'Suriye halkının omuzlarından devasa bir yük kalktı'

Genel grev İran'ı sarsıyor

"Kanlı Kasım" ya da "Aban Katliamı" diye bilinen 2019-2020 yılında şiddetle bastırılan büyük protestoların yıldönümünde başlatılan eylemler, aynı zamanda ülkede üçüncü ayına giren ve ülkenin her yerinde süren protestolarla bütünleşiyor. 2019-2020 yılında petrol fiyatlarına yüzde 50-200 oranında zam yapılması üzerine patlak veren ve 20'yi aşkın kente yayılan protestolarda öfke giderek büyümüş, bankalar, resmi binalar tahrip edilmiş, hükümetin şiddetli müdahalesinde yüzlerce gösterici öldürülmüştü. Daha önce 2009 yılında da ülkede özellikle üniversite öğrencilerinin odağında olduğu bir protesto dalgası yaşanmıştı ama 2019 protestoları, yaygınlığı ve şiddeti itibariyle bunları geride bırakmıştı. Genel grev her yere yayıldı İşçilerin greve gittiği kentler arasında Tahran, Reşt, İsfahan, Tebriz, Şehinşehr, Hürremabad, Abadi, Kirmanşah, Bender Abbas, Burucerd ve Ahvaz da var. Geçtiğimiz Çarşamba gününden bu yana kitlesel gösterilerin yapıldığı, güvenlik güçlerinin gösterilere gerçek mermilerle müdahale ettiği Kürdistan bölgesinin Kamiyaran kentinde 15 kişi yaralandı. İnsan hakları kuruluşlarının paylaşımlarına göre, şu anda kentte internet bağlantısı tamamen kesik. Kentteki gösteriler Fawad Muhammedi adında bir protestocunun öldürülmesi üzerine iyice büyümüştü. Gösterilerin kitleselleştiği ve şiddetli müdahale gördüğü yerlerden bir diğeri de ülkenin ikinci büyük kenti Meşhed. İran'ın devlet denetimindeki medyasının haberine göre gösterilere katılarak tutuklananlardan üç kişiye daha ölüm cezası verildi. Gösterilerle ilgili olarak 13 ve 15 Kasım'da görülen davalarda iki kişiye daha idam cezası verilmişti. Şimdiye kadarki en uzun süreli gösteriler Mahsa Amini'nin gözaltında öldürülmesini protesto amacıyla iki ay önce başlayan gösterilerde şu ana kadar ölenlerin sayısı teyit edebilen haberlere göre 326. Fakat sayının bunun üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Gösteriler, ülkenin her yanına ve farklı kesimlere yayılarak büyürken, bağımsız Harana haber ajansının tahminlerine göre gözaltına alınanların sayısı 15 bini buldu. İlk günlerinde kadınların yaygın ve cüretli eylemleriyle alevlenen protestolar giderek, daha geniş kesimleri kapsamaya başladı ve son günlerde "Kanlı Kasım" anmaları vesilesiyle işçilerin grevleriyle de desteklenmeye başladı. Gösterilerde artık memnuniyetsiz olunan her şey protesto ediliyor. Doğrudan rejimin çekirdeğindeki isimler açık bir şekilde hedef alınıyor, rejimin sembolleri hedefleniyor. Belki şiddeti bakımından en büyük değil, ama kesinlikle en uzun süren gösteriler gerçekleşiyor. Gösterilere ülkenin her yanından ve çok geniş toplumsal kesimlerden insanlar katılıyor. Protestolar, İran'da daha önce hiçbir toplumsal hareket ve tepkinin görülmediği bölgeleri ve kesimleri harekete geçiriyor.

İngiltere'de eğitim işçileri insanca ücret için greve hazırlanıyor

İngiltere'de grev hareketi büyüyor. Demiryolu işçileri ve hemşirelerin ardından 150 üniversitede çalışan 70 bin eğitim işçisi üç gün iş bırakacak. İngiltere’deki Üniversite ve Kolej Sendikası (UCU), üniversitelerde öğretim üyeleri ve diğer çalışanların maaş, emeklilik ve çalışma koşullarında uzlaşılamaması nedeniyle greve çıkacağını duyurdu. 23 Kasım'da tüm üniversitelerde kitlesel eylemler yapılacak. Ardından grev,  24, 25 ve 30 Kasım’da gerçekleşecek. Bazı öğrenci örgütleri de grevi destekliyor. Sendika üyeleri, enflasyonun yüzde 10’un üzerinde olduğu bir dönemde yüzde 3’lük zam teklifini reddediyor. Ayrıca emeklilik konusunda 10 yıldır süren anlaşmazlık ve emeklilik fonlarının nasıl kullanıldığı diğer bir anlaşmazlık konusu. Üniversite çalışanları insanca yaşayacak ücret talep ediyor. 

