Cemal kaşıkçı Suudi bir gazeteciydi. 2 Ekim 2018 günü evlilik evraklarını düzenlemek için Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’na gitti. Kaşıkçı’dan bir daha haber alınamadı. Görüntü kayıtları Kaşıkçı’nın konsolosluktan asla çıkmadığını gösteriyor. Kısa sürede Kaşıkçı’nın vahşice öldürüldüğü ve cesedinin parçalandığı anlaşıldı.
Türkiye’de yetkililer en başta bu vahşetin üzerine gitseler ve Suudi yöneticileri suçlasalar da dört yıl sonra geçtiğimiz hafta 26 sanığın yargılandığı kaşıkçı mahkemesi durma kararı verdi.
Mahkeme, yargılamanın Suudi Arabistan adli makamlarına devrine hükmetti.
Davanın Suudi Arabistan’a devri, davanın sona ermesi anlamına geliyor.
İktidar birçok konuda olduğu gibi bu konuda da verdiği sözleri bir çırpıda unuttu ve büyük bir adaletsizliğe imza attı.
(Sosyalist İşçi)
Asıl umut, son yıllarda Fransa'yı sarsan aşağıdan hareketler ve mücadelelerde yatıyor.
Pazar akşamı sona eren ilk tur oylamanın ardından bir neoliberal ve bir faşist Fransa'nın cumhurbaşkanlığı için yarışacak. Oyların neredeyse tamamı sayıldığında, görevdeki Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yüzde 27,6 ile önde ve Ulusal Cephe'nin lideri Marine Le Pen yüzde 23,4'te kaldı.
Sol aday Jean-Luc Melenchon yüzde 22 oy aldı, bu 2017'deki seçimlerden daha iyi bir oy oranı. Anket sonuçlarının açıklamasının hemen ardından konuşan Melenchon, ortaya çıkan durumun "yapılabilecek ve yapılmayacak şeyler açısından büyük bir hayal kırıklığı" olduğunu söyledi. “Artık sosyal, çevresel ve politik bir acil durumumuz var” dedi.
“Her biriniz bu korkunç seçimle yüzleşmek zorundasınız. Madam Le Pen tek bir oy bile almamalı. Mücadele devam ediyor. Tepeye yuvarladığımız kayanın geriye düşmesine izin veremeyiz. Mücadele devam ediyor."
Oyların yüzde 7'sini alan ve alçak bir İslamofobik olan Eric Zemmour'a rağmen, Le Pen'in puanı 2017'den yüzde 2 daha yüksek.
Faşistler, Fransa'da 20 yıldır büyüyor. Ancak Le Pen'in son atağı, Macron'un zenginlere için yönetiminin doğrudan bir sonucudur . Sosyalist İşçi'nin 2017'deki seçimden sonra uyardığı gibi, “Macron, selefleriyle aynı sorunlarla karşılaşacak. Stratejilerini bozmasını beklemek için hiçbir sebep yok. Neoliberal politikaları, Le Pen'e taraftar yaratan korku, umutsuzluk ve kırgınlığı sürdürmeye devam edecek."
Macron'un emekli maaşlarına ve protesto haklarına yönelik saldırısı, Sarı Yelekliler hareketine yönelik baskısı, katil polisleri desteklemesi ve Covid salgınındaki başarısızlıkları Le Pen'e yardımcı oldu.
Le Pen, Müslüman kadınların toplum içinde peçe takmasını yasaklamak ve göçmenlere sağlanan sağlık ile barınma yardımlarını çoğunu kaldırmak istiyor. Ve Fransa'nın siyasi sınırlarını sertleştirmek için anayasayı yeniden yazmayı planlıyor.
Ayrıca göçmenlerin Fransa'da doğan çocukları için otomatik vatandaşlığa son vermek istiyor. Müslüman göçmenlerin Avrupa'nın beyaz sakinlerini ezeceğini söyleyen iğrenç "büyük ikame" teorisini pazarlayan Eric Zemmour, seçimlerin 2. turunda Le Pen'i desteklyecek.
Le Pen cumhurbaşkanı seçilirse, polisin ırkçılığını ve cezasız kalmasını artıracak, sendikal gücü kırmaya çalışacak. Resmi devlet yapılarının dışında faaliyet gösteren sokak haydutlarını “aşağıdan” faşist bir program yürütmek için cesaretlendirebilir.
