Belediyelerde sözleşmeler yeni arayışların habercisi mi?

Geçinemiyoruz diyen kamu emekçileri mitingler yapacak

KESK 2 Aralık'ta İstanbul ve Diyarbakır'da "Emekten Yana, Demokratik Halk Bütçesi İstiyoruz” sloganı ile meydanlara çıkıyor. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) miting çağrısını basın toplantısıyla duyurdu. KESK MYK üyesi ve Hukuk, TİS, Uluslararası İlişkiler Sekreteri Zeynep Korkmaz, "KESK olarak iktidarın kendi eliyle yarattığı enkazın tüm faturasını emekçilere, halka yıkmak istediği bu bütçeyi kabul etmiyoruz" dedi. Zeynep Korkmaz sözlerine şöyle devam etti: "Bu saldırı dalgası için seçimden hemen sonra düğmeye bastılar. Daha bir yıl önce edilen 'bu kardeşiniz bu görevde olduğu sürece, faiz her geçen gün, her geçen hafta, her geçen ay inmeye devam edecek’ sözlerini seçimleri kazanır kazanmaz unuttular. Nas söylemini rafa kaldırdılar. KDV’yi ÖTV’yi, harçları, tüm kredilerin faiz oranlarını fahiş oranlarda arttırdılar. Motorlu Taşıtlar Vergisini (MTV) iki kez aldılar. Ardından 1 Trilyon 120 milyarlık ek bütçenin de tüm yükünü vergilerle yine bize yıktılar.  ‘Enflasyonu düşürmek için tüketimi kısmamız, tasarrufu arttırmamız şart’ dediler ama ne uçaklarından, makam arabalarından ne de lüks saray harcamalarından, üç dört yerden aldıkları maaşlarından vazgeçmediler. Ama okul öncesi eğitimdeki yüzbinlerce öğrencinin 1 öğün ücretsiz yemeğini bile kestiler. Son seçimden hemen sonra okul öncesi eğitimdeki bir buçuk milyon öğrencinin 1 öğün ücretsiz yemeğini bile kesenlerin yerel seçimlerden sonra ne yapacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek var mı? KESK olarak iktidarın kendi eliyle yarattığı enkazın tüm faturasını emekçilere, halka yıkmak istediği bu bütçeyi kabul etmiyoruz. Halktan, emekten yana bir bütçe için öncelikle bütçe hakkımızın önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Diyoruz ki, yüzde 1’in çıkarı için yüzde 99’u yok sayan adaletsizliğe, haksızlığa karşı çaresiz değiliz. Gelin 2 Aralık Cumartesi günü İstanbul ve Diyarbakır’da hayata mitinglerde emeğimize, ekmeğimize, geleceğimize, bütçe hakkımıza birlikte sahip çıkalım. Yoksulluk, işsizlik ve yağma düzenin çarkları arasında öğütülmeye karşı 'Emekten Yana, Demokratik Halk Bütçesi İstiyoruz' mitinglerimizde omuza omuza verelim." 2 Aralık günü İstanbul'daki miting Kartal Meydanı'nda gerçekleşecek. Diyarbakır'daki adres ise İstasyon Meydanı. İki mitingde bölgesel olarak planlanıyor. Çevre illerden katılım örgütleniyor.

(Röportaj) Eğitim Sen üyesi öğretmen: Saldırı programına karşı tabandan mücadele şart

