İktidar kadına şiddeti ve ayrımcılığı önleyen İstanbul Sözleşmesi’nden çıkalı 3 ay oldu. Kadın cinayetlerini dahi Sözleşme’nin kendisine bağlayan aşırı sağcıların sevinç çığlıkları altında sözleşmeden çıkan AKP, kadın cinayetleri başta olmak üzere tüm şiddet olaylarının üzerine etkin gideceğini, kanunları uygulayarak bunları durduracağını belirtmişti.
İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükteyken uygulamayan iktidar, aynı keyfiyeti sürdürürken, şiddet hayatları karartmaya, canları almaya devam ediyor.
23 yaşındaki Şebnem Şirin’in, Furkan Zırbancı tarafından vahşice katli, kadınların iktidara tepkisini bir kez daha açığa çıkardı. Onun gibi korunmayan birçok kadın aynı tehlike altında. 2021 yılında şu ana kadar 241 kadın erkekler tarafından öldürüldü.
İstanbul Sözleşmesi’ne, kadın ve LGBTİ+ kazanımlarına savaş açan iktidara karşı işçiler birlikte mücadele etmeli.
Güney Amerika’da kürtaj hakkı mücadelesi
28 Eylül Uluslararası Güvenli Kürtaj Gününde Meksika’dan Peru’ya Latin Amerika’nın pek çok yerinde binlerce kadın kürtaj hakkı için sokağa çıktı. 28 Eylül 1990 yılında Karayipler ve Latin Amerika’da kürtaj suç olmaktan çıkarılmıştı. 2011 yılında ise Women’s Global Network for Reproductive Rights (WGNNR) 28 Eylül gününü kürtaj hakkı için bir eylem günü ilan etmişti.
28 Eylül’de Meksika, Peru, Salvador, Şili, Colombiya gibi pek çok ülkede kadınlar, kürtaj hakkının simgesi olan yeşil fularlarla sokağa çıktı. Eylemde “Yasal kürtaj şimdi!” “Karar verme hakkı” gibi pankartlar görülüyor.
Eylemlerin gerçekleştiği ülkelerin çoğunda kürtaj hala yasal değil. Latin Amerika’da Küba, Arjantin ve Meksika’nın bazı bölgeleri dışında kürtaj hemen hemen her yerde yasak. Yalnızca annenin hayatının tehlikede olduğu durumlarda, tecavüz vakalarında ve fetüsün yaşama şansı olmadığı durumlarda gerçekleştirilebiliyor. Salvador, Haiti, Dominik Cumhuriyeti ve Nikaragua’da ise tamamen yasak. Salvador’da kürtaja 8 yıl hapse varan ciddi cezalar mevcut..
Kürtaj hakkının tanınması kadınların hayatlarına mal olurken hala kürtaj kriminalize edilmeye çalışıyor. Yalnız Latin Amerika’da değil; Türkiye dahil dünyanın pek çok yerinde kadınlar güvenli ve erişilebilir kürtaj hakkından mahrum kalıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, dünyada her yıl tüm gebeliklerin yarısı (121 milyon) istenmeyen gebeliklerden meydana geliyor. Kürtaj hakkına erişimin olmadığı ülkelerde kadınlar güvensiz yollara başvurarak hayatlarını riske atmak zorunda kalıyorlar. 2010-2014 yılları arasındaki kürtajların yaklaşık %45’i güvenli değildi.
Afgan kadınların Taliban’a karşı mücadelesi devam ediyor
7 Eylül’de Taliban, Kadın Bakanlığı binasını 'İyiliğe Davet ve Kötülükten Sakındırma Bakanlığı'na dönüştürdüğünü ilan etmişti. Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde, binaya asılan yeni tabelada Arapça ve Farsça olarak, "Dua, Rehberlik ve Faziletin Teşviki ile Ahlaksızlığın Önlenmesi Bakanlığı" yazısının yer aldığı görülüyor. Daha önceden Kadın Bakanlığı’nda yer alan kadın çalışanlar ise binaya alınmayıp işlerine son verildiği bildirildi. 8 Eylül’de kadınlar özgürlükleri için Kabil sokaklarındaydı. Eylemciler eşit haklar talep ederken Taliban’ın kadınları politikadan ve çalışma hayatından dışlamasına yönelik tepkilerini gösterdi. Eylemde “Azadi” yazılı pankartların yanı sıra “Dünya neden bizi bu kadar sessizce ve zalimce izliyor?” yazılı İngilizce pankartlar da vardı.