Okul sendika temsilcisi Mari Lassale, Sosyalist İşçi'ye “İşyerimdeki insanlar Macron'a oy vermeyecek. Yıllardır ona karşı savaşıyoruz. O düşman. İki hafta içinde ne olursa olsun sosyal patlamaya hazır olun” dedi
24 Nisan'da gerçekleşecek ikinci tur oylamanın bir anketinden, Macron'a yüzde 54 ve Le Pen'e yüzde 46 destek sonucu çıktı. Bir diğer ankette Macron yüzde 52, Le Pen yüzde 48 gözüküyor.
Le Pen gerçek bir tehlike ama durdurulabilir ve en iyi yöntem toplumun tabanında harekete geçmektir. Onu yenmenin ve büyümesine yol açan koşullarla yüzleşmeye başlamanın yolu aşağıdan mücadeledi.
Şimdi Macron, “demokratlara” Le Pen'e karşı birleşme çağrısı yapacak. Ancak emeklilik yaşını üç yıl artırmak ve işçi haklarını tekmelemek isteyen bir adam için bu tamamen boş bir hamle.
Yüzde 2,3 oy alan Komünist Parti ve yüzde 4,6 oy alan Yeşiller Partisi, medyanın çıkış anketlerini yayınlamasının ardından hemen Macron'a oy verilmesi çağrısında bulundu. Ama milyonlar onlarla aynı fikirde olmayacak.
Ana akım muhafazakar sağ ve reformist Sosyalist Parti, sarsıcı yenilgiler aldı. 1958'den 2017'ye kadar bu güçlerden biri ya da diğeri her zaman başkanlığı kazanıyordu. Genellikle, ikinci turda birbirleriyle karşı karşıya geldiler. Ancak 2017'de ikisi de ikinci tura kalamadı ve toplamda sadece yüzde 27 oy alabildiler.
Bu sefer muhafazakar Valerie Pecresse yüzde 4,8'de ve Sosyalist Parti'den Anne Hidalgo zavallı yüzde 1,7'deydi. Bu, her iki güç için de derin bir krizdir.
Çekimserlik oranı - yüzde 25'in üzerinde - 2017'dekinden 3 puan daha fazla oldu. Bu, şimdiye kadarki en yüksek oran. Milyonlarca aday, 12 adaydan herhangi biri tarafından oy kullanmaya gitmedi. Yeni Antikapitalist Parti (NPA) ve İşçi Mücadelesi partilerinden devrimci adayların her biri yüzde 1'den az oy aldı. Bu hala yaklaşık yarım milyon oy demek.
NPA'dan Philippe Poutou, “Artan saldırılara karşı mücadele seferberliklerini birlikte inşa etmek için tartışmamız gerekecek, aynı zamanda siyasi bir aracı da - tüm sömürülenler ve ezilenler için bir parti” dedi.
Fransız işçileri son beş yılda güçlü grevler yaptı. Aşağıdan gelen hareketler ve mücadele, gelecek için gerçek umuttur.
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşı ve işgali 46. gününe girdi. Hafta sonu dünyanın pek çok yerinde savaş karşıtı protestolar yapıldı. Polonya’da Cumartesi yapılan savaş karşıtı eylemde, Rusya’nın Ukrayna’dan çekilmesi, NATO faaliyetlerinin ve militarizasyonun sınırlandırılması, nükleer silahsızlanma talep edildi.
Savaş karşıtları, Polonya’daki güçlü NATO desteğine rağmen, halka NATO’nun çözüm olamayacağını ve savaşın önlenmesi için asıl olarak silahlanmaya dur demek gerektiğini anlattılar.
Önemli bir protestoydu. Birçok insan Ukraynalılarla dayanışma içinde, ancak savaşın yayılma tehdidinden de endişe duyuyor.
Bu protesto sadece başlangıç. Savaş uzadıkça savaş karşıtı hareketin büyümesi umut ediliyor.
Polonyalı savaş karşıtlarının Ana sloganlar şunlardır:
* Rusya askerlerini Ukrayna'dan geri çeksin.
* NATO faaliyetlerinin tırmandırılmasına hayır.
