Lübnan: İsrail tankları BM üssüne zorla girdi

İran’da ve tüm dünyada Mahsa Amini protestoları devam ediyor

İran’da işçi grevleri yayılıyor, genel grev çağrıları yapılıyor. İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra yaşamını yitirmesiyle başlayan halk protestoları sokaktan çarşıya, okullardan fabrikalara sürüyor. Protestoların ilk günlerinden itibaren çeşitli fabrikaların mücadele çağrısı ise grev çağrılarına dönüştü. Gülistan eyaletinde bulunan Qaim Sazan Aliabad Ketul fabrikasının işçileri greve katıldı. Yerel kaynaklar, inşaat malzemeleri üreten fabrikanın işçilerinin 5 gündür çalışmayı durdurduğunu ve grevlerinin devam ettiğini bildirdi. İran’ın güneyinde yer alan SALKO Alüminyum Fabrikası işçileri de greve gideceklerini açıkladı. 2 binden fazla işçinin çalıştığı fabrikada tüm işçiler adına yapılan açıklamada, 15 Ekim gününden itibaren greve başlanacağı duyuruldu. SALKO işçileri, “Konsey, komite, bağımsız sendika ve diğer herhangi bir örgütlenme biçiminin oluşumu, talep üzerine değil, işçilerin pratik eylemiyle gerçekleşir. Şûra ve konseylerin kurulması ve her türlü örgütlenme, hem hak hem de görevdir. Kardeşlerimiz, komitelerinizi oluşturun ve işverenlere ve hükümete karşı mücadeleyi büyütün. Bugün bu koşullarda, konseyleri oluşturmak için en iyi zamandır. Bu fırsatı kaçırmayalım. Örgütlü bir işçi sınıfı, değişime damgasını vurabilir” dedi. Geçtiğimiz günlerde Buşeher eyaletinin Aseluye kentindeki Buşehr Petrokimya Projesi’nde çalışan işçiler “Diktatöre ölüm” sloganlarıyla iş bırakmıştı. Abadan, Kengan ve Hengam petrol rafinerilerinde çalışan işçiler de greve gitmişti. Bu iş yerlerinde de grevler devam ediyor. Şuş kentinde bulunan ve mücadele gelenekleriyle bilinen Yedi Tepe (Haft Tapeh) Şeker Fabrikası işçileri de bir açıklama yayımladı. "Haydi her yerde genel greve" çağrısı yaptı. Tahran’daki cezaevlerinden, Mahsa Amini eylemlerine destek İran'da politik mahkûmların tutulduğu ve işkenceleriyle ünlü Evin Cezaevinde dün gece çıkan yangında en az 8 kişi yaşamını yitirdi. Mezapotamya Haber Ajansı, cezaevinin 7 ve 8'inci koğuşunda bulunan siyasi tutukluların, ülkede devam eden halk protestolarına destek vermek amacıyla yangın başlattığını yazdı. Tutukluların, cezaevi avlusunda “Hamaney’e ölüm” sloganları attığı belirtildi. Haberde,  önceki gün gardiyanların koğuşları basarak tutuklulara işkence yapmaya çalıştığı, tutukluların gardiyanların baskınına direndiği aktarıldı. Çıkan yangın sonrası ise Besiç paramiliter güçlerinin ve özel kuvvetlerin cezaevine girdiği kaydedildi. Direnişe destek veren kadın koğuşlarına da ses bombası atıldığı ve yangın çıktığı bildirildi. İsyan sırasında aktif olan siyasi tutuklular, diğer tutuklulardan ayrılarak hücrelere konuldu. Siyasi tutuklu Narges Mohammadi’nin eşi Taki Rahmani, Twitter’da şunları yazdı: “Tutukluların hayatı tehlikede. Net olmayan nedenlerden dolayı, çatışma cezaevinin 7. koğuşunda başladı ve gardiyanlar diğer koğuşlara da saldırdı Hükümet mahkûmların hayatlarından sorumludur.” Gazeteci Farid Lotfabadi, 8'inci koğuşta bulunan gazeteci Amir Abbas Azermvand ve diğer tutukluların dövülerek bilinmeyen bir yere götürüldüğünü belirtti.  Cezaevi önünde içerideki yakınlarından haber almak amacıyla toplanan kitle, yakınlarını görmeden cezaevi önünden ayrılmayı reddediyor. Cezaevi önünde bekleyiş sürüyor.  Almanya’da Mahsa Amini ve İran'daki direnişe destek için yürüdüler Almanya Bielefeld'te faaliyet gösteren yerli ve göçmen kökenli örgütler, geçtiğimiz haftalarda İran ahlak polisi tatafından şerait yasalarına aykırı giyindiği için gözaltına alındıktan sonra katledilen Mahsa Amini için sokaklardaydı. Akşam saat 18.00 sıralarında Bielefeld tren garının önündeki meydanda bir araya gelinen eylemde yaptıkları açıklamalarda kadınlar üzerindeki baskı ve şiddete dikkat çekerek tüm özgürlükten yana olanların bu konuda duyarlı olmaları istendi. Yapılan konuşmaların ardından "jin jiyan azadi” “Yaşasın uluslararası dayanışma”, “Diktatörlere hayır"sloganlarıyla yapılan yürüyüşle şehrin önemli caddelerinden geçen kuitle şehir belediyesinin önünde tekrar bir araya gelerek İran molla rejimini protesto etti.

