(Dosya) Emek sömürüsünde dünya lideriyiz

Ocak ayında en az 158 iş cinayeti!

MESEM’li çocuk işçiler, Akkuyu’da menenjit salgını, şantiyelerde yangınlar… İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin (İSİG) Ocak 2024 raporu yayınlandı.  Öne çıkanlar:

Verilerle işsizlik sorunu

Türkiye'yi yönetenler ekonominin dünyada en gelişmişler arasında yer aldığını söylüyor. Peki en gelişmiş ekonomiler arasında işsizlik sorunu açısından neredeyiz? Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) üye 38 ülke arasında Türkiye, en yüksek dördüncü işsizlik oranının görüldüğü ülke oldu.  OECD’de yer alan toplam 33.3 milyon işsizin, yüzde 9.3’ünün Türkiye’de bulunduğu belirlendi. Kabaca söylersek, en gelişmişler içindeki her 10 iş işsizden biri Türkiye'de hayat mücadelesi veriyor. OECD ülkeleri arasında Türkiye kapitalizmi, işsizlikte zirveyi zorlarken istihdam oranında ise sonuncu sırada yer aldı. İki verinin gösterdiği: - İşsizler basit bir istatistik verisi değil; milyonlarca insanı kapsar. - Türkiye kapitalistleri yeterli istihdam yaratmıyor. Çünkü geçerli olan yaygın emek sömürüsü, az sayıda işçiye çok iş yaptırmaktan ibaret. İş güvenliğinin tanınmamasıyla birlikte işsizlik sorununun tercih edilmesi, ücretlerin düşük, çalışma saatlerininse uzun olmasına yol açıyor.

Adana'da protesto: 'Taşerona hayır!'

Belediye şirketlerinde ve kamuda çalışan taşeron işçiler, Ankara ve İstanbul'da sonra Adana'da de eylem yaptı. Belediye Çalışanları ve Kamu Taşeron İşçileri Derneği, Belediye Mimar ve Mühendisleri Derneği, Taşeron Belediye İşçileri Birliği (TABİB), Aile Sağlık Merkezi Elemanları Derneği, Belediye İşten Çıkarılanlar Platformu, Kamu Taşeron İşçileri Sendikası, Karayolları Taşımacılık Emekçileri Sendikası, Enerjisen, Tüm Otel Ve Turizm İşçileri Sendikası bir araya gelerek Adana İşçi Kürsüsü'nü kurdu. Abidin Dino Parkı'nda toplanan eylemciler, “Kamuda kölelik istemiyoruz”, “Devlet taşeron çalıştırmaz”, “Kadro hakkımız söke söke alırız” sloganlarını attı. Eylemde konuşan TABİB gönüllüsü Yılmaz Şengül, şunları vurguladı: “Ülkemizde 1393 belediye bulunmakta. Bugün belediyelerde norm kadrolu 39 bin 43 işçi bulunurken belediye şirket işçisi sayısı 607 bin 999’a ulaşmıştır. Norm kadrolu işçi sayısı her geçen gün azalırken şirket işçisi sayısı ciddi oranda artmaktadır. Nisan 2018’den beri belediye şirketlerinde modern kölelik devam ediyor. 607 bin 999 belediye şirket işçisi olarak taleplerimiz norm kadro, taban ücret, ilave tediye, iş güvencesi, vergi adaleti, eşit işe eşit ücret. Belediyelerin ve belediye şirketleri yöneticilerinin holding patronu gibi kar elde etmeye çalışmaları, çalışanlarına maliyet kalemi olarak bakmaları hem azalan sayıda işçi çalıştırmaları hem de performans baskısında bulunmaları, iş kazalarının ve iş cinayetlerinin önünü açmaktadır. Tüm belediyelerde işçi sağlığı ve iş güvenliğine uygun çalışma koşulları sağlanmalıdır. İş kazası durumunda asıl işveren olan belediyenin sorumluluğu göz ardı edilmemeli, sorumluluğu taşeron şirkete ya da işçiye yıkma tavrından kaçınılmalıdır. İş kanunu işçiler lehine yeniden düzenlenmeli, sendikal örgütlülüğün önündeki engeller kaldırılmalı, Anayasa’nın 128’inci maddesi gereğince belediyelerde güvenlik, mimarlık, mühendislik, zabıtalık gibi alanlarla memur işi yapan tüm işçiler memur kadrosunda istihdam edilmelidir. İşten çıkarmalarda kod mağduriyeti giderilmeli, keyfi işten çıkarmalara karşı caydırıcılık olmalıdır." Aile Sağlık Merkezi (ASM) çalışanları adına yapılan açıklamada da şu ifadeler yer aldı:  “ASM grup elemanları olarak her kadro geldiğinde kapsam dışı bırakıldı. Oysa biz ne devlete ne de ASM’lere yük değiliz aksine yüzü omuzlayanlarız. ASM’lerde kurum içinde sizlerle ilgilenen tıbbi sekreter, ATT, ebe hemşire ve temizlik personelleri kadrosuz. Asgari ücret ve daha da altında maaşlarla iki dudak arasında çalışıyor. 18 bin kişiyle başladığımız yolda işten çıkarmalarla 13 bine düştük. Her geçen gün azalıyoruz. 2022 Kasım ayında yan odamızda 4-A’lı çalışan kamu dışı aile sağlığı elemanları nasıl KPSS şartı aranmadan kadro ile müjdelendirildiyse o kadro bizim de hakkımız. Aynı iş, aynı diploma, fazla iş yükü ama farklı muamele gördük. Aynı kurum arasında ayrıştırıldık. Asıl işi yapan bizlerin iş güvencesiyle çalışmaya hakkı yok mu? Askere giden personelin neden gönlü rahat değil, doğum yapan personel neden işsiz kalıyor, sağlık nedeniyle ameliyat olan personel neden raporu bitince işten çıkarılıyor? Sağlık emekçileri olarak kadromuz ve sağlıkçı sıfatımız verilmelidir.” Karayolları taşeron işçileri adına yapılan açıklamada ise şöyle denildi:  “Bizler yol bakım-onarım, müşavir firma, tünel bakım, rutin bakım ve HGS işçileri olarak ağır ve tehlikeli işkolunda yıllardır kuruma ve vatandaşlara hizmet ediyoruz. Kışın ayazında kar kürer, yazın sıcağında asfalt döker, yolların bakım onarımı, menfez temizliği ve trafiğin kontrolünü sağlarız. Yollarda can kurtaran kahramanlar olarak ilan edilen bizler için iş güvencesi istiyoruz… Her seçim öncesi kadro sözü verilip dışarda bırakılan bizler, artık ayrımsız kadro istiyoruz. Sayın yetkililer bize kadro sözü verdiniz, biz de diyoruz ki ‘devlet sözünü tutar.”

