Vladimir Putin'in Perşembe günü başlattığı Ukrayna işgalinde sivil kayıplar artarken, dünyanın çeşitli şehirlerinde yaşayan Ukraynalı göçmenler ve Moskova'da savaş karşıtları sokağa çıktı
Rusya'da savaş karşıtı eylem
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali büyük insani kayıplarla ikinci gününe girerken Rusya'nın kanaat önderleri, gazeteciler ve bilim insanları savaşa karşı bildiriler yayınladı, sokaklara çıktı.
Protestocular dün gece Moskova, St. Petersburg ve başka kent merkezlerinde savaş karşıtı miting ve gösteriler düzenledi. Protestolarda 850'den fazla kişi gözaltına alındı. Moskova'daki Puşkin Meydanı'nda yüzlerce kişi "Savaşa Hayır!" yazan pankartlarla toplandı. Rusya'nın ikinci büyük kenti St. Petersburg'da da büyük bir kalabalık savaş "Savaşa Hayır" sloganlarıyla kent merkezinde bir araya geldi.
Rapçi Miron Fyodorov: "İnsanlar ölürken sizi eğlendiremem."
Ünlüler ve kamuya mal olmuş kişiler de savaşa karşı çıktılar. Rusya'nın en popüler eğlence sunucusu Ivan Urgant, Instagram'da yayınladığı mesajda "Korku ve acı. Savaşa HAYIR." sözlerine yer verdi.
Oxxxymiron sahne adını kullanan popüler rapçi Miron Fyodorov, sosyal medya platformunda bir video mesajıyla hayranlarına seslendi. "Ukrayna'ya Rus füzeleri yağarken, Kiev sakinleri bodrumlarda ve metroda saklanmak zorunda kalırken, insanlar ölürken sizi eğlendiremem" dedi.
Kremlin'in uzun süredir dizginlemeye çalıştığı ancak büyük ölçüde hükümet müdahalesinden uzak kalan Twitter ve Facebook'ta #notowarwithUkraine ve #Iwontbesilent hashtag'leri trend oldu.
Pop yıldızları, televizyon talk-show sunucuları ve film yönetmenleri de savaşı protesto için Instagram hesaplarına siyah kareler koyuyor.
Eski cumhurbaşkanı adaylarından sosyalist Ksenia Sobçak, "Biz Ruslar bugünün sonuçlarıyla daha uzun yıllar uğraşacağız" diye yazdı.
Muratov: "Gezegenin hayatını yalnızca Rusların savaş karşıtlığı kurtarabilir"
İş dünyasının gazetesi Kommersant muhabiri Elena Çernenko tarafından başlatılan savaş karşıtı imza kampanyasına, başlar başlamaz 100 tanınmış gazeteci imza verdi. İmzacılar arasında RBC, Novaya Gazeta, Dozhd, Ekho Moskviy, Snob ve The Bell gibi kuruluşların çalışanları ile devlet medyası TASS ve RT'den haberciler yer alıyor.
Novaya Gazeta'nın genel yayın yönetmeni ve 2021 Nobel Barış Ödülü sahibi Dmitriy Muratov, Putin'in dış müdahaleye karşı uyarılarını kınadı ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodymiyr Zelenskiy'in Rusları savaşa karşı ayağa kalkmaya yönelik çağrısını yineledi.
"Başkomutan, elindeki 'nükleer düğme'yle pahalı bir arabanın anahtarlığı gibi oynuyor. Bir sonraki adım nükleer bir saldırı mı olacak yani? Vladimir Putin'in misilleme silahıyla ilgili sözlerini başka türlü yorumlayamam" dedi.
Muratov, gazetenin bir sonraki sayısının hem Rusça hem de Ukraynaca yayınlanacağını bildiren bir video mesajında, "Yalnızca Rusların savaş karşıtı hareketi bu gezegenin hayatını kurtarabilir" dedi.
30 bağımsız medya kuruluşu: "Rus liderliğinin başlattığı katliama karşıyız"
Ardından, 30 bağımsız Rus medya kuruluşunun oluşturduğu bir koalisyon, "Rus liderliğinin başlattığı katliama" karşı çıktığını açıkladı.
Syndicate-100 koalisyonu, "Henüz elimizde fırsat varken olan biteni dürüstçe aktarmaya söz veriyoruz" dedi: "Saldırıya direnen Ukrayna halkına ve şu anda militarist çılgınlığa direnmeye çalışan Rusya'daki herkese direnme gücü diliyoruz."
Devletin 2021 sonunda tasfiye kararı aldığı insan hakları kuruluşu Memorial de savaşın "Rus tarihinde utanç verici bir sayfa" olacağını söyledi.
Bilim insanları: "Rusya kendisini izolasyona ve haydut devletliğe mahkûm etti"
150'den fazla Rus bilim insanı ve gazeteci, Ukrayna'daki "haksız ve açıkçası anlamsız" Rus askeri harekâtına karşı açık bir mektup imzaladı.
TrV-Nauka bilimsel haber sitesinde yayınlanan mektubun imzacıları, "Rusya, savaşı başlatarak kendisini uluslararası izolasyona ve haydut bir devlet konumuna mahkûm etti" dedi.
"Bu, biz bilim adamlarının artık işimizi düzgün yapamayacağımız anlamına geliyor... Rusya'nın dünyadan izolasyonu, ülkemizi kültürel ve teknolojik açıdan daha geriye götürecektir. "
Belediye Meclisi üyeleri: "Bu eşi görülmemiş bir vahşet ve hiçbir gerekçesi olamaz"
Rusya kentlerinden 150'yi aşkın belediye meclis üyesi Ukrayna'ya yönelik ölümcül saldırıyı kınayan bir açık mektup imzaladı.
Yerel milletvekilleri, "Bu eşi görülmemiş bir vahşettir ve hiçbir gerekçesi olamaz ve olamaz" dedi.
Rusya vatandaşlarının Putin'e böyle bir yetki vermediğine inanıyoruz" diye eklediler. "Rusya'da iyi bir yaşam için umutlar gözlerimizin önünde parçalanıyor."
