8 Mart'ın ardından: Vardık, varız, var olacağız

ABD'de kürtaj haklarına saldırı

Amerika Birleşik Devletleri'nde kürtaj hakları tehdit altında. Kürtaj hakkını tanıyan “Roe v Wade” kararının mahkeme tarafından birkaç ay içinde bozulabileceğine dair bir belge sızdırıldı.  Böyle bir girişim hem kürtaja erişimi zorlaştırır hem de kadınların ev işlerine geri döndüğünü görmek isteyenleri cesaretlendirmesi açısından çok tehlikeli bir rol oynar. Geçen hafta sızan belgeye göre, Yüksek Mahkeme'deki muhafazakar çoğunluk kararı durdurma ve her eyaletin kendi yasasına başvurmasına izin verme yönünde ilerlemek istiyor. Bu, kadınlar için tam anlamıyla bir felaket olur, çünkü 13 eyalette, Roe kararı bozulduğu anda harekete geçirilmesi planlanan birtakım yasaklar ve sınırlamalara başvurulacağı da biliniyor.  Geçtiğimiz hafta Yüksek Mahkeme’nin önündeki merdivenlerde eylem yapan kadınlar demokratlara seslenerek “Bir şeyler yapın!” sloganı atıyorlardı. Kadınların haklı öfkesi öncelikle, kadın haklarını savunma konusunda başarısız bulunan ve devam etmekte olan tartışmalarda tüm kadınları hüsrana uğratan demokratlara yöneldi. Başkan Biden ise meseleye sokaktaki hareketin değil, Yüksek Mahkeme'nin çözüm sunacağını söyleyip, öfkenin Kasım ayında yapılacak ara seçimlerde oylara dönüştürülmesini öneriyor; "Roe'yu kabul etmek için kürtaj hakkını savunan senatörlere ve kürtaj hakkı savunucularının Meclis'te çoğunluğu oluşturmasına ihtiyacımız olacak ki ben de yasayı geçirmek ve imzalamak için buna ihtiyaç duyuyorum." Ancak kendi partisindeki sağcıların kürtaj hizmetlerini de içeren Kadın Sağlığını Koruma Yasası'na saldırdığı bilinirken, Biden'ın bu sözlerine güven duymak mümkün değil tabii.  Ön saflardaki kürtaj hizmetleri çalışanları, kendilerine yöneltilen saldırılara öfkeli eylemlerle yanıt vermeye devam ediyor. Pennsylvania'da kürtaj bakımında çalışan Crystal’s göre, "Demokrat Parti, Roe'ya yapılan son saldırılara kayda değer bir yanıt veremedi.” “Bu korkunç yasaklar ve kısıtlamalara ilişkin açıklamaları son derece zayıftı ki zaten birçoğunda kürtaj hizmetlerinden hiç söz edilmemişti.” Demokratların Roe v Wade'e onlarca yıldır saldırmaya devam edenler karşısındaki eylemsizliklerine rağmen, tanınmış kürtaj hakları örgütleri hala bu partiye on milyonlarca dolar akıtmaya devam ediyor.  2008 gibi yakın bir tarihte, başkan adayı Hillary Clinton, kürtaj konusundaki pozisyonunu tanımlarken “güvenli, yasal ve gerçekten gerektiğinde” ifadesini kullanıyordu; "Gerektiğinde derken, gerçekten gerekli olduğu ender durumları kastediyorum." Demokratlar şimdi “güvenli, yasal ve olağanüstü hallerde” düsturunu terk etmiş olsalar da, kürtaj hakları konusunda işe yarar bir şeyler yapmaya yeltenmiyorlar ve bu gerçek Biden'ın liderliği sırasında da hiç değişmedi. Geçtiğimiz Salı günü sızan belgeye kadar, "kürtaj" kelimesinin başkanın ağzından bir kez bile