Asgari ücret açlık sınırına doğru eriyor

Eylül 2023: Hayat pahalılığı arttı, alım gücü düştü

Türk-İş'in Eylül ayında açlık ve yoksulluk sınırı araştırması, hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısının her geçen gün daha da büyüdüğünü ortaya koydu: "2021 Ocak’tan 2023 Eylül ayına 4 kişilik ailenin aylık gıda harcaması tutarı tam 5 katına çıktı!" Ankara'daki tüketici fiyatlarını baz alan araştırmaya göre: - 2023 Eylül'ün mutfak enflasyonu enflasyonu yüzde 9,31, - Açlık sınırı, yani dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması 13,334 TL (Ağustos'ta 12.198 TL idi), - Yoksulluk sınırı, yani gıda ile temel harcamalar için gereken gelir 43,433 TL (Ağustos'ta 39.733 TL idi),  - Bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyeti 17,336 TL olarak ölçüldü. (Ağustos'ta 15.813 TL idi) - 12 aylık değişim oranı ise yüzde 106,21 olarak hesaplandı. Türk-İş gıda kalemlerine ilişkin tespitleri: "● Süt, yoğurt, peynir grubunda; Bir ayda süt ortalama %8 zamlanırken, peynir fiyatı sınırlı düzeyde geriledi, yoğurt fiyatı sınırlı düzeyde arttı. Yeni beslenme kalıbıyla araştırıya başlandığı Ocak 2022’den bu yana bu gruptaki ürünler 3 kattan fazla fiyat artışı göstermiştir. ● Et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagiller, yağlı tohum ürünlerinin bulunduğu grupta; Et ve Süt Kurumu’nun (ESK), Ankara Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Perakendeciler Derneği bünyesinde faaliyet gösteren marketlerin bir kısmına, Nisan sonu itibariyle ithal edilmiş olan karkas etleri düşük fiyattan vermesi sayesinde dana kıyma 190 TL, kuşbaşı 210 TL’den satılmaya başlanmıştı. Bu ürünler sırasıyla bu ay 289 TL ve 329 TL’den satıldı. Bunun yanında ulusal zincir marketler ve Ankara’nın dernek üyesi olmayan ve olup da yerli et satmaya devam eden yerel marketlerinden pek çoğunda dana kıyma ortalama 330, kuşbaşı ortalama 373 TL’den reyonlardaki yerini aldı. Av yasağının sona ermesiyle hamsi 100 TL’den, en çok talep gören deniz balıkları bir ayda %5 fiyat düşüşüyle beraber tezgâhlarda ortalama 164 TL’den satılmaya başladı. Bir ayda nohut %28, yağlı tohumlar (kuruyemiş) %27, yeşil mercimek %20, tavuk yumurtası ve kuzu eti % 17, kırmızı mercimek %13, kuru fasulye % 11, dana eti %9, tavuk sınırlı seviyede zamlandı.  Yeni beslenme kalıbıyla araştırıya başlandığı Ocak 2022’den bu yana balık, kuru fasulye, kırmızı mercimek, yağlı tohum 2 kattan; yumurta, tavuk, kuzu, yeşil mercimek 3 kattan; nohut 4 kattan; dana 5 kattan fazla fiyat artışı göstermiştir. ● Ekmek ve tahıllar grubunda; Bir ay içinde irmik %13, pirinç %10, bulgur %9, ekmek %8, makarna %5, un sınırlı seviyede fiyat artışı yaşadı. Ankara’da 7 TL’ye satılan 200 gramlık beyaz ekmek üzerinden hesaplandığında 4 kişilik ailenin aylık sadece ekmek masrafı 735 TL oldu. Ocak 2022’den bu yana ekmek, pirinç, bulgur, makarna 3 kattan; un ve irmik 2 kattan fazla fiyat artışı göstermiştir. ● Taze sebze-meyve grubunda; Semt pazarlarında hem yeşil soğan, maydanoz gibi salata yeşilliklerinin hem de ıspanak, pazı gibi yeşil yapraklı sebzelerin fiyatları yükseldi. Kuru soğan 20 TL’ye dayanırken patates 20 TL’nin üzerine çıktı. Brokoli, karnabahar, kabak, patlıcan, sivri biber, fasulye, barbunya, havuç ve limon fiyatları artarken karalahana, turp, köy biberi, domates fiyatları geriledi. Bu ayın zam şampiyonu %60’lık fiyat artışıyla barbunya oldu. Nektarın, çilek, üzüm, şeftali armut fiyatları yükseldi. Karpuz, kavun, muz, erik fiyatları düştü. En düşük fiyatlı meyve bu ay yine 20 TL ile elma oldu. Ortalama sebze (ana yemekleri tamamlayan maydanoz, kıvırcık vb. salata yeşillikleri dâhil değil) kg fiyatı 29,40 TL, ortalama meyve kg fiyatı 32,96 TL oldu. Hesaplamada -bu ay- 23’ü sebze ve 9’u meyve olmak üzere toplam 32 üründeki fiyat değişimi dikkate alındı. Ortalama meyve-sebze kg fiyatı 26,95 TL olarak tespit edildi (ana yemekleri tamamlayan maydanoz, kıvırcık gibi salata yeşillikleri bu hesaplamada “Ortalama Meyve-Sebze Fiyatı”na dâhil edilmektedir). Yeni beslenme kalıbıyla hesaplamanın yapıldığı Ocak 2022’den bu yana meyve 7 kattan; sebze 5 kattan fazla fiyat artışı göstermiştir. ● Temel yağ ürünlerinin bulunduğu grupta; Bir ay içinde margarin %17, zeytinyağı %8, ayçiçek yağı %4 zamlandı. Tereyağı fiyatı sabit kaldı. Ocak 2022’den bu yana ayçiçek yağı 1 kattan; tereyağı ve margarin 3 kattan; zeytinyağı 5 kattan fazla fiyat artışı göstermiştir. ● Son grup içinde yer alan gıda maddelerinden; Bir ay içinde ıhlamur %64, baharat %49, siyah zeytin %39, yeşil zeytin %34, çay ve reçel %7, salça %6, şeker %5, pekmez %4 fiyat zamlandı. Tuz fiyatı %7 geriledi. Ocak 2022’den bu yana zeytin 5 kattan; tuz, baharat, şeker, pekmez 4 kattan; çay, ıhlamur, reçel, salça 3 kattan fazla fiyat artışı göstermiştir."