Meyerhold Tiyatrosu Müdürü Kovalskaya: "Bir katilden maaş alamam"
Meyerhold Tiyatro Merkezi Müdürü Yelena Kovalskaya, Perşembe günü devlet tiyatrosundan istifa ettiğini açıklayarak, "Bir katil için çalışıp ondan maaş almak mümkün değil. Başladığım işi bitireceğim ama maaşsız."
Aktivist Marina Litvinoviç, Rusları saat 19.00'da Moskova'nın merkezindeki Puşkin Meydanında savaşa karşı "yürüyüş"e katılmaya çağırdı. Bağımsız yayın kuruluşu Dozhd, açıklamadan kısa süre sonra yetkililerin Litvinoviç'i evinin önünde gözaltına aldığını bildirdi.
Muğla
Şehirde yaşayan Ukraynalı göçmenler savaşı proteto etti.
İstanbul
Rusya’nın Ukrayna'yı işgale başlamasının ardından Türkiye'de yaşayan Ukraynalılar, İstiklal Caddesi üzerinde bulunan Rusya Başkonsolosluğu önünde toplandı. Burada 'Savaşa hayır, Putin'i durdurun' sloganları atıldı.
Rus konsolosluk görevlilerinin dışarı çıktığı sırada sloganlar atarak tepki gösteren kalabalık adına Tatyana Özyıldız konuşma yaptı. Özyıldız, ailelerine ulaşmakta zorluk çektiklerini belirterek, "Bugün sabah 04.00'te Rusya memleketimize saldırmaya başladı. Uyuyan vatandaşlarımız roketle, tankla, helikopterle vuruldu. Biz burada 3. Dünya Savaşı'nı durdurmak için toplandık. Savaş başlamıştır. Putin saldırıyor, Putin öldürüyor. Neden herkes susuyor? Biz milletimize destek vermek için toplandık. Şu an telefonlar arada çalışıyor. Ama zor ulaşıyoruz. Birkaç şehir vuruldu. Haber çok zor geliyor. Çok kişi öldü diye düşünüyoruz çünkü gece vurulmaya başlandı. Şu an Ukrayna'da askerler tepki veriyor. Biz Ukrayna'yı veremeyiz. Biz her gün onlara destek olacağız. Putin dur" dedi.
Almanya
Almanya’da Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi protesto edildi. Başkent Berlin’de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını protesto etmek amacıyla yüzlerce kişi kent merkezindeki Brandenburg Kapısı’nın önünde toplandı.
Ukrayna’ya destek sloganları atan göstericiler, Ukrayna bayraklarının yanı sıra “Putin’e hayır deyin”, “Rusya’nın işgalini durdurun”, “Ukrayna direnecek”, "Kırım Ukrayna’ya aittir” ve “Savaşı durdurun, Avrupa’yı koruyun" yazılı döviz ve pankartlar taşıdı.
Polonya
Polonya'nın başkenti Varşova'da, Rusya Büyükelçiliği önünde Rusya’nın Ukrayna'yı işgali protesto edildi. Polonyalı, Rus ve Ukraynalılardan oluşan ve Rusya Büyükelçiliği önünde toplanan grubun, Ukrayna, Polonya ve AB bayrağı taşıdığı görüldü. Göstericiler "Putin'siz Ukrayna" sloganları attı ve savaş karşıtı pankartlar açtı. Polonya'daki Ukraynalılar Birliği, Ukrayna ile Dayanışma Yurttaş Komitesi tarafından düzenlenen gösteriye, birçok Polonyalı milletvekili de katıldı.
Hırvatistan
Hırvatistan'ın Başkenti Zagreb’te, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Rusya Büyükelçiliği önünde protesto edildi. Protestocular Ukrayna bayrakları ile İngilizce ve Ukraynaca yazılmış savaş karşıtı pankartlar açtı.
İspanya
İspanya'nın başkenti Madrid'deki Rusya Büyükelçiliği önünde düzenlenen gösteriye Oscar ödüllü İspanyol aktör Javier Bardem'de katıldı. Bardem, basına yaptığı açıklamada, "Rusya'nın saldırısı uluslararası hukukun ve Ukrayna'nın egemenliğinin ihlalidir. Putin'i bu tavrıyla emperyalist bir ideolojiye sahip, çarlığa özenen ve aşırı milliyetçi biri olarak görüyorum" dedi.
İtalya
İtalyan halkı Rusya'nın Ukrayna işgalini protesto etti. Milano'daki Piazza Scala meydanında toplanan Ukraynalılar, ellerindeki bayraklar ve pankartlarla Rusya'ya tepki gösterdi. Roma'da yaşayan Ukraynalılar da Rusya Büyükelçiliği önünde toplandı.
İngiltere
Savaş karşıtları ve İngiltere’de yaşayan Ukraynalılar, Başbakanlık Ofisi 10 Numara’nın önünde bir araya geldi. Ellerinde “Putin’i cezalandırın, Ukrayna’yı değil”, “Putin’i durdurun, savaşı durdurun” ve “Ukrayna’yı destekleyin" yazılı pankart taşıyan grup buradan İngiltere hükümetine ve Uluslararası kuruluşlara Rusya’ya yaptırım uygulanması çağrısında bulundu.
Gürcistan
Gürcistan'ın başkenti Tiflis'te sokağa çıkan binlerce kişi, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini protesto etti. Gece saatlerinde Cumhuriyet Meydanı'nda toplanan göstericiler, Özgürlük Meydanı'na kadar yürüdü.
İsrail
Rusya'nın Tel Aviv Büyükelçiliği önünde toplanan yüzlerce gösterici, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini protesto etti. Çoğunluğunu Ukrayna asıllı İsraillilerin oluşturduğu yaklaşık 200 kişi, Rusya'nın Tel Aviv Büyükelçiliği önünde bir araya geldi. Ukrayna bayrakları açan göstericiler, "Putin bir katil ve tehlikeli", "Rusya faşizmine hayır" yazılı dövizler taşıdı.
