Lübnan: İsrail tankları BM üssüne zorla girdi

COP26’yı protesto etmek için 26 neden

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı veya kısa adıyla COP26 başlıyor. Konferans dünya liderlerinin ve iş dünyasının sözde gezegeni iklim felaketinden kurtarmak için bir plan üretmek amacıyla bir araya geleceği bir toplantı olacak. Ama başarısız olmuş 25 iklim zirvesinin ardından, sahte vaatler ile daha fazla eylemsizlik beklemek yanlış olmaz. Bunun gerçek ve ölümcül sonuçları var ve insanlar bu başarısızlığın bedelini ödüyorlar. Bu yıl tüm dünyada aşırı ve sık sık tekrarlanan seller, orman yangınları ve kuraklığa şahit olduk. Giderek daha fazla sayıda insan değişen iklim veya aşırı hava olayları nedeniyle yerinden yurdundan ayrılmak zorunda kaldı. Şimdi ise dünya liderleri COP26 zirvesini iklim konusundaki başarısızlıklarını örtmek için kullanmayı umuyorlar. İklim örgütlerinden, sendikalardan ve diğer kampanyalardan oluşan COP26 koalisyonu 6 Kasım Cumartesi günü Glasgow sokaklarına çıkacak. Eylemlere en az 50.000 kişinin katılması bekleniyor. Britanya’nın pek çok yerindeki şehirlerde de eylemler gerçekleşecek ve eylemleri örgütleyenler Londra’daki gösteriye de yaklaşık olarak aynı sayıda kişinin katılacağını umuyorlar. 5 Kasım’da öğrenci grevi ve işyeri eylemleri olacak. Tüm dünyada gerçek bir iklim stratejisi talebiyle sokağa çıkmalıyız.  İngiltere’de her şehirde hareket, militan gösteriler ve yolları bloke etmek, grevler ve işgaller gibi doğrudan eylemlerle yaygın bir biçimde örgütlenmeyi hedefliyor. Gezegenin harap edilmesine olan katkıları yüzünden dünya liderlerine olan öfke ifade edilecek. İklim adaletini gerçekleştirmek için sistemi değiştirmek gerekiyor. COP26’da dünya liderleri insanların sağlığına değil, fosil yakıt şirketlerinin kârlarına ve iklime zararlı işletmecilere öncelik vermeye devam edecekler. Daha fazla ertelemeye gidilemez, fosil yakıtları toprakta bırakacak bir sisteme acilen geçmemiz gerekiyor. COP26’da dünya liderleri fosil yakıt şirketlerini korumak için entrikalara girişirken, biz kârı değil insanları düşünerek karar veren yeni bir sistem için mücadele etmeliyiz. 1. Patronlar bizi uçurumdan aşağı itiyor Medyanın ve siyasetçilerin bireysel tercihlerimiz konusunda anlattıkları doğru değil, iklim değişikliğine onlar neden olmuyor. Gerçekte bütün gezegeni iklimsel yıkımın kıyısına götüren patronlar. Karbon salımından sorumlu olan büyük kurumları ele alan Carbon Majors Raporuna göre 1988’den beri gerçekleşen gaz salımlarının yüzde 71’inden 100 şirket sorumlu.  2. Liderler kayıtsız kalıyor Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPPC) tarafından yayınlanan yeni bir rapor, harekete geçmeyi reddeden dünya liderlerinin geri döndürülemez bir iklim kaosuna neden olabileceği uyarısında bulundu. Raporda şimdi sera gazı salımlarında ciddi azalmalara gidilmezse, yüzey sıcaklıklarının 1,5 derecelik eşiği geçme ihtimalinin yüksek olduğunu belirtti. Altı yıl önce 2015 yılında Paris’te yapılan COP zirvesinde dünya liderleri hedef olarak 1,5 derece belirlemişlerdi. Ama altı yılda neredeyse hiçbir şey yapılmadı. Son IPCC raporu şu anki sıcaklıkların şu anki hızda artması sürerse bu sınırın altında kalmamızın imkânsız olduğunu gösteriyor. Gaz salımlarını azaltmalı veya gezegeni 2100 yılına kadar 3,1 derece ısıtmanın sonuçlarıyla yüzleşmeliyiz.   3. Patronlar iklim eylemcilerini öldürüyor Patronlar ve onları destekleyen hükümetler iklim eylemcilerini öldürüyor. 2020 yılında 227 “iklim savunucusu” öldürüldü, üstü üste iki yıldır rekor bir sayı. Global Witness (Küresel Tanık) raporu 2015’te Paris Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana, her hafta ortalama olarak dört eylemcinin öldürüldüğünü kaydediyor.  4. Koşullar yaşanmaz oluyor Avustralyalı düşünce kuruluşu İktisat ve Barış Enstitüsü’nün hesaplamalarına göre 2050 yılına kadar bir milyardan fazla insan iklim değişikliği nedeniyle evini terk etmek zorunda kalabilir. Bu kitlesel göç çoktan başladı. 2020 yılında 55 milyon kişi aşırı hava olayları yüzünden bulunduğu yerden ayrılmak zorunda kaldı. İklim mültecilerinin sayısı çatışma ve savaş nedeniyle mülteci olanların sayısını aşıyor.  5. Permafrost ortadan kayboluyor Permafrost kuzey yarımküredeki toprak yüzeyin neredeyse dörtte birini kaplıyor. Toprakta tutulan karbonun neredeyse yarısını saklıyor. Permafrost eridikçe, atmosfere karbon salıyor. Permafrost sıcaklıkları, atmosferik sıcaklıklardan daha hızlı bir oranda artıyor. 30 yılda Arktik yüzey sıcaklıkları 2 derece arttı.   