8 Mart'ın ardından: Vardık, varız, var olacağız

Cinayet ve şiddet önlenmiyor, kadınlar öfkeli

Her sene olduğu gibi bu yıl da 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü Türkiye’nin birçok kentinde erkek ve devlet şiddetini protesto gösterilerine sahne oldu. Başta İstanbul, İzmir ve Ankara olmak üzere eylemlere katılım yüksekti. Geçen yıla göre daha fazla kadın ve LGBTİ+’nin sokağa çıktığına tanık olduk. Sistematik cinayetler İstanbul’da önleri kesilen binlerce kadın ve LGBTİ+ polis barikatını yıktı, çünkü: • 1 Ocak 2021- 23 Kasım 2021 arasındaki dönemde erkekler en az 285 kadını öldürdü, 711 kadını da yaraladı. • Erkekler, 1-23 Kasım arasında en az 29 kadını öldürdü, 41 kadını yaraladı. • Yani 326 günde 285 kadın öldürüldü, 711 kadın yaralandı. • Erkeklerin öldürdüğü kadınlardan üçü trans kadındı. • Erkeklerin öldürdüğü kadınlar arasında, iki Afganistanlı, bir Faslı, bir Suriyeli, bir Ukraynalı, bir Ezidi, bir Azerbaycanlı, bir Rusyalı, bir de Kırgızistanlı göçmen kadın vardı.  Aşırı sağcı yönetim altında yaşam Bunlar Bianet’in açık kaynaklardan derlediği rakamlar. Kadına yönelik tüm şiddet biçimleri ele alındığında, buna hayatları cehenneme çevrilen LGBTİ+ların maruz kaldığı şiddet katıldığında, aşırı sağcı iktidar blokunun beslediği şiddetin boyutları daha iyi anlaşılabilir. Cinsiyet ayrımcılığına ve şiddete karşı kadınların haklarını savunan tek uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan iktidar o günden bu yana Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddesi 6284’ü uygulamadığı gibi, polis şiddet uygulayan erkekleri salmaya, mahkemeler kadın katillerine “iyi halden” ceza indirimi yapmaya devam etti. Kadın ve LGBTİ+ kazanımlarına yapılan aşırı sağcı saldırının bedelini kadınlar, çocuklar, LGBTİ+’lar en ağır şekilde öderken 25 Kasım’da sokakları dolduran göstericiler, güçlü ve kararlı bir mücadelenin var olduğunu kanıtladı. Her işçi, bu haklı mücadeleyi desteklemeli.

