KESK'li kadınlardan eylem çağrısı: Artık yeter!

Temmuz ayında kadınların şiddet ve kadın cinayetleriyle mücadelesi

Pakistan’da kadınlar şiddete karşı sokaktaydı Noor Mukadam isimli kadın, İslamabat’ta ünlü bir iş adamının oğlunun evinde ölü bulundu. Zahir Jaffer, ailesinin de yardımıyla Noor Mukadam’a önce şiddete uyguladı, ardından öldürdü. Zahir Jaffer’ın evlilik teklifini reddetmesi sebebiyle bu cinayeti işlediği iddia ediliyor. Kadın hakları aktivisti Tahira Abdullah: “Cinsel saldırı ve kadına yönelik şiddet salgını, Pakistan’da sessiz bir salgın” diyerek Noor Mukadam’ın yanı sıra pek çok kadının sessizce öldürüldüğünü hatırlatıyor.  Eylemde protestoların temelindeki “Noor için Adalet!” pankartlarının yanı sıra “İzin verin nefes alalım!”, “Kurbanı suçlamayın!”, “Oğullarınızı daha iyi yetiştirin!” gibi pankartlar taşınıyordu. Maktulün arkadaşı ve aynı zamanda aktivist olan Zahra Haider, pek çok diğer aktivist gibi katilin nüfuzunu kullanarak cezasız kalacağına dair endişesini şöyle ifade etti: “Yaptığı şey için cezalandırıldığını görmek tarihi bir olay olur, çünkü Pakistan’da böyle şeyler olmaz.” Pakistan Parlamentosu, geçtiğimiz ay kadınları ev içi şiddetten korumayı hedefleyen yasa tasarısını reddetti. Daha önce de Meclis, kocanın karısını dövmesinin meşru olduğunu söylemişti. İnsan Hakları İzleme Komitesinin raporuna göre geçen yıl Ocak ve Mart arasında ev içi şiddette yüzde 200’lük bir artış gerçekleşti. Marttan sonra karantinayla beraber sayılar daha da yükseldi. Pakistan’daki kadın cinayetlerinin büyük bir kısmında failler çoğunlukla aile bireylerinden biri. Her yıl 1.000’i aşkın kadın öldürülüyor ve pek çoğu rapor edilmiyor.  Azerbaycan’da kadın cinayetleri protestosu Temmuz ayında Azerbaycan’da en az 5 kadının ev içi şiddetle öldürülmesi üzerine kadınlar Bakü’de cinayetleri protesto etti. Hükümet binasının önünde toplanan eylemciler, temsili bir tabutun üstüne öldürülen kadınların isimlerini yazdı ve hükümetin şiddete tepkisizliğinin yarattığı sonuçları gözler önüne sermeye çabaladı.  Eylemciler, yasaların ve polisin ev içi şiddeti önlemek için yetersiz kaldığını dile getirdi. Son maktul Nargiz Mustafayeva, 25 Temmuz’da, evli olduğu erkek tarafından öldürüldü. Aktivistlerin aktardığına göre ev içi şiddetten şikâyette bulunan kadınlar, polislerin faille mağduru uzlaştırma çabasıyla karşı karşıya kalıyor. Pek çok kadın şikâyette bulunmaktan korkuyor, şikâyet etmeye cesaret edenler ise polis tarafından yıldırılmaya çalışılıyor. İçişleri Bakanlığı çalışanları tabutu hızlıca kaldırdı ve üç kadın gözaltına alındı. Daha sonra eylemciler serbest bırakıldı. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilen iktidar protesto edildi AKP iktidarının İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı 1 Temmuz’da pek çok şehirde protesto edildi. Eylemlere binlerce kadın ve LGBTİ+ katıldı. İstanbul’da eylemciler polis barikatını aşarak Karaköy'e yürüyüşlerini gerçekleştirdi ve İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmediklerini bir kez daha duyurdu.  Kadın cinayetleri, hane içi şiddet, çocuğa yönelik şiddet ve istismar, LGBTİ+lara yönelik ayrımcılık tüm hızıyla devam ederken Sözleşmeden çıkılması büyük bir öfke yarattı. Bu öfke her kadın cinayeti, istismar, cinsel saldırı, şiddet haberinde daha da büyüyor.  Kadın cinayetleri dünyanın dört bir yanında devam ediyor. Kadınların talepleri hemen hemen aynıyken hükümetlerin bu talepleri yerine getirmekteki yetersizliği de oldukça benzer. Mağdurlar sıklıkla susturuluyor, şikayetleri engellenmeye çalışılıyor, faillerse, özellikle de nüfuzlu olanları korunuyor. Polis faillere göstermediği şiddeti, kadın cinayetlerini protesto eden kadınlara gösteriyor. 

