Dünyada zorla yerinden edilenler, tarihte ilk kez 100 milyonu geçti. Bu rakam, insan nüfusunun yüzde 1'den fazlasına denk geliyor
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) milyonlarca insanın yaşamaya mecbur bırakıldığı vahim durumu duyururken, yerinden edilmelerin ulaştığı boyutu "endişe verici" olarak niteledi.
2019'da savaş, çatışma, şiddet ve ölüm riski sebebiyle Etiyopya, Burkina Faso, Myanmar, Nijerya, Afganistan, Suriye ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki zorla yerinden edilenlerin sayısı 90 milyona yaklaşmıştı.
Üç yıl sonra bu kez Ukrayna'da Rusya işgali ve savaş başladığında 6 milyon kişi zorla yerinden edilerek, başka devletlere sığındı.
Çatışmalardan ve ölümlerden kaçmak zorunda kalanlar, sınırlar, sömürü ve ırkçılıkla karşı karşıya kalıyor.
Emperyalist savaş ve işgaller, bölgesel güçlerin kapışmaları ve özellikle Afrika'da körüklenen çatışmalar, tüm dünyayı etkileyen büyük göç dalgalarının başlıca nedeni olarak öne çıkmakta.
Savaşların ve sömürünün bitirildiği, sınırların kaldırıldığı bir dünyada zorla yerinden edilmeler tarihe karışabilir.
Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik işgal girişiminde Belarus oldukça kritik bir yer tutuyordu, fakat Belarus halkının askeri operasyona sıcak bakmaması ve ülkelerinde Rus birliklerini istememesi güçlü bir direniş hareketinin ortaya çıkmasına yol açtı. 'Demiryolu Direnişi' olarak kayda geçen eylemler Ukrayna’nın kaderini değiştirdi.
“Üç günde işgal ederiz” denilen Kiev’in Rus güçlerince ele geçirilememesinin en büyük nedenlerinden birinin, Belaruslu demiryolu işçilerinin sabotaj eylemleri olduğu açıklandı. Rusya birliklerinin Kiev ve çevresinden çekilmesinin ardından yapılan incelemelerde, Belarus’da demiryolu işçilerinden, bilgisayar korsanlarından ve ordunun içinde bulunan muhaliflerden oluşan gizli bir “savaş karşıtı” ağın bulunduğu ortaya çıktı.
İşgalin başlamasıyla birlikte, Belaruslu işçiler demiryollarındaki sinyalizasyon ekipmanlarını ve rayları bozarak ulaşım hatlarında kaos oluşmasına neden oldu. Bilgisayar korsanları demiryolu hatlarının koordinasyonunu sağlayan merkezi kontrol sistemlerine yönelik siber saldırılar başlattı.
Geçtiğimiz haftalarda polisin, Bobruisk kasabası yakınlarında üç sözde sabotajcıyı ateş edip yaralaması Belarus’ta büyük tepkilere yol açtı. Devlet televizyonu tarafından yayımlanan haberde işçilerin tutuklanmaya direndikleri için vuruldukları söylendi. Aktivistler için sabotaj eylemleri daha yehlikeli hale geldi. Ancak buna rağmen Rusya’nın Kiev’den çekildiğini duyurması aktivistler tarafından coşkuyla kutlandı. Milyonlarca insanın hayatını alt üst eden savaşın duraksamasında önemli pay sahibiydiler.
Belarus muhalefet sözcüsünün “Rusların Kiev'den vazgeçmesi ile ilgili yaptığı açıklamada, “Rusların geri çekilmesinde sergilediğimiz çabanın doğrudan sonuç yarattığına inanıyoruz. Çünkü Ruslar, Belarus'ta kendilerini güvende hissetmediler. Binlerce Rus askeri, yemeksiz, yakıtsız ve teçhizatsız kaldı” ifadesini kullandı.
Aktivistler Donbas’a askeri tren seferlerini de sabote etmeye başladı
Bugünlerde demiryolu savaşında yeni bir aşama başlıyor olabilir. Son günlerde demiryolu aktivistleri, Doğu Ukrayna'ya asker taşımak için kullanılan Rus demiryolu hatlarındaki sinyalizasyon kabinlerine verilen hasarın fotoğraflarını Telegram'da yayınlamaya başladı. Belarus’un savaş karşıtı demiryolu işçileri, Howard Zinn’in de söylediği gibi “Hareket halindeki bir trende tarafsız olamayacaklarını” anlamış görünüyor.