İngiltere’de isyan büyüyor

“Artık Yeter” (Enough is Enough) hareketi ve Jeremy Corbyn’in “Barış ve Adalet Projesi”  ile “Petrolü Durdurun” (Just Stop Oil) sivil direniş grubunun koalisyonu tarafından sokağa yapılan çağrıya, 1 Ekim’de ülke genelinde binlerce kişinin katıldığı kitlesel protestolarla yanıt verilmişti. İşçi hareketi, iklim hareketi, savaş karşıtı hareket, ırkçılık karşıtı hareket, göçmen hareketi, kadın ve LGBTİ+ hareketlerini bir araya getiren bu büyük mücadele dalgası her geçen gün daha da büyümeye devam ediyor.  Posta işçileri, demiryolları işçileri, üniversite çalışanları derken, otobüs şoförlerinin ve sağlık çalışanlarının yeni grev duyurularıyla birlikte Ekim ayının tamamına yayılan bir grev takvimi duyuruldu. Geçtiğimiz günlerde binlerce üniversite çalışanının, maaşlarının iyileştirilmesi talebiyle işini bırakması üzerine üniversite çalışanları da iki günlük grev kararı almıştı. Demiryolları işçileri ise dördüncü kez greve gideceklerini duyurdular. 

15 Ekim’de uluslararası ırkçılık karşıtı konferans toplanıyor

İngiltere’deki Irkçılığa Karşı Ayağa Kalk (SUTR) kampanyası 15 Ekim Cumartesi günü uluslararası bir konferans düzenliyor. Dünyanın dört bir yanından ırkçılık karşıtı aktivistleri bir araya getirecek olan konferans, aşırı sağın tüm dünyada ırkçılığı büyüttüğü ve faşist güçlerin çeşitli Avrupa ülkelerinde yeniden meclise gelme gücü kazandığı çok önemli bir zamanda gerçekleşiyor. Bir yandan aşırı sağın dünya genelinde güç kazanmaya başladığına ve faşistlerin endişe verici yükselişini görüyor, diğer taraftan İngiltere’de Chris Kaba'nın polis tarafından öldürülmesi, Türkiye’de göçmenlere her koldan yöneltilen ırkçı saldırılar derken kurumsal ırkçılığın da giderek yükseldiğine tanık oluyoruz.  İtalya’da faşist Giorgia Meloni'nin başbakanlığa taşınması, Fransa'da Marine Le Pen'in, Jimmie Akesson liderliğindeki İsveç Demokratlarının seçim kazanmaları gibi örnekler ise tam anlamıyla bir uyarı sinyali. Bunlar, aşırı sağ tehdidin hep orada olduğunu gösteriyor, bu tehdide karşı büyük bir mücadele örgütlememiz gerektiğini hatırlatıyorlar. İngiltere’de gerçekleştirilecek olan konferans, ırkçılıkla nasıl mücadele edileceğini tartışmak adına, sendikacıları, Avrupa ve ABD'den aktivistleri bir araya getiriyor.  Konferanstaki oturumlar arasında, “Kurumsal Irkçılığa Direnmek”, “#StopRwanda Hareketi Irkçı ve Düşmanca Ortama Karşı Yükseliyor”, “Geçim Krizi: Birlik ve Dayanışma Zamanı – Irkçıların Bizi Bölmesine İzin Vermeyelim”, “Irkçı ve Faşist Sağı Nasıl Durdururuz: Nefrete ve Bölünmeye Hayır” gibi bir dizi başlık altında konuşacak olan sosyalistler, aktivistler, kampanya sözcüleri, sendikacılar ve göçmen temsilcileri arasında İşçi Partisi Milletvekili Bell Ribeiro-Addy, İngiltere Eğitimciler Sendikası (NEU)  Genel Sekreteri Kevin Courtney, Güney Afrikalı ırkçılık karşıtı ve çevre kampanyacısı Trevor Ngwane gibi isimler de yer alacak.

Yunanistan’da öğrenciler yeni bir mücadele dalgası başlattı