Tarım işçileri ölüm tehdidi altında

Son on yılda tarım işkolunda en az 1803 işçi çalışırken hayatını kaybetti. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) raporu, tarım işçilerinin ne denli zorlu şartlarda çalıştırıldığını ortaya koydu. Raporda öne çıkanlar: - Ulusal ve yerel basından , işçilerin mesai arkadaşları, aileleri ve sendikalardan öğrendiğimiz bilgilere dayanarak tespit ettiğimiz kadarıyla, 2013 yılında 122 işçi, 2014 yılında 140 işçi, 2015 yılında 202 işçi, 2016 yılında 177 işçi, 2017 yılında 154 işçi, 2018 yılında 184 işçi, 2019 yılında 190 işçi, 2020 yılında 215 işçi, 2021 yılında 149 işçi, 2022 yılında 180 işçi ve 2023 yılının ilk sekiz ayında 90 işçi olmak üzere; 2013 yılından bugüne en az 1803 tarım işçisi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti... - Tarım işkolunda iş cinayetlerinin mesleklere göre dağılımı şöyle: 847 mevsimlik tarım/tarla işçisi, 451 çoban/hayvan çiftliği işçisi, 416 orman işçisi ve 89 ücretli çalışan balıkçı hayatını kaybetti. - Tarım işkolunda iş cinayetlerinin cinsiyetlere göre dağılımı şöyle: 346 kadın ve 1457 erkek işçi hayatını kaybetti. Tarım işkolunda iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı şöyle: 14 yaş ve altı 101 çocuk işçi, 15-17 yaş arası 134 çocuk/genç işçi, 18-24 yaş arası 252 işçi, 25-34 yaş arası 218 işçi, 35-49 yaş arası 446 işçi, 50-64 yaş arası 363 işçi, 65 yaş ve üstü 104 işçi, Yaşını bilmediğimiz 185 işçi hayatını kaybetti… - Tarım işkolunda 80 şehirde ve yurtdışında balıkçılık için gidilen üç ülkede iş cinayeti tespit etmiş durumdayız. Ayrıntılı raporun tamamına ulaşmak için tıklayın.

