Putin’in seferberlik ilan edip herkesi orduya çağırması üzerine 38 şehirde protestolar gerçekleştirildi, Moskova ve St. Petersburg’da 1000’den fazla kişi gözaltına alındı.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde, savaş yeni evreye giriyor. Son haftalarda Ukrayna’nın askeri olarak bazı başarılar kazanması, Rusya’nın işgal ettiği 6 bin km2 toprağı geri alması üzerine, Rusya seferberlik ilan etti. İşgal ettiği Ukrayna’nın Donbas bölgesine yeni bir askeri harekât yapacağını açıkladı. Bunun için 300 binden fazla Rusya vatandaşı askere alınacak. Seferberlik kapsamından sadece hasta, sakat ve savunma sanayi çalışanları muaf olacak.
Seferberlik açıklaması üzerine Rusya borsasında sert düşüşler yaşandı, yurt dışı uçak seferlerinin bilet fiyatları arttı. Rusyalı gençler bir an önce Rusya’yı terk etmeye çalışıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde sızan, mahkûmların Rus paralı asker şirketi Wagner için silah altına alındığını gösteren video, Rusya'nın savaşacak asker bulmakta zorlandığını gösteriyordu.
Rusya Savunma bakanı Şoygu, Ukrayna’daki savaşta 5 bin 937 Rus askerinin hayatını kaybettiğini bildirdi. Ancak Ukrayna tarafının yaptığı açıklamalara göre savaşta en az 100 bin Rus askeri öldü veya yaralandı. Benzer bir kayıp Ukrayna ordusu için de söz konusu. BM’nin açıklamalarına göre savaşta en az 15 bin sivil hayatını kaybetti.
İşgal edilen bölgeler Rusya’ya bağlanıyor
Rusya, bir yandan seferberlik ilan ederken, diğer yandan da kontrolü altındaki dört bölgenin Rusya’ya bağlanması için referandum düzenleyeceğini duyurdu. Doğudaki Donetsk ve Luhansk'ta yetkililer, oylamanın bu Cuma günü başlayacağını açıkladılar. Referandumun 27 Eylül'e kadar devam edeceği kaydediliyor. Güneydeki Herson ve Zaporijya’da da benzer bir referandum süreci planlanıyor.
Ukrayna ise bu tür hamleleri, ilhaka meşruiyet sağlamak için tasarlanmış “danışıklı dövüş” olarak değerlendiriyor. Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitro Kuleba referandumların hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini ve Ukrayna’nın bu bölgeleri özgürleştirmeyi sürdüreceğini söyledi. Kiev'e bağlı Luhansk Bölge Valisi Serhiy Gayday, “Yapabilecekleri tek şey alelacele sahte referandumlar düzenlemek” dedi. AB, Ukrayna’da ayrılıkçıların düzenlemeyi planladığı referandumu tanımayacağını duyurarak eylemi "Rusya'nın yasa dışı askeri kontrolünü meşrulaştırma girişimi" olarak tanımladı.
ABD – Rusya arasında nükleer restleşmesi
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Özbekistan’daki Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesinde “Ukrayna savaşını mümkün olan en kısa sürede bitirmeyi düşünüyoruz. Onların karşı saldırılarının nasıl biteceğini göreceksiniz” çıkışı, Rusya ile ABD arasında yeniden Nükleer Silah restleşmesi başlattı.
Biden, “Rusya nükleer silah kullanırsa hiç olmadığı kadar parya olur” açıklaması yaptı. Biden, “Eğer Rusya, Ukrayna savaşında nükleer veya kimyasal silah kullanmaya kalkışırsa atacağı bu kritik adımın yıkıcı boyutuyla orantılı olarak çok yüksek bedel ödemek zorunda kalacak” dedi.
Erdoğan’ın “Putin’in savaşı bitirmek istediği” sözü yanlış çıktı
Son gelişmeler, Erdoğan’ın Putin’in savaşı bitirmek istediği şeklindeki sözlerini boşa çıkardı. ABD’de demeç veren Erdoğan, Ukrayna ve Rusya arasında esir takası olacağını, Putin’in de savaşı bitirmek istediğini söylemişti.