Stajda, tarlada, inşaatta, sokakta çalıştırılırken ölüyorlar

Emekleri sömürülen çocuk işçilerin hayatı, iş cinayeti tehdidiyle karşı karşıya. İSİG Meclisi'nin 2023 raporu çocuk emeği sömürüsünün vahşi yüzünü ortaya koydu. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) son on yılda en az 671 çoçuğun iş cinayetlerinin kurbanı olduğunu gösteriyor. Açık kaynaklarda yapılan tarama sonucu elde edilen verileri kapsayan raporda öne çıkanlar: - 2013 yılında en az 59 çocuk işçi, 2014 yılında en az 54 çocuk işçi, 2015 yılında en az 63 çocuk işçi, 2016 yılında en az 56 çocuk işçi, 2017 yılında en az 60 çocuk işçi, 2018 yılında en az 67 çocuk işçi, 2019 yılında en az 67 çocuk işçi, 2020 yılında en az 67 çocuk işçi, 2021 yılında en az 62 çocuk işçi, 2022 yılında en az 62 çocuk işçi, 2023 yılında en az 54 çocuk işçi olmak üzere, 2013-2023 yılları döneminde en az 671 çocuk işçi hayatını kaybetti… -  18 yaşını doldurmayan ve (ücretli ya da kendi nam ve hesabına/ücretsiz) çalışan toplumun her üyesini “çocuk işçi” olarak tanımlıyoruz. • Çocuk işçiler tarım sektöründe ailesiyle birlikte mevsimlik olarak ücretli veya tarlasında çalışanlardır, çocuk işçiler haftanın bir günü okulda dört günü işyerinde olan MESEM adı altında çalışanlardır, çocuk işçiler kentlerin varoşlarında aile içi emek kapsamında ücretsiz çalışanlardır, çocuk işçiler iş öğrensin diye yaz tatilinde çalışanlardır, çocuk işçiler harçlığını kazansın diye tanıdığın yanına verilenlerdir... Ama çocuk işçiler sistematik olarak Türkiye kapitalizminin daha ilköğretim çağındayken bile acımasız üretim çarklarına soktuğu oyun alanlarından koparılan çocukluğunu, gençliğini ve sağlığını işyerlerinde bırakan bu ülkenin geleceğidir. Kesinlikle arızi bir olgu değil bilinçli sistematik bir ucuz emek sömürüsüdür. - 2013-2023 yıllarında çocuk iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı şöyle: Trafik, Servis Kazası nedeniyle 186 çocuk; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 112 çocuk; Ezilme, Göçük nedeniyle 92 çocuk; Yüksekten Düşme nedeniyle 61 çocuk; Şiddet nedeniyle 56 çocuk; Elektrik Çarpması nedeniyle 44 çocuk; Yıldırım Düşmesi nedeniyle 41 çocuk; Patlama, Yanma nedeniyle 25 çocuk; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 14 çocuk; Kesilme, Kopma nedeniyle 13 çocuk; İntihar nedeniyle 9 çocuk; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 8 çocuk; Diğer nedenlerden dolayı 10 çocuk işçi çalışırken hayatını kaybetti… İSİG, AKP iktidarı altında geçen yıllarda varlığı görülmeyen çocuk emeği sömürüsünün en az 907 iş cinayetine neden olduğunu tespit. AKP'li yıllarda çocuk işçi ölümlerinin seyri şöyle: Raporun tamamına ulaşmak için tıklayın.

