Feminizm, bombalar ve özgürlük

29.08.2021 - 16:17

ABD işgali altında çoğu Afgan kadınının yaşamının düzeldiği yalanları uyduruluyor. Judy Cox, 20 yıllık savaşın ardından Afgan kadınlarının gerçek durumunu ele alıyor.

ABD'nin Afganistan'ı işgalini haklı çıkaran ve Afgan kadınlarına yönelik baskıyı sürdürmeye yardımcı olan emperyalist feministlere kanmayın.

ABD destekli yozlaşmış kukla hükümetin 20 yıllık iktidarı sırasında çoğu Afgan kadının hayatının geliştiği hiçbir gerçekliği olmayan bir hikâye.

Aksini iddia edenler, kanıtlarını Kabil'in az sayıda kadının eğitim ve istihdam olanaklarına eriştiği bölgelerine dayandırıyorlar. Onların “kanıt” diye gösterdikleri, bir avuç yüzeysel önlem.

2001'deki Bonn Anlaşması, Afganistan’ın yönetimine kadınların katılımı fikrini benimseyen bir plan ortaya koydu. Afgan anayasası, Loya Jirga meclisinde yüzde 20 oranında kadın temsilini güvence altına alıyordu.

2002 yılında, dönemin cumhurbaşkanı Hamid Karzai, Afgan Kadınlarının Temel Hakları Bildirgesi'ni imzaladı. Bu bildirge kadınlara sivil haklar, eğitime erişim ve ne giyeceklerini seçebilme hakkı vaat etti.

Bu tür önlemler, rejime verilen uluslararası desteği haklı çıkarmak için gerekçe olarak gösterildi ve uluslararası yardım olarak gelen paranın Karzai'nin yozlaşmış hükümetinin bankalarına akmasını sağladı. Ancak bu önlemler, Afgan kadınlarının çoğu için çok az şey ifade ediyordu.

Afganistan'daki BM Yardım Misyonu (Unama) 2009'da şöyle diyordu: “Mevcut gerçek şu ki, Afgan kadınlarının yaşamları şiddetle nedeniyle ciddi şekilde tehlikeye altında ve kadınlar en temel insan haklarından mahrum bırakıldı”.

Aynı yıl, Afgan hükümeti, anayasayı ihlal ederek, Afgan kadınlarının cinsel konularda kocalarına itaat etmelerini gerektiren bir yasa çıkardı.

Eşitsizlik

Eğitimdeki kızların sayısındaki artıştan söz edilmesine rağmen, bugün Afgan kadınları dünyadaki en düşük okuryazarlık oranına sahip. Ayrıca Afganistan, kadın-erkek eşitliği konusunda da dünyadaki en kötü ülkelerden biri. 15-24 yaşları arasındaki Afganlar arasında erkeklerin yüzde 50'si, kadınların ise sadece yüzde 18'i okuryazar.

20 yıllık ABD işgali sırasında yayınlanan diğer Unama raporları, erken evliliklerin ve sık hamileliğin her 100.000'de 1.900 anne ölüm oranına yol açtığını ortaya koydu. Bu, dünyadaki en yüksek oranlardan biri.

Afganistan, GSYİH'sının sadece yüzde 0,6'sını sağlığa harcadı -Güney Asya ortalaması yüzde 5'ti- ve Afgan kadınlarının yaşam süresi beklentisi sadece 44 yıl.

Hükümet 2009'da Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması yasasını çıkardı. Ancak altı yıl sonra Unama, Afgan kadınlarının geleneksel uygulamalara saygı göstermedikleri veya “İslami olmayan” işlerde çalıştıkları için düzenli olarak saldırıya uğradığını ve öldürüldüğünü bildirdi.

Tecavüz de yaygındı ve bu tecavüzlerin failleri genellikle yasalar karşısında dokunulmaz durumdaydı. Kadınların ekonomik açıdan kırılgan durumda olmaları onların istismarcı ilişkilerin tuzağına düşmelerine ve rekor sayıda intiharlara yol açtı. 