İşçi Dayanışması gazetesinden Stelios Mich anlatıyor. Yunanistan’da devlet üniversitelerinin yeni eğitim ve öğretim yılı, öğrenci hareketinin büyük mücadelesiyle başladı.  Hükümet, Eylül ayı başlarında, sınav döneminin ilk gününde, yeni bir polis gücü olarak tasarlanan Üniversite Polisi'ni hayata geçirmeye çalıştı. Öğrencilerin ve üniversite çalışanlarının bundan bir ay kadar sonra başlayan kesintisiz mücadelesinde bir yandan protestolar gerçekleştiriliyor, diğer taraftan polisin üniversitelere girmesini engellemek için her gün ana girişlere abluka uygulanıyor. Öğrenci mücadelesi, hükümetin geri çekilmesini ve şimdilik bir Üniversite Polis Birliği kurma çabalarına geçici olarak ara vermesini sağlandı. Sağcı Miçotakis hükümeti için, öğrenci hareketine ve gençliğin özgürlüklerine yönelik bu saldırılar, Yeni Demokrasi'nin seçildiği ilk günden bu yana uygulamaya geçirilmeye çalışılan temel politikalardan biridir. Nitekim, seçimleri kazandıkları 2019 yazında gündeme gelen ilk yasalardan biri de polisin üniversitelere girmesini yasaklayan üniversite dokunulmazlığının kaldırılması olmuştu.  Bu yasak, öğrenci hareketinin, diktatörlüğün 70'lerdeki çöküşünden bu yana gerçekleşmiş başlıca kazanımlarından biri olarak görülüyordu. O zamandan bugüne ve bunu takip eden on yıllar boyunca, üniversiteler radikal fikirlerin, sendikacılığın ve gençliğin politize olmasının önünü açan güvenli bir yuva sunmaya devam ettiler. Tüm bu yıllar boyunca öğrenci hareketleri de büyüdü ve bu sayede antikapitalist sol, üniversitelerdeki gücünü korumaya devam etti.  Miçotakis, neoliberal saldırılarını rahatça gerçekleştirebilmek için önce buraya müdahale etmesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Önceki yıllarda işçi hareketi için birçok kez ilham kaynağı olduğu kanıtlanan öğrenci direnişini durdurmak zorundaydı ki planları başarıya ulaşabilsin. Üstelik bir de devlet üniversitelerini özelleştirerek neoliberal dönüşüme uğratmayı hedefleyen bir saldırı planı daha vardı.  Sonuçta, Şubat 2021'de mecliste oylanan bir yasayla yeni bir Üniversite Polisi kurmaya karar verdiler. Ve o zamandan bu yana, büyük bir öğrenci direnişiyle engelleniyorlar. Geçtiğimiz hafta sınav dönemini geride bırakan üniversiteler şimdi yeniden derslere başlamaya hazırlanırken kampüsler de bu hükümete karşı bir zafer daha kazanmayı başaran öğrencilerle dolup taştı. Mücadele durmuyor, çünkü hükümet bu saldırı planlarından vazgeçmeyi düşünmüyor.  Öte yandan, Yunanistan’da önümüzdeki aylara yayılması planlanan yoğun bir eylem takvimi de mevcut.  İşçi sendikaları 9 Kasım'da genel greve gideceklerini duyurdular ve sağlık çalışanları sendikaları da 20 Ekim için yeni bir grev çağrısı yaptı.  SEK (Sosyalist İşçi Partisi) öğrencileri de öğrenci hareketinin sonraki adımlarını belirleyecek bir kampanya yürütüyor, işçi hareketiyle bir araya gelerek mücadele edecekleri yeni bir isyan dalgasını örgütlemek adına, öğrenci sendikaları meclislerini hayata geçirmeye çalışıyorlar.