(Seçtiklerimiz) Kadın hareketi meclis'e

Seçim tartışmaları, maalesef önceki seçimlerden ders alınmamışçasına hep bir “sandık gelsin, gitsin” meselesine kilitleniyor. Hani sandık gelse, ona hazır bir muhalefet var mı? Muamma.   “Mesela kadın aday olacaksanız mükemmel aday olacaksınız; üniversite mezunu olacaksınız, yabancı diliniz olacak veya yüksek lisans, doktora yapmış olacaksınız. Ama erkeklere bakıyorsunuz ilkokul mezunu biri aday oluyor. Kimse ona “Niye ilkokul mezunusun?” demiyor.” (Kadın – CHP eski üyesi) “Ben her toplantıya gidişimde ‘Ne zaman evleneceksin?’ diye soruyor bana kurul üyelerimiz…” (Kadın – CHP) “…erkekler siyasette kadını cinselliğinden azade görmek istiyorlar…bekâr kadın ise cinselliğiyle var, tehlike olarak algılanıyor… [bekâr kadınlar] siyasetçi kimliğiyle değil, genç, bekâr kadın kimliğiyle tanınıyor…” (Kadın – HDP) “Şunu ifade edeyim: Çocukları olan, genç olan ve hayatın çok aktif böyle içerisinde olan hanımları ben çok siyasetin içerisinde görmüyorum, aktif siyasetin içerisinde görmüyorum...” (Kadın- SP) Birleşmiş Milletler’in (BM) verilerine göre, Türkiye ulusal parlamentolarda kadın temsil oranı açısından dünya ülkeleri arasında son sıralarda yer alıyor. Az önce okuduğunuz tanıklıklar, İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü'nün (IstanPol) “Türkiye'de Kadının Siyasete Katılımı: Siyasal Hayatta Karşılaşılan Engeller ve Deneyimler" raporundan. En başta bu detaylı raporu tüm siyasi partilerin bir başvuru kitabı gibi okumalarını önereyim. Asıl meseleye de geleyim hemen.   Siyasi krizlerin, ekonomik sorunların hızla yükseldiği memlekette, muhalefet ille de “erken seçim” çağrısı yaparken iktidar da tam tersi oranında “hayır olmaz seçim yok da yok” deyip duruyor. Seçim tartışmaları, maalesef önceki seçimlerden ders alınmamışçasına hep bir “sandık gelsin, gitsin” meselesine kilitleniyor. Hani sandık gelse, ona hazır bir muhalefet var mı? Muamma. Sonrasında da diyelim iktidar olsa şimdinin muhalefetinin, cinsiyet eşitliğine dayalı bir kabine çalışması var mı? Anladığım kadarıyla, o pek muamma değil. Böyle bir çalışma yok. Çünkü şimdiye kadar kadın siyasetçilerin dışında hemen hiçbir erkek siyasetçiden kadının siyasete katılımı konusunda güçlendiren bir mesaj duymadık.   Gelelim, IstanPol’ın raporuna. Detaylarına bakmak isteyenler için buraya iliştirdiğim raporu, akademisyenler Dr. Bengi R. Cengiz, Gülşen Doğan ve Gülçin Garaba birlikte hazırladı. 13 kadın siyasetçi ile derinlemesine görüşme yapan ekibin bulguları, kadınların siyasete katılımı önündeki yapısal sorunlara işaret ederken, çözüm önerilerini de birlikte sunuyor. Siyasete kadın katılımı en fazla 7 Haziran’da Raporda da belirtildiği üzere 1935’te, Meclis’te ilk kez kadın milletvekilleri görev almaya başlıyor. 1935’teki 399 milletvekilinin olduğu Meclis’te, çok partili dönemle birlikte, kadın milletvekili oranı azalıyor ve yüzde 1’in altına düşerek yüzde 0,6 oluyor. 2007 seçimlerine kadar da TBMM’deki kadın milletvekili oranı 1935’teki yılındaki yüzde 4,5’in altında kalıyor. Ancak 1990’larda Türkiye’de kadın hareketinin ve kadın hakları savunucularının güçlü duruşu bu oranın yükselişinde önemli rol oyuyor. Türkiye siyasi tarihinde en yüksek kadın temsiline ise 7 Haziran 2015’te yapılan 25. Dönem milletvekili seçimleri ile ulaşılıyor. Seçimler sonrasında hiçbir siyasi parti tek başına iktidar olabilmek için gereken milletvekili sayısına ulaşamıyor ve çözüm olarak koalisyon hükümeti de kurulamıyor. Hatırlarsınız. Bu kez de seçim tekrarlanıyor. 1 Kasım 2015 seçimleri gerçeklşiyor. Sonuç,Meclis tarihinin en yüksek kadın milletvekili oranı olan yüzde 17,8; yüzde 14,7’ye geriliyor. İşte bu gelinen durumdan, daha doğrusu gelinen geri noktadan hepimiz sorumluyuz sorumlu olmasına da en büyük sorumluluk elbette siyasi alanı daha çok bir "erkeklik kulübü" olarak kurgulayanların yani patriyarkanın elbette. Yine rapora dönecek olursak, 28 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bakıldığında, Meclis’in verilerine göre Türkiye’de parlamentodaki güncel kadın temsilci oranı yüzde 17. CHP ve HDP, siyasetçi kadın oranlarında en ilerideki iki parti.