6. Savaş yeryüzü için ölümcül bir etki yapıyor ABD ordusu dünyayı 100 ülkenin toplamından daha fazla kirletiyor. Bu ordu her yıl 750.000 ton toksik atık üretiyor. Savaşın dünyayı kirletmesinin yanı sıra ABD 2003’te Irak’ı, petrolü için işgal etti. Barajların bombalanmasından, içme suyunun kirletilmesine iklimsel yıkım bir savaş mekanizması özelliği taşıyor. 7. Salgınlara daha sık rastlanıyor Covid-19 küresel ısınmanın ve ekosistemlerin bozulmasının bir sonucu olarak insanlara bulaşabildi. Ormansızlaştırma ve yabani alanların çiftçiliğe açılması hastalığın yayılmasının önünü açtı. Ayrıca küresel sıcaklık artışı sivrisinek gibi hastalık taşıtan hayvanların yeni bölgelerde üremesini sağladı. 8. Okyanuslar zehirlendi Okyanuslarımız plastiğe boğulmuş durumda. Plastik üretimi hızla artarak 1950’de yıllık 2,3 milyon tondan 2015’te 448 milyon tona kadar çıktı. Bugünkü üretim düzeyinin 2050 yılına kadar iki katına çıkması bekleniyor. Bu plastik, suyu ve tükettiğimiz balığı kirletiyor. İnsanların tüketimi için tutulan balıkların üçte biri mikro plastik içeriyor.  9. İşçilerin iklim işlerine ihtiyacı var İklim değişikliği ile mücadele etmek için, ekonomiyi ve toplumu geleceğe uygun bir biçime dönüştürmek için mücadele etmeliyiz. Bir milyon yeşil iş yaratma çağrıları desteklenmeli ve yaygınlaştırılmalı. Buna yeşil kamusal ulaşımın arttırılması ve iklime zarar veren işlerde çalışan işçilerin yeşil işlere kaydırılması gibi talepler için mücadele etmek de dahil. 10. Liderler krizi biliyorlardı Fosil yakıtların yakılmasıyla üretilen karbon salımlarının yarısından fazlası 1992’deki Dünya Zirvesi’nden sonra üretildi. Zirveye katılanların gaz salımlarını azaltmakta uzlaşmalarına rağmen böyle oldu. Karbon salımlarının dörtte biri, Barack Obama’nın ABD başkanlığı, Joe Biden’ın ABD başkan yardımcılığı görevine geldiği Ocak 2009’dan beri üretildi. 11. Dünya yanıyor Bu yılın yaz aylarında Avrupa’da, Kuzey Afrika’da ve Türkiye’nin bazı bölgelerindeki devasa alanlarda orman yangınları yaşandı. Temmuz ayı, 2003’ten bu yana orman yangınlarının en çok görüldüğü ay oldu. Sıcaklıkların artması, bitkilerin ve toprağın kuruması tutuşma için mükemmel koşullar yaratıyor. Türkiye’de yangınların yarattığı sıcaklık yoğunluğu bir önceki rekorun dört katına ulaştı. 12. Doğa acı çekiyor İnsanlar; su, tozlaşma ve ilaç için biyolojik açıdan çeşitlilik sahibi doğal kaynaklara ihtiyaç duyarlar. Türlerin yok olmasının, hayvanların ve bitkilerin azalmasının zarar verdiği ekosistemler bu kaynakların güvenliğine etki ediyor. Dünya Yabani Hayat Vakfının bir raporu, küresel yaban hayatı popülasyonunda son 40 yılda yüzde 60’lık bir azalma olduğunu gösteriyor.  13. Yerli halklar görmezden geliniyor Yerli halkların toprakları, toplam toprakların yaklaşık yüzde 22’sini teşkil ediyor. Bu alanlar küresel biyolojik çeşitliliğin yüzde 80’ini içeriyor. Pek çok yerli toplumu, topraklarını sömürücü fosil yakıt şirketlerinden korumak için mücadele ediyor, bu hepimizi korumak için yürütülen bir mücadele. Ama bu halkların pek çoğu COP26 zirvesinde temsil edilmekten mahrum bırakılacak. Yerel Topluluklar ve Yerli Halkların Platformu için Kolaylaştırıcı Çalışma Grubu’nun eş başkanlarından Andrea Carmen “yerli halkların hayatları iklim değişimi meselesinin en önünde yer alıyor ve çok azımızın Glasgow’daki müzakerelerde yer alabileceğinden endişe ediyorum” diyor.  14. Hava bile zehirli Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tahminlerine göre hava kirliliği her yıl 7 milyondan fazla kişinin ölümüne neden oluyor. Dünya nüfusunun neredeyse tamamı DSÖ’nün belirlediği güvenlik sınırını aşan kirliliğe sahip bir havayı soluyor. Bu da akciğer kanseri, astım ve diğer hastalıklarda artışa neden oluyor. Hindistan Yeni Delhi’deki çocukların yarısı geriye döndürülemez bir akciğer hasarına uğramış durumda. 2018 yılında, fosil yakıt kaynaklı kirlilik nedeniyle dünya çapında 8 milyondan fazla kişi öldü. Bu rakam daha önceki çalışmalarda öngörülenden ciddi ölçüde daha fazla. O yıl gerçekleşen her altı ölümden birine, kömür ve petrol gibi fosil yakıtların yakılması nedeniyle oluşan hava kirliliği neden oldu. İçlerinde Harvard Üniversitesi’nin de bulunduğu bir dizi üniversitenin yaptığı bir araştırmanın sonuçları bunu gösteriyor.  15. Daha fazla aşırı iklim olayı İklim krizi kuraklıktan sellere, kasırgalardan tsunamilere aşırı iklim olaylarına neden oluyor. Havanın ve suyun sıcaklığının artması kasırgaların sıklığını ve yoğunluğunu çoğaltırken, kuraklık döneminde su kaynakları üzerine binen yükü de arttırıyor. ABD’de geçtiğimiz yıl kasırgalar nedeniyle 47 kişi hayatını kaybetti. On yıl önce ise 11 kişi ölmüştü. Kuraklıklar her yıl yaklaşık 55 milyon kişiyi etkiliyor. Şiddeti artan kuraklıklar, neredeyse dünyanın her yerinde besi hayvanı sürülerini ve tarım ürünlerini ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Su kıtlığı şimdiden dünya nüfusunun yüzde 40’ını etkiliyor. 