'Suriye halkının omuzlarından devasa bir yük kalktı'

Bir yerleşimci sömürgeci kapitalist devlet olarak Kanada ve yerli mücadelelerinden dersler

Kanada'da yaşayan DSİP ve Uluslararası Sosyalistler üyesi Canan Şahin Kanada'da ortaya çıkan çocuk mezarlarını ve yerlilerin mücadelesini yazdı

Küba’ya ambargoya da Küba’da rejimin baskılarına da hayır

Küba’da binlerce insan ekonomik istikrarsızlığı, yüksek yiyecek ve benzin fiyatlarına ve artan Covid-19 vakalarına duydukları öfkeyi göstermek için protesto düzenlediler. Protestolar adanın batısındaki San Anronio’da başladı. Eylemlerin ülke geneline yayıldığı haberi başkent Havana’da öfkeli protestolara yol açtı.  Protestocular kaldırım taşlarını sökerek polislere attılar ve hükümet yanlısı aktivistlerle de çatıştılar.  Protestoculardan biri şöyle konuştu: “Açlık yüzünden buradayım; ilaç bulamadığımız için, elektrik kesintileri için, her şey eksik olduğu için buradayım.” Dans öğretmeni olan Miranda Lazara ise “çok zor bir dönemden geçiyoruz, sistemin değişmesi gerekiyor.” dedi. Gerçek ABD ve ittifakları; bu gerçek, samimi duygulardan kesinlikle yaralanacaklar. İran ve Çin hâkimiyetindeki Hong Kong’da olduğu gibi, ABD karşıtı ülkelerde ne zaman halk ayaklanması olsa bu böyle olur.  Böyle bir emperyalist müdahaleye sert bir şekilde karşı çıkmak gerekir.  Ama bu, Küba hükümeti işçi ve yoksullara saldırdığında, hükümetin arkasında durmak anlamına gelmiyor.  Polis protestoculara göz yaşartıcı gazlar ve coplarla saldırdı, birçok tutuklama yapıldı. Küba sol akımının önde gelen üyelerinin bir kısmı da tutuklananlar arasında.  2019’da İngiltere’de sosyalist tartışmalarda konuşan Frank Garcia Hernandez ve LGBT+ haklarını savunan önemli bir online dergi olan Tremenda Nota’nın yöneticisi Maykel Gonzalez Vivero da tutuklananlar arasında. Pazar günü Başkan Müguel Diaz-Canel “Hiç kimsenin durumumuzu manipüle etmesine izin vermeyeceğiz, savaş emri verildi, devrimciler sokaklarda”. dedi. Abluka Protestoları yönlendiren market raflarında yiyecek kalmamasına ve insanların temel ihtiyaçları için sıraya girmesine neden olan ekonomik kriz.  Enflasyon artarken, Küba para birimi sürekli değer kaybetmekte. Bu durum turizmin azalması ile birleşince, Küba ekonomisi zorlandı.  Hükümet, ekonomik krizi önlemek amacıyla, ekonomisini özel girişimlere açmaya karar verdi. Ama bu ülke ekonomisini batmaktan kurtaramadı.  ABD on yıllardır Küba’ya ambargo uyguluyor. Yaptırımlar eski başkan Doland Trump tarafından daha da sıkılaştırıldı ve bu da krizin büyümesine katkıda bulundu.  Şimdiki başkan Joe Biden, Küba ve ABD arasındaki ilişkileri istikrara kavuşturmak yönünde sözler verirken, yaptırımlar hala devam ediyor.  Biden’ın çevresindekilerin bir kısmı protestocuları desteklediğini hemen açıkladı. Ama bu destekleyici argümanlara rağmen, Beyaz Saray Küba halkının hakları ile ilgilenmiyor.   Aksine, Biden’in ekibi Küba hükümetini yasadışı kılmak ve kendi kontrolünü genişletmek ile daha fazla ilgili. 

“İş yok, açız”: Güney Afrika’da ayaklanmalar

Güney Afrika’nın büyük bir bölümünde öfke patlamaları yaşanıyor.

İktidar affetse de darbeciyi affetmeyiz: Mısır'da idamlara hayır!

