'Suriye halkının omuzlarından devasa bir yük kalktı'

Yemen’de insani kriz büyüyor

Yemen’de yedi yıldır süren iç savaş milyonlarca insanı felakete sürüklüyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, iç savaşın sürdüğü Yemen'de yaşam koşullarının kötüleşmesi ve ekonomik sıkıntıların artmasıyla 7,3 milyon kişinin barınma sorunu yaşadığını açıkladı.  Özellikle İran ve Suriye’nin bölgesel güç olmak için askeri müdahalede bulunduğu Yemen’de  milyonlarca insan sadece barınmaya değil gıda yardımına da ihtiyaç duyuyor.  Mart 2015'te Husiler ülkenin batısının büyük kısmını ele geçirdiler. Devlet Başkanı Abdurabbu Mansur ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Bu tarihten itibaren binlerce insanın öldüğü biriç savaş Yemen’e hâkim. Ülkede İran destekli Husiler, Eylül 2014'ten bu yana başkent Sana ve bazı bölgelerin denetimini elinde bulunduruyor. Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçleri ise Mart 2015'ten itibaren Husilere karşı Yemen hükümetini destekliyor.  İç savaş boyunca 10 bin ile 40 bin arasında insanın öldüğü tahmin ediliyor. Yemen sık sık açlık ve ilaç kriziyle de gündeme geliyor. Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin açıklaması bugün büyüyen barınma ihtiyacının özellikle kadınlar ve çocuklar için acil olduğunu gösteriyor. Barınma ihtiyacı olan insanların yüzde 75’ini kadınlar ve çocuklar oluşturuyor.

Polonya-Belarus sınırında göçmenlerin trajedisi

Son bir haftadır Belarus-Polonya sınırında bir insanlık dramı yaşanıyor. Binlerce göçmen Belarus-Polonya sınırı arasında adeta ölüme terk edilmiş durumda. Çeşitli yollarla Belarus’a gelen ve buradan Avrupa Birliği ülkelerine gitmeye çalışan göçmenler, Belarus-Polonya sınırında sıkışmış durumdalar. Polonya ordusu sınırdaki tel örgüleri keserek ülkelerine girmek isteyen göçmenlere karşı şiddet uyguluyor, biber gazı kullanıyor. Bir hafta içinde basına yansıyan bilgilere göre 20’den fazla göçmen açlıktan ve aşırı soğuktan hayatını kaybetti. Göçmenlik bir tercih değil zorunluluktur Hiçbir insan zorunlu kalmadıkça yaşadığı toprakları terk etmez. Ortadoğu ve Afganistan’ı savaş alanına çeviren, Afrika’yı yaşanmaz hale getiren emperyalist ülkeler, ülkelerini terk etmek zorunda kalan göçmenlere karşı insanlık dışı bir tutum içindeler. Yemek ve su ihtiyacını karşılayacak koşulların olmadığı sınır hattında göçmenlerin yaşadığı dram devletler tarafından perdeleniyor, ölümler gizleniyor. Çeşitli kaynaklardan gelen haberlere göre Polonya topraklarında 7 göçmenin cesedi bulundu, Belarus sınırları içinde ölen göçmen sayısının ise bundan daha fazla olduğu tahmin ediliyor. Avrupa Birliği göçmen düşmanı politikalarına devam ediyor AB yetkilileri, göçmenler için insani koşulları sağlamaya çalışmak yerine, onları nasıl engelleyeceklerinin hikâyelerini anlatıyorlar. Belarus diktatörü Lukaşenkoyu, göçmenleri sınıra yığmakla suçluyorlar. Avrupa devletleri son yıllarda göçmen karşıtı politikalara yönelmiş durumda. Devletler kendi çıkarlarını esas alıp, göçmenleri ölüme sürüklüyorlar. Oysa göçmenlik gelişmiş kapitalist ülkeleri yöneten iktidarların yaratmış olduğu bir sonuçtur.  Bu insanlık dışı uygulama karşısında sessiz kalınmamalıdır.  Göçmenleri sahiplenmek, insanlığı sahiplenmektir.  İnsani yardım kuruluşları bir an önce harekete geçmeli.