Kadın cinayetleri İstanbul'da protesto edildi

Türkiye'yi yönetenler İstanbul Sözleşmesi'nden ayrıldı. Kadın cinayetleri ise bütün vahşetiyle devam ediyor. İstanbul Kadıköy'de eylem yapan kadın örgütleri 'Hayatlarımız için isyandayız' diye haykırdı. Antalya'da Mustafa Murat Ayhan'ın cinsel saldırısına maruz kalan ve boğularak öldürülen Azra Gülendam Haytaoğlu şahsında katledilen bütün kadınlar İstanbul'da anıldı. Kadıköy Rıhtım'da buluşan yüzlerce kadın, cinsiyetçi cinayetleri ve kadınları şiddete karşı koruyan İstanbul Sözleşmesi'nden ayrılan iktidarı protesto etti. Burada toplanan kalabalık, basın açıklamasının ardından yürüyüşe geçti. Rıhtım'dan Kalkedon Meydanı'na sloganlarla yürüyen öfkeli kadınlar, polis barikatı ile engellenmek istese de barikatı açtırdı. Kalkedon Meydanı'nda coşkulu gösterinin bitiminde polis, bazı eylemcilere müdahale etti. Alandaki kadınlar gözaltılara engellemeye çalıştı. Bir eylemci gözaltına alındı. Kadınlar gözaltına alınan eylemcinin serbest bırakılması için Kadıköy Karakolu'na yürüdü. Kadın aktivistler, gözaltına alınan eylemci serbest bırakılana kadar karakolun önünde bekliyor. Eylemin çağrıcısı İstanbul Sözleşmesi'ni Uygula Kampanya Grubu'nun alanda okunan açıklaması: "Hayatlarımız için isyandayız! 2 Ağustos günü, Atalya’da beş gündür haber alınamayan 5 Azra Gülendam Haytaoğlu’nun Mustafa Murat Aydın tarafından katledildiği ortaya çıktı. "Bana bir şey olmaz", "3-5 ay yatar çıkarım" güvencesini erkeklere verenler, İstanbul sözleşmesinden çekilenler, iktidar, yargı ve kolluk kuvvetleri bu cinayetin sorumlusu!  Hayatlarımız için isyandayız! Yine 2 Ağustos’ta Maraş’ta cumartesi gününden bu yana kendisinden haber alınamayan Emine Gökkız ormanlık bir alanda ölü olarak bulundu.  Hayatlarımız için isyandayız! 5 Ağustos’ta Aleyna Çakır’ın ölümünün baş şüphelisi olan Ümitcan Uygun’un evinde ölü bulundu. Faili koruyanlar, Aleyna Çakır’ın ölümünde etkin soruşturma yürütmeyenler, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilenler, iktidar, yargı ve kolluk kuvvetleri bu cinayetin sorumlusu!  İşte bu yüzden biz kadınlar bugün öfkemizle, isyanımızla sokaklardayız. Biz kadınlar bu ülkede her gün öldürülürken, her gün erkek şiddetiyle karşılaşırken, İstanbul Sözleşmesi’ni bir gecede feshederek, tacizcileri tecavüzcüleri katilleri cesaretlendiren devletin, kadına yönelik şiddeti “tolere edilebilir” düzeyde bulanların da en az failler kadar suçlu olduklarını biliyoruz. Bizler failleri de failleri koruyanları da aklayanları da biliyoruz. Kadın cinayeti yoktur diyenleri tanıyoruz.  O yüzden bir kez daha söylüyoruz: Kadın cinayetleri politiktir. Biz kadınlar bir kez daha söylüyoruz. Katledilen bütün kadınlar için isyandayız, hayatlarımız için isyandayız, katilleri koruyanlara karşı, erkek-devlet şiddetine karşı isyandayız. Azra için, Emine için, Esra için sokaktayız! Evde, sokakta, kampüslerde, iş yerlerinde şiddete maruz kalan biz kadınlar, failleri cezasız kalan biz kadınlar, İstanbul Sözleşmesi kaldırıldığı için şiddete açık hale getirilen biz kadınlarız. Ve biz kadınlar Emine Bulut için, Pınar Gültekin için, İstanbul Sözleşmesi için nasıl sokakları doldurduysak bugün de sokaklardayız. Çünkü erkek şiddetinin münferit olmadığını biliyoruz; çünkü kadın cinayetlerinin politik olduğunu biliyoruz. Kadına şiddetin teşvik edildiğini biliyoruz. İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıranların; yargıya erkekleri korumaya, aklamaya devam edin dediğini, erkeklere, “eşit değilsiniz” diyerek bizi baskıya, şiddete açık hale getirdiklerini biliyoruz. Yargısıyla, polisiyle, medyasıyla bu iktidarın erkek egemenliğini güçlendirmeye çalıştığını görüyoruz. Biz kadınlar tüm bunlara karşı isyandayız, sokaktayız. Katledilen bütün kadınlar için isyandayız. Hayatlarımız için, haklarımız için isyandayız. Bizler bir kişi daha eksilmeyene dek sokaklarda olmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz."