olsun çıktığı duyulmamıştı. Yukarıdan gelen saldırılara karşı etkili bir muhalefet başlatmadaki başarısızlıklarına rağmen, ABD toplumunun büyük çoğunluğu sorunların seçimler yoluyla çözülebileceğini düşünüyor. Gallup tarafından Haziran 2021'de yapılan bir ankete göre, nüfusun yüzde 58'i Roe v Wade kararının bozulmasına karşı. Yüzde 32'sinin de bu girişimi desteklediği görülüyor. Biden rejimi, Donald Trump'ın kaos yaratan karnavalına bir denge sunma sözüyle gelmişti. Ancak, bu konuda harekete geçip geçmeyeceğini anlayabilmek için, kürtaj haklarının nasıl kazanıldığına bakmak yeterlidir. Çünkü 1973'te alınan kürtaj haklarının genişletilmesi kararının kadın mücadelesinin kitlesel gücünden gelmiş olması da bir tesadüf değildir. Kürtaj haklarına erişim, 1960'ların sonlarında ve 1970'lerin başlarında ABD, İngiltere ve diğer ülkeleri kasıp kavuran kadın hareketinin başlıca taleplerinden biriydi. Kadın özgürlüğü ve işçi hareketindeki aktivistler, yasama değişikliği için kampanya yürütmenin yanı sıra kürtaj desteği de sundular. Bazıları için bu, kadınlara kürtajları sırasında kalacak yer konusunda yardımcı olmak ya da seyahat ve tıbbi bakım masraflarının üstlenilmesi anlamına geliyordu. Kadın haklarına yönelik en önemli eylemlerden biri olan Roe v Wade'den üç yıl önce, kadınlar yaklaşık 50.000 kişilik bir eylemle New York sokaklarındaydı. Eşit iş fırsatları, eşit ücretler, çocuk bakımı hizmetleri gibi taleplerinin yanına ücretsiz kürtaj hakkını da eklediler.  Yakın tarihte gerçekleşen kadın eylemleriyse o sokakların patriyarkaya karşı mücadele eden kadınlarla dolabildiğini, kitlesel bir kadın hareketinin mümkün olduğunu gösterdi. Yaklaşık 5 milyon kişi, Trump'ın Ocak 2017'de göreve başlamasını protesto etmek amacıyla eylem yaptı ve bu yürüyüşün ana temalarından biri de kürtaj haklarıydı.  Özetle, Roe v Wade'i savunma mücadelesinin birçok cepheden sürdürülmesi gerekir ki başarıya ulaşabilsin. Sosyalistler de elbette yasal yollardan durdurma çabalarını destekliyor ve desteklemelidir de, çünkü Roe'nun hukukta yer alıp almayacak olması kadınların yaşamları üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olacak. Bunu başarmanın en iyi yolu da en etkili toplumsal güçleri harekete geçirmektir. Bu, ilk etapta o merdivenlerde şahit olduğumuz öfke dalgasıdır ama o dalga büyür, herkesin katılımıyla – erkeklerin de – kitlesel eylemlere dönüşür. Kürtaj hakları savunucuları, önümüzdeki Cumartesi günü ABD genelinde gerçekleştirilecek eylemler için çağrıda bulundu. Bu protestoların ses getirmesi son derece önemlidir.  Kürtaj haklarını korumak için harekete geçen aktivistler, kadınlara çok az şey sunabilen Demokratların ötesine bakmaya başlamalıdır. Nihayetinde asıl mücadelemiz, kürtaj hakkımızı bile savunmak zorunda kaldığımız bu patriyarka düzenini devirme mücadelesidir. Sarah Bates (Socialist Worker'dan Tuna Emren çevirdi)