Aralık 2018'de Time dergisi, Afganistan'ın hâlâ dünyada kadın olmak için en kötü yer olduğunu bildirdi.

Bir kadın Afgan diplomat dergiye şunları söyledi: “Afganistan'daki kadınları desteklemek, dünyanın her yerinden insanların sözde hizmet ettiği bir şey ama para ve yardım asla onlara ulaşmıyor. Yolsuzluk ve savaş canavarı tarafından yeniyor.”

Kadın haklarına yönelik kâğıt üzerindeki taahhütler, başarısız bir rejime yabancı destekçilerinin gözünde meşruiyet sağladı, ama Afganistanlı kadınların gözünde değil.

On dokuzuncu yüzyılın sonlarında, Avrupalı ​​sömürgeciler Batı'nın üstün, modern ve ilerici olduğunu ve Doğu'nun aşağı ve geri olduğunu iddia ederek emperyalizmi haklı çıkardılar.

İngiltere, 1882'de Süveyş Kanalı'na girmek için Mısır'ı işgal ve ilhak etti. Ancak bu işgalin komutanı Lord Cromer, kadınları İslam'ın "aşağılamasından" kurtardığını iddia etti. Mısırlıların “Batı Medeniyetinin gerçek ruhunu özümsemeye ikna edilmeleri veya zorlanmaları” gerektiğinde ısrar etti.

Lord Cromer, Kadınların Oy Hakkına Karşı Ulusal Birlik'in kurucu üyesi ve başkanıydı.

Bazı İngiliz feministler bile İngiliz imparatorluğunu desteklemek için ırksal ve kültürel üstünlük fikirlerini tekrarladılar. Sufrajet Emmeline ve Christabel Pankhurst, Birinci Dünya Savaşı'nı desteklemek için militan kadınlara oy hakkı kampanyalarını askıya aldı.

Emmeline, “Bazıları imparatorluk ve emperyalizmden sanki ayıplanacak ve utanılacak bir şeymiş gibi bahsediyor. Bizimki gibi toprak ve potansiyel zenginlik bakımından büyük bir imparatorluğun mirasçıları olmak harika bir şey.”

Tüm sömürgeci güçler, kadınlara değerler dayatmak için aynı hakkı talep etti. Cezayir'i işgal eden Fransız kuvvetleri törenle peçeleri yaktı.

Emmanuel Macron'un mevcut hükümeti hâlâ Müslümanların dışlanmasına dayanan bir “Fransızlık” fikrini destekliyor. Ancak “sömürge feminizmi”, kadınlara gerçek bir değişim umudu sunmayan sahte bir feminizmdi.

Kasım 2001'de, dönemin ABD başkanı George Bush'un eşi Laura Bush, “Afganistan'ın büyük bölümündeki son askeri kazanımlarımız nedeniyle, kadınlar artık evlerine hapsedilmiyor. Terörle mücadele aynı zamanda kadın hakları mücadelesidir” dedi.

ABD askeri gücünün, asil kadın özgürlüğü davasında kullanıldığı fikri, Cherie Blair ve “şahin” Hilary Clinton gibi bir grup sözde feminist tarafından tekrarlandı.

ABD'deki Feminist Çoğunluk Vakfı, “Umut Koalisyonu”nu alkışladı.

Batı, kadına yönelik şiddet ya da siyasi ve toplumsal eşitsizlik söz konusu olduğunda hiç de masum değil. ABD'de yılda yaklaşık 1.500 kadın “tutku suçları” nedeniyle öldürülüyor.

Savaş kadın haklarıyla bağdaşmaz - kadınların ve ailelerinin ölümü ve yaşamsal altyapının yok edilmesi anlamına gelir.

