Chris Hedges: Üniversitelerde İsyan

X'te örgütlenen Naziler, ırkçılık, antisemitizm ve Filistin'in özgürlüğü

ABD'de beyaz üstünlüğü savunucuları ve neo-Nazi gruplar, Yahudi İftira ve İnkarla Mücadele Birliği'ne (ADL) karşı antisemit bir sosyal medya kampanyası başlattı. Birkaç saat içinde ABD'de 400 bin tweet'e ulaşan bir fırtına koptu. Kampanyayı yürütenler, ABD aşırı sağının önde gelen isimleriydi. Beyaz milliyetçi Keith Woods #BantheADL (ADL'yi yasakla) hashtag kampanyasını başlattı. Woods, "ADL beyaz karşıtı bir örgüttür. Şimdi #BanTheADL zamanı" diye yazdı. Aşırı sağcı Turning Point USA'den Charlie Kirk, aşırı sağcı sosyal medya sitesi Gab'in CEO'su Andrew Torba, Holokost inkârcısı Nick Fuentes ve neo-Nazi Matthew Parrot kampanyaya katıldı.  "X" CEO'su Elon Musk daha sonra 24 saat içinde 28 kez tweet atarak hashtag trendini dünya çapında aktif bir şekilde destekledi. Musk daha önce de Yahudi finansçı George Soros'a yönelik antisemitik saldırılara katılmış ve "Soros insanlıktan nefret ediyor" demişti. ADL, 1913 yılında yükselen antisemitizme tepki olarak kurulmuştur. 1930'larda ABD'deki Nazilere karşı çıkmış ve 1950'lerde sol karşıtı cadı avcısı senatör Joseph McCarthy'yi de eleştirmiştir. Ancak 1970'lerden bu yana ADL, İsrail'i eleştirenleri susturmak için kampanya yürütmüş, akademisyenlerin işten çıkarılması çağrısında bulunmuş ve yasal işlem başlatmıştır. Solu, sağdan daha büyük olmasa bile ona eşit bir tehdit olarak gösterdiler. ADL ulusal direktörü Jonathan Greenblatt, "Siyonizm karşıtlığı antisemitizmdir. Nokta." Bu kötü sicil, bazılarının hashtag kampanyasını kararlı bir şekilde reddetme konusunda isteksiz davranmasına yol açtı.  Hatta bazıları hashtag'i bizzat destekledi. Ancak ADL karşıtı kampanyanın motivasyonu Siyonizm karşıtlığı değildir. Musk'ın neo-Nazileri "X" üzerinde platformlaştırmasıyla tetiklediği antisemitizm ve beyaz üstünlükçü fikirler kampanyanın itici güçlerini oluşturuyor. Bu kampanya aşırı sağın tabanını genişletme çabasına işaret ediyor. Dünyanın en zengin adamı, 1920'lerin otomobil patronu Henry Ford'un bir yansıması olarak bugün açıkça antisemitizmi teşvik ediyor ve faşizme kur yapıyor. Solun alması gereken pozisyon, siyahi profesör ve yorumcu Marc Lamont Hill tarafından dile getirildi. Haber kanalı CNN, "nehirden denize özgür bir Filistin'i" desteklediği için ADL'nin baskısıyla kendisini işten çıkardı. Ancak Hill haklı olarak Musk'ın ADL'ye saldırısını "derin antisemitik" olarak tanımlıyor ve onu "X "i "beyaz üstünlükçü bir lağım çukuruna" dönüştürmekle suçluyor. Hill aynı zamanda, "Antisemitizmin her türüyle mücadele ederken Filistinlilerin yanında durmalıyız" ve ekliyor: "Onlara yönelik antisemitik saldırılara karşı çıkarken ADL'yi de eleştirmeliyiz." Antisemitizm ABD'de ve Avrupa'da yaygınlaşıyor. Bu sadece Yahudilere yönelik bir saldırı değil, solun ve ırkçılık ve baskıyla mücadele eden herkesin boğazına saplanan bir hançerdir. Buna karşı çıkmazsak hepimizi tehlikeye atarız. Ron Ferguson (Socialist Worker)