Kadınların barışçıl eylemine Taliban şiddetle yanıt verdi. Taliban askerleri eylemcileri kırbaçladı, havaya ateş açtı ve eylemcilere elektrikli sopayla şiddet uyguladı. Eylemciler bir yandan şiddete uğrarken diğer yandan bir kadının yerinin evi olduğu ifadeleriyle eyleme sebep olan kadın düşmanı söylemler devam ettirildi. Askerler şiddet sahnelerini video kaydına almaya çalışan kadınlara da aynı şekilde şiddetle karşılık verdi. Gazetecileri Koruma Komitesine göre eylemde onlarca gazeteci de gözaltına alındı. Kimi Afgan gazeteciler sert bir biçimde dövüldü.
BBC’ye konuşan bir eylemci: “Bana eyleme gitmememi söylüyorlar. ‘Taliban seni öldürecek’ diyorlar. Eyleme katılmak için erkek kardeşimle tartıştım. Sesimizi yükseltmemiz çok önemli. Korkmuyorum. Böyle devam edeceğim, yeniden ve yeniden, ta ki öldürülene kadar. Yavaş yavaş ölmektense bir anda ölmeyi yeğlerim. ” ifadelerini kullandı. Bir başka eylemci “Haklarımızı talep etmeliyiz, sadece kendimiz için değil; gelecek nesiller için, çocuklarımız için. Taliban’ın bizi bulacağını ve hedef alacağını biliyoruz. Ama başka seçeneğimiz yok. Devam etmek zorundayız” dedi.
Taliban sözcüsü “Bir kadın bakanlıkta çalışamaz. Buna izin vererek omuzlarına taşıyamayacakları bir yük yüklemiş olursunuz” diyerek güya kadınların iyiliğini düşündüğünü öne süren bir açıklama yaptı. Kadınların çalışmasını, siyasete katılmasını omuzlarında yük addeden Taliban, şiddet uygulamayı, kırbaçlamayı, ölümle tehdit edilmeyi kadınların iyiliği için yaptığını öne sürebiliyor. Kadınlar öldürülmeyi göze alarak özgürlükleri için mücadele etmeye devam ediyor.
Eylül ayında en az 26 kadın ve 4 çocuk erkekler tarafından öldürüldü. Aynı zamanda en az 19 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu.
Bianet, yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan topladığı verilere göre, Eylül ayında 26 kadının öldürüldüğünü, 19 kadının ise şüpheli şekilde ölü bulunduğunu açıkladı.
Eylül ayında öldürülen 18 kadını kocası, sevgilisi, eski eşi öldürdü. Bir kadın ev sahibi, üç kadın oğlu, iki kadın ise akrabaları tarafından öldürdü. İki kadını öldüren erkeğin yakınlık derecesi basına yansımadı. Erkeklerin 20 kadını öldürme “bahanesi” bilinmezken, altı kadın “barışmak istemediği”, “boşanmak istediği” için öldürdü. Kadınların 10’u ateşli silahlarla, 7’si kesici aletlerle, 3’ü boğularak katledildi. İki kadın darp edilerek, bir kadın balkondan atılarak, bir kadın da işkence edilerek katledildi. Erkeklerin iki kadını nasıl öldürdüğü ise basına yansımadı.
20 kadın evlerinde, dört kadını ormanlık alan, park gibi ev dışı alanlarda öldürdü. İki kadının ise nerede öldürüldüğü bilgisi bilinmiyor.
Aynı verilere göre eylül ayında erkekler en az 5 kadına tecavüz etti ve en az 10 kadını taciz etti, en az 13 kız ve oğlan çocuğunu istismar ederken en az 65 kadına şiddet uyguladı.
