Asgari ücret açlık sınırına doğru eriyor

Asgari yaşam pazarlıkları başladı: İnsanca yaşayacak ücret mücadeleyle kazanılır

Türkiye'de 8 milyon işçi asgari ücretle çalışıyor. Milyonlarca işçi de bu ücrete yakın çalıştırılıyor. En düşük ücret olması gereken bu miktar ortalama ücret olarak dayatılıyor. Türkiye kapitalizminin vahşi yüzü olan yaygın emek sömürüsü üzerine pazarlıklar başladı. Fakat her zamanki gibi antidemokratik koşullarda. Asgari Ücret Tespit Komisyonu 15 kişiden oluşuyor. Patron örgütleri adına 5, iktidar adına ve en fazla üyeye sahip sendikanın belirlediği beş kişi. İktidarın patronlardan yana olduğuna göre daha baştan kaybediyoruz. 'Geçinemiyoruz' Bu sene sonu pazarlıklarında farklı olan tek şey, işçi tarafını temsilen masaya oturan Türk-İş'in 5 sandalyesinden dördünü asgari ücretli işçilere bırakmış olması. Toplantıya katılan hastane işçisi Hatice Akgedik, AVM işçisi Meliha Nur Şıkbudak, karayolları işçisi Durmuş Öztürk, enerji işçisi Saffet Canbaz ise yaşadıkları sıkıntıları tek tek anlattı.  Fakat Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, yine pazarlığı en alt seviyeden başlattı. Bir sonraki toplantı 18 Aralık'ta Antikapitalist çalışanlar ne istiyor? Antikapitalist Çalışanlar bu duruma toptan itiraz ediyor ve aşağıdaki bildiriyi yayınladılar:  "Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplandı, pazarlıklar Aralık ayı boyunca sürecek. 2024 yılbaşında yapılacak artışı göreceğiz.  Pazarlıklardan ne çıkarsa çıksın, yaşanan ekonomik kriz karşısında belirledikleri miktar asla yetmeyecek.  İşçi tarafını temsil eden Türk-İş, pazarlıkları en alt sınırdan, açlık sınırından başlattı. Açlık sınırında dolaşan bir ücreti kabul etmiyoruz. Çünkü: - Kasım ayı itibarıyla dört kişilik bir ailenin zorunlu gıda harcaması  14.025 TL’ye yükseldi. - Fakat gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlariçin yapılması zorunlu diğer aylık harcamalar da var. Bu 45.686,81 TL'ye ulaştı. - Bekâr bir çalışanın 'yaşama maliyeti' de aylık 18.239,8 TL'ye yükseldi. Yani bir evde iki asgari ücretli çalışsa bile 14 bin lira olarak saptanan asgari ücretle o haneyi geçindiremez. Gıda ürünleri fiyatlarının günlük artışı ile birlikte 1 Ocak gününden itibaren fiyat etiketleri kat ve kat artacaktır.  Emekçiler, gıda ürünlerine rahatça ulaşamaz duruma getirilmiştir.  Barınma, su, elektrik ve doğal gaz gibi temel ihtiyaçlar, asgari ücretle karşılanamaz haldedir. İktidarın patronlarla kol kola belirlediği ücret artış oranlarının gerçekçiliği olmamakla birlikte gelecek aylarda da beklenen yüksek enflasyon işçileri ve yoksulları açlığa itecektir.  2024 için bizim beklentimiz insanca yaşayacak düzeyde asgari ücret zammı ile elektrik, su, doğalgaz ve ulaşımda devlet desteğidir.  Patronlara her türden mali desteği, vergi muafiyetleri ve düşük vergi almayı bilen iktidar, asgari ücretle çalışan 6,5 milyon işçi ve ailelerini de desteklemelidir. Faturalar, kiralar, gıda ve ulaşımda destek istiyoruz. Gelir vergileri sadece asgari ücretlilerden değil tüm emekçilerden kaldırılmalıdır.  Vergi sistemi baştan aşağı değiştirilmelidir. Bu ülkede dolaylı ve dolaysız vergi sistemi çoğunluk için hayatı yaşanmaz hâle getirmiştir. Bir ürünün kendi fiyatından çok vergi olamaz. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır. Asgari ücret sadece asgari ücretlilerin değil 30 milyondan fazla işçinin meselesidir. En düşük ücrette yapılan artış, tüm ücretlerdeki artış oranları belirliyor. Ayrıca emeklilere dayatılan sefaleti kabul etmiyoruz. En düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır. Taleplerimiz: - Her artışın ardından açlık sınırının altına düşen bir ücreti kabul etmiyoruz. -Asgari ücret en az 20 bin TL olmalıdır.  -Pazarlığı açlık sınırından başlatan sendika bürokratları hesap vermelidir.  - Ekonomik krizin faturasının emekçi halka çıkarılmasına hayır diyoruz. - Yeni yılda asgari ücret, yüksek enflasyondan dolayı 3 ayda bir belirlenmelidir.  - Sendikalar, asgari ücretlilerin hakları ve tüm ücretleri yükseltmek için harekete geçmelidir.  - Asgari ücret pazarlıkları, canlı yayında, herkesin gözü önünde yapılmalıdır. - Vergide adalet istiyoruz. - Asgari ücretli işçilere devlet desteği, hemen şimdi!"