Pakistan sokakları: Fiyatlar yükseldikçe, öfke artıyor

Elektrik fiyatlarına yapılan büyük zamlar nedeniyle düzenlenen protestolar Pakistan'ı sarmış durumda. En yoksul insanlar yeni fatura dönemlerinde nasıl hayatta kalacaklarını ve ailelerine nasıl yiyecek sağlayacaklarını hesaplamaya çalışırken sokaklarda umutsuzluk ve öfke bir arada yaşanıyor.   Geçen hafta tüccarların grevi nedeniyle dükkanlar ve işyerleri kapandı. Ülke çapında düzenlenen gösterilerde insanlar faturalarını alenen yaktı.   Kaneez Fatima dört çocuğuna bakmaya çalışan dul bir kadın. Al Jazeera haber sitesine verdiği demeçte, akşam yemeğinde elektrikli soba yerine çalı çırpı ateşinde pişirilmiş ekmek ve çay yiyeceğini söyledi.   Şimdi artan faturaların ailesini açlığa sürüklemesinden korkuyor. "Bunu görüyor musunuz?" diyor yeni elektrik faturasını göstererek. "Bu fatura 19.157,13 Rupi (1.673,11 TL) ama ben ayda sadece 14.559,42 rupi (1.271,57 TL) kazanıyorum. "Sadece bir vantilatörüm ve iki enerji tasarruflu ampulüm var. Fatura nasıl bu kadar yüksek olabilir? Çocuklarıma yiyecek sağlayacak kadar zar zor kazanıyorum. Bu faturayı ödersem onları nasıl besleyeceğim?   "Kendimi ve çocuklarımı öldürmekten başka seçeneğim kalmadı." Eğer Kaneez ve ailesine bir zarar gelirse, bunun sorumluluğu Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) bankacılarına ve Pakistan yönetici sınıfındaki uşaklarına ait olacaktır.   Ülke Haziran ayında, mal ithalatını ve borçlanmayı imkansız hale getirecek olan borçlarını ödeyememe durumundan kıl payı kurtuldu. IMF ile son dakikada yapılan 2,4 milyar sterlinlik bir kredi anlaşmasıyla "kurtarıldı".   Ancak bunun karşılığında bankacılar, enerji sübvansiyonlarının kesilmesi, yakıt ve elektriğe vergi konulması da dahil olmak üzere ekonomik "reformlar" talep etti.   Bu önlemler, Batı'nın yüksek faiz politikaları nedeniyle zayıflayan yerel para birimi rupi ile birleşince, tüketicilerin elektrik faturaları Temmuz ayında iki katına kadar çıktı.   Protestolar Enver ül Hak Kakar'ın geçici hükümeti üzerindeki baskıyı arttırdı. Ancak IMF, vereceği her türlü yardımı cezalandırmaya hazır.   Üst düzey bir hükümet yetkilisi Financial Times gazetesine verdiği demeçte, elektrik tarifelerinin düşürülmesinin "IMF ile yeni bir krizi hemen tetikleyeceğini" söyledi. Yetkili, bunun muhtemelen fonun kredisinin askıya alınmasıyla sonuçlanacağını ve Pakistan'ı dış ödemelerinde temerrüde düşme riskiyle karşı karşıya bırakacağını söyledi.   Pakistan, geçtiğimiz 18 ay boyunca , tarihinin en kötü ekonomik çöküşlerinden birine sürüklendi. Yıllık enflasyon Temmuz ayında yüzde 28'e yükseldi. Döviz rezervleri ise 3 milyar sterlin gibi düşük bir seviyeye geriledi - bir aylık ithalat için gereken miktardan daha az.   Ülkenin yönetici sınıfı şimdi başarısız ekonomiye duyulan öfkenin artan siyasi kargaşayla birleşmesinden korkuyor.   Hükümet en geç bu sonbaharda yapılması gereken seçimleri şimdiden erteledi. İmran Han ve PTI partisinin seçime katılamamasını sağlayarak, gelecekteki herhangi bir seçime hile karıştırmaya çalıştı. Ülkenin en popüler siyasetçisi olan Khan, geçtiğimiz günlerde yolsuzluk suçundan üç yıl hapis cezasına çarptırıldı.   Başka bir mahkemenin cezayı erteleme kararı olmasaydı bu onu yarış dışı bırakacaktı.   Müslüman Ligi-Nawaz partisi ve Pakistan'ın askeri elitleri Khan'ın PTI'sını bastırmaya kararlı, ancak yeni elektrik protestoları dalgası onların da sonunu getirebilir.   Han'ın alt orta sınıflar ve yoksullar arasındaki popülaritesi, söyleminin sosyal adalet, refah ve anti-emperyalizm temalarına odaklanması nedeniyle güçlü kalmaya devam ediyor. PTI görevdeyken seçmenlerin coşkusunu haklı çıkaracak çok az şey yaptı ama ABD'yi kızdırmaya yetti. Washington uzun zamandır Pakistan'ı "kendi bölgesi" olarak görüyor. Buradan Afganistan'da ve sınır bölgelerinde "Teröre Karşı Savaş" yürütebilir ve son zamanlarda Çinli rakiplerini uzaklaştırabilirdi.   Yakın zamanda ortaya çıkan gizli yazışmalar, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Han'ın başbakanlık görevinden alınmasını talep ettiğini gösteriyor. Bu hamle, parlamentodaki ittifakının dağılmasından ve güvensizlik oyu almasından sadece birkaç hafta önce geldi.   Ekonomik çöküş ve sokaklardaki öfkenin birleşimi ve yaygın olarak yozlaşmış olarak görülen bir siyasi sistem, egemen sınıfın tüm kesimlerinin omurgasını titretebilecek bir isyan için bir reçetedir. Yuri Prasad (Socialist Worker)

BRICS’ın büyümesi neye işaret ediyor?

Ağustos ayında BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) liderlerinin üç günlük toplantısına bu oluşum hakkında efsaneler de eşlik etti. Bu küresel ekonomik platformun G7’den daha büyük bir ekonomik güç olduğu yönündeki fikir iki hataya sahip: Birisi, BRICS birleşik bir bütün değil. Bu oluşumun içinde küresel GSYH’nin yüzde 17,6’sını oluşturan Çin baskın bir güç. Bu açıdan Rusya yüzde 3,1, Brezilya 2,4 ve Güney Afrika yüzde 0,6’lık güçleriyle çok anlamlı büyüklüklere sahip değiller! İkincisi BRICS’ın ABD’nin başını çektiği batı emperyalist bloğunu köşeye sıkıştırabilecek etkinlikte olduğu düşüncesi. Michael Roberts’ın yazdığı gibi, “önemli olan nominal dolar bazında BRICS ülkeleri hala G7'nin oldukça gerisindedir. BRICS bloğu 2022 yılında 26 trilyon USD'lik bir GSYH'ye sahipti ki bu da tek başına ABD ile hemen hemen aynı. Kişi başına düşen GSYH'yi ölçtüğümüzde ise BRICS hiçbir yerde değil. SAGP'ye göre düzeltilmiş uluslararası dolarlar kullanıldığında bile ABD'nin kişi başına düşen GSYH'si 80.035 dolar ile 23.382 dolar olan Çin'in üç katından fazladır.” Daha da önemlisi, batı, ABD liderliğini mecburi bir şekilde kabul etmiş durumdayken BRICS içinde ne servet düzeyi ne de ekonomik hedefler açısından bir birleşik davranma eğilimi vardır.  Zirvenin ardından Arjantin, Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler BRICS’e tam üyeliğe davet edildi. Bu gerçekleşse de iki eşit emperyalist bloktan söz etmek mümkün değildir.  Bir tarafta kendi arasında çelişkili (Çin-Hindistan ya da Brezilya-Rusya ilişkilerinde olduğu gibi) BRICS, diğer tarafta kendi içinde nispeten daha uyumlu, daha güçlü ama liderliğini yapan ABD’nin küresel hakimiyetinin açıktan sorgulandığı batı emperyalist bloku var. Sermayenin küresel kârlılığı gerilirken büyük kapitalist ülkelerin artı değer için mücadelesinin blokları olarak görülmesi gereken iki blok arasındaki gerilim ekonomik ve siyasal gücün dağılmasına ve küresel gerilimlerin tırmanmasına neden oluyor. Tıpkı Ukrayna işgalinde olduğu gibi. 