* Polonya’nın militarizasyonuna hayır.
* Savaşın genişlemesine HAYIR - nükleer silahsızlanmaya EVET.
* NATO çözüm değil.
* Ukrayna'daki savaşı durdurun
* Tüm mülteciler hoş geldiniz
Rusya'da mücadele eden Sosyalist Akım'ın değerlendirmesi.
Savaş ve yoksulluğun birleşiminden yeni isyan dalgaları gelebilir.
Vladimir Putin'in Ukrayna'ya emperyalist işgali başlatmasından bu yana bir aydan fazla zaman geçti. Rusya'nın askeri cephedeki ve iç cephedeki durumunu değerlendirmek istiyoruz.
Ağır kayıplar veren Rus ordusu, Ukrayna'nın derinliklerine doğru ilerliyor. Ukrayna'daki cephe raporlarına bakılırsa, bölgesel savunma güçlerine katılmak isteyen düzenli bir savaşçı akışı var. Silahlar dünün okul çocukları ve emekliler tarafından ele geçiriliyor.
Ukrayna Silahlı Kuvvetleri ve Ulusal Muhafız taburları da ağır kayıplar veriyor, ancak cepheyi elinde tutmaya ve hatta karşı saldırı başlatmaya çalışıyor. Efsanevi Mariupol şehrinde, tek bir bina sağlam kalmadı. Ülkenin dört bir yanına füze atışları yapılıyor. Aynı zamanda, Avrupa Birliği ve ABD'nin Rusya'ya karşı yürüttüğü emperyalist savaşın bir biçimi olan yaptırımlar, Rus işçi sınıfını giderek daha sert vurmakta.
Fabrikalarda, hizmetlerde ve bilgi teknolojilerinde yapılan yüz binlerce iş kaybı hakkında çeşitli kaynaklardan bilgi sızıyor. Gıda, konut ve temel hizmetlerin fiyatları yüzde 20 ila 40 arası arttı. İnsanlar dükkânlardan büyük miktarlarda tahıl ve şeker satın alırken, “özellikle başarılı” iş insanları bir dizi gıda ürününe hiç de doğal olmayan bir şekilde yatırımda bulunuyor.
Öte yandan yakın zamanda işten çıkarılmış veya önemli ölçüde yoksullaşmış insanlar, savaş karşıtı muhalefet saflarına katılmak için acele etmiyor. Bunun nedeni, Rus propaganda makinesinin üç kat güçle çalışması, her köşeye yaptırımlardan Batı'nın sorumlu olduğunu söylemesi: “Şimdi sabırlı olmalı, Nato saldırganlarına ve faşist Ukraynalılara karşı bizi kesinlikle zafere götürecek ulusal bir lider etrafında birleşmeliyiz.” Yoksulların çoğu bu tür propagandalardan büyük ölçüde etkileniyor.
Savaş karşıtı hareketin Putin'in baskı mekanizması tarafından yaklaşık bir ay içinde yok edildiğini kabul etmekte fayda var. Karakollarda sert gözaltılar, para cezaları, dayak ve işkence Rusya'da norm haline geldi. Devlet, “Rus ordusunun itibarını zedelemek” ve Rusya'nın “özel askeri operasyon” dediği savaşı alenen kınamak için dile getirilen sözlere yeni cezalar getirdi.
Bu çatışmayla ilgili “savaş” kelimesinin kamusal kullanımı ağır para cezasına veya idari tutuklamaya tabi tutuluyor. Facebook ve Instagram aşırılıkçı/radikal örgüt platformları olarak kabul ediliyor ve faaliyetleri Rusya'da yasaklandı. Medya ve internet sıkı bir şekilde kontrol ediliyor. Savaş karşıtı hareketin ana parçasını oluşturan liberal muhalefet, enerjisini örgütlü protestolar yerine amaçsız haftalık yürüyüşlere harcadı. Tüm enerjilerini polis kalkanlarına harcayarak, eylemcilerinin manevi ve fiziksel kaynaklarını çarçur ettiler.