2030 yılına kadar 700 milyon kişi kuraklık nedeniyle yerinden olabilir. 16. Piyasa kaosu zarara neden oluyor Bankalar fosil yakıt endüstrisi şirketlerine milyarlarca pound kredi vermeye devam ediyor. Zenginler, gezegenin harap olmasından daha da zengin oluyorlar. Kâr arayışının fosil yakıt şirketlerini bir sonu olan kaynakları aramaya ve sömürmeye ittiği bu sistemi alaşağı etmeliyiz, kâra değil insana öncelik veren bir sistem için mücadele etmeliyiz. 17. Hidrolik çatlatmayı durdurmak için Fosil yakıt şirketleri, petrol çıkarmaya çalışmaktan hiç vazgeçmeyecekler. Hidrolik çatlatma (fracking) sadece yakılabilecek fosil yakıtları arttırmıyor ama aynı zamanda toprağı ve suyu kirletme, depremleri tetikleme ihtimali de var. Stanford’daki bilim insanlarının yaptığı bir araştırmaya göre hidrolik çatlatma, ABD Wyoming’de Pavillon yakınlarında yaşayan insanların suyunu kirletti. 18. Kömürü toprakta bırak Kömür inanılmaz ölçüde kirli bir enerji kaynağı, ancak yenilenebilir enerjiden daha kârlı olarak kabul edildiği için kömürün kullanımı artarak sürüyor. Avustralya geçen ay üç kömür madeninin genişletilmesine izin verdi, Çin daha fazla kömür santrali inşa ediyor. Kömür arzı azalırken daha sömürücü kömür çıkarma teknikleri yerine alternatif temiz enerjilere öncelik verilmesi için mücadele etmeliyiz. 19. Karbondioksit düzeyi kontrolden çıktı  Karbondioksitin (Co2) atmosferdeki düzeyi bu yılın Şubat-Mart aylarında milyonda 417 parçacıkla (ppm) rekor bir düzeye ulaştı. Sanayi devrimi öncesindeki düzey 278 ppm idi. Co2 salımlarının temel nedeni fosil yakıtların kullanımı. İnsanlar atmosferdeki Co2 yoğunluğunu 1760’tan bu yana yüzde 48 oranında arttırdılar.  20. Küresel Güney bedel ödüyor   İklim krizi pek çok insan için başladı bile. Küresel Güney’de yer alanlar, dünyadaki salımlara en düşük katkıyı yaparken en büyük bedeli ödüyorlar. Aşırı hava olayları ve iklim değişimi çoktan milyonlarca kişiyi öldürdü ve yerinden etti. Oysa kapitalist sistem bu ülkeleri rekabete ve yatırımları çok önemli iklim savunması altyapılarından çekmeye zorluyor.   21. Daha kavurucu yazlar geliyor Bu yıl birçok büyük şehirde termometreler 54 dereceyi gösterdi. Bu sadece ekvatora yakın bölgelerle sınırlı değildi. Kanada’da sıcaklık 49,6 dereceyle pik yaparken 486 kişinin ölümüne neden oldu. Karbon salımları 2050 yılına kadar iki katına çıkarsa ortalama sıcaklık sanayi öncesi döneme göre 2,4 derecenin üstüne çıkacak ve daha aşırı sıcak hava dalgalanmalarına neden olacak. 22. Gezegen aşırı ısınıyor Kapitalizm şimdiden 1850’den beri 1,07 derecelik bir sıcaklık artışına neden oldu. 2016-2020 arası 1850’den beri görülen en sıcak beş yıllık dönem olarak kayıtlara geçti. Bu şimdiden aşırı sıcak demek ve bu sıcaklık 5 bin gigatonluk buz tabakasının erimesine neden oldu. Kaydedilen tüm doğal felaketlerin yaklaşık yüzde 85’i artan sıcaklıkla alakalı.  23. Dünyanın ağaçları yok ediliyor  Dünya Bankası’na göre 1990’dan 2016’ya kadar dünya 502 bin mil karelik ormanlık alan kaybetti. Ağaçların yaklaşık yüzde 46’sı esas olarak geniş ölçekli ağaç kesme şirketlerinin sorumlu olduğu ormansızlaştırma nedeniyle kaybedildi. Son 50 yılda Amazon ormanlarının yaklaşık yüzde 17’si yok edildi.  24. Deniz seviyeleri yükselmeye devam edecek 1900’den beri ilk defa, deniz seviyesi daha önceki herhangi bir yüzyıla göre çok daha hızlı bir şekilde yükseldi. Granada iklim ve çevre bakanı Simon Stiell, Cop26 iklim zirvesinin, çok sayıda ada ülkesinin hayatta kalması açısından kilit önemde olacağını söyledi. Sıcaklık 1.5 derecede sınırlandırılsa bile ortalama deniz seviyesi hâlâ iki ila üç metre arasında yükselecek.  25. Buzulların büyük kütlesi eriyor Buzulların erimesi gibi sıcaklıkların artması da deniz seviyelerini büyük ölçüde yükseltecek. Fakat öte yandan buzulların erimesi ısınmayı hızlandırır. Buz kitlesi güneşten gelen ısıyı atmosfer dışına yansıtıyor. Eğer sıcaklık artışı iki dereceyi geçerse Antarktika, 2060 yılına kadar buzullarını tamamen kaybedebilir. 26. Sistemlerini bozmak için Kendimizi iklim felaketinden korumak için patronların sistemini yıkmalıyız. İşçi sınıfının liderlik yaptığı, demokratik olarak planlanmış daha iyi bir yönetim sistemine ihtiyacımız var. Daha fazla faydasız konferansa tahammülümüz yok. COP karşıtı protesto çürük kapitalist sisteme karşı protesto olmalıdır.

