İsrail güvenlik güçlerinin Kudüs'teki Şeyh Cerrah ve Mescid-i Aksa'da Filistinlilere yönelik saldırılarının ardından İsrail ordusu Gazze'ye hava saldırıları düzenledi, 27 kişi yaşamını yitirdi, 103 kişi yaralandı.
Filistin Sağlık Bakanlığı ilk yaptığı açıklamada Hamas'ın roket saldırılarına misilleme olarak İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırılarda 9'u çocuk 20 Filistinlinin öldüğünü duyurdu. Gazze'deki Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamada, son saldırıların ardından beş kişinin daha hayatını kaybetmesi sonucu toplam can kaybının 25'e yükseldiği kaydedildi.
İsrail polisi, Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırıları protesto etmek için düzenlenen eylemlere katılan 98 Filistinliyi gözaltına aldı. Söz konusu Filistinliler, İsrail polisinin Mescid-i Aksa'da nöbet tutanlara saldırmasını protesto etmek amacıyla dün akşam İsrail’in birçok bölgesinde eylemler düzenledi. Polisten yapılan açıklamada, İsrail'in kuzeyinde 67, güneyindeki Rahat kentinde de 31 kişinin gözaltına alındığı belirtildi.
Binlerce Filistinli, dün Harem-i Şerif'te Yahudi yerleşimcilerin saldırısına karşı nöbet tutmuş, İsrail polisi Mescid-i Aksa'yı basarak, nöbet tutan Filistinlilere, plastik mermi, göz yaşartıcı gaz ve ses bombalarıyla müdahale etmişti. Filistin Kızılayı'ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, İsrail polisinin dün Doğu Kudüs'teki müdahaleleri nedeniyle 5’i ağır, 520 kişi yaralandı.
Filistin’den son gelişmeler şöyle:
10 Mayıs
Sabah saatlerinde binlerce Yahudi yerleşimci, saat 07.00'da Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlemek için toplandı. Filistinliler, Kıble Mescidi'nin kapılarında, Yahudi yerleşimcileri engellemek üzere barikatlar kurdu. İsrail güçleri şiddetli bir şekilde Kıble Mescidi'ndeki barikatlara saldırdı.
İsrail polisi, Yahudi yerleşimcilerin Şam Kapısı'ndan Mescid-i Aksa'ya girmesine izin verileceğini açıkladı. Başta Şam Kapısı ve Hıtta Kapısı olmak üzere Mescid-i Aksa'da çatışmalar başladı. Çok sayıda Yahudi yerleşimci Kudüs'te Mescid-i Aksa'ya doğru yürümeye başladı. İsrail askerleri Kudüs'ün Şeyh Cerrah Mahallesi'nde Filistinlilere saldırdı.
Gazze merkezli birçok Filistinli grubun Yahudi yerleşimlerine saldırılar düzenlemeye başladığı bildirildi. Başta Siderot ve Askalan olmak üzere İsrail'in güneyindeki birçok Yahudi yerleşimi füzelerle hedef alındı. Füze saldırılarının ardından İsrail polisi Kudüs'te radikal Yahudiler tarafından düzenlenen gösterilerin iptal edildiğini açıkladı.
İsrail ordusu Gazze’ye hava saldırısı başlattı. Filistin Sağlık Bakanlığı, Gazze'deki İsrail hava saldırılarında şimdiye dek 3’ü çocuk 20 Filistinlinin hayatını kaybettiğini, 65 Filistinlinin yaralandığını açıkladı.
11 Mayıs
İsrail'in Gazze'ye yönelik bombardımanları, Gazze'den İsrail'i hedef alan roket saldırıları devam etti. İsrail'in Gazze Şeridi'nde düzenlediği saldırılarda hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı 25'e yükseldi. Bunlardan 9'unun çocuk olduğu belirtildi.
Türkiye’de ve Avrupa’nın çeşitli kentlerinde İsrail’in saldırılarını protesto gösterileri düzenlendi.