Merkez Bankası skandalının odağında mobbing ve haksızca işten atma var

Merkez Bankası'nın başkan Hafize Gaye Erkan'ın babasının çiftliğine döndüğü konuşulurken, bir çalışana yapılan büyük haksızlık perdeleniyor. Merkez Bankası (MB) çalışanı Büşra Bozkurt, başkanın babası Erol Erkan tarafından işten atıldığını söyleyerek CİMER'e başvurdu. Dilekçesinde mobbinge maruz kaldığını (ki mobbing yasalara göre suçtur), başkanın babasının özel isteklerine uymadığı için başına gelenleri aktardı: “Sayın Başkanımız Hafize Gaye Erkan Hanım’ın babası Erol Erkan Bey ve annesi Gamze Hanım protokole giriş yaparken, Erol Bey yanımdan geçerken, ‘bana bir uğrayabilir misin?’ dedi. Uğradım, ‘Başkanın odasına güvenilir ve sabit insanların giriş çıkış yapmalarını istiyorum. Siz de güvendiğimiz bir çalışansınız’ dedi. Sonra İnsan Kaynakları’nı arayarak benim artık kendilerine hizmet vereceğimi söyledi” “Erol Bey’e, ‘Benim okula giden 7 yaşında bir çocuğum var. Onu her gün okuldan almak zorundayım. Evli bir kadınım bu saatlere kadar çalışmak bana zor gelebilir’ dedim” açıklamalarının yer aldığı dilekçede, “Erol Bey sinirlendi ve yüksek sesle, ‘Bunu söyleyen elemana çalışmıyor gözüyle bakarım. Biz sizin için Amerikalardan kalkıp geldik. Tüm düzenimiz bozuldu. Seni çalıştığın yerde oturtturmayacağım’ diye tehdit etti. Olayın ardından çıkışımın talimatı verildi. Destek hizmetleri müdürümüzle konuştuğumda, ‘talimat babadan geldi. Yapabileceğimiz bir şey yok maalesef’ diye yanıt aldım. Göreve iademi saygılarımla arz ediyorum.” Büşra Bozkurt, CİMER'e yolladığı dilekçeyi Sözcü gazetesiyle paylaştı ve ardından bir de röportajla tek olmadığını, mobbinge ve haksızlığa maruz kalan başka çalışanlar da olduğunu aktardı.  Belli ki şikayetinden bir sonuç alamamış. Haksızlığa uğrayan her işçi gibi öfkeli. Başına gelenlerin iktidar yanlısı medyada haber olması mümkün değil. O da popüler bir muhalif gazete aracılığıyla hakkını savunmaya çalışıyor. Komplo teorileri hemen havada uçuşmaya başladı. 'CİMER dilekçesi nasıl ortaya döküldü', 'İşten atılan çalışan aslında daha iyi bir mevkie layık görülmüş', 'Madem çocuğun var niye çalışıyorsun' türünden saçmalıklar... Öte yandan MB ve ekonomi yönetiminin tepesinde bir koltuk kavgası yaşandığına dair iddialar gündeme getirildi. Aslında Gaye Erkan çok müthiş işler yapıyormuş, fakat onun koltuğunda gözü olanlar yıpratmak istiyormuş. Ve baba Erol Erkan ortaya çıktı. Kızının başarılarını anlatarak, olayın bir kumpas olduğunu iddia etti. Tabi kamuoyu buna ikna olmadı. Fakat enteresan bileşen işten atılan çalışana karşı birleşti: Sözcü yazarı Uğur Dündar ve Akit yazarı Ali Karahasanoğlu, iki koldan çalışana yüklenip Erkan ailesini aklamaya girişti. Çok sayıda başka gazeteciyle birlikte. Efsane ve gerçek Neoliberal doktrine göre serbest piyasa ekonomisinin işlemesi için Merkez Bankası yönetimleri hükümetlerden bağımsız olması gerekir. Teknokratik bir yapıda para politikalarını idare ederler. Eli sopalı neoliberalizmle ekonomiyi yöneten Türk tipi başkanlık sisteminde, Şimşek ve Erkan'ın işbaşına getirilmesi bu yönde atılmış bir adım olarak gösterildi. Heterodoks politikadan ortodoksa geçildiği söylendi. Faizlerin devasa artırılması ve TL'nin bilinçli olarak değerinin düşürülmesiyle gelen bu adımlar, uluslararası finans çevrelerine 'Merkez Bankamız iktidardan bağımsız çalışıyor' diye sunuldu. Elbette içerideki sermaye çevrelerine ve öfkeli kalabalıklara da. Bu imaj, Merkez Bankası'nın babasının çiftliğine dönüştüğü iddialarıyla birlikte tuz buz oldu. Neoliberalizmin efsaneleri karşısındaki gerçek, piyasanın devlet kontrolünden bağımsız işlemediği, Merkez Bankaları'nın ise kapitalist güç odaklarından bağımsız bir yönetime sahip olamayacağıdır. Fakat bu kurumsal skandalda bizi ilgilendiren asıl nokta, bir çalışanın haksızca işten atılması. Büşra Bozkurt derhal işine geri dönmeli. Erol Erkan'ın bankaya girişi yasaklanmalı. Hafize Gaye Erkan istifa etmeli de diyeceğiz fakat bu rejimde istifa müessesinin olmadığını biliyoruz.