Sudan’da darbe: Devrim direniyor

Özdeş Özbay, Sudan’da gerçekleşen darbenin ezilenlerin kitlesel isyanlarının yarım kalmasıyla bağlantısını ve küresel otoriterleşmenin ve siyasal krizlerin bir göstergesi olarak darbe girişimlerini ele alıyor.

Sudan’da darbeye karşı bir milyonluk gösteri

Generallerin demokrasiyi yok etme girişimine karşı Sudan halkı cumartesi günü sokaklara dökülerek protesto düzenledi. Hartum’daki eylemde “Biz özgür devrimcileriz ve yolumuza devam edeceğiz”, “Askeri yönetime hayır”, “Askeri yönetim yüceltilemez” ve “Bu bizim ülkemiz, bizim hükümetimiz sivil” sloganları atıldı. Bunun yanı sıra Omdurman, Port Sudan, Nyala, El-Obeid, Atbara ve daha birçok şehirde darbeciler protesto edildi. Askerler ve polis gösterileri engellemek için çok sayıda kişiyi gözaltına alındı, yolları kesti ve eylemcilere şiddet uyguladı. Parlamento binasının etrafında, sivil bir yönetime dönülmesini isteyen üç gösterici güvenlik güçleri tarafından öldürüldü. En az 100 kişi de yaralandı. Sudan Meslek Odaları Birliği (SPA) halka gerçek mermilerle saldıran polisin yaralıların hastaneye götürülmesini engellediğini açıkladı. Ülkede hafta içinde de doktorlar, üniversite çalışanları ve öğretmenler başta olmak üzere birçok işkolunda greve gidilmişti. Sudan ile dayanışma için İngiltere’nin de birçok kentinde dayanışma eylemleri düzenlendi. 2019 yılında Sudan’da başlayan gösteriler sonucunda diktatör El Beşir devrilmişti. Fakat bundan sonra askerler yönetime el koydu. Daha sonra sivil inisiyatiflerle iktidarın paylaşıldığı bir yönetim kurulmuştu. Kitlelerin demokrasi mücadelesi devam ederken, ordu geçtiğimiz hafta darbe yaparak yönetime el koymuştu.

Sudan'da darbe karşıtı demokrasi hareketi nasıl kazanabilir?