İsrail devleti, Doğu Kudüs’te Filistinlilerin mülklerine el koymaya, yerlerine siyonist Yahudileri yerleştirmeye devam ediyor. İşgal altındaki Doğu Kudüs, Şeyh Cerrah Mahallesi’nde yaşayan Filistinlilere zorunlu göç tehdidi nedeniyle gergin günlere sahne oluyor.
İsrail’de bir mahkeme, geçen hafta 12 Filistinli ailenin evlerinin boşaltılmasına ve yerlerine Yahudi yerleşimcilerin yerleştirilmesine karar vermişti. Bunun üzerine Filistinliler mahallede nöbet tutmaya başladılar.
Şeyh Cerrah Mahallesindeki evlerin boşaltılması tehdidine karşı Müslümanlar geçen Cuma Mescid-i Aksa’da 70 bin kişinin katıldığı Cuma namazı kıldılar, namaz sonrası evlerin boşaltılmak istenmesini protesto etmek için bir araya geldiler.
İsrail polisi, 7 Mayıs Cuma akşamı teravih namazı sırasında Mescid-i Aksa başta olmak üzere, Doğu Kudüs'ün farklı noktalarında plastik mermi ve ses bombalarıyla Filistinlilere saldırdı. Filistin Kızılay’ı, İsrail polisinin müdahalesi nedeniyle 205 Filistinlinin yaralandığını açıkladı.
Öte yandan İsrail’in Doğu Kudüs’ü 1967’deki işgalinin yıl dönümü olan 9 Mayıs’ta Siyonist eylemciler Doğu Kudüs sokaklarında gösteriler yaptılar, Mescid-i Aksa’ya baskın yapılması gerektiğini savundular.
İsrail polisi, 9 Mayıs’ta işgal altındaki Doğu Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’da fanatik Yahudilerin baskınını önlemek için nöbet tutan Filistinlilere saldırdı. Filistin Kızılay’ı saldırıda 90 kişinin yaralandığını, yaralananlar arasında bir yaşında bebek ve çocukların da olduğunu açıkladı.
Yaralanmaların çoğunun plastik mermiyle yüz, göz ve göğüs bölgesinden olduğuna değinilen açıklamada, hastanelerde doluluk yaşanması nedeniyle bölgede sahra hastanesi kurulduğu ifade edildi.
Saldırıların Müslümanlar için kutsal bir mekân kabul edilen Mescid-i Aksa’da ve yine kutsal ay kabul edilen Ramazan ayında yapılması Filistinlilerin tepkisini arttırdı.
ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmesi İsrail’in bugünkü saldırganlığını daha da cesaretlendiriyor.
Madrid'deki bölgesel seçimler, İspanyol siyasetinde sağdan gelen tehlikeyi gösterdi .
Muhafazakar Halk Partisi (PP) oylarını ikiye katlayarak yüzde 45'e çıkardı ve Madrid meclisinde neredeyse çoğunluğu elde etti.
PP adayı Isabel Díaz Ayuso, İspanyol milliyetçiliğini, neoliberal siyaseti ve Covid-19 kısıtlamalarına karşı muhalefeti kucaklayan bir platformda durdu. Ayuso'nun siyasi çizgisi, "Özgürlük ya da Komünizm" sloganıyla özetlenebilir.
Ayuso, merkez-sol koalisyon ulusal hükümetinin koronavirüsün yayılmasını önlemek için aldığı kısıtlı sınırlı girişimlere meydan okumak için Madrid belediye başkanı konumunu kullandı.
Kapatma kısıtlamalarının en yüksek olduğu zamanlarda bile başkentteki barları ve restoranları kapatmayı reddetti.
Bu, perakende ve eğlence mekanı patronların ile Ayuso'nun kampanyasının arkasında toplanan küçük mülk sahipleri arasında yankı uyandırdı. Seçime giden aylar boyunca, kısıtlamaların kaldırılmasını talep eden büyük seferberlikler düzenlediler.
