Lübnan: İsrail tankları BM üssüne zorla girdi

Ukrayna’da işgale son

Batı ve Rus emperyalizmlerinin vekalet savaşı yürüttükleri Ukrayna'da işgal büyük yıkımlar yaratarak devam ediyor. Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş 2014'te başlamıştı. Doğu Ukrayna'da Rusça konuşulan Donbas bölgesinde fiili ayrılıkçı hükümetler oluşmuş, Rusya ordusu Kırım'ı ilhak etmişti. 24 Şubat 2022'de Putin'in emriyle Rusya ordusunun işgali ile Ukrayna'da savaş yeniden alevlendi ve vahşi boyutlara ulaştı. Biri dünyanın ikinci büyük askeri gücü, diğeri bu gücün Batı tarafından desteklenen eski sömürgesi arasındaki çatışma, Doğu Ukrayna'da Rus azınlığın hakları üzerine yürütülmekten çıktı. Putin, binlerce füzeyle Ukrayna’nın şehirlerini vurdururken, Rusya askerleri istilayı başkent Kiev'i kapsayacak şekilde ülkenin bütününe yaydı. Moskova'nın hedefi, seçilmiş Ukrayna hükümetini devirmek ve kendilerinin uydusu olacak bir hükümet kurmak olarak belirdi. Ukrayna'nın NATO ve Avrupa Birliği üyelik talebini reddeden ABD liderliğindeki Batı, vekalet savaşının temel sebebi olan Doğu Avrupa'daki yayılmacılığını tırmandırarak, Zelensky hükümetine devasa silah göndermeye başladı. Savaş üç ayı geride bırakırken, Putin işgal hedeflerinden hiçbirini gerçekleştirememiş durumda. Fakat Donbas'ı Ukrayna'dan koparmak için büyük bir savaş hazırlığı içinde. NATO'nun ordusunu eğittiği ve Batı'nın silah yığdığı Ukrayna ise Rusya ordusunun ilerleyişini durdurmayı başarsa da, karşısındaki süper askeri gücü ülkesinden atamıyor. Tüm bu gelişmeler Ukrayna savaşının uzun süreceğini gösteriyor. Emperyalistlerin savaşı Putin, işgalini meşrulaştırmak için Ukrayna'da neonazilere karşı mücadele ettiklerini ileri sürmüş, Batı'yı Rusya'yı işgale hazırlanmakla suçlamıştı. İki iddia da doğru değil. Rusya'da baskıcı bir rejim kuran Putin ve egemenler, Çarlık İmparatorluğu'nu ve Stalin diktatörlüğünü diriltmek istiyor. Rusya'nın eski sömürgeleri olan Doğu Avrupa ülkelerinde - şimdi de sınır komşuları olan Baltık ülkelerinde - kendi üsleri, silahları ve saldırıya hazır askeri birlikleriyle Putin rejimini kuşatan NATO ise çatışmayı körüklüyor. ABD ve Batı emperyalizmleri, rakipleri Rus emperyalizmi ile doğrudan savaşa gimek yerine - bunun sonucu nükleer savaş olur - Ukrayna'yı silahlandırarak bir vekalet savaşını sürdürmekte ısrarlı. Moskova'da Ukrayna'daki Rusya yanlısı güçler ve Çeçen askerleri gibi birlikleri kullanarak vekalet savaşının diğer tarafı oluyor. Savaşı durduracak güç Ukrayna'daki kanlı savaşa, Rusya'daki savaş karşıtı hareketin güçlenmesi, Moskova'nın sömürgelerindeki işçi hareketlerinin büyümesi ve NATO üyesi devletlerde savaş karşıtı mücadelenin güçlenmesi  son verebilir. Sosyalistler her yerde savaş karşıtı hareketin örgütlenmesini ve kendi egemenlerinin savaş politikalarına karşı mücadele edilmesini savunuyor. Ukrayna'da barış için Rusya birlikleri çekilmeli. Derhal ateşkes sağlanmalı. NATO'nun silah yardımları ve yayılmacılığı durdurulmalı. Volkan Akyıldırım (Sosyalist İşçi)