ABD
ABD'nin başkenti Washington DC'de Rusya’nın Ukrayna'ya askeri müdahalesi protesto edildi. Rusya'nın Washington Büyükelçiliğinin girişine bir protestocu İngilizce "katil" yazdı.
Karadağ
Karadağ’ın başkenti Podgorica’daki Rusya büyük elçiliği önünde protesto düzenlendi. Toplananlar Ukrayna ve Karadağ bayrakları taşırken, polis protestocuları güvenlik kordonuna aldı.
Bulgaristan
Bulgaristan'da Rusya'nın Ukrayna'yı işgali protesto edildi. Sofya'da Rusya Büyükelçiliği önünde toplanan protestocular ellerindeki pankartlarla Rusya'ya tepki gösterdi.
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'da cereyan eden en büyük savaş yeniden alevlendi. Üstelik daha da genişleyip, boyutlanarak.
Savaşın ilk gününde yaşananları özetledik.
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Rusya'nın Doğu Ukrayna'yı işgal kararı sonrası yaptığı açıklamada tarihsel gerilimin sebep ve sorumlularını, ABD, Avrupa Birliği ve Rusya'nın emperyalist politikalarını teşhir ederek 'savaşa ve işgale hayır' dedi.
DSİP'in açıklaması:
Putin’in işgaline hayır!
Ukrayna krizi Avrupa’yı korkunç bir savaşa sürükledi. Bu savaşın sorumluları, dünyadaki en tehlikeli emperyalist blok ABD ve onun Avrupalı müttefikleriyle, diğer tehlikeli emperyalist güç Rusya’dır.
İşçi sınıfının, bu çatışmanın ne bir tarafının ne de diğer tarafının kazanmasından bir çıkarı yoktur. Bu savaşa müdahil olan devletlerdeki demokratların, devrimcilerin, sosyalistlerin öncelikli görevi, “kendi” hükümetlerinin savaş yanlısı politikalarına karşı çıkmaktır.
Savaşı başlatan Rusya’dır
Bu savaşı, Ukrayna topraklarını zorla işgal eden Rusya başlattı. Rusya Devlet Başkanı Putin işgalin bahanesi olarak Büyük Rus milliyetçiliğini kullanıyor, çevresindeki ülkelerde tarihsel hakları olduğunu iddia ediyor.
Ulusların kaderlerini tayin hakkı ilkesi çerçevesinde Bolşevik Partinin öncülüğünde, 1917 sonrası süreçte kurulan Sovyet Cumhuriyetleri sistemini eleştiriyor, Lenin’i eleştiriyor. Sovyet cumhuriyetlerinin özerkliğini ortadan kaldıran ve devleti tekrar merkezileştiren Stalin’i övüyor.
Şimdi kendisinin de merkezi, büyük Rus İmparatorluğunu kurmakta olduğunu açık bir şekilde ifade ediyor. Bu emperyalist yayılmacı politikaya bütünüyle karşı çıkmak gerekir. Bu politika, tarihte örneğini defalarca gördüğümüz genişlemeci, istilacı, saldırgan politikaların aynısıdır.
NATO da işgalci Rusya da
ABD emperyalizmi ve onun batılı dostları ise başka bir yayılmacılığın peşindeler. ABD; NATO’yu ve Avrupa Birliği’ni doğuya, Rusya sınırlarına doğru genişletme politikasına devam ediyor. Etki altına aldığı ülkelerde yeni askeri üsler kuruyor, bu ülkeleri silahlandırıyor. Savaş hazırlıklarını bütün Avrupa’ya yayıyor.
Rusya, yayılmacı politikalarına destek olmak için askeri gücünü sürekli artırıyor. Son 20 yılda, Çeçenistan’daki bağımsızlık hareketini kanla ezdi. Gürcistan’ın bir bölümünü işgal etti. Ukrayna toprağı olan Kırım’ı işgal ve ilhak etti. Suriye’de Beşar Esad’ın acımasız rejimini kurtarmak için doğrudan askeri müdahalede bulundu. Libya’da savaşan taraflardan birine açık askeri destek verdi. Son olarak da Kazakistan’daki halk protestolarının bastırılması için bu ülkeye asker yolladı.
ABD ve NATO ise savaşı kışkırtacağını bildikleri halde, Rusya’nın sınırlarının yakınına daha fazla askeri yığınak yaptı.
Bedeli Ukrayna halkına ödetecekler
Savaşın asıl kurbanı Ukrayna halkıdır. Ukrayna halkı; Birinci Dünya Savaşı’nda, Ekim Devrimi’ne karşı girişilen karşı-devrimci askeri müdahalelerde, 1930’lardaki Stalinist tarım kolektifleştirilmesinde ve SSCB’nin 1941’de Naziler tarafından işgal edilmesinde, korkunç acılar çekti.
Ukrayna, 1991’de ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi çerçevesinde Sovyet sisteminden ayrıldı, bağımsızlığını ilan etti. 2014’ten beri Güneydoğu Ukrayna’nın bazı kısımları, Kiev hükümeti ile Rusya’nın desteklediği muhalifler arasındaki savaşın arenası halini aldı. Bu tarihten beri bölgede en az 14 bin kişi çatışmalar nedeniyle öldü. Şimdi savaş nedeniyle belki yüzbinlerce insan ölecek.
İşgale son! Savaşı durdurun!
Ukrayna halkının daha fazla savaşa ihtiyacı yok, ne NATO’nun ne de Rusya’nın hedef tahtası değil.
Bu savaş, uluslararası sistemin rakip emperyalist bloklar halinde parçalanması ve karşı karşıya gelmesi tehlikesini çok fazla artırdı.
İnsanlığı yıkıma uğratacak bir dünya savaşı ihtimali şimdi çok yakınımızda.
Ukrayna’da savaşa hayır!
Hem Rusya hem de NATO güçleri geri çekilsin!
NATO’yu genişletmeyin, dağıtın!
Bütün dünyayı silahsızlandırın, askeri harcamalara son verin!