Sudan’ın başkenti Hartum ve diğer büyük kentlerde bu hafta başında askeri darbeye protesto etmek için büyük kalabalıklar toplandı. Demokrasi ve değişim için duyulan özlemin ezilmemesi şansı var, fakat askerlerin eylemi süreci hızlandırabilir. Askerler Pazartesi şafaktan hemen önce darbeyi başlattı. Sivil ve asker isimlerin bileşiminden oluşan geçici hükümetin çok sayıda üyesini tutukladılar. Sivil başbakan Abdullah Hamdok ve en az dört bakanın da gözatına alınanlar arasında. Bu darbe sıradan insanların yaklaşık son üç yıla yayılan bir dizi isyanının ve olağanüstü girişimlerinin en son aşaması. 2019’un başında altı ay aşağıdan kitlesel hareketlilik, bir dizi yerel greve neden olmuş, ardından genel grevlerle sıçrayarak devrimin itici gücü olmuştu. Hareket önce darbeyi ardından son 30 yıldır hüküm süren Ömer-El-Beşir’I alaşağı etti.  Sıradan işçiler ve yoksul ve ezilen daha geniş gruplar ordunun gerçek bir değişimi engelleme girişimlerini mağlup etti.  Yüzbinlerce kişi kent meydanlarında oturma eylemlerine katıldı. Ordunun egemenliğinin sona ermesini istedi. Fakat kitleler aynı zamanda,  yiyecek dağıtımı, devrimci kitlelerin güvenliğinin sağlanması, sağlık tedarikleri ve daha fazlası gibi toplumun kendini yönetmesinin en temel unsurlarını karşılamak için yaratıcı önlemler almaya başladılar. Mayıs’taki genel grev ekonominin geniş bölümlerini kilitledi ve işçiler direniş ağlarını oluşturmaya başladı. Haziran 2019’da ordu ve müttefikler direnişi akamete uğratmak için başkentteki oturma eylemine baskın düzenledi ve en az 120 kişiyi katletti. Fakat ordu direnişi bastıramadı.  Geçiş Ağustos 2019’da “güç paylaşımı” için el-Beşir’in devrilmesinden sonra görevi devralan Geçici Askeri Konseyle demokrasi yanlısı güçler arasında çürük bir anlaşma yapıldı. Sürece şimdiki darbeye liderlik yapan general Abdel Fattah el-Burhan başkanlık yaptı. Ekim 2019 ve Haziran 2020’de insanlar sokaklara çıktı, geçiş sürecinin hızlandırılmasını ve ordunun egemenliğine hızla son verilmesini talep etti.  Ordu ve demokratlar arasındaki mücadele son günlerde keskinleşmişti. Ordu iktidarı talep eden bütünüyle saçma kitle mitingleri organize etti. Fakat sivil yönetim çağrısı yapan yürüyüşlere katılım sayıca azdı.  Sonunda ordu saldırıya geçti. Bu durum, hareket içinde generallerle uzlaşma ve müzakere yönündeki tüm illüzyonların sona ermesi, bunun yerine ordu güçlerinin süpürülmesi fikrinin güçlenmesi için önemli olacak. Hareket “sakin olma” çağrısı yapan güçlere asla güvenmemeli.

Sudan: Askerler darbe yaptı, emekçiler direnişe geçti

Sudan’da askerler iktidarlarından vazgeçmeye asla yanaşmıyorlar. Ordu bir kez daha darbe yaparak yönetime el koyduğunu ilan etti. Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, Konsey'in ve geçiş hükümetinin feshedildiğini, ülkede olağanüstü hal ilan edildiğini açıkladı. Bununla yetinmedi, tıpkı Türkiye’de habire darbe yapan askerlerin bildirilerinde olduğu gibi darbeciler uluslararası tüm anlaşmalara bağlı kalacaklarının altını çizdiler.  12 Eylül darbesinde de diktatör general Kenan Evren adlı darbecinin okuduğu metinde de “Türkiye Cumhuriyeti, NATO dahil tüm ittifak ve anlaşmalara bağlı kalarak, başta komşularımız olmak üzere bütün ülkelerle kar-şılıklı bağımsızlık ve saygı esasına dayalı, birbirlerinin iç işlerine karışmamak kaydıyla eşit şartlar altında ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerini geliştirme kararındadır.” deniyordu.  Sudan’da darbeci orgeneral seçimlerin 2023 yılının Temmuz ayında yapılacağını duyurdu. Kibirli darbeciler sivil bir hükümet kurulana kadar geçiş sürecini ordunun kontrol edeceğini açıkladılar. Kitleler sokaklarda Darbenin ve hem başbakanın hem de muhalefet partilerinden darbeye karşı çıkanların göz altına alındığının haberi gelir gelmez kitleler sokaklara dökülmeye başladı. Ordu birlikleri göstericilere müdahale etmedi ama kitlelerin iki ayrı yakadan bir araya gelmesini sağlayan köprüde geçişi engelledikleri söyleniyor.  Sudan’da Devlet Başkanı Ömer el-Beşir iki yıl önce devrilmiş ve geçici bir hükümet kurulmuştu. Orduyla kitlesel gösterilerin üzerinde yükselen siyasi partiler arasında bir mutabakat oluşturulmuştu. Buna göre oluşturulan geçici yönetim bir yıl daha ülkeyi yönetecek, daha sonra genel seçim yapılacaktı. Fakat Eylül ayında el-Beşir taraftarı askerlerin darbe girişimi gerçekleşti. Bu darbe girişimi bastırılmış olsa da ordunun sivil toplum kuruluşları ve partilerle iktidarı paylaşmak istemediği ve ancak doğrudan ordunun görüşlerini ve çıkarlarını savunan bir yönetimi arzuladığı biliniyordu. Bu son darbe bu arzunun göstergesi oldu.  Geçtiğimiz hafta darbeciler bir kitle gösterisi örgütlediklerinde bugünkü darbenin de ipuçlarını ortaya sermişlerdi. Bir askeri darbe isteye binlerce insan başkanlık sarayı önünde toplanmıştı. Geçtiğimiz ay Brezilya’da Bolsonaro’nun taraftarlarının sokağa çağırıp darbe çağrısı yaptırması gibi darbeciler kendilerine bir kitlesel meşruluk yaratma çabası da güdüyorlar. Şu anda gözaltında olan Sudan'ın sivil Başbakanı Abdullah Hamduk, ülkenin iki yıllık geçiş hükümeti iktidarındaki "en kötü ve tehlikeli siyasi krizi" olarak adlandırdığı durumla mücadele için Cuma günü çözüm planı açıklamış ve "Ben bu sorunda ne tarafsızım ne de aracıyım. Benim net ve kesin tavrım sivil demokratik geçişin tamamlanması" dedi. Başbakanın gözaltına alınmasının nedeni bu görüşü. Sudan’da Orduyu sivil iradeyle iktidarı paylaşmaya zorlayan büyük bir halk dinamiği var. Bugün Hartum’da başlayan gösteriler darbenin kaderini çizme gücüne de sahip olan daha büyük bir hareketin başlangıcı olabilir.