Taşeron işçiler 17 Aralık'ta İstanbul'da buluşuyor: Kölece çalıştırmaya son!

Türkiye işçi sınıfının sayısı 30 milyondan fazla. 2,5 milyondan fazla işçi ise kadrosuz, güvencesiz, kadrolu işçilerle eşit ücret ve haklara sahip olmadan çalıştırılıyor. Taşeron düzeni, neoliberalizm ve özelleştirme rüzgarıyla küresel uygulamaya girdi. Bir belediye işçisi, kadrolu çalışan değil. Belediyeye bağlı bir şirketin çalışanı.  Sadece belediyeler değil birçok kamu kurumunda çalışan işçiler, taşeron şirketlere kayıtlı. Kadroları yok. Üstelik özel sektörde - özellikle inşaat - asıl yüklenici firma birden fazla şirkete ihale verip, bu şekilde ücretleri düşürüp aşırı kârlar elde ediyor. Patronun AKP'lisi, CHP'lisi, MHP'lisi fark etmiyor. Hepsi taşeron denilen ücretli kölelik sistemini dayatıyor. Ne iyidir ki son yıllarda buna karşı işçilerden bir başkaldırı var. Belediye şirket işçilerinin öz örgütlenmesi TABİB'in (Taşeron Belediye İşçileri Birliği) mücadelesi sayesinde kamu kurumlarındaki farklı işçi kesimleri ve örgütlenmeleri bir araya geldi. Türkiye'nin birçok ilinde birleştiler. Son gelişme ise Asgari Ücret Tespit Komisyonu'ndaki işçi temsilcileribin kadro talebini masaya koyması oldu. Ankara'da yaptıkları eylemlerin ardından 17 Aralık günü saat 15:00'te Kadıköy'de buluşacaklar. Başlıca talepleri: Kadro istiyoruz. Eşit işe eşit ücret! İskele Meydanı'nda gerçekleştirilecek basın açıklamasına, tüm işçiler destek vermelidir.  Marksist.org orada olacak.

Ataşehir Belediyesi işçileri mücadele etti ve kazandı

Ataşehir Belediyesi’nde 64 gün önce zorla emekli edilerek işten çıkarılan işçiler, mücadele etti. Sonunda belediye yönetimiyle yapılan müzakere sonucu 8 Aralıkta işe geri dönüyorlar. Antikapitalist Çalışanlar bir mesajla direnen ve kazanan işçileri kutladı: “İşçilerin 64 günlük eylemleriyle bir mücadelenin olumlu olarak bitmesi, tüm işçilerin birleşerek hak mücadelelerini kazanmalarına büyük örnek oluşturmaktadır.  TABİB'in (Taşeron Belediye İşçileri Birliği) desteği ile mücadeleyi büyütmüş ve işçilerin birbirlerine olan dayanışması kazandırdığı görülmüştü. Tüm mücadeleci emekçileri kutluyoruz.”

Özak Tekstil direnişi: Jandarma saldırdı, işçiler üretimi durdurdu

Sendikal haklarını kazanmak ve fabrikadaki kölelik koşullarına son vermek için işçilerin mücadele ettiği Özak Tekstil'de jandarma şiddetine ve grev kırıcılığına rağmen üretim tamamen durdu. Urfa'daki fabrikada 1250 işçi çalışıyor. İşçiler BİRTEK-SEN'de örgütlenmek isteyince, patronun saldırısı da başladı. İşçiler üretimi durdururken, Öz İplik-İş sendikasına üye yapılan bazı işçiler üzerinde baskı kurularak üretim devam ettirildi. Dışarıdan alınan işçiler grev kırıcılığa zorlandı. Direniin 10. gününde fabrika önünde buluşan işçiler, jandarmanın gaz bombası ve coplarıyla karşılaştı. Buna rağmen dağılmadılar. Saldırı sırasında içeride üretimi devam ettiren işçiler de greve başladı. Zorla üye yapılan işçilerin Hak-İş'e bağlı Öz İplik-İş'ten istifa ettiği bildiriliyor. Jandarmanın saldırısı sebebiyle bazı işçiler yaralanırken, BİRTEK-SEN başkanının da aralarında bulunduğu bazı işçiler gözaltına alındı. Direnişin en önünde kadın işçiler yer alıyor ve onların kararlılığı tüm işçilere cesaret veriyor.

Taşeron işçiler 17 Aralık'ta İstanbul'da buluşuyor

Belediye şirket işçileri ve kamu taşeron işçileri, kadrolu ve güvenceli çalışma hakkı, eşit işe eşit ücret talepleri için Kadıköy'de basın açıklaması yapacak. Eylem, 17 Aralık Pazar günü saat 15:00’de İskele Meydanı'nda gerçekleşecek.