Johannesburg'daki ölümcül yangından evsizleri değil hükümeti sorumlu tutun

Güney Afrika'nın Johannesburg şehir merkezinde beş katlı bir binada çıkan şiddetli yangın sonucu en az 73 kişi öldü, 52 kişi de yaralandı. Bu ölümler, evsizlere yönelik kaynak eksikliğinin ve umursamazlığın doğrudan bir sonucudur. Johannesburg merkezli eyalette resmi olarak, yaşayacak yer arayan 1,2 milyon kişi bulunuyor. Acil servis sözcüsüne göre ölenlerin yedisi çocuktu ve en küçüğü 1 yaşındaydı. İçi boşaltılan bloğun girişindeki bir tabela, bu binanın Güney Afrika'nın daha önceki sistematik ırkçılık sistemi olan apartheid'den miras kalan bir bina olduğunu gösteriyor. Burası, siyah Güney Afrikalıların, şehrin beyazlara ait olan bölgelerinde çalışmalarını sağlayacak belgeler olan “dompalarını” toplamak için geldikleri yerdi. İşçilerin mücadelesi bu sistemi çökertti . Ancak ardından gelen kapitalizm yanlısı hükümet yoksulların hayatlarını değiştirmedi. Apartheid'ın kalıntıları arasında ev işgalcisi durumuna düşürüldüler. Ölenlerden bazıları, devlet yetkililerinin ve diğerlerinin yabancı düşmanı saldırılarına maruz kalan belgesiz göçmenler. Bunlar temizlikçi, ev hizmetçisi olarak ya da sokaklarda yiyecek satarak geçimini sağlayan insanlar. Yangının meydana geldiği bina Johannesburg belediye meclisinin mülkiyetinde olmasına rağmen tamamen bakımsız durumdaydı. Uzun süre boş kalınca evsiz ve çaresiz insanlar buraya taşındı. İçinde bulunduğumuz kış aylarında soğuktan korunmak için sığınak aradılar. Gecekondu ev sahipleri de bölgeyi istila ederek neredeyse hiçbir şeyi olmayan insanlara berbat konutlar sunuyor. Kaçınılmaz olarak bu tür konaklama yerleri aşırı kalabalıklaşır ve genellikle tehlikelidir. Güney Afrika'da elektriğin sağlanamadığı ve insanların mum veya derme çatma elektrik bağlantısı kullandığı "gayri resmi yerleşimlerde" yangınlar sürekli bir tehdit oluşturuyor. Daily Maverick haber sitesi, için için yanan binanın dışındaki caddede cesetler sıralanırken, yangın çıkışlarının kapatıldığını ve insanların içeride sıkışıp kaldığını söyledi. Bölge sakinlerinden Nokwazi Mabuza şöyle konuştu: "İnsanlar dışarı atlamamız için yere battaniyeler serdiler. Dört yaşındaki çocuğumla birlikte üçüncü kattan atlamak zorunda kaldım.” Mabuza, Svazilandlı bir göçmen ve dört yıldır binada yaşıyordu. Binanın bakımsız olduğunu ancak bir giyim firmasındaki yarı zamanlı işine daha yakın olduğunu söylüyor. “Elektrik bağlantısı iyi değil, bazen kendimiz yapıyoruz. Kullandığımız su bile, yangın gibi acil durumlar için kullanılması gereken su" diyor, Mabuza. Temel güvenliği sağlamak için bina sakinleri her katta geceleri kilitlenebilecek kapılar kurmuştu. Bazı insanların bu yüzden sıkışıp kaldığını söylüyorlar. Güney Afrikalı sosyalist grup Keep Left, Socialist Worker'a şunları söyledi: “Yetkililer felaketten yoksulları suçlama kervanına hemen katıldı. İnsanların binayı gasp ettiğini ve orada kalmamaları gerektiğini söylüyorlar. "Bu, ülkede yaşadığımız artan yabancı düşmanlığıyla örtüşüyor; zira yoksul ve çaresiz göçmenler, kapitalizmin yarattığı sorunların kötü adamları olarak hedefleniyor." İktidardaki Afrika Ulusal Kongresi (ANC) partisi şunları söyledi: "Kolluk yetkililerini bu trajedinin sorumlularının hesap vermesini sağlamaya çağırıyoruz." Sorumlular sadece evsizlere doğrudan baskı yapanlar değil, apartheid'ın sona ermesinden yaklaşık 30 yıl sonra şirketlerin ve kapitalist önceliklerin hükmetmesine izin veren ANC bakanları ve politikacıları. Abahlali BaseMjondolo gecekondu sakinleri hareketi şunları söyledi : “Tıpkı 2017'de Londra'da 72 can alan Grenfell Tower Yangını ve her yıl topluluklarımızı kasıp kavuran baraka yangınları gibi, bu yangın da yoksulların hayatlarının politikacılar ve devlet tarafından hor görülmesinin doğrudan bir sonucudur. “Geçen Pazar, Pretoria'daki Itireleng baraka yerleşiminde çıkan baraka yangınında beş çocuk öldü. Baraka yangınları aralıksız devam ediyor. Her yıl yanmaya terk ediliyoruz. Güney Afrika'da yoksul olmak, sürekli yangın riskiyle yaşamak demektir. “Ruhumuzun derinliklerine kadar üzgünüz. Ayrıca çok ama çok öfkeliyiz. Yoksulların yaşamlarını tehdit eden koşullarda yaşamaya mecbur bırakılmalarından dolayı öfkeliyiz. Hem ANC'den hem de DA'dan (muhalif parti Democratic Alliance) siyasetçilerin, kurbanları ve yoksulların yanında yer alan ilerici avukatları suçlamak için akbabalar gibi hücum etmelerine öfkeliyiz. “Hayatını kaybedenlerin bir kısmının göçmen olması nedeniyle yangını kutlayan yabancı düşmanı örgütlere ve kişilere öfkeliyiz. “Komşu komşudur, işçi işçidir, yoldaş ise nerede doğmuş olursa olsun yoldaştır. Politikacıların ve devletin bu felaketin sorumluluğunu üstlenmesini ve herkes için insan onuruna yakışır ve güvenli yaşam koşulları sağlamaya kararlı olmasını talep ediyoruz.” Charlie Kimber