Rusya’nın 24 Şubat'ta başlattığı Ukrayna’yı işgal girişimi, savaşın 86. gününde devam ediyor. Rusya’nın işgali şimdiye kadar 30 binin üzerinde ölüme, binlerce yaralıya, 14 milyona yakın insanın göçmen olmasına yol açtı. 5 milyondan fazla Ukraynalı savaş nedeniyle komşu ülkelere göç etti. Şehir altyapıları büyük oranda tahrip oldu, yüz milyarlarca dolarlık ekonomik kayıp meydana geldi.
İşgalin ilk günlerinde Ukrayna başkenti Kiev’in çok yakınlarına kadar gelen Rus askerleri, karşılaştıkları direniş sonucu geri çekilmişlerdi. Rusya’nın saldırıları şimdi büyük ölçüde Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesinde devam ediyor.
Mariupol kenti Rus işgaline girdi
Azak Denizi kıyısındaki Mariupol kentinde çatışmalar giderek azalıyor. Mariupol'de teslim olan 900 Ukrayna askeri Rusya tarafından Donbas bölgesinde bir cezaevine gönderildi. Mariupol kenti savaşta en fazla yıkıma uğrayan Ukrayna kenti oldu. Binaların yüzde 90’ından fazlası yıkıldı. Beş yüz binden fazla insan göç etmek zorunda kaldı. Mariupol Belediye Başkanı, kentteki çatışmalarda en az yirmi bir bin sivilin öldüğünü açıkladı.
Buça’daki Gençlik kampında Rusya’nın katliamı
Rusya güçlerinin Ukrayna'nın başkenti Kiev'den geri çekilmek zorunda kaldığı Mart ayı sonundan bu yana yakınlardaki Buça bölgesinde binden faza sivilin cesedi bulundu. Bunların birçoğu aceleyle kazılan mezarlara gömülmüştü. Yetkililer 650 kişinin vurulduğu bir yaz gençlik kampının ortaya çıkarıldığını açıkladı. Katliamın gerçekleştiği alan suç mahalli olarak inceleniyor.
Harkov’da yaşam normale dönüyor
Rusya askeri güçleri kuzeydeki Ukrayna’nın ikinci büyük kenti Harkov çevresinden uzaklaştırılıyor. Savaşın başladığı günlerde en şiddetli çatışmaların yaşandığı kentte Ukrayna güçleri düzeni sağlamış durumda. Ukraynalı yetkililer, Harkov’un çevresinin ve Rusya sınırına kadar olan bölgenin büyük ölçüde Rus askerlerinden temizlendiğini açıkladı.
Rusya televizyonunda Ukrayna savaşı eleştirildi
Rusya Devlet Televizyonu'nda Ukrayna'da yürütülen " özel operasyon" da dahil her konuda Putin’in politikalarına övgüler dizilir. Fakat bu hafta bir programa konuk olan emekli albay ve askeri yorumcu Mihail Hodarenok, Ukrayna'nın Batı'dan aldığı askeri yardım arttıkça Rusya için işlerin daha kötüye gideceği uyarısında bulundu ve "Ukrayna ordusu 1 milyon kişiyi silahlandırabilir. Rusya'nın askeri ve siyasi yaklaşımı konusunda en büyük sorun, bizim tam olarak tecrit edilmiş olmamız. Kabul etmek istemesek de bütün dünya bize karşı. Karşımızda 42 ülkeden oluşan bir ittifak varken ve askeri-siyasi ve askeri-teknik kaynaklarımız sınırlıyken durumu normal diye değerlendirmek mümkün değil" dedi.
Denetime takılmadan yapılan bu değerlendirme, Rusya hükümetinin savaşın olumsuz sonuçları konusunda halkı şimdiden alıştırmaya çalışması olarak yorumlanıyor.
Sri Lanka, tarihinin en derin ekonomik kriziyle boğuşurken halk isyanı da büyüyerek devam ediyor.