Antikapitalist Çalışanlar: Asgari ücret, asgari yaşamdır

Asgari ücret pazarlıklarının açlık sınırından başlatılmasına karşı çıkan Antikapitalist Çalışanlar, tespit ve taleplerini içeren bir bildiri hazırladı. Bildirinin tam metni: Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nda pazarlıklar Aralık ayı boyunca sürecek. 2024 yılbaşında yapılacak artışı göreceğiz.  Pazarlıklardan ne çıkarsa çıksın, yaşanan ekonomik kriz karşısında belirledikleri miktar asla yetmeyecek.  İşçi tarafını temsil eden Türk-İş, pazarlıkları en alt sınırdan, açlık sınırından başlattı. Açlık sınırında dolaşan bir ücreti kabul etmiyoruz. Çünkü: - Kasım ayı itibarıyla dört kişilik bir ailenin zorunlu gıda harcaması  14.025 TL’ye yükseldi. - Fakat gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlariçin yapılması zorunlu diğer aylık harcamalar da var. Bu 45.686,81 TL'ye ulaştı. - Bekâr bir çalışanın 'yaşama maliyeti' de aylık 18.239,8 TL'ye yükseldi. Yani bir evde iki asgari ücretli çalışsa bile 14 bin lira olarak saptanan asgari ücretle o haneyi geçindiremez. Gıda ürünleri fiyatlarının günlük artışı ile birlikte 1 Ocak gününden itibaren fiyat etiketleri kat ve kat artacaktır.  Emekçiler, gıda ürünlerine rahatça ulaşamaz duruma getirilmiştir.  Barınma, su, elektrik ve doğal gaz gibi temel ihtiyaçlar, asgari ücretle karşılanamaz haldedir. İktidarın patronlarla kol kola belirlediği ücret artış oranlarının gerçekçiliği olmamakla birlikte gelecek aylarda da beklenen yüksek enflasyon işçileri ve yoksulları açlığa itecektir.  2024 için bizim beklentimiz insanca yaşayacak düzeyde asgari ücret zammı ile elektrik, su, doğalgaz ve ulaşımda devlet desteğidir.  Patronlara her türden mali desteği, vergi muafiyetleri ve düşük vergi almayı bilen iktidar, asgari ücretle çalışan 6,5 milyon işçi ve ailelerini de desteklemelidir. Faturalar, kiralar, gıda ve ulaşımda destek istiyoruz. Gelir vergileri sadece asgari ücretlilerden değil tüm emekçilerden kaldırılmalıdır.  Vergi sistemi baştan aşağı değiştirilmelidir. Bu ülkede dolaylı ve dolaysız vergi sistemi çoğunluk için hayatı yaşanmaz hâle getirmiştir. Bir ürünün kendi fiyatından çok vergi olamaz. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır. Asgari ücret sadece asgari ücretlilerin değil 30 milyondan fazla işçinin meselesidir. En düşük ücrette yapılan artış, tüm ücretlerdeki artış oranları belirliyor. Ayrıca emeklilere dayatılan sefaleti kabul etmiyoruz. En düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır. Taleplerimiz: - Asgari ücret en az 20 bin TL olmalıdır.   Her artışın ardından açlık sınırının altına düşen bir ücreti kabul etmiyoruz. - Pazarlığı açlık sınırından başlatan sendika bürokratları hesap vermelidir.  - Ekonomik krizin faturasının emekçi halka çıkarılmasına hayır diyoruz. - Yeni yılda asgari ücret, yüksek enflasyondan dolayı 3 ayda bir belirlenmelidir.  - Sendikalar, asgari ücretlilerin hakları ve tüm ücretleri yükseltmek için harekete geçmelidir.  - Asgari ücret pazarlıkları, canlı yayında, herkesin gözü önünde yapılmalıdır. - Vergide adalet istiyoruz. - Asgari ücretli işçilere devlet desteği, hemen şimdi! Antikapitalist Çalışanlar

‘Sermayeye değil emekçiye bütçe’

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nun (KESK) İstanbul'da yaptığı mitingde yoksulluğa ve baskılara öfke vardı. "Emekten yana, demokratik halk bütçesi istiyoruz” sloganıyla örgütlenen miting Kartal Meydanı'nda gerçekleşti. KESK'e bağlı sendikaların üyeleri alana yürüyüşle girdi. Miting kürsüsünde konuşan KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik "Sendikal haklarımız, toplu sözleşme haklarımız, grev yapma hakkımız, örgütlenme haklarımıza yönelik anti demokratik uygulamalar devam ediyor. 13 Aralık’ta Meclise gelecek yeni bir bütçe ile karşı karşıyayız. Geçmiş yıllarda olduğu gibi iktidar yine bütçeyi sermayeden ve yandaştan yana yapan bir politikayı ortaya çıkarmaya çalışıyor. İktidar ülkedeki bütçeyi kendi iktidarlarının geleceği için kullanıyor ve bugün ülkedeki ekonomik krizi daha fazla derinleştirdiklerini görüyoruz” dedi. Yargı müdahalesiyle görevden alınmak istenen TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, “Bizler Türkiye’de yaşayan herkesin sorumluluğunu taşıyanlarız, yaşamak ve yaşatmak için mücadele ediyoruz. Bizi görevlerimizden araçsallaştırdıkları yargı eliyle geri tutabileceklerini zannediyorlarsa yanılıyorlar. Barış olmadan insanların sağlıklı bir yaşam sürdürme olanağı yok. Gazze’de olanları hep birlikte görüyoruz, bunları izlemek için değil mücadele etmek hepimizin sorumluluğudur. TTB hepimiziz ve biz sağlık emekçileri olarak alanlardayız. Biz Akbelendeyiz, İliçteyiz ve savaşlara karşı Gazze’de ve Rojava’dayız. Biz nerede savaş varsa orada savaşı durdurmak için onların karşısında mücadelemizi büyütüyoruz” diye konuştu. Antikapitalist Çalışanlar, mitinge Filistin'e Özgürlük kampanyası bildirileriyle katıldı. Meydandaki herkesi 9 Aralık günü 17:00'de Kadıköy Bahariye Caddesi'nde yapılacak insan zincirine davet ettiler.

