10 yıldır iç savaşın yaşandığı Suriye güvenli bir ülke olmaktan çok uzak. Dün gerçekleşen iki bombalı saldırı, ülkede can güvenliğinin olmadığını bir kez daha gösterdi.
Şam’da bombalı saldırı
Suriye'nin başkenti Şam'da Mart 2017'den bu yana görülen en kanlı saldırı düzenlendi. Askeri personeli taşıyan otobüse yönelik bombalı saldırıda en az 14 kişi hayatını kaybetti. Yetkililer olay için "terör saldırısı" dedi. Saldırıyı henüz üstlenen olmadı.
Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü, ölü sayısının muhtemelen artacağını çünkü patlamada yaralanan iki kişinin hayati tehlikesinin olduğunu duyurdu.
Rusya destekli güçler Suriye'de pazar yerini bombaladı
Suriye'nin kuzeyindeki İdlib ilinde Rusya ve İran destekli Beşar Esed rejimine bağlı güçler sivil yaşam alanlarını kara bombardımanıyla hedef aldı.
Yerel kaynaklardan edinilen bilgilere göre, İdlib'in güneyindeki Eriha kasabasında pazar yeri rejim topçularının hedefi oldu.
Tamamen sivillerin yaşadığı bölgeye yönelik saldırılarda ilk belirlemelere göre 10 sivil hayatını kaybetti, en az 40 sivil de yaralandı.
Suriye nüfusunun yarısı evini terk etmek zorunda kaldı
Suriye’de Mart 2011’de başlayan çatışmalarda 500 binden fazla insan öldü, 6 milyonu yurtdışındaki mülteciler olmak üzere ülke nüfusunun yarısı, 12 milyon kişi yerinden edildi.
Türkiye ve Avrupa’da zamana zaman dile getirilen “Suriye artık güvenli bir ülke, mülteciler evlerine dönebilir” iddialarının gerçekte karşılığının olmadığı, bu bombalamalarla bir kez daha ortaya çıktı.
Geçtiğimiz haftasonu (10 Ekim) Forza Nuovo isimli faşist bir grubun aşı ve pandemi önlemlerine karşı düzenledikleri gösteri sırasında İtalya'nın en büyük sendikası olan CGIL'in genel merkezine saldırması Roma'da yüzbinlerce insanın katıldığı mitingle protesto edildi.
Yaklaşık 10 milyon üyesi bulunan CGIL, CISL ve UIL sendikalarının yanı sıra öğrenciler, sosyalist örgütler ve antifaşistler de alandaydı.
İtalya'nın her yerinden sabah saatlerinde yola çıkarak başkent Roma'ya ulaşan faşizm karşıtları kentin sokaklarında sloganlar, marşlar ve meşaleler eşliğinde mitingin yapıldığı San Giovanni Meydanı'na yürüdü.
Miting alanında bir araya gelen iki yüz binin üzerindeki işçi, öğrenci, kadın ve LGBTİ+ faşizmi bir kez daha lanetleyerek başta Forza Nuovo olmak üzere tüm faşist partilerin kapatılmasını talep etti. Sendika liderlerinin konuşmaları sırasında sık sık alkış ve sloganların yükseldiği mitingin kitleselliği, İtalya'daki antifaşist harekete de moral verdi. Dünya kamuoyuna seslenen konuşmalarda tüm dünya işçilerinin ve ezilenlerinin faşist saldırılara karşı dayanışma içinde olması gerektiği ifade edildi.
Mitingin sonunda ise yüz binlerce insan, yürüyüş sırasında kurulan kortejlerde de sık sık söylenen, "bella ciao" (çav bella) marşını hep bir ağızdan büyük bir coşkuyla okuyarak faşistlere adeta gözdağı verdi. Hem sendika kortejlerinin hem de öğrenci gruplarının oldukça güçlü olduğu miting her yaştan insanı da bir araya getirdi. Güçlü bir antifaşist geleneğin olduğu ülkede insanlar faşist girişimlere ve organizasyonlara karşı kararlılıklarını sendikaların öncülüğünde bir kez daha ortaya koydu.
Pandora’nın kutusu, Antik Yunan efsanelerine göre içinde bütün kötülükleri barındıran sihirli bir kutudur. Bir kere açılmaya görsün. Pandora belgeleri ise efsaneyi değil bugünün dünyasında yolsuzluk, kara para aklama, vergideki adaletsizlik ve küresel eşitsizlikleri ortaya döküyor.
Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun (ICIJ) paylaştığı, dünyanın en saygın basın kuruluşlarına sızdırılan 15 milyon evraktaki kayıtlara göre 35 ülke lideri, 336 politikacı ve yüksek kamu görevlisi vergi cennetlerinde şirketler kurmuş.
Belgelerde kimler var?
Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, Lübnan Başbakanı Necib Mikati, Kenya Cumhurbaşkanı Uhuru Kenyatta, Ekvator Cumhurbaşkanı Guillermo Lasso Mendoza, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ve ailesi, Şili Devlet Başkanı Sebastián Piñera’nın çocuğu ve eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in denizaşırı ilişkileri...
Ürdün Kralı Abdullah, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “resmi olmayan propaganda bakanı” ile Türkiye, Rusya, Brezilya, Hindistan, ABD, Meksika ve diğer ülkelerden 130’dan fazla milyarderin mali faaliyetleri...
Pandora belgeleri, 29 binden fazla offshore firmanın gerçek sahiplerini ve sırlarını ortaya döküyor.
Malikanelere, gizli banka hesaplarına, özel uçaklar ve yatlara, paha biçilmez sanat eserlerine sahip olan azınlığın bir parçası olarak devlet yöneticilerinin doğrudan offshore yöntemiyle vergi kaçırması, dünya ekonomisinin yüzde 10’unun bulunduğu vergi cennetleriyle neden baş etmediklerini gösteriyor.
35 liderin, politikacıların, hızla zenginleşenlerin bu serveti nasıl elde ettiği ise belirsiz.
Offshore sistemi nedir?
Kendi ülkelerinde vergileri yüksek bulan zenginler, servetlerini verginin daha düşük olduğu yerlere kaçırıyor.
Offshore finans merkezleri, denizi aşırı adalarda kuruluyor. Kendi karmaşık kurallarıyla büyük oranda örtülü ve denetlenemez bu alanlarda kurulan şirketler aracılığıyla zenginler servetlerini gizliyor. Vergi kaçıran elitler, İngiltere gibi bir yerden özel vergi indirimiyle lüks gayrimenkuller alabiliyor.
Üstelik vergi cennetleri artık sadece tropikal adalar değil. Hollanda, İrlanda, Singapur, Hong Kong, Malta, Lüksemburg ve ABD’nin bazı eyaletleri bile vergi cenneti olabiliyor.
Buralarda kurulan şirketler, aynı zamanda kara parayı, yasa dışı ekonomik faaliyetlerle elde edilmiş servetleri de türlü finans işlemleriyle aklıyor.
Offshore sistemi düpedüz vergi kaçakçılığı, yani bir suç, fakat Türkiye’nin de aralarında bulunduğu dünya devletlerinin çoğunda vergi cennetlerinde offshore şirketler kurmak yasal.
Devasa servetlerinden bir kuruş dahi vermek istemeyen kapitalistler, vergi kaçakçılığını offhore sistemiyle kendileri için yasallaştırmışlar. Onların adına yönetenler de kökeni meçhul servetlerini, aynı vergi cennetlerinde saklıyor.
Vergideki büyük adaletsizlik
Kapitalist devletlerde vergiler, her vatandaşın ödemekle yükümlü olduğu devlet gelirleridir. Eğitim, sağlık, altyapı gibi kamu harcamaları ve sosyal hizmetler, teoride herkesin vergi ödemesiyle karşılanır.
Pratikte ise durum bambaşka.
Kapitalist devletler işçilerden, köylülerden, küçük işletmelerden acımasızca vergi alıyor, her ürünün satışında katma değer vergisi alıyor.
Türkiye’de bununla da yetinilmiyor, Özel Tüketim Vergisi ile çoğunluk bir kez daha vergilendiriliyor.
En zenginler ise herkes gibi vergi vermekten kaçıyor.
Devletler ve hükümetler onlara hiçbir yaptırım uygulamazken, çoğunluk acımasızca vergilendiriliyor.
Pandora belgeleri, dünyanın en zenginleriyle geri kalan çoğunluk arasındaki eşitsizliklerin boyutunu da gösteriyor.
Onların kaçırdıkları vergilerle binlerce hastane, on binlerce okul yapılırdı. Hiçbir öğrenci yurtsuz kalmazdı. Sosyal harcamalar halkın lehine geliştirilebilirdi. İşsizlere iş yaratacak yeni üretim alanları açılabilirdi.
Ne istiyoruz?