George W. Bush Irak işgalindeki vahşeti ağzından kaçırdı

Irak'ın 2003'te işgaline karar veren ABD Başkanı George W. Bush'un '“Tek başına bir adamın tamamen adaletsiz ve vahşi Irak işgali kararı. Ukrayna demek istedim”' şeklindeki sözleri dünyada gündem oldu. Bush böylece Irak’ta gayri meşru ve acımasız bir işgal yapıldığını itiraf etmiş oldu. 2002 yılından itibaren işgal için “Irak’ta kimyasal ve biyolojik silahlar var” yalanını ortaya atan Bush ve ABD güçleri, 2003 yılındaki işgal sonrası Irak’ta herhangi bir kimyasal ve biyolojik silah bulamadılar. Irak’ta işgalin ilk yıllarından itibaren Ebu Garip hapishanesinde işkenceler yapıldı. Kadınlara saldırı ve tecavüzler, sivillere yönelik saldırılar ve Felluce katliamı yaşandı. ABD Irak’ı çok büyük bir hapishaneye çevirdi. İşgal sırasında ve sonrasında bir milyondan fazla Iraklı öldürüldü. Savaşın etkileri günümüze kadar sürdü. ABD’nin Ortadoğu’da hegemonya kurması için yüzbinlerce insanın kanı döküldü. Dev silah ve petrol şirketlerinin çılgın kâr hırsları için dünyanın en yoksul halkları ambargolarla, yıllarca süren bombardımanlarla yok edildi. Dünya giderek daha güvensiz bir yere dönüştürüldü. Bush'un işlediği insanlık ve savaş suçları için milyonlarca insan tüm dünyada gösteriler yaptı. Türkiye’ye NATO toplantısına katılmak için gelen Bush’a karşı 2004 yılında “Gelme Bush” adı altında gösteriler düzenlendi. Böyle bir insanın şimdi Ukrayna konusunda savaş karşıtı söz söylemesi, bu sözü de yanlışlıkla Irak sözcüğünü kullanarak söylemesi, kendi suçlarının bir itirafı olarak değerlendirilebilir.