İstanbul'da protesto eylemi: Azra için isyandayız

Azra Gülendam Haytaoğlu'nun vahşice katledilmesi, İstanbul'da kadın örgütleri tarafından protesto edilecek. 6 Ağustos Cuma günü saat 19:30'da Kadıköy Rıhtım'a çağrı yapıldı 

Haziran ayında 24 kadın erkekler tarafından katledildi!

Haziran ayında en az 24 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Aynı zamanda en az 21 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan topladığı verilere göre, Haziran ayında öldürülen 24 kadının 13’ü kocası, eski kocası, sevgilisi tarafından 3’ü akrabaları tarafından ve 3’ü komşusu tarafından öldürdü. 1 kadını oğlu, 1 kadını da arkadaşı olan erkek öldürdü. 3 kadın ise tanımadığı 8 erkek öldürdü.  Öldürülen 24 kadından 10’unun hangi bahanelerle öldürüldüğü basına yansımazken 8 kadın ayrılmak istediği/barışmak istemediği bahanesiyle katledildi. Erkekler 5 kadını miras, para ve arazi için öldürdü.  1 kadın da ırkçı bir erkek nefret ve siyasi öfkesi için öldürdü.   12 kadın ev içinde, 8 kadın sokak, ormanlık alan, siyasi parti gibi ev dışı alanlarda erkekler tarafından yaşamdan koparıldı. Erkeklerin 4 kadını nerede öldürdüğü bilgisi basına yansımadı. 15 kadın ateşli silahlarla, 4 kadın kesici aletlerle katledildi. Erkekler 2 kadını boğarak, 1 kadını yakarak, 1 kadını da balkondan aşağı atarak öldürdü. Erkeklerin 1 kadını nasıl öldürdüğü bilgisi basına yansımadı. Aynı verilere göre, haziran ayı içerisinde erkekler en az 94 kadına şiddet uyguladı, en az 7 kadını taciz etti, en az 7 kadına tecavüz etti ve en az 63 kadını da seks işçiliğine zorladı. Aralarında oğlan çocukların da olduğu en az 7 çocuğu istismar eden erkekler, en az 3 çocuğu öldürdü. Bu yüksek rakamlara rağmen Türkiye’nin 1 Temmuz’dan beri İstanbul sözleşmesinden çıkmış olması tüm kadınları tedirgin ediyor. İstanbul sözleşmesi bu şiddetin önüne geçmek, şiddet uygulayanların gerekli cezaları almaları için bir araçtı. Hem 15 Haziran hem 1 Temmuz eylemleri gösterdi ki hem kadınlar hem LGBTİ+’lar olarak İstanbul sözleşmesinden vazgeçmedik, haklarımız için şiddete karşı mücadelemiz devam edecek.