DSİP Genel Yönetim Kurulu
22.02.2022
Avrupa Birliği - Rusya sınırlarında, ABD ve NATO'nun dahil olduğu askeri gerilim ve sıcak savaş ihtimalini daha önce yazmıştık. Türkiye'den DSİP ile Rusya'dan Sosyalist Akım'ın aralarında yer aldığı devrimci sosyalist örgütlenmeler ortak bir açıklama yaptı.
Uluslararası Sosyalist Akım’ın (IST) açıklaması:
► Ukrayna krizi Avrupa’yı korkunç bir savaşa yaklaştırdı. Bu çatışmanın asıl tarafları, dünyadaki en güçlü emperyalist blok olan ABD ve onun Avrupalı müttefikleriyle, daha zayıf olsa da yine de tehlikeli bir emperyalist güç olan Rusya. Her iki taraf için de Ukrayna sadece bir piyondan ibaret. İşçi sınıfının, bu çatışmanın ne bir tarafının ne de diğer tarafının zafer elde etmesinden bir çıkarı yok. Bu çatışmaya karışmış olan devletlerdeki devrimci sosyalistlerin önceliği, “kendi” hükümetlerine karşı çıkmak olmalıdır.
► Bu krizin kıvılcımını çakan Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in askerlerini Ukrayna sınırında yoğunlaştırması oldu. Bu tehditkâr hamlesini, kısmen Rusya ve Ukrayna arasındaki tarihsel bağları öne çıkaran Büyük Rus milliyetçiliği mitolojisine başvurarak, kısmen de ABD’nin NATO’yu ve Avrupa Birliği’ni doğuya doğru genişletme politikasına yönelik uzun süredir dillendirdiği şikayetlerini tekrarlayarak meşrulaştırdı. Spesifik olarak talepleri; Ukrayna’nın NATO’ya kabul edilmeyeceğine dair taahhüt ile NATO güçlerinin Orta ve Doğu Avrupa’dan çekilmesiydi.
► NATO ve AB’nin genişleyerek Orta ve Doğu Avrupa’daki eski Stalinist devletlerin çoğunu kapsama politikasının Bill Clinton ve George W. Bush yönetimleri tarafından Batı emperyalizminin gücünü Avrasya kıtasının içlerine doğru genişletme amacıyla uygulandığı doğru. Bu politika, 1990 yılında Moskova yeniden birleşen Almanya’nın NATO’ya üye olmasını kabul ettiğinde, dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Barker’ın son Sovyet devlet başkanı Mikail Gorbaçov’a verdiği sözün tutulmaması anlamına geliyor.
► Putin uluslararası işçi sınıfının dostu değil. Baskıcı bir neoliberal rejime başkanlık ediyor, ideolojik destek için Büyük Rus milliyetçiliğine başvuruyor. Ayrıca Moskova’nın “yakın çevresi” üzerindeki hakimiyetini korumakta kullanmak üzere Rus askeri gücünü yenilemeye çalışıyor. Bu hakimiyeti korumaya yönelik hamleler içinde Çeçenistan’daki bağımsızlık hareketinin ezilmesi, Gürcistan’la 2008 yılındaki savaş, 2014 yılında Kırım’ın ilhak edilmesi ve Kazakistan’da yaşanan halk protestolarına yönelik son müdahalesi sayılabilir. Rus askeri gücü, daha uzakta, Suriye’de Beşar Esad’ın acımasız rejimini kurtarmak için de kullanıldı.
► Yine de şu anki krizi tırmandıran, Boris Johnson’ın Britanya’daki kaotik hükümetinin cesaretlendirdiği Washington oldu. Joe Biden yönetimi Putin’in temel taleplerini ciddi bir biçimde ele almayı reddetti ve Ukrayna’nın Batı yanlısı hükümetinin protestolarına rağmen savaş tehlikesinden sıklıkla bahsederek bu ihtimali güçlendirdi. Ayrıca NATO’daki müttefikleriyle birlikte Rusya’nın sınırlarının yakınına daha fazla askeri varlık kaydırmaya devam etti.
► Eğer savaş çıkarsa, asıl kurban Ukrayna halkı olacak. 20’nci yüzyılda, Birinci Dünya Savaşı’nda, Bolşevik Devrimi’ne karşı girişilen karşı-devrimci askeri müdahalelerde, 1930’lardaki Stalinist tarım kolektifleştirilmesinde ve SSCB’nin 1941’de Naziler tarafından işgal edilmesinde korkunç acılar çektiler. 1991’de ulusal kendi kaderlerini tayin haklarını öne sürerek Sovyetler Birliği’nin parçalanmasını başlattılar. Ancak o zamandan bugüne, bir doğuya bir batıya yakın duran rakip yozlaşmış oligark çeteleri tarafından yönetildiler. 2014’ten beri Güneydoğu Ukrayna’nın bazı kısımları, Kiev hükümeti ile Rusya’nın desteklediği muhalifler arasındaki savaşın arenası halini aldı. Ukrayna halkının daha fazla orduya ihtiyacı yok, ne NATO’dan ne de Rusya’dan!
► Ukrayna krizinin Batı tarafından tırmandırılması, ABD ve Çin arasındaki küresel rekabetle bağlantılı. Biden Çin devlet başkanı Şi Cinping’e, Pekin’in Tayvan’ı Çin ile zor yoluyla yeniden birleştirmesine yönelik bir girişimin Washington tarafından kabul edilmeyeceğine dair bir sinyal yollamak istiyor. Cinping’in cevabı Ukrayna konusunda Putin’e destek vermek oldu. Bu rekabet uluslararası sistemin rakip emperyalist bloklar halinde parçalanması tehdidini yaratıyor ve insanlığı yıkıma uğratacak bir dünya savaşı tehlikesini arttırıyor.
► Biz diyoruz ki;
Ukrayna için savaşa hayır!
Hem Rus hem de NATO güçleri geri çekilsin!
NATO’yu genişletmeyin, dağıtın!
Avrupa’yı silahsızlandırın!
Yoksulluk ve iklim değişimi ile mücadele için gerekli olan kaynakları tüketen silahlanma yarışlarını durdurun!