Vergi yükü, artık emekçilerin sırtından atılmalıdır. Bunu bizzat kendi mücadelemizle başarabiliriz. Pandora belgeleri kapitalist düzenin gerçek işleyişini ortaya koysa da vergide adaletsizliğe ve sosyal eşitsizliğe son verecek olan; işçilerin, emekçilerin ortak taleplerle mücadele etmesidir.
►Asgari ücretten vergi kesilmesin.
►Zenginler servetleri oranında vergilendirilsin.
►Offshore şirketlere ve hesaplara el konsun.
►Vergi kaçakçılığı yapan holdingler, politikacılar ve zenginler mahkemede hesap versin.
Güney Afrika'nın en büyük metal ve mühendislik sendikası, ücretlerinin artırılması ve çalışma koşullarının düzeltilmesi için süresiz grev başlattı.
Güney Afrika Ulusal Metal İşçileri Sendikası'nın (Numsa) yaklaşık 155.000 üyesi Salı günü büyük bir yürüyüş yaptı ve hala sokaktalar. Eylemleri, mühendislik endüstrisinin büyük bölümlerinin kapanmasına neden olabilir.
Grevci Solomon Lindiwe “Çok kararlıyız. Maaşımız yetmiyor. 12 yıldır vasıflı olarak bir şirkette çalışıyorum ve ayda sadece 8.500 Rand (5.100 TL) alıyorum.
“Ailemdeki pek çok kişinin işi yok, bu yüzden onlara da yardım etmem gerekiyor."
“Koronavirüs dönemi zor geçti ama şimdi payımızın ödenmesini istiyoruz. Mitingler yapmalı ve kimsenin işe gitmediğinden emin olmalıyız. İzin günleri değil, iş günlerinde güçlü bir grev olmalı.”
Numsa genel sekreteri Irvin Jim'in "grevleri sırasında farelerin çalışmasına izin verilmemelidir" diyerek sözü, sağcı medya tarafından grev kırıcılara karşı şiddet çağrısı olarak gösterildi.
Ama şiddete maruz kalanlar grevciler. Johannesburg yakınlarındaki Wadeville'de mitinge giden bir grup işçinin arasına bir motosiklet sürücüsü daldı ve bir Numsa üyesini öldürdü.
Booysen'lerde polis, grevcilere karşı plastik mermi kullandı.
Diğer bölgelerde, polis ve özel güvenlik şirketleri grev gözcülerine saldırdı ve hatta onlara ateş etti.
Johannesburg'da bu hafta binlerce grevci patronların ofislerine yürüdü. Sendika, şirketlerin “siyahların ve Afrikalı emeğin aşırı sömürüsünün yaşandığın Apartheid rejiminin ücretlerini geri getirme” hedefini kınayan bir bildiri yayınladı.
“Özellikle sağcı muhafazakar işveren derneklerinin önderlik ettiği gerici ve sendikaları ezici tutumu” eleştirdi.
Talepler
Irvin Jim kalabalığa, "Geri çekilmiyoruz, bu tüm talepler karşılanana kadar süresiz grev" dedi.
Numsa, ilk yılda genel ücretlerde yüzde 8'lik bir artış için bastırıyor. Sonraki iki yıl için enflasyon oranı artı yüzde 2'lik artış istiyor. Ülkede yıllık enflasyon şu anda yüzde 5 civarında.
Patronlar ise 2021 için yüzde 4,4, 2022'de enflasyon artı yüzde 0,5 ve üçüncü yıl için enflasyon artı yüzde 1 teklif etti.
Numsa'nın ulusal sözcüsü Phakamile Hlubi Majola, 2020'de işverenlerin salgın nedeniyle “bizden sıfır artış anlaşması imzalamamızı istediğini” söyledi. İşçiler bunu kabul etti ve beklenen bir ücret artışından vazgeçti.
“Bu yüzden işçiler büyük fedakarlıklar yaptı” dedi ve şöyle devam etti: “Patronlar, işçilerin geçen yıl zam istememesinden yararlandı. İşçilere ve ailelerine geri vermelerini bekliyorduk. İşçiler şu an kendilerini ihanete uğramış hissediyor.”
Grev, Temmuz ayındaki ayaklanmalar ve yağmalara yola açan yoksulluk ve düşük ücret konusunda çok daha geniş bir çoğunluğunu ruh haline kapsıyor.
Ancak bu mücadelenin merkezinde işçilerin örgütlenmesi var.
Hükümetin gelecek ay bir bütçe açıklamasına hazırlanırken, Cosatu sendika federasyonu bir günlük grev ve protesto yürüyüşü düzenledi. İşçilerin 28 il ve ilçede harekete geçtiği belirtildi.
