ABD'de öğrenciler Filistin için kampüs işgallerini yaygınlaştırıyor

Alex Callinicos: 'Eleştirel teori resmen ölmüştür'

Habermas'ın İsrail'in Gazze'de yaptıklarını 'Hamas saldırısına misilleme' olarak gösterip 'İsrail'e soykırım niyeti atfedilmesine' karşı çıkan açık mektubuna sosyal medyada tepki yağdı. Almanya'nın yaşayan en etkili düşünürü kabul edilen Jürgen Habermas, İsrail-Filistin savaşına dair açık mektup yayımladı. Habermas'ın yanı sıra Nicole Deitelhoff, Rainer Forst, Klaus Günther'in imzasını taşıyan açık mektupta İsrail'le ve Almanya'daki Yahudilerle dayanışma ifade edildi. Uluslararası kamuoyunun çoğunluğu tarafından 'katliam' ve 'soykırım' olarak nitelenen İsrail'in Gazze operasyonunu 'Hamas saldırısına misilleme' olarak haklı gösteren açık mektupta 'İsrail'in eylemlerine soykırım niyetleri atfedilmesi' eleştirildi. Frankfurt Okulu'nun önde gelen filozoflarından 94 yaşındaki Habermas'a 'Filistin halkını hiçe saydığı' gerekçesiyle sosyal medyada yoğun tepki gösterildi. 'Dayanışma ilkeleri' başlıklı açık mektupta şöyle denildi: "Hamas'ın aşırı vahşeti ve İsrail'in buna tepkisinin yarattığı mevcut durum, bir dizi ahlaki ve siyasi açıklama ve protestoya yol açtı. İfade edilen tüm çelişkili görüşlerin arasında, tartışılmaması gereken bazı ilkelerin olduğuna inanıyoruz. Bunlar, İsrail ve Almanya'daki Yahudilerle doğru anlaşılan bir dayanışmanın temelidir. Genel olarak Yahudi yaşamını ortadan kaldırma niyeti ilanının eşlik ettiği Hamas'ın katliamı, İsrail'in misilleme yapmasına neden oldu. Prensipte haklı olan bu misillemenin nasıl gerçekleştirildiği tartışmalı bir konudur; orantılılık ilkeleri, sivil kayıpların önlenmesi ve savaşın gelecekte barış umuduyla yürütülmesi yol gösterici ilkeler olmalıdır. Filistin halkının kaderiyle ilgili tüm endişelere rağmen, İsrail'in eylemlerine soykırım niyetleri atfedildiğinde, muhakeme standartları tamamen kayıyor. Özellikle, İsrail'in eylemleri hiçbir şekilde Yahudi karşıtı tepkileri haklı çıkarmaz, hele de Almanya'da. Almanya'daki Yahudilerin bir kez daha hayati tehlikelere uğraması ve sokaklarda fiziksel şiddetten korkmak zorunda kalması kabul edilemez. İnsan onuruna saygı gösterme yükümlülüğüne dayanan Federal Cumhuriyetin demokratik ethosu, Yahudi yaşamı ve İsrail'in var olma hakkını, Nazi döneminin kitlesel suçları ışığında özel korumaya değer temel unsurlar yapan bir siyasi kültürle bağlantılıdır. Buna bağlılık, siyasi birlikteliğimizin temelidir. Özgürlük ve fiziksel bütünlüğün yanısıra ırkçı hakarete karşı korunmaya ilişkin temel haklar bölünemezdir ve herkese eşit şekilde uygulanır. Buna, ülkemizde her türlü bahaneyle Yahudi aleyhtarı hissiyat ve kanaati besleyen ve şimdi bunları çekinmeden söylemek için hoş bir fırsat gören herkes de uymak zorundadır." Tepkiler Habermas'ın imzasını taşıyan ve sadece İsrail ve Yahudilerle dayanışma beyan edip Gazze'de yaşananlara 'Filistinlilere müstahak' mesajı veren açık mektuba, sosyal medyada tepki gösterenler arasında önemli isimler de vardı. Columbia Üniversitesi profesörü, Avrupa Enstitüsü Direktörü, Carnegie Europe'da misafir akademisyen olan Britanyalı tarihçi John Adam Tooze, 'bu açık mektuptan sonra 4 imzacıyı da herhangi bir ciddi tartışma konusu olmaktan diskalifiye etmek gerektiğini' dile getirdi. Tooze, açık mektubu yayımlayan Goethe Üniversitesi'nin Normative Orders isimli araştırma merkezinin sitesine de "Normatif emirlerle ilgilendiğini iddia eden kimseler İŞGALİ ANMIYOR BİLE" diye çıkıştı. Pek çok siyasi teori kitabının yazarı olan Britanya'daki Sosyalist İşçi Partisi'nin Merkez Komite üyesi Alex Callinicos, 'Habermas ile meslektaşlarının soyut bir İsrail savunusu değil, ırkçı, aşırı sağcı Netanyahu hükümetinin savunusunu yaptığını, bunun da normatif emirlerin olguları değerlendirmekten kopuk hale gelmesine iyi bir örnek oluşturduğunu' belirtti. Callinicos, "Alman filozoflar, bunu nasıl bildiklerini açıklama zahmetine girmeden vahşet işleyenin Hamas olduğunu ve İsrail'in 'soykırımsal niyetlerinin' bulunmadığını biliveriyor, İsrailli bakanların bu niyetleri sürekli ilan etmesine rağmen" diyerek ekledi: "Eleştirel teori resmen ölmüştür." Eleştirel teorinin son temsilcilerinden Habermas'ın açık mektubunu, ABD'li siyaset teorisi profesörü, 13 kitabın yazarı ve editörü Jodi Dean de 'pek çok yönden rahatsız edici buldu'. "İsrail'in soykırım niyeti beyan eden net ve herkesin malumu çok sayıda açıklama yapması olgusunu görmezden geldiğine" dikkat çeken Dean, "Yahudiler ile İsrail arasında ayrım gözetmeyi de bir kenara bıraktığını" belirterek şöyle devam etti: "Bildiri, İsrail'in bir şekilde Almanya'yı Holokost suçlarından kurtarıp arındırırken aynı zamanda ortadan kaldırma mantığını ebedileştirdiğini ima ediyor. Federal Almanya Cumhuriyeti'nin kuruluş öncülü kapsamında Filistinliler yeryüzünden siliniyor ve silinmeye devam edecek. Habermas, (Carl) Schmitt'in ayrıcalık mantığına bağlı kalıyor."