'Kıdem tazminatı, iş ve gelecek güvencesidir'

İktidarın kıdem tazminatını fona dönüştürme girişimi sendikaların farklı tepkileriyle karşılandı. Hak-İş fona yeşil ışık yaktı. DİSK kabul etmeyeceklerini duyurdu. Türk-İş de aynı fikirde. Üye sayısı açısından ikinci büyük konfederasyon olan Hak-İş iktidara yakınlığıyla biliniyor. Hizmet-İş sendikasının bir toplantısında konuşan Hak-İş Başkanı  Mahmut Arslan şunları söyledi: "Kıdem tazminatı konusunda var olan haklarımızı güvence altına alalım ama var olan sorunları da çözelim. Bunun için ne gerekiyorsa; fonsa fon, bunun üzerinde tartışalım ve her emekçi, işçi şartlar ne olursa olsun kıdem tazminatını alsın." İstanbul'da emekliler mitinginde konuşan DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu ise tam tersi görüşte: "OVP ile sosyal güvenlik sistemini özelleştirmeyi, en temel kazanılmış hakkımız olan kıdem tazminatımıza el uzatmayı istiyorlar. Ölmek var, kıdem tazminatımızı vermek yok! Kıdem tazminatı Türkiye işçi sınıfının en köklü kazanımlarından biridir. 47 yıldır bu hakkı fona devrederek, 'tamamlayıcı emeklilik sistemi' gibi programlarla çok yok etme girişimleri oldu. Dediler ki ‘İşsizliğin nedeni de kıdem tazminatı, büyük bir yüktür' dediler. Oysa kıdemimiz bizim yıllarca çalışmamızdan gelen 13'üncü ay ücretimizdir, alın terimizdir, olması gereken fona devretmek değil mevcut sistemi daha da güçlendirmektir."  En büyük sendika olan Türk-İş'in de kıdem tazminatının fona çevrilmesine karşı olduğu biliniyor. Bir gazeteye konuşan Türk Metal-İş Sendikası Başkanı Pevrul Kavlak, bu görüşü yineledi: "Bir kez daha tekrarlamak isterim ki, kıdem tazminatı, işçi sınıfının 87 yıl önce elde ettiği ve kullandığı bir haktır. İş güvencesine olumlu etki yapan bir düzenlemedir. İşçinin emeğinin yıpranma bedeli, emeklilik ikramiyesi, ücretin ödenmeyen kısmı gibi özellikler taşımaktadır. Kıdem tazminatı, iş ve gelecek güvencesidir. Türkiye işçi sınıfının ve TÜRK-İŞ’in kırmızı çizgisidir. Milyonlarca çalışanı ilgilendiren kıdem tazminatı hakkından hiçbir şekilde vazgeçilemez. Eğer bu konuda düzenleme yapmak isteyenlerin söylediği gibi, amaç tüm çalışanların kıdem tazminatı alması hedefleniyorsa, bunun yolu son derece basittir, o da sendikal örgütlenmedir. Sendikalı işçiler açısından kıdem tazminatı diye bir sorun yoktur." Kıdem tazminatı tartışmalarında belirleyici olan elbette Türk-İş'in ve DİSK'in yani sendikalı işçilerin çoğunluğunun örgütlü olduğu sendikaların tutumu olacak. Bu tutum sayesinde on yıllardır patronların istediği ve hükümetlerin uygulamayı denediği fona çevirme engellendi. Yine engellenebilir. Nitekim iktidarda bunun farkında. Konuyu gündeme getiren Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, daha sonra gazetecilere yaptığı açıklamada kıdem tazminatı konusunda henüz çalışma içinde olmadıklarını, sendikalarla görüşmeden bunu yapmayacaklarını belirtti. 