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı açıklandığından beri neredeyse her gün yeni bir saldırıyla karşılaşıyoruz ve karşılaşmaya devam edeceğiz. Tacizi, tecavüzü meşrulaştıranların karşısında kadın dayanışmasını büyütmek için, daha eşit ve özgür bir dünya var etmek için birleşik bir mücadeleye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), Danıştay’da devam eden İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinin yürütmesinin durdurulması davaları ile ilgili bir basın açıklaması yayınladı.
Dila Ak Türkiye’de ve dünyada kadınların haklarına yapılan saldırıları ve mücadeleleri anlatıyor.
►Akademide taciz
►Afganistanlı kadınlar haklarından vazgeçmiyor
►Kadın erkek eşitsizliği her yerde
►Meksika'da kazanılan kürtaj hakkı
Meksika Yüksek Mahkemesi, kürtaj yasağının anayasaya aykırı olduğuna hükmetti.
ABD işgali altında çoğu Afgan kadınının yaşamının düzeldiği yalanları uyduruluyor. Judy Cox, 20 yıllık savaşın ardından Afgan kadınlarının gerçek durumunu ele alıyor.
ABD'nin Afganistan'ı işgalini haklı çıkaran ve Afgan kadınlarına yönelik baskıyı sürdürmeye yardımcı olan emperyalist feministlere kanmayın.
ABD destekli yozlaşmış kukla hükümetin 20 yıllık iktidarı sırasında çoğu Afgan kadının hayatının geliştiği hiçbir gerçekliği olmayan bir hikâye.
Aksini iddia edenler, kanıtlarını Kabil'in az sayıda kadının eğitim ve istihdam olanaklarına eriştiği bölgelerine dayandırıyorlar. Onların “kanıt” diye gösterdikleri, bir avuç yüzeysel önlem.
2001'deki Bonn Anlaşması, Afganistan’ın yönetimine kadınların katılımı fikrini benimseyen bir plan ortaya koydu. Afgan anayasası, Loya Jirga meclisinde yüzde 20 oranında kadın temsilini güvence altına alıyordu.
2002 yılında, dönemin cumhurbaşkanı Hamid Karzai, Afgan Kadınlarının Temel Hakları Bildirgesi'ni imzaladı. Bu bildirge kadınlara sivil haklar, eğitime erişim ve ne giyeceklerini seçebilme hakkı vaat etti.
Bu tür önlemler, rejime verilen uluslararası desteği haklı çıkarmak için gerekçe olarak gösterildi ve uluslararası yardım olarak gelen paranın Karzai'nin yozlaşmış hükümetinin bankalarına akmasını sağladı. Ancak bu önlemler, Afgan kadınlarının çoğu için çok az şey ifade ediyordu.
Afganistan'daki BM Yardım Misyonu (Unama) 2009'da şöyle diyordu: “Mevcut gerçek şu ki, Afgan kadınlarının yaşamları şiddetle nedeniyle ciddi şekilde tehlikeye altında ve kadınlar en temel insan haklarından mahrum bırakıldı”.
Aynı yıl, Afgan hükümeti, anayasayı ihlal ederek, Afgan kadınlarının cinsel konularda kocalarına itaat etmelerini gerektiren bir yasa çıkardı.
Eşitsizlik
Eğitimdeki kızların sayısındaki artıştan söz edilmesine rağmen, bugün Afgan kadınları dünyadaki en düşük okuryazarlık oranına sahip. Ayrıca Afganistan, kadın-erkek eşitliği konusunda da dünyadaki en kötü ülkelerden biri. 15-24 yaşları arasındaki Afganlar arasında erkeklerin yüzde 50'si, kadınların ise sadece yüzde 18'i okuryazar.
20 yıllık ABD işgali sırasında yayınlanan diğer Unama raporları, erken evliliklerin ve sık hamileliğin her 100.000'de 1.900 anne ölüm oranına yol açtığını ortaya koydu. Bu, dünyadaki en yüksek oranlardan biri.
Afganistan, GSYİH'sının sadece yüzde 0,6'sını sağlığa harcadı -Güney Asya ortalaması yüzde 5'ti- ve Afgan kadınlarının yaşam süresi beklentisi sadece 44 yıl.