Kadınlar erkek-devlet şiddetinden hesap sordu

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'nde kadınlar sokaktaydı. İstanbul'da kadın örgütlerinin çağrısıyla Taksim Tünel'de toplanan göstericiler "İtaat etmiyoruz", "Erkek şiddetine susma", "Suça ortak olma" ve "Birimiz daha eksilmeyeceğiz" dövizleri taşıyarak ıslıklarlar ve zılgıtlarla Tünel Meydanı'nı doldurdu. Coşkulu eylem "Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz" sloganlarıyla başladı.Gösteride Gökkuşağı bayrakları da açıldı. "Dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa" ve "Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganları atıldı. Tünel'de polis tarafından önleri kesilen kadınlar, barikatın kaldırılmasını talep etti: "Yüklen yüklen barikata yüklen!" Binlerce kadın ve LGBTİ+ yürümek istiyor fakat polis barışçıl gösterinin bir kaç yüz metre ilerideki Odakule'ye kadar sürmesini engelledi. Bu antidemokratik yasağa karşı kadınlar barikata yüklendi. Bir polis barikatı göstericiler tarafından aşıldı, arkasından biber gazlı müdahale geldi. Eylemciler dağılmadı, "Polis defol bu sokaklar bizimdir" sloganı haykırdı. "Yasaklanamaz" açıklamasını okudu. İzmir'de binlerce kadın Alsancak'ta yürüdü.

Katilleri teşvik edip kollama, 6284'ü uygula!

Bugün Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Türkiye'de kadınlara karşı adı konulmamış bir savaş sürüyor. İktidar, kadın cinayetlerinin azaldığını ilan ederken, yaşamlarını taciz ve tehdit altında sürdürmeye zorlanan kadınlar öfkeli. Bianet'in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerin ve ajanslardan derlediğii haberlere göre erkekler, 1 Ocak 2021- 23 Kasım 2021 arasındaki dönemde erkekler en az 285 kadını öldürdü, 711 kadını da yaraladı.  Erkekler, 1-23 Kasım arasında en az 29 kadını öldürdü, 41 kadını yaraladı. Yani 326 günde 285 kadını öldürüldü, 711 kadın yaralandı. Erkeklerin öldürdüğü kadınlardan üçü trans kadındı. Erkeklerin öldürdüğü kadınlar arasında, iki Afganistanlı, bir Faslı, bir Suriyeli, bir Ukraynalı, bir Ezidi, bir Azerbaycanlı, bir Rusyalı, bir de Kırgızistanlı göçmen kadın vardı.  1 Ocak 2021- 23 Kasım 2021 dönemindeki 326 günde en az 193 kadının ölümü basına “şüpheli” olarak yansıdı.

Kadına şiddete hayır! İl il 25 Kasım 2021 eylemleri

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü'nde kadınlar sokağa çıkıyor. İSTANBUL TARİH: 25 Kasım Perşembe SAAT: 19.30 YER: Taksim Tünel ANKARA TARİH: 25 Kasım Perşembe SAAT: 18.30 YER: Sakarya Meydanı İZMİR TARİH: 25 Kasım Perşembe SAAT: 19.00 YER: Kıbrıs Şehitleri Caddesi - Alsancak ADANA TARİH: 25 Kasım Perşembe SAAT: 18.00 YER: 5 Ocak Meydanı ANTALYA Yürüyüş TARİH: 25 Kasım Perşembe SAAT: 19.30 YER: Kapalıyol Halk Bankası önü Miting TARİH: 27 Kasım Cumartesi SAAT: 15.00 YER: Aydın Kanza Parkı Miting: Atatürk Parkı BALIKESİR AYVALIK TARİH: 25 Kasım Perşembe SAAT: 17.00 YER: Ayvalık Öğretmenevi önü BURHANİYE TARİH: 25 Kasım Perşembe SAAT: 12.30 YER: Cumhuriyet Meydanı BURSA TARİH: 25 Kasım Perşembe SAAT: 19.00 YER: Fomara Meydanı ÇANAKKALE TARİH: 25 Kasım Perşembe SAAT: 18.00 YER: İskele Meydanı ESKİŞEHİR TARİH: 25 Kasım Perşembe SAAT: 18.30 YER: Espark AVM önü KOCAELİ TARİH: 25 Kasım Perşembe SAAT: 18.30 YER: Cumhuriyet Parkı