Savaşın kadınlar üzerindeki etkisini gösteren Afganistan'dan bir örnek, Wech Baghtu hava saldırısıdır. 3 Kasım 2008'de, ABD'nin bir köyün düğün partisine düzenlediği bombalı saldırı, 37 Afgan kadın ve çocuğun ölümüyle sonuçlandı.

ABD'li kıdemli barış aktivisti Tom Hayden'in yazdığı gibi, “Afgan kadınlarının işgalci, bombalayan ve hapse atan bir Amerikan ordusu tarafından özgürleştirilebileceğini düşünmek zor. İnsansız hava araçlarının, Özel Kuvvetlerin, gözaltı kamplarının ve yabancı işgalcilerin Taliban köktenciliğine çözüm olduğuna inanmak zor.”

Pentagon feministleri, Suudi Arabistan gibi baskıcı rejimlere kucak açarken, askeri müdahaleleri meşrulaştırmak için kadın haklarının dilini alaycı bir şekilde manipüle ediyor.

Emperyal feminist gündem, tanıtım ve yeni pazarlar arayan Batılı şirketler tarafından da destekleniyor.

2009'da Revlon ve L'Oreal, Afganistan'da Sınır Tanımayan Güzellik'i başlatmak için 550.000 Sterlin'in biraz altında para topladı.

Programı yürüten bir kadın, “Kabil'e ilk geldiğimde bu kadınların saçlarına ve yüzlerine yaptıkları karşısında şok oldum. Saçlarını durulamak için yakındaki kuyulardan kovalar kullanıyorlardı” dedi.

Afgan kadınları, temiz suyu rujla özgürleşmeye tercih etmiş olabilir, ancak bu onlara danışılmadı.

Askeri işgal ve kurumsal feminizm tarafından desteklenen feminizm, manikürlü el birliği ile çalışır. Her ikisi de kadınların örgütlenmesini ve kendi çıkarları için savaşmasını zorlaştırdı.

Emperyalist feministler, Afgan oğulları, erkek kardeşleri ve babaları düşman olarak göstermek için gizlice işbirliği yaptılar.

Solcu feminist Gayatri Spivak, sömürgeciliğin “beyaz erkeklerin kahverengi kadınları kahverengi erkeklerden kurtarması gerektiği” fikriyle meşrulaştırıldığını söyledi. Bu bahane kullanıldığında kadınlar güçsüzleşir ve erkekler insanlıktan çıkar.

Ancak Afgan kadınları ABD bombalarıyla kurtarılmayı bekleyen pasif kurbanlar değil.

Miriam Rawi, Taliban hükümetine ve ABD askeri müdahalesine karşı çıkan Afganistan Devrimci Kadınları Derneği'nin bir üyesi.

“Terörle savaş” ve “Afgan kadınlarının kurtuluşu”, ABD emperyalizminin Afganistan'daki birçok gizli gündemini örtmek için kullanılan bir yalandı” diyor. Kesişimsel feminizm, son 20 yılda, çok daha fazla insanın cinsiyetin yanı sıra ırk gibi konuları da ele alma zorunluluğunun farkına vardığını gördü.

Bir teori olarak kesişimselliğin sınırları olsa da, artık daha fazla feministin, ırk ve emperyalizm gibi faktörlerin kadın hakları sorunlarından ayrılamayacağında ısrar etmesi önemlidir.

Bu, kadınların kurtuluşu için verilen savaş için olumlu bir gelişmedir. Bir sonraki adım, bunu sınıfın merkeziliği sorununa taşımak ve ırk ve cinsiyetin bundan nasıl etkilendiğini tartışmaktır.

Kurtuluşa giden yol bombalardan değil, ezilenlerin eylemlerinden geçer. Bugün Afganistan'da aşağıdan mücadele çok zor görünebilir, ancak emperyalist feminizm her zaman kadınların kurtuluş mücadelesine engel olacaktır. Savaşa ve emperyalizme karşı muhalefet inşa etmek bu engeli kaldırır.

Socialist Worker'dan Çeviren: Arife Köse



Bültene kayıt ol