Batı ve Rus emperyalizmlerinin vekalet savaşı yürüttükleri Ukrayna'da işgal büyük yıkımlar yaratarak devam ediyor.
Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş 2014'te başlamıştı. Doğu Ukrayna'da Rusça konuşulan Donbas bölgesinde fiili ayrılıkçı hükümetler oluşmuş, Rusya ordusu Kırım'ı ilhak etmişti.
24 Şubat 2022'de Putin'in emriyle Rusya ordusunun işgali ile Ukrayna'da savaş yeniden alevlendi ve vahşi boyutlara ulaştı.
Biri dünyanın ikinci büyük askeri gücü, diğeri bu gücün Batı tarafından desteklenen eski sömürgesi arasındaki çatışma, Doğu Ukrayna'da Rus azınlığın hakları üzerine yürütülmekten çıktı.
Putin, binlerce füzeyle Ukrayna’nın şehirlerini vurdururken, Rusya askerleri istilayı başkent Kiev'i kapsayacak şekilde ülkenin bütününe yaydı. Moskova'nın hedefi, seçilmiş Ukrayna hükümetini devirmek ve kendilerinin uydusu olacak bir hükümet kurmak olarak belirdi.
Ukrayna'nın NATO ve Avrupa Birliği üyelik talebini reddeden ABD liderliğindeki Batı, vekalet savaşının temel sebebi olan Doğu Avrupa'daki yayılmacılığını tırmandırarak, Zelensky hükümetine devasa silah göndermeye başladı.
Savaş üç ayı geride bırakırken, Putin işgal hedeflerinden hiçbirini gerçekleştirememiş durumda. Fakat Donbas'ı Ukrayna'dan koparmak için büyük bir savaş hazırlığı içinde.
NATO'nun ordusunu eğittiği ve Batı'nın silah yığdığı Ukrayna ise Rusya ordusunun ilerleyişini durdurmayı başarsa da, karşısındaki süper askeri gücü ülkesinden atamıyor.
Tüm bu gelişmeler Ukrayna savaşının uzun süreceğini gösteriyor.
Emperyalistlerin savaşı
Putin, işgalini meşrulaştırmak için Ukrayna'da neonazilere karşı mücadele ettiklerini ileri sürmüş, Batı'yı Rusya'yı işgale hazırlanmakla suçlamıştı. İki iddia da doğru değil. Rusya'da baskıcı bir rejim kuran Putin ve egemenler, Çarlık İmparatorluğu'nu ve Stalin diktatörlüğünü diriltmek istiyor.
Rusya'nın eski sömürgeleri olan Doğu Avrupa ülkelerinde - şimdi de sınır komşuları olan Baltık ülkelerinde - kendi üsleri, silahları ve saldırıya hazır askeri birlikleriyle Putin rejimini kuşatan NATO ise çatışmayı körüklüyor.
ABD ve Batı emperyalizmleri, rakipleri Rus emperyalizmi ile doğrudan savaşa gimek yerine - bunun sonucu nükleer savaş olur - Ukrayna'yı silahlandırarak bir vekalet savaşını sürdürmekte ısrarlı. Moskova'da Ukrayna'daki Rusya yanlısı güçler ve Çeçen askerleri gibi birlikleri kullanarak vekalet savaşının diğer tarafı oluyor.
Savaşı durduracak güç
Ukrayna'daki kanlı savaşa, Rusya'daki savaş karşıtı hareketin güçlenmesi, Moskova'nın sömürgelerindeki işçi hareketlerinin büyümesi ve NATO üyesi devletlerde savaş karşıtı mücadelenin güçlenmesi son verebilir.
Sosyalistler her yerde savaş karşıtı hareketin örgütlenmesini ve kendi egemenlerinin savaş politikalarına karşı mücadele edilmesini savunuyor. Ukrayna'da barış için Rusya birlikleri çekilmeli. Derhal ateşkes sağlanmalı. NATO'nun silah yardımları ve yayılmacılığı durdurulmalı.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)
Irak'ın 2003'te işgaline karar veren ABD Başkanı George W. Bush'un '“Tek başına bir adamın tamamen adaletsiz ve vahşi Irak işgali kararı. Ukrayna demek istedim”' şeklindeki sözleri dünyada gündem oldu. Bush böylece Irak’ta gayri meşru ve acımasız bir işgal yapıldığını itiraf etmiş oldu.