Kadına yönelik şiddete DUR diyelim: Özgürlük istiyoruz

Bir yanda kendisine sistematik şiddet uygulayan ve fuhuşa zorlayan kocasını, hayatta kalabilmek için öldüren Çilem Doğan davasında meşru müdafaa yoktur diyerek Çilem Doğan’ın cezası onayan; diğer tarafta 18 yaşındaki İpek Er’e cinsel saldırıda bulunarak ölümüne sebep olan uzman çavuş Musa Orhan’ı tutuksuz yargılayıp ve kendisine “daha önce de yaptım, bana bir şey olmaz” cümlesini rahatça kurabilme olanağı sağlayan ya da sistematik olarak taciz ettiği kadını “karakolda tanıdıklarım var, bana bir şey olmaz” diye tehdit eden Mehmet Tunç’a bu güveni verenler, kadına yönelik şiddetin artmasının sorumlularıdır.   Kadınlara, çocuklara, LGBTİ+’lara yönelik her türlü saldırının asgari ceza veya cezasızlık ile ödüllendirilmesi, şiddetin önünü açıyor ve erkeklere istedikleri her şeyi rahatlıkla yapabilme güveni veriyor. Erkeklerin kravat takmış olması bile ceza indirimi almasına sebep oluyorken, kendilerine şiddet uygulandığı için karşı koyan kadınlara iyi hal indirimi uygulanmıyor.  Üstelik suçlular, tüm şiddet olaylarında “psikopat, manyak, gözü dönmüş, hasta” gibi etiketlemelerle şiddetin sorumlusu noktasından, uyguladıkları şiddet türünden sorumlu olmadıkları ve şiddetin meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir noktaya getiriliyorlar. Oysaki şiddet, zaman-mekan-şiddet biçimi planlanarak yapılan bilinçli bir tercih. Bir kadın, hiç tanımadığı bir erkeğin, Can Göktuğ Boz’un, samuray kılıçlı vahşi saldırısı sonucunda hayatını kaybetmişti. Bu saldırıda katilin sokağa planlı bir şekilde çıktığını ve özellikle bir kadın seçtiğini biliyoruz. Ayşe Tuba Arslan’ın 23 kez suç duyurusunda bulunmuş olmasına rağmen, boşandığı Yalçın Özalpay’ın satırlı saldırısı sonucu öldürülmesi de planlı bir eylemin sonucu.  Kadına yönelik şiddet karşısında elindeki tüm imkanları kullanarak etkin politikalar üretmek yerine, hiçbir şey yapmayan, sadece kınamak gibi göstermelik adımlar atan hükümetler ya da devletler de tüm bu şiddetin sorumlusudur. Sadece şiddetin önüne geçmek için etkin politika üretmek değil, aynı zamanda kapsayıcı politikalar üretmekle de mükellef olan politikacıların gerek iktidar olsun gerekse de muhalefet, ayrıştırıcı ve toplumda karşılık bulacak, hedef gösteren nefret söylemleri kullanması kabul edilemez. Cinsiyetçi ya da LGBTİ+fobik söylemler ve kadınları veya LGTBİ+ları hedef gösteren açıklamalar, çok hızlı bir şekilde karşılık bulabileceği için kabul edilemez. Tıpkı, 25 Kasım’ın çıkış noktası olan vahşet gibi. Dominik Cumhuriyeti’ni diktatörlükle yöneten Rafael Trujillo’nun, diktatörlüğe savaş açan 3 kız kardeşi, Mirabal Kardeşleri, “Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler” şeklinde hedef göstermesinden kısa bir süre sonra, eşlerini hapishane ziyaretinden dönen Mirabal Kardeşlerin arabalarının durdurulması, tecavüze uğramaları ve ardından dövülerek öldürülmeleri, politikacıların söylemlerinin toplumda nasıl karşılıkları olabileceğine kötü bir örnek sadece. Kadına yönelik her türlü şiddetin açıkça karşısında olan, bu durumun toplumdaki kadın erkek eşitsizliği sebebiyle ortaya çıktığını vurguladığı için bu eşitsizliği ortadan kaldırmayı hedefleyen ve aynı zamanda etkin kovuşturma talep eden, şiddete maruz kalanı koruyan ve kollayan, devlete bu konuda pek çok sorumluluk yükleyen İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını kabul etmiyoruz. Kadınların, LGBTİ+’ların, çocukların katledilişini cezasızlıklarla ödüllendiren adaleti kabul etmiyoruz. Şiddet olaylarını mağdur suçlayıcılık ile sunan haber dilini kabul etmiyoruz. Kadına şiddet türünü fiziksel şiddetten çıkarıp, ekonomik, dijital, psikolojik, duygusal vs her türlü şiddet türünün karşısında duruyoruz. İş yerlerinde uygulanan mobingi kabul etmiyoruz.  Kadına yönelik şiddeti ancak mücadelemiz ile bitirebileceğimizin farkındayız. Daha özgür olduğumuz, daha adil bir dünya bize bir tepside sunulmayacak, bunun yolu haklarımızı aramak için sokağa çıkmaktan geçiyor. Üstelik kadın hareketinin tüm dünyada bu denli güçlü olması, herhangi bir yerde var olan bir hak arayışı, dünyanın kalanına cesaret veriyor. Birlikte daha güçlüyüz.  Kadına şiddete karşı durmak için, 25 Kasım’da “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü” kapsamında 19:30’da Taksim/Tünel’deyiz. Dila Ak