Ankara darbeci Sisi ile diplomatik-siyasi ilişkiler kurarken, Mısır'da Müslüman Kardeşler üye ve yöneticileri idam ediliyor. Bugün idam edildiği duyurulan 25 yaşındaki Motaz Hassan, gibi cunta mahkemesi tarafından ölüm cezasına çarptırılan 12 İhvan üyesi ve yöneticisi her an idam edilebilir. Geçen yıl, Mısır'da idam edilenlerin sayısı  bir önceki yıla göre üç kat artmıştı. En az 23 kişi siyasi nedenlerle öldürülmüştü. 2013'te gerçekleşen darbeyle kendi yönetimini kuran Genelkurmay Başkanı Sisi, idam cezasını güncel uygulama haline getirmişti. Son yıllardaki artış ise hem Mısır ekonomisinin krizi hem de Sisi rejiminin çürümüşlüğünün kitlelerce görülmesi üzerine geldi. Türkiye'de AKP'lilerin aralarında bulunduğu geniş kesimler, Mısır'daki idamları protesto ederken, Erdoğan yönetimi geçtiğimiz günlerde Türkiye'deki İhvan basınını Sisi karşıtı sert haberler yapmaması konusunda uyarmıştı. Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon yataklarının paylaşımı kavgası sonucu Erdoğan ve AKP, Mısır ile ilişkilerini onarmaya çalışırken darbeye karşı direnişin sembollerinden biri olan Rabia Meydanı iktidar için geçmişte kalmış gözüküyor. Sisi rejimiyle her türlü diplomatik ve siyasi ilişki kesilmelidir. Mısır'da idamlara hayır! Sisi rejiminin yıkılması için Mısırlı işçiler ve yoksullarla küresel dayanışmayı büyütelim.

ABD, İran’a baskıyı artırıyor

ABD ve onun savaş çığırtkanı müttefiki İsrail yine el ele verip İran’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını, Ortadoğu’daki hakimiyetlerini artırmak için kullanmaya çalışıyor. Yargı erkinin başında bulunan İbrahim Reisi’nin geçtiğimiz hafta cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine ABD ve müttefikleri Reisi’nin kanlı tarihini gerekçe göstererek seçim sonuçlarına müdahale etmeye kalktılar.  Reisi 1988’de rejim karşıtı binlerce insanı ölüme gönderen savcılardan biriydi. Ölüm cezasına çarptırılanlar arasında ABD destekli silahlı grup Halkın Mücahitleri Örgütü’nün ve sol kanatın üyeleri de bulunuyordu.  Seçimler yüzde 43-48’lik bir katılımla sonuçlandı. Bu, 1979’da kurulan İran İslam Cumhuriyeti’nin tarihindeki en düşük katılımdır.  Sayılarının asgari dört milyon olduğu düşünülen bir seçmen grubu bu adaylardan herhangi birine oy vermek yerine oy pusulalarını geçersiz kılmaya karar verdi. Seçimlerdeki bu durum, sıradan insanların ülkedeki yönetici elitlerden bıkmış olduğunun bir yansımasıydı.   ABD’nin ikiyüzlü tutumu Yaşanan bir dizi kriz, yönetimdekilere duyulan güveni ve desteği bir hayli aşındırdı.  Ülkede Batı’nın İran’a uyguladığı yaptırımların yanı sıra yolsuzluk, kemer sıkma ve serbest piyasa reformları gibi birçok faktör yüzünden giderek daha da derinleşen bir ekonomik kriz yaşanıyor.  Ayrıca İran hükümeti pandeminin ilk aylarında salgını kontrol altına almak için çabalarken (2020’nin başlarında) devletin bir sivil yolcu uçağını düşürüp bu konuda yalan söylediği çıkmıştı ortaya. Bu olay da öfkenin yayılmasında büyük bir rol oynadı. Son zamanlarda yaşanan kitlesel protesto dalgalarında göstermişti kendini bu öfke. Ancak protestolar da şiddet uygulanarak bastırıldı. Seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü, “İranlıların kendi liderlerini özgür ve adil bir seçim sürecinde seçme hakları reddedildi,” diyordu. İsrail’in sağcı başbakanı Naftali Bennett ise İran’ı bir “cellat rejimi” olarak nitelendirdi. Adayların, atanmışlardan oluşan bir konsey tarafından onaylanması gereken seçimlerde halkın gerçek anlamda bir seçme özgürlüğü olmadığını söylüyorlar ama diğer taraftan da İran’a kıyasla bile çok daha kötü durumda olan Ortadoğu’nun çeşitli antidemokratik ve acımasız rejimlerini, diktatörlüklerini desteklemeye devam ediyor, hatta iş birliği yapıyorlar. Bu düpedüz ikiyüzlülüktür. Zaten asıl sorunları, Reisi’nin katı muhafazakârlardan biri olması. Yani Batı ile anlaşma konusuna, kendisinden önceki liderler kadar ılımlı yaklaşmıyor.  ABD, yaptırımlarını sona erdirmek karşılığında İran’ın nükleer teknoloji geliştirmesine sınır çizen bir anlaşmayı gündeme almaya çabalıyor ama İsrail buna da karşı çıkıyor. ABD ayrıca Ortadoğu’daki müttefiklerinin İran’a karşı ittifaklarını da destekleyip güçlendirmeye çalışıyor. Yani İran halkının dostu olduğu söylenemez. Reisi ise 2007’deki başkanlık seçimlerinde aldığı 16 milyondan fazla oyu şimdi 18 milyona yükseltmiş görünüyor. Bu, İran’ın büyük bir kesiminin ABD ile anlaşmayı değil karşısında durmayı istediğini gösterir. Çünkü sıradan insanlara acı çektiren tüm o darbelerden, diktatörlüklerden ve onlarca yıl süren savaşlardan ABD’nin sorumlu olduğunu biliyorlar.  Nick Clark’ın Socialist Worker’daki yazısından çeviren: Tuna Emren