2002 yılından itibaren işgal için “Irak’ta kimyasal ve biyolojik silahlar var” yalanını ortaya atan Bush ve ABD güçleri, 2003 yılındaki işgal sonrası Irak’ta herhangi bir kimyasal ve biyolojik silah bulamadılar.
Irak’ta işgalin ilk yıllarından itibaren Ebu Garip hapishanesinde işkenceler yapıldı. Kadınlara saldırı ve tecavüzler, sivillere yönelik saldırılar ve Felluce katliamı yaşandı. ABD Irak’ı çok büyük bir hapishaneye çevirdi. İşgal sırasında ve sonrasında bir milyondan fazla Iraklı öldürüldü. Savaşın etkileri günümüze kadar sürdü.
ABD’nin Ortadoğu’da hegemonya kurması için yüzbinlerce insanın kanı döküldü. Dev silah ve petrol şirketlerinin çılgın kâr hırsları için dünyanın en yoksul halkları ambargolarla, yıllarca süren bombardımanlarla yok edildi. Dünya giderek daha güvensiz bir yere dönüştürüldü.
Bush'un işlediği insanlık ve savaş suçları için milyonlarca insan tüm dünyada gösteriler yaptı. Türkiye’ye NATO toplantısına katılmak için gelen Bush’a karşı 2004 yılında “Gelme Bush” adı altında gösteriler düzenlendi.
Böyle bir insanın şimdi Ukrayna konusunda savaş karşıtı söz söylemesi, bu sözü de yanlışlıkla Irak sözcüğünü kullanarak söylemesi, kendi suçlarının bir itirafı olarak değerlendirilebilir.
Batı güçleri, Rusya ile Ukrayna'ya yapılan on milyarlarca dolarlık askeri yardımla sürdürülmesi planlanan uzun bir savaşa hazırlanıyor.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesinden yaklaşık üç ay sonra, savaş öncesinden çok daha da tehlikeli bir aşamaya sürüklendi. Artık her iki tarafın da hızlıca bir zafer elde etme umutları yitip gitmiş olacak ki şimdi ikisi de daha fazla kan dökmeye hazırlanıyor.
Vladimir Putin, yakıp yıkarcasına hızlı bir saldırıyla Kiev'i ele geçirebileceğine, Ukrayna hükümetini alaşağı edebileceğine ve yerine ipleri kendi elinde olan bir kukla rejim getirebileceğine inanmıştı. Onun bu kanlı ve baskıcı fantezileri, Ukrayna'nın direniş güçleri karşısında çeşitli başarısızlıklar yaşayan Rus ordusunun zayıflamasıyla birlikte hızla buharlaştı.
Batı güçleri ile bir araya gelen Ukraynalı lider Volodymyr Zelensky de Moskova'da bir rejim değişikliği olabileceğini hayal ediyordu ki bunun da Rus ekonomisinin çöküşünü getireceğini, Rusya’nın uluslararası arenada yalnız kalacağını, hatta tüm bunların askeri bir kalkışma girişimine yol açabileceğini düşünmüştü. Öyle olmadı. Rusya’ya yöneltilen yaptırımlar, nüfusun büyük bir bölümünü Putin'in arkasında topladı. Ve Putin rejimi de ABD ve NATO'nun doğrudan etkisi dışında kalan ülkelerle rekor seviyelerde ticaret gerçekleştiriyor.
Neticede savaş, generaller ve politikacıların bunun uzun bir çatışma olacağı yönündeki öngörüleriyle de ortaya konduğu üzere dehşet verici bir çatışmaya dönüşüyor. Artık her zamankinden daha açık bir şekilde görüyoruz ki, Ukrayna’nın işgali, birbirleriyle rekabet halinde olan, nükleer silahlara sahip emperyalistlerin tüm güçlerini harekete geçirebilecekleri şekilde saldırmaya hazırlandıkları, emperyalistler arası bir savaş olarak sürüyor.