Filistin sendikalarından dünya işçilerine çağrı

Filistin Sendikalar Federasyonu (PGFTU) İsrail’in durdurulması için boykot ve grevlerin hayata geçirilmesini bir kez daha istedi. Filistinli işçiler 29 Kasım’da tüm dünyada eş zamanlı eylemler yapılması çağrısında bulundu. “Sivillerin ölümünü durdurmak için derhal ateşkes ilan edilmeli ve insani yardımlar bölgeye güvenli bir şekilde ulaştırılmalıdır” denilen açıklamada, İsrail saldırılarında öldürülenlerin arasında İsrail’de çalışan Filistinli işçiler de bulunduğu belirtildi. Açıklamada, “Bunların bazıları işlerine giderken veya işten eve dönerken yerleşimciler tarafından öldürüldü. Zeytin toplayan çiftçilere yönelik saldırılar devam ediyor. Pek çok işçi çalışma izni iptal edildikten sonra sınır dışı edildi. Bazıları evlerine dönemedi. 5 bin 800 işçi sendika binalarında kalıyor. 4 bin işçi gözaltında. Bu işçilerin rehine takasında kullanılmak üzere bekletildiğini tahmin ediyoruz. Gözaltındaki işçilerin işkence gördüğüne dair kanıtlar bulunuyor” ifadeleri yer aldı. Federasyonun, Arap Sendikalar Konfederasyonunun (ATUC) 10-12 Kasım 2023 tarihinde Tunus’ta düzenlenen Genel Kurulu’na sunduğu bildiri de hatırlatılarak şu ifadeler kullanıldı: Uluslararası işçi dayanışması, halkların kendi kaderini tayin hakkı ve Uluslararası Sendikalar Konfederasyonunun (ITUC) temel ilkelerine bağlılığımızı bir kez daha ilan ediyoruz. Gazze halkına yönelik saldırı ve katliamların sona erdirilmesi, derhal ateşkes ilan edilmesi, bölgeye insani yardım ulaştırılması ve savaş sırasında sivillerin korunmasına yönelik 4. Cenevre Sözleşmesi'nin (1949) uygulanması taleplerimizi yineliyoruz. Birleşmiş Milletler kuruluşlarını uluslararası kararları uygulamaya çağırıyoruz. İşgal altındaki Filistin topraklarındaki yerleşimlerin yasa dışı olduğunu hatırlatarak buralarda yapılan yatırımların durdurulması için herkesi boykota davet ediyoruz. Açıklamada, ayrıca, “Hastanelere yönelik bombardıman ve kuşatma durdurulmalıdır. Gazze Şeridi için insani ve tıbbi yardım sağlanmalıdır. İsrail ve Batı Şeria'daki işçilere yönelik baskı ve gözaltılar son bulmalıdır. Tutuklanan veya mahzur kalan işçilerin evlerine güvenli dönüşü sağlanmalıdır ve Gazze ve Batı Şeria'daki tüm tutuklular derhal serbest bırakılmalıdır” denildi.

El Şifa Hastanesi işgal altında

İsrail askerleri, binlerce kişinin sığındığı Gazze Şeridi'ndeki en büyük sağlık kompleksi olan El Şifa Hastanesi'ne baskın düzenledi. Tesisteki bir doktor, baskının hastalar, yerinden edilmiş insanlar ve sağlık çalışanları arasında korkuya yol açtığını söyledi. İsrail'in saldırısı sırasında Şifa yerleşkesinde bulunan gazeteci Cihab Ebu Şeyh, El Cezire'ye yerleşkedeki insanların “korktuğunu, vahşice sorguya çekildiğini ve aşağılandığını” söylüyor. Telefonda "Dün geceden beri hayal bile edilemeyecek bir kabusa dönüştü" dedi. "Yerleşime saldırmadan önce tüm katları, jeneratörleri, iletişim ünitesini hedef aldılar ve artık dış dünyayla hiçbir bağlantımız yok." Bütün gece tam bir kaos yaşandığını, sabaha kadar sürekli İsrail ateşinin devam ettiğini, ardından hastanedekilerin İsrail güçlerinin tesise saldırdığını fark ettiğini anlattı. Şimdi içerideki insanların sert bir şekilde sorguya çekildiğini söylüyor. "Herkese bir kat yukarı çıkmasını, ardından soruşturma için bir alt kata gitmesini söylediler ve ardından zorla sorguya çekildiler ve çok fazla aşağılanmaya tanık oldular." "El-Şifa yerleşkesindeki görgü tanıkları herhangi bir direniş olmadığını ve hastanede yalnızca doktorların, hastaların ve yerinden edilmiş kişilerin bulunduğunu söyledi" diye devam etti.

