İktidarın hedefindeki Anayasa Mahkemesi'nin 2014 ve 2015 yıllarına dair iki ihlal kararı Resmi Gazete'de yayımlandı.
He iki sene Taksim Meydanı'na yürüyenler polis şiddetine maruz kalmıştı.
Dönemin DİSK Genel Başkanı Kani Beko, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, KESK Başkanı Lami Özgen, TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, TTB Başkanı Bayazıt İlhan ve TTB üyesi Hüseyin Demirdizen, bunun üzerine her iki yasaklama kararına karşı AYM'ye başvurdu.
Başvuruları görüşen mahkeme kararını açıkladı.
Her başvurucuya 18'e binli tazminat verilmesini hükmeden AYM, kararın bir örneğinin "benzer hak ihlallerinin önlenmesi amacıyla bilgi için" İstanbul Valiliğine, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderecek.
DW'nin haberine göre gerekçede ise şu tespitler yapıldı:
- Kararın gerekçesinde, Taksim Meydanı'nın işçiler açısından önemine işaret edildi. Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs 1997 İşçi Bayramı kutlamalarına 500 bin kişinin katıldığı anlatılan kararda, bu kutlamalar sırasında yaşanan kargaşa ve gerçek mermilerin kullanılması sonucunda 34 kişinin hayatını kaybettiği, çok sayıda kişinin yaralandığı kaydedildi. Bu tarihten sonra Taksim Meydanı'nın başta işçiler ve sendikalar olmak üzere farklı kesimler için 1 Mayıs kutlamalarında sembolik bir değer kazandığı anlatılan kararda, "Meydana gelen olaylar toplumsal hafızaya kazınmış, uzun yıllar devam eden soruşturmalardan ve yargılamalardan hiç kimse ceza almamıştır. Sendikalar ile devlet yetkililerinin karşılıklı suçlamaları bugüne kadar canlılığını korumuştur" denildi.
- Bu nedenle işçi ve sendika kültürünün yapı taşlarından biri olan Taksim Meydanı'nın yalnızca 1 Mayıs günü orada bulunanların dayanışmasını değil aynı zamanda emekçilerin ortak hafızasının varlığını gösterdiği belirtildi. "Bu durumda kendisini o kültürün bir parçası olarak gören her kişinin 1 Mayıs günlerinde Taksim Meydanı'nın ifade ettiği anlamı doğrudan tecrübe etmek ve edindiği tecrübeyi kuşaklar boyunca aktarmak için orada bulunma hakkı vardır" denilen kararda, 1 Mayıs'ın Taksim Meydanı ile özdeşleşmesi nedeniyle anılan mekânın sınırlanmasının aktarılmak istenen düşüncenin de sınırlanmasına neden olduğu belirtildi.
- 1 Mayıs'ın yasayla Emek ve Dayanışma Günü ilan edilmesinin ardından 2009, 2010, 2011 ve 2012 yıllarında kutlamalara izin verildiği, bu gösteride olay çıkmadığı anlatılan kararda, ancak AYM'ye taşınan 2014 ve 2015 yıllarında ise Taksim'e yalnızca az sayıda sendika temsilcisine açıldığı kaydedildi. Bu durumun "yeterli" olmadığı belirtilen kararda, "Taksim Meydanı'nın ve 1 Mayıs tarihinin işçiler ve sendikalar için büyük bir sembolik önemi olduğu da göz ardı edilmemelidir" denildi. Taksim'in yasaklanmasının, yalnızca halkın dinlenme, seyahat etme ve eğlenme gibi birtakım sosyal ve kültürel faaliyetlerinde aksaklıklara neden olmasının, 1 Mayıs kapsamında yapılacak gösteriye müdahaleyi tek başına haklı göstermeyeceği vurgulandı.