Yardımı boş ver, kredileri boş ver: Fakir ülkelere borçlu olunan şey tazminattır

Son 500 yılın hikayesi kabaca şöyle özetlenebilir. Hem şiddet sanatında hem de  denizcilik teknolojisinde ustalaşan bir avuç Avrupa ülkesi, diğer bölgeleri işgal etmek ve  topraklarını, işgücünü ve kaynaklarını ele geçirmek için bu yeteneklerini kullandılar. Başka  insanların topraklarının kontrolü için yaşanılan rekabet, sömürgeleştiren uluslar arasında tekrarlanan savaşlara yol açtı. Şiddeti haklı çıkarmak için yeni doktrinler - ırksal kategorizasyon, etnik üstünlük ve diğer insanları “barbarlıklarından” ve “ahlaksızlıklarından” kurtarmak“ için ahlaki bir görev - geliştirildi. Bu doktrinler de soykırıma yol açtı. Buralardan çalınan emek, toprak ve mallar bazı Avrupa ülkeleri tarafından sanayi devrimlerini körüklemek için kullanıldı. Büyük ölçüde artan işlemlerin kapsamını ve ölçeğini yönetebilmek için, sonunda kendi ekonomilerine hakim olan yeni finansal sistemler kuruldu. Avrupalı ​​seçkinler, devrimi geçici olarak savuşturmak  için yağmalanan servetin sadece yetecek kadarının emek güçlerine geçmesine  izin verdi - İngiltere'de başarılı olurken, başka yerlerde başarılamadı.  Uzun zaman sonra, tekrarlanan savaşların etkisi, sömürgeleştirilmiş halkların ayaklanmalarıyla birleştiğinde, zengin ülkeleri en azından resmi olarak ele geçirdikleri toprakların büyük bir kısmını  terk etmeye zorladı. Bu bölgeler kendilerini bağımsız uluslar olarak kurmaya çalıştılar. Ancak bağımsızlıkları hiçbir zaman kısmi olmaktan öteye geçemedi. Uluslararası borç, yapısal uyum, darbeler, yolsuzluk (offshore vergi cennetleri ve gizlilik rejimleri tarafından desteklenen), transfer fiyatlandırması ve diğer akıllı araçları kullanan zengin ülkeler, genellikle kurdurdukları ve silahlandırdıkları vekil hükümetler aracılığıyla yoksulları yağmalamaya devam ettiler. Sanayi devrimleri, ilk başta farkında olmadan, daha sonra ise sorumlularının tam bilgisi ile, atık ürünleri Dünya sistemine saldı. İlk başta en aşırı etkiler, şehirlerinin havası kirlenen ve nehirleri zehirlenen zengin uluslarda hissedildi ve yoksulların yaşamları kısaldı. Zenginler kendilerinin kirletmedikleri yerlere taşındılar. Daha sonra, zengin ülkeler artık bacalı üretim yapan  endüstrilere ihtiyaç duymadıklarını keşfettiler: finans ve iştirakler aracılığıyla, denizaşırı yerlerde üretim yapan kirli işletmeler tarafından üretilen serveti toplayabilirlerdi.  Kirleticilerin bazıları hem görünmez hem de küreseldi. Bunlar arasında dağılmayan ancak atmosferde biriken karbondioksit vardı. Kısmen zengin ulusların çoğunun ılıman olması ve kısmen de yüzyıllarca süren yağmaların neden olduğu eski kolonilerdeki aşırı yoksulluk nedeniyle, karbondioksit ve diğer sera gazlarının etkileri, en çok üretimlerinden en az fayda sağlayanlar tarafından hissedilmektedir. Glasgow'daki görüşmeler başka bir baskı çeşidi olarak yaşanmayacaksa, iklim adaleti onların özlerinde olmalı. Kendilerini her zaman kurtarıcı olarak konumlandırmaya hevesli olan zengin uluslar, eski kolonilerine neden oldukları  kaosa   uyum sağlamaları konusunda yardım sözü verdi. Bu zengin ülkeler 2009'dan bu yana iklim finansmanı şeklinde yoksul ülkelere yılda 100 milyar verme taahhütünde  bulundular. Bu taahhüt gerçekleşmiş olsaydı bile, çok düşük  bir miktar olurdu. Buna karşılık  2015'ten bu yana G20 ülkeleri, fosil yakıt endüstrilerini sübvanse etmek için 3,3 trilyon dolar harcadılar. Söylemeye gerek yok, verdikleri sefil sözü tutmadılar.  Rakamlarını bildiğimiz son yıl olan 2019'da, 80 milyar dolar verildi. Bunun  20 milyarı sadece "adaptasyon" için ayrılmıştı: insanların, bizim onlara yaşattığımız kaosa  uyum sağlamasına yardımcı olmak. Ve bu pinti sadakaların sadece yüzde 7'si en çok paraya ihtiyaç duyan en fakir ülkelere gitti.  Bunun yerine en zengin ülkeler, iklim çöküşünden ve diğer felaketlerden kaçan insanları uzakta tutmak için para saçtılar. 2013 ve 2018 yılları arasında Birleşik Krallık, sınırlarını kapatmak için iklim finansmanına harcadığının neredeyse iki katı kadar harcama yaptı. ABD 11, Avustralya 13 ve Kanada 15 kat daha fazla para harcadı. Toplu olarak zengin uluslar, kendi atık ürünlerinin kurbanlarını dışlamak için kendilerini bir iklim duvarı ile çevreliyorlar. Ancak iklim finansmanı saçmalığı burada bitmiyor. Zengin ulusların sağladıklarını iddia ettikleri paranın çoğu borç şeklindedir. Oxfam -İngiliz yardım kuruluşu-  çoğunun faizle geri ödenmesi gerekeceğinden, sağlanan paranın gerçek değerinin nominal tutarın yaklaşık üçte biri olduğunu tahmin ediyor. Borçları zaten çok yüksek olan bu ülkeler, neden olduğumuz felaketlere uyumlarını finanse etmeleri için daha fazla borçlanmaya teşvik ediliyor. Bu inanılamayacak derecede adaletsiz.  Yardımı boşver, krediyi boşver; zengin ulusların fakirlere borçlu olduğu şey tazminattır. İklim değişikliğinin neden olduğu zararların büyük bir kısmı uyum fikrinin boşuna olduğunu gösteriyor. İnsanlar vücudunun dayanabileceğinden daha yüksek sıcaklıklara ; evleri inşa edilir edilmez yeniden yıkıp geçen süregelen kasırgalara; tüm takım adaların sular altında kalmasına; geniş arazilerin kurumasına ve sonuç olarak da tarımın imkansız hale gelmesine nasıl adapte olabilirler? Ancak Paris anlaşmasında telafisi mümkün olmayan “kayıp ve hasar” kavramı kabul edilirken, zengin ülkeler bunun “herhangi bir sorumluluk veya tazminat içermediği veya bir dayanak sağlamadığı” konusunda direndiler. Bu felakete en çok neden olan devletler, sundukları bu önemsiz miktardaki parayı tazminat olarak değil de bir hediye olarak çerçeveleyerek,  gerçek bir sömürgeci tarzında,  kendilerini dünyayı kurtaracak kahramanlar olarak konumlandırabilirler: Bu, Boris Johnson'ın Glasgow'da James Bond'u çağrıştıran açılış konuşmasının itici gücüydü: “Fikirlerimiz var. Teknolojiye sahibiz. Bankacılar elimizde." Fakat zengin dünyanın sömürüsünün kurbanlarının James Bond'a ya da diğer beyaz kurtarıcılara ihtiyacı yok. Johnson'ın duruşuna ihtiyaçları yok. Onların pinti hayır kurumuna ya da partisini finanse eden bankacıların ölümcül kucaklarına ihtiyaçları yok. Duyulmaları gerek. Ve adalete ihtiyaçları var. George Monbiot (The Guardian, çeviri: TN.)