Ukrayna’nın işgali yeni bir aşamaya doğru ilerliyor

Batı güçleri, Rusya ile Ukrayna'ya yapılan on milyarlarca dolarlık askeri yardımla sürdürülmesi planlanan uzun bir savaşa hazırlanıyor. Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesinden yaklaşık üç ay sonra, savaş öncesinden çok daha da tehlikeli bir aşamaya sürüklendi. Artık her iki tarafın da hızlıca bir zafer elde etme umutları yitip gitmiş olacak ki şimdi ikisi de daha fazla kan dökmeye hazırlanıyor. Vladimir Putin, yakıp yıkarcasına hızlı bir saldırıyla Kiev'i ele geçirebileceğine, Ukrayna hükümetini alaşağı edebileceğine ve yerine ipleri kendi elinde olan bir kukla rejim getirebileceğine inanmıştı. Onun bu kanlı ve baskıcı fantezileri, Ukrayna'nın direniş güçleri karşısında çeşitli başarısızlıklar yaşayan Rus ordusunun zayıflamasıyla birlikte hızla buharlaştı. Batı güçleri ile bir araya gelen Ukraynalı lider Volodymyr Zelensky de Moskova'da bir rejim değişikliği olabileceğini hayal ediyordu ki bunun da Rus ekonomisinin çöküşünü getireceğini, Rusya’nın uluslararası arenada yalnız kalacağını, hatta tüm bunların askeri bir kalkışma girişimine yol açabileceğini düşünmüştü. Öyle olmadı. Rusya’ya yöneltilen yaptırımlar, nüfusun büyük bir bölümünü Putin'in arkasında topladı. Ve Putin rejimi de ABD ve NATO'nun doğrudan etkisi dışında kalan ülkelerle rekor seviyelerde ticaret gerçekleştiriyor. Neticede savaş, generaller ve politikacıların bunun uzun bir çatışma olacağı yönündeki öngörüleriyle de ortaya konduğu üzere dehşet verici bir çatışmaya dönüşüyor. Artık her zamankinden daha açık bir şekilde görüyoruz ki, Ukrayna’nın işgali, birbirleriyle rekabet halinde olan, nükleer silahlara sahip emperyalistlerin tüm güçlerini harekete geçirebilecekleri şekilde saldırmaya hazırlandıkları, emperyalistler arası bir savaş olarak sürüyor. Batı, Irak ve Afganistan'da yaşadığı bozgunu tersine çevirmek için bir fırsat yakaladığını düşünüyor, Rusya'ya dersini verme planları yapıyor ki bu, daha sonra Çin’e de aynı şeyi yapmak için kurulmuş aşamalı bir plan gibi görünüyor. Eski bir ABD'li yetkilinin belirtmiş olduğu gibi, "Rusya'yı dünya sahnesinden atmak" için bir şans yakalamış oldular. Öte yandan Putin de Donbas'ı ele geçirip zafer ilan ederse kendi elini güçlendirebileceğine inanıyor. Ne var ki bu hayallerin hiçbiri öyle şıp diye gerçekleşmeyecek. Savaş aylarca, hatta yıllarca sürebilir. Farkındaysanız, artık barış görüşmelerinden de hiç söz edilmiyor.  Rus birlikleri, güney ve doğu Ukrayna'nın bazı bölgelerinde ilerlemeye devam ediyor ve sıkça yaşanan karşı saldırılarla geri püskürtülüyorlar. Putin'in ağır silahları ve roketleri şehirleri yıkıp geçer ve sivilleri öldürürken bile Mariupol'daki direnişi bastırmayı başaramadı. Rus kuvvetleri, Ukrayna'nın Donbas'taki en iyi savunmaya sahip şehirlerine, yani Kramatorsk ve Slovyansk'a henüz yaklaşabilmiş değil.  