Eğitim Sen üyesi Berna ile KESK kongre sürecini ve sendikal mücadeleyi konuştuk. Kamu çalışanları mücadelesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Berna: Eğitim ve Bilim Emekçileri sendikasının yaklaşık 25 yıldır üyesiyim. Türkiye’de siyasetin çalkantılı ve çok karanlık bir döneminde mücadeleyle kuruldu. Hem politik iklimin şekillenmesinde hem de sendikal alanda kamu emekçileri mücadelesi çok belirleyici oldu. Grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı için başlattığımız bu mücadelede “memur” olarak adlandırılan kesimlerin işçi sınıfının bir parçası olduğunu anlatmak için yoğun bir tartışma yürüttük. Daha çok hangi başlıklarda mücadele yürüttünüz?  Siyasi taleplerle de hızla buluşma yeteneğini gerçekleştiren kamu çalışanları hareketi zor dönemlerin nefes aldıran çıkışlarını yapma başarısını gösterdi. Bunların en başında “savaşa karşı emekçiye bütçe” mitingleri, anadilde eğitim mücadelesi, yolsuzluğa ve çetelere karşı gösteriler, kadın üyelerinin cinsiyetçiliğe karşı kararlı mücadeleleri, uluslararası sözleşmelerin geçmesi için yaptığı çalışmalar, özelleştirmelere, sürgünlere ve daha saymayı unuttuğum birçok sorununun gündeme getirilmesinde kamu çalışanları mücadelesinin, yani KESK’in öncü rolü tartışılmazdı. Toplumdaki eşitlik, adalet ve özgürlük isteyen yığınların adeta sesi olmuştu. Emek Platformu’nu çoğu kez harekete geçiren de yine KESK oldu. İş yerlerinde yüz binlere ulaşan üye sayısına sahipti. Kamu çalışanları için sokağın tek umuduydu.  Fakat siz bir dizi sorun da tespit ediyordunuz değil mi? Elbette. Tüm bu güzel şeylerin yanında KESK yönetimindeki sendikacıların hepsi neredeyse sol bir partinin üyesi oldukları için sol bir koalisyon gibi çalışıyorlardı. Sol partilerin gündemi sendika yönetimlerini de belirler hale gelmeye başladı. İş yeri sorunlarıyla daha az ama siyasi gündemle daha çok ilgilenir olunmuştu.   Sendika şubelerinde alınan kararlar tabanın sesini duymadan alınıyordu. Hiçbir sol örgüte üye olmayanlar sendika aktivizmini bir yere kadar götürebiliyorlar daha sonra burada sol örgütlerin tahakkümüyle karşılaşıyorlardı. İş yerinden gelen sorunlar küçümseniyor, daha yüksek siyaset yapma hevesiyle davranan yöneticiler seçim sisteminde de delegelik yoluyla yönetimdeki varlıklarını muhafaza ediyorlardı.  Bu durum tabanda bir inisiyatif oluşmasının da önüne geçen sendikal bir sorunu büyütüyordu. “Sahte sendika yasasının” da geçmesiyle moral bozukluğu yaşayan KESK üyeleri Ankara eylemleri ya da basın açıklamaları gibi eylemleriyle de çok yorulmuşlardı. Alternatif sendikaların ortaya çıkması, Anadilde eğitimin tüzüğe girmesi, Kürt siyasetinde izlenilen milliyetçi tutumlar ve işyerleriyle olan makasın açılması KESK’in zorlu bir döneme girmesine sebep oldu.  