Putin'in ilhak kararı sonrası dünya nükleer savaşa bir adım daha yaklaştı

Rusya Devlet Başkanı Putin, Ukrayna'nın doğusunda yer alan Zaporijya, Donetsk, Luhansk ve Herson'un ilhakını onaylayan kararı imzaladı. Ukrayna NATO üyeliği için başvurdu, Rusya ile barış görüşmelerini askıya aldı. Rusya’nın ilhak ettiği bölgelerde, Ukrayna’nın askeri harekâtına nasıl cevap vereceği önemli bir soru. Ukrayna ordusu, ilhak edilen Herson bölgesinin en büyük kentini ele geçirmek için harekete geçti. Bu bölgedeki savaşın seyri, nükleer felaketin kapısını açabilir. Rusya, savaşta kaybetmeye başlayınca, önce 300 bin kişiyi daha askere almaya karar verdi, ardından Ukrayna’nın 4 bölgesini ilhak etme sürecini başlattı. Uydurma bir referandum sonucu ilhakın kabul edildiğini ilan etti. Ancak askere alma süreci Rusya halkının bu savaşa karşı tutumunu ortaya koymuş oldu. Pek çok kentte savaş karşıtı gösteriler yapıldı, askere gitmek istemeyen yüzbinlerce genç Rusya’dan ayrıldı. İlhak kararı bütün dünyada tepkiyle karşılandı Rusya'nın ilhak kararı Kuzey Kore hariç dünyada büyük bir tepkiyle karşılandı. Pek çok ülke kınama mesajları yayınladı. ABD ve İngiltere, Rusya Merkez Bankası Başkanı dâhil yüzlerce kişi ve kuruluş için yaptırım kararı aldı. ABD savaşın başından beri Ukrayna’ya 18 milyar dolarlık askeri malzeme gönderdiğini, silah sevkiyatlarını hızlandıracağını açıkladı. Avrupa Birliği ve İngiltere, Rusya’nın pek çok teknolojik ürün ve hizmete erişimini yasakladı. Çin, Ukrayna'nın doğusunda Rusya yanlısı ayrılıkçıların kontrolündeki bölgelerde Moskova'ya bağlanmak için yapılan referandumların ardından krizin diyalog yoluyla çözülmesi çağrısını yineledi, referandum sonuçlarını tanıyıp tanımayacağına dair bir açıklama yapmadı. İsrail ve Türkiye ilhak kararını tanımadığını açıkladı. ABD ve Arnavutluk’un BM Güvenlik Konseyine sunduğu Rusya’yı kınayan tasarıya Çin, Hindistan, Brezilya ve Gabon çekimser oy verdi, 10 üye tasarıyı destekledi. Rusya’nın vetosu nedeni ile tasarı kabul edilmemiş oldu. Tasarı bugünlerde BM Genel Kurulunda da oylanacak. Bu kurulda hiçbir üyenin veto hakkı bulunmuyor.

