Özdeş Özbay, Sudan’da gerçekleşen darbenin ezilenlerin kitlesel isyanlarının yarım kalmasıyla bağlantısını ve küresel otoriterleşmenin ve siyasal krizlerin bir göstergesi olarak darbe girişimlerini ele alıyor.
Sudan’da darbe 25 Ekim 2021 günü gerçekleşti. Tarihte yarım kalmış her devrim gibi Sudan'da ayaklanan ezilenlerin isyanı da bir karşı devrime sahne oluyor. Bir benzerine diktatör Mübarek’in devrilmesinden iki yıl sonra Mısır’da yönetime el koyan General Sisi’nin karşı devrimci darbesinde yani devrimin kalıntılarını ezmek üzere yapılan darbede şahit olmuştuk.
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, Konsey'in ve geçiş hükümetinin feshedildiğini, ülkede olağanüstü hal ilan edildiğini açıkladı. Yönetime el koyan darbeciler, yönetime el koyma nedenlerini ‘ülkeyi bir iç savaştan korumak’ şeklinde ilan etti. Bu bildik güvenlikçi bahanenin ardından darbeciler, 2023’te seçimlere gidene kadar yönetimde kalacaklarını açıkladılar.
Sudan’da 2019’da başlayan devrimde liderliğini kadınların yaptığı kitlesel gösteriler meslek örgütlerinin çağrısıyla yayılmıştı. Yeni Geçici Yönetim iktidarı diktatör El Beşir’den almıştı ancak onu eski rejim kalıntısı askeri yönetimle siviller arasında kurulan ve adına Egemenlik Konseyi denilen bir yapıya bırakmıştı. Bu çelişkili yönetim aygıtı iki yıldır ülkeyi yönetmeye çalışıyordu.
Geçtiğimiz ay boyunca Konsey’in sivil ve askeri kanatlar arasındaki gerilim arttı. Önce dar bir asker grubunun darbe girişimine şahit oldu Sudan. Ardından da darbe yanlısı ‘sivil’ gruplar ülkedeki ekonomik sorunları da bahane ederek askerlerin yönetime el koyması talebiyle eylem örgütlemişti. Bu iki girişimin ardından yine on binler devrimi savunmak için sokaklara dökülmüş ve ordu en az iki göstericiyi öldürmüştü.
Ülkede yaşanan asker-sivil geriliminin sebebi Konsey’in askeri unsurlarının reform talep etmesine karşılık sivil unsurların reform taleplerini darbe girişimi olarak görmesi ve buna onay vermemesiydi. Artan ekonomik sorunların yanı sıra soykırım suçlusu Ömer El Beşir’in yargılanma süreci de bir başka tartışma konusuydu. Sudan ordusu, Mısır ordusu gibi ülke gayrisafi milli hasılasının yüzde 12’sine sahip bir ekonomik güç durumunda ve yine Mısır devriminde olduğu gibi bütün ekonomik ve politik ayrıcalıklarını kaybetmemek için devrimin yanında saf tutar gibi görünmüştü. Şimdi ise eski rejimi yeniden tesis etmeye çalışıyor.
Devrim direniyor
Darbenin hemen ardından binlerce kişi sokaklara inerek protesto gösterileri düzenlemeye başladı. Protestolara çok sert olmasa da darbeci yönetim müdahale etti.
En son 30 Ekim’de meslek örgütlerinin de çağrısıyla yüzbinlerin katıldığı büyük eylemler gerçekleşti. Başkent Hartum’daki gösterilere ordu tarafından ateş açıldı ve en az 3 kişi hayatını kaybetti. Yüzden fazla da yaralı olduğu söylendi.
Sudan’da devrimin kaderini meslek örgütlerinin kararlı mücadelesi belirleyecek. Her devrimin başarıya ulaşabilmesinde en önemli koşul genel grev kartının başarıyla kullanılıp kullanılamayacağıdır. Kapitalizmin zayıf karnı olan üretim sürecinin durdurulması ve uzayan grevlerde grevci yığınların kendi ihtiyaçlarını karşılamak için üretimi örgütlemeye başlaması, egemenlere geri adım attıran temel güç olmaya devam ediyor.
Milyonlarca Sudanlının ordu müdahalesine rağmen sokakları terk etmemesi ve genel grev silahını daha önce kullanmış olmaları darbenin püskürtülebileceği umudunu ayakta tutuyor.
Küresel otoriterleşme dalgası
Dünya büyük bir kriz döneminin içerisinden geçiyor. Ekolojik kriz, pandemi krizi, yükselen emperyalizm krizi ve elbette 2008’den beri tam olarak içinden çıkılamayan ekonomik kriz. Tüm bu krizler küresel ve ulusal egemenleri otoriter yönetim arayışına itiyor çünkü krizler büyük yığınları da öfkeyle sokaklara çekiyor.
Afrika kıtasında sadece 2021 yılında 6 darbe ve darbe girişimi gerçekleşti. Sudan'daki son darbe öncesi, Çad'da, Mali'de, Gine'de başarılı darbeler olmuş, Nijer ve Sudan'da askeri müdahale girişimleri yaşanmıştı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres dahi Eylül ayında "Askeri darbeler geri dönüyor" uyarısı yapmış hatta ‘darbe salgını’ terimini kullanmıştı. Askeri müdahalelere karşı uluslararası toplumu birlik olmamakla suçlamıştı.
1 Şubat’ta Myanmar’da gerçekleşen darbe de Mısır ve Sudan ile benzerlik gösteriyordu. Yine ekonomide ağırlığı olan bir ordu, yine sivillerin güçlenmekte olduğu bir geçiş süreci ve yine halkın güvenliği adına eski rejimin darbe ile iktidara el koyması ve sokağa inen milyonlara ateş açması.
Askeri müdahaleler artık sadece yoksul ülkelerde değil Batı demokrasilerinde de yaşanıyor: ABD’de emekli 124 generalin Biden’a karşı içerisinde “Çatışma; Sosyalizm ve Marksizm destekçileri ile Anayasal hürriyet ve özgürlük destekçileri arasındadır" ifadelerinin geçtiği göçmen karşıtı açıklama; yine bu yıl içerisinde Fransa’da aşırı sağcı emekli generaller ve ardından muvazzaf subaylardan oluşan grupların ‘iç savaş’ uyarıları eşliğinde yayınlanan bildirileri ve en son Almanya’da aşırı sağcı askerlerin darbe planı yaptığının ortaya çıkması...
Kapitalizmin krizleri artık politik krizleri de tetikler durumda. İstikrarsızlıktan başka bir şey üretemeyen sistem büyük yığınların gözünde katlanılmaz koşullar yaratan ve meşruiyetini kaybetmekte olan bir sistem. Ancak kapitalizme duyulan öfke henüz sosyalist bir alternatif tahayyülüne evrilmiş değil. Bunun olabilmesi için antikapitalist hareketin güçlenmesi gerekiyor.
(Sosyalist İşçi)