AKP döneminde nasıl bir değişim yaşandı? AKP hükümeti, emek örgütlerinin de vurguladığı gibi, sermayenin neoliberal politikalarını en iyi uygulayan memuruydu gerçekten. “Reform” adı verdikleri, özellikle de eğitim ve sağlık alanındaki uygulamaları hem hizmet alan hem de hizmet veren yoksul kesimler için bir yıkım oldu. Adım adım bu alanlar paralı hale getirildi. Tarihin en büyük özelleştirmeleri yapılmaya başlandı. 1986'dan beri yapılan özelleştirmelerin yüzde 89'u AKP iktidarında gerçekleşti.   Kamudaki sendikalaşma yasallaştıktan sonra, devlet bu alanı kendi denetiminde götürmeyi her zaman tercih etti. Bu nedenle, özelleştirmelerle hem küçülttü hem de hem de yerine kadrolu almayarak sendikanın etkisini kırdı aslında.  Özellikle Eğitim Sen’e üye olan çalışanlar istifa ettirilmeye ve bölücü vatan haini ilan edilmeye başlandı.  Bugün kamu çalışanlarının temel sorunları nelerdir? Şu an öğretmenler içerisinde yüz bine yakın ücretli çalışan bulunmakta. Yüz bine yakın da öğretmen açığı var.  Ücretli çalışan bu kesim ders başı ücret alıyor. Zaten sendikalaşamıyorlar, yoksulluk içinde bir hayat sürmekteler. Mücadele içerisinde ürkekler çünkü iş güvenceleri yok ne yazık ki. Sözleşmeli alımlar olmakta ancak iş güvencesi yok, sendikası yok. Kadroya geçmeyi bekliyorlar. Uzman öğretmen olduk, başöğretmen olduk. Çok parçalanmışlık en büyük sorunumuz.  Nasıl bir mücadele öneriyorsunuz? Bütçedeki açığı vergi ve düşük ücretlerle bizden çıkarmayı hedefliyorlar. Tabanda işyerlerinde eğitimcilerin birlikteliğini savunmak, haklarımıza sımsıkı sarılmak bu yüzden çok önemli.  AKP’nin bu işçi düşmanı çözümüne karşı gerçek ve birleşik mücadele kaçınılmaz.  Seçimlerden sonra moralsizlikten payını alan sendika yönetimleri “gericiliğe karşı aydınlık” vb şiarlarıyla AKP’ye karşı mücadelenin gericilik–ilericilik ikileminde bırakıldığını görüp meseleyi oradan çıkarmalı, yani bu siyaseti hızla terk etmelidir.    Altında milliyetçilik yatan ve işçi sınıfını bölmekten başka hiçbir faydası olmayan böylesi gündemlere bağlanmayı bırakıp gerçek sorunlarımızı sahiplenmeli; ücretsiz kreş, yemek, ulaşım, düşük kiralar, yaşayacak bir ücret, herkese kadrolu iş ve güvenceli statü, gerçek anlamda grevli ve toplu sözleşmeli sendika hakkı için mücadele etmeliler. Biz iş yerlerindeki tüm çalışanlar bunun için yönetimlere basınç uygulamalı, birleşmeli ve birleştirmeliyiz.   İşçilerin morale, umuda ve kazanmaya ihtiyacı var. Sendika yönetimlerinin, iktidarın ölümü gösterip sıtmaya razı eden yeni ekonomik politikasını derdest eden bir mücadele programını birleşik bir şekilde örmesi biz emekçilerin en acil ihtiyacıdır. Tabandan bu yeni saldırı programına karşı işyerlerinde tüm işçiler haklarına sahip çıkmak ve ortak talepler etrafında birleşmek üzere bir araya gelmeli, bunlar, kongre süreçlerinde kamu çalışanlarının asıl meselesi olmalıdır. 