COP27 müzakerelerinin ikinci gününde Tuvalu’dan umut verici bir çıkış geldi

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı COP27’nin ikinci günü de geride bırakılırken Tuvalu müzakerelerin yanlış bir hatta ilerlediğini vurgulayan umut verici bir çıkış yaparak fosil yakıtların terk edilmesi gerektiğini hatırlattı.

Cop27'nin ilk gününde neler oldu?

Mısır’da düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı COP27 devam ediyor. İşte ilk günün kısa bir özeti: - BM genel sekreteri António Guterres “iklim cehennemine giden yolda” olduğumuzu ilan etti ve insanlığın önünde iki seçenek kaldığını belirtti: “Ya dayanışma ya da toplu intihar”. Guterres, konuşmasında şöyle diyordu; “Hayatımızın mücadelesindeyiz. Ve kaybediyoruz. Sera gazı emisyonları artmaya devam ediyor. Küresel sıcaklıklar yükselmeye devam ediyor. Ve gezegenimiz hızla iklim kaosunu geri döndürülemez hale getirecek dönüm noktalarına yaklaşıyor. Ayağımız gaz pedalındayken iklim cehennemine doğru hızlandığımız bir otoyoldayız.” - Barbados başbakanı Mia Mottley, Küresel Güney’in iklim kriziyle mücadele etmek için teknolojiye daha fazla erişime ihtiyacı olduğunu dile getirdi. Yenilenebilir enerji dönüşümü için gereken şeyin Küresel Güney’de zaten bulunduğu, ancak bu teknolojilerin Küresel Kuzey ülkelerine gönderildiğini vurgulayan Mottley, “Sonra da bize ihracat yapmak isteyenlerin insafına kalıyoruz,” dedi. - Pakistan temsilcisi Nabeel Munir iklim adaleti talebini öne çıkardı, “Kayıp ve zarar hayırseverlik değil, iklim adaletidir.” ​- ​Emmanuel Macron, iklim çöküşünden daha az etkilenen daha zengin ülkelerin ödeme yapması gerektiğini kabul etti ve Ukrayna savaşının Fransa'nın iklim hedeflerindeki ilerlemesini durdurmayacağına dair pek de inandırıcı olmayan birtakım sözler verdi. - İklim krizinin çözümüne yönelik adımları gündemden uzaklaştırmaya çalışan Rishi Sunak iklim müzakerelerinde, Macron ve İtalya Cumhurbaşkanı Giorgia Meloni ile gerçekleştirdiği ikili görüşmelerinde kendi gündemlerini öne çıkardı ve göçle mücadele edecekleri yönünde bambaşka bir gündem dayatmış oldu. Göçmen karşıtı tutumunu medya ile yaptığı görüşmelere de taşıdı. Delegelere yaptığı konuşmasındaysa, "Putin'in Ukrayna'daki tiksindirici savaşı ve dünya genelinde artan enerji fiyatları, iklim değişikliği konusunda yavaşlamak için bir neden değildir" diyerek nispeten ılımlı bir yol izledi, fakat iklim krizini son derece sığ bir tutumla ele aldığı da gözlerden kaçmadı. - Bu yılki görüşmelerin en büyük fay hattı, emisyonların büyük payını oluşturan zengin, sanayileşmiş Küresel Kuzey ülkelerinin, iklim afetlerinin yükünü taşıyanlar için ne yapacakları sorusu. İklim değişikliğinin dünyanın en savunmasız toplumlarına verdiği geri dönüşü olmayan zararı kimin ödeyeceği konusundaki tartışmalara “Pakistan'da olan Pakistan'da kalmayacak” sloganının yazılı olduğu bir tabela damgasını vurdu. Konuşmasını o tabelanın önünde gerçekleştiren Guterres, bu yaz yaşanan ölümcül sellerin gelecek felaketlerin ilk habercisi olduğunu söyledi, "Uluslararası toplumun şu anda Pakistan'ı desteklemek gibi bir görevi bulunuyor" dedi; “Kayıp ve hasar konusunda herhangi bir şüpheniz varsa, Pakistan'a gidip görün.” - Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan delege listesinde 110 temsilci yer alıyor olmasına rağmen bunların sadece yedisinin kadın olduğu görülüyordu. - COP27’nin kömür, petrol ve gaz kullanımına son verecek bir gündemi bulunmuyor.  