Ermenistan seçimleri: Eski rejim ve milliyetçilik kaybetti

Ermenistan’da Dağlık Karabağ yenilgisi sonrası seçimlere gidildi.  Ülkede yükseltilmeye çalışılan milliyetçi hezeyana rağmen seçimlerde Paşinyan beklenenden fazla oy alarak yüzde 53,9 ile birinci oldu. Ermenistan İttifakı ise oyların sadece yüzde 21'ini alabildi. Dağlık Karabağ savaşında alınan ağır yenilgi sonrasında 17 parti Paşinyan hükümetine karşı birleşerek Ermenistan İttifakı’nı kurmuş ve Paşinyan’ın istifasını istemişti. Genel Kurmay Başkanı dahi açıklama yaparak yenilgiden sorumlu tuttuğu Paşinyan’ın istifasını talep etmiş, Paşinyan bu açıklaması nedeniyle Genel Kurmay başkanını görevden almak isteyince de Cumhurbaşkanı buna onay vermemişti. Paşinyan’ın kazandığı seçimlere katılım oranı yüzde 50 gibi düşük bir düzeyde kaldı. Ancak Ermenistan’da Paşinyan’ın kazandığı önceki seçimlerde de katılım yüzde 49’du. Paşinyan baştan sona yolsuzluğa batmış eski rejime karşı bir sivil muhalefet hareketinin sonucu olarak iktidara gelmişti. Rusya karşıtı olmasa da Batı dünyası ile ilişkilere önem veren bir lider olarak Ermenistan’ın dışa açılımını temsil ediyordu. Dağlık Karabağ savaşında çok ağır bir yenilgi alınmış olmasına rağmen Ermenistan halkı, eski Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan'ın liderliğindeki Ermenistan İttifakı’na destek vermeyerek ülkenin eski rejime geri dönmesini, yani bir tür restorasyonu ve milliyetçi hezeyanı kabul etmediğini göstermiş oldu. 

Brezilya’da on binlerce kişi Bolsonaro’ya karşı sokağa indi

Brezilya’nın aşırı sağcı başkanı Bolsonaro’nun başarısız pandemi politikalarını protesto eden on binlerce kişi ülkenin 450 kadar şehrinde sokakları doldurdu. Eylemlere sendikalar ve İşçi Partisi de destek verdi. Eylemler, Korkusuz Halk Cephesi platformunun çağrısı ve çok sayıda siyasi parti, sendika ve örgütün desteğiyle gerçekleşti.  Ölü sayısının yarım milyonu aştığı ülkede günlük ölüm sayısı iki binin üzerinde ve nüfusun sadece yüzde 15’i tam doz aşı vurulabildi. Bu nedenle on binler “Aşı, Hemen Şimdi” sloganları attılar.  En başından beri Covid-19’u ciddiye almayan Bolsonaro hastalığın grip gibi bir şey olduğunu söyleyerek ekonominin kapatılmasına izin vermemişti. Kendisi de virüse yakalanan Bolsonaro hidroksiklorokin hapı içerek iyileştiğini iddia etmiş ama hidroksiklorokin Dünya Sağlık Örgütü tarafından hiçbir yararı olmadığı hatta kullananlara bazı zararları olabildiği gerekçesiyle Covid-19 tedavilerinden kaldırılmıştı. Bolsonaro, pandemi politikalarını eleştirenlere de “mızmızlanmayın” diyordu. Brezilya, dünyada en fazla vaka sıralamasında ABD ve Hindistan’ın ardından üçüncü, en fazla ölüm sıralamasında ise ABD’nin ardından ikinci sırada yer alıyor. Ülkede yarım milyon kişi Covid-19 sebebiyle hayatını kaybetti. Ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle ülke nüfusunun yüzde 59’u gıda güvencesizliği yaşıyor. Bu arada muhalif gruplar birleşerek Bolsonaro’ya karşı bir ‘süper dava’ açmaya hazırlanıyor. Bolsonaro’nun pandemiyi umursamaması sonucunda neden olduğu ölümler başta olmak üzere yerli halklara ve göçmenlere yönelik ırkçılık suçlamaları da dahil 21 ayrı suçtan yargılanacağı ortak bir dava açacaklar. Mayıs ayında yapılan bir anket çalışmasına göre, Brezilyalıların yüzde 57'si Bolsonaro'nun görevden alınmasını destekliyor.