ABD ise kendi çıkarlarını ilerletebilmek adına, Ukrayna’ya verdiği askeri mühimmat desteğini niteliksel anlamda daha da artırdı. ABD Temsilciler Meclisi geçtiğimiz hafta, önemli bir kısmı silahlar için olmak üzere 40 milyar dolarlık bir yardım paketini onaylamış bulunuyor – Başkan Joe Biden'ın önerdiği 33 milyar dolarlık muazzam miktarın çok üstünde. Oysa evsizliğe çözüm olarak üretilmiş konut paketi ya da kamu sağlığı programları için bu kadar büyük bir bütçe ayırmayı göze alamamışlardı. Fakat buna rağmen, sol Demokratlar “bölüğünün” altı üyesinin tamamından onay almayı da başardılar. Ve elbette bu seviyede de kalmayıp artarak devam edecek. Senato'nun dış yardım ve finansmandan sorumlu heyetinden Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham şöyle diyordu; “Bunun son tur olacağını düşünüyor muyum? Hayır, sanırım tekrar yapacağız. Kim bilir… İki ya da üç ay sonra ne durumda olacağımız belli değil. Savaşmaya istekli oldukları sürece destek sunmamız gerekiyor." Ukrayna halkı ve Rus askerleri de bu çekişmede yem olarak kullanılıyor. Yeni destek paketi, ABD'nin Ukrayna'ya bu yıl içinde yaptığı yardımı 53 milyar doların üzerine çıkarmış oldu. Rusya'nın 2021 yılı için belirlediği toplam askeri bütçesi ise 66 milyar dolar civarındaydı.  Berlin Duvarı yıkılırken, ABD'nin Batı Almanya'da 200.000 kadar askeri vardı. Bugün, NATO'nun kuzeydeki Baltıklardan Karadeniz'deki Bulgaristan'a kadar olan doğu kanadı birliklerinde yaklaşık 330.000 askeri bulunuyor. Paktın üst düzey yetkilerinden birinin ifadesiyle, NATO'nun doğu Avrupa'daki varlığını bu boyutlara taşıyabileceği "kimsenin aklından bile geçmemişti". Fakat şimdi doğrudan NATO komutası altında bulunan 40.000'den fazla asker var. Bu, Putin'in işgale kalkışmasından bir gün önceki sayının on katıdır.  İşte vekalet savaşları böyle yürütülür. Ukrayna ordusu, ABD ve NATO'nun bir uzantısı olarak hareket eder; Rus ordularını bozguna uğratmaya devam edebilmesi, Batı’dan gelecek silahlara ve ABD askeri istihbaratının devreye sokulmasına bağlıdır. Bu durum, Zelensky'yi Biden, Boris Johnson ve diğerlerine bağımlı hale getiriyor. Savaşın sürdüğü her bir gün Ukrayna giderek Batı'nın boyunduruğu altına girme ve bağımsızlığını yitirme yönünde ilerlemiş olur. Şubat ayında bu savaşın, Ukrayna'nın işgale karşı ulusal direnişi olarak okunması gerektiği fikri birçok kişiye makul görünmekteydi. Ancak artık Rus emperyalizmine karşı bir kurtuluş savaşı olarak görülmüş olan işgalin, her bir unsuruyla, NATO'nun Rusya'ya karşı yürüttüğü bir savaş olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Çatışmanın, öncesinde dile getirilen argüman tamamen çökmüş görünüyor; bir işgalin püskürtülmesi olarak başlayıp tam anlamıyla bir fetih savaşına dönüştü. Ukrayna dışişleri bakanı Dmytro Kuleba, geçtiğimiz günlerde Financial Times’a verdiği bir demeçte “zafer kavramı, kendisini zamanla açığa çıkaracak bir resim gibidir” diyordu; “Savaşın ilk aylarında, Rus kuvvetlerinin işgalin başladığı 24 Şubat'tan önceki mevzilerine geri çekilip yol açtıkları yıkımı telafi etmelerini zafer olarak görüyorduk.” Şimdi, Batı’dan gelen silahların verdiği cesaretle, "bizim için gerçek zafer, tüm bölgelerin kendi özgürlüklerini ilan ettikleri gün yaşanacak,” diyor. Kuleba’nın bu söylemi, Donbas'ın tamamını ve muhtemelen Kırım'ı da geri almak istedikleri anlamına gelir ki o zaman, hem Kırım hem de Donbas kendi topraklarını Rusya'ya karşı savunmak adına kanlı bir savaşın içine çekilecek demektir. Ukrayna'nın Batı ittifakına dahil olduğunu kabul eden Kuleba, "ABD ve AB'yi yeniden bir araya getirenin" Ukrayna'nın direnişi olduğunu da söyledi; “Bizim zaferimizin kendilerinin de zaferi olacağını biliyorlar. İşte bu nedenle, yanımızda kalacaklarına da güveniyorum.”  