Batı, Irak ve Afganistan'da yaşadığı bozgunu tersine çevirmek için bir fırsat yakaladığını düşünüyor, Rusya'ya dersini verme planları yapıyor ki bu, daha sonra Çin’e de aynı şeyi yapmak için kurulmuş aşamalı bir plan gibi görünüyor. Eski bir ABD'li yetkilinin belirtmiş olduğu gibi, "Rusya'yı dünya sahnesinden atmak" için bir şans yakalamış oldular. Öte yandan Putin de Donbas'ı ele geçirip zafer ilan ederse kendi elini güçlendirebileceğine inanıyor.
Ne var ki bu hayallerin hiçbiri öyle şıp diye gerçekleşmeyecek. Savaş aylarca, hatta yıllarca sürebilir. Farkındaysanız, artık barış görüşmelerinden de hiç söz edilmiyor.
Rus birlikleri, güney ve doğu Ukrayna'nın bazı bölgelerinde ilerlemeye devam ediyor ve sıkça yaşanan karşı saldırılarla geri püskürtülüyorlar. Putin'in ağır silahları ve roketleri şehirleri yıkıp geçer ve sivilleri öldürürken bile Mariupol'daki direnişi bastırmayı başaramadı. Rus kuvvetleri, Ukrayna'nın Donbas'taki en iyi savunmaya sahip şehirlerine, yani Kramatorsk ve Slovyansk'a henüz yaklaşabilmiş değil.
ABD ise kendi çıkarlarını ilerletebilmek adına, Ukrayna’ya verdiği askeri mühimmat desteğini niteliksel anlamda daha da artırdı. ABD Temsilciler Meclisi geçtiğimiz hafta, önemli bir kısmı silahlar için olmak üzere 40 milyar dolarlık bir yardım paketini onaylamış bulunuyor – Başkan Joe Biden'ın önerdiği 33 milyar dolarlık muazzam miktarın çok üstünde. Oysa evsizliğe çözüm olarak üretilmiş konut paketi ya da kamu sağlığı programları için bu kadar büyük bir bütçe ayırmayı göze alamamışlardı. Fakat buna rağmen, sol Demokratlar “bölüğünün” altı üyesinin tamamından onay almayı da başardılar. Ve elbette bu seviyede de kalmayıp artarak devam edecek. Senato'nun dış yardım ve finansmandan sorumlu heyetinden Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham şöyle diyordu; “Bunun son tur olacağını düşünüyor muyum? Hayır, sanırım tekrar yapacağız. Kim bilir… İki ya da üç ay sonra ne durumda olacağımız belli değil. Savaşmaya istekli oldukları sürece destek sunmamız gerekiyor."
Ukrayna halkı ve Rus askerleri de bu çekişmede yem olarak kullanılıyor. Yeni destek paketi, ABD'nin Ukrayna'ya bu yıl içinde yaptığı yardımı 53 milyar doların üzerine çıkarmış oldu. Rusya'nın 2021 yılı için belirlediği toplam askeri bütçesi ise 66 milyar dolar civarındaydı.
Berlin Duvarı yıkılırken, ABD'nin Batı Almanya'da 200.000 kadar askeri vardı. Bugün, NATO'nun kuzeydeki Baltıklardan Karadeniz'deki Bulgaristan'a kadar olan doğu kanadı birliklerinde yaklaşık 330.000 askeri bulunuyor. Paktın üst düzey yetkilerinden birinin ifadesiyle, NATO'nun doğu Avrupa'daki varlığını bu boyutlara taşıyabileceği "kimsenin aklından bile geçmemişti". Fakat şimdi doğrudan NATO komutası altında bulunan 40.000'den fazla asker var. Bu, Putin'in işgale kalkışmasından bir gün önceki sayının on katıdır.
İşte vekalet savaşları böyle yürütülür. Ukrayna ordusu, ABD ve NATO'nun bir uzantısı olarak hareket eder; Rus ordularını bozguna uğratmaya devam edebilmesi, Batı’dan gelecek silahlara ve ABD askeri istihbaratının devreye sokulmasına bağlıdır.