- Valiliğin, yasaklama ve müdahale gerekçelerinden birinin, Taksim'in İstanbul'da yapılacak gösteri alanları içinde yer almadığı olduğuna değinilen kararda, şu değerlendirme yapıldı:
"Ancak toplantı ve gösterinin düzenlenmesi ile hedeflenen amaçlara ulaşılabilmesi için mekanın önemi gözetildiğinde mekan seçme serbestisinin kategorik olarak yasaklanması anayasal hak bakımından kabul edilemez. Nitekim hedef kitlenin ilgisini çekebilmek için toplantının belli yerlerde yapılması gerekebilir. Bu nedenle hangi mekanın toplantıya en uygun olacağını seçme serbestisi, toplantının düzenleyicilerine tanınmalıdır.
Dolayısıyla kamu otoritelerinin bu yöndeki sınırlamasının ve müdahalesinin somut olayın şartlarına göre demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması gerekir. Mekan yasağına ilişkin bir karar verilebilmesi ancak somut ve haklı gerekçelerin ortaya konulmasıyla mümkündür. Dolayısıyla Taksim Meydanı'nın idarece önceden belirlenen toplantı alanlarının biri olmadığı şeklindeki gerekçe, tercih edilen mekanda toplantı yapılmasını tamamen yasaklamak için yeterli kabul edilemez."
- Somut olayda gösteri yürüyüşü henüz başlamadan kolluk güçlerince müdahale edildiğine dikkat çekilen kararda, düzenlenen tutanak ve belgelerde etkinliğin bazı faaliyetlerin akmasına neden olduğu, kamu düzenini bozduğu veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğrattığı yönünde herhangi bir değerlendirme yapılmadığı kaydedildi. Ancak kolluk güçlerinin derhal müdahale etmesini gerektirecek makul bir sebep olmadan ve anılan hakkın kullanılabilmesine yönelik bir tolerans göstermeden gruba müdahale ettiği belirtilen kararda, "Sonuç olarak 1 Mayıs'ı Taksim Meydanı'nda kutlamak isteyen başvurucuların gösteri ve yürüyüş hakkına yönelik olarak zor kullanılmak suretiyle dağıtılması şeklindeki müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve demokratik bir toplumda gerekli olduğu ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulmamıştır" görüşüne yer verildi.
- "Düzenlenecek toplantı ve gösterinin kamu düzenini bozacak nitelikte somut bir tehlike veya açık ve yakın bir tehdit oluşturup oluşturmadığını irdelemelidir. Kamu otoriteleri hakkın sınırlanmasına ihtiyaç duyduğunda bunu gerektirdiği oranda yapmalı, durumun gerektirdiğinden ağır olan veya somut olayın şartlarında gerekmeyen tedbirlere başvurmamalıdır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının etkin kullanımına yönelik olarak idarenin pozitif yükümlülükleri bulunduğu da gözetilmelidir. Bu doğrultuda ortaya konan tehlike ve tehditlerin daha az katı tedbirlerle engellenip engellenmeyeceğin, dolayısıyla somut olayın şartlarında tedbirin zorunlu olup olmadığını değerlendirmelidir."
Türkiye'de 8 milyon işçi asgari ücretle çalışıyor. Milyonlarca işçi de bu ücrete yakın çalıştırılıyor. En düşük ücret olması gereken bu miktar ortalama ücret olarak dayatılıyor.
Türkiye kapitalizminin vahşi yüzü olan yaygın emek sömürüsü üzerine pazarlıklar başladı.
Fakat her zamanki gibi antidemokratik koşullarda.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu 15 kişiden oluşuyor. Patron örgütleri adına 5, iktidar adına ve en fazla üyeye sahip sendikanın belirlediği beş kişi.
İktidarın patronlardan yana olduğuna göre daha baştan kaybediyoruz.
'Geçinemiyoruz'
Bu sene sonu pazarlıklarında farklı olan tek şey, işçi tarafını temsilen masaya oturan Türk-İş'in 5 sandalyesinden dördünü asgari ücretli işçilere bırakmış olması.