Şimdiye kadar yeterince savaş çığırtkanlığı yapmadığını düşünüyor olsa gerek ki Boris Johnson da NATO'nun sınırlarını biraz daha genişletmenin peşine düştü, geçtiğimiz hafta Finlandiya ve İsveç ile bir güvenlik anlaşması imzaladı. NATO üyelikleri onaylanma aşamasındayken bir saldırı yaşayacak olurlarsa her iki ülkeye de askeri destek sunulacağının sözü verildi. Finlandiya’nın Rusya ile 1340 kilometre uzunluğunda bir sınırı var ki böylece bu da artık İngiltere’nin “kırmızı çizgisi” haline gelmiş oldu.  Zelensky de sonuç olarak Ukrayna hava sahasının korunması ihtiyacından bahsetmeyi bıraktı, çünkü artık Rusya'nın etrafının tümüyle NATO ülkeleriyle çevrilmesi aşamasına geçildi.  Kimi uzmanlar bunun, ABD ve müttefiklerinin uzun yıllar boyunca işgalci Rus ordusuna karşı savaşan Afganlara destek sunduğu Afganistan savaşına benzeyeceğini düşünüyor. Kaldı ki ABD ve NATO bu kez çok daha doğrudan bir şekilde müdahil olmayı seçtiler. Afganistan'da sıcak savaşa çekilmeleri söz konusu değildi ama şimdi bunu da yapacak gibi görünüyorlar. Hatta bazı Batılı yetkililer, iki tarafın yıllarca genişletilmiş bir cephe hattı için savaştığı 1914-18’e atıfta bulunuyor.  Financial Times'ın dünyadaki gelişmelerden sorumlu baş yorumcusu Gideon Rachman geçtiğimiz hafta şunları yazdı; "Bu nükleer çağda, rakibini alt etmek için girişilen hiçbir savaşın başarıya ulaşması mümkün görünmüyor, çünkü ‘alt etmek’ dünyanın sonunu getirmek anlamına gelir." Fakat buna rağmen, tarafların hiçbirinin taviz vermeye yeltenmeyeceğini de ekliyor Rachman: “Putin, binlerce ölü ve yaralı askerinin karşılığında kendisine kesinlikle hiçbir şey vadetmeyen bir barış anlaşmasını kabul etmek istemez. Diğer taraftan, Zelensky de Kırım'ın ötesindeki Ukrayna topraklarının Putin’e devredilmesini içeren bir barış anlaşmasını onaylayamaz.” Her iki taraftaki zayıflıklar mevcut açmazı iyice alt üst edebilir. Sözgelimi, Rusya'nın saldırıları yeniden fiili bir hezimete dönüşebilir ya da savaş karşıtı hareket bir kez daha canlanabilirse Putin'i masaya oturmaya zorlayabilir. Petrol ve gaz arzının azalması ve fiyatların daha da artması sonucunda Batı ittifakının içinde çatlaklar oluşması da mümkündür. Ama şimdilik tüm bunların korkunç maliyeti işçi sınıfına yüklenmeye devam ediyor. Silah tüccarları ve generallerin zaferi, milyonların yoksulluğa sürükleneceği anlamına gelir. Küresel tedarik ağlarının parçalanması, açlığın da dünyanın diğer bölgelerine yayılarak büyüyecek olduğunun göstergesi.  Medya propaganda yapmaktan asla bıkmayacak olsa da nihayetinde Ukrayna'ya duyduğu ilgi giderek zayıflayacak. 1914'te Polonyalı-Alman devrimci Rosa Luxemburg şöyle yazıyordu; “Kitlesel kıyım, günümüzde yorucu ve tekdüze bir iş haline geldi; sonu gelecekmiş gibi de görünmüyor. Kapitalist siyaset kendi ahlaksızlıklarına sımsıkı tutunarak ilerliyor. Cin şişeden çıktı bir kere.” Tıpkı o zamanın devrimci hareketinde olduğu gibi, şimdi de bir kez daha bu emperyalist savaşlarına karşı yenilenmiş bir güçle ortaya çıkmaya ihtiyacımız var. Savaş yeni bir evreye doğru yükselirken, bizlerin de bu emperyalistlerin sorumlu olduğu kitlesel kıyıma karşı yükselteceği ve işçi sınıfının yaşamını altüst edenlere karşı direnenlerle bir araya gelip gücünü büyütecek yeni bir mücadele sürecine atılması gerekiyor. Charlie Kimber (Socialist Worker'dan Tuna Emren çevirdi)