İsrail ABD emperyalizminin sadık bekçi köpeği mi?

ABD'nin mali-askeri desteği olmadan İsrail devleti ayakta kalamaz. İncirlik'te ABD Üssü'nün varlığını belirtelim. Dáire Cumiskey'nin yazısında ABD-İsrail arasındaki ilişkileri ve çelişkiler anlatılıyor. srail her zaman ABD emperyalizmi için bölgedeki tüm düşmanlarını disipline edebilen ve onlara saldırabilen bir bekçi köpeği olmuştur. Bazen başkaları bu gerçeği dile getirmezken, aykırı politikacılar dile getirir. Bağımsızların 2024 başkanlık seçimleri adayı Robert F Kennedy Jr, geçtiğimiz günlerde "İsrail bizim için bir siper... Neredeyse Ortadoğu'da bir uçak gemisine sahip olmak gibi bir şey. Bizim en eski müttefikimiz." ABD Başkanı Joe Biden, "Eğer bir İsrail olmasaydı, çıkarlarımızın korunduğundan emin olmak için bir tane icat etmek zorunda kalırdık" derken bu ilişkiyi ima ediyordu. İsrail'in ABD emperyalizminin bekçi köpeği olma rolü yirminci yüzyılın ortalarında tesis edilmiştir. Bu ortaklık 1951 yılında İsrail gazetesi Haaretz tarafından not edilmiştir. Gazete şöyle yazıyordu: "İsrail'in güçlendirilmesi Batılı güçlerin Orta Doğu'da istikrarı korumasına yardımcı olur. İsrail bekçi köpeği haline gelecektir." "Eğer Batılı güçler bazen gözlerini kapatmayı tercih ederlerse, Batı'ya karşı nezaketsizliği izin verilen sınırların ötesine geçen birkaç komşu devleti cezalandırmak için İsrail'e güvenilebilir." İsrail 1967'de Ürdün, Mısır ve Suriye ile Altı Gün Savaşı'nı kışkırttığında ABD'ye kendini kanıtlayabildi.  O tarihten itibaren ABD'nin İsrail'e sağladığı fonlar dramatik bir şekilde arttı. ABD, 1946 ile 2016 yılları arasında terör devletine neredeyse 123 milyar dolar ödedi. Security Assistance Monitor (CIP) tarafından yapılan bir araştırma, 2000 yılından bu yana geçen 22 yılda İsrail'in 9,2 milyar doların üzerinde ABD silahı satın aldığını ortaya koymuştur. ABD silah endüstrisi İsrail ölüm makinesinin donatılmasına yardımcı olmaktadır.  Biden son elli yıldır Kongre'de İsrail'in sadık bir destekçisi olmuştur.  Bunun karşılığında Washington'daki İsrail yanlısı lobiden kampanya bağışları ve konuşma ücretleri alarak ödüllendirildi. Ancak ABD'nin İsrail'i sadece para ve lobiler nedeniyle desteklediğini söyleme tuzağına düşmemek önemlidir.  Bunun yerine, ABD devleti İsrail'in emperyalist bir müttefik olarak ne kadar değerli olduğunu biliyor. İsrail'e destek son elli yıldır her ABD başkanı için bir ön koşul olsa da, bu kolay bir ilişki değildir. ABD yönetimleri bazen bekçi köpeklerini dizginlemeye çalışsa da İsrail çoğu zaman kendi başına hareket ediyor. Eski ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, 2017 yılında İsrail'in uluslararası hukuka göre yasadışı olan yerleşim yeri inşa programını eleştirmek zorunda kalmıştı. İsrail'in 2021'de Gazze'ye saldırmasının ardından, İsrail devletini itidalli olmaya çağıran yine ABD oldu. ABD'li yetkililerin ikna çabaları sonucunda İsrail geçen hafta Gazze'deki çatışmalara dört saatlik aralar vermek zorunda kaldı. Blinken geçen hafta Salı günü G7 dışişleri bakanları toplantısında yaptığı konuşmada ABD'nin Gazze'nin uzun süreli işgaline karşı olduğunu da belirtti. ABD ve İsrail sıkı müttefikler olmaya devam etse de her iki devletin farklı hedefleri var. ABD İsrail'in Orta Doğu'daki emperyal çıkarlarını korumasını isterken, İsrail Filistin'deki Siyonist projesini tamamlamak istiyor.  Bu iki hedef her zaman örtüşmüyor. Biden'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Filistinlilere yönelik baskıyı destekleyen ilişkisini öne çıkaran protestolar, gelecek yıl yapılacak başkanlık seçimleri öncesinde ABD siyasetini şekillendirecek. Geçtiğimiz Cumartesi günü (11 Kasım) benzeri görülmemiş bir 800.000 kişi Filistin ile dayanışma amacıyla yürüdü. Filistin hareketini büyütmek için daha fazla kitlesel protestoya ihtiyaç var ve bu, ABD'nin İsrail ile ilişkisini sonlandırmak için hayati önem taşıyor.