Ancak Rusya tarafından seferberlik çağrısı yapılması, Ukrayna’nın tamamına yönelik askeri tehditler savrulması, işgal altındaki bölgelerin acele Rusya’ya bağlanmaya çalışılması, Putin’in barışı değil savaşı derinleştirdiğini gösteriyor.
Ukrayna’da şiddetlenen savaşa karşı barışın sesini yükseltmek şimdi çok daha önemli.
17-18 Eylül tarihlerinde düzenlenen ve dünyanın her yerinden iklim aktivistleri, kampanyacılar, sendikacılar ve araştırmacıları bir araya getiren Küresel İklim İstihdamı Konferansı’nda (Global Climate Jobs Conference) iklim krizi mücadelesinin bir sınıf mücadelesi olduğu vurgulandı, birleşik mücadelenin önemine değinildi.
İran 2017 yılının son günlerinde rejim karşıtı kitle gösteriyle allak bullak olmuştu. 2018 yılının sonlarında ise bu kez bir grev dalgası İran’da birçok sektörü etkisi altına almıştı.
Kamyon şoförleri 10 gün boyunca 160 şehirde iş bırakmış, üç ay sonra, 31 eyaletin tamamında, toplamda 290 şehirde ülkedeki toplam 450 bin kamyon şoförünün 300 bini greve çıkmıştı.
Rejimin yanıtı kamyonculara yönelik bir tutuklama dalgası oldu.
Fakat aynı dönemde bu kez öğretmenlerin grevi 19 eyalete yayıldı. Ardından çelik işçileri maaşlarının ödenmemesi karşısında greve çıktılar, ardından şeker kamışı fabrikasında başlayan eylemler geldi.
Eylemlerde devamlılık
İran’da başlayan eylemler, aynı zamanda bir eylem silsilesinin devamı. 2019 yılında Ortadoğu’da üç ülke kitlesel ayaklanmalarla sarsılmıştı. Irak’ta başlayan ve devletin şiddetle yanıt verdiği çok sayıda insanın öldüğü kitle eylemlerinin sonucunda Adel Abdul Mahdi başbakanlıktan istifa etmek zorunda kalmıştı.
Irak’tan kısa bir süre önce Lübnan’da dev kitle eylemleri dalgası, başbakan Saad Hariri’nin istifasını sağlamıştı.
Irak’ta başbakan istifa ederken Kasım ve Aralık aylarında bu kez İran’da 100’den fazla şehirde yapılan gösteriler rejimi sarsmaya başlamıştı.
İran’da gösteriler fiyatların yüksekliğine ve aşırı vergilere karşı başlayıp, daha fazla değişim ve özgürlük taleplerini de dile getirmişti.
İran’da gösterilerin yaygınlaşması karşısında paniğe kapılan rejim, Uluslararası Af Örgütü’nün verdiği bilgilere göre en az 200 göstericiyi öldürmüştü.
Yeni mücadele bu mücadelelerin de bir devamcısı.
İran’da Mahsa Amini’in polis karakolunda ölmesinin ardından başlayan gösteriler giderek kitleselleşiyor. Gösteriler birçok kente yayıldı. Devlet güçlerinin uyguladığı şiddete rağmen başta kadınlar ve gençler sokaklara çıkan on binlerce insan geri adım atmıyor.
Gösterilerde şimdiye kadar 5 kişinin polisin açtığı ateş sonrasında öldüğü belirtildi.
İran’da çevik kuvvetin göstericileri engellemek için uyguladığı şiddet tam tersine gösterilerin yayılmasını tetikledi. Zaten polisin işlediği bir cinayetin ardından başlayan öfkeli eylemler devlet şiddetiyle yanıtlanınca hadiseler giderek sosyal patlamaya doğru evriliyor.