G7 zirvesi: İklim krizine devam dediler, tek dertleri daha fazla kâr

Dünyanın en zengin 7 ülkesinin bir araya geldiği G7 zirvesinden yeryüzünün içinden geçmekte olduğu krizler konusunda elle tutulur hiçbir karar çıkmadı. G7 + AB temsilcisinin katıldığı zirvede üç önemli konuda karar alınması bekleniyordu; pandemiyle mücadele, küresel ısınma ve yoksul ülkelere ekonomik yardım. Ancak G7’de alınan en önemli karar Çin’in dev İpek Yolu ticaret yolu projesine karşı alternatif bir ticaret yolu açılması kararı oldu! Aldığı kararları 25 sayfalık bir bildiri ile duyurdu G7. Küresel ısınmayla mücadele kapsamında G7 ülkeleri 2025 yılına kadar her yıl yoksul ülkelere 100 milyar dolarlık yardımda bulunacağını ilan etti. Ancak G7 zaten 2010-2020 yılları arasında yıllık 100 milyar dolar yardımda bulunma kararı almıştı. Bu karar özellikle pandemi döneminde uygulanmamıştı.  G7 ülkeleri, kömür enerjisi kullanımına son vereceğini ve gelişmekte olan ülkelerin kömürlü termik santral yapımına destek vermeyeceğini, bu ülkelerin fosil yakıt enerjisinden vazgeçmeleri için de 3 milyar dolar ayıracağını duyurdu. Ancak zaten Avustralya gibi ülkeler kömürden doğalgaza geçişi emisyon azaltım yöntemi olarak gösterirken G7’nin sadece yeni kömür santrallerini durduracağını söylemesi son derece yetersiz kalmış oldu. G7 ülkelerinin 2017-2019 yılları arasında fosil yakıt üretimi için 86 milyar dolarlık kamu bütçe desteği sağladığı düşünüldüğünde bu desteğin kesilme kararı alınmamış olması, alınan bütün diğer kararları da anlamsız kılıyor. G7 ülkeleri 2050 yılında net sıfır hedefleri dahilinde 2030’a kadar 2010 yılı seviyelerinden %50 karbon emisyon salımında azaltım yapacaklarını duyurdular ki bu kararda da yeni bir şey yok. Ayrıca yine bu hedeflere nasıl varacaklarına dair somut bir plan açıklamadılar. Covid-19 aşıları konusunda ise G7 ülkeleri gelişmekte olan dünyaya 1 milyar doz aşı bağışlayacaklarını duyurdu. Ancak patentlerin kaldırılması ve aşıların her ülkede üretilebilmesi konusunda hiçbir karar almadı.  Aktivistler öfkeli Küresel adaletsizlikler konusunda çalışan Oxfam International’ın eşitsizlik politikaları sorumlusu Max Lawson “G7 zirvesi bu rezaletle yaşayacak” dedi.  Global Justice Now’dan Nick Dearden aşıların mülkiyet haklarını korumaya devam ederek pandemiyle mücadeleyi bir hayırseverlik meselesine indirgeyen G7 zirvesi hakkında “utanç verici” açıklamasında bulundu. Dearden, G7 ülkelerinin açıkça “önce kâr” mantığına sahip olduklarını bir kez daha kanıtladıklarını belirtti. Yine Oxfam’dan iklim değişimi bölümünden Nafkote Dabi, yoksul ülkelere yapılacak iklim değişimiyle mücadele bütçesinin hem ayrıntılarının muğlak olduğunu hem de yerel topluluklar için hayati önemde olan iklim değişimine adaptasyon desteğinin bildiride yer almadığını söyledi. İklim aktivistleri yıllardır “zarar ve kayıp finansmanı” için mücadele ediyorlar.  Aktivistler eylemdeydi Zirvenin yapıldığı İngiltere’de binlerce aktivist iklim değişiminin durdurulması ve küresel adalet için eylemdeydi. İngiltere’nin sahil kenti Cornwall’da yapılan zirve sırasında Gyllyngvase sahilinde binlerce aktivist festival düzenledi ve Cornwall sokaklarında yürüdü. Bin kadar sörfçü ve kanocu atık suların okyanuslara boşaltılmaması talebiyle kürek çekti. Aktivistler “İklim için harekete geçin”, “denizlerimizi koruyun” dövizleri taşıdılar. Patent haklarının kaldırılması talebine destek çekmek için Oxfam aktivistleri, G7 liderlerinin maskelerini takarak büyük bir aşı şırıngasını çekiştirerek fotoğraf çektirdiler ve küresel aşı eşitsizliğine dikkat çektiler. Yokoluş İsyanı bir kez daha medyayı hedef alan yürüyüşler yaparak “gerçekleri söyleyin” dedi. Savaşı Durdurun Koalisyonu ve sendikalar “G7’de diren” yürüyüşünde biraraya geldi. 300 kadar drone ile gökyüzüne türleri yok olma tehdidi altında olan hayvanların resmi çizildi. Siyasetçilerin hurdadan dev heykelleri yapıldı ve pikaçu kostümü giyen aktivistler sokaklarda yürüdü. 