Ama umutsuzluğa kapılmayın. Savaş karşıtı aktivistlerin ilk dalgası esas olarak öğrencilerden ve aydınlardan oluşuyordu. Bunu daha büyük dalgalar takip edecektir. Sonraki dalga, sosyal krizden en çok etkilenen işçilerden ve belki de daha sonra hayal kırıklığına uğrayan askeri ve güvenlik güçlerinden gelebilir. Rusya'da sosyal kriz büyüdükçe, daha fazla sol protesto için alan açılabilir. Grevler yaşanabilir. Her şey savaşın zamanlamasına ve krizin derinliğine bağlı.
Cephe artık her yerde, her ülkede, evler de artık bir cephe. Tüm devrimci sosyalistlerin temel görevi, yeni ortaya çıkan ve tırmanan bu emperyalist çatışmada yer alan kendi emperyalist hükümetlerine karşı savaşmaktır. Sosyalist savaş karşıtı cephe genişletilmeli ve güçlendirilmelidir.
Donetsk bölgesindeki 500 bin nüfuslu Mariupol şehrinde bir ayda 5 bin sivil Rus ordusu tarafından katledildi. Bunlardan 210'u çocuk.
Putin rejimi, Suriye'de olduğu gibi Ukrayna'da da sivil halkı katlediyor.
Savaşın en yoğun olarak geliştiği Doğu Ukrayna'daki Mariupol şehri 1 aydır Rus ordusunun ablukası altında. Putin'in füzeleri sivil yerleşimleri ve barınakları bombalıyor.
Şehrin belediye başkanı Vadim Boyçenko'ya göre Mariupol tamamen yok edilmek isteniyor.
Sivil halkın katledilmesinin yanısıra şehrin altyapısının yüzde 90'ı tahrip edilmiş durumda ve bunun yüzde 40'ı geri kurtarılabilir. Yani savaş bitse de bu şehirde yaşayanları son derece koşullar bekliyor.
Rus birlikleri çocuk hastanesini bombalarla vurmuştu. 900 kişinin sığındığı tiyatro binası gibi.
Enkaz altında kurtarılmayı bekleyen insanlar olduğu söyleniyor.
Rusya Ukrayna'nın doğusunda saldırılarını artırdı. Putin'in Ukrayna’yı işgale başlamasının üzerinden 40 gün geçti. Savaşa hayır!
Başlangıçta başkent Kiev’in ele geçirilmesi ve hükümetin değiştirilerek ülkenin kontrol altına alınmasına odaklanan Rusya, Kiev operasyonunun başarısızlıkla sonuçlanması üzerine, şimdi Ukrayna’nın doğusundaki kentlere saldırılarını yoğunlaştırdı.
Maruipol kenti kuşatma altında
40 gündür Rusya kuşatması altında olan Mariupol’deki koşullar daha da kötüleşti. Bölgeden gelen haberlere göre kentte yoğun çatışmalar ve Rus hava saldırıları sürüyor. Kentte bulunan 160 bin kişinin neredeyse tamamı elektrik, iletişim, ilaç, ısınma ve suya erişemiyor. Rusya kenti savunanları teslim olmaya zorlamak için insani yardıma da izin vermiyor. Uluslararası Kızılhaç Komitesi geçen hafta kentteki sivilleri tahliye etmeye çalışmış fakat bu girişim başarısız olmuştu.
Mariupol Belediyesi yetkilileri kentteki insanların açlık ve susuzluktan ölmeye başladığını duyurdu. Mikolayev kentinde hastane bombalandı Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), Ukrayna’nın Mikolayiv kentinde üç hastanenin bombalandığını açıkladı. Örgüt, sağlık çalışanları ve hastalara yönelik saldırıların durdurulmasını talep etti. MSF’nin Ukrayna’da misyonunun başındaki Michel-Olivier Lacharite, Karadeniz’deki liman kentinde bulunan hastanelerin misket bombalarıyla vurulduğunu düşündüklerini söyledi: “Patlama nedeniyle bir gaz sızıntısı oluştu. Ekibimiz olay yerinden kaçtı. Kaçarken yolda cesetler ve yaralı insanlar gördüklerini söylediler.”