Basın açıklamasına çağrı: Tülay Çal yalnız değildir!

İBB sosyal tesislerinde çalışırken haksızlıklara karşı çıktığı için tazminatı verilmeden ve işsizlik maaşı alamayacak biçimde işten atıldı. Direnişteki Tülay Çal işini geri istiyor! Basın açıklaması: 📆22 Ocak Pazartesi ⏰12:30 📌İBB önü-Saraçhane

'Açlığa mahkum olmayacağız'

Çankaya Belediyesi Emekçileri, yemek fiyatlarına yapılan fahiş zammı yemekhane önünde protesto etti. Eylem şu gelişme nedeniyle gerçekleşti: "Yeni toplu iş sözleşme süreci henüz sonuçlanmadığından, işçilere halen günlük 50 TL yemek ücreti ödeniyor. Günlük yemek ücretinin 40 TL’den 120 TL’ye, aylık yemek ücretlerinin ise 530 TL’den 1760 TL’ye çıkarılmasını reddediyoruz. Zamlı maaşlar alınmadan yemekhane zamları ertelenmeli, ödenecek yemek ücretleri güncellenene kadar, eski ücretler uygulanmaya devam edilmelidir." İşçiler, daha önce sendikaya ilettikleri toplu iş sözleşmesine dair taleplerinin arkasında durduklarını belirterek yemekhane zamlarının geri alınmasını ve eşit işe eşit ücret verilmesini istedi. Eylemde atılan sloganlar: "Sarı sendika istemiyoruz", "Açlığa mahkum olmayacağız", "Birleşe birleşe kazanacağız", "Yoksulluk taban", "Bu daha başlangıç mücadeleye devam!" 22 Ocak Pazartesi günü tekrar eylem yapacaklar.

(Röportaj) 'Örgütlü olduğumuz sendikada söz hakkı bulamıyoruz'