DİSK: Asgari ücret artışında yoksulluk sınırı bir kriter olarak dikkate alınmalı

Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısı 11 Aralık'a ertelendi. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, taleplerini ve eylem programını duyurdu. DİSK Yönetim Kurulu, 2024 asgari ücretine dair görüşlerini, “Gelirde adalet, vergide adalet, insanca yaşanacak ücret” için atılması gereken adımları şu şekilde özetledi: Asgari ücret değil toplu pazarlık kapsamı genişletilmelidir. Asıl mesele asgari ücretle çalışanlarının kapsamını daraltmak ve ücret düzeylerini toplu pazarlıkla belirlemektir. Milyonların asgari ücrete mahkûm edilmemesi için sendikal hakların kullanımının önündeki tüm engeller ve barajlar kaldırılmalı, toplu pazarlık kapsamı genişletilmelidir. 6356 sayılı Yasa’da yer alan teşmil mekanizması işletilmeli, toplu iş sözleşmeleri sendikasız işyerlerine de uygulanmalıdır. Asgari ücretin ülkemizde ortalama ücret haline geldiği dikkate alınarak asgari ücret tespit edilmelidir. Asgari ücret artışında resmi enflasyon/hedeflenen enflasyon değil, kişi başına GSYH artışı esas alınmalıdır. Asgari ücret baskılanmış ve güdümlü resmi enflasyona göre değil geçim şartlarına ve ekonomik büyümeye göre saptanmalıdır. Hele de iktidar sözcülerinin sıkça dile getirdiği “hedeflenen enflasyon doğrultusunda ücret artışı” kabul edilemez. Ülkeyi yönetenler enflasyon hedeflerini hiçbir zaman tutturamıyorken, üstelik açıklanan enflasyon bile gerçeği yansıtmazken, hedeflenen enflasyona göre ücret artışı yapmak, milyonları daha da yoksullaştırmak anlamına gelecektir. Asgari ücret artışında dar gelirlilerin gıda enflasyonu ile kişi başına ekonomik büyüme esas alınmalıdır. Asgari ücret yüksek enflasyon koşullarında yıl dört kez belirlenmelidir. Yüksek enflasyon koşullarında yılda bir kez asgari ücret belirlenmesi çalışanları açlığa, yoksulluğa mahkûm etmektir. Aralık 2023’te belirlenecek asgari ücretin 2024 yılı boyunca geçerli olacağına dair açıklamalar asla kabul edilemez. Enflasyon tek haneli rakamlara düşünceye kadar asgari ücretin, değil iki kez yılda dört kez güncellenmesi zorunludur. Asgari ücret artışında yoksulluk sınırı bir kriter olarak dikkate alınmalı ve bir evde iki kişi çalıştığında yoksulluk sınırını aşan bir gelir elde etmeleri güvence altına alınmalıdır. Türkiye’de asgari ücretin tespitinde uluslararası standartlara uyulmuyor. Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü ve Avrupa Konseyi standartları dikkate alınmıyor; ailesi hesaba katılmadan tek bir işçi üzerinden asgari ücret hesaplanıyor. Asgari ücret tespitine ilişkin 131 sayılı ILO Sözleşmesi onaylanmalı, Avrupa Sosyal Şartı’na asgari ücretle ilgili konan çekince kaldırılmalıdır. Asgari ücret, uluslararası standartlara uygun şekilde, işçinin ailesi ile birlikte geçinebileceği bir ücret olmalıdır. Asgari ücret sonrası ilk vergi dilimine uygulanacak oran yüzde 10’a düşürülmelidir. Gelir vergisi tarife dilimleri, asgari ücret artışından az olmamak kaydıyla, yeniden değerleme oranında artırılmalıdır. Verdiğimiz uzun mücadelelerin sonucu olarak ücret gelirlerinin asgari ücret kadar kısmı gelir vergisinden istisna edilmiş olmasına rağmen istisna uygulamasının matrahtan indirim yerine vergiden indirim yoluyla yapılması nedeniyle ücretli çalışanlar asgari ücret vergi istisnasından gerektiği gibi yararlanamıyor. Asgari ücret vergi istisnası, vergiden değil, matrahtan indirim yoluyla uygulanmalıdır. 2008 yılından beri işverenlere verilen 5 puanlık SGK prim desteği işçilere de verilmelidir. Çağ dışı damga vergisi kaldırılmalıdır. 2008 yılında çıkarılan 5510 sayılı Yasa’dan önce asgari ücretten düşük emekli aylığı söz konusu değildi. En düşük emekli aylığı en az asgari ücret düzeyine yükseltilmelidir. Devletin özel sektördeki işçilerle kamu işçileri ve kamu görevlileri arasında ayrım yapması Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Asgari ücret en düşük kamu işçisi ücreti ve en düşük memur maaşı dikkate alınarak hesaplanmalıdır.