Toplantıya katılan hastane işçisi Hatice Akgedik, AVM işçisi Meliha Nur Şıkbudak, karayolları işçisi Durmuş Öztürk, enerji işçisi Saffet Canbaz ise yaşadıkları sıkıntıları tek tek anlattı.
Fakat Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, yine pazarlığı en alt seviyeden başlattı.
Bir sonraki toplantı 18 Aralık'ta
Antikapitalist çalışanlar ne istiyor?
Antikapitalist Çalışanlar bu duruma toptan itiraz ediyor ve aşağıdaki bildiriyi yayınladılar:
"Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplandı, pazarlıklar Aralık ayı boyunca sürecek. 2024 yılbaşında yapılacak artışı göreceğiz.
Pazarlıklardan ne çıkarsa çıksın, yaşanan ekonomik kriz karşısında belirledikleri miktar asla yetmeyecek.
İşçi tarafını temsil eden Türk-İş, pazarlıkları en alt sınırdan, açlık sınırından başlattı. Açlık sınırında dolaşan bir ücreti kabul etmiyoruz. Çünkü:
- Kasım ayı itibarıyla dört kişilik bir ailenin zorunlu gıda harcaması 14.025 TL’ye yükseldi.
- Fakat gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlariçin yapılması zorunlu diğer aylık harcamalar da var. Bu 45.686,81 TL'ye ulaştı.
- Bekâr bir çalışanın 'yaşama maliyeti' de aylık 18.239,8 TL'ye yükseldi.
Yani bir evde iki asgari ücretli çalışsa bile 14 bin lira olarak saptanan asgari ücretle o haneyi geçindiremez.
Gıda ürünleri fiyatlarının günlük artışı ile birlikte 1 Ocak gününden itibaren fiyat etiketleri kat ve kat artacaktır.
Emekçiler, gıda ürünlerine rahatça ulaşamaz duruma getirilmiştir.
Barınma, su, elektrik ve doğal gaz gibi temel ihtiyaçlar, asgari ücretle karşılanamaz haldedir.
İktidarın patronlarla kol kola belirlediği ücret artış oranlarının gerçekçiliği olmamakla birlikte gelecek aylarda da beklenen yüksek enflasyon işçileri ve yoksulları açlığa itecektir.
2024 için bizim beklentimiz insanca yaşayacak düzeyde asgari ücret zammı ile elektrik, su, doğalgaz ve ulaşımda devlet desteğidir.
Patronlara her türden mali desteği, vergi muafiyetleri ve düşük vergi almayı bilen iktidar, asgari ücretle çalışan 6,5 milyon işçi ve ailelerini de desteklemelidir.
Faturalar, kiralar, gıda ve ulaşımda destek istiyoruz.
Gelir vergileri sadece asgari ücretlilerden değil tüm emekçilerden kaldırılmalıdır.
Vergi sistemi baştan aşağı değiştirilmelidir. Bu ülkede dolaylı ve dolaysız vergi sistemi çoğunluk için hayatı yaşanmaz hâle getirmiştir. Bir ürünün kendi fiyatından çok vergi olamaz. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır.
Asgari ücret sadece asgari ücretlilerin değil 30 milyondan fazla işçinin meselesidir. En düşük ücrette yapılan artış, tüm ücretlerdeki artış oranları belirliyor.
Ayrıca emeklilere dayatılan sefaleti kabul etmiyoruz. En düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır.
Taleplerimiz:
- Her artışın ardından açlık sınırının altına düşen bir ücreti kabul etmiyoruz.
-Asgari ücret en az 20 bin TL olmalıdır.
-Pazarlığı açlık sınırından başlatan sendika bürokratları hesap vermelidir.
- Ekonomik krizin faturasının emekçi halka çıkarılmasına hayır diyoruz.
- Yeni yılda asgari ücret, yüksek enflasyondan dolayı 3 ayda bir belirlenmelidir.