Kadınlar öldürülüyor: Nisan’da en az 29 cinayet...

Erkekler Nisan’da en az 29 kadını öldürdü, en az iki kadına tecavüz etti. 2022’nin ilk dört ayında 99 kadın katledildi. Bianet'ten Evrim Kepenek’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre:  Nisan’da en az 15 kadının ölümü (Muğla (1), Manisa (1), Kastamonu (1), Mardin (1), Ordu (1), Isparta(1), Zonguldak (1), Maraş (1), Karaman (1), Bursa (1), İstanbul (1), Malatya (1), Aydın (1), Urfa (1), Kocaeli (1), basına şüpheli olarak yansıdı.  Hatay’da bir kadın kendisine sistematik şiddet uygulayan ve işkence eden kocasına karşı meşru müdafaa hakkını kullandı. Erkekler, Nisan’da Kırıkkale, Mersin, İzmir ve Diyarbakır’da kadınları öldürmekle veya kadınlara zarar vermekle tehdit etti. Urfa’da Suriyeli bir kadının ölümü basına “faili belirlenmemiş cinayet” olarak yansıdı. 2021-2022: Vahim tablo 2021'in ilk dört ayında erkekler, 108 kadını öldürdü, 37 kadını taciz etti, 49 çocuğu istismar etti, 39 kadına tecavüz etti. Erkekler en az 256 kadını seks işçiliğine zorladı, en az 253 kadına da şiddet uyguladı, yaraladı. 2021'in ilk dört ayında 74 kadının ölümü basına "şüpheli" olarak yansırken, erkekler, yılın ilk dört ayında en az yedi çocuğu öldürdü. 2022’nin ilk dört ayında erkekler, 99 kadını öldürdü, 34 kadını taciz etti, 83 çocuğu istismar etti, 238 kadına şiddet uyguladı, 11 kadına tecavüz etti. Erkekler en az 262 kadını seks işçiliğine zorladı. 2022'nin ilk dört ayında 70 kadının ölümü basına "şüpheli" olarak yansırken, erkekler, yılın ilk dört ayında en az dokuz çocuğu öldürdü. Cinayet Erkekler, Nisan’da en az 29 kadını öldürdü; geçen yıl bu sayı 17 idi. Ayrıca erkekler, kadınların yanında bulunan en az beş erkeği de öldürdü. Erkeklerin öldürdüğü kadınlardan biri Azerbaycan, bir kadın da Özbekistan vatandaşıydı. Üç erkek, üç kadını hapishaneden izinli çıkardıktan sonra öldürdü. Erkekler en az yedi kadını “koruma” veya “uzaklaştırma” kararına rağmen öldürdü.  Erkeklerin 12 kadını öldürme “bahanesi” basına yansımadı. Erkekler 12 kadını ayrılmak istediği veya barışmak istemediği için öldürdü. İki kadını velayet, iki kadını miras tartışması sırasında öldüren erkekler, bir kadını da kıskançlık “bahanesi” ile öldürdü.  22 kadını kocası, eski kocası veya sevgilisi öldürdü. Bir kadını oğlu, seks işçisi bir kadını “müşterisi”, beş kadını da damadı, torunu, eniştesi gibi akrabaları öldürdü. Erkekler, 19 kadını ev içinde, 10 kadını işyeri, ormanlık alan, sokak, hastane gibi ev dışı alanlarda öldürdü.  