Çankaya Belediyesi Emekçileri: Açlık sınırında yaşamayı kabul etmiyoruz!

Yeni toplu sözleşme süreci yaklaşırken, Çankaya Belediyesi'ne bağlı şirketlerde çalışan işçiler taleplerini duyurdu. Genel-İş Sendikası'na taleplerini ileten işçiler, bunlardan taviz vermeyeceklerini belirtti. Bir taban örgütlenmesi olan Çankaya Belediyesi Emekçileri'nin yayınladığı açıklamanın tam metni: İNSANCA YAŞAYABİLMEK İÇİN BİZ DE Yoksul Olmak İstiyoruz! Her ay, sendikalar tarafından açlık ve yoksulluk verileri açıklanıyor. Bir de TÜİK ve ENAG tarafından her ay açıklanan enflasyon verileri var. Bu veriler arasındaki tutarsızlık resmi verilerin ne kadar keyfi hazırlandığını gözler önüne seriyor. Son 34 ayın verileri incelediğinde; TÜİK’e göre enflasyon yaklaşık 2,5 kat, ENAG’a göreyse 8 kat artmış. Ancak halkın hissettiği enflasyon bunun çok üzerinde… Yüksek enflasyon gerçeğini yok sayarak imzalanan TİS’ler nedeniyle, açlık sınırında çalışmak kaderimiz oldu. Çankaya Belediyesi işçileri olarak, çoğu zaman resmi enflasyon oranlarının altında zamlara mecbur bırakıldık. Ücretleri eşitleme aldatmacasıyla maaşlara yapılan düşük zamlar sonucunda AÇLIKTA EŞİTLENDİK! Artık borcu borçla kapatma çaremiz bile kalmadı! Genel-İş Sendikası, kuruluş ilkelerinden uzaklaşmış ve bağımsızlığını yitirmiş bir görünüm sergilemektedir. İşçi sınıfının çıkarlarını savunur görünüp sermaye ve bürokrasiye hizmet etmektedir. Kim söylüyor bunu şimdi? İşçi sınıfının kendisi yani çalışanlar söylüyor. Tereddütsüz, dolayımsız söylüyor hem de. Kanıt mı arıyorsunuz? İmzalanan toplu sözleşmelere bakın. Yıllar içinde yaşanan hak kayıplarını, ihaneti ve hukuksuzluğu görürsünüz orada. Ben bilirimciliğin, cahilliğin, ölçüsüzlüğün, açgözlülüğün, benden sonra tufancılığın, herkesi küçümsemenin, kötülüğün vücut bulmuş halinden söz ediyoruz. Sizi bu denli fütursuz özgüvene sahip kılan şey bu. 82 bin TL maaş alan Genel-İş Sendikası şube başkanına, 50’şer bin TL maaş alan yönetim kuruluna sesleniyoruz: Sizin maaşlarınızı biz ödüyoruz. Sizler, bizim haklarımızı koruyun diye oradasınız. Çocuklarımızın rızkını yiyin, yedirin diye değil! Pazarlık masasına kimin aklıyla, hangi verilerle oturduğunuzu biliyoruz. Ahlak kavramının ne olduğunu bilmek kimseyi ahlaklı yapmaz! Bizden aldıklarınız sizde kalsın, onurlu insanlar gibi istifa edin. Bırakın o üstenci tavrınızı ve kibrinizi oracıkta, kurtarın kendinizi bu utançtan! Aldığınız maaşlar bu utancı unutturmaya yetmez! Maaşlarınız ve sağlanan imtiyazlar size onurunuz karşılığında verilmiş rüşvettir. Bu maaşlarla satın alabileceğiniz tek şey size sağlanan küçük iktidarınızdır. Birileri takdir ederse de gider mecliste sessiz sedasız oturursunuz! Asıl yoksulluk budur, görebiliyor musunuz? Bakın biz makul davranıyoruz: 2023 Ekim ayı verileri bize gösteriyor ki; yoksul olmak için aylık ücret 44.718TL altında olmamalıdır. 2023 Aralık ayında belirlenen yoksulluk sınırının 2024 Ocak ayında aylık net taban ücreti olarak belirlenmesini istiyoruz. Bizler açlıkla SINANIRKEN, YOKSULLUĞA RAZI duruma geldik. Yoksulluğa razıyız ama sabrımızı sınamayın! yoksulluk sınırının altında yaşamayı REDDEDİYORUZ Ülkemizin içinden geçtiği ağır ekonomik krizin faturası çalışanlara ödetiliyor. Genel-İş Sendikası, işçilerin taleplerini dikkate almadan, işçilerle hiç bir düzeyde uzlaşma sağlamadan TİS sürecini işletmekte, düzmece imza törenleriyle kamuoyu yanıltılmaktadır. Bugün de benzer bir toplu sözleşme sürecini yaşıyoruz. Yeni başlayan TİS sürecinde, sözleşme taslakları tümüyle işveren lehine hazırlanarak, öngörülmüş sonuçlar üzerinden sözde pazarlık payı bırakılarak işçi aldatılmaktadır. TİS süreci başlamadan aylar öncesinde yapılan protokolle, sözleşmenin en önemli maddeleri işverenle