Anti-faşistler Kıbrıs'taki ırkçı pogrom sonrasında gösteri yaptı

Irkçıların göçmenlere saldırısına devlet güçleri seyirci kaldı. Dimitri, adanın güneyinden bildiriyor. Kıbrıs'taki ırkçı ve faşistlerin Baf bölgesinin Chloraka köyünde göçmenlere karşı pogrom başlatmasına karşı ani-faşistler direnişe geçti. Bu saldırılar, yetkililerin göçmen ve mültecilerin yaşadığı bir bölgeye su ve elektrik bağlantısını kesmesiyle başlayan bir dizi olayın ardından geldi. Sıcaklıklar 40 santigrat derecenin üzerine çıktığında böyle bir hareket kışkırtma amaçlıdır. Buna karşılık, devletin şiddet uyguladığı, çoğunluğu Suriyeli mültecilerin oluşturduğu barışçıl bir yürüyüş gerçekleşti. Polis ayrıca mültecileri işgal ettikleri boş evlerden de uzaklaştırdı. Kitle iletişim araçları ve sağcı politikacılar, mülteciler hakkında karalamalar ve yalanlar içeren bir kampanya düzenlediler. Birkaç gün sonra Ulusal Halk Cephesi (Elam) üyesi neo-Naziler, göçmenlerin yaşadığı bir bölgede evlerin ve dükkanların kapı ve pencerelerinin kırılmasıyla sonuçlanan bir gösteri düzenlediler. Kıbrıslı ırkçılık karşıtı örgüt KISA, "iyi organize edilmiş ve koordineli saldırının" "sistemli ırkçılık ve ayrımcılığa dayanan devletin göç ve sığınma politikalarının yarattığı verimli topraktan" büyüdüğünü söyledi. Polisi "ilk başta şiddet içeren saldırıları ve diğer suçları hoşgörüyle ve kayıtsızca izlemekle" suçladı, ta ki sonunda "medyada çıkan haberlere göre ikisi Suriyeli mülteci olan ve bir kez daha saldırıların kurbanlarını hedef alan üç tutuklama" yapana kadar. ” Solun bu saldırılara sözden başka bir şeyle karşı çıkamaması, Neonazileri Kıbrıs'ın ikinci büyük şehri Limasol'da yeni bir gösteri düzenlemeye teşvik etti. 200-300 civarında eşkıya kent merkezinde yürüyüşe geçerek yabancı olduğunu düşündükleri herkesi dövdü ve yine göçmenlere ait dükkanlara saldırdı. Bazı polis memurlarının seyirci kalması nedeniyle polisin bu saldırılara tepkisi, yine ihmal edilebilir düzeydeydi. Dört küçük gruptan anti-faşistler, bu saldırılara karşı Cumartesi günü Limmasol'da gösteri düzenledi. Kıbrıs standartlarına göre oldukça büyük bir sayı olan 1.500 kişinin sokaklara döküldüğü görüldü. Komünist Parti (Akel), sol sendikacılar ve diğer siyasi örgütler Pazartesi günü için yeni bir ırkçılık karşıtı gösteri çağrısında bulundu. Birçok anti-faşist, ortak bir eylemin koordine edilememesini eleştirmekle beraber, her ikisine de katılacaklarını belirtti. Irkçılara, faşistlere ve onları besleyen devlet ırkçılığına karşı acilen harekete geçilmesi gerekiyor. (Çeviri: Ali Baydaş)