Suriye’de can güvenliği hala yok

10 yıldır iç savaşın yaşandığı Suriye güvenli bir ülke olmaktan çok uzak. Dün gerçekleşen iki bombalı saldırı, ülkede can güvenliğinin olmadığını bir kez daha gösterdi. Şam’da bombalı saldırı Suriye'nin başkenti Şam'da Mart 2017'den bu yana görülen en kanlı saldırı düzenlendi. Askeri personeli taşıyan otobüse yönelik bombalı saldırıda en az 14 kişi hayatını kaybetti. Yetkililer olay için "terör saldırısı" dedi. Saldırıyı henüz üstlenen olmadı.  Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü, ölü sayısının muhtemelen artacağını çünkü patlamada yaralanan iki kişinin hayati tehlikesinin olduğunu duyurdu. Rusya destekli güçler Suriye'de pazar yerini bombaladı Suriye'nin kuzeyindeki İdlib ilinde Rusya ve İran destekli Beşar Esed rejimine bağlı güçler sivil yaşam alanlarını kara bombardımanıyla hedef aldı. Yerel kaynaklardan edinilen bilgilere göre, İdlib'in güneyindeki Eriha kasabasında pazar yeri rejim topçularının hedefi oldu. Tamamen sivillerin yaşadığı bölgeye yönelik saldırılarda ilk belirlemelere göre 10 sivil hayatını kaybetti, en az 40 sivil de yaralandı. Suriye nüfusunun yarısı evini terk etmek zorunda kaldı Suriye’de Mart 2011’de başlayan çatışmalarda 500 binden fazla insan öldü, 6 milyonu yurtdışındaki mülteciler olmak üzere ülke nüfusunun yarısı, 12 milyon kişi yerinden edildi. Türkiye ve Avrupa’da zamana zaman dile getirilen “Suriye artık güvenli bir ülke, mülteciler evlerine dönebilir” iddialarının gerçekte karşılığının olmadığı, bu bombalamalarla bir kez daha ortaya çıktı.

İtalya'da yüz binler haykırdı: Faşizm bir daha asla!

Geçtiğimiz haftasonu (10 Ekim) Forza Nuovo isimli faşist bir grubun aşı ve pandemi önlemlerine karşı düzenledikleri gösteri sırasında İtalya'nın en büyük sendikası olan CGIL'in genel merkezine saldırması Roma'da yüzbinlerce insanın katıldığı mitingle protesto edildi. Yaklaşık 10 milyon üyesi bulunan CGIL, CISL ve UIL sendikalarının yanı sıra öğrenciler, sosyalist örgütler ve antifaşistler de alandaydı. İtalya'nın her yerinden sabah saatlerinde yola çıkarak başkent Roma'ya ulaşan faşizm karşıtları kentin sokaklarında sloganlar, marşlar ve meşaleler eşliğinde mitingin yapıldığı San Giovanni Meydanı'na yürüdü. Miting alanında bir araya gelen iki yüz binin üzerindeki işçi, öğrenci, kadın ve LGBTİ+ faşizmi bir kez daha lanetleyerek başta Forza Nuovo olmak üzere tüm faşist partilerin kapatılmasını talep etti. Sendika liderlerinin konuşmaları sırasında sık sık alkış ve sloganların yükseldiği mitingin kitleselliği, İtalya'daki antifaşist harekete de moral verdi. Dünya kamuoyuna seslenen konuşmalarda tüm dünya işçilerinin ve ezilenlerinin faşist saldırılara karşı dayanışma içinde olması gerektiği ifade edildi. Mitingin sonunda ise yüz binlerce insan, yürüyüş sırasında kurulan kortejlerde de sık sık söylenen, "bella ciao" (çav bella) marşını hep bir ağızdan büyük bir coşkuyla okuyarak faşistlere adeta gözdağı verdi. Hem sendika kortejlerinin hem de öğrenci gruplarının oldukça güçlü olduğu miting her yaştan insanı da bir araya getirdi. Güçlü bir antifaşist geleneğin olduğu ülkede insanlar faşist girişimlere ve organizasyonlara karşı kararlılıklarını sendikaların öncülüğünde bir kez daha ortaya koydu. 