Brezilya seçimleri: İkinci tur ve Lula’nın durumu

Socialist Worker’dan Sophie Squire, 30 Ekim'de gerçekleştirilecek ikinci tur oylamaya kalan başkanlık seçimlerini yorumladı.

'İtalya'da gerçekleşen faşist atılım hepimiz için bir uyarıdır'

DSİP'in bir parçası olduğu Uluslararası Sosyalist Akım (IST) İtalya'da faşist parti liderliğindeki aşırı sağcı koalisyonun iktidara gelmesi üzerine bir değerlendirme yaptı. Devrimci sosyalistler, faşizme ve ırkçılığa karşı mücadelenin belirleyici önemde olduğunu söylüyor. IST'nin açıklaması:  • İtalya seçimlerinde sağ partilerin kazanmış olmasıyla birlikte, diktatörlüklerin 1970'lerdeki düşüşünden bu yana ilk kez bir faşist parti yeniden bir Avrupa hükümetinin başına geçecek. Mussolini'nin Roma'ya Yürüyüşünden yüz yıl sonra, Ekim 2022'de bir kez daha bir faşist İtalya'nın başbakanı olmaya hazırlanıyor. Giorgia Meloni yetenekli bir politikacı. Ancak medya onu bir “muhafazakar” olarak tanımlamaya çalışsa da o sadece bir "muhafazakar" değildir. Eski faşist parti MSI'ın evrim geçirip anaakım burjuva parlamenter siyasete kaynamaya kalkışması üzerine, buna karşı çıkarak İtalya'nın Kardeşleri’nin (Fratelli d'Italia) kurulmasına yardım etti. Tüm konuşmaları, çok iyi bilinen faşist retorik ve şifrelenmiş antisemitizmle doludur; “çok uluslu” finans spekülatörlerine karşı aileyi ve ulusu savunmak. Bu ürkütücü gelişmenin yegane sorumlusu ise Mario Draghi hükümetini desteklemiş olan anaakım partilerdir – özellikle de merkez sol Demokrat Parti ile sözde “sistem karşıtı” olan Beş Yıldız Hareketi. Bu bankacının (Draghi) kurduğu tezgah, Avrupa Birliği'nin neoliberal pençelerini İtalya'ya sımsıkı geçirmesini sağladı ve NATO'nun Ukrayna'da Rusya’ya karşı yürüttüğü vekalet savaşının büyük coşkuyla desteklenmesine yardımcı oldu. İtalya’nın Kardeşleri, o hükümetin dışında kalan tek büyük partiydi ve onların yarattığı hoşnutsuzluktan beslenip güçlenmeyi başardılar. • Faşist atılım hafife alınabilecek bir şey değildir. Temsilciler Meclisi'ndeki ana sağ partilerin 2018’de aldığı oy 12.409.981 düzeyindeydi, tüm oyların %37'sine karşılık geliyordu. 2022'de 12.299.648'e geriledi. Yani bu sefer 110.000 kişi onlara oy vermeyi reddetti, ancak bu kez seçimlere katılımın daha düşük olması nedeniyle oyların %44'ünü almış oldular. Sağın bu başarısının ardında diğer partilerin başarısızlığı vardır ve bu da neticede pandemi, ekonomik istikrarsızlık, ekolojik çöküş, savaş ve enflasyon karşısında siyasi sisteme yabancılaşmış olmanın bir sonucudur. Dahası, Meloni'nin başarısı yalnızca bu seçim sürecinden ibaret. Esasen diğer sağ partilerden, yani Lega ve Forza Italia'dan oy kapamamış olsa İtalya'nın Kardeşleri’nin parlamentodaki temsilini artırması mümkün değildi.  