BRICS: Duvardaki başka bir tuğla

Emperyalizm, aynı zamanda en güçlünün zayıf olanın üzerinde egemenlik kurduğu güçler arasındaki bir rekabet sistemidir. Bu küçük devletler ya karşı mücadele etmek zorunda kalacak ya da kendilerini büyük güçlerin gözüne sokmaya çalışacaklar. Ekonomik hiyerarşi değiştiğinde gerilimler en yüksek düzeye çıkar. John F. Kennedy 1960 yılında ABD başkanı olduğunda, ABD'nin gayri safi yurt içi üretimi küresel GSYİH'nın yüzde 40'ını oluşturuyordu. 2014 yılına gelindiğinde diğer güçlerin yükselişi ekonomik ağırlığını yarı yarıya azalttı. ABD buna askeri gücünü artırarak karşılık verdi . Mali açıdan sizi o kadar sıkıştıramayabilir ama yine de sizi mahvedebilir. Bu strateji tam olarak işe yaramadı. Geçtiğimiz hafta Brics ülkeleri grubu Güney Afrika'da toplandı. Brics adı, ilgili beş ülkenin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ilk harflerinden gelmektedir. Bu devletler dünya nüfusunun yüzde 40'ını barındırıyor ve küresel ekonomik üretimin yüzde 30'unu üretiyor. ABD ve Avrupa Birliği egemenliğine meydan okumak istiyorlar ve Batı'nın Ukrayna'daki vekalet savaşını desteklemediler. Çin'in imalat ürünleri üreticisi olarak rolü ve geniş çaplı hammadde alımları, onu Brics ülkeleri için çok önemli ama aynı zamanda çok daha geniş bir ekonomik ortak haline getiriyor. Dolayısıyla zirve önemliydi. Sonunda Brics liderleri Arjantin, Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni gruba katılmaya davet ettiklerini duyurdu. Suudi Arabistan ve BAE'nin bu hamlesi, artık ABD'nin görüşleriyle tam olarak aynı çizgide olmadıklarının altını çiziyor. En büyük dokuz petrol üreticisinden altısı Brics'in parçası olacak; dolayısıyla iklim konusunda büyük girişimler beklemeyin. Brics'in ulaştığının bir başka işareti, Birleşmiş Milletler genel sekreteri Antonio Guterres'in de toplantının bir kısmına katılmasıydı. Brics'in BM Güvenlik Konseyi, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası'na yönelik reform çağrılarını yineledi. Ancak ABD, rakiplerinin büyümesine soğukkanlılıkla izin vermeyecek veya etkisinin azalmasına izin vermeyecektir. Bu yüzden Rusya'nın kanını Ukrayna'da kurutmak gündemde . Plan, Putin'i küçük düşürmek, zayıflatmak veya ortadan kaldırmak ve ardından Çin'le yüzleşmek. Ekonomik rekabetler askeri rekabetlere yol açabilir. Uzlaşma yoluyla yeniden dengelenen “çok kutuplu bir dünya” yerine, Brics'in güçlenmesi halinde çatışmaların yoğunlaşması daha muhtemel. Bu, hükümetlerin savaşı, iç bölünmeleri dışa çevirmek ve insanların öfkesini kendilerinden uzaklaştırmak için kullanmasıyla hızlandı. Cevap, mevcut büyük ölçüde eşitsiz yapıyı savunmak değil. Ancak ABD ve Brics arasındaki temel ayrım bu değil. Brics ülkeleri kendi halklarına saldıran yöneticiler tarafından yönetiliyor. Güney Afrikalı işçi sınıfı aktivistlerinin Brics zirvesinde protesto yaptığını görmek muhteşemdi. Protestoculardan biri olan Trevor Ngwane, Socialist Worker'a şunları söyledi: “ABD ve müttefiklerinin suçlarından bahseden bu Brics liderlerinin kendilerinin de kendi halklarına baskı yaptığını ve sömürdüğünü dünyaya hatırlatmak için oradaydık. “Batılı emperyalistler acımasız soygunculardır. Ancak Brics liderleri çözüm değil. Güney Afrika lideri Cyril Ramaphosa, 2012 yılında Marikana'da madencilerin katledilmesinin merkezinde yer aldı. Bu tür insanlar gelecek olamaz. Onların anti-emperyalizmleri anti-kapitalist değildir. Kahrolsun Ramaphosa, Hindistan'ın Modi'si, Putin ve diğerleri. Müttefiklerimiz tüm dünyadaki işçilerdir; yoksul ülkelerin yanı sıra ABD, Avrupa ve Britanya'daki işçiler.” (Socialist Worker, Çeviri: Ali Baydaş)

Boris Kagarlitski'nin cezaevinden yazdığı mektup

Bu hayatımda ilk kez olmuyor. Brejnev döneminde hapse atıldım, Yeltsin döneminde dövüldüm ve ölümle tehdit edildim. Şimdi de Putin döneminde ikinci kez tutuklanıyorum. İktidardakiler değişiyor ama siyasi muhalifleri demir parmaklıklar ardına koyma geleneği ne yazık ki devam ediyor. Ancak pek çok insanın inançları, özgürlükleri ve sosyal hakları için fedakarlık yapma istekliliği değişmiyor. Mevcut tutuklama, açıklamalarımın siyasi öneminin tanınması olarak değerlendirilebilir. Elbette, biraz daha farklı bir biçimde tanınmayı tercih ederdim, ancak her şeyin bir zamanı var. İlk tutuklanmamdan bu yana geçen 40 küsur yılda sabırlı olmayı ve Rusya'da siyasi talihin ne kadar değişken olduğunu fark etmeyi öğrendim. Şu anda kaderin ve FSB müfettişlerinin iradesiyle kendimi bulduğum Komi Cumhuriyeti'nde hava fena değil ve hapishanedeki her şey kötü organize edilmemiş. Yani ben iyiyim. Ne yazık ki, yanımda getirdiğim kitapları kullanmama henüz izin verilmiyor. Aşırıcılık açısından kontrol ediliyorlar. Umarım sansürcüler onları incelerken ufuklarını genişletir. Kitaplardan biri modern üniversitelerin durumu hakkında ve kendisi de hapse atılan Shaninka'nın [Moskova Sosyal ve Ekonomik Bilimler Okulu] eski rektörü Sergei Zuev tarafından yazılmış. Diğeri ise İkinci Dünya Savaşı'nın tarihi hakkında. Mektup almama izin veriliyor. Çok sayıda mektup var. Ve onlara cevap vermek mümkün. Bu anlamda şimdi hapiste olmak, Brejnev dönemindekinde daha kolay.  Yiyecekler çok daha iyi. Hesabıma para yatırmanın mümkün olduğu bir tezgah var. Tezgahtaki ürünlerin listesi, bazı dağıtım mağazalarından daha kötü değil. Yine de fiyatlar daha yüksek. Cezaevi kafesinde öğle yemeği bile sipariş edilebilir. Menü oldukça iyi! Ancak, yiyecekleri ısıtmak için mikrodalga yok. Sonuç olarak, insan burada yaşayabilir. Tek soru bunun ne kadar süreceği. Ama bu sadece benim sorunum değil. Ülkenin dört bir yanındaki milyonlarca insan aynı şeyi düşünüyor. Nerede ya da hangi koşullarda olursak olalım aynı kaderi paylaşıyoruz. Hücredeki televizyondan gerçekte neler olup bittiğini anlamak zor. Ama yine de bize önemli haberleri anlatıyorlar. 1982'de Lefortovo cezaevindeyken her gün Pravda gazetesinin hücrenin tepsi girişine yerleştirilmesini ilgiyle beklediğimizi hatırlıyorum. Geçmiş yılların deneyimi, öyle görünüyor ki, iyimserliğe pek elverişli değil. Ancak tarihsel deneyim bir bütün olarak çok daha zengindir ve olumlu beklentiler için çok daha fazla gerekçe sunar. Shakespeare'in Macbeth'te ne yazdığını hatırlıyor musunuz? "Gündüzü asla bulamayan gece uzundur."