Ancak genel katılım düşük ve düzensizdi. Numsa grevinin çok daha fazla ömrü ve net bir hedefi var.
Solomon, “Bu grevi kazanmak istiyoruz ve umarım diğer işçiler de aynısını yapar” diyor.
Charlie Kimber
İtalya'nın başkenti Roma'da aşı ve Covid-19 sertifikası karşıtlarının düzenlediği mitinge katılan faşist gruplar, ülkenin en büyük işçi sendikası CGIL'in merkez binasına saldırdı.
Faşist Forza Nuova üyelerinin başını çektiği güruh sendika merkezine zorla girdi. Ofisleri tahrip etti.
Saldırı, İtalya'yı ayağa kaldırdı. Birçok siyasi parti, saldırganları kınarken, faşist Forza Nuova partisinin kapatılması çağrıları yükseliyor.
İtalya'da neler oluyor?
Salgın sebebiyle 131 bin kişinin hayatını kaybettiği İtalya'da birçok mekanda zorunlu olan Covid sertifikası, 15 Ekim'den itibaren tüm çalışanlar için zorunlu hale gelecek.
Yeşil pasaport denilenm sertifikayı aşı yaptıranlar, hastalığı geçirip iyileşenler ya da test sonucu negatif olanlar alabiliyor.
Bu karara karşı, 9 Ekim günü Roma'da düzenlenen mitinge aşı karşıtları, Covid sertifikasına karşı olanlar ve faşist gruplar katıldı.
Maske ve mesafenin olmadığı mitinge katılanların ezici çoğunluğu erkeklerdi. Miting sırasında sendika merkezini basan ve polisle çatışan grubun organize bir şekilde hareket ettiği görüldü.
Tepkiler
İtalyan Ulusal Partizanlar Derneği (Anpi) faşizmi temel alan tüm partilerin kapatılması çağrısını tekrarladı.
Saldırıya uğrayan Cgil sendikası "faşizm referanslı tüm örgütlerin kapatılması gerektiğini" belirterek 16 Ekim'de diğer sendikalarla birlikte faşizm karşıtı bir gösteri düzenleyeceklerini duyurdu.
Fransa'daki işçiler 5 Ekim Salı günü genel greve çıktı ve kitlesel gösteri yaptı.
Beş sendika federasyonu tarafından çağrısı yapılan grev, daha yüksek ücret, daha iyi çalışma koşulları ile hükümetin emekli maaşlarına ve işsizlik yardımlarına yönelik planlı saldırılardan vazgeçmesini talep ediyor.
Direniş görmek memnuniyet verici ve son aylarda bir dizi önemli grevin üzerine inşa edilecek bir fırlatma rampası olabilir.
Ancak Fransız solunun bazı kesimleri bunun “yarınsız bir gün” olduğuna işaret ediyor.
Başkan Emmanuel Macron'un işçilere, göçmenlere, protesto ve ifade hakkına yönelik saldırılarını yenmek için ciddi bir strateji yok.
Bir başka aşırı sağ aday olan Eric Zemmour, gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri için yapılan anketlerde faşist Marine Le Pen ile baş başa olduğundan, işçilerin mücadelesine acilen ihtiyaç var.
Le Pen, kimlik, vatandaşlık ve göçün kontrolü konusunda referandum çağrısında bulundu. Zemmour, Muhammed gibi ilk isimlerin yasaklanması çağrısı yaptı ve 2 milyon göçmenin ülkelerine geri gönderilmesini desteklediğini söyledi.
Le Pen ve Zemmour birlikte, diğer tüm adaylardan daha fazla oy aldı.
Cumhurbaşkanlığı Saray'ını da inşa eden ve son beş yılda, kamudan 16 milyar TL'lik ihale alan Rönesans Holding'in paranın bir kısmını vergi cenneti olarak bilinen Britanya'daki Virgin Adaları'na aktardığı ortaya çıktı.
Almanya nüfusu içinde göçmen kökenlilerin oranı yüzde 26,7. Federal İstatistik Dairesinin Cuma günü açıkladığı 2020 yılını kapsayan verilere göre Almanya’daki seçmenler arasında göçmen kökenlilerin oranı ise yüzde 13 olarak kaydedildi.
Uluslararası Sosyalist Akım’ın Rusya örgütü, Putin’in partisinin oy kaybettiği son seçimlerin sonuçlarına ilişkin görüşlerini açıkladı.