21. yüzyılda kapitalizmin vahşeti: Dünyada çocuk işçi sayısı 160 milyona çıktı

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve UNICEF'in birlikte hazırladığı rapor, 21. yüzyılda çocuk emeği sömürüsündeki artışı gözler önüne serdi. Çocuk İşçiliği: 2020 Küresel Tahminler, Eğilimler ve Önümüzdeki Yol başlıklı rapora göre: - Dünya genelinde çocuk işçi sayısı 20 yılda ilk kez yeniden yükselişe geçti. - Dünyadaki çocuk işçilerin sayısı 160 milyona yükseldi. 2020 yılı başında kaydedilen bu sayı, dört yıl önceye göre 8 milyon 400 bin daha fazla. - 2000 ile 2016 arasında dünyadaki çocuk işçi sayısı 94 milyon azalmıştı. Çocuk işçilerin nüfusa oranı da. 2020 yılında ise çocuk işçilerin nüfusa oranı 2016 yılındaki seviyeye hemen hemen yakın olarak ölçüldü. Bunun sebebi dört yıl içinde gerçekleşen nüfus artışı. Yani çocuk işçi sayısı artıyor. -  "Çocuk işçiliğini sona erdirme mücadelesinde zemin kaybediyoruz" UNICEF Genel Direktörü Henrietta Fore'a göre 2022 yılında 9 milyon fazla çocuk işçi daha işgücüne katılacak. Pandeminin yarattığı yoksulluk, çocuklarının çalıştırılmasını körüklüyor. - UNICEF'in istatistik uzmanı Claudia Cappa'ya göreyse çocuk emeği sömüründeki artış çok daha büyük olacak: "Tasarruf önlemleri ve diğer faktörler nedeniyle işçi çocukların sayısı gelecek yılın sonuna kadar 46 milyon daha artabilir." - En vahim bilgi ise çocuk işçilerinin yarısının 5-11 yaş arasındaki çocuklar olması. - Rapora göre çocuk işçilerin üçte ikisi erkek. Ancak ev içi çalışma esas alındığında kız çocuklarının oranı daha da artıyor. - En fazla işçi çocuk dünyanın yoksul bölgesi olan Sahraaltı Afrika ülkelerinde. Her dört çocuktan biri işçi. Bu oran Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde ise yüzde 2,3. - Çocukların çalıştırıldığı sektörlerin başında ise rapora göre tarım geliyor. 112 milyon ile dünyadaki çocuk işçilerin yaklaşık yüzde 70'i tarımda çalışıyor. Yüzde 20'lik bir kesim hizmet sektöründe yüzde 10 ise endüstride istihdam ediliyor. - Rapora göre tehlikeli iş kollarında çalışan 5 ila 17 yaş arasındaki çocukların sayısı 2016-2020 arasında 6,5 milyon artarak 79 milyona yükseldi.  Bu rapordan çıkartabilecek tek sonuç, çocuk emeği sömürüsünün ortadan kaldırılması için kapitalizme karşı mücadelenin büyütülmesinin gerekliliği

Geri 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 İleri

Bültene kayıt ol