KESK 2 Aralık'ta İstanbul ve Diyarbakır'da mitinge hazırlanıyor

“Yüzde 1’in çıkarı için yüzde 99’u yok sayan adaletsizliğe, haksızlığa karşı çaresiz değiliz” diyen KESK, şu saptamaları ortaya koydu: İşsizlerin sayısı 9 milyona ulaştı. Her 5 gençten biri, her 3 kadından biri işsiz.  Türkiye, ortalama enflasyonu yüzde 8 olan OECD ülkeleri içinde yüzde 72 ile lider durumda. Bir bardak çay 10 lira, bir simit 10 lira. Dört kişilik bir aile üç öğün kişi başına bir çay bir simit tüketse bile aylık 7 bin 200 liraya ihtiyacı var. Oysa emeklilerin yarısı en düşük aylık olan 7 bin 500 lira, çalışanların yarısı ise 11 bin 402 liralık asgari ücrete mahkûm edilmiş durumda.  Merkez Bankası 2024 için enflasyon tahminini yüzde 36’ya çıkardı. Milyonlarca kamu emekçisine ise 2024 yılı için bunun 11 puan altında maaş artışı dayatıldı. Ama vergiler 2023’e göre yüzde 132 artırılıyor. Toplanacak her 100 lira verginin ise 17 lirası iktidarın aldığı borçların sadece faiz ödemesine, 16 lirası savunma ve güvenlik harcamalarına, 5 lirası “teşvik” adı altında büyük patronlara, 3 lirası müşteri garantili şehir hastaneleri ile yol ve köprülere gidecek. Buna karşılık her 100 liralık verginin sadece 4 lirası yoksullukla mücadeleye, 4 lirası tarım ve ormancılığa, 3 lirası istihdama, 2.7 lirası hukuk ve adalete, 36 kuruşu çocukların korunmasına, 53 kuruşu kadının güçlendirilmesine ayrılıyor.

Geçinemiyoruz: Milyonlarca işçi ve ailelerine verilen tek şey yoksulluk

DİSK Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM) Ekim 2023 dönemi açlık yoksulluk sınırı raporunu açıkladı. Türkiye kapitalistleri kârlarına kâr katarken üretimi yapan işçiler düşük ücretlerle geçim sıkıntısı içinde. İktidar ise patronları ihya etmeye devam ediyor. Sendikanın araştırmasına göre: Ekim ayı itibarıyla dört kişilik bir ailenin aylık mutfak harcamasını kapsayan açlık sınırı 12 bin 928 TL oldu. Eğitim, sağlık, barınma, kültür, ısınma ve ulaşım giderlerini de kapsayan yoksulluk sınırı ise 44 bin 718 TL’ye ulaştı. BİSAM verilerine göre, Eylül'de ise açlık sınırı 12 bin 612 TL, yoksulluk sınırı 43 bin 623 TL idi. Sağlıklı ve dengeli beslenmenin günlük maliyetinin 430 TL’yi aştı.. Yetişkin bir erkeğin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için tüketmesi gereken gıdaların aylık karşılığı 3 bin 538 TL oldu. Bu değer yetişkin bir kadın için 3 bin 387 TL olurken, 15-18 yaş bir genç için 3 bin 639, 4-6 yaş arası bir çocuk için 2 bin 365 TL'ye çıktı.. İSAM’ın hesaplamasına göre, günlük harcamalarda Eylül 2023'de en yüksek maliyet grubunu süt ve süt ürünleri grubu 138,16 liralık harcama gereksinimi ile oluşturuyor. Et, tavuk ve balık grubu için yapılması gereken minimum harcama tutarı ise 81.94 TL olarak öne çıktı. Sebze ve meyve için yapılması gereken günlük harcama tutarı ise 89.38 liraya ulaşırken; ekmek için yapılması gereken harcama tutarı günlük 33.38 lira, katı yağ ve sıvı yağ ise 23.99 lira oldu.