karşılıklı imzalanmış, ancak hala protokol metni işçiyle paylaşılmamıştır. TİS süreci başlamadan, işçinin haberi ve onayı olmadan, işverenle anlaşma yapılmış olması ne hukuki ne de ahlakidir. Çankaya Belediyesinde ortalama maaşlar 12.500 TL’dir. Verilen mücadele sonunda taban ücrete günlük 300 TL, aylık 6 bin TL sözü alınmış ancak söz konusu protokolle yılsonuna kadar ödenmek üzere enflasyon desteği olarak bağıtlanmıştır. Bakın bunu kabul eden sendika yöneticileri, toplu sözleşme taslağına da bu protokol maddelerini aynen taşımışlardır. Üstelik daha önce kazanılmış bir hak olarak 300 TL’nin taban ücretlere eklenip üzerine TÜİK’in enflasyon oranının eklenmesi gerekirken, tam tersini talep etmişler. Yani işçinin üç kuruş daha fazla kazanç elde etmesine bile tahammülleri yok bunların. Şimdi size, yapmayın böyle şeyler demenin hiç bir anlamı yok ama daha önce söylemiştik yine söyleyelim: İşçinin üzerinde hiç bir iradeyi kabul etmiyoruz. Yapılan bu hukuksuzluğa son verin. İşçinin haklarını korumak sizin asli görevinizdir. Burası kimsenin babasının çiftliği değil. Ortalıkta dolaşıp kendini baş temsilci diye tanıtan bir adamınız var. Partinin adamı mıydı yoksa o? Her neyse, ne fark eder ki, değil mi? TÜİK’in henüz açıklamadığı yıllık enflasyon değeri üzerinden değerlendirmelerde bulunup, ‘bu yeterli zaten, refah payına gerek yok’ diyerek, toplu sözleşme metnine neden refah payı koymadıklarını açıklıyor. Bir başka adamınız ‘maaşlar hiç yatmasa daha mı iyi olacak’ diyerek, itirazları geri çeviriyor. Sizleri tebrik etmemiz gerekiyor galiba… Bu kadar çok vasfı tek bünyede barındıran bu arkadaşları topluma kazandırdığınız için! Şube yönetimi tarafından imzalanan vesayet protokolünde, hukuka aykırı olarak yer alan ve toplu sözleşmenin konusu olan akçeli maddeler, işçinin isteği doğrultusunda yeniden pazarlık konusu yapılmalıdır. Talep edilen iyileştirme zammının net 6.000 TL olarak taban ücretlerimize eklenmesi sağlanmalı, TÜİK’in verdiği oran daha sonra eklenmelidir. Toplu sözleşmelerin olmazsa olmazı ‘refah payı’ mutlaka eklenmelidir. Gelirde Adalet, Vergide Adalet İstiyoruz! 13 Kasım 2023 tarihinde, sendikamız tarafından “Gelirde Adalet, Vergide Adalet” sloganıyla İstanbul’dan başlatılan yürüyüş, Ankara Ulus’ta bir mitingle sonlandırıldı. Gelirde ve vergide adalet isteyen sendikamızdan bu talebi bizim için de istemesini, hatta etkin olduğu temsilciliklerde hayata geçirmesini bekliyoruz. Bunun için Toplu İş Sözleşmelerinde bütün ücretlerin BRÜT yerine NET olarak düzenlemesini talep ediyoruz. Kaldı ki, bundan 9 yıl öncesine kadar imzalanan toplu sözleşmelerde bütün ücretler net olarak tanımlanıyordu! Yani brüt ücretler sizin marifetiniz… Sendikamız bu yürüyüşü, Çankaya Belediyesine kadar sürdürsün isterdik ama olmadı. Varsın olmasın, o atın ayak bastığı her yerde biz var olacağız! “Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız!“ Krizlerin en büyük mağduru emekçilerdir. İzlenen ekonomik politikalar emekçilere yöneltilmiş bir saldırıdır. Tüm bu saldırıları normal karşılayan anlayış emeğe sahip çıkamaz, solu da solculuğu da sağcıların esnaflığına terk ederler. Bugün belediyemizde yaşanan budur. Baştan ayağa emek düşmanı stratejilerin ürünü bir sendikaya (SODEMSEN), sosyal demokrat tabelası asmak sol akılla dalga geçmektir. CHP’li belediyeler bu patron örgütüyle ilişkilerini derhal kesmeli, yeniden emek safında yer almalıdır. Bu ülkeyi yaşanılır bir hale getirmek istiyorsak buradan başlanmalıdır. Ne yazık ki, CHP’li belediyeler imzaladıkları toplu iş sözleşmeleri ile örnek olacakları yerde emekçilerini adaletsiz düzene teslim ettiler. Oysa Cumhuriyet Halk Partisi, halkın onur sancağıdır ve bugüne kadar emeğin yanında yer aldı. CHP, emeğin