Kadınlar ve LGBTİ+'lar mücadeleye devam edecek: 'Bizim için bitmedi'

İktidar, İstanbul Sözleşmesi'nden ayrıldı. Kadınlar ve LGBTİ+'lar İstanbul ile birçok ilde eylem yaparak bu kararı protesto etti. Bunlardan en büyüğü İstanbul'da yapıldı. Binlerce kadın ile LGBTİ+ Tünel Meydanı'nda buluştu ve coşkulu sloganlar yürüyüşe geçti. Eylem 2 saatir devam ediyor ve kalabalık artıyor. Tünel'deki barikat uzun bir direniş sonucu aşılldı. Eylemciler Galatasaray'a yürüdü, polis barikatına yüklenerek.Galatasaray Meydanı girişinde önleri kesilen göstericiler, 'Polis defol' sloganlarıyla  basın açıklamalarını okudu, ardından tekrar Tünel Meydanı'na doğru ıslıklar, alkışlar ve sloganlarla yürüdü.  Bu esnada polis saldırıya geçti ve aralarında DSİP üyelerinin de bulunduğu bazı göstericiler yaralandı. Fakat eylemciler durmadı ve Tünel Meydanı'ndaki polis barikatını aşarak Karaköy'e yürüdü. Burada trafiği kesen göstericiler basın açıklamalarını okudu: "İsyanımız büyük! Biz bitti demeden bu isyan burda bitmez.  İstanbul sözleşmesi bizim, Vazgeçmiyoruz!  Bugün eylemimizi sonlandırıyoruz. Yeniden sokaklarda görüşmek üzere !" İzmir'de ise polis eyleme baştan biber gazı mermiler ile saldırdı, aktivistleri yerlerde sürükledi. Fakat göstericilerin örgütlenmesi ve kararlılığı sonucu polis saldırısı püskürtüldü ve eylemciler iskekede buluştu. 'Mücadeleye devam' içerikli basın açıklaması okundu. İktidar İstanbul Sözleşmesi'den ayrılmış olabilir, ama milyonlar cinsiyetçiliğe ve homofobiye karşı mücadelede kararlı.

Kadın ve LGBTİ+ örgütleri sokağa çıkıyor: Vazgeçmiyoruz!

AKP iktidarı, ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi'nden aşırı sağcı gerekçelerle ayrılıyor. İstanbul ve birçok şehir, bu kararı protesto eden kadınların ve LGBTİ+'ların gösterisine sahne olacak. İstanbul Aralarında Antikapitalist Kadınlar'ın da bulunduğu çok sayıda örgüt, dernek, platform ve inisiyatif Türkiye'nin çıkış kararına karşı 1 Temmuz Perşembe saat 19:00'da Tünel Meydanı'nda eylem çağrısı yapıyor. Diğer şehirlerdeki eylemler: Ankara Saat: 18.30 Yer: Sakarya Caddesi İzmir Saat: 18.30 Yer: İzmir Türkan Saylan Kültür Merkezi önü Adana Saat: 18.00 Yer: İnönü Parkı Bursa Saat: 19.00 Yer: Fomara önü Kocaeli Tarih: 30 Haziran Saat: 18.30 Yer: Kocaeli Yenikent Muhtarlık önü Eskişehir Saat: 18.30 Yer: Adalar Migros Önü Aantalya Saat: 19.00 Yer: Kışlıhan Meydanı Artvin Hopa Saat: 16.30 Yer: Orta Hopa eski hastane önü Aydın Tarih: 30 Haziran Saat: 18.30 Yer: Aydın Kent Meydanı Balıkesir Tarih: 30 Haziran Çarşamba Saat: 16.00 Yer: Edremit vergi dairesi önü Denizli Saat: 18.30 Yer: Çınar Meydanı Dersim Saat: 17.30 Yer: Seyit Rıza Parkı Mersin Saat:19.00 Yer: Koshimoto

Kadınlar ve LGBTİ+'lar İstanbul'da haykırdı: Vazgeçmiyoruz

Kadın ve LGBTİ+ örgütleri, İstanbul Maltepe'de yaptıkları mitingte iktidarın İstanbul Sözleşmesi'nden çıkma kararını protesto etti. Öğle saatlerinde Maltepe sahilindeki miting alanı dolmaya başladı. 170 örgütün çağrısıyla yapılan eylemde pankartları ve sloganlarıyla kortej oluşturan göstericiler alana yürüyerek girdi.  Mitingte kadın cinayetleri, homofobik ve transfobik baskılar protesto edilirken, İzmir'de HDP binasında katledilen Deniz Poyraz'ın resimleri taşındı. Antikapitalist Kadınlar, Türkiye hükümetinin 1 Temmuz'da çekilme kararına karşı genel grev yapmak gerektiğini savunan bildirileri alanda dağıttı. Kürsüden yapılan konuşmalarda iktidara 'çekilme' uyarısında bulunuldu ve Sözleşme'den çekildiği takdirde de mücadelenin devam edeceği vurgulandı. Coşkulu mitingin dağılışında slogan atan kadınlara saldıran polis, 4 göstericiyi darp ederek gözaltına aldı. Bundan sonraki eylem adresi 1 Temmuz günü Beyoğlu'ndaki Tünel Meydanı olacak. 