Erkekler kadınların yarısından fazlasını ateşli silahlarla öldürdü. Erkekler, 23 kadını ateşli silahlarla, dört kadını boğarak, iki kadını da kesici aletle öldürdü. Çocuğa şiddet - Çocuk cinayeti Ankara’da bir, İstanbul’da da bir olmak üzere iki çocuğu babası ağır bir şekilde yaraladı. Balıkesir’de bir baba 3 yaşındaki oğlunu öldürdü. Cinsel saldırı /tecavüz Basına yansıyan bilgilere göre erkekler, Nisan’da en az iki kadına tecavüz etti. Geçen yıl aynı ay erkeklerin tecavüz ettiği kadın sayısı dokuzdu.  İki kadına da tecavüz eden kim olduğu bilgisi basına yansımadı. Erkekler iki kadına da ev dışındaki alanlarca tecavüz etti.  Taciz Nisan 2022’de erkekler en az 14 kadını taciz etti. Bu sayı geçen yılın Nisan ayında sekiz idi. Erkekler, 11 kadını sözlü ve fiziki yollarla taciz etti. Erkekler üç kadını da fotoğrafını veya videosunu çekerek taciz etti. Erkekler 14 kadını ev dışı alanlarla taciz etti. Kadınları taciz eden 13 erkeğin yakınlık derecesi basına yansıması.  Çocuk istismarı Erkekler, Nisan’da en az 18 kız ve oğlan çocuğunu istismar etti. Geçen yıl aynı ay bu sayı sekiz idi. En az 12 çocuğu istismar eden 30 erkeğin yakınlık derecesi basına yansımadı. Dört çocuğu öğretmeni, bir çocuğu devlet memuru bir erkek, bir çocuğu da servis şoförü istismar etti. Erkekler, 18 çocuğu okul, sokak gibi ev dışı alanlarda istismar etti. Erkeklerin istismar ettiği çocuklardan biri Iraklıydı.  Şiddet/yaralama Erkekler, Nisan’da en az 52 kadına şiddet uyguladı. Geçen yıl, aynı ay bu sayı 68 idi.  Erkeklerin şiddet uyguladığı 12 kadın “ağır” hasta olarak hastaneye kaldırıldı. Erkekler en az sekiz kadına “koruma kararını” ihlal ederek şiddet uyguladı. Erkeklerin şiddet uyguladığı kadınlardan biri Fransalıydı. En az 39 kadını kocası, eski kocası, sevgilisi erkekler yaraladı. Sekiz kadını yaralayan sekiz erkeğin yakınlık derecesi basına yansımazken, beş kadını da baba, abi, torun gibi ailesinden erkekler yaraladı. Erkeklerin 36 kadına şiddet uygulama “bahanesi” basına yansımazken, erkekler 14 kadına ayrılmak istediği, barışmak istemediği için şiddet uyguladı. Erkekler, dört kadını da kıskandığı için yaraladı. Erkekler, 41 kadını darp ederek yaralarken, beş kadını ateşli silahlarla, beş kadını da kesici aletle yaraladı. Erkekler bir kadını da yaktı. Erkekler, 27 kadını kuaför salonu, iş yeri, otobüs, ormanlık alan gibi ev dışı alanlarda, 24 kadını ev içinde yaraladı. Erkekler bir kadına sosyal medyada şiddet uyguladı. Seks işçiliğine zorlama Erkekler, Nisan'da en az 38 kadını seks işçiliğine zorladı. Geçen yıl aynı ay bu sayı, 58 idi. Seks işçiliğine zorlanan 5 kadın Türkiye vatandaşı değildi. Seks işçiliğine zorlananlar arasında çocuklar da vardı.