Emeklilerden büyük protesto

DİSK'in İstanbul'da düzenlediği mitinge katılan binlerce emekli sefalet maaşlarına itiraz etti. En düşük kök aylığı ile emekli ikramiyelerinin asgari ücret seviyesine çıkarılmasını istiyorlar. 24 Eylül Pazar günü Kartal Meydanı'nda öfke vardı. Sadece düşük emekli maaşları değil, emeklilik hakkının kullandırtılmaması da protesto edildi.  “2000 sonrası SGK’lıya kademeli emeklilik gelsin”, "Kademe hakkımız, söke söke alırız", “Emeklilikte insanca yaşam haktır”, “Susma haykır, emeklilik haktır”, “Birleşe birleşe kazanacağız” yazılı dövizler taşıyan göstericilere hitap eden DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu şunları söyledi: "Burası emeklinin, emeğine ekmeğine sahip çıkanların meydanı. Bu meydandaki irademizi tüm ülkede büyüteceğimizin sözünü vereceğiz. Emekliler bayramdan bayrama hatırlanacak insanlar değildir. Bu ülkenin emeklisi bunu hak etmiyor. Bütün emeklilere insanca yaşanacak bir ücret verilmelidir. Emeklileri yük olarak görenlere, emeklileri 7 bin 500 liraya mahkum edenlere söyleyelim; emekliler yıllarca çalıştı, alın teri döktü, kimseden sadaka istemiyoruz hakkımız olanı istiyoruz, hakkımız olanı alana kadar da mücadele edeceğiz." İktidar ise emekli maaşlarındaki artışı yılsonuna bırakıldığını söylemeye devam ediyor.

Eğitim Sen soruyor: 'Okul müdürü neden, kim veya kimler tarafından korunmaktadır?'

Eğitim Sen İstanbul 2 Nolu Şube, Ümraniye'de bir okuldaki üyesine verilen hukuksuz cezaları bir basın toplantısıyla duyurdu. Sendikanın açıklamasında öne çıkanlar: "Ümraniye Esenşehir Şehit Yılmaz Ercan okul müdürü keyfince yönettiği okula yeni atanan ve keyfince yönetmesine itiraz eden üyemiz Sibel Yıldız’a cephe almakla yetinmemiş, diğer çalışanların cephe alması yönünde telkinlerde bulunarak iş barışını bozacak adımlar atmıştır. Üyemiz, okulda yaşanan bu durumla ilgili İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne sözlü olarak şikayet etmiş, şikayetleri yok sayılmıştır. Bu süre zarfında üyemizin yazılı olarak şikayet edeceği yönünde duyumlar alan Okul Müdürü Ruşen Sarıcan, gerçeğe aykırı evraklar düzenleyerek, olur olmadık suçlamalarla üyemiz hakkında şikayette bulunmuştur.  Ümraniye İlçe Milli Eğitim müdürlüğü suçlamalardaki tutarsızlıkları yok sayarak üyemiz hakkında hızlıca soruşturma açtırmış, bu hukuksuzluk yetmezmiş gibi soruşturma ekibini okul müdürlerinden oluşturarak soruşturmanın objektif bir şekilde yürütülmesine engel olmuştur. Üyemiz reddi muhakkik talebini belirtmiş olmasına rağmen ilçe tarafından reddedilmiştir." "Soruşturma sonucunda 13.07.2023 tarihinde üyemize tebliğ edilen yazıda, Devlet Memurları Kanunu’nun 125/A maddesinin b fıkrası kapsamında UYARI, 125/B maddesinin g ve I fıkrası kapsamında iki KINAMA, 125/C maddesinin e fıkrası kapsamında 1/30 oranında  “AYLIKTAN KESME” aynı konuyla ilgili birden fazla ceza verilmiştir. Ayrıca İdari Yönden; MEB Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçme ve Görevlendirme Yönetmeliğinin 38/1 Maddesi kapsamında “YÖNETİCİLİK GÖREVİNDEN ALINMASI” teklifi yapılmış, an itibariyle görevden el çektirilmiş, başka bir okula öğretmen olarak ataması gerçekleştirilmiştir. Üyemiz, ilçe tarafından verilen cezalara İl Disiplin Kurulu’na itirazda bulunmuş, İl Disiplin Kurulu aynı konuyla ilgili birden fazla disiplin cezası verilmiş olması nedeniyle verilen iki cezaya itirazı kabul etmiş, verilen iki cezaya itirazı uygun görmemiştir. Ümraniye İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü İl Disiplin Kurulu’nun kararını yok sayarak üyemiz hakkında daha önce verilen dört cezada ısrarcı olmuş, hukuksuz olarak verilen dört cezayı üyemize tebliğ etmiştir. Üyemizin adı geçen okul müdürü hakkında belgelerle gerçekleştirdiği şikâyetin ise soruşturma esas ve usullerine uygun yapılmayarak üzeri örtülmüştür. Bu hukuksuzluk yetmezmiş gibi Okul Müdürü Ruşen Sarıcan, üyemiz hakkında asılsız ve mesnetsiz birçok iddia ile iki soruşturma daha açtırmıştır." "Yaşadıklarımızdan biliyoruz ki; İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün hukuksuz işlemlerindeki ısrarı, var olan hukuk tanımayan ülke gerçekliğinden beslenmektedir. Soruşturmalarda görevlendirilen okul müdürü sayısı arttıkça okul müdürünü ilgilendiren ya da tarafı olduğu soruşturma süreçlerinde hukuk tamamen ayaklar altına alınmaktadır. Bakanlığın ve müdürlüklerin soruşturmalarda okul müdürlerinin görevlendirilmesindeki ısrarından vazgeçmesi gerekmektedir. Bu görevlendirmelerdeki ısrar, kamu çalışanlarının amir pozisyonundaki kişiler karşısında kamu denetimi yapmalarını ve şikâyetlerini engellemekte, sessiz kalmalarına neden olmaktadır.   Eğitim Sen ve üyelerinin hukuksuz işlemler karşısında sessiz kalacağını, boyun eğeceğini düşünenler bir kez daha yanılmaktadır. Hukuksuzluğa ve baskılara boyun eğmedik, eğmeyeceğiz. “Meşruluğu ve haklılığı” birileri gibi amir pozisyondaki liyakatsiz yöneticilerden değil, adaleti önemseyen duruşumuzdan ve gerçeklerden alıyoruz. Eğitim Sen olarak soruyoruz? Okul müdürü Ruşen Sarıcan neden, kim veya kimler tarafından korunmaktadır?" "Ruşen Sarıcan bu soruşturma esnasında üyemizi kast ederek, ya ben ya o diye şantaj yapmış mıdır? Yapmışsa bu gücü nereden almaktadır? Üyemiz Sibel Yıldız’ın okul müdürü hakkında belgelediği usulsüzlüklerle ilgili şikâyetinin üzerini örtmek isteyen okul müdürü muhakkikler hakkında bir işlem yapılacak mıdır?   İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün İl Disiplin Kurulu kararına rağmen üyemiz hakkındaki dört cezada ısrarın nedeni, soruşturma geçiren arkadaşımızın sendikamıza üye olması mıdır? Okul müdürlerinin muhakkik olarak atanmasından bu yana Bakanlık ne miktarda tazminat ödemeye mahkûm edilmiştir? Tüm bu soruların eğitim emekçilerini ve kamuoyunu rahatlatacak cevaplarının olmayacağının farkındayız. Eğitim Sen olarak ısrarla gerçekleri söylemeye, üyemizin yanında durmaya ve  hukuki olarak süreci takip etmeye devam edeceğiz."