- Sendikalar, asgari ücretlilerin hakları ve tüm ücretleri yükseltmek için harekete geçmelidir.
- Asgari ücret pazarlıkları, canlı yayında, herkesin gözü önünde yapılmalıdır.
- Vergide adalet istiyoruz.
- Asgari ücretli işçilere devlet desteği, hemen şimdi!"
Türkiye işçi sınıfının sayısı 30 milyondan fazla. 2,5 milyondan fazla işçi ise kadrosuz, güvencesiz, kadrolu işçilerle eşit ücret ve haklara sahip olmadan çalıştırılıyor.
Taşeron düzeni, neoliberalizm ve özelleştirme rüzgarıyla küresel uygulamaya girdi. Bir belediye işçisi, kadrolu çalışan değil. Belediyeye bağlı bir şirketin çalışanı.
Sadece belediyeler değil birçok kamu kurumunda çalışan işçiler, taşeron şirketlere kayıtlı. Kadroları yok.
Üstelik özel sektörde - özellikle inşaat - asıl yüklenici firma birden fazla şirkete ihale verip, bu şekilde ücretleri düşürüp aşırı kârlar elde ediyor.
Patronun AKP'lisi, CHP'lisi, MHP'lisi fark etmiyor. Hepsi taşeron denilen ücretli kölelik sistemini dayatıyor.
Ne iyidir ki son yıllarda buna karşı işçilerden bir başkaldırı var.
Belediye şirket işçilerinin öz örgütlenmesi TABİB'in (Taşeron Belediye İşçileri Birliği) mücadelesi sayesinde kamu kurumlarındaki farklı işçi kesimleri ve örgütlenmeleri bir araya geldi. Türkiye'nin birçok ilinde birleştiler.
Son gelişme ise Asgari Ücret Tespit Komisyonu'ndaki işçi temsilcileribin kadro talebini masaya koyması oldu.
Ankara'da yaptıkları eylemlerin ardından 17 Aralık günü saat 15:00'te Kadıköy'de buluşacaklar.
Başlıca talepleri:
Kadro istiyoruz.
Eşit işe eşit ücret!
İskele Meydanı'nda gerçekleştirilecek basın açıklamasına, tüm işçiler destek vermelidir.
Marksist.org orada olacak.
Ataşehir Belediyesi’nde 64 gün önce zorla emekli edilerek işten çıkarılan işçiler, mücadele etti. Sonunda belediye yönetimiyle yapılan müzakere sonucu 8 Aralıkta işe geri dönüyorlar.
Antikapitalist Çalışanlar bir mesajla direnen ve kazanan işçileri kutladı:
“İşçilerin 64 günlük eylemleriyle bir mücadelenin olumlu olarak bitmesi, tüm işçilerin birleşerek hak mücadelelerini kazanmalarına büyük örnek oluşturmaktadır.
TABİB'in (Taşeron Belediye İşçileri Birliği) desteği ile mücadeleyi büyütmüş ve işçilerin birbirlerine olan dayanışması kazandırdığı görülmüştü. Tüm mücadeleci emekçileri kutluyoruz.”
Sendikal haklarını kazanmak ve fabrikadaki kölelik koşullarına son vermek için işçilerin mücadele ettiği Özak Tekstil'de jandarma şiddetine ve grev kırıcılığına rağmen üretim tamamen durdu.
Urfa'daki fabrikada 1250 işçi çalışıyor. İşçiler BİRTEK-SEN'de örgütlenmek isteyince, patronun saldırısı da başladı.
İşçiler üretimi durdururken, Öz İplik-İş sendikasına üye yapılan bazı işçiler üzerinde baskı kurularak üretim devam ettirildi. Dışarıdan alınan işçiler grev kırıcılığa zorlandı.
Direniin 10. gününde fabrika önünde buluşan işçiler, jandarmanın gaz bombası ve coplarıyla karşılaştı. Buna rağmen dağılmadılar. Saldırı sırasında içeride üretimi devam ettiren işçiler de greve başladı.