Mussolini'yi başbakanlığa taşıyan şeyi, yani sola ve sendikacılara karşı saldırılar başlatabilecek faşist sokak örgütlenmesini inşa etmeyi başaramadı. Fakat buna rağmen, Meloni ve partisinin zaferini son derece tehdit edici bir gelişme olarak görmek gerekir, çünkü her nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar tüm faşistleri teşvik edecek, hareketlerine meşruiyet kazandıracak bir gelişmedir bu.  İtalya’nın Kardeşleri, siyasi iktidardaki pozisyonunu aşırı sağın sosyal ve kurumsal tabanını güçlendirmek ve gerici politikalarını dayatmak için kullanacak. Devlet aygıtlarındaki tüm sağcı unsurlar ve Casa Pound gibi faşist olduğunu gizleme gereği bile duymayan gruplar da bu sayede daha rahat hareket edebilecek duruma gelecekler. • Yeni hükümet, kendisinden öncekilerin, başta göçmenler ve mülteciler olmak üzere tüm emekçilere yönelik saldırılarını sürdürecek. Hatta daha şimdiden, Beş Yıldız’ın görevdeyken gerçekleştirdiği birkaç sosyal reformdan biri olan (ve son derece yetersiz görülen) vatandaşlık gelirinin rafa kaldırılacağını teyit ettiler. Kürtaj hakkını da törpülemeyi planlıyorlar. Bu saldırılarına çok büyük bir direniş hareketiyle yanıt verilmelidir ve uluslararası hareketin de İtalya'nın aşırı sağ hükümetine karşı mücadele edenlerle dayanışma içinde olması hayati öneme sahiptir. Ayrıca, Meloni gittiği her yerde, faşist olduğu için kınanmalı, yalnız bırakılmalıdır.  ‘Irkçılığa Karşı Ayağa Kalk’ (Stand Up to Racism) inisiyatifinin 15 Ekim'de Londra'da düzenleyeceği uluslararası konferans da bu bağlamda ayrı bir önem kazanıyor.  Faşist harekete karşı, uluslararası direnişleri örgütlemeye devam edeceğiz. Meloni ve hükümeti yenilmeye mahkumdur: Sağın toplumsal tabanındaki bir derinleşme veya genişlemenin temsili değiller. Dahası, hükümet içinde de pek çok bölünme yaşanacağı ortadadır. Meloni'nin Ukrayna Savaşı'na duyduğu coşkuyu ne Silvio Berlusconi (Forza Italia) ne de Matteo Salvini (Lega) paylaşıyor. Salvini, partisindeki konumunu kaybetmek istemiyorsa, Meloni karşısında bir güç gösterisine kalkışmak zorunda kalacak.  Kendisini merkez solun iflas etmiş politikalarından ayırmayı başaran kararlı bir kitlesel direniş hareketi işte bu zayıf noktalardan faydalanıp, Meloni'yi o koltuktan indirmeyi başarabilir. • İtalya'da gerçekleşen bu faşist atılım hepimiz için bir uyarı niteliğindedir.  İnsanlık, kapitalizmin sebep olduğu son derece tehlikeli bir çoklu krizle karşı karşıya ve aşırı sağcılar bu durumu istismar ederek güçleniyor – yalnızca İtalya'da değil, Fransa ve İsveç'te de aynı şey yaşandı. Solun buna bir alternatif sunabilmesi için, kendisini parlamenter manevralar ve neoliberal “merkez sağ” ile ittifaklara dayalı tüm stratejilerden koparması gerekir.  Bundan sonra izlenebilecek tek yol, işçileri patronlara ve o patronların devletine karşı harekete geçirecek olan sınıf mücadelesinin yoludur. Uluslararası Sosyalist Akım Koordinasyonu