Bakırköy Kadın Hapishanesi önünde Gezi tutsaklarıyla dayanışma eylemi

Kadın örgütleri, Gezi Davası'nda Mücella Yapıcı, Mine Özerden ve Çiğdem Mater'in hukuksuz bir şekilde ağır cezalara çarptırılmasını protesto etti. TMMOB'lu kadınların çağrısıyla yapılan basın açıklaması öncesi Bakırköy Kadın Hapishanesi'nde tutulan Gezi tutsaklarına kartpostallar yollandı. Protestoda sık sık "Her yeri Gezi, her yer direniş", "Mücella Yapıcı onurumuzdur", "Çiğdem Mater onurumuzdur" ve "Bu daha başlangıç, mücadeleye devam" sloganları atıldı. Kadınlar, Gezi Davası kararlarını ve İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasını kabul etmiyoruz dedi. TMMOB İstanbul İKK Kadın Komisyonu ve Susma Bitsin platformu açıklamalar yaptı. Ardından serbest kürsüye geçildi.  DSİP üyeleri de eyleme katılarak Gezi tutsaklarıyla dayanıştı.

İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz: Kadınlar kazanacak!

İstanbul Sözleşmesi’nin fesih işleminin karara bağlanacağı davada Danıştay Savcılığı, Cumhurbaşkanı'nın sözleşmeden çekilme kararının hukuka aykırı olduğu görüşüne katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla bir gecede çıkılan İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan kadınlar 550 kişilik konferans salonunda, 75 barodan 1000’i aşkın avukatın katıldığı, Danıştay heyet başkanının ifadesiyle, “Danıştay tarihinin en kalabalık duruşması”nda buluştu. Cumhurbaşkanı’nın İstanbul Sözleşmesi’nin iptali kararının anayasadan almadığı bir yetkiyi kullanmaya çalışmak anlamına geldiğini gösteren kadınlar İstanbul Sözleşmesi’ne yapılan saldırılara hukukla karşılık verdi.  Karar önümüzdeki dönemde açıklanacak olsa da salondaki avukatların büyük bir kısmına göre, Danıştay heyeti iptal kararının hukuk dışı olduğuna ikna olmuş görünüyor.  Kadınlara, çocuklara, LGBTİ+’lara yönelik şiddetin insan hakları ihlali olduğunu belirten; devlete, şiddeti önleme ve mağduru koruma yükümlülüğü getiren İstanbul Sözleşmesi, Meclis’te oybirliği ile kabul edilmiş fakat yine de Cumhurbaşkanı’nın verdiği keyfi bir kararla Sözleşme’den çıkılmaya çalışılmıştı. Bu kararla birlikte her türlü saldırı ve şiddet olayları mümkün olabilen en asgari cezalar ya da tümüyle cezasızlıkla ödüllendirildi, kadınların, LGBTİ+’ların yaşadıkları taciz ve şiddet meşrulaştırılıp şiddetin büyümesine yol açıldı.  Fakat kadın mücadelesi de gün geçtikçe büyüdü. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme sürecinde kadınlar hızla bir araya gelip organize olarak sokakları doldurmaya, “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz” demeye devam etti, “bir kişi daha eksilmeyeceğiz” diyerek tüm şiddet davalarının takipçisi oldular.  Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun yapmış olduğu açıklamada da ifade edildiği gibi, Danıştay’dan olumsuz bir karar çıkması halinde bile kadınlar bu mücadeleden vazgeçmeyecek; “Anayasa’ya aykırı olan bu Cumhurbaşkanı Kararı’nı Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacağız. İç hukukta sonuç alamazsak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dahil uluslararası mekanizmaları harekete geçireceğiz. Çünkü haklıyız.” Danıştay geri çekilme kararını iptal ederse, o zaman da derhal Avrupa Konseyi Sekreterliği’ne bildirimde bulunularak Türkiye'nin Sözleşme’ye bir kez daha taraf olmasını sağlaması gerekiyor.

Kadınlar protesto edecek: Gezi biziz

Gezi Davası'nda verilen hukuksuz kararlar, Bakırköy Kadın Hapishanesi önünde protesto edilecek. TMMOB'lu kadınların çağrısıyla yapılacak eylemde Mücella Yapıcı, Mine Özerden ve  Çiğdem Mater ile dayanışılacak. Çok sayıda örgütlenmenin içinde yer aldığı Kadınlar Birlikte Güçlü platformu da eyleme katılım çağrısı yaptı. TMMOB İstanbul İKK Kadın Komisyonu çağrısı: Gezi Biziz; yol arkadaşlarımızı hukuksuzluk girdabına terk etmeyeceğiz! 30 Nisan’da Bakırköy Kadın Hapishanesi önünde buluşalım! 25 Nisan 2022 Pazartesi günü, Gezi Davası’nda, uzun süredir devam eden hukuk tanımaz politikaların son gösterisine tanık olduk. Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi, Can Atalay, Mücella Yapıcı ve Tayfun Kahraman’a verilen mahkûmiyet kararları bir kez daha gösterdi ki, toplumun demokrasi ve adalet talep eden tüm kesimleri korkuyla sindirilmeye ve cezalandırılmaya çalışılıyor.  Bu intikamcı baskının; barış, adalet ve demokrasiyi savunanların bulaşıcı cesaretinden korkan bir karanlıktan beslendiğini biliyoruz. Hiçbir dayanağı ve geçerliliği olmayan bu mahkûmiyet kararlarını tanımıyoruz. Kentleri, parkları, ormanları, tüm canlıların yaşam hakkını savunmaya, adalet ve barışın sesini yükseltmeye ısrarla devam edeceğiz, bu hukuksuzluğa son vereceğiz. TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Kadın Komisyonu, 30 Nisan Cumartesi günü saat 15:00’te, Bakırköy Kadın Hapishanesi önünde, Mücella, Çiğdem ve Mine için buluşmaya, şarkılar, balonlar, halaylarla, Bakırköy’den Silivri’ye arkadaşlarımızı selamlama çağrısında bulunuyor. Gezi Biziz, Hepimiz Oradaydık diyen hepimiz, bu hukuksuzluğa karşı ses çıkarmak ve tutsak edilen arkadaşlarımızın yanında olmak için orada olacağız!