► Siyasi geleneğimizin köklerinde Birinci Dünya Savaşı’nda taraf tutmayı reddeden devrimci sosyalistler yer alıyor. Onlar, V. I. Lenin ve Rosa Luxemburg’un önderliğinde, sermayenin rekabetçi birikiminin kaçınılmaz olarak savaşlara neden olduğu emperyalist bir sistemden çıkışın tek yolu olarak uluslararası sosyalist devrimi gördü. Luxemburg’un yoldaşı Karl Liebknecht’in öne sürdüğü slogan: “Asıl düşman içeridedir” idi. Bugün de parolamız bu olmalı.
Uluslararası Sosyalist Akım Koordinasyonu
16 Şubat 2022
Rosa Luxemburg, her fırsatta I. Dünya Savaşı’nı kınamıştı. Alman basınında Rus ve İngiliz emperyalizminin suçlarına yönelik haberlerin sıklıkla görüldüğünü ancak Almanya’nın emperyalist eylemleri ve emelleri konusunda sessiz kalındığına dikkat çekmişti. İngiliz basını da Alman militarizmini ve saldırganlığını kınıyor, benzer şekilde Rusya (İngiltere’nin müttefiki) veya İngiliz katliamları ve fetihleri hakkında hiçbir şeyi haber yapmıyordu. Yani emperyalist güçler rakipleri hakkında doğruyu söylerlerken, kendileri hakkında hep yalan söylediler.
Emperyalizm hiçbir zaman sadece güçlü ülkeler ve kurbanları (yerli halklar, küçük ülkeler vb.) arasındaki baskıcı ilişkiyle ilgili olmadı, aynı zamanda rakip emperyalist güçler arasındaki çatışmalarla da ilgili oldu.
Emperyalist güçler operasyonlarını daima rakiplerin veya isyancıların saldırılarına karşı ‘savunma’ ve ‘karşılık’ olarak sunarlar. Ve elbette, herhangi bir imparatorluk ne kadar büyükse, “savunacak” o kadar çok şeyi vardır.
NATO
Bütün bunlar NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) için de geçerli. ABD’nin inisiyatifiyle 4 Nisan 1949’da 12 Batı Avrupa ülkesinin katılımıyla kuruldu. Bu yıllar ABD’de komünizm karşıtlığının ve McCarthyizmin zirvede olduğu anlardı. Doğal olarak, Batı Avrupa’ya olası bir Sovyet saldırısını önlemek için bir savunma ittifakı olduğu iddia edildi (bunun için hiçbir kanıt yoktu ve güçler dengesi göz önüne alındığında büyük ölçüde de olası değildi). Gerçekte, ABD emperyalist gücünün genişlemesi ve projeksiyonu için bir araçtı.
NATO’nun bir “eşitlikler” ittifakı gibi görünmesini sağlayacak sivil bir üstyapı özenle inşa edildi. Ancak gösterilen yapının arkasındaki askeri gerçekler, bu düşüncenin saçmalığını açıkça gösteriyor. Gerçekte ABD askeri gücü, diğer tüm NATO üyelerinin toplam gücünden çok daha fazlaydı ve hâlâ da öyle. ABD askeri harcamaları (778 milyar dolar), en fazla harcama yapan on ülkenin toplamından (630 milyar dolar) daha fazla. Ve küresel askeri yayılım söz konusu olduğunda, ABD’nin dünya çapında yaklaşık 750 askeri üssü var. Bu rakama yaklaşan başka bir ülke yok.
NATO Genel sekreterinin sırayla farklı ülkelerden seçilmesiyle “dengeli” bir görünüm sergilenmek isteniyor. Genel Sekreter şu anda Norveç eski Başbakanı Jens Stoltenberg. Ancak 1949’dan günümüze NATO’nun 19 başkomutanının her biri ABD’dendi.
Bu nedenle, NATO’nun ABD emperyalizminin emri ve hizmetinde olmaksızın harekete geçmesi düşünülemez.
NATO müdahaleleri
Balkanlar: Eylül 1995’te NATO, Bosnalı Sırplara karşı Planlı Güç adı verilen bir operasyon yaptı. Binden fazla bomba attı ve azaltılmış uranyum mühimmatı kullandı. NATO 1999’da Yugoslavya’ya, Soylu Örs adı verilen ve yaklaşık 500 sivilin hayatını kaybettiği bir operasyon daha yaptı.
Afganistan: 2001’de Amerika Birleşik Devletleri, ülkeyi 20 yıl daha süren korkunç bir savaş döngüsüne sokacak olan ve ABD’nin tamamen yenilgiye uğrayacağı Afganistan’ı işgalini NATO’nun himayesi altında gerçekleştirebildi.
Irak: 2004’te NATO, ABD’nin Irak’ı işgal etmesine yardım etmek için Irak güçlerini eğitecek birlikler gönderdi. Bu öncelikle, korkunç Irak savaşına müttefiklerinin en azından simgesel olarak katılımını sağlamanın bir yoluydu.
Aden Körfezi: 17 Ağustos 2009’dan itibaren NATO, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu’ndaki deniz trafiğini Somali Korsanlarından korumak için savaş gemilerini görevlendirdi. Başlangıçta Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen savaş gemileri katıldı, ancak diğer birçok ülkeden gemiler de daha sonradan dahil edildi.
Libya: 2011’de ABD, Albay Kaddafi rejimine karşı Libya’ya müdahale etmek için NATO’yu kullandı. 5900’den fazla saldırı düzenledi ve ülke, bugün de etkisinin sürdüğü şekilde harap edildi.
Bu müdahalelerin hiçbirinin demokrasiyi savunmakla bir ilgisi yoktu. Yalnızca ABD imparatorluğunun devam etmesine yardımcı olmakla ilgiliydi.
Savunma, genişleme ve demokrasi
NATO gerçekten Batı Avrupa’yı Sovyet saldırısından korumakla ilgili olsaydı, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından ve 1989-91’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kendini feshederdi. Ancak NATO, dağılmak şöyle dursun, tam da Rusya sınırlarına doğru amansız bir genişleme süreci başlattı. 12 ülkeyle kurulan NATO, çoğu doğrudan Rusya ile sınır olmak üzere toplam 30 ülkeye genişledi.