ve emekçinin partisi olma onur ve kararlılığını yeniden göstermek zorundadır. Bu anlayışıyla demokrasiyi, hakkı, hukuku ve adaleti esas alan bir düzenin mümkün olduğunu ortaya koymalıdır. Değişimin gerçekleşmesi, geniş halk kitleleri tarafından sahiplenilmesiyle mümkün olacaktır. Ülkemizde tahrip edilen demokrasinin yeniden inşa edilmesine buralardan başlanmalıdır. Merak ediyoruz, DİSK, Genel-İş hala CHP’nin kontrolünde mi, parti politikalarının öngördüğü stratejiye göre emek mücadelesi yürütüyor mu? Bunu soruyoruz çünkü bu politikalar CHP’ye zarar veriyor. Soruyoruz çünkü izlenen strateji, sarayın ekonomi politikalarıyla paralel yürüyor. Değilse de, -ola ki yanılıyoruz- sonuçlardan tersine bir akıl yürütmeyle amaçların sağlamasını yapmak zorundayız. Çünkü izlenen politika ve stratejiler sadece bugüne değil, geleceğimize de zarar veriyor. Aslında biz, bütün bu olanların CHP’den kaynaklanmadığına inanıyoruz. Çünkü hiç bir akıl kendine bu denli düşman olamaz. Bu yaşananlar olsa olsa kötü bir senaryo olabilir. İnsanlar aç! Ankara’da kiralar 15 bin liradan başlıyor, başka söze gerek var mı? Kimse kimsenin gözüne içine bakamıyor; sosyal hayat yok, gençler evlenemiyorlar, evliler baba evine sığınmış durumdalar. Çalıştığımız kurum her yıl bütçe fazlası veriyor ama çalışanına para yok! Sanki burası ticari bir işletme de bir süreliğine kiraya verilmiş gibi. Oysa söz konusu olan insanlar, gece gündüz çalışan, kapı kapı dolaşıp ekmek ve süt götüren, ihtiyaç sahiplerine gıda kolisi taşıyan, katı atıkta çöp kamyonu arkasında çalışan, riskli yerlere girerek dezenfekte eden, her yurttaşın yardımına koşan belediye emekçileridir. Ülkemizde yeni teknolojilerin devreye girmesiyle niteliksiz işgücü yerini eğitimli işgücüne bıraktı. Ne yazık ki, Çankaya Belediyesinde istihdamın yapısındaki bu değişim anlaşılamadı, nitelikli işin neredeyse tamamı şirket işçileri tarafından görüldüğü halde hem ekonomik, hem de yönetsel baskı altında çalıştırılmaktadır. Genel-İş Sendikasının örgütlü olduğu belediyelerde hak arama mücadelesi neden verilemiyor ve neden işçilerin iradesi önünde engel oluşturuluyor? Öte yandan, bu durumu yaratan kim ya da kimler ve hangi amaca hizmet ediyorlar? İşçinin iradesini yok sayan bir sendikal anlayışla sınıf mücadelesi yürütülemez. Yönetimini işverenin belirlediği bir sendikanın işçi lehine davranması mümkün değil. İşçinin açlık sınırının altında çalıştırılmasına göz yumulmasını başka nasıl açıklayabiliriz ki? Gelişmiş ülkelerde, işçilerin haklarını korumak ve geliştirmek üzere kurulan sendikalar, toplumun geniş kesimlerince kabul görürken, ülkemizde sendikalar, işçi üzerinde bir baskı aracına dönüştürüldü. Temsil ettiği işçinin çıkarları yerine, işverenin ve yöneticilerinin çıkarlarını koruyan yapıya sendika denemez. Dilimiz varmıyor ama olsa olsa buna “çıkar örgütü” denir. Temsil ettiği siyasi geleneğe sahip çıkmayan, bu geleneğin en önemli savunucuları olan emekçilerin önüne sol gelenekle adeta bir duvar ören anlayış, ne yazık ki buradaki sağ siyasi kadrolaşmayı görmezden gelerek Çankaya Belediyesinin temellerinin dinamitlenmesine göz yummaktadır. Bundan 15-20 yıl önce işe başlamış, çoğu üniversite mezunu gencecik insanları, Çankaya’nın geleceği ve güçlü bir belediye için eğitip, yetişmelerini sağlamak yerine sadece söyleneni yapmalarını yeğlediniz. Korkutup, sindirerek özgüvenlerini parçaladınız. Ve sonunda hiç bir haksızlığa itiraz edemeyen itaatkâr canlılara dönüştürdünüz. Oysa onlar sadece çalışan değil, aynı zamanda insandı ve onlar birer seçmendi, unuttunuz. Toplu iş sözleşmeleri yıllardır işveren lehine hazırlanıyor, işçilerin hem hukuki hem de ekonomik hakları tırpanlanıyor. Çankaya Belediyesinde imzalanan son 10 