İran'da yemek protestoları: 'Zamlar geri alınsın, cumhurbaşkanı istifa!'

Temel gıda ürünlerine fahiş zamlar yapılması halkı çileden çıkardı. Yumurta, ekmek, makarna ve et fiyatlarındaki tırmanışı protesto edenler sokaklara döküldü. Enflasyon yüzde 40 olduğu, ABD'nin ağır yaptırımlarının etkisiyle daha da şiddetlenen ekonomik krizi yaşayan İran'da rejim faturayı halka kesti. Buğday üretimine devlet desteği kaldırılırken, temel gıdada fiyatların yukarı çekileceği duyuruldu. Halk, marketlere ve fırınlara koşup, ucuz gıda stoklamaya çalışırken, temel ürünlerde fiyatlar iki gün içinde 10 kat arttı.  Huzistan, Luristan, Çaharmahal ve Bahtiyari ile Kohgiluye ve Buyer Ahmed eyaletlerindeki protestolarda göstericiler, polisle çatıştı. Protestocular, zamların geri alınmasını ve Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin etmesini talep ediyor.

New York'ta ırkçı katliam

New York eyaletinin Buffalo kentinde ırkçı sloganlarla bir marketi basan silahlı kişi, alışveriş yapan siyah yurttaşların üzerine ateş açtı. En az 10 kişi hayatını kaybederken, çok sayıda yaralı var. Askeri kamuflajlı ve teçhizatlı olduğu belirtilen saldırganın üzerinden ırkçı doktrin içeren bir metin de çıktı. Irkçı katilin, kaskına yerleştirdiği kamera ile canlı yayın yaptığı da söyleniyor. 18 yaşındaki katil, işlediği cinayetler sonrası polise teslim oldu. Yaşamını yitirenlerin tamamı siyahlar.

Katil İsrail devleti Şirin Ebu Akile'nin cenazesine saldırdı

Batı Şeria'da İsrail askerleri tarafından katledilen El Cezire muhabiri Şirin Ebu Akile'nin cenazesinin omuzlarda yürünerek taşınmasına izin vermeyen ırkçı rejim törene saldırdı ve tabutun yere düşmesine neden oldu. Cenae töreninin sabahında ise yollar kesilmişti ve katılım zorla önlenmek istendi. Buna rağmen kalabalık Doğu Kudüs'teki Saint Joseph Fransız Hastanesi önünde toplandı. Polis, kalabalığa cop, kauçuk kaplı mermi ve ses bombalarıyla saldırdı. Filistinler direnişe yanıt verdi ve arbede yaşandı.  Tabut yere devrilirken, cenaze morga geri taşınmak zorunda kaldı. Törene katılanları çembere alan polis, silahlarını topluluğa doğrulttu.  Görevini yaptığı sırada ve üzerinde "basın" yazılı çelik yelek giydiği halde, İsrail askerleri tarafından vurularak başından yaralanan Ebu Akile yaşamını yitirmişti.  Ebu Akile'nin hayatını kaybettiği olayda yanında bulunan gazeteci Ali es-Sumudi de sırtından yaralanmıştı. Filistin'i işgal altında tutan İsrail devleti, öldürdüğü gazetecinin cenaze törenine dahi tahammül göstermedi.