Hükümet 2009'da Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması yasasını çıkardı. Ancak altı yıl sonra Unama, Afgan kadınlarının geleneksel uygulamalara saygı göstermedikleri veya “İslami olmayan” işlerde çalıştıkları için düzenli olarak saldırıya uğradığını ve öldürüldüğünü bildirdi.
Tecavüz de yaygındı ve bu tecavüzlerin failleri genellikle yasalar karşısında dokunulmaz durumdaydı. Kadınların ekonomik açıdan kırılgan durumda olmaları onların istismarcı ilişkilerin tuzağına düşmelerine ve rekor sayıda intiharlara yol açtı.
Aralık 2018'de Time dergisi, Afganistan'ın hâlâ dünyada kadın olmak için en kötü yer olduğunu bildirdi.
Bir kadın Afgan diplomat dergiye şunları söyledi: “Afganistan'daki kadınları desteklemek, dünyanın her yerinden insanların sözde hizmet ettiği bir şey ama para ve yardım asla onlara ulaşmıyor. Yolsuzluk ve savaş canavarı tarafından yeniyor.”
Kadın haklarına yönelik kâğıt üzerindeki taahhütler, başarısız bir rejime yabancı destekçilerinin gözünde meşruiyet sağladı, ama Afganistanlı kadınların gözünde değil.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarında, Avrupalı sömürgeciler Batı'nın üstün, modern ve ilerici olduğunu ve Doğu'nun aşağı ve geri olduğunu iddia ederek emperyalizmi haklı çıkardılar.
İngiltere, 1882'de Süveyş Kanalı'na girmek için Mısır'ı işgal ve ilhak etti. Ancak bu işgalin komutanı Lord Cromer, kadınları İslam'ın "aşağılamasından" kurtardığını iddia etti. Mısırlıların “Batı Medeniyetinin gerçek ruhunu özümsemeye ikna edilmeleri veya zorlanmaları” gerektiğinde ısrar etti.
Lord Cromer, Kadınların Oy Hakkına Karşı Ulusal Birlik'in kurucu üyesi ve başkanıydı.
Bazı İngiliz feministler bile İngiliz imparatorluğunu desteklemek için ırksal ve kültürel üstünlük fikirlerini tekrarladılar. Sufrajet Emmeline ve Christabel Pankhurst, Birinci Dünya Savaşı'nı desteklemek için militan kadınlara oy hakkı kampanyalarını askıya aldı.
Emmeline, “Bazıları imparatorluk ve emperyalizmden sanki ayıplanacak ve utanılacak bir şeymiş gibi bahsediyor. Bizimki gibi toprak ve potansiyel zenginlik bakımından büyük bir imparatorluğun mirasçıları olmak harika bir şey.”
Tüm sömürgeci güçler, kadınlara değerler dayatmak için aynı hakkı talep etti. Cezayir'i işgal eden Fransız kuvvetleri törenle peçeleri yaktı.
Emmanuel Macron'un mevcut hükümeti hâlâ Müslümanların dışlanmasına dayanan bir “Fransızlık” fikrini destekliyor. Ancak “sömürge feminizmi”, kadınlara gerçek bir değişim umudu sunmayan sahte bir feminizmdi.
Kasım 2001'de, dönemin ABD başkanı George Bush'un eşi Laura Bush, “Afganistan'ın büyük bölümündeki son askeri kazanımlarımız nedeniyle, kadınlar artık evlerine hapsedilmiyor. Terörle mücadele aynı zamanda kadın hakları mücadelesidir” dedi.
ABD askeri gücünün, asil kadın özgürlüğü davasında kullanıldığı fikri, Cherie Blair ve “şahin” Hilary Clinton gibi bir grup sözde feminist tarafından tekrarlandı.
ABD'deki Feminist Çoğunluk Vakfı, “Umut Koalisyonu”nu alkışladı.
Batı, kadına yönelik şiddet ya da siyasi ve toplumsal eşitsizlik söz konusu olduğunda hiç de masum değil. ABD'de yılda yaklaşık 1.500 kadın “tutku suçları” nedeniyle öldürülüyor.
Savaş kadın haklarıyla bağdaşmaz - kadınların ve ailelerinin ölümü ve yaşamsal altyapının yok edilmesi anlamına gelir.