Geçen yıla damgasını vuran işçi mücadelelerinden biri de belediye şirket işçilerinin fiili grevleri ve direnişleriydi. Görünen o ki bu sene de mücadeleye devam edecekler.  İşçilerin neye karşı mücadele ettiklerini, taleplerini, işyerinde örgütlü sendika Genel-İş 1 No'lu Şube'nin önünde protesto eylemi yapan Çankaya Belediyesi işçilerinden birine sorduk. Çankaya Belediyesi'nde neler oluyor? Hangi koşullarda çalışıyorsunuz? Ankara'da Çankaya Belediyesi çalışanı olarak Çanpaş şirketine bağlı çalışmaktayım. Tabi Çankaya Belediyesi’nde üç taşeron şirket çalışanları ya da kadrolu işçiler olan çalışma arkadaşlarım da var. Çanpaş, Belde AŞ ve İmar AŞ, bunlar taşeron şirketler. Hemen hemen aynı ücreti almaktayız. Bu yıl ortalama 24 bin TL taban ücreti düzeyindeydi. Biz işçiler olarak hayatımızın çoğunu çalışma alanlarında geçirmekteyiz ve her mevsimin ayrı bir çalışma zorluluğu var. Kış ve yaz aylarında soğuk-sıcak demeden Çankaya'nın sokaklarını temiz tutmak için çalışıyoruz. Çankaya Belediyesi'nde kolay iş yoktur ve aldığımız bu temel ücretleri mevcut enflasyonda çok düşük buluyoruz. Çankaya'da bir evin kirası en düşük 15 bin TL'yi bulmuşken bize verilen 24 bin lirayla nasıl yaşamamızı bekliyorlar? Sadece belediye yönetimini değil yetkili sendikayı da eleştiriyorsunuz Örgütlü olduğumuz sendikada söz hakkı bulamıyoruz. Toplu iş sözleşmelerimiz yoksulluk sınırının altında, yani açlık sınırı temel alınarak belirlenmektedir. Biz işçiler şube önünde yaptığımız eylemde 'açlığa mahkûm olmayacağız' derken bunu kastetmiştik.  Maalesef Türkiye'de bir ekonomik kriz var ve biz çalışanlar hayatlarımızdan çok fazla ödün verdik. Bizlerden aidat alarak geçinen sendikamız, bizleri açlığa itip kendileri sefalarını sürüyorlar. Ben çok merak ediyorum şube başkanının maaş bordrosunu.  Sendikamız şu anda adeta diktatör rejimi içindedir. İşçi temsilcilerimizi, biz işçiler değil de şube başkanı seçiyor. Toplu iş sözleşmesi taslağı hazırlanırken hiçbir işçinin beklentileri sorulmuyor. Sendika şubesi işçiden uzak ve imzaladığı sözleşmeler işçinin aleyhinedir. Geçtiğimiz aylarda DİSK Genel-İş, vergide adalet eylemi yapmıştı. Madem böyle bir çalışmanız var, o zaman yaptığınız toplu iş sözleşmelerini brütten değil netten düzenleyin. Peki, genel olarak belediye şirket işçilerinin talepleri nelerdir? Şirket işçileri olarak en temel sorunumuz norm kadrodur. Kadro meselesi iktidarın yılan hikâyesine döndü. Cami imamlarına kadro verilirken belediye çalışanlarına kadro inatla verilmemektedir. Güvenceli çalışmak istiyoruz, özlük haklarımızın gelişmesini istiyoruz. Kamuda bir ok alan 2024 yılı içerisinde kadro bekliyor. Biz emekçi arkadaşlarımızla birçok şehirde birleşip kadro için eylemler gerçekleştirdik, bu neticeyle devlete sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Sosyalist işçilerin sesimize bir ses olması, yanımızda omuz omuza durabilmesi biz kamu çalışanları için çok değerlidir.

Kemer sıkma dayatmasını mücadeleyle püskürtelim

Sermaye yanlısı iktisatçılar ve patronlar tarafından alkışlarla karşılanan ekonomi yönetimi, onların isteklerini fazlasıyla yerine getirmeye hazırlanıyor. Türkiye kapitalizminin buhranını çözecek bir sihirbaz olarak gösterilen Bakan Mehmet Şimşek açık açık yerel seçimler sonrası, iç tüketimin azalacağını söylüyor. Şimşek, kemer sıkma denilen ve özünde kamu kaynaklarının sosyal harcamalar kısmının budanması olan, düşük ücretler ve yüksek vergilerle birlikte yürütülecek ekonomi politikasını şatafatlı gibi gözüken şu yaklaşımla süslüyor: Kamu yöneticileri [lüks] araçlarını satsın, yerli milli otomobil TOGG alsın!', 'Tasarrufa gidiyoruz.' Oysa tasarrufu ilk başta kamuda çalışan milyonlarca emekçinin maaşlarından yapıyorlar, yapacaklar. Yüksek yönetici maaşları düşürülmeyecek. Birden fazla kurumdan maaş alanlara dokunulmayacak. Başkanlık rejiminin başlıca kurumlarındaki büyük harcamalar da kısıtlanmayacak. Tasarruf, eğitimden, sağlıktan, sosyal yardımlardan yapılacak. Bu bir kader değildir. İşçiler birleşip, bu durumu tersine çevirebilir. (Sosyalist İşçi)

Geri 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 İleri

Bültene kayıt ol