Doğudaki binlerce kişi evlerini terk ediyor
Ukrayna’nın Luhansk ve Donetsk bölgelerinde binlerce kişi, Rusya’nın bölgeye yönelik yeni bir operasyon başlatmasının ardından evlerini terk ederek batıya gitmeye başladı. Kaçan sivillerin batıya yönelik konvoyu 80 kilometreyi buldu. Kiev’in kuzeyindeki askerlerini geri çeken Rusya, son günlerde bu bölgeye odaklanacağını açıklamıştı. Ukrayna güçleri ise bölgedeki tüm yollarda kontrol noktaları oluşturmuş durumda. Bölgede bulunan Ukrayna askeri birlikleri çatışmaya hazırlanıyor. Rusya şu anda Luhansk’ın büyük kısmını, Donetsk’in de yarısından fazlasını kontrol ediyor. Son dönemde bölgeye gönderilen yeni birliklerle yavaş da olsa Ukrayna güçlerinin etrafını kuşatma yolunda ilerliyorlar.
Ukrayna’da Rusya’nın hedefindeki Luhansk bölgesinin valisi Serhiy Gayday “Burada yaşayan herkese çağrıda bulunuyorum: Hâlâ güvenliyken bölgeyi tahliye edin. Hâlâ otobüsler ve trenler varken bu fırsatı kullanın” dedi. Gayday Rusya’nın her zaman insani koridorlara izin vermediğini ve ateşkes koşullarına uymadığını da söyledi.
Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki ve güneyindeki şehirlerde bombardımana devam ediyor. Ülkenin ikinci büyük şehri Harkov, gece boyu yoğun bombardımana maruz kaldı. Luhansk ve Donetsk bölgelerinde de top ateşi artarak devam etti. Rusya ordusunun birliklerini takviye ettiği bölgelerde önümüzdeki haftalarda çatışmaların daha da yoğunlaşması bekleniyor.
Buça katliamına kınamalar devam ediyor
Hindistan Buça’daki katliamı kınadı ve bağımsız bir soruşturma başlatılmasını talep etti. Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Buça ve İrpin’in de aralarında bulunduğu çeşitli bölgelerden basına yansıyan katliam görüntülerinin “dehşet verici ve insanlık adına üzücü” olduğunu açıkladı. Katolik Kilisesi lideri Papa Francesco, Rusya’nın savaş suçuyla itham edildiği Ukrayna’nın Buça kentindeki katliamı kınadı. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan olağanüstü Ukrayna oturumunda yaptığı konuşmada savaşın derhal sonlandırılıp müzakere masasına oturulması çağrısında bulundu.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından silahlanma harcamalarını artırma kararı alan Polonya, 250 adet “Abrams” model tank satın almak için ABD ile anlaşma imzaladı.
Almanya silahlanma harcamaları için tek seferde 100 milyar euro ayırdı. Ayrıca her yıl bütçesinin en az yüzde 2’sini silahlanmaya ayıracak. Şimdiye kadar bu oran yüzde 1 civarındaydı.
Danimarka, İtalya, Hollanda, Finlandiya, İsveç; silahlanma harcamalarını artırma kararı alan diğer ülkeler.
NATO’nun 2021 yılı silahlanma harcamaları raporuna göre, Yunanistan milli gelirinin yüzde 3,59'unu, ABD yüzde 3,57'sini, Polonya yüzde 2,34'ünü, İngiltere yüzde 2,25'ini silah harcamasına ayırdı.
NATO üyesi ülkelerin toplam savunma harcamaları 2021'deki tahmini rakamlara göre 1,2 trilyon doları buldu. Diğer NATO ülkeleri de milli gelirlerinin en az yüzde 2’sini silahlanmaya ayırmaya başladıklarında, toplam NATO harcamasının en az 1,5 trilyon doları bulması bekleniyor. Böylece NATO’nun silahlanma harcaması, dünyanın geri kalan ülkelerinin silahlanma harcamasının iki katı civarına yükselecek.
2021 yılı için dünyanın toplam silahlanma harcaması 1 trilyon 980 milyar dolar olarak tahmin ediliyor.
Geçen yıl 30 NATO üyesinin 1,2 trilyon dolarlık silahlanma harcamasının yüzde 69'unu ABD yaptı. ABD'nin silahlanma harcamaları 811 milyar dolar tuttu.
ABD'den sonra en çok silahlanma harcamasını 72 milyar dolar ile İngiltere, 63 milyar dolar ile Almanya, 57 milyar dolar ile Fransa ve 27 milyar dolar ile Kanada yaptı.