1962’de ABD, Küba’daki Rus füzelerinin varlığı yüzünden dünyayı nükleer savaşın eşiğine getirdi. Varşova Paktı Venezüella ve Brezilya ile birlikte Kanada ve Meksika’yı da içine alacak şekilde genişleseydi çığlıkları ve öfke dolu haykırışları bir düşünün.
NATO’nun ABD ve başlıca müttefiklerinin stratejik çıkarlarını geliştirmek yerine demokrasiyi savunmakla ilgisi olduğu düşüncesi gülünçtür. NATO ve ABD’nin ‘demokrasiyi savunmada’ başarısız olduğu örnekler oldukça fazla: Bunlar Pinochet yönetimindeki Şili’den, 70’lerde askeri yönetim altındaki Brezilya ve Arjantin’e, 1967-74 askeri cunta yönetimindeki Yunanistan’dan, Güney Afrika’daki ırk ayrımına, İsrail’de sürekli gördüğümüz ırkçılıktan, bugün Suudi Arabistan ve Mısır’a kadar.
Buna birçok NATO ülkesinin, siyasi mahkumların ABD’de izin verilmeyen yöntemlerle sorgulanabilecekleri, yani işkence edilebilecekleri bölgelere taşıdıkları korkunç politikasına yardımcı olduğu gerçeği de eklenebilir.
Büyük resim
NATO büyük resmin içinde görülmeli. ABD emperyalizminin dış politikasının, Amerikan Devletleri Örgütü (OAS), Uzak Doğu’daki AUKUS paktı, CIA ve diğer birçok kurumun faaliyetleri ile birlikte çalışan ve sonuçta ABD’nin ekonomik ve askeri gücüne bağlı ve ona hizmet eden kollarından sadece biri.
Bu da küresel emperyalist rekabet çerçevesinde var olmaktadır. 20. yüzyılda ABD, kendisini ezici bir çoğunlukla baskın ekonomik ve askeri süper güç olarak kabul ettirdi ve SSCB’nin meydan okumasını ortadan kaldırdı. 21. yüzyılda ABD hegemonyası, ekonomisi sürekli olarak büyüyerek ABD’ninkini aşan Çin’in tehdidi altına giriyor. Uzun vadede askeri güç, ekonomik güce dayanır ve onu takip eder. ABD, ekonomik imparatorluğunu desteklemek için mevcut askeri üstünlüğünü kullanmaya ve Çin’i kuşatmak için bir üsler ve ittifaklar halkası inşa etmeye çalışıyor. Jeopolitik açıdan Çin’in potansiyel bir müttefiki olan Rusya’yı kısıtlamak bu stratejinin bir parçası.
Sosyalistler tüm bu sisteme karşı çıkıyorlar. Sosyal Demokrasiden farklı olarak (İrlanda’da ve uluslararası alanda) ABD ve Batı emperyalizmiyle aynı çizgide değiliz. Stalinistlerin ve soldaki bazılarının aksine, Çin’i veya Rusya’yı (her birinin kendi emperyalist emelleri var) veya onların vekillerini desteklemiyoruz ve özellikle Kazakistan veya Hong Kong’da olduğu gibi kendi halklarının isyanlarına karşı onları da desteklemiyoruz.
Asıl işimiz, Xi Jiang ya da Putin’de herhangi bir yanılsama yaşamadan, siyasi öfkemizi kendi yöneticilerimize yoğunlaştırmaktır.
John Molyneux
Çeviren TN.
ABD ve Rus emperyalizmleri arasındaki gerilimin Ukrayna’da bir savaşa dönüşme ihtimali sıcaklığını koruyor. Çeşitli ülkeler temsilcilerini buradan geri çekmeye başladı. Rusya, Kasım ayından beri Ukrayna sınırına 100 bin askerini yerleştirmişti. Şimdi her geçen gün buna takviyeler yapıyor. ABD de özellikle Almanya, Polonya ve Romanya gibi ülkelere birlikler gönderiyor.
Rusya, Avrupa’nın bölünmüşlüğünden faydalanmak istiyor. AB uzun süredir bağımsız bir emperyal güç merkezi olarak sivrilmeyi ve ABD’nin yayılmacı ajandasından ayrı bir strateji izlemeyi hayal ediyor. Birliğin lider ülkelerinden Almanya, ABD’nin savaş politikasına Rusya’dan aldığı gaz ve Kuzey Akım 2 Boru Hattı nedeniyle uzak duruyor. Fransa askeri krizde arabulucu rolü oynamasını “Çin’e daha çok yaklaşmış bir Rusya mı isteriz, yoksa Avrupa ile Çin arasında duran bir Rusya mı?” diye gerekçelendiriyor.
ABD ve İngiltere’nin başını çektiği saldırganlık ise kökenini stalinizmin çöküşü sonrası Batı emperyalizminin etkisini doğuya doğru genişletme planlarından alıyor. Daha önce Yugoslavya’nın parçalanmasının ardından 1990’larda bu bölgede 10 yıl boyunca savaş yaşandı. ABD, Avrupa devletleri ve Rusya sürekli olarak bir etnik grubu diğerine karşı destekleyerek kendi çıkarlarının peşinde koştular. 1994 ve 1999’da Çeçenya’da savaşlar çıktı. 2008’de Rusya ile Gürcistan arasında askeri kapışma oldu. Bunların uzantısı olarak 2014’te Ukrayna’daki sokak gösterileri Rus yanlısı liderin devrilmesiyle iç savaşa evrildi ve Rusya da duruma yanıt olarak Kırım’ı işgal etti. ABD’nin neoliberalizmi daha da doğuya taşıma çabası NATO üzerinden askeri hamlelerle devam ederken, AB de orta ve doğu Avrupa’da ekonomik etkisini artırıyordu. Rusya bunların hepsini tehdit olarak gördü ve o da çoğuna Soğuk Savaş’tan gelen gücünü kullanarak askeri tehditlerle yanıt verdi. Bunun yanı sıra Suriye savaşında diktatör Esad’ı, Belarus’ta halkın kitle gösterileriyle karşı karşıya kalan diktatör Lukaşenko’yu desteklemek gibi hamlelerle birçok yerde Batılı devletler ile farklı tarafı destekledi. Avrupa doğalgazının yüzde 35-40’ını Rusya’dan alıyor, Putin bir yandan bu avantajını da etki alanını korumak için kullanıyor.