Bu durum, Zelensky'yi Biden, Boris Johnson ve diğerlerine bağımlı hale getiriyor. Savaşın sürdüğü her bir gün Ukrayna giderek Batı'nın boyunduruğu altına girme ve bağımsızlığını yitirme yönünde ilerlemiş olur. Şubat ayında bu savaşın, Ukrayna'nın işgale karşı ulusal direnişi olarak okunması gerektiği fikri birçok kişiye makul görünmekteydi. Ancak artık Rus emperyalizmine karşı bir kurtuluş savaşı olarak görülmüş olan işgalin, her bir unsuruyla, NATO'nun Rusya'ya karşı yürüttüğü bir savaş olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.
Çatışmanın, öncesinde dile getirilen argüman tamamen çökmüş görünüyor; bir işgalin püskürtülmesi olarak başlayıp tam anlamıyla bir fetih savaşına dönüştü.
Ukrayna dışişleri bakanı Dmytro Kuleba, geçtiğimiz günlerde Financial Times’a verdiği bir demeçte “zafer kavramı, kendisini zamanla açığa çıkaracak bir resim gibidir” diyordu; “Savaşın ilk aylarında, Rus kuvvetlerinin işgalin başladığı 24 Şubat'tan önceki mevzilerine geri çekilip yol açtıkları yıkımı telafi etmelerini zafer olarak görüyorduk.”
Şimdi, Batı’dan gelen silahların verdiği cesaretle, "bizim için gerçek zafer, tüm bölgelerin kendi özgürlüklerini ilan ettikleri gün yaşanacak,” diyor. Kuleba’nın bu söylemi, Donbas'ın tamamını ve muhtemelen Kırım'ı da geri almak istedikleri anlamına gelir ki o zaman, hem Kırım hem de Donbas kendi topraklarını Rusya'ya karşı savunmak adına kanlı bir savaşın içine çekilecek demektir.
Ukrayna'nın Batı ittifakına dahil olduğunu kabul eden Kuleba, "ABD ve AB'yi yeniden bir araya getirenin" Ukrayna'nın direnişi olduğunu da söyledi; “Bizim zaferimizin kendilerinin de zaferi olacağını biliyorlar. İşte bu nedenle, yanımızda kalacaklarına da güveniyorum.”
Şimdiye kadar yeterince savaş çığırtkanlığı yapmadığını düşünüyor olsa gerek ki Boris Johnson da NATO'nun sınırlarını biraz daha genişletmenin peşine düştü, geçtiğimiz hafta Finlandiya ve İsveç ile bir güvenlik anlaşması imzaladı. NATO üyelikleri onaylanma aşamasındayken bir saldırı yaşayacak olurlarsa her iki ülkeye de askeri destek sunulacağının sözü verildi. Finlandiya’nın Rusya ile 1340 kilometre uzunluğunda bir sınırı var ki böylece bu da artık İngiltere’nin “kırmızı çizgisi” haline gelmiş oldu.
Zelensky de sonuç olarak Ukrayna hava sahasının korunması ihtiyacından bahsetmeyi bıraktı, çünkü artık Rusya'nın etrafının tümüyle NATO ülkeleriyle çevrilmesi aşamasına geçildi.
Kimi uzmanlar bunun, ABD ve müttefiklerinin uzun yıllar boyunca işgalci Rus ordusuna karşı savaşan Afganlara destek sunduğu Afganistan savaşına benzeyeceğini düşünüyor. Kaldı ki ABD ve NATO bu kez çok daha doğrudan bir şekilde müdahil olmayı seçtiler. Afganistan'da sıcak savaşa çekilmeleri söz konusu değildi ama şimdi bunu da yapacak gibi görünüyorlar. Hatta bazı Batılı yetkililer, iki tarafın yıllarca genişletilmiş bir cephe hattı için savaştığı 1914-18’e atıfta bulunuyor.