Pandemi başladığından beri, sadece Madrid bölgesinde en az 15 bin kişi Covid'den öldü. Bölge şu anda ülkedeki en yüksek enfeksiyon oranlarından birine sahip.
Faşist unsurların yer aldığı aşırı sağdaki Vox partisi de koltuk sayısını 12'den 13'e çıkardı.
Bütün bunlar siyaseti daha da sağa çekecek.
Zayıflık
Madrid seçimleri, solun zayıflığının altını çizdi.
Britanya'daki İşçi Partisi'ne benzer olan iktidardaki Sosyalist Parti'nin (PSOE), oy oranı on düştü ve yüzde 17'ye geriledi.
Küçük ortağı Podemos, parti lideri ve kurucusu Pablo Iglesias'ın bölgede seçime katılmasına rağmen yalnızca yüzde 7'lik bir oy elde etti. İglesias beşinci oldu ve sonucun ardından tüm görevlerinden istifa ettiğini ve siyaseti bıraktığını açıkladı.
Her iki taraf da Covid-19 salgınını görevde halletmelerinin bedelini ödedi. İspanyol kapitalizmi PSOE ve Podemos'un yöneticilerinin pratikte sermayenin çıkarlarına öncelik verdiği gibi, yıllarca kemer sıkma ve iş kayıplarını geride bırakma umuduyla seçildi .
Ancak Avrupa'daki en yüksek enfeksiyon oranlarından birine ve sıradan insanlar için ekonomik zorluklara yol açtılar.
Seçmen katılımı genel olarak çok yüksek olmasına rağmen, en fakir ilçeler en düşük katılımı gösterdi. Sağ, kendi tabanını harekete geçirmek daha başarılıydı.
Podemos'tan ayrılan Mas Madrid, 24 sandalyeyle soldaki en iyi oyu elde etti. İspanyol hükümetinin siciliyle ilişkilendirilmemesinden faydalandı.
Ancak üç sol partinin birleşik oyu sağdakinin çok altındaydı.
İspanyol devleti, 2008 ekonomik krizinden bu yana sürekli bir kargaşa içinde. Monarşi gibi geleneksel partiler ve kurumlar da yolsuzluk skandallarıyla sarsıldı. Katalonya'daki bağımsızlık hareketi neddeniyle birleşik bir İspanyol devletinin varlığı bile sorgulandı.
Siyasi ilk başta solun lehine çalıştı.
Ancak Podemos'un odak noktası, sokaklarda kitle hareketini inşa etmek değil, seçimleri kazanmaktı.
Aşırı sağa karşı kitlesel seferberlikler ve Podemos deneyiminden ders alan bir sol, akıntıyı sağın gerilmesine çevirmek için çok önemlidir.
Héctor Sierra
(Socialist Worker)
Pandemide milyarca insanın geliri düşerken, küresel gıda fiyatlarında artış devam ediyor
Koronavirüs salgınının tedarik zincirlerini sıkıştırması, iklim krizi ve üretim maliyetleri tehdidin boyutunu artırıyor.
FAO (BM Gıda ve Tarım Örgütü)’nün yaptığı açıklamaya göre, tahıl fiyatları, Nisan’da aylık bazda yüzde 1,2 artarken, yıllık bazda yüzde 26 yükseldi.
Arjantin, Brezilya ve ABD’de ekim alanlarının daralması ve iklim kaynaklı endişeler mısır fiyatlarını aylık yüzde 5,7, yıllık yüzde 66,7 artırdı.
Buğday fiyatları büyük ölçüde sabit kaldı, pirinç fiyatları ise geriledi. Arpa fiyatlarında da kısmi bir gevşeme yaşandı.
Süt, tereyağı, süt tozu ve peynir fiyatı, bu ürünlere gelen Asya kaynaklı güçlü talep ile aylık bazda yüzde 1,2 yükseldi.