Filistin sendikalarından dünya işçilerine çağrı

Filistin Sendikalar Federasyonu (PGFTU) İsrail’in durdurulması için boykot ve grevlerin hayata geçirilmesini bir kez daha istedi. Filistinli işçiler 29 Kasım’da tüm dünyada eş zamanlı eylemler yapılması çağrısında bulundu. “Sivillerin ölümünü durdurmak için derhal ateşkes ilan edilmeli ve insani yardımlar bölgeye güvenli bir şekilde ulaştırılmalıdır” denilen açıklamada, İsrail saldırılarında öldürülenlerin arasında İsrail’de çalışan Filistinli işçiler de bulunduğu belirtildi. Açıklamada, “Bunların bazıları işlerine giderken veya işten eve dönerken yerleşimciler tarafından öldürüldü. Zeytin toplayan çiftçilere yönelik saldırılar devam ediyor. Pek çok işçi çalışma izni iptal edildikten sonra sınır dışı edildi. Bazıları evlerine dönemedi. 5 bin 800 işçi sendika binalarında kalıyor. 4 bin işçi gözaltında. Bu işçilerin rehine takasında kullanılmak üzere bekletildiğini tahmin ediyoruz. Gözaltındaki işçilerin işkence gördüğüne dair kanıtlar bulunuyor” ifadeleri yer aldı. Federasyonun, Arap Sendikalar Konfederasyonunun (ATUC) 10-12 Kasım 2023 tarihinde Tunus’ta düzenlenen Genel Kurulu’na sunduğu bildiri de hatırlatılarak şu ifadeler kullanıldı: Uluslararası işçi dayanışması, halkların kendi kaderini tayin hakkı ve Uluslararası Sendikalar Konfederasyonunun (ITUC) temel ilkelerine bağlılığımızı bir kez daha ilan ediyoruz. Gazze halkına yönelik saldırı ve katliamların sona erdirilmesi, derhal ateşkes ilan edilmesi, bölgeye insani yardım ulaştırılması ve savaş sırasında sivillerin korunmasına yönelik 4. Cenevre Sözleşmesi'nin (1949) uygulanması taleplerimizi yineliyoruz. Birleşmiş Milletler kuruluşlarını uluslararası kararları uygulamaya çağırıyoruz. İşgal altındaki Filistin topraklarındaki yerleşimlerin yasa dışı olduğunu hatırlatarak buralarda yapılan yatırımların durdurulması için herkesi boykota davet ediyoruz. Açıklamada, ayrıca, “Hastanelere yönelik bombardıman ve kuşatma durdurulmalıdır. Gazze Şeridi için insani ve tıbbi yardım sağlanmalıdır. İsrail ve Batı Şeria'daki işçilere yönelik baskı ve gözaltılar son bulmalıdır. Tutuklanan veya mahzur kalan işçilerin evlerine güvenli dönüşü sağlanmalıdır ve Gazze ve Batı Şeria'daki tüm tutuklular derhal serbest bırakılmalıdır” denildi.

'Sermayeye değil tarıma bütçe istiyoruz'