Savaşın kadınlar üzerindeki etkisini gösteren Afganistan'dan bir örnek, Wech Baghtu hava saldırısıdır. 3 Kasım 2008'de, ABD'nin bir köyün düğün partisine düzenlediği bombalı saldırı, 37 Afgan kadın ve çocuğun ölümüyle sonuçlandı.
ABD'li kıdemli barış aktivisti Tom Hayden'in yazdığı gibi, “Afgan kadınlarının işgalci, bombalayan ve hapse atan bir Amerikan ordusu tarafından özgürleştirilebileceğini düşünmek zor. İnsansız hava araçlarının, Özel Kuvvetlerin, gözaltı kamplarının ve yabancı işgalcilerin Taliban köktenciliğine çözüm olduğuna inanmak zor.”
Pentagon feministleri, Suudi Arabistan gibi baskıcı rejimlere kucak açarken, askeri müdahaleleri meşrulaştırmak için kadın haklarının dilini alaycı bir şekilde manipüle ediyor.
Emperyal feminist gündem, tanıtım ve yeni pazarlar arayan Batılı şirketler tarafından da destekleniyor.
2009'da Revlon ve L'Oreal, Afganistan'da Sınır Tanımayan Güzellik'i başlatmak için 550.000 Sterlin'in biraz altında para topladı.
Programı yürüten bir kadın, “Kabil'e ilk geldiğimde bu kadınların saçlarına ve yüzlerine yaptıkları karşısında şok oldum. Saçlarını durulamak için yakındaki kuyulardan kovalar kullanıyorlardı” dedi.
Afgan kadınları, temiz suyu rujla özgürleşmeye tercih etmiş olabilir, ancak bu onlara danışılmadı.
Askeri işgal ve kurumsal feminizm tarafından desteklenen feminizm, manikürlü el birliği ile çalışır. Her ikisi de kadınların örgütlenmesini ve kendi çıkarları için savaşmasını zorlaştırdı.
Emperyalist feministler, Afgan oğulları, erkek kardeşleri ve babaları düşman olarak göstermek için gizlice işbirliği yaptılar.
Solcu feminist Gayatri Spivak, sömürgeciliğin “beyaz erkeklerin kahverengi kadınları kahverengi erkeklerden kurtarması gerektiği” fikriyle meşrulaştırıldığını söyledi. Bu bahane kullanıldığında kadınlar güçsüzleşir ve erkekler insanlıktan çıkar.
Ancak Afgan kadınları ABD bombalarıyla kurtarılmayı bekleyen pasif kurbanlar değil.
Miriam Rawi, Taliban hükümetine ve ABD askeri müdahalesine karşı çıkan Afganistan Devrimci Kadınları Derneği'nin bir üyesi.
“Terörle savaş” ve “Afgan kadınlarının kurtuluşu”, ABD emperyalizminin Afganistan'daki birçok gizli gündemini örtmek için kullanılan bir yalandı” diyor. Kesişimsel feminizm, son 20 yılda, çok daha fazla insanın cinsiyetin yanı sıra ırk gibi konuları da ele alma zorunluluğunun farkına vardığını gördü.
Bir teori olarak kesişimselliğin sınırları olsa da, artık daha fazla feministin, ırk ve emperyalizm gibi faktörlerin kadın hakları sorunlarından ayrılamayacağında ısrar etmesi önemlidir.
Bu, kadınların kurtuluşu için verilen savaş için olumlu bir gelişmedir. Bir sonraki adım, bunu sınıfın merkeziliği sorununa taşımak ve ırk ve cinsiyetin bundan nasıl etkilendiğini tartışmaktır.
Kurtuluşa giden yol bombalardan değil, ezilenlerin eylemlerinden geçer. Bugün Afganistan'da aşağıdan mücadele çok zor görünebilir, ancak emperyalist feminizm her zaman kadınların kurtuluş mücadelesine engel olacaktır. Savaşa ve emperyalizme karşı muhalefet inşa etmek bu engeli kaldırır.