Et fiyatları yüzde 1,7 arttı. Hem büyükbaş hem de küçükbaş hayvan eti ile domuz etine artan talep fiyatlarda yükselişe neden oldu. Özellikle Doğu Asya’dan gelen güçlü talep, söz konusu fiyat artışlarını destekledi.
Şeker fiyatı aylık bazda yüzde 3,9 artarken, yıllık bazda yaklaşık yüzde 60 yükseldi. Brezilya’da şeker hasadının yavaşlaması ve Fransa’da yaşanan don hasarına ilişkin endişeler, şeker fiyatında artışa neden oldu.
Dolar cinsinden ihracat fiyatları üzerinden hesaplanan gıda fiyatları endeksinde nisanda, bir önceki yılın aynı ayına göre artış yüzde 30,8 oldu.
Kapitalist sistem insanların yeterli gıdaya erişmesine imkân sağlamıyor
Birçok ülkenin parasal ve mali genişlemeye gitmesi, covid kısıtlamaları, küresel talepteki artışa uygun arz sağlanamaması, üretici ülkelerin ihracat kısıtlamaları ve artan stoklamalar gıda fiyatlarındaki artışta etkili oluyor.
Yoksullaşan kitlelerin salgın döneminde artan fiyatlarla başa çıkabilmesi giderek daha da zorlaşıyor. 2019 yılında dünyada 690 milyon insan yetersiz beslenirken, 2020 yılında bu sayı covid salgını nedeniyle 840 milyona yükseldi.
Kapitalizmin yıkılması, uluslararası ölçekte bütün insanların yeterli gıdaya erişmesine imkân sağlayacak bir sistem kurulması şart.
Kolombiya günlerdir grevler ve gösterilerle sarsılıyor. Ancak dün altı gündür süren çatışmaların en kanlı günü yaşandı. Polis ve askerin açtığı ateş sonucu 100 kadar göstericinin katledildiği söyleniyor. Helikopterden göstericilere ateş açıldığı da iddialar arasında. Önceki günlerde de 16 kişinin hayatını kaybettiği, yüzlercesinin de yaralandığı haberleri yer alıyordu basında.
Kolombiya’da iktidardaki sağcı Ivan Duque hükümeti, salgın koşullarında kötüye giden ekonomiyi toparlamak için “Sürdürülebilir Dayanışma Yasası” tasarısını Kongreye sunmuştu. Aslında bir vergi yasası olan tasarıda KDV’nin yükseltilmesi ve vergi tabanının genişletilmesi yer alıyor. Vergi, asgari ve düşük ücretlileri kapsama da zenginler yerine orta gelir grubunu kapsıyor.
Ancak işçileri, öğrencileri ve orta gelir grubunu sokağa döken tek neden bu değil. Kolombiya’da 2016 sonunda 40 yıldan uzun bir süredir FARC gerillalarıyla süren savaş, dönemin sağ hükümeti tarafından FARC ile imzalanan bir barış anlaşmasıyla sona ermişti. Şimdiki başkan Duque, o dönem barış görüşmelerini yürüten partisinden istifa ederek barış sürecine karşı olan bir başka parti kurmuştu ve 2018’de başkan seçilmişti.
Geçtiğimiz beş yılda resmi olarak barış devam etmesine rağmen 276 eski FARC militanı ve 900'den fazla topluluk lideri öldürülmüştü. FARC’ın silahlı güçlerinin çektiği kırsal alanlara uyuşturucu mafyası girmeye yerli halkı katletmeye başlamıştı. Örgütün eski liderlerinin bir kısmı geçen yıl yeniden silahlanma çağrısı yapmıştı.
Vergi Yasası’nın Kongre’ye sunulması üzerine yedi sendika bir araya gelerek Ulusal Grev Komitesini oluşturdular ve bir haftadır süren grev ve gösterilerde ekonomik ve politik talepleri birleştirdiler. Komite, ilan ettiği taleplerde vergi yasasının çekilmesini ve Barış Anlaşması’nın gereklerinin yerine getirilmesini istiyor. Yani işçiler ekmek ve barış istiyor.