Her biri kendi ajandasını takip eden farklı güçlerin, ABD, AB ve Rusya’nın hiçbirinin Ukrayna’da uzun erimli bir savaş istemeyeceği açık. Ancak emperyalizm, en büyük kapitalist güçlerin birbirleriyle amansızca rekabet ettiği bir sistem. Ve böylesi gerginliklerin savaşa dönüşmesi bazen anlık bir kıvılcıma bakabiliyor.
Son 20 senede savaş karşıtı güçlü bir hareketin doğduğu ve büyüdüğü Türkiye’de yapmamız gereken, başta NATO olmak üzere tüm savaş çığırtkanlarına karşı mücadele etmek, yarışan milliyetçi histerilere karşı antiemperyalizmi ve enternasyonalizmi savunmak, Ukrayna’da “Ne Washington ne Moskova!” hattını merkezine alan bir savaş karşıtlığını savunmak. Egemen sınıfların militarist heyecanlarının faturasını işçiler ve yoksullar ödememeli. Savaşa hayır!
Xiomara Castro geçen hafta Honduras cumhurbaşkanı seçildi. Seçimden kısa bir süre sonra da, hükümetinin “12 yıllık gözyaşı ve acıyı neşeye dönüştürebileceğine” dair bit tweet attı.
Ulusal Parti adayı Nasry Asfura ile yarışmıştı ve büyük bir farkla kazandı. Daha sayım bitmeden, toplam oyların %53'ünden fazlasını çoktan almıştı.
Ulusal Partinin oylarını artırmak için devlet medyasını kullandığını Avrupa Birliği belgelemişti ama bu usülsüzlüğe rağmen seçim Ulusal Partinin aleyhine büyük bir farkla sonuçlandı.
Castro, geniş bir sol yelpazeye seslenen Libre Partisi'nin bir üyesi ve Liberal veya Ulusal Parti üyesi olmayan ülkenin ilk cumhurbaşkanı oldu.
Açılış konuşmasında hükümette yaygın olark görülen yolsuzlukla savaşma, en yoksul bir milyon insana bedava elektrik verme ve yoksullukla mücadele sözleri verdi.
Honduras'taki sıradan insanlar bu seçimde, ülkeyi on yıllardır yöneten partilerden kurtulmak için oy kullandılar.
Ancak Castro'nun vaat ettiği her şeyi gerçekleştirmesine yardımcı olmak için örgütlenmeliler.
Socialist Worker'dan çeviren TN.
Baskılara rağmen geçen hafta çok sayıda Sudanlı, Abdülfettah El-Burhan saltanatına karşı çıkmak için sokaklardaydı.
Polis ve askerler, göstericileri göz yaşartıcı gaz ve gerçek mermi kullanarak durdurmaya çalıştı. Sudan Doktorları Merkez Komitesi sosyal medyada, "Muhammed Yusuf İsmail, Hartum'daki demokrasi yanlısı protestolara güvenlik güçlerinin düzenlediği saldırılar sırasında öldürüldü" açıklamasını yaptı.
İktidar, protestoların başladığı geçen yıldan bu yana en az 79 kişiyi öldürdü. Hartum ve ikiz şehri Omdurman'ın yanı sıra Port Sudan, batı Darfur bölgesi, El-Obeid ve Madani'de çok sayıda protestocu sokaklardaydı.
Sudan halkı, General Abdülfettah El-Burhan'ın 25 Ekim'de iktidarı ele geçirmesinden bu yana 100 gündür cesurca savaşıyor.
Darbe, sözde demokrasiye geçme sürecini de ortadan kaldırmış oldu. Ayrıca 2019'da halk ayaklanmasıyla devrilen diktatör Ömer el-Beşir'in ardından yürürlülüğe giren askeri ve sivil liderler arasındaki sahte "güç paylaşımı anlaşmasına" da son verdi.
Mühendisler, öğretmenler, doktorlar ve öğretim görevlileri gibi grupları örgütleyen Sudan Profesyoneller Birliği meydan okumaya devam ediyor. Pazar günkü gösterilerin "son olmadığı" ilan edildi.
"Darbe rejimi yıkılıp demokratik bir devlete kavuşuncaya, tüm canilerden ve halka karşı suç işleyenlerden hesap sorulana kadar sokakları terk etmeyeceğiz” denildi.
Ancak tek başına cesaret ve kararlılık acımasız rejimi yenemez. Mevcut çıkmazı aşmanın anahtarı halk direniş komiteleridir. Kökleri yerellerde bulunan bu örgütler, protestolar için organize olmakla çok başarılılar; ancak hızla değişen günlük yaşam karşısında gereken olgunlukta düşünce ve eylem üretemiyorlar.
Generaller ve yandaşlarına alternatif bir hukümet kurabilecek güce sahipler. İşçilerin en iyi örgütlendikleri - telekom, ulaştırma, finans, limanlar ve hastane, okul, üniversite gibi - kamu hizmetlerinin yapıldığı yerlerdeki grevlerle bağlantılı olmalılar.
Ortaya konan iddia çok büyük. Cunta, protestoların yol açtığı “güvenlik sorunlarıyla” başa çıkmak için terörle mücadele gücü bile oluşturdu.
Ancak devrimcilerin sahte dostlarından kaynaklanan acil bir başka tehlike daha var. Birleşmiş Milletler (BM) ve Batılı güçler, gerçek direnişi köreltmenin yollarını aramaya devam ediyor.
BM, darbe yanlısı ve darbe karşıtı çeşitli elitlerle görüşerek iktidar ilişkilerini esasen değişmeden bırakacak bir uzlaşma arayışı içinde.