Zorla üye yapılan işçilerin Hak-İş'e bağlı Öz İplik-İş'ten istifa ettiği bildiriliyor.
Jandarmanın saldırısı sebebiyle bazı işçiler yaralanırken, BİRTEK-SEN başkanının da aralarında bulunduğu bazı işçiler gözaltına alındı.
Direnişin en önünde kadın işçiler yer alıyor ve onların kararlılığı tüm işçilere cesaret veriyor.
Belediye şirket işçileri ve kamu taşeron işçileri, kadrolu ve güvenceli çalışma hakkı, eşit işe eşit ücret talepleri için Kadıköy'de basın açıklaması yapacak.
Eylem, 17 Aralık Pazar günü saat 15:00’de İskele Meydanı'nda gerçekleşecek.
Asgari ücret pazarlıklarının açlık sınırından başlatılmasına karşı çıkan Antikapitalist Çalışanlar, tespit ve taleplerini içeren bir bildiri hazırladı.
Bildirinin tam metni:
Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nda pazarlıklar Aralık ayı boyunca sürecek. 2024 yılbaşında yapılacak artışı göreceğiz.
Pazarlıklardan ne çıkarsa çıksın, yaşanan ekonomik kriz karşısında belirledikleri miktar asla yetmeyecek.
İşçi tarafını temsil eden Türk-İş, pazarlıkları en alt sınırdan, açlık sınırından başlattı. Açlık sınırında dolaşan bir ücreti kabul etmiyoruz. Çünkü:
- Kasım ayı itibarıyla dört kişilik bir ailenin zorunlu gıda harcaması 14.025 TL’ye yükseldi.
- Fakat gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlariçin yapılması zorunlu diğer aylık harcamalar da var. Bu 45.686,81 TL'ye ulaştı.
- Bekâr bir çalışanın 'yaşama maliyeti' de aylık 18.239,8 TL'ye yükseldi.
Yani bir evde iki asgari ücretli çalışsa bile 14 bin lira olarak saptanan asgari ücretle o haneyi geçindiremez.
Gıda ürünleri fiyatlarının günlük artışı ile birlikte 1 Ocak gününden itibaren fiyat etiketleri kat ve kat artacaktır.
Emekçiler, gıda ürünlerine rahatça ulaşamaz duruma getirilmiştir.
Barınma, su, elektrik ve doğal gaz gibi temel ihtiyaçlar, asgari ücretle karşılanamaz haldedir.
İktidarın patronlarla kol kola belirlediği ücret artış oranlarının gerçekçiliği olmamakla birlikte gelecek aylarda da beklenen yüksek enflasyon işçileri ve yoksulları açlığa itecektir.
2024 için bizim beklentimiz insanca yaşayacak düzeyde asgari ücret zammı ile elektrik, su, doğalgaz ve ulaşımda devlet desteğidir.
Patronlara her türden mali desteği, vergi muafiyetleri ve düşük vergi almayı bilen iktidar, asgari ücretle çalışan 6,5 milyon işçi ve ailelerini de desteklemelidir.
Faturalar, kiralar, gıda ve ulaşımda destek istiyoruz.
Gelir vergileri sadece asgari ücretlilerden değil tüm emekçilerden kaldırılmalıdır.
Vergi sistemi baştan aşağı değiştirilmelidir. Bu ülkede dolaylı ve dolaysız vergi sistemi çoğunluk için hayatı yaşanmaz hâle getirmiştir. Bir ürünün kendi fiyatından çok vergi olamaz. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır.
Asgari ücret sadece asgari ücretlilerin değil 30 milyondan fazla işçinin meselesidir. En düşük ücrette yapılan artış, tüm ücretlerdeki artış oranları belirliyor.
Ayrıca emeklilere dayatılan sefaleti kabul etmiyoruz. En düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır.
Taleplerimiz:
- Asgari ücret en az 20 bin TL olmalıdır.