Enerji işkolunda iş cinayetleri

Son on yılda enerji sektöründe en az 372 işçi çalışırken öldü. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG), enerji işkolundaki bilinen işçi ölümlerini raporlaştırdı. İSİG raporunda öne çıkanlar: - Yüzde 64’ünü ulusal basından; yüzde 36’sını ise işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, sendikalar ve yerel basından öğrendiğimiz bilgilere dayanarak tespit ettiğimiz kadarıyla, 2013 yılında 33 işçi, 2014 yılında 31 işçi, 2015 yılında 39 işçi, 2016 yılında 35 işçi, 2017 yılında 49 işçi, 2018 yılında 10 işçi, 2019 yılında 40 işçi, 2020 yılında 41 işçi, 2021 yılında 32 işçi, 2022 yılında 42 işçi ve 2023 yılının ilk sekiz ayında 20 işçi olmak üzere; 2013 yılından bugüne “en az” 372 enerji işçisi “iş cinayetleri”nde hayatını kaybetti... - Enerji işkolunda iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı şöyle: Elektrik Çarpması nedeniyle 168 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 48 işçi; Trafik, Servis Kazası nedeniyle 48 işçi; Ezilme, Göçük nedeniyle 30 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 14 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 13 işçi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 12 işçi; Covid-19 nedeniyle 10 işçi; Şiddet nedeniyle 8 işçi; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 6 işçi; Kesilme, Kopma nedeniyle 3 işçi; İntihar nedeniyle 3 işçi; diğer nedenlerden dolayı 9 işçi hayatını kaybetti… - Enerji işkolunda iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı şöyle: 14 yaş ve altı 1 çocuk işçi, 15-17 yaş arası 1 çocuk/genç işçi, 18-29 yaş arası 116 işçi, 30-49 yaş arası 208 işçi, 50-64 yaş arası 31 işçi, 65 yaş ve üstü 4 işçi, Yaşını bilmediğimiz 11 işçi hayatını kaybetti… - Enerji işkolunda iş cinayetlerinde ölenlerin 19’u (yüzde 5,1) sendikalı işçi, 353’ü ise (yüzde 94,9) sendikasız.  Son on yılda ölen işçilerin çalıştıkları şirketlere baktığımızda Anadolu Yakası EDAŞ, Gediz EDAŞ, Aydem Enerji, Boğaziçi EDAŞ, Aras Edaş, Meram Edaş, Dicle Edaş, Vangölü EDAŞ, Trakya EDAŞ, Toroslar EDAŞ, Akdeniz EDAŞ, Kayseri ve Civarı EDAŞ, Sakarya EDAŞ, Yeşilırmak EDAŞ, Fırat EDAŞ, Aras EDAŞ, Çamlıbel EDAŞ, Çoruh EDAŞ, Uludağ EDAŞ, Afşin-Elbistan Termik Santrali, Orhaneli Termik Santrali, Tunçbilek Termik Santrali, Seyitömer Termik Santrali, Kemerköy Termik Santrali, Yeniköy Termik Santrali, Çan Termik Santrali, TEİAŞ, DSİ, İSKİ, İGDAŞ, Sulama Birlikleri, Rüzgar Enerji Santralleri, Hidroelektrik Santraller vd. bulunmaktadır. - Enerji işkolunda 74 şehirde ve yurtdışında üç ülkede (Türkiye menşeili şirketlerde çalışan) iş cinayeti tespit etmiş durumdayız: Çok daha geniş bilgiler içeren rapora ulaşmak için tıklayın.