Görüşmeler 5. gününde: COP26'da değişen bir şey yok

İklim değişimini durdurmak için tarihin en önemli iklim zirvelerinden biri olarak görülen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 26. Taraflar Konferansı (COP26), tarihin en dışlayıcı, en pahalı, en başarısız zirvelerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Şimdiye kadar alındığı açıklanan kararlar gezegenin ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde değilken iklim aktivistleri “COP değil mücadele” diyor. Şu ana kadar hangi kararlar alındı? Karar: COP26 zirvesinde ABD, metan gazı salımını küresel düzeyde %30 azaltılması için 90’dan fazla ülkenin katıldığı bir Küresel Karbon Taahüdü açıkladı.  Eleştiri: Taahhüd karbondan 87 kat daha fazla ısı tutan ve çoğunlukla fosil yakıt kuyularından çıkan metanın atmosfere salınmayıp tutulmasını içeriyor. Yani fosil yakıt üretimini sınırlamıyor. Çin, Rusya ve Hindistan gibi ülkeler ise bu belgeye taraf olmadı. Karar: COP26 zirvesinde 100'den fazla lider "Ormanlar ve Arazi Kullanımına İlişkin Liderler Bildirgesi"ni imzaladı. Liderler, bildirge kapsamında 2030'a kadar orman kaybını ve arazi bozulmasını durdurmayı ve bu durumu tersine çevirmeyi taahhüt etti. Eleştiri: Bildiriyi imzalayan ülkelerden biri olan Hindistan daha ertesi gün bu kararın kalkınma hedeflerini engellememesi gerektiğini açıkladı. İmzacılar arasında Amazon yağmur ormanlarını eşi görülmemiş bir hızla yağmalaya devam eden ve birçok kez bunu engelleyeceğini açıklamasına rağmen hiç bir şekilde bu konuda bir adım atmayan Brezilya da var.  Karar: Yoksul ülkelere yapılacak yıllık 100 milyar dolarlık iklim fonu desteği konusunda kararlılık bildirildi. 2020 ve 2021 yıllarında bu vaat yerine getirelememişti. Zengin ülkeler iklim fonunda olan desteklerini artıracaklarını açıkladılar.  Eleştiri: Zirvede konuşan Almanya Çevre Bakanlığı Müsteşarı Jochen Flasbarth, bu hedefin ancak 2023 yılında tutturulacağını söyledi. Dünyanın en az gelişmiş ülkelerini temsil eden grubun sözcülüğünü yapan Butan hükümet temsilcisi Sonam Puntşo Wangdi, gruba dahil olan 46 ülkede 1 milyar insanın yaşadığını belirterek bu ülkelerin küresel emisyonların sadece yüzde 1'inden sorumlu olduğunu söyledi. Wangdi, "İklim krizine en az katkıyı yapan biziz. Ama aynı zamanda her gün iklim değişikliğinden etkileniyoruz. Bizler burada alınacak kararlara bağımlıyız" ifadelerini kullandı ve iklim fonunun milyonlarca insan için ne kadar önemli olduğunu belirtti. Karar: Zirvenin finans günü olarak bilinen Çarşamba gününde 130 trilyon dolarlık varlığa sahip 450'den fazla banka, sigortacı ve varlık yöneticisi 2050 yılına kadar net sıfır emisyonla uyumlu bilime dayanan hedefler belirleme taahhüdünde bulundu. Eleştiri: Somut olarak nasıl yapılacağı açıklanmadı. İsveçli aktivist Greta Thunberg, açıklanan karar üzerine "Yeşil badana uyarısı" dedi ve “Fosil yakıt endüstrisi ve bankalar iklimin en büyük kötü adamları arasında. Şuan Shell, BP ve StanChart Glasgow'da offset’leri büyütmeye ve kirleticilere kirletmeye devam etmeleri için ücretsiz geçiş hakkı vermeye çalışıyor. Planları 1,5°C hedefini çöpe atabilir.” diye paylaşımda bulundu. Karar: Aralarında Polonya, Vietnam ve Şili gibi önde gelen kömür kullanıcılarının da bulunduğu 40'tan fazla ülke kömür kullanmayı bırakmayı taahhüt etti. Büyük ekonomilerin 2030'larda ve daha yoksul ülkelerin 2040'larda kömür enerjisini aşamalı olarak durdurmayı kabul ettiklerini söylendi. Bildiriye düzinelerce kuruluş da imza attı. Birçok büyük banka kömür endüstrisini finanse etmeyi durdurma sözü verdi. Eleştiri: Çin, ABD, Avustralya ve Hindistan'ın da aralarında bulunduğu dünyanın en fazla kömüre bağımlı ülkelerinden bazıları ise taahhütte bulunmadı. Kararda petrol ve gazın aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasıyla ilgili hiçbir adım atılmadı. Greenpeace COP26 Delegasyonu Başkanı Juan Pablo Osornio ise "Genel olarak bu açıklama, önümüzdeki kritik on yılda fosil yakıtlar konusunda ihtiyaç duyulan hedeflerin çok gerisinde kalıyor. Göz boyayan başlığa rağmen ülkelere kömür kullanımından çıkış tarihlerini kendileri seçmeleri için çok büyük bir alan sağlıyor" dedi.  Kapitalizm bir kez daha insanlığı felakete doğru götüren bir felaket rejimi olduğunu COP26 zirvesinde kanıtlıyor. Sermaye birikimi ve ekonomik büyüme kapitalizmin doğası. Kapitalizmin bu temel özellikleri gezegenin ve insanlığın ihtiyaçları ile çeliştiği için zaten göz göre göre felakete doğru sürüklüyor tüm canlı yaşamını. Bu nedenle Yokoluş İsyanı ve Fridays for Future gibi gençlerin oluşturduğu hareketin temsilcileri iki yıl öncesine kıyasla bu zirve sırasında çok daha fazla kapitalizm ve emperyalizm karşıtı konuşmalar yapıyorlar ve “sistemi kökten değiştir” sloganını kullanıyorlar.