Her artışın ardından açlık sınırının altına düşen bir ücreti kabul etmiyoruz.
- Pazarlığı açlık sınırından başlatan sendika bürokratları hesap vermelidir.
- Ekonomik krizin faturasının emekçi halka çıkarılmasına hayır diyoruz.
- Yeni yılda asgari ücret, yüksek enflasyondan dolayı 3 ayda bir belirlenmelidir.
- Sendikalar, asgari ücretlilerin hakları ve tüm ücretleri yükseltmek için harekete geçmelidir.
- Asgari ücret pazarlıkları, canlı yayında, herkesin gözü önünde yapılmalıdır.
- Vergide adalet istiyoruz.
- Asgari ücretli işçilere devlet desteği, hemen şimdi!
Antikapitalist Çalışanlar
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nun (KESK) İstanbul'da yaptığı mitingde yoksulluğa ve baskılara öfke vardı.
"Emekten yana, demokratik halk bütçesi istiyoruz” sloganıyla örgütlenen miting Kartal Meydanı'nda gerçekleşti.
KESK'e bağlı sendikaların üyeleri alana yürüyüşle girdi.
Miting kürsüsünde konuşan KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik "Sendikal haklarımız, toplu sözleşme haklarımız, grev yapma hakkımız, örgütlenme haklarımıza yönelik anti demokratik uygulamalar devam ediyor. 13 Aralık’ta Meclise gelecek yeni bir bütçe ile karşı karşıyayız. Geçmiş yıllarda olduğu gibi iktidar yine bütçeyi sermayeden ve yandaştan yana yapan bir politikayı ortaya çıkarmaya çalışıyor. İktidar ülkedeki bütçeyi kendi iktidarlarının geleceği için kullanıyor ve bugün ülkedeki ekonomik krizi daha fazla derinleştirdiklerini görüyoruz” dedi.
Yargı müdahalesiyle görevden alınmak istenen TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, “Bizler Türkiye’de yaşayan herkesin sorumluluğunu taşıyanlarız, yaşamak ve yaşatmak için mücadele ediyoruz. Bizi görevlerimizden araçsallaştırdıkları yargı eliyle geri tutabileceklerini zannediyorlarsa yanılıyorlar. Barış olmadan insanların sağlıklı bir yaşam sürdürme olanağı yok. Gazze’de olanları hep birlikte görüyoruz, bunları izlemek için değil mücadele etmek hepimizin sorumluluğudur. TTB hepimiziz ve biz sağlık emekçileri olarak alanlardayız. Biz Akbelendeyiz, İliçteyiz ve savaşlara karşı Gazze’de ve Rojava’dayız. Biz nerede savaş varsa orada savaşı durdurmak için onların karşısında mücadelemizi büyütüyoruz” diye konuştu.
Antikapitalist Çalışanlar, mitinge Filistin'e Özgürlük kampanyası bildirileriyle katıldı. Meydandaki herkesi 9 Aralık günü 17:00'de Kadıköy Bahariye Caddesi'nde yapılacak insan zincirine davet ettiler.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısı 11 Aralık'a ertelendi. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, taleplerini ve eylem programını duyurdu.
DİSK Yönetim Kurulu, 2024 asgari ücretine dair görüşlerini, “Gelirde adalet, vergide adalet, insanca yaşanacak ücret” için atılması gereken adımları şu şekilde özetledi:
Asgari ücret değil toplu pazarlık kapsamı genişletilmelidir. Asıl mesele asgari ücretle çalışanlarının kapsamını daraltmak ve ücret düzeylerini toplu pazarlıkla belirlemektir. Milyonların asgari ücrete mahkûm edilmemesi için sendikal hakların kullanımının önündeki tüm engeller ve barajlar kaldırılmalı, toplu pazarlık kapsamı genişletilmelidir. 6356 sayılı Yasa’da yer alan teşmil mekanizması işletilmeli, toplu iş sözleşmeleri sendikasız işyerlerine de uygulanmalıdır.