Her yerde eylem var
Eylemlerden gelen görüntüler halkın rejimin güçleriyle kıran kırana bir mücadeleye girdiğini gösteriyor. Birçok noktada halkın direnişi basınçlı suyla kitleleri püskürtmeye çalışan polis güçlerinin gerilemesine neden oldu.
Eylemler giderek çeşitlenmeye başladı. Bazı meydanlarda ateşin etrafında dans eden kadınlar başörtülerini dans edip ateşe atarken, bazı meydanlarda polisten kaçmayan göstericiler bir süre sonra polisleri kovalamaya başladı. Devlet terörüne tepki olarak esnafların bir kısmı kepenk kapatırken, kadınlar 22 yaşındaki Mahsa Amini için duydukları acıyı saçlarını kesme eylemiyle bir dayanışma hareketine çevirdiler.
Dün akşam saatlerinde toplanan binlerce insan Sari Belediye binasında asılı duran Humeyni’nin ve Ayetullah Hamaney’in resimlerini indirdiler.
İran’ın Kirman kentinde ise protestocular karşı kaldırımda duran polise “şerefsiz, şerefsiz, şerefsiz” sloganları atarak tepki gösterdiler ve polisin göz altına almak istediği protestocuları polise teslim etmediler.
Polisin Tahran’daki eylemlerde halkın üzerine ateş açtığı doğrulandı. Rejim gösterileri engellemek için aralarında aktivistlerin, aydınların ve gazetecilerin olduğu insanları sabah saatlerinde göz altına alsa da gösteriler durulacak gibi görünmüyor.
Gazeteci Savash Porgham verdiği haberde “Protestoların başat hareketi başörtüsü çıkarmak, sallamak ve yakmak. Kanımca İran zorunlu başörtüsü noktasında bir daha eskisi gibi olmayacak. İran rejimi elbette başörtüsü serbestisinde asla geri adım atmayacak ama İranlı kadınlar da artık asla geri adım atmayacakları eşikteler” diyor.
İran’ın Gorgan şehrinde ateşlerin etrafında slogan atan kadınların eylemi özellikle kadınların geri adım atmaya hiç niyeti olmadığını gösteriyor.
Kürtler öfkeli
Piranşehir’den gelen görüntülerde barikat kurup ateş yakan göstericilerin “Jin, Jiyan, Azadi” sloganları atması, İran’ın hem Kürt bölgelerinde hem de Kürt nüfusu içinde rejime öfkelenen kitlelerin harekete geçmekte olduğunun bir işareti.
İran’da rejimin güçlüğü olduğunun söylendiği Meşhed’de “kadın protestocular başörtülerini çıkartıp öfkeyle sallıyorlar.
Yine rejimin güçlü olduğu Kum şehrinde de sokaklarda yakılan ateşler ve genç göstericilerin öfkeli sloganları göze çarpıyor.
İran’ın Kirmanşah, Kiş Adası, Raşt, Bandarabbas gibi birçok şehrinde ve bölgesinde eylemler dur durak bilmiyor.
İranlı milletvekili Celal Raşidi Koçi, “ahlak polisinin ülkeye zarar vermekten başka bir işe yaramadığını” söylerken, Hangaw İnsan Hakları Örgütü de Kürdistan eyaletinin yönetim merkezi Senedec kentinde protestocuların üç gündür Hamaney'e karşı benzer sloganlar attığını açıkladı.
Kürt nüfusun yoğun olduğu Kürdistan, Kirmanşah, İlam ve Batı Azarbaycan eyaletlerinde de Kürt partilerinin çağrıları üzerine esnaf kepenk indirdi.
Üniversiteliler harekete geçti
BBC’nin haberine göre “Tahran Üniversitesi'nde 18 Eylül'de başlayan öğrenci protestoları İsfahan Üniversitesi'ne ve Amirkabir, Allame Tebatebai ve Tarbiat Modares dahil olmak üzere başkentteki diğer birçok üniversiteye yayıldı. Shahid Beheshti Üniversitesi'ndeki bir toplantıda bazı kız öğrenciler başörtüsü kurallarına meydan okuyarak başörtülerini çıkardı ve din adamlarının yönetimine son verilmesi çağrısı içeren sloganlar attı.”