Binden fazla avukat Ankara’da İstanbul Sözleşmesi’ni savunuyor

Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun (EŞİK) çağrısıyla  Türkiye’nin 73 barosundan bini aşkın kadın avukat hukuksuzluğa ‘dur‘ demek için Ankara’da buluştu. Bugün Ankara’da Danıştay’da görülmekte olan davada, İstanbul Sözleşmesi’nin savunması yapılacak. Eril şiddetin her gün en az üç kadını yaşamdan kopardığının her gün en az üç şüpheli kadın ölümünün üstünün örtüldüğünün vurgulandığı EŞİK açıklamasında, 20 Mart 2021 tarihinde İstanbul Sözleşmesi hakkında hukuka aykırı bir kararla fesih bildiriminin yayınlandığına değinildi.  Açıklamada şunlar aktarıldı: “Fakat şiddet gittikçe yükseliyor, şiddetle mücadelede İstanbul Sözleşmesi’nin önemi ve etkin uygulanması zorunluluğu her geçen gün biraz daha artıyordu. Danıştay, fesih kararının hemen ardından açılan yürütmeyi durdurma davalarını dikkate alıp bu hukuksuz kararı iptal ederek fesih kararından cesaretlenen kaç kadın katilini fiilinden caydırmış olacaktı asla bilemeyeceğiz. Ancak şunu biliyoruz; kadınların eşit ve şiddetsiz bir hayat sürmeleri için İstanbul Sözleşmesi elzemdir. Bu yüzden Sözleşme’den asla vazgeçmeyeceğiz.” Fesih kararına ilişkin yürütmenin durdurulması ve kararın iptali talebiyle pek çok kadının, kadın örgütünün, baroların, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların ve siyasi partilerin açtıkları 200’ü aşkın davadan duruşma tarihi belirlenenler, yarın esastan görüşülecek. EŞİK tarafından kararın önemine ise ilişkin şu ifadeler kullanıldı: “Verilecek karar, sadece İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının hukuksuzluğuna ve buna yönelik iptal taleplerimize ilişkin olmayacak. Aynı zamanda, hukukun ayaklar altına alındığı mevcut bağlamda, Türkiye’nin geleceği ve hukukun üstünlüğü adına belirleyici olacak.” İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına ilişkin olarak şunlara yer verildi: “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek Anayasa’daki eşitlik ilkesinden, şiddeti önlemek ve maruz bırakılanları korumakla ilişkili diğer yasalardan vazgeçildiğinin, devletin kadın erkek eşitliği ve kadına karşı şiddeti önleme politikasını terk ettiğinin tüm dünyaya ilan edilmesidir.” TBMM’de yasayla kabul edilen uluslararası bir sözleşmeden tek kişilik kararla çıkılmasının Sözleşme’nin kendisinin önemini de aşan bir önemi olduğunun belirtildiği açıklamada şunlar aktarıldı: “Bu karar Sözleşme’nin referans aldığı ve Türkiye’nin de taraf olduğu tüm temel insan hakları belgelerinden de çekilebileceği anlamına gelmektedir. Bu sebeple, İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak sadece kadınların değil, demokratik bir ülkede adaletli ve insanca yaşamdan yana olan herkesin sorumluluğudur.” EŞİK tüm kadınları, kadın ve LGBTİ+ örgütlerini, baroları, emek ve meslek örgütlerini ve siyasi partileri; eşit ve şiddetsiz bir yaşam isteyen herkesi hep birlikte hukuka ve İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaya çağırdı.

Meksika'da kadınlar şiddete ve cinayetlere karşı sokakta

Güney Amerika'da kadına karşı şiddetin en yüksek olduğu ülke, kitlesel kadın protestolarına sahne olmaya devam ediyor. Başkent Meksiko ile en büyük ikinci kent Monterrey'de gösteriler düzenleyen kadın örgütleri, devleti adaleti yerine getirmeye çağırdı. 21 Nisan'da ülkenin kuzeyinde ölü bulunan 18 yaşındaki Debanhi Escobar cinayetini kınayan sloganlar atan suçluların bulunmasını ve hak ettikleri şekilde cezalandırılmasını talep etti. Meksika'nın sadece Nuevo Leon eyaletinde, yılbaşından bu yana en az 30 kadın cinayeti işlendi.  