Antikapitalist Kadınlar: İstanbul Sözleşmesi bizim, vazgeçmiyoruz

İktidarın İstanbul Sözleşmesi'ne feshetme girişimine karşı kadın ve LGBTİ+ örgütleri 19 Haziran'da İstanbul'da miting yapmaya hazırlanıyor. Mitingin çağrıcılarından olan Antikapitalist Kadınlar bildiri yayınladı. 19 Haziran (Cumartesi) 13:00 Maltepe Miting Alanı'nda, 29 Haziran (Salı) 20:00 Antikapitalistler Online Kadın Konferansı'nda ve 1 Temmuz (Perşembe) 19:00'da Tünel Meydanı'nda buluşma çağrısı yapılan bildiri şöyle: Bir gece yarısı Cumhurbaşkanı kararıyla Türkiye’nin çekileceği açıklanan İstanbul Sözleşmesi, 1 Temmuz’da yürürlükten kalkacak. İmzacı devletleri kadınların ve LGBTİ+’ların şiddetten korunması için gerekli önlemleri almakla yükümlü kılan ve şiddetin toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıyla ortadan kalkabileceğini söyleyen İstanbul Sözleşmesi hayati öneme sahip.  Yıllarca mücadele ederek kazandığımız İstanbul Sözleşmesi’nden ve haklarımızdan vazgeçmemiz söz konusu olamaz! AKP ve MHP iktidarının, kadınların ve LGBTİ+’ların yaşam hakkına müdahale eden bu kararını tanımıyoruz, cinsiyet eşitliğine dönük saldırılara asla taviz vermeyeceğiz! 19 Haziran’da İstanbul Mitinginde, 1 Temmuz’da Taksim Tünel’de olacağız. Herkesi haklarımız için hayatı durdurmaya çağırıyoruz! Sözleşmeye karşı çıkanlar toplumsal cinsiyet eşitliğini reddederek kadınları evdeki geleneksel rollere, iş yerlerindeki sefalet koşullara mahkûm etmek istiyor, LGBTİ+’lara dönük ayrımcılığı savunuyor. İstanbul Sözleşmesi tüm demokratik kazanımlarımız açısından önemli. Devlet, mafya, sermaye ilişkilerinin ayyuka çıktığı bu günlerde bir milletvekilinin adının geçtiği kadın cinayetinin nasıl üzerinin örtüldüğünü, “faili meçhul kadın cinayeti yok” diyen bakanın failleri nasıl koruduğunu görüyoruz. Mafyayla ilişkileri ortalığa saçılanlar aynı zamanda haklarımıza göz dikenler.  İstanbul Sözleşmesi’nden elinizi çekin, çetelerle ilişkilerinizin hesabını verin!   Polonya, Macaristan ve daha birçok ülkede sağcı iktidarlar kadınların ve LGBTİ+’ların haklarına saldırıyor. Haklarımıza yönelik tüm saldırılar pandemi süreciyle artık iflas ettiği iyice açığa çıkan neoliberal politikaların bir sonucu. Tüm kaynakların sermayenin çıkarları için kullanılmasını savunanlar haklarımıza göz dikiyor. Sermaye ve iktidar krizin faturasını işçi sınıfına kesiyor ve kadınların omuzuna yüklüyor.  Polonya, İspanya, İtalya, ABD, Arjantin, Şili, Hindistan ve daha pek çok ülkedeki kitlesel gösteriler, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi engellemenin yolunun milyonları kapsayan bir mücadeleden geçtiğini gösteriyor. 19 Haziran İstanbul mitingi ilk adım olacak. 1 Temmuz’da ise hayatlarımız için her yerde sokağa çıkacağız. Haklarımızı korumak, İstanbul Sözleşmesi’ni uygulatmak için genel greve ihtiyacımız var. Toplumun tüm ezilen kesimlerinin inşa edeceği, hareketi birleştirme yeteneğine sahip, taban inisiyatiflerine dayalı kitlesel bir mobilizasyonla bu saldırıları durdurabilir, yeni kazanımların da yolunu açabiliriz.  İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz! Hayatlarımız ve haklarımız için hayatı durduralım Antikapitalist Kadınlar İletişim: 0555 4237407 marksist.org facebook.com/antikapitalistler1 twitter.com/anti_kap2 Bildiri formatında okumak ve indirmek için görseli tıklayın:

Sendikal mücadelede/örgütlenmede kadınlar

Örgütlenme hakkı, iş güvencesi, çalışma saatleri ve ücret politikaları gibi iş yaşamının doğası ve sürekliliği ile ilgili en temel konularda bile hak mücadelelerinin bitmediği ve işveren-devlet işbirliğinde yeni hak gaspı metotlarının üretildiği Türkiye gibi ülkelerde, verilen emek mücadelelerini de çok boyutlu bir şekilde ele almak gerekiyor. Kapitalizmin ve neoliberal politikaların gittikçe artan sertliğinde devam eden emek mücadeleleri içinde kadınların mücadelesi; istihdam edilmemekten eşitsiz ücret politikalarına, ev-iş yükü kıskacından, farklı mobbing biçimlerine ve tacize uzanan daha da geniş bir alanı kaplıyor. Toplumsal yaşamın tüm alanlarına yansıyan ayrımcı politikaların ve eşitsizliklerin, çalışma hayatı ve emek mücadelelerinde de keskin bir şekilde hissedildiğini; bu nedenle kadınların emek mücadelesine daha yakından bakmamız gerektiğini söyleyebiliriz.   Pandemi ile birlikte gözle görülür şekilde artan işsizlik oranları, kısa çalışma ve ücretsiz izin uygulamaları gibi pek çok güncel gerçekle karşı karşıya kalınan emek dünyasında, 31 Ocak 2021’de Resmi gazetede yayımlanan sendikalaşma rakamları şu şekilde: - Son 1 yılda Türk İş 113.657 yeni üye kazanarak 1.131.749 üyeye ulaştı.  - Hak-İş bu dönemde 44.992 yeni katılımla 711.295 üyeye ulaştı.  - DİSK’in toplam üye sayısı ise 9.014 artarak, 193.866 oldu.  - Bağımsız sendikaların toplam üye sayısı ise 3.190 azalarak 25.764 oldu. Uzmanlara göre; taşeron işçilerin kadrolara alınması ve buna bağlı olarak belli işkolu tanımlarında ortaya çıkan bu niceliksel artışlar, büyük oranda kamu işçi sayısında karşımıza çıkıyor. Sendikalaşmanın en önemli alanlarından biri olan özel sektördeki sendikalaşma oranlarının düşük olduğunu dile getiren uzmanlar, işkolları kısıtları ve siyaset bağlantılı sendikalaşma eğilimleri nedeniyle, mevcut rakamların asimetrik bir tablo ortaya koyduğunu belirtiyorlar. Küresel salgının etkisinde geçen son bir yılın ardından, genel eğilim ve değişimi görmek açısından genel bir tablo sunan bu rakamlar, cinsiyete dayalı bir veri toplama metodu izlenmediği için, kadın çalışanlar özelinde bir bilgi vermiyor. Resmi rakamlara göre sendikalaşma oranının yüzde 14,40 gibi düşük bir oranda kaldığı Türkiye’de, kadın çalışanların sendikalaşma oranları ve süreçlerine ilişkin herhangi bir bilgi üretilmemesi, sendikal hareket açısından üzerinde ısrarla durulması gereken bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Kadınların ağırlıklı çalıştığı hizmet, tekstil, sağlık, büro işleri gibi alanlarda toplumsal cinsiyete dayalı bir veri filtreleme ya da örgütlenme çalışması yapılmaması konfederasyonlarda ve bağlı sendikaların büyük çoğunluğunda, bu konuları özel olarak çalışacak birimlerin olmaması ile doğrudan ilişkili. Toplumsal cinsiyet temelli sorunların, emek mücadelesi içinde tali bir alan olarak görüldüğünü gösteren bu gibi tablolar, bir süredir zaten tartışılmaya başlanan “erkek işi sendikacılık” gerçeğini de ortaya koyuyor. Her ne kadar emek alanında hak mücadelesi yürütmekte olan bir alan gibi görünse de, pek çok sendikanın patriyarkal düzeni devam ettiren, temel işleyiş mekanizmalarını bu alışkanlıklar ve gelenekler üzerine kuran yapılar olduğu söylenebilir. Kullanılan dilden, temsiliyet aşamalarındaki eşitsiz yaklaşımlara kadar