aysel Tuğluk’un yaşamına mal olacak kadar ağır sonuçlar doğuracak, kabul edilemez bir tutumdur! Hem de çok kısa bir zaman önce demans hastası Çevik Bir’in tahliye edildiği şu şartlarda bu apaçık siyasi bir karardır. Biz, ülkenin ve dünyanın dört bir yanından binlerce kadın olarak Aysel Tuğluk’un göz göre göre unutmaya, unutturulmaya mahkum edilmesine izin vermiyoruz! Kaybedecek bir gün bile yok, Aysel Tuğluk derhal tahliye edilerek bir an önce tedavi olanaklarına kavuşturulmalı. AYM kararı sebebiyle kararın muhatabı olan Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına bir kez daha yapılacak olan hukuki başvurunun, Aysel Tuğluk’un hemen tahliyesini içeren taleplerin de takipçisiyiz.”

Geri 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 İleri

Bültene kayıt ol