Socialist Worker'dan Çeviren: Arife Köse
ABD’nin, 20 yıllık işgalin ardından Afganistan’dan çekilmesiyle ve Taliban’ın hızla yönetimi ele geçirmesiyle birlikte ülkede bir panik ve belirsizlik ortamı hakim olurken, Taliban’ın değişip değişmediği, daha ılımlı bir hale gelip gelmediği yaygın şekilde tartışılmaya başlandı. Aralarında Türkiye, Rusya ve Çin’in bulunduğu bazı ülkeler Taliban’ın açıklamalarını ‘ılımlı ve itidalli’ bulduklarını ve bundan memnuniyet duyduklarını söyleyerek Taliban’la görüşebileceklerini, hatta gerekirse birlikte çalışabileceklerini açıkladılar.
90’lı yılların başında kurulan Taliban, 1996 yılından ABD’nin ülkeyi işgal ettiği 2001 yılına kadar ülkeyi yönetmişti. O yıllarda Taliban kadınların sadece burkayla bir erkeğin refakatinde sokağa çıkmasına izin veriyordu. Kız çocuklarının okula gitmesine, kadınların çalışmasına, erkek doktorlar tarafından muayene edilmesine, kamusal alanda konuşma yapmalarına ya da siyasete katılmalarına izin verilmiyordu. Bu kurallara uymayan kadınlar cezaevine atılarak, kırbaçla dövülerek ya da öldürülerek cezalandırılıyordu.
Şimdi kadınlar aynı şeyleri yeniden yaşamaktan, hayatlarını ve son yirmi yılda az da olsa elde ettikleri hakları bir kez daha tamamen kaybetmekten korkuyorlar. Afganistan’da son yirmi yılda kadınlar okula gidebilmiş, çalışma hayatına geri dönmüş, seçimlerde oy kullanmaya başlamıştı. 2020 yılı itibariyle Afgan milletvekillerinin yüzde 27’si ve memurların yüzde 21’i kadınlardan oluşuyordu.
Taliban’ın yönetimi yeniden ele geçirmesinin ardından çok sayıda kadın, korktukları için sokağa çıkmadıklarını, işe gitmediklerini söylüyor. Bazı kadınlar ise dışarıda yanlarında erkek olmadan çıktıkları için Taliban tarafından durdurularak eve gönderildiklerini anlatıyor.
Taliban ise yaptığı ilk açıklamalarda ‘şeriat kuralları çerçevesinde kadınların çalışmasına ve eğitim görmesine izin verileceğini’ söyledi. Bu açıklama hiçbir şekilde kabul edilemez ve Taliban’ın ılımlılaştığı şeklinde yorumlanamaz. Eğer ‘ılımlılaşmaktan’ kastedilen demokratikleşme ise, bunun en önemli ve taviz verilemez kriterlerinden biri kadınların haklarının hukuki ve pratik olarak ne kadar güvence altına alındığıdır. Böyle bir yönetimde kadınların hakları ve özgürlükleri, şeriat kuralları da dahil olmak üzere hiçbir kurala tabi kılınamaz, ondan daha üstün olduğu varsayılan hiçbir kural tarafından belirlenemez.
Kız çocuklarının ‘şeriat kuralları çerçevesinde okula gitmesine’ izin veren bir yönetim ‘ılımlı’, ‘demokratik’, ‘kadın haklarını tanıyan’ değil, ancak karşı devrimci, dolayısıyla hızla ve net bir şekilde reddedilmesi gereken bir yönetim olabilir. Kadın hak ve özgürlüklerini, şartsız ve koşulsuz olarak temel hak ve özgürlük olarak tanımıyor olmasını ne kendinden menkul bir anti-emperyalizm ne de yine kendinden menkul ‘şeriat kuralları’ arkasına gizleyemez. Kadınlara 90’lı yıllardaki ‘ölümü’ göstererek onları bugün ‘sıtmaya’ razı edemez, etmemelidir. Bu konuda Afgan kadınları ile dayanışmanın yolu, hiçbir yönetimin Taliban’ın bu tür yaklaşımlarını ‘ılımlılaşma’, ‘demokratikleşme’ olarak maskelemesine izin vermemek olacaktır.
Arife Köse
(Sosyalist İşçi)
İstanbul Sözleşmesi Kampanya Grubu’ndan kadınlar bu akşam İstanbul’da Afganistan’la dayanışmak için bir eylem gerçekleştirdi.