Chris Hedges yazdı: Dehşet, dehşet

İsrail'in,  her gün yüzlerce Filistinliyi (aralarında çocuklar da var) katleden soykırım saldırıları, Gazze'de geri kalan hastaneleri de bombalamaya kadar genişledi. Doha, Katar: El Cezire'nin Arapça servisine ait stüdyodayım, Gazze Şehrini canlı yayında izliyorum. Gazze'nin kuzeyindeki El Cezire muhabiri, İsrail'in yoğun bombardımanı nedeniyle güney Gazze'ye tahliye edilmek zorunda kaldı. Kamerasını da geride bıraktı. Kamera Gazze'nin en büyük sağlık kompleksi olan El Şifa hastanesine doğrultulmuş durumda. Şimdi gece. İsrail tankları doğrudan hastane yerleşkesine ateş açıyor. Uzun yatay kızıl parlamalar. Bir hastaneye kasıtlı saldırı. Kasıtlı bir savaş suçu. Ağır hastalar ve bebekler de dahil olmak üzere en çaresiz sivillere yönelik kasıtlı bir katliam. Sonra yayın kesiliyor. Monitörlerin önünde öylece oturuyoruz. Sessiz sedasız. Bunun ne anlama geldiğini biliyoruz. Elektrik yok. Su yok. İnternet yok. Tıbbi malzeme yok. Kuvözdeki her bebek ölecek. Her diyaliz hastası ölecek. Yoğun bakımdaki herkes ölecek. Oksijene ihtiyacı olan herkes ölecek. Acil ameliyata ihtiyacı olan herkes ölecek. Peki aralıksız bombalamalar nedeniyle evlerini terk ederek hastane arazisine sığınan 50.000 kişiye ne olacak? Bunun cevabını da biliyoruz. Onların da pek çoğu ölecek. Şahit olduklarımızı anlatmaya kelimeler yetmez. Beş haftalık dehşet içinde bu, dehşetin doruklarından biri. Avrupa'nın kayıtsızlığı yeterince kötü zaten. ABD'nin aktif suç ortaklığına ise akıl sır erdirmek mümkün değil. Hiçbir şey bunu haklı çıkaramaz. Hiçbir şey. Ve Joe Biden tarihe soykırımın suç ortağı olarak geçecek. Dilerim, katledilmelerine ortak olduğu binlerce çocuğun hayaleti hayatının sonuna kadar onun peşini bırakmasın. İsrail ve ABD dünyanın geri kalanına tüyler ürpertici bir mesaj gönderiyor. Cenevre Sözleşmesi de dahil olmak üzere uluslararası hukuk ve insani hukuk metinleri, anlamsız birer kâğıt parçalarından ibarettir. Bunlar Irak'ta geçerli olmadılar. Gazze'de de geçerlikleri yok. Mahallelerinizi, şehirlerinizi bombalarla, füzelerle yerle bir edeceğiz. Kadınlarınızı, çocuklarınızı, yaşlılarınızı, hastalarınızı hayasızca katledeceğiz. Açlık yaratmak ve bulaşıcı hastalıkların yayılmasını sağlamak için ablukalar koyacağız. Ey, dünyanın "ikincil soyları", sizin hiçbir öneminiz yok. Bizler için siz, yok edilmesi gereken haşaratsınız. Biz her şeye sahibiz. Eğer bunlardan herhangi birini bizden almaya kalkarsanız sizi öldürürüz. Ve bunun hesabını asla vermeyiz. Bizden nefret etmeleri, sahip olduğumuz değerlerden dolayı değil. Bizden nefret etmeleri, değerlerimiz olmadığı için. Bizden nefret ediyorlar çünkü kurallar yalnızca başkaları için geçerli. Bizim için değil. Bizden nefret ediyorlar çünkü biz, ayrım gözetmeksizin katliam yapma hakkını kendimizde görüyoruz. Bizden nefret ediyorlar, çünkü kalpsiz ve zalimiz. Bizden nefret ediyorlar çünkü ikiyüzlüyüz: bir yandan sivilleri korumaktan, hukukun üstünlüğünden ve insancıllıktan söz ederken, Gazze'de her gün 160'ı çocuk, yüzlerce insanın hayatını söndürüyoruz.  İsrail, yüzlerce kişinin ölümüne yol açan Gazze'deki El Ahli Arap Hıristiyan hastanesini bombalamakla suçlandığında haksızlığa karşı duyulan kızgınlıktan kaynaklanan bir ahlaki öfkeyle tepki gösterdi. Bombalamanın Filistin İslami Cihad örgütü tarafından atılan hedefi sapmış bir roketten geldiğini iddia etti. Oysa, Hamas'ın ya da İslami Cihad'ın cephaneliğinde, hastaneyi vuran füzenin devasa patlayıcı gücünü uzaktan yakından taklit edebilecek hiçbir şey yok. Gazze konusunda yıllar yılı birçok haber yapmış olanlar bu İsrail klişesini o kadar çok duyduklar ki, artık gülünç kaçıyor. İsrail yönetimleri işledikleri savaş suçlarından dolayı daima Hamas'ı ve Filistinlileri suçlarlardı zaten, şimdi de hastanelerin