Milyarderlerle ilgili yeni rapor, iğrenç servet piramitlerini ortaya koyuyor

En kötü şöhretli İsviçre bankalarından birinin hazırladığı yeni bir rapor, küresel zenginlerin servetini derinlemesine araştırıyor. Dünyanın en fakirleri çok az bir ücretle yetinirken, tepedeki küçük bir azınlığın topladığı servetin boyutunu ayrıntılarıyla anlatıyor. Charlie Kimber bulgularını üstümüze boca ediyor ve büyük paranın tiranlığına yalnızca devrimin son verebileceğini savunuyor. Bazen düşmanlarımız doğruyu söyler. Credit Suisse ve UBS'nin (en üst düzey bankacılar ve finansörler) hazırladığı Küresel Varlık Raporu 2023, kapitalizmin büyük eşitsizliğini gözler önüne seriyor. Rapor, dünyadaki toplam 5,4 milyar yetişkinden 59 milyonunun, 2022 yılında dünya servetinin neredeyse yarısına sahip olduğunu gösteriyor. Bu, nüfusun yalnızca yüzde 1,1'i anlamına geliyor. Aynı zamanda 2,8 milyar yetişkin ya da toplamın yüzde 53'ü dünya servetinin yalnızca yüzde 1,2'sine sahipti. Zenginlik, nakit para, banka hesapları ve diğer finansal varlıkların yanı sıra mülk olarak tanımlanır. Vergi cennetlerinde ve İsviçre bankaları gibi diğer gizli alanlarda saklanan devasa meblağlar buna dahil değil. 800.000 £'dan fazla servete sahip dolar milyonerlerinin toplam serveti, 2000'de 32,5 trilyon £'dan 2022'ye beş kat artarak,164 trilyon £'a ulaştı. Küresel servetteki payları aynı dönemde yüzde 35'ten yüzde 46'ya yükseldi. Bu, çok az servete sahip olanlardan, ya da hiç serveti olmayanlara ya da borç olarak da bilinen “negatif servete” sahip olanlardan tepedeki insanlara doğru büyük bir servet transferi anlamına geliyor . Bu piramidin temel katmanı (en alt), 10.000 dolardan (7.900 £) daha az servete sahip olan insanlar, yalnızca Küresel Güney'deki kitlelerden oluşmuyor. Raporda şöyle deniyor: “Gelişmiş ekonomilerdeki yetişkinlerin yaklaşık yüzde 30'u da bu kategoriye giriyor. Düşük gelirli birçok ülkedeyse, yetişkin nüfusun yüzde 80'inden fazlası bu refah aralığına giriyor." En alt katmandakiler, “farklı kıtalarda olsalar bile, benzer yaşam tarzlarını paylaşma eğiliminde olan – örneğin, lüks ürünler, tatiller ve çocukları için eğitim fırsatları için aynı küresel pazarlara katılan” dolar milyonerlerine karşı çıkıyorlar. "Bu kişilerin servet portföyleri de muhtemelen daha benzer olacak ve finansal varlıklara, özellikle de uluslararası piyasalarda işlem gören hisse senetleri, tahviller ve diğer menkul kıymetlere odaklanmış olacak." Bu, küresel egemen sınıf ve onun parazitleridir. 'Ultra Yüksek Net Değere Sahip Bireylerin' korkunç yükselişi Raporun "ultra yüksek net değere sahip (UHNW) bireyler" olarak adlandırdığı kişilerden 2022'nin sonunda 50 milyon dolar (40 milyon £) veya üzerinde net servete sahip olan 243.060 kişi var. "Bu, 265.560 UHNW'den 22.500 daha az. 2021 yılı sonunda kaydedilen UHNW yetişkinlerin sayısı hisse fiyatlarındaki düşüşe kadar takip edilebiliyor. Bu düşüş alışılmadık bir durum.” Ancak "50 milyon doların üzerinde servete sahip yetişkinlerin sayısı artık 2008'e göre dört kat daha fazla. 2022'deki düşüşe rağmen, UHNW sayıları yalnızca son üç yılda 60.000'den fazla arttı." Salgın döneminde yağma büyük ölçüde yayıldı ve daha büyük ama yine de küçük bir elit kesim oluştu. UHNW grubunun daha ayrıntılı bir analizi, 2022'nin sonunda 100 milyon doların (80 milyon £) üzerinde servete sahip 79.490 yetişkini ortaya koyuyor. 7.020 kişi 500 milyon dolardan (400 milyon £) fazla serveti ele geçirdi. 40 milyon £'dan fazla servete sahip olan grubun yarısından biraz fazlası Kuzey Amerika'da, yüzde 17'si ise Avrupa'da yaşıyor. Emperyalist Küresel Kuzey ülkelerinin hakimiyeti, süper zenginlerin taban ülkelerine de yansıyor. Ancak “40 milyon £'un üzerindeki” grubun yaklaşık yüzde 14'ü Çin Anakarası'nda yaşıyor. Bu neredeyse Avrupa'daki kadar ve yüzde 11'i Çin ve Hindistan hariç Asya-Pasifik ülkelerindedir. Çin, Hindistan ve diğer yerlerdeki üst katmanların artan zenginliği, farklı ülkeler arasındaki eşitsizliği azalttı. O parayla dünyayı değiştirebiliriz Dünyadaki 358 trilyon sterlinlik özel servetin tamamı eşit olarak paylaşılsaydı ne olurdu? Bu, 2022'nin sonunda yetişkin başına 66.726 £ anlamına geliyordu. Dünya çapındaki işçi sınıfından hemen hemen her insan için bu, ileriye doğru muazzam bir adım olaurdu. Bu, bir gecede yoksulluğu, yetersiz beslenmeyi ve hastalıkların toplumsal kökenlerini ortadan kaldırırdı. Bu, küresel kaynakların, tüm insanların enerjisinin ve inisiyatifinin büyük çoğunluğun yararına kullanılmasına yönelik ilk adım olurdu. Ancak kendi iktidarlarını ve kârlarını savunmak için her şeyi yapacak olan egemen sınıfların iktidarını yıkmak için bir devrim yapılması gerekir. Eğer işçi sınıfı küresel olarak iktidarı ele geçirseydi, bu sadece mevcut düzenlemelerin eşit dağılımı anlamına gelmezdi. Sürdürülebilir ve çevreye duyarlı üretimde büyük ilerlemelere ve savaş ve silahlanma için yapılan büyük harcamaların yeniden yönlendirilmesine olanak sağlayacaktır. Bu, çok daha kısa bir çalışma haftası, demokrasi ve tartışma için daha fazla zaman ve aynı zamanda herkesin kişiliğinin gelişmesi anlamına gelecektir. --- Zengin ceplere yeni servet akıyor Medyanın büyük bir kısmı raporun “küresel servetin önümüzdeki beş yıl içinde yüzde 38 artacağı” iddiasına vurgu yaptı. Ancak sistemin düşük büyümede, hatta durgunlukta takılıp kalmayacağının garantisi yok . Credit Suisse bunu bilmeli. Rapor bu yıl UBS ile ortaklaşa yürütülüyor. UBS, beş ay önce İsviçreli yetkililer tarafından düzenlenen bir devralma işlemiyle Credit Suisse'i çöküşten kurtarmıştı. Bu, 2008 mali krizinden bu yana gerçekleşen en önemli banka birleşmesi. Credit Suisse, 1856 yılında Schweizerische Kreditanstalt adıyla kurulmuştu. Mafya bağlantılı bir sahtecilik skandalına karıştıktan sonra 1978'de Credit Suisse olarak yeniden markalaştı. Sistemde meydana gelen büyüme, esas olarak zaten servet biriktirmiş olanlara gidecek.  