İşçiler Amazon'a sendikayı kabul ettirdiler

Dünyanın en büyük perakende ticaret şirketi Amazon, New York'ta işçilere karşı verdiği savaşta ilk muharebeyi geçtiğimiz ay kaybetti. New York’un bir ilçesi olan Staten Island'da Amazon mağazasındaki işçiler, sendikal örgütlülüğün lehinde oy kullandılar. 2 bin 654 işçinin onayı ile Amazon İşçileri Sendikası (ALU), ABD'deki Amazon mağazalarına ilk adımını attı.  Amazon toplam çalışan sayısıyla dünyanın en büyük firmalarından birisi. Şirketin toplam çalışan sayısı 1,2 milyon dolayında ve şirkette sendikasızlık kural, sendika istisna. Bu işçi sayısı, Amazon'un yoğunlaşma dönemlerinde işe aldığı 100 bin dolayındaki geçici işçiyi ve 500 bin dolayındaki teslimat görevlilerini kapsamıyor. Amazon, birçok şirketin aksine COVİD 19 salgınında büyüdü, dünyanın en büyük şirketi haline geldi. Sahibi Jeff Bezos dünyanın en zengin insanlarından birisi oldu. ALU, Chris Smalls ve stratejisi Amazon İşçileri Sendikası (ALU) New York'ta, Amazon'un yaygın sendika karşıtı kampanyasına, örneğin, yüzbinlerce dolar harcayarak tuttuğu sendika karşıtı danışmanların, çalışanları sendikanın olumsuz etkileri konusunda yanıltıcı bilgilerle etkilemeye çalışmasına rağmen, şirketi yenmeyi başardı. Amazon İşçileri Sendikasının kurucusu ve sözcüsü Chris Smalls otuz yaşlarında. Çeşitli büyük mağazalarda çalıştıktan sonra 2015'te Amazon'a girmişti. Covid 19 salgınının başlamasıyla birlikte yöneticilerden daha iyi koruyucu önlemler talebiyle bir protesto düzenledikten sonra işten çıkarılmıştı. Chris Smalls ve yoldaşları sendikaya katılma oylaması için TikTok ve Twitter'ı kullandılar, yiyecek dağıtımları, farkındalık kampanyaları ve Amazon'un örgütlenmeyi engellemeye yönelik sürekli girişimleri konusunda videolar yayınladılar. Smalls, kendi öyküsüne dikkati çekmek için hiçbir fırsatı kaçırmadı ve böylece medyada bir simge haline geldi. Yöneticilerin şirket içinde işçilere onu "aklı kıt ve konuşmaktan aciz" diye tanıtmaya kalkışması ters tepti. Yalnızca ABD'de değil, Amazon mağazalarının bulunduğu bütün ülkelerde Smalss'un tanınmasını sağladı. Sendika oylaması öncesinde çalışanlara video aracılığıyla seslenen Smalss, Amazon'u "kârı insanların önüne koymak"la suçladı. Zaferin kısa öyküsü Zaferi kazanan  Amazon İşçileri Sendikası (ALU), deneyimli ya da köklü bir sendika sayılmaz. Kurucusu Chris Smalls, sosyal mesafe ve karantina kurallarını ihlal ettiği iddiasıyla iki yıl önce Amazon'da işten çıkarılmıştı. Oysa atılmadan önce çalışanların Covid-19'dan daha iyi korunması için protestoları başlatan oydu.  Smalls, 1937'den beri var olan yerleşik Perakende, Toptan Satış ve Büyük Mağazalar Sendikası'na (RWDSU) kıyasla hafif sıklet bir sendika sayılan ALU'nun başında. RWDSU çevrimiçi ticaret sektöründe çalışanların sorunlarını uzun süredir görmezden geliyordu ancak o da şimdi Alabama'da Amazon çalışanlarını örgütlemek için savaşıyor.  Almanya'da da sendikalar Amazon işyerlerinde uzun süredir daha iyi ücretler ve çalışma koşulları talep ediyor. Rosa-Luxemburg-Vakfı ve DBG-Bildungswerk Thüringen tarafından yapılan bir araştırma, Amazon'un teslimatta asgari ücret standartlarına uyma sorumluluğunu, bunları karşılamayan taşeronlara devrettiğini ortaya çıkardı. Sendikanın New York'ta kurulduğu haberinin ardından Amazon, Almanya'daki lojistik merkezlerinde 6 bin yeni çalışanı işe alacağını duyurdu. Şimdi ne olacak? Ancak, ALU'nun işçileri resmi olarak temsile başlamasının biraz daha zaman gerektireceği anlaşılıyor. Amazon’un, Staten Island'ın diğer mağazalara örnek olmaması için sendika seçimine itiraz etmeyi düşündüğü haberleri geliyor. Ancak örgütlenme sürüyor. ABD'nin Alabama eyaletindeki Bessemer'de de Amazon işçileri sendikalı çalışmak için oy kullandı. İtirazlar nedeniyle kesin sonuç açıklanmamış olsa da işçiler evet dediler.  New York'taki oylama sonuçları onaylanır onaylanmaz, Amazon ve ALU arasında, Amazon'un daha önce kendi başına dikte edebildiği, çalışanların ücretleri ve çalışma koşulları üzerine sözleşme görüşmeleri başlayacak. Chris Smalls şimdiden harekete geçti ve Amazon'u Mayıs ayında müzakereye davet etti.