Hamas'ın komuta merkezleri ve dolayısıyla meşru hedefler olduğunu iddia etmeye çalışıyorlar. Asla bir kanıt sunmuyorlar. İsrail ordusu ve hükümeti nefes alıp verircesine yalan söylüyor. El Şifa'da çalışan personeli de bulunan Medecins Sans Frontieres (Sınır Tanımayan Doktorlar) kuruluşu hastaların, doktorların ve hemşirelerin "hastanelerde ateş altında mahsur kaldıklarını" belirten bir bildiri yayınladı. "İsrail hükümetine Gazze'nin sağlık sistemine yönelik bu amansız saldırıyı durdurması" çağrısında bulundu. “Son 24 saat boyunca Gazze'deki hastaneler amansız bir bombardıman altındaydı. MSF personelinin halen çalışmakta olduğu en büyük sağlık tesisi olan El Şifa hastane kompleksi, doğumhane ve ayakta tedavi bölümleri de dahil olmak üzere birçok kez vuruldu ve bu da çok sayıda ölüm ve yaralanmaya yol açtı" deniyordu çağrıda. Ve şöyle devam ediliyordu: “Hastane etrafındaki çatışmalar durmadı. MSF ekipleri ve yüzlerce hasta hâlâ El Şifa hastanesinde. MSF, hastanelere yönelik saldırıların durdurulması, ateşkesin derhal sağlanması ve tıbbi tesislerin, sağlık personelinin ve hastaların korunması yönündeki çağrılarını acilen yineliyor.” Bir doktorun El Cezire'ye "hastanelere karşı savaş açıldığı gün" diye nitelediği günde, kuzey Gazze ve Gazze Şehri'ndeki diğer üç hastane İsrail güçleri ve tankları tarafından kuşatıldı. Endonezya Hastanesinde de elektrik olmadığı bildirildi. BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), Gazze'deki 36 hastaneden 20'sinin artık hizmet veremediğini bildirdi. İsrail ve Washington'un sinizmi ve alaycılığı nefes kesici. Niyetleri açısından ikisinin arasında hiçbir fark yok. Washington bunun bir an önce yapılmasını istiyor sadece, hepsi o kadar. İnsani koridorlar açılması mı? Bombardımana ara verilmesi mi? Bunlar kuzey Gazze'nin nüfusundan toptan arındırılmasını kolaylaştıracak araçlardır. Bir avuç yardım kamyonunun Refah'tan Mısır sınırına geçmesine izin verilmesi mi? Bu bir halkla ilişkiler hilesidir. Burada tek bir amaç var: öldür, öldür, öldür. Ne kadar hızlı olursa o kadar iyi. Biden yetkililerinin tek konuştuğu şey, İsrail’in Gazze'deki katliamı tamamladıktan sonra ne olacağı. Gazzeliler şeridin güney kesiminde açıkta barınaksız yaşayıp yiyecek, su ve tıbbi bakım eksikliği nedeniyle ölene kadar İsrail'in katliamının sona ermeyeceğini biliyorlar. İsrail'in kara harekâtından önce Gazze, gezegendeki en yoğun nüfuslu yerlerden biriydi. Kuzeyden gelen 1,1 milyon Gazzelinin güneydeki 1 milyonun üzerine yığılmasıyla neler olacağını bir düşünün artık. Kolera gibi bulaşıcı hastalıklar salgın haline geldiğinde neler olacağını bir düşünün. Açlığın yarattığı tahribatı düşünün. Bir şey yapılması yönünde baskılar artacaktır. Ve İsrail'in umduğu da o bir şey işte; yani Filistinlileri topluca sınırdan öteye, Mısır'da Sina'ya itmek. Filistinliler bir kez oraya vardıklarında asla geri dönmeyecekler. İsrail'in Gazze'deki etnik temizliği tamamlanmış olacak. Ondan sonra da İsrail’in Batı Şeria'daki etnik temizliği başlayacak. Bu, İsrail'in manyak hayalidir. Bunu başarmak için Gazze'yi yaşanmaz hale getirecekler. Şimdi kendinize şunu sorun: Gazze'de bir Filistinli olsaydınız ve silaha erişiminiz olsaydı ne yapardınız? İsrail ailenizi öldürseydi nasıl tepki verirdiniz? Zalimler için değil, yalnızca mazlumlar için geçerli olduğunu bildiğiniz halde, uluslararası veya insani hukuku neden önemsiyesiniz ki? İsrail'in iletişim kurmak için kullandığı tek dil terörse, görünüşe göre anladığı tek dilse bu, terörle karşılık vermez misiniz? İsrail'in ölüm şenliği Hamas'ı ezemeyecek. Hamas bir fikirdir. Bu fikir, şehitlerin kanıyla besleniyor. İsrail de Hamas'a bol miktarda kan nakli depolaması yapıyor. Chris Hedges  11 Kasım, 2023 Türkçe’ye çeviren: Nil Kayarlar Sarrafoğlu Çeviri editörü: Ömer Madra