Asgari ücretin ülkemizde ortalama ücret haline geldiği dikkate alınarak asgari ücret tespit edilmelidir.
Asgari ücret artışında resmi enflasyon/hedeflenen enflasyon değil, kişi başına GSYH artışı esas alınmalıdır. Asgari ücret baskılanmış ve güdümlü resmi enflasyona göre değil geçim şartlarına ve ekonomik büyümeye göre saptanmalıdır. Hele de iktidar sözcülerinin sıkça dile getirdiği “hedeflenen enflasyon doğrultusunda ücret artışı” kabul edilemez. Ülkeyi yönetenler enflasyon hedeflerini hiçbir zaman tutturamıyorken, üstelik açıklanan enflasyon bile gerçeği yansıtmazken, hedeflenen enflasyona göre ücret artışı yapmak, milyonları daha da yoksullaştırmak anlamına gelecektir. Asgari ücret artışında dar gelirlilerin gıda enflasyonu ile kişi başına ekonomik büyüme esas alınmalıdır.
Asgari ücret yüksek enflasyon koşullarında yıl dört kez belirlenmelidir. Yüksek enflasyon koşullarında yılda bir kez asgari ücret belirlenmesi çalışanları açlığa, yoksulluğa mahkûm etmektir. Aralık 2023’te belirlenecek asgari ücretin 2024 yılı boyunca geçerli olacağına dair açıklamalar asla kabul edilemez. Enflasyon tek haneli rakamlara düşünceye kadar asgari ücretin, değil iki kez yılda dört kez güncellenmesi zorunludur.
Asgari ücret artışında yoksulluk sınırı bir kriter olarak dikkate alınmalı ve bir evde iki kişi çalıştığında yoksulluk sınırını aşan bir gelir elde etmeleri güvence altına alınmalıdır.
Türkiye’de asgari ücretin tespitinde uluslararası standartlara uyulmuyor. Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü ve Avrupa Konseyi standartları dikkate alınmıyor; ailesi hesaba katılmadan tek bir işçi üzerinden asgari ücret hesaplanıyor. Asgari ücret tespitine ilişkin 131 sayılı ILO Sözleşmesi onaylanmalı, Avrupa Sosyal Şartı’na asgari ücretle ilgili konan çekince kaldırılmalıdır. Asgari ücret, uluslararası standartlara uygun şekilde, işçinin ailesi ile birlikte geçinebileceği bir ücret olmalıdır.
Asgari ücret sonrası ilk vergi dilimine uygulanacak oran yüzde 10’a düşürülmelidir.
Gelir vergisi tarife dilimleri, asgari ücret artışından az olmamak kaydıyla, yeniden değerleme oranında artırılmalıdır.
Verdiğimiz uzun mücadelelerin sonucu olarak ücret gelirlerinin asgari ücret kadar kısmı gelir vergisinden istisna edilmiş olmasına rağmen istisna uygulamasının matrahtan indirim yerine vergiden indirim yoluyla yapılması nedeniyle ücretli çalışanlar asgari ücret vergi istisnasından gerektiği gibi yararlanamıyor. Asgari ücret vergi istisnası, vergiden değil, matrahtan indirim yoluyla uygulanmalıdır.
2008 yılından beri işverenlere verilen 5 puanlık SGK prim desteği işçilere de verilmelidir.
Çağ dışı damga vergisi kaldırılmalıdır.
2008 yılında çıkarılan 5510 sayılı Yasa’dan önce asgari ücretten düşük emekli aylığı söz konusu değildi. En düşük emekli aylığı en az asgari ücret düzeyine yükseltilmelidir.
Devletin özel sektördeki işçilerle kamu işçileri ve kamu görevlileri arasında ayrım yapması Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Asgari ücret en düşük kamu işçisi ücreti ve en düşük memur maaşı dikkate alınarak hesaplanmalıdır.