Financial Times'ın dünyadaki gelişmelerden sorumlu baş yorumcusu Gideon Rachman geçtiğimiz hafta şunları yazdı; "Bu nükleer çağda, rakibini alt etmek için girişilen hiçbir savaşın başarıya ulaşması mümkün görünmüyor, çünkü ‘alt etmek’ dünyanın sonunu getirmek anlamına gelir." Fakat buna rağmen, tarafların hiçbirinin taviz vermeye yeltenmeyeceğini de ekliyor Rachman: “Putin, binlerce ölü ve yaralı askerinin karşılığında kendisine kesinlikle hiçbir şey vadetmeyen bir barış anlaşmasını kabul etmek istemez. Diğer taraftan, Zelensky de Kırım'ın ötesindeki Ukrayna topraklarının Putin’e devredilmesini içeren bir barış anlaşmasını onaylayamaz.”
Her iki taraftaki zayıflıklar mevcut açmazı iyice alt üst edebilir. Sözgelimi, Rusya'nın saldırıları yeniden fiili bir hezimete dönüşebilir ya da savaş karşıtı hareket bir kez daha canlanabilirse Putin'i masaya oturmaya zorlayabilir. Petrol ve gaz arzının azalması ve fiyatların daha da artması sonucunda Batı ittifakının içinde çatlaklar oluşması da mümkündür.
Ama şimdilik tüm bunların korkunç maliyeti işçi sınıfına yüklenmeye devam ediyor. Silah tüccarları ve generallerin zaferi, milyonların yoksulluğa sürükleneceği anlamına gelir. Küresel tedarik ağlarının parçalanması, açlığın da dünyanın diğer bölgelerine yayılarak büyüyecek olduğunun göstergesi.
Medya propaganda yapmaktan asla bıkmayacak olsa da nihayetinde Ukrayna'ya duyduğu ilgi giderek zayıflayacak.
1914'te Polonyalı-Alman devrimci Rosa Luxemburg şöyle yazıyordu; “Kitlesel kıyım, günümüzde yorucu ve tekdüze bir iş haline geldi; sonu gelecekmiş gibi de görünmüyor. Kapitalist siyaset kendi ahlaksızlıklarına sımsıkı tutunarak ilerliyor. Cin şişeden çıktı bir kere.”
Tıpkı o zamanın devrimci hareketinde olduğu gibi, şimdi de bir kez daha bu emperyalist savaşlarına karşı yenilenmiş bir güçle ortaya çıkmaya ihtiyacımız var. Savaş yeni bir evreye doğru yükselirken, bizlerin de bu emperyalistlerin sorumlu olduğu kitlesel kıyıma karşı yükselteceği ve işçi sınıfının yaşamını altüst edenlere karşı direnenlerle bir araya gelip gücünü büyütecek yeni bir mücadele sürecine atılması gerekiyor.
Charlie Kimber
(Socialist Worker'dan Tuna Emren çevirdi)
Temel gıda ürünlerine fahiş zamlar yapılması halkı çileden çıkardı. Yumurta, ekmek, makarna ve et fiyatlarındaki tırmanışı protesto edenler sokaklara döküldü.
Enflasyon yüzde 40 olduğu, ABD'nin ağır yaptırımlarının etkisiyle daha da şiddetlenen ekonomik krizi yaşayan İran'da rejim faturayı halka kesti. Buğday üretimine devlet desteği kaldırılırken, temel gıdada fiyatların yukarı çekileceği duyuruldu.
Halk, marketlere ve fırınlara koşup, ucuz gıda stoklamaya çalışırken, temel ürünlerde fiyatlar iki gün içinde 10 kat arttı.
Huzistan, Luristan, Çaharmahal ve Bahtiyari ile Kohgiluye ve Buyer Ahmed eyaletlerindeki protestolarda göstericiler, polisle çatıştı.
Protestocular, zamların geri alınmasını ve Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin etmesini talep ediyor.
New York eyaletinin Buffalo kentinde ırkçı sloganlarla bir marketi basan silahlı kişi, alışveriş yapan siyah yurttaşların üzerine ateş açtı. En az 10 kişi hayatını kaybederken, çok sayıda yaralı var.
Askeri kamuflajlı ve teçhizatlı olduğu belirtilen saldırganın üzerinden ırkçı doktrin içeren bir metin de çıktı. Irkçı katilin, kaskına yerleştirdiği kamera ile canlı yayın yaptığı da söyleniyor. 18 yaşındaki katil, işlediği cinayetler sonrası polise teslim oldu.
Yaşamını yitirenlerin tamamı siyahlar.