Ian ve Fiona’nın ardından

Avrupa’daki öldürücü sıcak hava dalgalarını, Hindistan ve Bangladeş’teki sel felaketini, ardından Pakistan’ın üçte birini sular altında bırakan inanılmaz bir süper-taşkını art arda yaşadık. Ve şimdi bir de kasırga sezonu başladı.   Bir gecede canavara dönüştü Bu yılın kasırga sezonu şu ana kadar sessizdi. Sessizliğini Fiona ve Ian ile bozdu. Ian Kasırgası bir gecede inanılmaz bir dönüşüm geçirdi. Hızı 193 km/s’den saatte 250 km’ye yükseldi ve bu değişimle 43 kat daha yıkıcı hale geldi. Böylesi bir dönüşüme neden olansa Tropikal Siklon Isı Potansiyeli’ydi, yani ısınan okyanus suyu kasırgaya yakıt sağladı. Bu, kısa süre içinde kendiliğinden sönecek duruma gelmiş bir ateşe odun atmaya benziyor. Son 50 yılda küresel ısınma kaynaklı aşırı ısınmanın yüzde 90’ı okyanuslar tarafından emildi. Okyanus suyuna eklenen her büyük ısınma gelecekte yaşanacak iklim afetlerinin sayısının, şiddetinin daha da artması demek. Ayrıca, deniz suyundaki ısınma okyanusun derinliklerine doğru yayılmaya da başladı. İşte bu da bir kasırgayı bir gecede birkaç kategori birden yükseltip canavara dönüştürecek yakıtı sağlayan faktörün ta kendisiydi. Deniz suyundaki ısınmanın derinlere nüfuz etmeye başlaması büyük kasırgaların rüzgar hızlarını artıran bir unsur olarak işliyor ve her 1C’lik okyanus yüzeyi ısınması için 8 km/s'lik bir artışa neden oluyor. Bu arada, okyanustan atmosfere buharlaşan nemin miktarı da her 1C’lik okyanus yüzeyi ısınması için yaklaşık yüzde 7 artış gösterir. Bu yüzde 7’lik nem fazlası ise yere aşırı miktarda yağış olarak inecekken ortaya aniden böyle bir kasırga çıktığında onu besleyip büyütmeye başlıyor. Aslında kasırga dediğimiz şey basit bir ısı motoru gibi çalışıyor. Yani ısı enerjisini mekanik enerjiye (rüzgar hızı) dönüştürür. Okyanus suyu ne kadar sıcaksa bu motor o kadar iyi çalışır ve yaratacağı mekanik enerji çıktısı da o kadar fazla olur. Maksimum yoğunluğuna ulaştığında hızı düşmek zorundadır ama bunun bir anlamı da işlemde bir kez daha ısının açığa çıkacak olması. Diğer bir deyişle; gücünü kaybettiğinde, beslendiği ortama (atmosfer ve okyanus suyu) yeni yakıt (fazladan ısıtma) sağlıyor. Ian, 30C’ye yükselen okyanus suyundan beslendi, bu sırada okyanusu çalkaladı. Yüzeye derinlerdeki soğuk suyu çıkarabilmiş olsaydı böylesi bir yıkıma yol açmayabilirdi belki, ancak dipten gelen su da yüzeydeki kadar sıcaktı. Bir kez daha büyük bir yıkıma şahit olduk Tropik siklonlar; fırtına dalgaları, sel felaketleri, kuvvetli rüzgarlar gibi birçok farklı şekilde kendini gösterebilir ama genelde bunların hepsinin bir arada yaşanmasına yol açarak ilerliyorlar. Ian ve Fiona da tam olarak bunu yaptı. Ian’ın ardından ağır bir yıkım çıktı ortaya. Şu ana dek en az 85 kişinin öldüğü biliniyor ki bu sayı sadece Amerika Birleşik