yılın toplu iş sözleşmeleri incelenirse görülecektir ki, maaşlar ve sosyal haklar yarı yarıya düşürüldü. İzledikleri istihdam politikalarıyla çalışanları asgari ücret düzeyinde tutmaya çalışıyorlar. Çok iyi biliyorlar ki, seçim öncesi belediye işçilerinin kadroya alınması gerçekleşirse, var olan kazanımlarıyla kalacaklar. Üstelik Çankaya Belediyesinde çalışan sayısı artmakla birlikte, personel giderlerinin bütçe içindeki oranı her yıl düşmeye devam etmektedir. Siz şimdi, bunların toplu sözleşme yaptığını sanıyorsunuz oysa bunlar, adaletsizliğin kitabını yazanlardır. Hakkını arayanlar, itiraz edenler şiddete maruz kalıyor, sürülüyor hatta işten atılıyorlar. Evet, bunları yapıyorlar, çünkü yapabiliyorlar. Evet, bir tek yapabiliyor olmaları yetiyor onlara. Yapabiliyorlar, çünkü bu ülkenin aydın ve sanatçıları, bu ülkenin emek mücadelesi içinde yetişmiş insanları nerede duracakları konusunda kararsızlar. Çünkü bir şeyleri değiştirmenin hep birlikte mümkün olduğunu unutuyorlar. Bu yüzden belki de, medyada haber değeri taşımıyor çağrılarımız. Az da olsa sesi çıkanlar ya susturuluyor ya da sesleri duyulmuyor bunca gürültü içinde. Bakın şu da var, unutulmasın: TV programı yapan, çok izlenen şahane gazetecilerimiz var. Namuslu insanlardır, onlara sözümüz olmaz. Ancak merak ediyoruz, DİSK’in genel başkanını defalarca ekrana çıkardıkları halde, bir kez olsun şu soruyu sormadılar: Siz ne güzel eyliyorsunuz, çok harika şeyler yapıyorsunuz fakat bu ne idüğü belirsiz işçiler ne istiyorlar daha? Durmadan ‘geçinemiyoruz!’ diye bir şeyler geveliyorlar, üstelik 4 bin kişilermiş bu pervasızlar. Niye sormuyorsunuz kardeşim, neden? Nedir oradaki varlık nedeniniz? Kim görmüş bir kurumda, bu kadar çok baldırı çıplak yalancıyı bir arada. Haber değeri yok mu hala? Evet, yapıyorlar, bile isteye, taammüden üstelik ve pervasızca sürdürüyorlar bu vicdansızlığı. Çünkü bu ülkenin namuslu insanları seslerini çıkaramıyorlar. Ancak son sözü mutlaka emekçiler söyleyecek ve diyecekler ki bir gün: Biz sizinle çalışmak istemiyoruz arkadaş! Cumhuriyet Halk Partisi bu mücadelenin arkasında durmak zorundadır. Çankaya Belediyesi emekçileri hiç kimsenin emir eri değil, demokrasinin neferleridir. Her fırsatta söze ‘biz sosyal demokratlar’ diye başlayanlar, haktan, hukuktan, adaletten söz açanlar önce bu okuldan mezun olmalılar. “Her zaman mücadelenin destekçisi, işçi haklarının savunucusu ve koruyucusu olmaya devam edeceğiz.” demek yetmez, gerçekten yapacaksınız! Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek politikasızlıktır. Bir ülkede 21 yıldır iktidarını koruyan bir parti varsa, artık dönüp muhalefete bakmak zamanıdır. Halk sizin aynanızdır, biz halkız… Basın açıklamalarının romantik söylemleri, seçim meydanlarının afili vaatleri unutulur. Halk ne yaptığınıza bakar, onu görür. Hiç düşündünüz mü, nasıl olur da binlerce yoksula yardım eden bir belediyenin çalışanları her geçen gün yoksullaşır? Belediyeler, partilerin halka açılan kapılarıdır. İdeolojisi, vaat ve söylemleri orada vücut bulur, soyut olan gerçekliğe kavuşur. Orada her şey halkın huzurunda yapılır. İşte bu yüzden belediye hizmetleri halkın huzuruna çıkmaktır. Bir düşünün, hangi belediyenin çalışanları partisine oy vermez? Değişim istiyorsanız buralardan başlayacaksınız. Seçim meydanı artık Çankaya’dır! Çankaya Belediyesi emekçileri demokrasiye olan inancıyla emeğin haklarına sahip çıkmaktadır. En temel haklarımızın çeşitli gerekçelerle tahrip edilmesine asla sessiz kalmayacağız. Sayın Genel Başkan Özgür Özel’i ve Cumhuriyet Halk Partisinin değerli yöneticilerini yanımızda görmek istiyoruz. ÇANKAYA BELEDİYESİ EMEKÇİLERİ

Geri 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 İleri

Bültene kayıt ol