1000 kadından çağrı: Aysel Tuğluk için adalet

Altı yıldır cezaevinde tutulan Aysel Tuğluk, demans hastalığına yakalanması nedeniyle kendi bakımını yapamıyor. Ve mahkumiyet koşullarında durumu giderek kötüleşiyor. Buna rağmen Aysel Tuğluk hapiste tutulmaya devam ediliyor. Konuyla ilgili “Aysel Tuğluk için 1000 kadın” topluluğu basın toplantısı yaptı. Toplantıda oyuncu Deniz Türkali, uzman doktor Pınar Saip, uzman doktor Emel Gökmen, avukat Elif Taşdöğen, Aysel Tuğluk'un kuzeni ve gazeteci Gülsen Yüksel konuşma yaptı. Basın açıklamasını okuyan ve Aysel Tuğluk'un yalnız olmadığını vurgulayan Deniz Türkali şunları söyledi: "Bir siyasetçi ve hukukçu olan Aysel Tuğluk altı yılı aşkın bir süredir cezaevinde. Cezaevinde tek başına hayatını idame ettirmesinin gün geçtikçe imkansızlaştığı görmezden geliniyor. Siyasi saiklerle devam eden yargı sürecinde ve günlerce süren duruşmalarda, Aysel Tuğluk, SEGBİS salonlarında beklemek zorunda bırakılıyor.  Bizimle beraber birçok platformda çağrılar, eylemler ve kampanyalar yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Sağlıklı yaşam hakkına ve insanca yaşama saygılı Aysel’in dostları, yoldaşları ve binlerce kadınla beraber mücadele sürüyor. Aysel Tuğluk’un yaşadığı ağır hastalığa ilişkin yetkili sağlık kurumlarının hazırladığı 'cezaevinde kalamaz' raporlarının dikkate alınmasını, hukuka, insan haklarına uygun bir karar verilmesini, Aysel Tuğluk’un derhal serbest bırakılarak tedavi olmasının sağlanmasını, bunun için derhal harekete geçilmesini talep ediyoruz.  Bu talepler bugün 54 ülkeden 6 bini aşkın kadının imzasını, çok daha fazla kadının irade beyanını taşıyor. Aysel Tuğluk’a karşı geliştirilen haksız tutum aynı zamanda kadın mücadelesine yönelik tutumun da bir göstergesidir. Kadın mücadelesinin ve barış mücadelesinin bir parçası olan Aysel Tuğluk’a yaşatılanlar, biz kadınların haklarımız ve hayatlarımız için sürdürdüğümüz mücadelenin gerekçelerinden birisidir." Ölmeden tahliye edilmesi gerekir Aysel Tuğluk'un hastalık sürecinden bahseden Gülsen Yüksel "Aysel'in unutkanlıkları annesini kaybetmesi, cenazede yaşanan olay ve cezaevinde olması nedeniyle başladı. Daha sonra pandemi koşulları unutkanlığını artırdı. Şu an yaşıt iki insan gibi konuşamıyoruz. Onunla bir çocukla konuşur gibi konuşuyorum. Aysel'i ölümüne beş kala tahliye edeceklerse söylesinler" dedi. Mahkûmiyeti en azından ertelenmelidir Tuğluk'un hastalığının teşhis aşamasını ve hukuk sürecini anlatan Avukat Elif Taşdöğen "İlk başta Tuğluk'a alzheimer teşhisi koyuluyor. Daha sonra 6 aylık bir süreç sonunda Demans teşhisi koyuluyor ve Tuğluk'un yalnız kalamayacağı, temel ihtiyaçlarını yalnız gideremeyeceği raporlanıyor. Tüm bunlara rağmen tahliye edilmiyor. Savcı, sağlık kuruluşlarının verdiği bilgi, mahkûmun arkadaşlarının ve cezaevi kurumunun verdiği bilgi doğrultusunda infaz durumunu erteleyebilir veya mahkûmiyete ara verebilir. Ama ısrarla dar bir pencereden bakarak karar veriyor" diye belirtti. Demans hastalığı ile ilgili bilgi veren Gökmen "Demans hastalarının bakımları ya sağlık çalışanları ya da hastanın yakınları tarafından yapılmalıdır, çünkü psikolojik olarak etkileyecektir. İnsan hakları bakımından ve mahkûm arkadaşlarının hakları bakımından, Tuğluk'a bakmalarını istememeliyiz. Yarın değil bugün bir şey yapılması gerekiyor. Hapishanede bir gün daha kalması onun hastalığının süreci için iyi değil" dedi. Hasta mahkûmların da sağlık hizmeti alma hakkı var Cezaevlerindeki sağlık hizmeti koşullarından bahseden Uzman Doktor Pınar Saip, "Nitelikli sağlıklı koşulların olmadığı ortamda mahkûm olmak da hasta olmak da büyük sorun. Bugün bununla karşı karşıyayız. Bu sorunları sadece Aysel değil birçok kişi yaşıyor. Hasta mahkûmların da diğer insanlar gibi sağlık hizmeti alma hakkı var. Aynı zamanda biz hekimler karşımıza gelen mahkûm hastanın dosyasında suçunu görebiliyoruz. Bu büyük bir ayrıma sebep oluyor. Biz hekimlerin, hekim etiği doğrultusunda hareket ederek tercihimizi hastanın iyileşmesinden yana kullanmalıyız. Tuğluk için Adli Tıp Kurumu'nun kararı tekrar değerlendirmesi gerekiyor. Artık cezaevlerinde sürekli hekim yok. Sürekli hekim olması önemli. Çünkü hasta kayıtlarını, süreci düzgün takip ediyorlar. Sevk geç alınıyor, ambulanslar yetersiz. Bu sebeple gecikmeler sürekli oluyor. Aynı zamanda hastalar sağlık hizmetine ulaşabiliyorlar mı, bununla ilgili denetim yapılması gerekiyor. Hapishane koşulları demans hastalığı için daha da kötüleştirici etki yapıyor" dedi.