Devletleri'nin güneydoğusundaki Florida ve Carolinas'tan gelen verilerle belirlendi. Kasırga, Florida’yı yıkıp geçtikten sonra biraz zayıflayarak kuzeye ilerledi ve Güney Carolina'ya varmadan önce bir kez daha Atlantik’in aşırı ısınmış okyanus suyundan beslendi. Georgetown'ı vurduğunda yıkıcı etkisi devam ediyordu. Yollar kapandı, sel suları hızla yükseldi, elektrik kesildi. Yine de Florida'da yaşananlar çok daha kötüydü: Kıyı şeridi parçalandı, sular evleri yuttu, 1,2 milyon insan elektriksiz kaldı. Küba’da yol açtığı yıkımın bilançosunu ise henüz bilmiyoruz. Kasırga atlatıldıktan dört gün sonra Küba’nın birçok bölgesine hâlâ elektrik verilememişti. Kaç kişinin öldüğü, kaç evin yaşanmaz duruma geldiği gibi bilgilere ulaşılamıyor. Porto Riko’yu vuran Fiona Kasırgası ise ülkenin bazı bölgelerinde 72 saat boyunca süren yoğun yağışlara yol açtı, taşkınlar ve toprak kaymaları yaşandı, milyonlarca insan temiz suya erişemedi ve yüz binler elektriksiz kaldı. En az 8 kasırga daha bekleniyor Tropik siklon mevsimi 1 Haziran ile 30 Kasım arasında yaşanıyor. Meteorologlar, 2022 sezonu için 14 ila 20 büyük kasırga yaşanacağını tahmin ediyordu ama modellerdeki son güncellemeler, Kasım sonuna kadar (en az) 8 kasırganın daha beklenebileceğini gösterdi. Bu tahminleri, iklim çöküşünün öne çıkan yer sistemleri olarak özetlenebilecek Atlantik jet akımı ve La Niña gibi sistemlere dayanarak yürütüyorlar. Jet akımı ile La Niña bir yandan musonları ve kasırgaları güçlendiriyor, diğer taraftan Kuzey Kutbu’na fazladan ısınma gönderiyor, sonra kendileri de bu ısınmadan beslenerek daha fazla afet yaratacak duruma geliyorlar. Avrupa’daki yakıcı sıcakların ardında da yine bu ikili bulunuyordu. En şiddetli beş kasırgadan biri İki kasırganın yol açtığı bu büyük felaketin asıl boyutları önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak olsa da 40 ila 60 milyar dolar arasında hasara ve ekonomik kayıplara neden olduğu tahmin edilen Ian’ın ABD’de görülen en şiddetli beş kasırgadan biri ve ülke tarihinin en pahalıya mal olan kasırgası olduğu açıklandı. Fakat bildiğimiz bir şey daha var ki Ian’ın Küba’da yarattığı yıkım, Florida’da sebep olduğundan çok daha büyük. Fiona da aynısını Porto Riko’da yaptı. Bu iki ada ülkesindeki yıkımın maliyeti ABD’dekine kıyasla çok daha fazla, toparlanma süreci ise çok daha sancılı olacak. 

İngiltere isyanda: Tarihe geçecek 1 Ekim protestoları

İngiltere’de ‘Enough is Enough’ (Artık Yeter) hareketinin ülke çapında büyük grevler ve kitlesel protestolar günü olarak duyurduğu 1 Ekim’de on binler sokaktaydı. İşçi hareketine iklim hareketi, savaş karşıtı hareket, ırkçılık karşıtı hareket, göçmen hareketi, kadın ve LGBTİ+ hareketleri de katıldı.

Geri 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 İleri

Bültene kayıt ol