Eylem görüntülerinde genç kadın ve erkeklerin yoğun katılımı, gençlerin öfkeyle hareketin içinde olduklarını kanıtlıyor.
Rejim kendi ahlak bekçilerinin topluma kan kusturması nedeniyle köşeye sıkışmış durumda. Kadınların ve harekete geçen insanların öfkesi, Masha Amini’nin öldürülmesine duyulan öfke; tüm nobran, sağcı, özgürlük düşmanı devlet uygulamalarına karşı öfkenin harekete geçmesini tetikledi.
Şimdi mücadelenin bayrağı bir kez daha İran halkının omuzlarında. 2011 yılında Tunus’ta başlayan Ortadoğu isyanları bir seyyar satıcının, Muhammed Buazizi’nin kendisini yakmasıyla başlamıştı. Bu defa İran polisinin işlediği cinayete duyulan öfkeyle başladı.
Ermenistan, Azerbaycan, Rusya, Gürcistan, Türkiye, Kırgızistan gibi ülkelerden onlarca akademisyen, gazeteci ve hak savunucusu Ermenistan ve Ukrayna'ya yönelik son saldırıların ardından ortak bir bildiriye imza attı ve "Barış talep ediyoruz" dedi. Metin yeni imzalara da açık.
Dünya Bankası, “Küresel Durgunluk Yakın Mı?” başlıklı yeni bir rapor yayınladı. Bankanın raporla ilgili yaptığı açıklamada “dünyanın dört bir yanındaki merkez bankalarının bu yıl faiz oranlarını son 50 yılda görülmeyen bir eş zamanlılıkta yükselttiği kaydedildi” dendi.
Açıklamada ayrıca, bu trendin gelecek yıl da devam edeceğinin öngörüldüğünü belirtildi: "Dünyanın dört bir yanındaki merkez bankaları enflasyona tepki olarak eş zamanlı olarak faiz oranlarını yükseltirken, dünya 2023'te küresel bir durgunluğa ve yükselen piyasalar ile gelişmekte olan ekonomilerde kalıcı zarar verecek bir dizi finansal krize doğru ilerliyor olabilir."
Büyük ekonomiler de yavaşlıyor
Resesyon ekonomistler tarafından bir ülke ekonomisinin “arka arkaya iki çeyrek negatif büyüme kaydetmiş” olduğu durumları tanımlamak için kullanılan bir kavram. Bu açıdan bakıldığında dünyanın en büyük üç ekonomisinin, ABD, Çin ve Euro Bölgesi’nin ekonomilerinde keskin bir şekilde yaşanan yavaşlama küresel durgunluk uyarılarının şimdiden yapılmasına neden oluyor.
NTV’nin haberine göre, Dünya Bankası Başkanı David Malpass gelişmeleri "Düşük enflasyon oranları, para birimi istikrarı ve daha hızlı büyüme elde etmek için politika yapıcılar odak noktalarını tüketimi azaltmaktan üretimi artırmaya kaydırabilir. Politikalar, büyüme ve yoksulluğun azaltılması için kritik olan ek yatırım yaratmaya ve üretkenliği ve sermaye tahsisini iyileştirmeye çalışmalıdır." şeklinde yorumladı.
Bankanın raporunda arz kesintileri ve iş gücü piyasası baskıları azalmadıkça çekirdek enflasyonun 2023'te yüzde 5'e ulaşabileceğine dikkat çekildi. Daha fazla faiz artırımı ve finansal piyasa stresinin küresel gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) büyümesini 2023'te yüzde 0,5'e yavaşlatabileceği, bunun kişi başına yüzde 0,4'lük daralmaya denk olduğu söylendi.
Raporla ilgili açıklamada, küresel enflasyonu hedeflerle uyumlu bir orana düşürmek için merkez bankalarının faiz oranlarını 2 puan daha artırmasının gerekebileceği belirtildi.