İşçilerin 'kırmızı çizgisi': Kıdem tazminatına dokunma

Ekonomik programı, patronların her istediğini yapmak olarak özetlenebilecek iktidar yine kıdem tazminatlarına göz dikti. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz (ekonomiden sorumlu) katıldığı canlı yayında özetle şunları söyledi: 1. Kıdem tazminatlarının ödenmeme sorunu var. 2. İş dünyası (yani kapitalistler) ödemek istemiyor. 3. Fon oluşturma yaklaşımı var. Yılmaz bu gerekçeleri sıralayarak kıdem tazminatının tartışmaya açılacağını vurguladı. İlk gerekçe, işçilerin çoğunun yaşadığı büyük bir problemi içeriyor: Patronlar işten attığı işçilere, yasal yükümlülükleri olduğu halde, tazminatlarını ödemiyor. İş yasalarının çeşitli yönlerini kullanan patronların çoğu bundan kaçıyor. Bu sorunun çözümü, kıdem tazminatlarını güvence altına almaktır. İş kanunları ve yargının yaklaşımı, işçinin yanında olmalıdır. Fakat Erdoğan yönetimi sermayenin kuralsızlığını ortadan kaldırmakla ilgilenmiyor.  Aksine patronları tümden bu yükümlülükten kurtarmak istiyor. Sermaye çevreleri yıllardır kıdem tazminatının bir fona çevrilmesinin, ödemelerin azaltılmasının ve sınırlandırılmasının hayalini kuruyor. AKP daha önce bu isteğe yeşil ışık yakmış fakat sendikaların tavrı ve işçilerin tepkisi üzerine fon girişimini rafa kaldırmıştı. Şimdi ekonomik krizin maliyeti halka ödetilirken işçilerin sömürüsü yoğunlaştırılıyor ve en temel haklar dahi ortadan kaldırılmak isteniyor. Türk-İş başta olmak üzere tüm sendikalar, kıdem tazminatının fonlaştırılmasına karşı. Kıdem tazminatının kırmızı çizgileri olduğunu ve tartışmaya dahi açılamayacağını defalarca dile getirdiler. Tıpkı İşsizlik Fonu gibi buraya da işçinin cebinden aktarılan kaynaklar sermayeye kredi yapılacak ya da başka devlet giderlerini karşılayacak. Öte yandan her bir kapitalist, tazminat ödemekten kurtulacak. İşçiler, devlet daireleri ve bankalarla muhatap olacak. Fonlaştırılarak kıdem tazminatının buharlaştırılması, haksız yere işten çıkartmaları kolaylaştıracak. Sendikalar ‘kırmızı çizginin’ geçilmesine izin vermemelidir.  İşçileri ilgilendiren tek konu, kıdem tazminatlarının güvence altına alınması ve ödemelerin yapılmasıdır.  İktidarın patronlarla birlikte kurduğu masadaysa sendikaların yeri olamaz.  Kıdem tazminatı hakkı asla pazarlık konusu haline gelmemeli. Dün olduğu gibi bugün de bu saldırıyı püskürtmek, işyerlerinden yükselecek tepkinin büyümesine ve bir mücadeleye dönüşmesine bağlı.