Ocak ayında Oxfam adlı yardım kuruluşu, en zengin yüzde 1'in 2020'den bu yana yaratılan 38 trilyon £ değerindeki tüm yeni servetin neredeyse üçte ikisini ele geçirdiğini açıkladı. Bu, dünya nüfusunun alttaki yüzde 99'unun sahip olduğunun neredeyse iki katı paraydı. --- Bir devrim istediğini mi söylüyorsun UBS Küresel Varlık Yönetimi Baş Ekonomisti Paul Donovan, raporun girişinde şöyle diyor: "Devrimlerin devrimci niteliğinde oldukları ortaya çıktı; bu süreç ekonomik ilişkilerin yanı sıra sosyal ilişkilere de meydan okuyacak." Burada, 'dördüncü sanayi devrimi' olarak bilinen üretimdeki değişimlerden bahsediyor. Bunlar dijital teknolojinin, yapay zekanın , robot teknolojisinin, internetin, sürücüsüz araçların, nanoteknolojinin, biyoteknolojinin ve kuantum hesaplamanın etkilerine odaklanıyor. Bunların çoğu saçmalık. Bu değişiklikler bazı şeylerin yapılış biçimini ve kapitalist şirketlerin çalışma yönemini değiştirdi. Daha büyük değişiklikler gelecekte olacak. Ve Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın yanı sıra daha fakir ülkelerde de bazı sektörleri şekillendirdiler. Ama sistem hâlâ teknolojik gelişmeye değil, milyarlarca çalışan insanın emeğine bağlı. Bu da çoğu zaman ter, kas ve beyin gücünü içeren yıpratıcı bir emektir. Bu durum en çok, insanların düşük teknolojili sektörlerde çok uzun saatler çalıştıkları Küresel Güney'in bazı bölgelerinde barizdir. Ancak Britanya'daki temizlikçi, teslimat işçisi, çöpçü, süpermarket çalışanı, otelcilik çalışanı, alt düzey ofis çalışanı ve benzerlerinden oluşan orduyu düşünün. Bunlar pandemide hiçbir zaman evden çalışma seçeneği olmayan insanlar. Ve bunların çoğu hâlâ sistemin işleyişinin merkezinde yer alıyor. Gerçek bir devrime öncülük edecek olanlar onlardır . --- Duvardaki başka bir tuğla Credit Suisse raporu her ülkede görülen sınıf ayrımını gösteriyor. Ancak toplumun tepesinde de,  çatışan yönetici sınıflar arasında bölünmeler var. Küresel düzen haydutlardan ve dilencilerden oluşuyor. Emperyalizm, aynı zamanda en güçlünün zayıf olanın üzerinde egemenlik kurduğu güçler arasındaki bir rekabet sistemidir . Bu küçük devletler ya karşı mücadele etmek zorunda kalacak ya da kendilerini büyük güçlerin gözüne sokmaya çalışacaklar. Ekonomik hiyerarşi değiştiğinde gerilimler en yüksek düzeye çıkar. John F. Kennedy 1960 yılında ABD başkanı olduğunda, ABD'nin gayri safi yurt içi üretimi küresel GSYİH'nın yüzde 40'ını oluşturuyordu. 2014 yılına gelindiğinde diğer güçlerin yükselişi ekonomik ağırlığını yarı yarıya azalttı. ABD buna askeri gücünü artırarak karşılık verdi . Mali açıdan sizi o kadar sıkıştıramayabilir ama yine de sizi mahvedebilir. Bu strateji tam olarak işe yaramadı. Geçtiğimiz hafta Brics ülkeleri grubu Güney Afrika'da toplandı. Brics adı, ilgili beş ülkenin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ilk harflerinden gelmektedir. Bu devletler dünya nüfusunun yüzde 40'ını barındırıyor ve küresel ekonomik üretimin yüzde 30'unu üretiyor. ABD ve Avrupa Birliği egemenliğine meydan okumak istiyorlar ve Batı'nın Ukrayna'daki vekalet savaşını desteklemediler. Çin'in imalat ürünleri üreticisi olarak rolü ve geniş çaplı hammadde alımları, onu Brics ülkeleri için çok önemli ama aynı zamanda çok daha geniş bir ekonomik ortak haline getiriyor. Dolayısıyla zirve önemliydi. Sonunda Brics liderleri Arjantin, Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni gruba katılmaya davet ettiklerini duyurdu. Suudi Arabistan ve BAE'nin bu hamlesi, artık ABD'nin görüşleriyle tam olarak aynı çizgide olmadıklarının altını çiziyor. En büyük dokuz petrol üreticisinden altısı Brics'in parçası olacak; dolayısıyla iklim konusunda büyük girişimler beklemeyin. Brics'in ulaştığının bir başka işareti, Birleşmiş Milletler genel sekreteri Antonio Guterres'in de toplantının bir kısmına katılmasıydı. Brics'in BM Güvenlik Konseyi, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası'na yönelik reform çağrılarını yineledi. Ancak ABD, rakiplerinin büyümesine soğukkanlılıkla izin vermeyecek veya etkisinin azalmasına izin vermeyecektir. Bu yüzden Rusya'nın kanını Ukrayna'da kurutmak gündemde . Plan, Putin'i küçük düşürmek, zayıflatmak veya ortadan kaldırmak ve ardından Çin'le yüzleşmek. Ekonomik rekabetler askeri rekabetlere yol açabilir. Uzlaşma yoluyla yeniden dengelenen “çok kutuplu bir dünya” yerine, Brics'in güçlenmesi halinde çatışmaların yoğunlaşması daha muhtemel. Bu, hükümetlerin savaşı, iç bölünmeleri dışa çevirmek ve insanların öfkesini kendilerinden uzaklaştırmak için kullanmasıyla hızlandı. Cevap, mevcut büyük ölçüde eşitsiz yapıyı savunmak değil. Ancak ABD ve Brics arasındaki temel ayrım bu değil. Brics ülkeleri kendi halklarına saldıran yöneticiler tarafından yönetiliyor. Güney Afrikalı işçi sınıfı aktivistlerinin Brics zirvesinde protesto yaptığını görmek muhteşemdi. Protestoculardan biri olan Trevor Ngwane, Socialist Worker'a şunları söyledi: “ABD ve müttefiklerinin suçlarından bahseden bu Brics liderlerinin kendilerinin de kendi halklarına baskı yaptığını ve sömürdüğünü dünyaya hatırlatmak için oradaydık. “Batılı emperyalistler acımasız soygunculardır. Ancak Brics liderleri çözüm değil. Güney Afrika lideri Cyril Ramaphosa, 2012 yılında Marikana'da madencilerin katledilmesinin merkezinde yer aldı. Bu tür insanlar gelecek olamaz. Onların anti-emperyalizmleri anti-kapitalist değildir. Kahrolsun Ramaphosa, Hindistan'ın Modi'si, Putin ve diğerleri. Müttefiklerimiz tüm dünyadaki işçilerdir; yoksul ülkelerin yanı sıra ABD, Avrupa ve Britanya'daki işçiler.”