Pandora belgelerinde kapitalizm: Yolsuzluk, vergi kaçakçılığı, küresel eşitsizlik

Pandora’nın kutusu, Antik Yunan efsanelerine göre içinde bütün kötülükleri barındıran sihirli bir kutudur. Bir kere açılmaya görsün. Pandora belgeleri ise efsaneyi değil bugünün dünyasında yolsuzluk, kara para aklama, vergideki adaletsizlik ve küresel eşitsizlikleri ortaya döküyor. Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun (ICIJ) paylaştığı, dünyanın en saygın basın kuruluşlarına sızdırılan 15 milyon evraktaki kayıtlara göre 35 ülke lideri, 336 politikacı ve yüksek kamu görevlisi vergi cennetlerinde şirketler kurmuş. Belgelerde kimler var? Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, Lübnan Başbakanı Necib Mikati, Kenya Cumhurbaşkanı Uhuru Kenyatta, Ekvator Cumhurbaşkanı Guillermo Lasso Mendoza, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ve ailesi, Şili Devlet Başkanı Sebastián Piñera’nın çocuğu ve eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in denizaşırı ilişkileri... Ürdün Kralı Abdullah, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “resmi olmayan propaganda bakanı” ile Türkiye, Rusya, Brezilya, Hindistan, ABD, Meksika ve diğer ülkelerden 130’dan fazla milyarderin mali faaliyetleri... Pandora belgeleri, 29 binden fazla offshore firmanın gerçek sahiplerini ve sırlarını ortaya döküyor.  Malikanelere, gizli banka hesaplarına, özel uçaklar ve yatlara, paha biçilmez sanat eserlerine sahip olan azınlığın bir parçası olarak devlet yöneticilerinin doğrudan offshore yöntemiyle vergi kaçırması, dünya ekonomisinin yüzde 10’unun bulunduğu vergi cennetleriyle neden baş etmediklerini gösteriyor. 35 liderin, politikacıların, hızla zenginleşenlerin bu serveti nasıl elde ettiği ise belirsiz. Offshore sistemi nedir? Kendi ülkelerinde vergileri yüksek bulan zenginler, servetlerini verginin daha düşük olduğu yerlere kaçırıyor. Offshore finans merkezleri, denizi aşırı adalarda kuruluyor. Kendi karmaşık kurallarıyla büyük oranda örtülü ve denetlenemez bu alanlarda kurulan şirketler aracılığıyla zenginler servetlerini gizliyor. Vergi kaçıran elitler, İngiltere gibi bir yerden özel vergi indirimiyle lüks gayrimenkuller alabiliyor. Üstelik vergi cennetleri artık sadece tropikal adalar değil. Hollanda, İrlanda, Singapur, Hong Kong, Malta, Lüksemburg ve ABD’nin bazı eyaletleri bile vergi cenneti olabiliyor. Buralarda kurulan şirketler, aynı zamanda kara parayı, yasa dışı ekonomik faaliyetlerle elde edilmiş servetleri de türlü finans işlemleriyle aklıyor. Offshore sistemi düpedüz vergi kaçakçılığı, yani bir suç, fakat Türkiye’nin de aralarında bulunduğu dünya devletlerinin çoğunda vergi cennetlerinde offshore şirketler kurmak yasal. Devasa servetlerinden bir kuruş dahi vermek istemeyen kapitalistler, vergi kaçakçılığını offhore sistemiyle kendileri için yasallaştırmışlar. Onların adına yönetenler de kökeni meçhul servetlerini, aynı vergi cennetlerinde saklıyor.  Vergideki büyük adaletsizlik Kapitalist devletlerde vergiler, her vatandaşın ödemekle yükümlü olduğu devlet gelirleridir. Eğitim, sağlık, altyapı gibi kamu harcamaları ve sosyal hizmetler, teoride herkesin vergi ödemesiyle karşılanır. Pratikte ise durum bambaşka. Kapitalist devletler işçilerden, köylülerden, küçük işletmelerden acımasızca vergi alıyor, her ürünün satışında katma değer vergisi alıyor.  Türkiye’de bununla da yetinilmiyor, Özel Tüketim Vergisi ile çoğunluk bir kez daha vergilendiriliyor. En zenginler ise herkes gibi vergi vermekten kaçıyor. Devletler ve hükümetler onlara hiçbir yaptırım uygulamazken, çoğunluk acımasızca vergilendiriliyor. Pandora belgeleri, dünyanın en zenginleriyle geri kalan çoğunluk arasındaki eşitsizliklerin boyutunu da gösteriyor. Onların kaçırdıkları vergilerle binlerce hastane, on binlerce okul yapılırdı. Hiçbir öğrenci yurtsuz kalmazdı. Sosyal harcamalar halkın lehine geliştirilebilirdi. İşsizlere iş yaratacak yeni üretim alanları açılabilirdi. Ne istiyoruz? Vergi yükü, artık emekçilerin sırtından atılmalıdır. Bunu bizzat kendi mücadelemizle başarabiliriz. Pandora belgeleri kapitalist düzenin gerçek işleyişini ortaya koysa da vergide adaletsizliğe ve sosyal eşitsizliğe son verecek olan; işçilerin, emekçilerin ortak taleplerle mücadele etmesidir. ►Asgari ücretten vergi kesilmesin. ►Zenginler servetleri oranında vergilendirilsin. ►Offshore şirketlere ve hesaplara el konsun. ►Vergi kaçakçılığı yapan holdingler, politikacılar ve zenginler mahkemede hesap versin.