İktidarın hazırladığı 2024 bütçesine itirazlar yükseliyor. KESK'e bağlı Tarım Orkam-Sen basın toplantısı yaparak bütçe kalemlerindeki miktarları ve tercihleri eleştirdi. Tarım, Orman Çevre ve Hayvancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası'nın açıklamasında öne çıkanlar: - Çarpıtılmış TÜİK rakamlarına göre belirlenen ve 6 ay sonra alınabilen enflasyon farkı nedeniyle emekçilerin ücretleri yıllardır erimeye devam etmektedir. Yapılan araştırmalar 2016- 2022 yılları arasında sermayenin milli gelirden aldığı pay %47,5’den %54.5’e çıkarken, emekçinin milli gelirden aldığı pay %36,3’ten %26,5’e gerilemiştir. Hal böyle olmasına rağmen iktidar hazırlanan “Bütçe Raporu”yla ve her fırsatta “personel giderleri en büyük giderdir” yalanıyla halkı kandırmaya, ekonomik krizin emekçiler yüzünden oluştuğu, enflasyonun emekçilerin maaşları nedeniyle oluştuğu algısını yaratmaya çalışmaktadır. Oysa iktidarın 2024 yılında faiz ödemesi için ayırdığı bütçe 1 trilyon 254 milyar iken, 2024 yılı için tüm personel giderleri 826 milyardır. - Ülkenin ormanlarını maden şirketlerine kamu yararı altında peşkeş çeken iktidar, madenlerden halkın yararına olacak payın 5.5 milyar TL. olacağını belirtmiştir. Madenlerden 55 milyar TL. gelir eden sermaye grupları halka %10 kadar ödemektedir. Burada bir kamu yararı değil şirket yararı vardır. Bu madenlerin satılması ile halkın kalkınacağını iddia edenler, tam tersi bir avuç sermayedarı kalkındırmaktadır. Bunu yaparken de kamu yararı altında 63.979 izin vererek 406.172 hektar ormanı yok etmişlerdir. Bu rakamlar bize gösteriyor ki yangından daha beteri; ormanların, ormancılık alanı dışına tahsis edilerek yok edilmesidir. - Eğitime 1 trilyon 615 milyon, sağlık ve sosyal yardıma 1 trilyon 650 milyon ayıran mevcut iktidar tarım kısmına sadece 384 milyar TL ayırmıştır. “2006 yılında kabul edilen tarım kanuna göre:  Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz” şeklindedir. İktidarın kendi yönetim döneminde, kendileri tarafından çıkarılan kanuna bile uymayan iktidar, açıkladığı tarımsal destek miktarı 91,6 milyar TL. dir. Hâlbuki yine hükümetin 2024 yılı için GSYH tahmini 41.159 milyar TL. dir. Dolayısıyla tarımsal desteklere ayrılması gereken bütçenin en az 411 milyar TL olması gerekirken, bu rakam 91,6 milyarda kalmıştır. 2023 bütçesinde 63,4 milyar olan tarımsal desteklerde  %100’ü geçen enflasyon ortamında sadece %44,5 bir artış söz konusu olabilmiştir. Bu durumun üretim içinde bulunan çiftçi ve köylünün daha fazla tarımdan, topraktan kopmasına, ucuz işgücü olmasına ya da işsizleşmesine neden olacağı ortadadır. Dünya da %10 olan gıda enflasyonu ülkemizde %71’i geçmiş iken, AKP-MHP iktidarı halkın en temel ihtiyacı olan beslenme hakkını desteklemeyerek, halkın güvenilir olmayan kalitesiz gıda tüketmesine neden olmaktadır. - Rakamlar gösteriyor ki, iktidar 2024 yılında da üretmek yerine ithal ederek, kendi üreticisini değil yabancı ülke çiftçisini ve aracı olan ithalatçı firmaları zengin etmektedir. Cumhuriyet’i yoktan var edip kendi kendine yeten bir ülke sığır ithalatında %799 artışla, 705 milyon dolar ödemiştir. Meraları yapılaşmaya açıp, tarım arazilerini müteahhitlere peşkeş çeken iktidar, hayvan yemi ithalatına 4.3 milyar dolar ödemiştir. Savaşta olan iki ülkeden buğday ve ayçiçeği ithalatı yaparak rekor kırmış iktidar, ithalatından kazandığı sadece 2 milyar dolar artış ile övünmektedir. Ülkeyi ciddi bir gıda krizi beklerken mevcut iktidar sadece bakanlıkta bürokrat değiştirmekle uğraşmaktadır. 21 yıllık iktidarı boyunca 7 bakan ve yüzlerce bürokrat değiştiren iktidar ülkenin tarımını mahvetmiştir. Türkiye tarımının bitirilmesi, aynı zamanda tarımsal faaliyet gösteren kamusal kurumların özelleştirilmesi aracılığıyla sağlandı. Yapılan birçok bilimsel çalışma tarım alanında özelleştirmelerin ülke yararına olmadığını ortaya koyuyor. Bunun en açık örneğini özelleştirilen elektrik dağıtım şirketlerinin tarımsal faaliyette bulunan çiftçilere uyguladığı fahiş fiyatlar ve keyfi kesintiler olmuştur.2024 bütçesinde, onbir adet HES’in özelleştirme çalışmalarına başlanacağı, ayrıca TEİAŞ’ın özelleştirilmesi içinde yabancı şirketlerle görüşmeler yapıldığı belirtilmektedir. Buradan tekrar uyarıyoruz; kamusal hizmetlerin, sermayenin insafsızlığına bırakılması felaketlere neden olacaktır. Sendika, 2 Aralık'ta KESK'in İstanbul ve Diyarbakır'da yapacağı "halktan emekten yana bütçe" mitinglerine katılma çağrısı yaptı. 