Rapora göre, 2021'deki cari fiyatlarla Türkiye'nin tahmini silahlanma harcamaları 13 milyar dolar oldu.
Savaş nedeniyle pek çok ülkede gıda krizi başladı. Savaşın dünya ekonomisine etkisinin 2008 krizinin etkisini aşabileceği tahminleri yapılmaya başlandı. Buna rağmen silahlanmaya ayrılan bütçelerin artırılması da gösteriyor ki, savaş en fazla yoksullar üzerinde yıkıma yol açıyor.
24 Şubat'tan beri devam eden savaşta dün en korkunç gün yaşandı. Ukraynalı yetkililer, Kiev yakınlarında Rusya'dan geri aldıkları Buça kentinde yol kenarında elleri arkadan bağlanmış ve infaz edilmiş çok sayıda cansız beden bulduklarını duyurdu.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından 24 Şubat’ta başlatılan Rusya’nın Ukrayna’yı işgali devam ederken dün Ukrayna tarafından Rus güçlerinden geri alınan Buça kentinde çekilen görüntüler uluslararası kamuoyunu şok etti.
Buça’da çekilen görüntülerde yol kenarlarında elleri arkadan bağlı, yakın mesafeden vurulmuş yüzlerce ceset bulunmasının ardından uluslararası kamuoyu ayağa kalktı.
Paylaşılan uydu görüntülerinde Aziz Andrew Kilisesi yakınlarında toplu mezar kazıldığına dair izler görülüyor.
Ukrayna savcılığı, Buça’da 410 cansız beden bulunduğunu, görgü tanıklarının yaşanan travma sebebiyle konuşamadığını açıkladı. Ukrayna askerlerini gören ve saldırıdan kurtulanların ise sığınaklardan çıkmaya başladığı belirtildi.
Dehşeti yaşayanlar toplu infaz, cinsel saldırı ve şiddetin uygulandığını açıkladı. Yetkililer, infaz edilenlerin yakın mesafeden vurulduğunu açıkladı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü dün Rus güçlerinin, Ukrayna’nın Çernihiv, Harkov ve Kiev kentlerinde “birçok kez savaş yasalarını ihlâl ettiğini” belgelediğini açıkladı.
Macaristan'da yapılan genel seçimi halen iktidar olan Fidesz (Macar Yurttaş Birliği) ve Hristiyan Demokratik Halk Partisi (KDNP) koalisyonu büyük farkla kazandı. LGBTİ+ düşmanı referandum ise katılım yüzde 50’nin altında kaldığı için geçersiz sayıldı.
Macaristan Ulusal Seçim Ofisi’nin verilerine göre Fidesz-KDNP koalisyonu beklenmedik bir şekilde oyların yüzde 53,1’ini aldı. Muhalefetin oluşturduğu 6 partili ittifak ise oyların yüzde 35’ini alabildi. Böylelikle Fıdesz-KDNP koalisyonu mecliste üçte ikilik çoğunluğu elde etti ve Orban dördüncü kez başbakan oldu. Faşist Mi Hazank (Bizim Ülkemiz) de oyların yüzde 6’sını alarak ilk kez meclise girdi.
Seçimlere paralel olarak,LGBTİ+ düşmanı bir referandum da yapıldı. Referandum ile halk oyuna sunulan “Homo Propogandası” Yasası, queer’lerin medya görünürlüğünü ciddi şekilde kısıtlıyor ve bazı durumlarda yasaklıyor. Referandumun dört retorik sorusundan biri şu şekildeydi: “Reşit olmayan çocukların, gelişimlerini etkileyen cinsel medya içeriğine sınırsızca maruz kalmasını destekliyor musunuz?"
Orban, Mart ayında meclisteki seçim kampanyası konuşmasında referandumun "cinsiyet çılgınlığını" durduracağını söylemişti. “Baba erkektir, anne kadındır, çocuğu rahat bırakın”.
Ancak katılım yüzde 50’nin altında kaldığı için, Orban’ın LGBTİ+ fobik yasalarını meşrulaştırmak için kullanmayı amaçladığı referandum, böylece geçersiz ilan edildi. İnsan hakları savunucuları ve muhalefet, referandumu boykot çağrısında bulunmuştu.