Güney Afrikalı metal ve mühendislik işçileri süresiz grevde

Güney Afrika'nın en büyük metal ve mühendislik sendikası, ücretlerinin artırılması ve çalışma koşullarının düzeltilmesi için süresiz grev başlattı. Güney Afrika Ulusal Metal İşçileri Sendikası'nın (Numsa) yaklaşık 155.000 üyesi Salı günü büyük bir yürüyüş yaptı ve hala sokaktalar. Eylemleri, mühendislik endüstrisinin büyük bölümlerinin kapanmasına neden olabilir. Grevci Solomon Lindiwe “Çok kararlıyız. Maaşımız yetmiyor. 12 yıldır vasıflı olarak bir şirkette çalışıyorum ve ayda sadece 8.500 Rand (5.100 TL) alıyorum. “Ailemdeki pek çok kişinin işi yok, bu yüzden onlara da yardım etmem gerekiyor." “Koronavirüs dönemi zor geçti ama şimdi payımızın ödenmesini istiyoruz. Mitingler yapmalı ve kimsenin işe gitmediğinden emin olmalıyız. İzin günleri değil, iş günlerinde güçlü bir grev olmalı.” Numsa genel sekreteri Irvin Jim'in "grevleri sırasında farelerin çalışmasına izin verilmemelidir" diyerek sözü, sağcı medya tarafından grev kırıcılara karşı şiddet çağrısı olarak gösterildi. Ama şiddete maruz kalanlar grevciler. Johannesburg yakınlarındaki Wadeville'de mitinge giden bir grup işçinin arasına bir motosiklet sürücüsü daldı ve bir Numsa üyesini öldürdü. Booysen'lerde polis, grevcilere karşı plastik mermi kullandı. Diğer bölgelerde, polis ve özel güvenlik şirketleri grev gözcülerine saldırdı ve hatta onlara ateş etti. Johannesburg'da bu hafta binlerce grevci patronların ofislerine yürüdü. Sendika, şirketlerin “siyahların ve Afrikalı emeğin aşırı sömürüsünün yaşandığın Apartheid rejiminin ücretlerini geri getirme” hedefini kınayan bir bildiri yayınladı. “Özellikle sağcı muhafazakar işveren derneklerinin önderlik ettiği gerici ve sendikaları ezici tutumu” eleştirdi. Talepler Irvin Jim kalabalığa, "Geri çekilmiyoruz, bu tüm talepler karşılanana kadar süresiz grev" dedi. Numsa, ilk yılda genel ücretlerde yüzde 8'lik bir artış için bastırıyor. Sonraki iki yıl için enflasyon oranı artı yüzde 2'lik artış istiyor. Ülkede yıllık enflasyon şu anda yüzde 5 civarında. Patronlar ise 2021 için yüzde 4,4, 2022'de enflasyon artı yüzde 0,5 ve üçüncü yıl için enflasyon artı yüzde 1 teklif etti. Numsa'nın ulusal sözcüsü Phakamile Hlubi Majola, 2020'de işverenlerin salgın nedeniyle “bizden sıfır artış anlaşması imzalamamızı istediğini” söyledi. İşçiler bunu kabul etti ve beklenen bir ücret artışından vazgeçti. “Bu yüzden işçiler büyük fedakarlıklar yaptı” dedi ve şöyle devam etti: “Patronlar, işçilerin geçen yıl zam istememesinden yararlandı. İşçilere ve ailelerine geri vermelerini bekliyorduk. İşçiler şu an kendilerini ihanete uğramış hissediyor.” Grev, Temmuz ayındaki ayaklanmalar ve yağmalara yola açan yoksulluk ve düşük ücret konusunda çok daha geniş bir çoğunluğunu ruh haline kapsıyor. Ancak bu mücadelenin merkezinde işçilerin örgütlenmesi var. Hükümetin gelecek ay bir bütçe açıklamasına hazırlanırken, Cosatu sendika federasyonu bir günlük grev ve protesto yürüyüşü düzenledi. İşçilerin 28 il ve ilçede harekete geçtiği belirtildi. Ancak genel katılım düşük ve düzensizdi. Numsa grevinin çok daha fazla ömrü ve net bir hedefi var. Solomon, “Bu grevi kazanmak istiyoruz ve umarım diğer işçiler de aynısını yapar” diyor. Charlie Kimber

Geri 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 İleri

Bültene kayıt ol