Arjantin'de binlerce işçi ve işsiz hükümeti protesto etti

Ülkenin başkenti Buenos Aires, sendikaların ve sosyalist örgütlerin başını çektiği hükümet protestosuna sahne oldu. İşçiler ve işsizler, sosyal yardımların artırılmasını, işsizlikle mücadele edilmesini istiyor ve IMF ile uyum politikasına karşı çıkıyor. 10 Mayıs'ta çeşitli eyaletlerden başkente yürüyüş başlatan İşçiler ve işsizler, iki gün sonra devlet başkanlığı binası önünde bir araya geldi.  Mayıs Meydanı ve etrafındaki caddeler, göstericiler tarafından dolduruldu. Başkanlık binası önünde kurulan sahneden yapılan konuşmalarda, hükümetin IMF ile yaptığı borçları yeniden yapılandırma anlaşması protesto edildi. Eylemciler, kaynakların IMF'ye değil sosyal yardımlar ve işsizliğin azaltılması, yeni istihdam alanları açılması için kullanmasını talep ediyor. IMF ile uyum politikalarına son verilmesini istiyorlar. Borç krizi 1990'ların sonunda IMF'ye olan yüksek kamu borçlarını ödeyemez hale gelen ve şiddetli ekonomik bunalım ile toplumsal patlamalara sahne olan Arjantin kapitalizmi, yıllardır krizden kurtulamadı. Ülke, dünyada işsizliğin en yüksek olduğu yerlerden biri. Aynı zamanda yüksek enflasyon yaşanan ilk 10 ülke arasında yer alıyor. Arjantin para birimi, Türk Lirası ile eş zamanlı olarak büyük değer kayıpları yaşıyor. Peronistlerin ihaneti 2019 seçimlerinde sağcı hükümetin ardından iktidara gelen sosyal-demokrat eğilimli Peronist hükümet, IMF'ye olan borçları toparlayacağını ve ekonomik koşulları düzeltip emekçi sınıflara nefes aldıracağını vaat etse de böyle olmadı. Bozuk olan Arjantin ekonomisi, pandemi ile gelen sıkı kapanma döneminde büyük darbeler aldı. İşçiler ve yoksulların karşı çıkmasına rağmen "solcu" hükümet, IMF ile ilişkilerini sürdürdü ve borçların geri ödenmesi için "uyum politikalarını" yani ücretlerden ve sosyal yardımlardan kesintilerle kemer sıkmayı dayattı. Başkente yürüyen işçiler ve işsizler, dün sağcı hükümeti protesto ettikleri gibi bugün aynı politikaları sürdüren peronistlere karşı mücadele ediyor.

Al-Jazeera muhabiri Şirin Ebu Akile İsrail askerleri tarafından öldürüldü

İşgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin mülteci kampına baskın düzenleyen İsrail ordusu, Al-Jazeera televizyon kanalının kadın muhabiri 51 yaşındaki Şirin Ebu Akile’yi öldürdü, El Kudüs gazetesi için çalışan Filistinli bir başka gazeteciyi de yaraladı. Hastaneye kaldırılan gazetecinin durumunun stabil olduğu açıklandı.   İsrail yönetimi işgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin mülteci kampına günlük baskınlar düzenliyor. Şirin Ebu Akile ve gazeteciler, İsrail ordusunun Cenin kampına düzenlediği baskınları takip ediyordu. Görevi sırasında ve üzerinde "basın" yazılı çelik yelek giydiği halde İsrail askerleri tarafından açılan ateş sonucu başından ağır yaralanan Akile’nin yaşamını yitirmesi protesto edildi. Aljazeera'nın ilk nesil saha muhabirlerinden 51 yaşındaki gazeteci, İsrail'in işgali altındaki topraklarda Filistin halkına yönelik saldırılarını kayıt altına almak için bölgede uzun süredir çalışmalar yürütüyordu. 1971 Kudüs doğumlu Ebu Akile, Ürdün'deki Yermuk Üniversitesi Gazetecilik ve Medya Bölümü mezunuydu. Soğukkanlı bir cinayet Katar merkezli Al-Jazeera kanalından yapılan açıklamada Akile'nin işgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin bölgesindeki çatışmaları haber yaparken İsrail güçleri tarafından 'soğukkanlılıkla' öldürüldüğü ifade edildi.  Kanal, İsrail yönetiminin uluslararası yasaları ve normları hiçe sayarak olaylarda gerçek mermi kullandığını kaydetti. Konu uluslararası ceza mahkemesine taşınacak Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Komitesi Üyesi Hüseyin eş-Şeyh, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, İsrail Başbakanı Naftali Bennett'in gazeteci Ebu Akile'nin öldürülmesiyle ilgili soruşturma konusunda yaptığı duyuruyu yalanladı. Şeyh, "Filistin yönetiminin bu konuyu Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne taşıyacağını teyit ediyoruz" ifadelerini kullandı.

Geri 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 İleri

Bültene kayıt ol