pek çok alanda bu eşitsizlikleri yeniden ürettikleri de, mücadele içinde her geçen gün güçlenen kadınlar tarafından sıklıkla dile getirilen bir gerçek. Başta muhafazakâr sendikalar olmak üzere, genel olarak bir erkek alanı biçiminde örgütlenen sendika yönetimlerinin, kadın üyelere kendi onay mekanizmaları içinde temsili olarak yer vermeleri, sayısal verilerin çok ötesinde, katmanlı bir ezber-bozma pratiğinin, sendikalar için elzem olduğunu gösteriyor. Kadınların ev ve iş yaşamında güçlenmesi ve toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerin temel politik mücadele alanları haline gelmesi, yaşamın pek çok alanında ısrarcı, uzun soluklu ve emek-yoğun bir mücadele gerektiriyor. 1947 yılında kurulan Tütüncüler Sendikası’nın ilk başkanı olan Zehra Kosova’dan bugüne, kadınların hem eşit işe eşit ücret hem de örgütlenmenin her alanında eşit temsiliyet mücadeleleri, uluslararası kadın hareketinin kazanımları ve yarattığı farkındalıklar ile de söylem alanını genişleterek yol almaya devam ediyor. Sendikaların mevcut örgüt yapıları içindeki durumunu ele alan, 2014 yılında Betül Urhan ve bir dizi araştırmacı tarafından yayıma hazırlanan “Sendikasız Kadınlar, Kadınsız Sendikalar” başlıklı araştırma, sendika - kadın ilişkisine dair somut durumu ve önerileri içermesi bakımından hala güncelliğini koruyor. Araştırmaya göre, kadınların sendikalarda örgütlenmesi ve temsilinin de önündeki en ciddi engel; sendikalardaki cinsiyetçiliği yeniden üreten, kadınların kolektif hareketini ve çabalarını etkisizleştiren mevcut söylem ve zihniyet. Toptancı, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikleri yok sayan sendika faaliyetlerinin zayıflamaya mahkûm olduğunu, taban örgütlenmesinden karar alma mekanizmalarına kadar her alanda kadın mücadelesini kendi mücadele pratiğinin bir parçası olarak göremeyen yaklaşımların artık sonlanması gerektiği de, araştırmada ortaya konan ve güncelliğini koruyan tespitler arasında.  Bir kadın çalışanın keyfi bir şekilde işten atılmasının ardından Tez-Koop-İş Kadın Dergisi’nin editörlüğünden istifa eden feminist gazeteci Necla Akgökçe’nin, birartibir web sitesinde Sendikalar Nasıl Kadınlaşır? başlığıyla 2018’de yayımlanan röportajında dile getirdikleri, 2014 yılında araştırmada çıkan tespitleri, somut bir şekilde doğrular nitelikte: “İlk girdiğim sıralarda, legal sol partilerde siyaset yapmış, sonra sendikacı olmuş insanlardı yöneticilerin çoğu; daha medeni, elini ayağını nereye koyması gerektiğini bilen kişilerdi. Petrol-İş’te çalışırken onların giderek azaldığını gördüm. Ne söylediğini anlamayan, okumayan, yönetime gelince, ele geçirdikleri iktidarla her şeyi yapabileceğini sanan, her işi para üzerinden düşünen adamlar gelmeye başladı. Sendikacı tipolojisi değişti. Sendika kültürü de değişti. Erkek sendika uzmanlarının büyük bölümünün bu değişen kültür içinde patriyarkal sendika bürokrasilerinin üretimine “cinsiyetçilik bilgi ve birikimleriyle” epey katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Erkekler arası bu cinsiyetçilik alışverişi sendika yönetimlerini de kadınlara karşı güçlendiriyor. Bu kültür, sendikanın günlük pratiğini, fikir üretme süreçlerini, sendikalarda uzman olarak çalışan ve sendika üyesi olan kadınlara karşı tavırları da etkiliyor.” Sendika içlerindeki bu patriyarkal yapılanmanın görünür kılınması, yakın dönemli kadın özgürlük mücadelelerinden alınan deneyim, eşitsizliklerin, işyerinde mobbing ve tacizin ifşa edilmesi, kadın emek hareketinin de bir bütün olarak güçlenmesi için umut veriyor. 