Yoksullar eğitim giderlerini karşılayamıyor

Okulların açılmasıyla beraber eğitim alanındaki birçok sorun da tekrar gündeme yerleşti.  Veliler çocuklarının okul masraflarını, yaşanan ekonomik kriz nedeniyle ödeyemeyecek durumdalar. En ucuz okul çantasının fiyatı 200 TL iken, kırtasiye masrafları da 200 TL’den başlıyor. Okul forması fiyatları ise 1500-5000 TL arasında değişiyor. MEB’in dağıttığı kitapların yetersizliği nedeniyle istenen ek kitapların ücretleri de keza cep yakıyor.  Gıda fiyatlarının yüksekliği, velilerin çocuklarına günlük harçlık vermekte zorlanmasının yanı sıra beslenme çantalarını dahi dolduramamasına neden oldu. Benzine arka arkaya yapılan zamlar da okul servis hizmetlerinde anormal denilecek artışlarla sonuçlandı. Çocuklarını donanımlı devlet okullarına kaydettirmek isteyen veliler 20.000’den başlayan kayıt paralarını göze almak durumunda kaldılar.  İlkokulda geçtiğimiz yıl okula başlama maliyeti 12-13 bin TL iken, bu yıl 28-30 bin TL'ye ulaşmış durumda. Velilerle dönen çark Sadece bu da değil, okulların temel ihtiyaçları da veliler üzerinden karşılanmakta.  Okullardaki güvenlik, temizlik, bakım-onarım, personel gibi ihtiyaçlar “bağış” adı altında velilere dayatılan aidatlarla sağlanıyor.  MEB tarafından okullara gönderilen bütçe yok denecek kadar az. İşçi ailelerinin aylık geliri yoksulluk sınırının altında kaldığı için bu ihtiyaçları borçla, kredi çekerek çevirmeye çalışıyorlar. Çeviremeyenler ise yoksul kontenjanına girerek mahcup edilmektedir.  Okullar kendi kaderine mahkûm edilmiş durumda.  Okulu temizlemek için tutulan personelin maaşından tutun da çekilen fotokopinin kağıdına varana kadar her masraf, yani tüm bu çark velilerin ödedikleri aidatlarla dönmekte.  Kamusal eğitim çökmüş durumda Eğitimde her geçen gün devlet desteği azalıyor, velinin yükü artıyor.  Artan özel okul sayıları ile devlet okullarının gün geçtikçe niteliksiz ve donanımsız hale gelmesi de eşitsizliğin artmasına neden oldu.  Özel okullarda sınıflar yirmi kişi ile sınırlandırılmışken, devlet okullarında kırk ve elliye kadar dayanmış durumda. Laboratuvar, kütüphane, spor salonu ve sanat atölyeleri ve benzerleri çoğu okulda mevcut değil.  Devlet okulları bilimsel proje üretme, araştırmalar yapma kapasitesinden, eleştirel ve sorgular bir eğitim anlayışına sahip olma becerisinden oldukça uzak.  Okul müdürleri öğrencilere sunulan her etkinlikten pay aldıkları için (kaynak kitap, etüt, spor ve tiyatro vb), velilerin de bu hizmeti daha pahalı almasına neden oluyorlar. Eğitim emekçileri derslere mutsuz giriyor Yükselen enflasyon karşısında eriyen maaşlar hepimizi yoksulluk sınırına getirdi.  Geçinememe endişesiyle derslere mutsuz giren bir öğretmen ordusu ile karşı karşıyayız.   Çalışma koşulları oldukça zor olan öğretmenlerin kalabalık sınıflarda, erişimleri olmayan araç gereçlerden yoksun bir şekilde ders işlemeye çalışması motivasyonlarının düşmesine, değersizlik duygusunu yaşamalarına neden oluyor.  Yokluk içinde var ediyorlar ama nereye kadar?  Üstüne üstlük iktidar bir de Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu yürürlüğe koyarak öğretmenlerin arasına hiyerarşiyi sokmuş oldu. Öğretmenlerin ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesinden uzak bir biçimde, aynı okulun içinde aynı işi yapmalarına rağmen farklı ücretlerle karşılaşmalarına yol açacak kariyer basamakları sistemi yürürlüğe konuldu. Özel okullar fiyatlarını katlarken, bu okullarda görev yapan öğretmenler asgari ücretin de altında, çok uzun çalışma saatleri ile, güvencesiz ve sendikasız çalıştırılmakta.  Okullaşma oranı ve eğitime ayırılan kaynak düşük olduğu için 1 milyona yakın öğretmen adayı atama bekliyor.  Ayrıca bunca öğretmen açığı varken değerler eğitimi dersi için (ÇEDES projesi) öğretmenlerin işini elinden alıp din görevlilerine vermek de yangına ateşle gitmekten başka bir şey değildir. Eğitim sendikaları birleşerek, direnerek kazanabilir Nitelikli eğitimin “kapsayıcı”, “eşitlikçi” ve “kaliteli” eğitim olduğunu söyleyen ETUCE (Global Eğitim Sendikaları Federasyonu olan Eğitim Enternasyonali), “Eğitimin evrensel olarak erişilebilir olması için, yeterli kaynakları sağlamanın hükümetlerin görevi olduğunu” söyler.  Başta Eğitim Sen olmak üzere eğitim alanındaki tüm sendikaların parasız eğitim için birlikte mücadele etmeleri kilit bir öneme sahip.  Yoksul, emekçi ailelerin çocuklarının nitelikli eğitime erişimi ancak devletin eğitime ayırdığı kaynakla mümkündür.  Geçen yıl 2023 MEB bütçesi, ekonomik kriz ve yüksek enflasyon koşulları dikkate alındığında eğitim sisteminin, öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunlara çözüm üretmekten çok uzaktı.  Eğitimde en temel ihtiyaçlar görmezden gelinerek hazırlanan MEB bütçesinin zorunlu harcamaları bile karşılayabilmesi zor göründüğü, Eğitim Sen tarafından da söylenmişti . 2023-2024 eğitim öğretim yılı başladı ve karşılaşılan sorunlar bu tespitin ne kadar doğru olduğunu gösterdi. Şimdi de 2024 bütçe görüşmeleri başlayacak. Bu görüşmelerde sadece söyleyecek sözümüz olması yeterli değil; aynı zamanda iş bırakacak, sokağa çıkacak, eğitim alanındaki taleplerimizi haykıracak bir eylem programına da sahip olmalıyız. Bunun için de birleşmeli, direnmeli ve kazanmalıyız.