Suriye: 'Her gün protestolar oluyor'

İnsanlar Suriye genelinde yoksulluğa karşı büyük protestolara katıldı ve iktidardaki rejimin devrilmesi çağrısında bulundu. Suriye'deki Devrimci Sol Akım, yıllarca süren korku ve bölünmeden sonra isyanın önemi hakkında yazıyor. Protestolar, Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın iktidardaki rejiminin maaşları yüzde 100 artırma, aynı zamanda akaryakıt fiyatlarını da yüzde 200 artırma kararının ardından geçen Pazar günü başladı. Esad rejiminin kontrolündeki bölgede Suriyelilerin günlük ücretleri 268 ile 670 ₺ arasında değişiyor. Bu birkaç gün bile yaşamaya yetmiyor. 10 Ağustos Hareketi, Sivil Eylem Hareketi ve partimiz, Suriye Devrimci Solu gibi hareketler tarafından grev ve sivil itaatsizlik çağrıları yapılıyor. Kitleler bu çağrılara yanıt verdi ve geçtiğimiz hafta boyunca özellikle ülkenin güneyinde Soueida ve Daraa, Şam, Jaramana, Halep ve sahil kasabaları Tartus ve Lazkiye'de gösteriler ve başka protesto biçimleri düzenlendi. Bu protestolar Hama'da, Salamiye'de ve (Türk işgali altındaki) kuzeydoğuda yankı buldu. Her gün gösteriler ve protestolar oluyor. Protesto hareketi emekleme aşamasında ve geleceğini tahmin etmek zor. Rejimin ve Türkiye yanlısı liberal muhalefetin manevralarına maruz kalıyor. Ancak demokratik ve sol hareketler de aktif rol alıyor. Grev ve sivil itaatsizlikle ilgili koordinasyon komitesi üç gün önce Arapçada "Direniş" anlamına gelen "Qaouem" adı altında kuruldu. Komite, partimiz de dahil olmak üzere birçok aktif hareketten oluşuyor. Yani iki yönlü bir mücadele yürütüyoruz; rejime karşı ve muhafazakar ve karşı-devrimci akımlara karşı. Sonuç, Suriyeli kitleleri radikal demokratik ve toplumsal değişim için harekete geçirme yeteneğimize bağlı olacaktır. Taban mücadelelerini örgütleyen komiteler türüyor ve yayılıyor. Hareketin çoğunluğu 12 yıl önceki devrimin ilk dalgasının başarısızlıklarından ve deneyimlerinden ders aldı. Suriye halkı, ABD ya da başka bir ülke tarafından kurtarılacağı gibi hayallere kapılmıyor. Onların kurtuluşu kendi ellerinde. Hareket içindeki kitleler barış, mahkumların serbest bırakılması, mültecilerin ve yerlerinden edilmiş kişilerin geri dönüşü, yeniden birleşme, demokratik değişim ve tüm yabancı silahlı kuvvetlerin Suriye topraklarından çekilmesi için mücadele ediyor. Aynı zamanda sosyal adalet politikaları da istiyorlar. Bu mücadelede partimiz sosyalizm mücadelesini ileri götürüyor. Suriye'deki Devrimci Sol Akım tarafından yazıldı

Geri 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 İleri

Bültene kayıt ol