Komite, covid-19’dan 76 bin kişinin hayatını kaybettiği ve her gün 500 civarı kişinin ölmeye devam ettiği ülkede yaygın aşılama, gelir desteği, yüz yüze eğitime geçilmemesi, etnik ve cinsel ayrımcılığa son verilmesi, özelleştirilmelerin durdurulması gibi taleplere de yer veriyor.
Komite daha eylemlerin ilk günlerinde ekonomik taleplerini kazandı. Vergi yasası geri çekildi ama hükümet yasa taslağının önce sendikalarla görüşüleceğini ve müzakere sonrası tekrar sunulacağını açıkladı. Ayrıca Hazine Bakanı Alberto Carrasquilla da pazartesi günü istifa etti. Tepki çeken bir diğer hükümet kararı olan 4,5 milyar dolarlık “24 savaş uçağı alımı” planından da vazgeçildiği açıklandı.
Ancak genel grev çağrısına devam edilmesi ve on binlerce kişinin gösterilere katılması üzerine kolluk kuvvetleri ateş açarak katliam gerçekleştirdi. Eylemciler katliam görüntülerini #SOSColombiaNosEstanMatando etiketiyle paylaşıyorlar.
Meksika Devlet Başkanı Andres Manuel Lopez Obrador, 500 yıl önce İspanya'nın bölgeyi fethinden bu yana kendilerine karşı işlenen suçlardan dolayı yerli Maya halkından özür diledi.
Obrador, özellikle de 1847-1901 arasında yaşanan vahşete ve yaklaşık 250 bin kişinin yaşamına mal olan Yukatan Ayaklanması'nın bastırılmasına değindi.
Obrador, "Maya halkından, fetih sırasında bireyler, ulusal ve yabancı makamlar, 300 yıl süren sömürge egemenliği ve 200 yıllık bağımsız Meksika döneminde kendilerine karşı işlenen korkunç suçlar için özür diliyoruz" dedi.
Obrador siyasette ismini ilk olarak memleketi Tabasco eyaletinde yerli halkların ateşli bir savunucusu olarak duyurmuştu.
Özür ise tarihi bir önem taşıyor. Yerli halkların İspanya ve Meksika devletleri tarafından defalarca katledilmesinin, kültür ve geleneklerinin büyük ölçüde silinmesinin resmen kabul edilmesi için yıllardır mücadele eden Maya halkının liderleri açısından çok önemli bir dönüm noktası.
Avrupa kapitalizminin iki büyük lideri, birer demokrasi örneği olarak gösterilen Fransa ve Almanya emekli askerlerin darbe tehditleri ve planlarıyla çalkalanıyor.
Ülkede 1 Mayıs da dahil olmak üzere 4 günlük grev hareketi sonucu, sağcı hükümet geri adım atmak zorunda kaldı.
Kolombiya hükümetinin tepki toplayan yasası, KDV oranlarının ve çalışanlardan kesilen vergilerin artırılmasını içeriyordu.
Yasa tasarısı, 28 Nisan günü ülke çapında protesto eylemleri ve grevlerle karşılandı. 1 Mayıs'a kadar süren grevler ve protestolar sırasında hükümet baskıyı seçti. Barışçıl göstericilerin üzerine polis ve askerlerini yollayan hükümet, 8 protestocunun öldürülmesine, 300'den fazla kişinin yaralanmasına neden oldu.
Üretimi durduran işçilerin birçok sektöre yayılan grevi Kolombiya kapitalizmini felç etti ve sağcı hükümet pes ederek yasa tasarısını rafa kaldırdı.
Fransız hükümeti göçmenlere ve Müslümanlara karşı baskıları artırıyor. Aşırı sağ güçler ise darbe tehdidi yapıyor.