Netanyahu muhalifi esir aileleri: Ateşi kes, hemen şimdi!

İsrail'de Hamas'ın elindeki esirlerle dayanışma için büyük gösteriler yapıldı. Bunlardan biri de aşırı sağcılara karşı muhalif olan İsrailli ailelerin düzenlediği mitingdi. Mitingte Yahudiler ve Arapların bir arada yaşaması için barış çağrıları yapıldı. Batı Kudüs'te yapılan hükümet karşıtı miting öncesi yazılı açıklama yapan Kaçırılan ve Kayıp Aileleri İnisiyatifi, "İsrail hükümetinden ihlal edilen toplumsal anlaşmayı yeniden tesis etmesini bekliyoruz. Bizler 7 Ekim'de bedeli ödedik, şimdi sıra sizde" dedi. Dedesi Chaim Peri, 7 Ekim'de Nir Oz beldesinde esir alınarak Gazze'ye götürülen 27 yaşındaki Mai Albini, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İsrail ve Filistinlilerin bir arada yaşaması gerektiğine inandığını, "savaş ve barış arasında bir seçenek yapmak zorunda kalsa her zaman barışı seçeceğini" söyledi. Hükümetin Gazze'deki esirler için kurduğu birimle babası ve amcasının görüştüğünü aktaran Albini, "Bana göre, hükümet ya yeterince çalışmıyor ya da hiç çalışmıyor. Bu konuda deneyimi, bilgisi, esir takası tecrübesi olmayan kişileri göreve getirdiler. Görevleri profesyonel isimlere vermek yerine, eşlerini, dostlarını bu pozisyonlara getiriyorlar." diye konuştu. Albini, İsrail ve Filistin tarafının ellerindeki tüm esir ve tutukluları bırakması teklifini desteklediğini belirterek, şunları söyledi: "Barışa ihtiyacımız var. Barış tek çare. Bunun askeri bir çözümü yok. Gazze'yi yeryüzünden silmek diye bir durum olamaz. Batı Şeria'yı ele geçirmek diye bir şey olamaz. Sadece barış içinde yaşamak olabilir. Bazıları barış istemediğini söyleyebilir, bizden bazıları barış istemeyebilir. Ama barış isteyen Yahudiler ve Araplar el ele buna doğru gidecektir. Barış için çalışmaya devam edeceğiz. Bundan 100 sene sonra ölecek olsam o gün barış için her şeyi yaptığımdan emin olacağım. Böyle yaşamak istiyorum." Muhaliflerin yaptığı mitingin hükümet yanlısı aşırı sağcılar tarafından kuşatıldığını belirtelim. Netanyahu'nun yargıya yaptığı müdahale sonra İsrail devletinin suçlarını eleştiren İsrailler "vatan haini" ilan edilip, hapse gönderilme ya da sınırdışı edilme tehdidi ile karşı karşıya. Bombardıman altındaki Gazze'de 200'den fazla İsrail vatandaşının esir alındığı biliniyor. Aileleri İsrail devletinin imha politikalarına karşı çıkıyor.

İsrail Gazze Şeridi'ndeki hastaneleri hedef aldı

İsrail, Gazze'ye yönelik saldırılarının son aşamasında hastaneleri bombalıyor. Askerleri Cumartesi günü (11 Kasım) Gazze'nin en büyük hastane kompleksi olan El Şifa'nın ön kapılarına ulaşmıştı. Burası binlerce yaralı ve yerinden edilmiş insanın şiddetli bombardıman altında mahsur kaldığı yer. El Şifa Hastanesi'nin müdürü Muhammed Ebu Selmiya, kuşatma altındaki tesisin içinden El Cezire'ye'ye yaptığı açıklamada "Ölümden dakikalarla uzaktayız" dedi. Güç ve yakıtın tükenmesinin ardından sağlık operasyonları askıya alınmak zorunda kaldı. Ebu Salmiya, İsrail güçlerinin El Şifa'nın binalarını hedef aldığını ve hastane yerleşkesi içinde hareket eden herkesin İsrailli keskin nişancılar tarafından saldırıya uğradığını söyledi. "İçeride doğan bebeklere yardım eli uzatmak için kuvöze ulaşmaya çalışan sağlık ekibinin bir üyesi vurularak öldürüldü" dedi. "Kuvözde bir bebeğimizi kaybettik, yoğun bakım ünitesinde de genç bir adamı kaybettik." Şu anda El Şifa'da bulunan Gazze Sağlık Bakan Yardımcısı Dr. Yusuf Ebu El Reş, hastanedeki tüm jeneratörlerin kapalı olduğunu ve tüm güç kaynaklarının kesildiğini söyledi. "Kuvözlerde 39 yeni doğmuş bebeğimiz var, bu bebekler ölüme karşı savaşıyor" dedi.  "Hastane çevresinde şiddetli silah sesleri duyuluyor, yoğun bakım ünitesine birkaç dakika önce bir havan topu mermisi düştü. Her yerde kan var, temizleyemiyoruz bile."  İsrail, El Şifa'nın Hamas'a ait bir komuta merkezini koruduğunu iddia ederken, hastane müdürü bu suçlamayı "tamamen yalan" diyerek reddetti. Hamas da iddiaları reddediyor. Başka bir yerde İsrail tankları Gazze'nin en büyük sağlık tesisini kuşattı. Gazze'nin kuzeyindeki Al Nasr hastanesi ve Al Rantisi Çocuk hastanesinin başında bulunan Mustafa al-Kahlout CNN'e yaptığı açıklamada, "Tamamen kuşatılmış durumdayız ve ayrılamıyoruz. Elektriğimiz yok, hastalar için oksijenimiz yok, ilacımız ve suyumuz yok. Akıbetimizi bilmiyoruz" dedi. Batı Şeria'da İsrail ile işbirliği yapan Filistin Yönetimi Sağlık Bakanı Mai al-Kaila bile İsrail güçlerini Gazze'nin en büyük hastanesini beyaz fosforla bombalamakla suçladı: "Bu uluslararası alanda yasaklanmış bir silah. İsrail'in El Şifa Hastanesi'ni beyaz fosforla bombalamasının hesabını kimden soracağımızı merak ediyoruz."  İsrail güçlerinin Gazze'de bir "soykırım" gerçekleştirdiğini de sözlerine ekledi: "Kaçınılmaz ölüm Gazze hastanelerindeki hastaların kaderi haline geldi. Biz bundan İsrail'i, Birleşmiş Milletleri ve uluslararası toplumu sorumlu tutuyoruz."