En 150 işçi... İş cinayetleri Ekim ayında da hız kesmedi

Çalışırken öldüler. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin (İSİG) 2023 Ekim ayında iş cinayetlerini duyuran raporu yayınlandı. Raporda öne çıkanlar: Yüzde 65’ini ulusal basından; yüzde 35’ini ise işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri, sendikalar ve yerel basından öğrendiğimiz bilgilere dayanarak tespit ettiğimiz kadarıyla, 2023 yılının ilk on ayında (Ocak’ta 116, Şubat’ta 266, Mart’ta 130, Nisan’da 125, Mayıs’ta 146, Haziran’da 161, Temmuz’da 183, Ağustos’ta 205, Eylül’de 152 ve Ekim’de 150 olmak üzere) en az 1634 işçi hayatını kaybetti... Ekim ayında iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle: İnşaat, Yol işkolunda 41 işçi; Tarım, Orman işkolunda 31 emekçi (17 işçi ve 14 çiftçi); Taşımacılık işkolunda 20 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 12 işçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 9 işçi; Metal işkolunda 5 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 4 işçi; Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 3 işçi; Enerji işkolunda 3 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 3 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 3 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 2 işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 2 işçi; Madencilik işkolunda 1 işçi; Ağaç, Kâğıt işkolunda 1 işçi; İletişim işkolunda 1 işçi; Basın, Gazetecilik İşkolunda 1 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 1 işçi; elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 7 işçi hayatını kaybetti… Ekim ayında iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı şöyle: Trafik, Servis Kazası nedeniyle 38 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 27 işçi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 22 işçi; Ezilme, Göçük nedeniyle 21 işçi; Şiddet nedeniyle 11 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 7 işçi; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 6 işçi; İntihar nedeniyle 4 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 3 işçi; Kesilme, Kopma nedeniyle 1 işçi; diğer nedenlerden dolayı 10 işçi hayatını kaybetti… Ekim ayında iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı şöyle: 14 yaş ve altı 1 çocuk işçi, 15-17 yaş arası 2 çocuk/genç işçi, 18-29 yaş arası 28 işçi, 30-49 yaş arası 67 işçi, 50-64 yaş arası 32 işçi, 65 yaş ve üstü 8 işçi, yaşını bilmediğimiz 12 işçi hayatını kaybetti…

DİSK Ankara'ya yürüyor: Gelirde adalet, vergide adalet!

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (DİSK) yürüyüşü, İstanbul Kadıköy'den başladı. DİSK duyurusunda yürüyüşün çağrısı şöyle yapıldı. "İşçi sınıfının adalet mücadelesini Ankara’ya taşıyoruz. Gelirde, vergide, ülkede adalet isteyen milyonların yüreğinin bizimle atacağı Ankara’ya yürüyoruz." Yürüyüşün çeşitli duraklarında eylemler yapılacak.

Taşeron işçiler Ankara'da eylem yaptı

Belediyelere bağlı şirketlerde taşeron olarak çalıştırılan işçiler ve tüm taşeron işçiler ücretlerde iyileştirme, kadro ve güvenceli çalışma talep ediyor. Kıdem tazminatıma dokunma diyorlar. Kısa adı TABİB olan, Türkiye'nin birçok ilindeki belediyelerde düşük ücretle çalıştırılanlar ve farklı iş kollarındaki işçilerin çağrısıyla başkentte buluştu. Eylem yeri Anıtpark olarak belirlenmişti. Fakat Ankara Valiliğin yasaklaması sonucu basın açıklaması Ulus Meydanı'nda yapıldı. "Direne direne kazanacağız" sloganının sık sık atıldığı eyleme katıldık, okunan basın açıklaması metnini paylaşıyoruz:

Geri 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 İleri

Bültene kayıt ol