Ukrayna’da İzyum kentinde bir toplu mezar bulundu. Yüzlerce cesedin olduğu toplu mezar hakkında bir açıklama yapan Harkov bölgesi polisi müdürü mezarda 400’den fazla ceset bulunduğunu söyledi.
Geçtiğimiz haziran ayında da Ukrayna’nın Buça bölgesinde 7 sivilin cesedine ulaşılmıştı. Sivillerin elleri arkadan bağlıydı ve vurularak öldürülmüşlerdi. Yani infaz edilmişlerdi. Ukrayna resmi yetkilileri aynı dönemde Kiev bölgesinde 1500’den fazla sivilin Rus ordusunun kasıtlı kararının sonucu öldürüldüğünü açıklamıştı.
İşgalin ilk haftalarında gerçekleşen ağır bombardımanda halk ölülerini gömmek için toplu mezarlar kazıyordu. Fakat Rus ordusunun geri çekildiği bölgelerde yaptığı katliamlarla yarattığı toplu mezarlar daha farklı.
Rus güçleri 10 gün önce Harkiv bölgesindeki İzyum ve Balakliya şehirlerinden geri çekilmeye başlamıştı ve bu bilgi Rusya Savunma Bakanlığınca da doğrulanmıştı.
Şili halkı solcu Başkan Gabriel Boric’in sunduğu anayasa taslağını reddetti.
Şili'nin anayasasını değiştirme talebi 2019'da, sokaktaki kitlesel hareketten yükselmiş, 2020’de gerçekleştirilen halk oylamasında her beş kişiden dördü Pinochet anayasasının değiştirilmesi için oy kullanmıştı.
Evrensel sağlık hizmetleri ve cinsiyet eşitliği getirecek, yerli halklara özerklik tanıyacak, işçi sendikalarını güçlendirecek, ekosistemleri koruyacak, iklim kriziyle mücadele konusunda taahhüt verecek bu anayasa; barınma, ücretsiz eğitim, temiz hava, su, gıda, sanitasyon, ücretsiz internet erişimi, emeklilik yardımları, ücretsiz yasal danışmanlık gibi benzersiz maddelerde yeni haklar tanımlıyordu. Ancak sağın ve bilhassa da çevre koruma düzenlemelerinin kârlarını azaltacağından korkan maden şirketlerinin dezenformasyon yayarak yürüttükleri karşı kampanya etkili oldu, anayasa reddedildi.
Karşı kampanyada öne çıkan argümanlardan biri, yerli halklara tanınacak yeni hakların toplumu böleceği yalanıydı; kartlarını muhafazakar ve milliyetçi kesime oynayıp, yerli toplumların, toprakları üzerinde daha fazla hakları olmasının kabul edilemeyeceğini söyleyerek tepki yaratmaya çalıştılar. Kırsal bölgelerdeki seçmenlerin büyük bir kısmı, sağın elindeki medya araçları aracılığıyla dolaşıma sokulan yalanlara, bu anayasanın reddedilmesini amaçlayanların propagandalarına maruz kaldı. Sonucu ortadaydı; yeni anayasa için en çok ret oyu alınan beş bölge, tomruk endüstrisi ile yerli aktivistler arasındaki şiddetli çatışmaların yaşandığı güneyde bulunuyordu.
İkincisi ise giderek yükselen enflasyon ve suç oranlarındaki artışa Boric’in kayda değer bir yanıt sunamamış olmasıydı ki bu da onu itibarsızlaştırmak için kullanıldı. Bunların yanı sıra ayrıca ev sahibi olmaya izin verilmeyeceği gibi kimi yalanlar da gündemde tutuldu.
Sonuçta yeni anayasadan vazgeçilmedi; biraz daha sağa kayan bir anayasa daha hazırlanması talebi öne çıkmış oldu. Ve sağ siyaset tarafından meşruiyetini kaybetmekle itham edilen Boric de sağa daha fazla taviz vermeye başlayarak, bunun için yeni bir kurucu meclis oluşturacağını ilan etti.