COP26’yı protesto etmek için 26 neden

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı veya kısa adıyla COP26 başlıyor. Konferans dünya liderlerinin ve iş dünyasının sözde gezegeni iklim felaketinden kurtarmak için bir plan üretmek amacıyla bir araya geleceği bir toplantı olacak. Ama başarısız olmuş 25 iklim zirvesinin ardından, sahte vaatler ile daha fazla eylemsizlik beklemek yanlış olmaz. Bunun gerçek ve ölümcül sonuçları var ve insanlar bu başarısızlığın bedelini ödüyorlar. Bu yıl tüm dünyada aşırı ve sık sık tekrarlanan seller, orman yangınları ve kuraklığa şahit olduk. Giderek daha fazla sayıda insan değişen iklim veya aşırı hava olayları nedeniyle yerinden yurdundan ayrılmak zorunda kaldı. Şimdi ise dünya liderleri COP26 zirvesini iklim konusundaki başarısızlıklarını örtmek için kullanmayı umuyorlar. İklim örgütlerinden, sendikalardan ve diğer kampanyalardan oluşan COP26 koalisyonu 6 Kasım Cumartesi günü Glasgow sokaklarına çıkacak. Eylemlere en az 50.000 kişinin katılması bekleniyor. Britanya’nın pek çok yerindeki şehirlerde de eylemler gerçekleşecek ve eylemleri örgütleyenler Londra’daki gösteriye de yaklaşık olarak aynı sayıda kişinin katılacağını umuyorlar. 5 Kasım’da öğrenci grevi ve işyeri eylemleri olacak. Tüm dünyada gerçek bir iklim stratejisi talebiyle sokağa çıkmalıyız.  İngiltere’de her şehirde hareket, militan gösteriler ve yolları bloke etmek, grevler ve işgaller gibi doğrudan eylemlerle yaygın bir biçimde örgütlenmeyi hedefliyor. Gezegenin harap edilmesine olan katkıları yüzünden dünya liderlerine olan öfke ifade edilecek. İklim adaletini gerçekleştirmek için sistemi değiştirmek gerekiyor. COP26’da dünya liderleri insanların sağlığına değil, fosil yakıt şirketlerinin kârlarına ve iklime zararlı işletmecilere öncelik vermeye devam edecekler. Daha fazla ertelemeye gidilemez, fosil yakıtları toprakta bırakacak bir sisteme acilen geçmemiz gerekiyor. COP26’da dünya liderleri fosil yakıt şirketlerini korumak için entrikalara girişirken, biz kârı değil insanları düşünerek karar veren yeni bir sistem için mücadele etmeliyiz. 1. Patronlar bizi uçurumdan aşağı itiyor Medyanın ve siyasetçilerin bireysel tercihlerimiz konusunda anlattıkları doğru değil, iklim değişikliğine onlar neden olmuyor. Gerçekte bütün gezegeni iklimsel yıkımın kıyısına götüren patronlar. Karbon salımından sorumlu olan büyük kurumları ele alan Carbon Majors Raporuna göre 1988’den beri gerçekleşen gaz salımlarının yüzde 71’inden 100 şirket sorumlu.  2. Liderler kayıtsız kalıyor Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPPC) tarafından yayınlanan yeni bir rapor, harekete geçmeyi reddeden dünya liderlerinin geri döndürülemez bir iklim kaosuna neden olabileceği uyarısında bulundu. Raporda şimdi sera gazı salımlarında ciddi azalmalara gidilmezse, yüzey sıcaklıklarının 1,5 derecelik eşiği geçme ihtimalinin yüksek olduğunu belirtti. Altı yıl önce 2015 yılında Paris’te yapılan COP zirvesinde dünya liderleri hedef olarak 1,5 derece belirlemişlerdi. Ama altı yılda neredeyse hiçbir şey yapılmadı. Son IPCC raporu şu anki sıcaklıkların şu anki hızda artması sürerse bu sınırın altında kalmamızın imkânsız olduğunu gösteriyor. Gaz salımlarını azaltmalı veya gezegeni 2100 yılına kadar 3,1 derece ısıtmanın sonuçlarıyla yüzleşmeliyiz.   3. Patronlar iklim eylemcilerini öldürüyor Patronlar ve onları destekleyen hükümetler iklim eylemcilerini öldürüyor. 2020 yılında 227 “iklim savunucusu” öldürüldü, üstü üste iki yıldır rekor bir sayı. Global Witness (Küresel Tanık) raporu 2015’te Paris Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana, her hafta ortalama olarak dört eylemcinin öldürüldüğünü kaydediyor.  4. Koşullar yaşanmaz oluyor Avustralyalı düşünce kuruluşu İktisat ve Barış Enstitüsü’nün hesaplamalarına göre 2050 yılına kadar bir milyardan fazla insan iklim değişikliği nedeniyle evini terk etmek zorunda kalabilir. Bu kitlesel göç çoktan başladı. 2020 yılında 55 milyon kişi aşırı hava olayları yüzünden bulunduğu yerden ayrılmak zorunda kaldı. İklim mültecilerinin sayısı çatışma ve savaş nedeniyle mülteci olanların sayısını aşıyor.  5. Permafrost ortadan kayboluyor Permafrost kuzey yarımküredeki toprak yüzeyin neredeyse dörtte birini kaplıyor. Toprakta tutulan karbonun neredeyse yarısını saklıyor. Permafrost eridikçe, atmosfere karbon salıyor. Permafrost sıcaklıkları, atmosferik sıcaklıklardan daha hızlı bir oranda artıyor. 30 yılda Arktik yüzey sıcaklıkları 2 derece arttı.   