AKP yine kıdem tazminatımıza göz dikti

Daha önce birden fazla kez kıdem tazminatı fonlaştırma ve kısıtlama girişiminde bulunan iktidar, sendikaların ve işçilerin itirazlarına rağmen saldırı girişimini raftan indirdi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz (ekonomiden sorumlu) katıldığı canlı yayında şunları söyledi: "Kıdem tazminatında maalesef çok ciddi problemler de var. Ödenmeme meseleleri var. Başka sıkıntılar var. Oluşturduğu bir belirsizlik var. Özellikle iş dünyası firmaları üzerinde. Dolayısıyla bir dönem bir fon oluşturup bununla bu problemi çözme gibi bir yaklaşım vardı. Dolayısıyla bunlar önümüzdeki dönemde yine Türkiye'nin gündemde olan konuları olacak." Bu girişim özellikle 2015 yılında  gündeme gelmiş ve ciddi tepkilerle eylemlere sebep olmuştu. Türk-İş başta olmak üzere tüm sendikalar, kıdem tazminatının fonlaştırılmasına karşı. İşsizlik Fonu gibi buraya da işçinin cebinden aktarılan kaynaklar sermayeye kredi yapılacak ya da başka devlet giderleri harcanacak.  Sendikalar, "kırmızı çizgimizdir" diyerek bu değişiklikle kıdem tazminatı hakkının (ki işçinin biricik gelecek güvencesidir) ortadan kaldırılacağını ve patronların bu yükümlülüklerden kurtulacağını belirtiyor. Kıdem tazminatıma dokunma talebi etrafında mücadeleler bir kez daha işçi hareketinin gündemine girdi.

Geri 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 İleri

Bültene kayıt ol