Başak Demirtaş’a yapılan zulüm

HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a onlarca dava açıp, art arda ceza veren mahkemeler bununla yetinmedi. Uzun süredir cinsiyetçi karalama kampanyalarının hedef aldığı Başak Demirtaş’a 2 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Bu karar üst mahkeme tarafından onaylandığı takdirde Başak Demirtaş hapse konulabilir. Peki ama suçu neydi? Hasta olmak!  Diyarbakır’da bir ortaokulda Türkçe öğretmenliği yapan Başak Demirtaş 28 Eylül 2015 ile 19 Ocak 2016 arasında, sekiz sağlık raporu almış. Diyarbakır Savcılığı, raporları veren 13 doktor ve Öğretmen Başak Demirtaş’a dava açmış.  8 rapordan 7’si hakkında bir sorun bulunamazken, bir tanesi çekilmiş ve dava açılmış. Raporu kapsayan günlerde Başak Demirtaş’ın eşiyle yurt dışında olduğu iddia edilerek dava açılmış. Kendisi ve raporu düzenleyen doktor cezalandırıldı.  Bir hiç uğruna! Çünkü doktor ziyareti, tarihler ve rapor doğruydu. Sadece bunları kayda geçen memur tarihte rakam hatası yapmıştı. Yıllar öncesini didikleyip, eşinden intikam almak için bir kadının sağlık sorunlarını toplum gündemine sokan iktidarın yaptığı düpedüz zulümdür. (Sosyalist İşçi)

Toplantı - Kadına yönelik şiddete hayır: Özgürlük istiyoruz

📣 Kadına yönelik şiddete hayır: Özgürlük istiyoruz  Konuşmacı: Dila Ak 📅 17 Kasım, Çarşamba  🕑 19.00 📍 Adres: DSİP Kadıköy, Söğütlüçeşme Caddesi, Kalem Sokak, No: 11, Arif Bey İşhanı, Kat:3, Osmanağa Toplantı Skype üzerinden canlı da yayınlanacaktır.  İletişim: 05334479709 Facebook etkinlik sayfası