6. Savaş yeryüzü için ölümcül bir etki yapıyor ABD ordusu dünyayı 100 ülkenin toplamından daha fazla kirletiyor. Bu ordu her yıl 750.000 ton toksik atık üretiyor. Savaşın dünyayı kirletmesinin yanı sıra ABD 2003’te Irak’ı, petrolü için işgal etti. Barajların bombalanmasından, içme suyunun kirletilmesine iklimsel yıkım bir savaş mekanizması özelliği taşıyor. 7. Salgınlara daha sık rastlanıyor Covid-19 küresel ısınmanın ve ekosistemlerin bozulmasının bir sonucu olarak insanlara bulaşabildi. Ormansızlaştırma ve yabani alanların çiftçiliğe açılması hastalığın yayılmasının önünü açtı. Ayrıca küresel sıcaklık artışı sivrisinek gibi hastalık taşıtan hayvanların yeni bölgelerde üremesini sağladı. 8. Okyanuslar zehirlendi Okyanuslarımız plastiğe boğulmuş durumda. Plastik üretimi hızla artarak 1950’de yıllık 2,3 milyon tondan 2015’te 448 milyon tona kadar çıktı. Bugünkü üretim düzeyinin 2050 yılına kadar iki katına çıkması bekleniyor. Bu plastik, suyu ve tükettiğimiz balığı kirletiyor. İnsanların tüketimi için tutulan balıkların üçte biri mikro plastik içeriyor.  9. İşçilerin iklim işlerine ihtiyacı var İklim değişikliği ile mücadele etmek için, ekonomiyi ve toplumu geleceğe uygun bir biçime dönüştürmek için mücadele etmeliyiz. Bir milyon yeşil iş yaratma çağrıları desteklenmeli ve yaygınlaştırılmalı. Buna yeşil kamusal ulaşımın arttırılması ve iklime zarar veren işlerde çalışan işçilerin yeşil işlere kaydırılması gibi talepler için mücadele etmek de dahil. 10. Liderler krizi biliyorlardı Fosil yakıtların yakılmasıyla üretilen karbon salımlarının yarısından fazlası 1992’deki Dünya Zirvesi’nden sonra üretildi. Zirveye katılanların gaz salımlarını azaltmakta uzlaşmalarına rağmen böyle oldu. Karbon salımlarının dörtte biri, Barack Obama’nın ABD başkanlığı, Joe Biden’ın ABD başkan yardımcılığı görevine geldiği Ocak 2009’dan beri üretildi. 11. Dünya yanıyor Bu yılın yaz aylarında Avrupa’da, Kuzey Afrika’da ve Türkiye’nin bazı bölgelerindeki devasa alanlarda orman yangınları yaşandı. Temmuz ayı, 2003’ten bu yana orman yangınlarının en çok görüldüğü ay oldu. Sıcaklıkların artması, bitkilerin ve toprağın kuruması tutuşma için mükemmel koşullar yaratıyor. Türkiye’de yangınların yarattığı sıcaklık yoğunluğu bir önceki rekorun dört katına ulaştı. 12. Doğa acı çekiyor İnsanlar; su, tozlaşma ve ilaç için biyolojik açıdan çeşitlilik sahibi doğal kaynaklara ihtiyaç duyarlar. Türlerin yok olmasının, hayvanların ve bitkilerin azalmasının zarar verdiği ekosistemler bu kaynakların güvenliğine etki ediyor. Dünya Yabani Hayat Vakfının bir raporu, küresel yaban hayatı popülasyonunda son 40 yılda yüzde 60’lık bir azalma olduğunu gösteriyor.  13. Yerli halklar görmezden geliniyor Yerli halkların toprakları, toplam toprakların yaklaşık yüzde 22’sini teşkil ediyor. Bu alanlar küresel biyolojik çeşitliliğin yüzde 80’ini içeriyor. Pek çok yerli toplumu, topraklarını sömürücü fosil yakıt şirketlerinden korumak için mücadele ediyor, bu hepimizi korumak için yürütülen bir mücadele. Ama bu halkların pek çoğu COP26 zirvesinde temsil edilmekten mahrum bırakılacak. Yerel Topluluklar ve Yerli Halkların Platformu için Kolaylaştırıcı Çalışma Grubu’nun eş başkanlarından Andrea Carmen “yerli halkların hayatları iklim değişimi meselesinin en önünde yer alıyor ve çok azımızın Glasgow’daki müzakerelerde yer alabileceğinden endişe ediyorum” diyor.  14. Hava bile zehirli Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tahminlerine göre hava kirliliği her yıl 7 milyondan fazla kişinin ölümüne neden oluyor. Dünya nüfusunun neredeyse tamamı DSÖ’nün belirlediği güvenlik sınırını aşan kirliliğe sahip bir havayı soluyor. Bu da akciğer kanseri, astım ve diğer hastalıklarda artışa neden oluyor. Hindistan Yeni Delhi’deki çocukların yarısı geriye döndürülemez bir akciğer hasarına uğramış durumda. 2018 yılında, fosil yakıt kaynaklı kirlilik nedeniyle dünya çapında 8 milyondan fazla kişi öldü. Bu rakam daha önceki çalışmalarda öngörülenden ciddi ölçüde daha fazla. O yıl gerçekleşen her altı ölümden birine, kömür ve petrol gibi fosil yakıtların yakılması nedeniyle oluşan hava kirliliği neden oldu. İçlerinde Harvard Üniversitesi’nin de bulunduğu bir dizi üniversitenin yaptığı bir araştırmanın sonuçları bunu gösteriyor.  15. Daha fazla aşırı iklim olayı İklim krizi kuraklıktan sellere, kasırgalardan tsunamilere aşırı iklim olaylarına neden oluyor. Havanın ve suyun sıcaklığının artması kasırgaların sıklığını ve yoğunluğunu çoğaltırken, kuraklık döneminde su kaynakları üzerine binen yükü de arttırıyor. ABD’de geçtiğimiz yıl kasırgalar nedeniyle 47 kişi hayatını kaybetti. On yıl önce ise 11 kişi ölmüştü. Kuraklıklar her yıl yaklaşık 55 milyon kişiyi etkiliyor. Şiddeti artan kuraklıklar, neredeyse dünyanın her yerinde besi hayvanı sürülerini ve tarım ürünlerini ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Su kıtlığı şimdiden dünya nüfusunun yüzde 40’ını etkiliyor. 