Bu hafta bir kabine toplantısında sunulan yeni bir yasa tasarısı, daha da fazla baskı ve polise büyük yetkiler verilmesini getirecek. Telefonların, web adreslerinin ve anlık mesajlaşmanın çok daha kolay izlenmesini sağlayacak.
Bütün bunlar sözüm ona “terörle mücadele” gerekçe gösterilerek haklı çıkartılmak isteniyor.
Yeni yasa tasarıları, son yasama aşamalarından geçen "ayrılıkçılık karşıtı" yasanın ardından geldi.
Müslümanlara yönelik bu saldırıların arasında, halka açık yerlerde 18 yaşından küçük kadınlara başörtü yasağı da var.
Macron hükümeti, büyük protestolara rağmen "küresel güvenlik" yasasını kabul etmişti. Bu yasaya göre, polis şiddetini fotoğraflayan ve filme alan kişilerin yargılanmasının önü açıldı.
Bu atak, ırkçılık karşıtı eylemcilere ve Sarı Yeleklilere yönelik polis saldırılarına duyulan öfkenin ardından geldi.
Artan baskı, aşırı sağı daha da cesaretlendiriyor.
Geçen hafta 23 emekli generalden gelen bir mektupta, "banliyö sürülerine" karşı kararlı eylem talep ediliyordu. Hükümet hiçbir şey yapmadığı takdirde "tehlike altındaki medeniyetimizin değerlerini korunması için görevdeki arkadaşlarımızın müdahalesi" olacağı uyarısında bulundular.
Mektupta böyle bir senaryoda ölülerin "binlerle sayılacağı" yazıyordu ve Fransa'nın Cezayir'e bağımsızlık vermesine karşı çıkan generallerin başarısız darbe girişiminin 60. yıldönümünde yayınlandı.
Mektup
Bu mektup, Başkan Emmanuel Macron'a hitaben yazılmıştı ve aşırı sağdaki Valeurs Actuelles dergisinde yayınlandı.
Generaller, düşmanlardan birinin "İslamcılık" olduğunu söylüyor. Diğeri ise ırkçılık karşıtlığı:
"Bugün bazıları ırkçılıktan, yerli milliyetçilikten ve sömürgecilik karşıtı teorilerden bahsediyor, bu terimler aracılığıyla nefret dolu fanatiklerin istediği şey ırk savaşıdır."
Dergiye göre mektup daha sonra binden fazla emekli askeri personel tarafından imzalandı. Bazı anketlere göre 2022 cumhurbaşkanlığı seçimle yarışında önde gözüken faşist Marine Le Pen mektubu büyük oranda destekledi.
Le Pen, generalleri “hareketimize katılmaya ve başlayan savaşta yer almaya” çağırdı.
Generallerin analizini alkışladı ve böyle düşünen herkese "iyileşme için ayağa kalkmaya - diyelim ki - ülkemizin kurtuluşu için" çağrısını yaptı.
Silahlı Kuvvetler Bakanı Florence Parly, Le Pen'i eleştirdi fakat yalnızca orduyu zayıflattığı gerekçesiyle.
Parly, "Madam Le Pen’in sözleri, askeri kurumla ilgili ciddi bir yanlış anlaşılmayı yansıtıyor ve bu silahlı kuvvetlerin başındakileri endişelendiriyor" diye yazdı.
"Madam Le Pen'in önerdiği gibi silahlı kuvvetlerin siyasallaşması, ordumuzu ve dolayısıyla Fransa'yı zayıflatacaktır."
Fransa, her gün yüzlerce kişinin öldüğü derin bir koronavirüs krizini yaşıyor.
Politikacıların hiçbirinin toplumsal sorunlara bir cevabı yok gibi görünüyor. Bu, toplumun tepesindeki krizi körükleyen faktörlerden biri.
Bu atmosferi yaratan hükümet, aşırı sağın rütbeli güçlerini cesaretlendiriyor.
Charlie Kimber
(Socialist Worker)