Hasta tutsak Aysel Tuğluk'a özgürlük!

Aysel Tuğluk İçin 1000 Kadın İnisiyatifi, ağır hasta olan ve buna rağmen hala hapiste tutulmaya devam eden Aysel Tuğluk için bir basın açıklaması düzenleyecek. Basın açıklamasına çağrı metni şöyle: "Sizleri Aysel Tuğluk'un Özgürlüğü için Düzenlediğimiz Basın Toplantısına Davet Ediyoruz Biz kadınlar, Aysel Tuğluk’un yaşamı boyunca sürdürdüğü kadın hakları, barış ve demokrasi mücadelesinin tanığıyız.
 2016 yılından bugüne kadar tutuklu bulunduğu cezaevinde tedavi edilmesi mümkün olmayan ağır sağlık sorunları nedeniyle derhal tahliye olması gerektiği yönündeki raporlara rağmen, tahliyesinin siyasi kararlarla engellendiğinin de tanığıyız. Bizler bu tanıklığımızı, Aysel Tuğluk’un sağlık sorunlarına rağmen tahliye edilmemesine karşı uzunca bir süredir bir arada ses yükselten Aysel Tuğluk İçin 1000 Kadın olarak ısrarla sürdürmekteyiz. Bu ısrarımızla, ülkenin ve dünyanın dört bir yanında yaşayan ve imzalarıyla bir araya gelen kadınlar olarak, 22 Nisan 2022, Cuma günü, saat 12.00’de, Aysel Tuğluk için özgürlük ve adalet talebi ile birlikte, son durumuna ilişkin bilgi paylaşımında bulunacak konuşmacıların da katılacağı bir basın toplantısı düzenliyoruz. Sizleri basın toplantısına katılarak kadın dayanışmasını güçlendirmeye, Aysel Tuğluk ve tüm hasta tutsaklar için dayanışmayı sürdürmeye çağırıyoruz. Aysel Tuğluk İçin 1000 Kadın 1000kadin.org twitter.com/BinlerceAysel TOPLANTI YERİ: Karşı Sanat Çalışmaları Salonu, İstiklal Cad. Aznavur Pasaj, No:108 K:6, Beyoğlu/İSTANBUL TOPLANTI TARİHİ & SAATİ: 22 Nisan 2022, Cuma, 12.00"

Geri 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 İleri

Bültene kayıt ol