2030 yılına kadar 700 milyon kişi kuraklık nedeniyle yerinden olabilir. 16. Piyasa kaosu zarara neden oluyor Bankalar fosil yakıt endüstrisi şirketlerine milyarlarca pound kredi vermeye devam ediyor. Zenginler, gezegenin harap olmasından daha da zengin oluyorlar. Kâr arayışının fosil yakıt şirketlerini bir sonu olan kaynakları aramaya ve sömürmeye ittiği bu sistemi alaşağı etmeliyiz, kâra değil insana öncelik veren bir sistem için mücadele etmeliyiz. 17. Hidrolik çatlatmayı durdurmak için Fosil yakıt şirketleri, petrol çıkarmaya çalışmaktan hiç vazgeçmeyecekler. Hidrolik çatlatma (fracking) sadece yakılabilecek fosil yakıtları arttırmıyor ama aynı zamanda toprağı ve suyu kirletme, depremleri tetikleme ihtimali de var. Stanford’daki bilim insanlarının yaptığı bir araştırmaya göre hidrolik çatlatma, ABD Wyoming’de Pavillon yakınlarında yaşayan insanların suyunu kirletti. 18. Kömürü toprakta bırak Kömür inanılmaz ölçüde kirli bir enerji kaynağı, ancak yenilenebilir enerjiden daha kârlı olarak kabul edildiği için kömürün kullanımı artarak sürüyor. Avustralya geçen ay üç kömür madeninin genişletilmesine izin verdi, Çin daha fazla kömür santrali inşa ediyor. Kömür arzı azalırken daha sömürücü kömür çıkarma teknikleri yerine alternatif temiz enerjilere öncelik verilmesi için mücadele etmeliyiz. 19. Karbondioksit düzeyi kontrolden çıktı  Karbondioksitin (Co2) atmosferdeki düzeyi bu yılın Şubat-Mart aylarında milyonda 417 parçacıkla (ppm) rekor bir düzeye ulaştı. Sanayi devrimi öncesindeki düzey 278 ppm idi. Co2 salımlarının temel nedeni fosil yakıtların kullanımı. İnsanlar atmosferdeki Co2 yoğunluğunu 1760’tan bu yana yüzde 48 oranında arttırdılar.  20. Küresel Güney bedel ödüyor   İklim krizi pek çok insan için başladı bile. Küresel Güney’de yer alanlar, dünyadaki salımlara en düşük katkıyı yaparken en büyük bedeli ödüyorlar. Aşırı hava olayları ve iklim değişimi çoktan milyonlarca kişiyi öldürdü ve yerinden etti. Oysa kapitalist sistem bu ülkeleri rekabete ve yatırımları çok önemli iklim savunması altyapılarından çekmeye zorluyor.   21. Daha kavurucu yazlar geliyor Bu yıl birçok büyük şehirde termometreler 54 dereceyi gösterdi. Bu sadece ekvatora yakın bölgelerle sınırlı değildi. Kanada’da sıcaklık 49,6 dereceyle pik yaparken 486 kişinin ölümüne neden oldu. Karbon salımları 2050 yılına kadar iki katına çıkarsa ortalama sıcaklık sanayi öncesi döneme göre 2,4 derecenin üstüne çıkacak ve daha aşırı sıcak hava dalgalanmalarına neden olacak. 22. Gezegen aşırı ısınıyor Kapitalizm şimdiden 1850’den beri 1,07 derecelik bir sıcaklık artışına neden oldu. 2016-2020 arası 1850’den beri görülen en sıcak beş yıllık dönem olarak kayıtlara geçti. Bu şimdiden aşırı sıcak demek ve bu sıcaklık 5 bin gigatonluk buz tabakasının erimesine neden oldu. Kaydedilen tüm doğal felaketlerin yaklaşık yüzde 85’i artan sıcaklıkla alakalı.  23. Dünyanın ağaçları yok ediliyor  Dünya Bankası’na göre 1990’dan 2016’ya kadar dünya 502 bin mil karelik ormanlık alan kaybetti. Ağaçların yaklaşık yüzde 46’sı esas olarak geniş ölçekli ağaç kesme şirketlerinin sorumlu olduğu ormansızlaştırma nedeniyle kaybedildi. Son 50 yılda Amazon ormanlarının yaklaşık yüzde 17’si yok edildi.  24. Deniz seviyeleri yükselmeye devam edecek 1900’den beri ilk defa, deniz seviyesi daha önceki herhangi bir yüzyıla göre çok daha hızlı bir şekilde yükseldi. Granada iklim ve çevre bakanı Simon Stiell, Cop26 iklim zirvesinin, çok sayıda ada ülkesinin hayatta kalması açısından kilit önemde olacağını söyledi. Sıcaklık 1.5 derecede sınırlandırılsa bile ortalama deniz seviyesi hâlâ iki ila üç metre arasında yükselecek.  25. Buzulların büyük kütlesi eriyor Buzulların erimesi gibi sıcaklıkların artması da deniz seviyelerini büyük ölçüde yükseltecek. Fakat öte yandan buzulların erimesi ısınmayı hızlandırır. Buz kitlesi güneşten gelen ısıyı atmosfer dışına yansıtıyor. Eğer sıcaklık artışı iki dereceyi geçerse Antarktika, 2060 yılına kadar buzullarını tamamen kaybedebilir. 26. Sistemlerini bozmak için Kendimizi iklim felaketinden korumak için patronların sistemini yıkmalıyız. İşçi sınıfının liderlik yaptığı, demokratik olarak planlanmış daha iyi bir yönetim sistemine ihtiyacımız var. Daha fazla faydasız konferansa tahammülümüz yok. COP karşıtı protesto çürük kapitalist sisteme karşı protesto olmalıdır.