Bir daha asla! 9-10 Kasım: Almanya’da 'Kırık Camlar Gecesi' yaşandı

9–10 Kasım 1938 gecesi Nazi rejimi Almanya'sında bir dizi Yahudi karşıtı şiddet olayı düzenlendi. Bu olay, Kristallnacht ya da “Kırık Camlar Gecesi” olarak bilinir. Bu ad, yaşanan şiddetin ardından sokaklarda kalan kırık vitrin camlarından gelmektedir. Yaşanan şiddet olaylarının Yahudilere karşı planlı olmayan bir öfke patlaması olarak görünmesi planlanmıştı. Ancak aslında Nazi liderleri, bu eylemleri Adolf Hitler’in desteğiyle koordine etti. 9 Kasım gecesi Nazi Partisi’nin paramiliter birimlerine (SS, SA ve Hitler Gençliği) Yahudi topluluklarına saldırmaları emredildi. Takip eden saat ve günlerde organize olmuş Nazi grupları, Nazi Almanya'sındaki Yahudilerin yaşantısını altüst etti. Yüzlerce sinagog ateşe verildi. Yahudilerin sahibi olduğu binlerce işletme yakılıp yıkıldı ve mağaza vitrinlerinin camları kırıldı. Yahudi mezarlıklarına ve konutlarına zarar verildi. Nazi liderleri, polise ve itfaiye ekiplerine saldırıları göz ardı etmelerini emretti. Polis ekipleri, Yahudileri ve Yahudilerin mülklerini korumadı. İtfaiye ekipleri, sinagoglardaki yangınları söndürmedi. Kristallnacht sırasında ve takip eden süreçte yüzlerce Yahudi hayatını kaybetti. Ertesi sabah Nazi rejimi, polise yaklaşık 30.000 Alman Yahudi'si erkeği tutuklamasını emretti. Bu kişiler, hiçbir suç işlememişti. Polis tarafından sadece Yahudi oldukları için tutuklanmışlardı. Tutuklananlar Dachau ve Buchenwald gibi toplama kamplarına gönderildiler. Tutuklamalar, Yahudi ailelerini ve topluluklarını şok edip dehşete düşürdü. Nazi yetkilileri, ailesi Almanya’yı terk etme yönünde planları olduğunu kanıtlayan kişileri serbest bıraktı. Tutuklanan diğer kişiler ise bu kamplarda hayatını kaybetti. Kırık Camlar Gecesi, Almanya’daki Yahudiler için önemli bir dönüm noktası oldu. Bu olayın ardından çok sayıda Yahudi, Nazi Almanya'sında kendileri için bir gelecek olmadığı sonucuna vardı. Kaynak: https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/the-night-of-broken-glass

İsrail'e silah sevkiyatına durdurmak için doğrudan eylemler ve mücadeleye katılan sendikalar artıyor