Tacizden kürtaj yasaklarına Ekim ayında kadınların mücadelesi

Teksas’ta kürtaj hakkı için eylemler devam ediyor Ekim ayında da Teksas kürtaj yasasına karşı eylemler devam etti. Yargıtay, Teksas yasasını engelleme isteğini geri çevirdi. Kadın hakları savuncuları diğer eyaletlerin de bu konuda yeni kısıtlamalar getirmesinden endişeleniyor.   ABD’nın pek çok yerinde binlerce kadın Teksas’ın 6 haftadan sonra kürtajı yasaklayan yasa tasarısına karşı protestolara katıldı, ABD genelinde yaklaşık 600 yürüyüş düzenlendi. 2 Ekim günü 120 binin üzerinde kişinin kürtaj hakkı için eylemlere katıldığı düşünülüyor. Yargıtay önünde toplanan kadınlar kürtaj hakkının ellerinden alınmasına karşı seslerini çıkardı. Eylemde “Benim aklım, benim bedenim, benim kararım” “Sağlık ve hayat için yasal kürtaj” gibi pankartlar taşındı.  Geçtiğimiz ay yürürlüğe giren yasa, henüz pek çok kadının hamile olduğunu dahi fark etmediği 6. Haftayla sınırlandığı gibi tecavüz ve ensest olayları için herhangi bir istisna içermiyor. Aynı zamanda yasa, illegal bir şekilde kürtaj gerçekleştirenleri, mahekemeye verenleri 10,000 dolarla ödüllendiriyor. Tunus’ta tacizci milletvekili protesto ediliyor Tunus’ta 2019’da liseli bir kız büyüyen MeToo hareketinin bir parçası olarak sosyal medyada milletvekili Zouhair Makhlouf’un lisesinin önünde arabasıyla kendisini taciz ettiği fotoğraflar paylaşmıştı.  Bu fotoğraflar sosyal medyada viral olmuş ve #EnaZeda (MeToo) hashtagi altında başka kadınlar da yaşadıkları tacizi dile getirmeye başlamışlardı.  Ekim ayında Makhlouf’un duruşmasında kadın hakları aktivistleri adliyenin önünde “Benim bedenim bir kamusal alan değil” sloganları atarak Makhlouf’un tacizini ve mevkisi sebebiyle onun tacizine göz yumanları protesto etti.  Geçtiğimiz günlerde Makhlouf 1 yıl hapse mahkum edildi. AfricaNews’in haberine göre feminist aktivist Sarra Ben Said tacize uğrayan kadınları cesaretlermek için “Bugün, saldırgan mahkeme karşısına çıkarıldığı bölgede önemli bir gücü olan insanların bir temsilcisi. Kadınlara şunu söylemek istiyoruz: Saldırganlar size karşı hangi güçlerini kullanıyor olursa olsun daima adalet arayabilirsiniz” ifadelerini kullandı. Afganistanlı kadınlar Taliban’a kayıtsız kalan uluslararası topluluğu protesto etti Ekim ayında kadınların Taliban’a karşı mücadelesi eylem yasaklarına rağmen devam etti. Kadınları eğitim ve çalışma haklarına saldırıldığından beri Kabil’de bu eylemler sürekli hale geldi. Taliban eylemlerin çoğunu yasakladığı gibi gerçekleşen eylemlere şiddetle karşılık verdi ve hem eylemci kadınlar hem eylemleri kaydeden gazetecileri şiddet, gözaltı ve işkenceyle susturmaya çalıştı. Tüm bu baskılara rağmen kadınlar 26 Ekim’de kız öğrencilerine uygulanan okul yasağı için yine sokaklardaydı. Kadınların “Neden dünya sessizce ölüşümüzü seyrediyor?” diye isyan ettiği eylemde uluslararası topluluğun, insan hakları topluluklarının ve Birleşmiş Milletler’in Taliban’a karşı eylemsizliğini protesto edildi. Eylemde “eğitim hakkı”, “çalışma hakkı” yazılı pankartlar taşındı ve “Tarih BM’nin sessizliğini utançla hatırlayacak” gibi sloganlar atıldı. Eyleme katılan aktivistlerden Wahida Amiri, AFP’ye verdiği röportajda “Birleşmiş Milletler genel sekreterliğinden eğitim ve çalışma haklarımızı desteklemesini istiyoruz. Bugün her şeyden mahrum bırakılmış haldeyiz” ifadelerini kullandı.  Eylemin ilk olarak Afganistan’daki Birleşmiş Milletler kurulunun (UNAMA) yakınında yapması planlanmıştı. Fakat daha sonra pek çok batılı ülkenin elçilik binasının bulunduğu “Green Zone” bölgesinde gerçekleştirilmesine karar verildi. Taliban askerleri eylemcileri ve gazetecileri şiddetle uzaklaştırmaya çalıştı. Eylemi kayıt altına almaya çalışan bir gazetecinin telefonuna el koydu. Tacize, eğitim ve çalışma hakkının ellerinden alınmasına, kürtaj hakkının yoksayılmasına ve daha pek çok hak ihlaline karşı kadınlar dünyanın pek çok yerinde seslerini çıkarmaya devam ediyor. Kimi zaman sosyal medya aracılığıyla kimi zaman sokaklarda kadınlar haklarını savunmanın ve dayanışmanın imkanlarını buluyor. Afganistan’da eylem yasakları devam ederken dahi mücadelelerinden vazgeçmeyen kadınlara karşılık devletler, uluslararası topluluklar kadınların haklarını ellerinden söküp alanları kınamakla yetiniyor. Umut bu eylemsiz kınamalarda, çıkarlarını gözeten devletlerde değil; sokakta, eğitim ve çalışma hakkı için, kürtaj hakkı için, adalet için mücadele eden kadınların yanında.

Geri 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 İleri

Bültene kayıt ol