Sudan’da darbe: Devrim direniyor

Özdeş Özbay, Sudan’da gerçekleşen darbenin ezilenlerin kitlesel isyanlarının yarım kalmasıyla bağlantısını ve küresel otoriterleşmenin ve siyasal krizlerin bir göstergesi olarak darbe girişimlerini ele alıyor.

Sudan’da darbeye karşı bir milyonluk gösteri

Generallerin demokrasiyi yok etme girişimine karşı Sudan halkı cumartesi günü sokaklara dökülerek protesto düzenledi. Hartum’daki eylemde “Biz özgür devrimcileriz ve yolumuza devam edeceğiz”, “Askeri yönetime hayır”, “Askeri yönetim yüceltilemez” ve “Bu bizim ülkemiz, bizim hükümetimiz sivil” sloganları atıldı. Bunun yanı sıra Omdurman, Port Sudan, Nyala, El-Obeid, Atbara ve daha birçok şehirde darbeciler protesto edildi. Askerler ve polis gösterileri engellemek için çok sayıda kişiyi gözaltına alındı, yolları kesti ve eylemcilere şiddet uyguladı. Parlamento binasının etrafında, sivil bir yönetime dönülmesini isteyen üç gösterici güvenlik güçleri tarafından öldürüldü. En az 100 kişi de yaralandı. Sudan Meslek Odaları Birliği (SPA) halka gerçek mermilerle saldıran polisin yaralıların hastaneye götürülmesini engellediğini açıkladı. Ülkede hafta içinde de doktorlar, üniversite çalışanları ve öğretmenler başta olmak üzere birçok işkolunda greve gidilmişti. Sudan ile dayanışma için İngiltere’nin de birçok kentinde dayanışma eylemleri düzenlendi. 2019 yılında Sudan’da başlayan gösteriler sonucunda diktatör El Beşir devrilmişti. Fakat bundan sonra askerler yönetime el koydu. Daha sonra sivil inisiyatiflerle iktidarın paylaşıldığı bir yönetim kurulmuştu. Kitlelerin demokrasi mücadelesi devam ederken, ordu geçtiğimiz hafta darbe yaparak yönetime el koymuştu.

Sudan'da darbe karşıtı demokrasi hareketi nasıl kazanabilir?