2019 yılında, Genel-İş Kadıköy şube seçimlerinde Mor Liste ile yönetime aday olan kadınlar, şube seçimlerini kazanmasalar da 18 Şubat 2021 yılında, uzun süren müzakereler ve üç günlük grevin ardından Kadıköy Belediyesi ile imzalanan Toplu İş Sözleşmesi’ne toplumsal cinsiyet eşitliğini ön plana çıkaran maddelerin dâhil edilmesine öncülük ettiler. Kadın mücadelesi ve emek dünyası içinde hem büyük moral kaynağı olan hem de pek çok alanda ilk niteliğini taşıyan bu kazanımlar kısaca şöyle özetlenebilir: - İstihdamda toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik ücretsiz kreş hakkı  - 15 günlük babalık izni - Hamilelikleri süresince doktor kontrolüne gittikleri günlerde kadınlara ücretli izin - Yasal mevzuata ek olarak işverenin verdiği doğum sonrası iznin altı haftaya çıkarılması - 8 Mart'larda izinli sayılmak - Ayda bir regl izni - Mobbing vakalarına bakacak beş kişilik Mobbing Kurulu’nun yarıdan çoğunun erkeklerden oluşamayacağı - Cinsel taciz ve cinsel saldırı vakalarına bakacak beş kişilik disiplin kurullarının çoğunluğunun erkeklerden oluşamayacağı - Aile içi şiddete maruz kalan kadın çalışanların korunması ve barınması için işveren desteği Kadın mücadelesi içinden emek dünyasının ana gündemine taşınan bu kazanımlar ve yaklaşımlar, daha kapsayıcı ve güçlü bir sendikal alanı inşa etmek için oldukça önemli görünüyor. 25 Haziran 2021 tarihinde yürürlüğe girecek olan Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO)190 sayılı “Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacizin Önlenmesi Sözleşmesi”,  iş yerinde şiddet ve tacize karşı mücadelede ulusal yasaların oluşturulmasında önemli bir dayanak oluşturması açısından önemli görünüyor. İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ün etkin kullanımı alanında verilecek mücadeleler ile birlikte anlamlı ve bir bütün olacak olan bu gelişmeler,  iş ve ev içi alandaki eşitsizliği temel alacak bir mücadele hattına örnek olabilir. İşyeri kadar ev içi alanda yaşanan şiddet ve eşitsizliği de temel gündem maddesi haline getiren böyle bir mücadele hattı, özel olanın politik olduğu gerçeğiyle daha eşitlikçi ve özgürleştirici bir toplumun inşasına aracılık edebilir. Esra Akbalık Yararlanılan Kaynaklar: “Sendikasız Kadınlar, Kadınsız Sendikalar: Sendika - Kadın İlişkisinde Görülen Sorun Alanlarını Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma” (Aralık, 2014) Yazan: Betül Urhan, Araştırma görüşmelerini yapan: Nuran Gülenç, Yayına Hazırlayan: Serap Güre Şenalp, Yayın Danışmanları: Necla Akgökçe, Nebile Irmak, Nilgün Yurdalan, Esen Özdemir, Serap Güre Şenalp. Kadav Yay: İstanbul https://www.ilo.org/ankara/news/WCMS_749655/lang--tr/index.htm https://www.kadinisci.org/2021/04/27/feminist-kadin-oncu-iscilere-ihtiyacimiz-var/ https://catlakzemin.com/kadinlar-ve-sendikalar-tablo-vahim-ama-umutsuz-degil/ https://www.birartibir.org/emek/109-sendikalar-nasil-kadinlasir https://sendika.org/2021/02/ocak-2021-istatistiklerinin-isiginda-bir-2-sektorel-ve-orgutsel-duzeyde-buyuyenler-ve-daralanlar-607500/

Geri 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 İleri

Bültene kayıt ol