Belçika'nın ardından İspanya'da liman işçileri sendikası, Gazze halkıyla dayanışma için İsrail'e silah götüren gemileri yüklememe kararı aldı. ABD'de protestocuların bir gemiye silah yüklenmesini engellemesi sendikalı işçilerden destek buldu. Bazı sendikalar örnek tutumlar alarak diğer sendikaları mücadeleye teşvik etmek istiyor. Amerika'da ve İngiltere'de aktivistlerin İsrail'e silah taşınmasını engellemek için yaptığı doğrudan eylemler, sevkiyatları geciktirdiği gibi sendikalı işçileri de etkileyerek mücadeleye çekiyor. Japonya ve Avustralya'da da işçiler ayakta. İspanya Barselona liman işçilerini temsil eden sendika,  İsrail'e ya da sivillere karşı kullanılabilecekleri başka bir savaş bölgesine giden hiçbir gemiye askeri malzeme yüklememe ya da boşaltmama sözü verdi. Barselona Liman Stevedorları Sendikası (Katalanca adıyla OEPB) yaptığı duyuruda İsrail, Filistin, Ukrayna ve diğer tüm küresel çatışmalarda ateşkes çağrısında bulundu. Sendika, "Limanımızda askeri teçhizat içeren ve tek amacı herhangi bir bölgedeki sivil nüfusu korumak olan nakliye faaliyetlerine izin vermemeye karar verdik," diye yazdı: "Hiçbir gerekçe sivillerin feda edilmesini haklı çıkarmaz." OEPB, bir işçi örgütü olarak İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne "saygı duymanın ve onu şiddetle savunmanın" kendi görevi olduğunu söyledi: "Beyannameyi imzalayan ülkeler tarafından unutulmuş gibi görünen ve şu anda Ukrayna'da, İsrail'de, Filistin topraklarında ve gezegenin diğer bölgelerinde ihlal edilen insan haklarıdır." OEPB, tüm küresel düşmanlıklarda ateşkes çağrısında bulunmanın yanı sıra, Birleşmiş Milletler'i özellikle "eylemsizlik yoluyla suç ortaklığı duruşuna son vermeye" ve uluslararası barış ile güvenliği koruma, insan haklarını koruma, insani yardım dağıtma, sürdürülebilir kalkınma ve iklim eylemlerini destekleme, uluslararası hakları koruma misyonuna geri dönmeye çağırdı. İspanya 2022 yılının ilk yarısında 1,3 milyar avroluk askeri teçhizat ihraç etti ve bunun 9 milyonu İsrail'e gönderildi.  Bu hareket aynı zamanda İsrail'e giden silahları hedef alan ve sayıları giderek artan doğrudan eylemlerin de temelini oluşturuyor. İspanya'daki sendikanın kararı, Belçikalı üç taşımacılık sendikasının üyelerini İsrail'e giden askeri teçhizatı taşımamaya çağıran bir bildiri yayınlamasından bir hafta sonra geldi. Belçika Taşımacılık ve yer hizmetlerinde örgütlü üç sendika, Filistin'de yaşanan soykırım girişimine karşı harekete geçti. ABVV-BTB, ACV/CSC ve BBTK - Setca isimli üç sendika, Gazze'de ateşkes talep ederek, üyelerini İsrail'e giden silahların yükleme ve boşaltma işlemlerini yapmamaya çağırdı.  Sendikaların yaptığı ortak açıklama şöyle: "Filistin'de soykırım yapılırken, Belçika'nın çeşitli havalimanlarındaki işçiler silahların savaş bölgelerine gönderildiğini görüyor. Bu silahların yükleme ve boşaltımını yapmak kurumların masum insanları öldürmesine yardım ediyor. Biz yer hizmetleri sektöründe etkin sendikalar olarak üyelerimizi, Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmanın başında olduğu gibi net anlaşma ve kurallarla Filistin/İsrail'e askeri ekipman gönderen uçuşlarla ilgilenmemeye çağırıyoruz." Acil ateşkes çağrısı yapan sendikalar Belçika hükümetini de sevkiyatlarına hoşgörü göstermemeye davet etti. ABD Protestocular MV Cape Orlando gemisinin Oakland ve Tacoma limanlarından ayrılmasını, geminin İsrail'e gidecek silahlarla yüklü olduğu haberini aldıktan sonra engellemeye çalıştı. Cuma günü Oakland'da dokuz saat, Pazartesi günü ise Tacoma'da sekiz saatten fazla geminin ilerlemesini geciktirdi. Yüzlerce protestocu 6 Kasım sabahı Washington Eyaleti'ndeki Tacoma Limanı'nı bloke ederek Uluslararası Nakliyat ve Depo Sendikası'na (ILWU) bağlı işçilerin İsrail'e gittiğine inanılan bir gemiye silah yüklemesini engelledi. MV Cape Orlando'ya silahların yerel saatle sabah 7 ila 8 arasında yüklenmesi planlanmıştı. Ancak ILWU çalışanları protesto başladığında yüklemenin terminalde bulunan askeri personel tarafından yapılacağını söyledi. ILWU işçilerinin gösteri gibi "sağlık ve güvenlik" endişesi taşıyan gemilerde çalışmama hakları bulunuyor. Bir işçi direniş hattını geçmeyeceklerini söyledi. Bir işçi  protestodan etkilenerek gemiden indi ve 1.000'den fazla protestocu için bir mesaj bıraktı: "Mücadeleye devam edin, sendikalaşın, dünyanın büyük güçlerine birlik olarak anlamsız katliamların üstesinden gelebileceğimizi ve birbirimizin insanlığı için küresel bir bilinç geliştirebileceğimizi gösterin" dedi ve ekledi: "Ben hiçbir şekilde özel değilim. Hepiniz ve ben biriz." 75'ten fazla aktivist, İsrail'in Gazze'de kullandığı bombaları üreten Missouri'deki bir Boeing fabrikasının girişini engelledi. Fabrika İsrail'e küçük çaplı mombalar ve doğrudan saldırı mühimmatları da dahil olmak üzere yaklaşık 1.000 bomba göndermişti. Protestocular, 6 Kasım sabahı Boeing işçilerinin birkaç saat boyunca fabrikaya girmesini engelledi. İngiltere İngiltere'de Filistin ile dayanışma kampanyası yürüten aktivistler başta İsrail'in en büyük silah üreticisi olan Elbit Systems olmak üzere silah üreticilerini hedef alan çeşitli doğrudan eylemler gerçekleştirdi. 6 Kasım'da bir Elbit fabrikasını abluka altına aldı ve ardından üç protestocu tutuklandı. Salı günü ise Bristol'deki Elbit genel merkezinin girişini kapattılar. Grup, Bristol'de polisin dört protestocuyu tutukladığını ve olay yerine vardıklarında ablukayı kaldırmalarının üç saatten fazla sürdüğünü söyledi. Japonyalı ve Avustralyalı işçilerden de destek Japonya'da ise Chiba Ulusal Demiryolu Gücü Birliği (Doro-Chiba) yaptığı açıklamada, "Filistinli sendikaların çağrısına yanıt vereceğiz ve İsrail'e silah, mali yardım veya başka herhangi bir destek sağlamayı amaçlayan Kishida yönetimine karşı mücadele edeceğiz" dedi. İşçi sendikacıları ve aktivistler, Avustralya'da da bir silah kargosunun Melbourne limanına yanaşmasını ve yüklenmesini engelledi.

Geri 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 İleri

Bültene kayıt ol