Darbeden sonra El-Buhran'ın başkanı olduğu Egemen Konsey, BM liderliğindeki diyaloğu memnuniyetle karşıladı. Aynı memnuniyet İngiltere, ABD, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan için de söylenebilir.
Darbe karşıtı gruplardan biri olan Liberal Özgürlük ve Değişim Güçleri de “demokratik geçişi yeniden sağlamak için” görüşmelere katılacağını söyledi.
Bu tür konuşmalar bir tuzaktır. "Zafere kadar devrim", aşağıdan gelen bağımsız bir güç inşa etmek demektir.
Dünya bir süredir bazı yorumcuların “yeni soğuk savaş” dediği bir dizi gelişmeyi yaşıyor ancak Ukrayna, Tayvan, Belarus üzerinden yaşanan bu askeri gerilim soğuk savaşın sıcak savaşa dönüşme ihtimali taşıyan Küba krizine de oldukça benziyor.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, önceki aylarda ABD-Çin arasında yeni bir soğuk savaş riski olduğunu söylemiş ancak Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki eski soğuk savaş dönemine kıyasla “Şimdi bugün her şey daha istikrarsız ve geçmişte kriz yönetmek için var olan tecrübe bile artık yok” diye eklemişti. Kazakistan’da son haftalarda yaşanan olayları bu yeni emperyalist kamplaşma üzerinden açıklamak gerekiyor.
Kazakistan’da halk isyanı ve rejim baskısı
Ocak ayının ilk haftasında Kazakistan’da Tokayev yönetimi gaz fiyatlarında artış yapınca ekonomik sebeplerle eylemler başlamıştı. SSCB’den ayrıldıktan sonra eski ‘komünist’ bürokrasi, daha doğru bir tanımlamayla eski devlet kapitalizmi rejiminin egemen sınıfı, yeni kapitalist ulus devletin başına geçmişti. Önceki başkan Nazarbayev’in hala perde arkasından ülkeyi yönettiği söyleniyordu.
Ekonomik taleplerle başlayan halk isyanı hızla politik taleplere de evrildi. Özgürlük, sosyal adalet ve demokrasi talebi sadece Kazakistan rejimi için değil benzer rejimlerin hâkim olduğu tüm Orta Asya için bir tehdit oluşturuyordu. Bu da bölgenin hâkim güçleri olan Rusya ve Çin için kabul edilemez gelişmelerdi.
Bu nedenle Kazakistan rejimi bir haftalık bir ‘tahammülden’ sonra eylemlere saldırdı. 225 kişi hayatını kaybetti ve 10 bin kadar kişi gözaltına alındı. Rusya ve Çin’in ağız birliği ederek “bölgede renkli devrimlere” izin vermeyeceğiz açıklamasının ardından Kazakistan, Rusya liderliğindeki askeri ittifak olan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden (KGAÖ) Barış Gücü yollaması için yardım istedi. Sınırlı sayıda da olsa çoğu Rus askerinden oluşan birlikler Kazakistan’a yerleşti. Rusya ile birlikte asker gönderen diğer ülkeler de Belarus, Ermenistan, Kırgızistan ve Tacikistan oldu.
Kazakistan’daki halk isyanı böylece şimdilik ezilmiş oldu ancak Kazakistan örneği bize emperyalist kamplar arası rekabetin nasıl çevre ülkelere etki edebildiğini gösterdi. Artık her ülke içeriden gelişen isyanları dış güçlere bağlıyor ve emperyalist kamplardan birini desteğe çağırıyor.
Bu gelişmeleri Rusya’nın daha önce “renkli devrimler” denilen halk isyanları döneminde nasıl Gürcistan’ı işgal ettiği, Ukrayna’da iç savaş çıkarıp Kırım’ı ilhak ettiği, Suriye’de rejimi destekleyerek nasıl savaşa müdahil olduğu ve Çin’in nasıl Hong Kong’taki özerkliği yerle bir ettiği ve Tayvan’ı işgalle tehdit ettiği gibi gelişmelerle yan yana okumak gerekiyor.
Yeni soğuk savaş
ABD uzun zamandan beri dünyanın gerileyen ama hala açık ara en büyük askeri gücü olmayı sürdüren ülkesi durumunda. Dünya Bankası verilerine göre ABD, 1960 yılında 1,4 trilyon dolarlık dünya ekonomisiyle tek başına 543 milyar dolarlık üretim yapan bir güçtü. Çin ise sadece 60 milyar dolar üretim yapan bir ekonomiydi. 2020 yılında ise dünya GSYH miktarı 84 trilyon dolara çıktı. ABD yine birinci konumdaydı 21 trilyon dolarlık bütçesiyle ama bu sefer Çin 15 trilyon dolar ile hemen arkasında yer almıştı. Yani ABD üretimdeki hegemonyasını hızla Çin’e kaptırmakta. Rusya ise ekonomik açıdan ABD’yi tehdit etmekten çok uzak.
Askeri harcamalara bakıldığında ise ABD hala uzak ara önde ama Çin o alanda da ABD’ye yaklaşmakta. Stockholm Uluslararası Barış Enstitüsü’ne (SIPRI) göre ABD’nin 2021 yılındaki askeri harcamalar bütçesi 778 milyar dolar. İkinci sıradaki Çin ise bu sefer 252 milyar dolarla çok çok geride. Üstelik bu uçurum uzun yıllardır böyle devam ediyor. Ama yine de ABD’nin ekonomik üstünlüğü kaybetmekte olması sebebiyle bu açık da kapanma eğiliminde. Rusya ise 60 milyar dolarlık askeri bütçeyle oldukça geriden geliyor.
Fakat bu tabloda dengeleri değiştiren bir etken var. ABD’nin 10 binin üzerinde nükleer silahı varken Çin’in sadece 400 civarında nükleer silahı olduğu tahmin ediliyor. Öte yandan Rusya sahip oluğu 8.600 nükleer başlık ile ABD’ye yakın olan tek nükleer güç konumunda. Yani Çin ile Rusya’nın oluşturduğu askeri ve ekonomik kamp ABD ve Batı kampını her alanda tehdit eder konumda.