Sudan’ın başkenti Hartum ve diğer büyük kentlerde bu hafta başında askeri darbeye protesto etmek için büyük kalabalıklar toplandı. Demokrasi ve değişim için duyulan özlemin ezilmemesi şansı var, fakat askerlerin eylemi süreci hızlandırabilir. Askerler Pazartesi şafaktan hemen önce darbeyi başlattı. Sivil ve asker isimlerin bileşiminden oluşan geçici hükümetin çok sayıda üyesini tutukladılar. Sivil başbakan Abdullah Hamdok ve en az dört bakanın da gözatına alınanlar arasında. Bu darbe sıradan insanların yaklaşık son üç yıla yayılan bir dizi isyanının ve olağanüstü girişimlerinin en son aşaması. 2019’un başında altı ay aşağıdan kitlesel hareketlilik, bir dizi yerel greve neden olmuş, ardından genel grevlerle sıçrayarak devrimin itici gücü olmuştu. Hareket önce darbeyi ardından son 30 yıldır hüküm süren Ömer-El-Beşir’I alaşağı etti.  Sıradan işçiler ve yoksul ve ezilen daha geniş gruplar ordunun gerçek bir değişimi engelleme girişimlerini mağlup etti.  Yüzbinlerce kişi kent meydanlarında oturma eylemlerine katıldı. Ordunun egemenliğinin sona ermesini istedi. Fakat kitleler aynı zamanda,  yiyecek dağıtımı, devrimci kitlelerin güvenliğinin sağlanması, sağlık tedarikleri ve daha fazlası gibi toplumun kendini yönetmesinin en temel unsurlarını karşılamak için yaratıcı önlemler almaya başladılar. Mayıs’taki genel grev ekonominin geniş bölümlerini kilitledi ve işçiler direniş ağlarını oluşturmaya başladı. Haziran 2019’da ordu ve müttefikler direnişi akamete uğratmak için başkentteki oturma eylemine baskın düzenledi ve en az 120 kişiyi katletti. Fakat ordu direnişi bastıramadı.  Geçiş Ağustos 2019’da “güç paylaşımı” için el-Beşir’in devrilmesinden sonra görevi devralan Geçici Askeri Konseyle demokrasi yanlısı güçler arasında çürük bir anlaşma yapıldı. Sürece şimdiki darbeye liderlik yapan general Abdel Fattah el-Burhan başkanlık yaptı. Ekim 2019 ve Haziran 2020’de insanlar sokaklara çıktı, geçiş sürecinin hızlandırılmasını ve ordunun egemenliğine hızla son verilmesini talep etti.  Ordu ve demokratlar arasındaki mücadele son günlerde keskinleşmişti. Ordu iktidarı talep eden bütünüyle saçma kitle mitingleri organize etti. Fakat sivil yönetim çağrısı yapan yürüyüşlere katılım sayıca azdı.  Sonunda ordu saldırıya geçti. Bu durum, hareket içinde generallerle uzlaşma ve müzakere yönündeki tüm illüzyonların sona ermesi, bunun yerine ordu güçlerinin süpürülmesi fikrinin güçlenmesi için önemli olacak. Hareket “sakin olma” çağrısı yapan güçlere asla güvenmemeli.

Sudan: Askerler darbe yaptı, emekçiler direnişe geçti

Sudan’da askerler iktidarlarından vazgeçmeye asla yanaşmıyorlar. Ordu bir kez daha darbe yaparak yönetime el koyduğunu ilan etti. Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, Konsey'in ve geçiş hükümetinin feshedildiğini, ülkede olağanüstü hal ilan edildiğini açıkladı. Bununla yetinmedi, tıpkı Türkiye’de habire darbe yapan askerlerin bildirilerinde olduğu gibi darbeciler uluslararası tüm anlaşmalara bağlı kalacaklarının altını çizdiler.  12 Eylül darbesinde de diktatör general Kenan Evren adlı darbecinin okuduğu metinde de “Türkiye Cumhuriyeti, NATO dahil tüm ittifak ve anlaşmalara bağlı kalarak, başta komşularımız olmak üzere bütün ülkelerle kar-şılıklı bağımsızlık ve saygı esasına dayalı, birbirlerinin iç işlerine karışmamak kaydıyla eşit şartlar altında ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerini geliştirme kararındadır.” deniyordu.  Sudan’da darbeci orgeneral seçimlerin 2023 yılının Temmuz ayında yapılacağını duyurdu. Kibirli darbeciler sivil bir hükümet kurulana kadar geçiş sürecini ordunun kontrol edeceğini açıkladılar. Kitleler sokaklarda Darbenin ve hem başbakanın hem de muhalefet partilerinden darbeye karşı çıkanların göz altına alındığının haberi gelir gelmez kitleler sokaklara dökülmeye başladı. Ordu birlikleri göstericilere müdahale etmedi ama kitlelerin iki ayrı yakadan bir araya gelmesini sağlayan köprüde geçişi engelledikleri söyleniyor.  Sudan’da Devlet Başkanı Ömer el-Beşir iki yıl önce devrilmiş ve geçici bir hükümet kurulmuştu. Orduyla kitlesel gösterilerin üzerinde yükselen siyasi partiler arasında bir mutabakat oluşturulmuştu. Buna göre oluşturulan geçici yönetim bir yıl daha ülkeyi yönetecek, daha sonra genel seçim yapılacaktı. Fakat Eylül ayında el-Beşir taraftarı askerlerin darbe girişimi gerçekleşti. Bu darbe girişimi bastırılmış olsa da ordunun sivil toplum kuruluşları ve partilerle iktidarı paylaşmak istemediği ve ancak doğrudan ordunun görüşlerini ve çıkarlarını savunan bir yönetimi arzuladığı biliniyordu. Bu son darbe bu arzunun göstergesi oldu.  Geçtiğimiz hafta darbeciler bir kitle gösterisi örgütlediklerinde bugünkü darbenin de ipuçlarını ortaya sermişlerdi. Bir askeri darbe isteye binlerce insan başkanlık sarayı önünde toplanmıştı. Geçtiğimiz ay Brezilya’da Bolsonaro’nun taraftarlarının sokağa çağırıp darbe çağrısı yaptırması gibi darbeciler kendilerine bir kitlesel meşruluk yaratma çabası da güdüyorlar. Şu anda gözaltında olan Sudan'ın sivil Başbakanı Abdullah Hamduk, ülkenin iki yıllık geçiş hükümeti iktidarındaki "en kötü ve tehlikeli siyasi krizi" olarak adlandırdığı durumla mücadele için Cuma günü çözüm planı açıklamış ve "Ben bu sorunda ne tarafsızım ne de aracıyım. Benim net ve kesin tavrım sivil demokratik geçişin tamamlanması" dedi. Başbakanın gözaltına alınmasının nedeni bu görüşü. Sudan’da Orduyu sivil iradeyle iktidarı paylaşmaya zorlayan büyük bir halk dinamiği var. Bugün Hartum’da başlayan gösteriler darbenin kaderini çizme gücüne de sahip olan daha büyük bir hareketin başlangıcı olabilir.

Geri 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 İleri

Bültene kayıt ol