Wilders'in aşırı sağcı partisi Hollanda seçimlerini nasıl kazandı?

27.11.2023 - 13:32

Hollanda'daki Enternasyonal Sosyalistlerin gazetesi De Socialist'in baş editörü Ewout van den Berg yazdı.

Geçen hafta Hollanda'da yapılan seçimleri Geert Wilders ve Özgürlük Partisi kazandı. 150 sandalyeli parlamentoda 37 sandalye kazandılar. İttifak partisi GroenLinks/PvdA (Yeşil-İş) 25 sandalye ile ikinci olurken, iktidardaki muhafazakar VVD partisi sadece 24 sandalye aldı.

Wilders'in partisi birkaç yıl önce önemsiz görünüyordu. PVV'nin kaderi muhalefette yer almaktı ve yeni bir neo-faşist parti olan Forum for Democracy (FvD) 2017'den itibaren onun yerini alacak gibi görünüyordu.

Hatta FvD, 2019'daki senato seçimlerini bile kazanmıştı. Tüm bunlar şimdi değişti. Neden değişti?

PVV her zaman partinin tek üyesi olan lideri Wilders'in etrafında dönmüştür. FvD ise bir parti hareketi kurmaya çalıştı. FvD'nin liderliği açıkça faşist bir geleneğe dayanıyor. Fakat daha geniş üye tabanı henüz açıkça antisemitik ve Naziler tarzı bir partiye hazır değildi. Seçim zaferinin ardından parti bir dizi iç kriz yaşadı.

Geçtiğimiz yaz, eski VVD lideri Mark Rutte liderliğindeki dördüncü hükümet çöktü. VVD, koalisyon ortaklarına mülteciler konusunda giderek daha fazla taviz vermeleri, hatta savaştan kaçan çocukların Hollanda'ya sığınma hakkını sınırlamaları için baskı yaptı.

Hükümetin bu noktada çökmesini sağlayarak VVD, göçü seçimlerin ana konusu haline getirmeyi baaşardı ve bir sonraki hükümeti aşırı sağ ile kurmayı amaçladı.

Bir ay sonra VVD, Wilders ile hükümet kurmama taahhüdünü bozdu. Böylece 2017 yılında Fas kökenli Hollandalılara yönelik etnik temizlik çağrısı nedeniyle nefret söyleminden mahkum edilen ırkçı siyasetçiyi meşrulaştırmış oldular.

Wilders aniden hükümet etme fırsatına sahip oldu ve destekçileri kendilerini cesaretlenmiş hissetti.

Wilders, kendisini ılımlı olarak gösteren medya tarafından daha da ana akımlaştırıldı. "İslamsızlaştırma" yönündeki açık talebinden vazgeçtiği iddiası bunun bir örneğiydi.

Ancak Wilders, "Hollanda halkı ilk sıraya geri dönüyor" adlı seçim programında hala "İslami okulların, camilerin ve Kuran'ın" kaldırılması çağrısında bulunuyordu.

Aynı zamanda Wilders'in müslümanlara ve mültecilere yönelik ırkçılığı da giderek daha yaygın hale geldi. Sağcı partilerin çoğu aynı gündemi benimsedi.

Şimdi NATO'nun savaş kışkırtıcılarının lideri olmayı hedefleyen Başbakan Rutte, İtalya Başbakanı faşist Giorgia Meloni ile birlikte Tunus'la bir anlaşmaya aracılık etti. Anlaşma, Avrupa devletlerinin bazı mültecileri Kuzey Afrika'ya sınır dışı etmesini mümkün kılacak.

Bu arada Yeşiller ve (PvdA GroenLinks/PvdA, Yeşil-İş) seçimlere ortak bir listeyle katıldı. Güçlerini birleştirerek seçimlerdeki düşüşlerini telafi etmeyi umuyorlardı.

Bu işe yaradı ama sadece daha da sağa kayma temelinde. Örneğin ittifak lideri Frans Timmermans, Hamas'ın İsrail işgaline karşı direnişini bir "ölüm kültü" ile karşılaştırarak Batı'nın "yaşam kültürü" ile tezat olarak ortaya koydu.

Diğer sol kanat girişimlerin hepsi ciddi kayıplara uğradı.

Önümüzdeki haftalarda ve muhtemelen aylarda PVV'nin bir hükümet kurup kuramayacağını görmesi gerekiyor.

PVV'nin öne çıkması, dikkatleri Wilders'in yanı sıra diğer ırkçı adayların üzerine de çekecektir. Hükümetin kurulması çok zaman alacak. Çünkü tüm partilerin Wilders ile hükümete karşı çıkıyormuş gibi görünmeleri gerekiyor. Ancak Wilders liderliğinde bir hükümet kurulmasıyla sonuçlanabilir.

Hollanda egemen sınıfı için faşist Meloni hükümeti güven verici bir örnek teşkil ediyor.

Sol zor bir durumda, ancak şimdi farklı toplumsal hareketleri aşırı sağa karşı birleştirmek için fırsatlar var. Seçimlerden sonraki günlerde farklı şehirlerde binlerce insan sokaklara döküldü. Sendikaların taban ağları nispeten zayıf olsa da iklim adaleti ve Filistin etrafındaki hareketler, solun çok sayıda insanı harekete geçirebileceğine dair güven veriyor.



Bültene kayıt ol