COP27 çözüm sunamaz: 1,5C hedefini yaktılar

İklim adaleti istiyoruz! Mısır’ın Şarm El Şeyh tatil beldesinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı COP27 başladı, hatta başlar başlamaz da Paris Anlaşması’nın bütünlüğünü tehdit eden bazı öneriler sunuldu. Görüşmelerin ilk gününde, “temizleme” (removal) diye tabir edildiği şekliyle, emisyon fazlasını atmosferden çekecek yöntemlere dair birkaç ‘karbon dengeleme’ girişimi tartışmaya açıldı ki bunlardan biri de yasaklı olan okyanus mühendisliği. Piyasa temelli “dengeleme” mekanizmaları kapsamında sunulan bu öneri karbon piyasalarını denetlemesi gereken organdan geldi! Bununla da kalmadı, teklif, acil olduğu söylenerek tartışmaya kapatıldı, hazırlanma sürecinde yer alması gereken denetleyici paydaşların bile son anda öğreneceği şekilde sunuldu, yani gelebilecek tüm itirazlar en başından önlendi. Bir yandan Mısır yönetiminin çevre ve insan hakları aktivistlerini bu görüşmelerden uzak tutmak için başvurduğu baskılar ve tutuklamalar (ve buna rağmen görüşmelerin yürütülmesi için Mısır’ın seçilmesi), diğer taraftan bu yıl gerçekleştirilecek konferansın Coca Cola’nın sponsorluğunda ve fosil yakıt endüstrisinin halkla ilişkiler şirketi Hill+Knowlton Strategies tarafından düzenlenecek şekilde kurgulanması, orada yaşanacaklara dair çok net bir fikir veriyordu zaten. Başlıca müşterileri arasında ExxonMobil, Shell ve Chevron’un da bulunduğu bu şirket fosil yakıt endüstrisinin ‘yeşil badana’ çalışmalarını yürütüyor, dünyanın en büyük kirleticilerini masum gösterme çabalarına imza atıyor. En büyük plastik kirleticilerinden biri olan Coca Cola’nın da iletişim çalışmalarını yürüten şirket, hepimizi bir felakete sürükleyen bu endüstri adına dezenformasyon yayma konusunda “utanç verici bir sicile” sahip olmasıyla tanınıyor.   Dünya bir felaketin eşiğindeyken ceplerini dolduruyorlar Fosil yakıt devleri ve plastik üretiminde fosil yakıtlara bağımlılıkları nedeniyle onların bir uzantısı olan Coca Cola gibi başlıca büyük kirleticiler Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’na resmi kanallardan ve göstere göstere sızmayı başarıp kutlama yaparken dünya bir felaketin eşiğinde duruyor. Milyonlarca kişi enerji faturalarını ödemekte zorlanırken petrol ve gaz şirketleri yine dudak uçuklatan kâr tabloları paylaştı. “Fosilsiz Siyaset” kampanyasının bileşenleri olan Corporate Europe Observatory, l'Observatoire des Multinationales ve Recommon'un ortaklaşa yayınladığı yeni bir rapor, Avrupalı fosil yakıt şirketlerinin, Ukrayna savaşının başlangıcından bu yana AB liderleriyle inanılmaz bir yakınlaşma içine girdiklerini ortaya koydu. Rapora göre, fosil yakıt endüstrisinin temel stratejisi, AB liderleri arasındaki bölünmelerden faydalanmak. Milyarlarca dolarlık kârlar açıklamalarını sağlayan belirleyici eylemleriyse, iklim krizi etkilerini azaltmak için siyasi arenada atılacak tüm adımları geciktirmek ve/veya hiçbir zaman atılmamasını sağlamak. Rapor ayrıca, fosil yakıt endüstrisi ile Avrupa Komisyonu liderleri arasında, Şubat ayından bu yana 100'den fazla toplantı gerçekleştirildiğini de açığa serdi. Fosil yakıt devleri, kendilerinin yarattığı bir iklim krizinin yanına şimdi bir de yine kendilerinin sorumlu olduğu bir enerji krizini eklediler ve hiçbir siyasi müdahaleyle karşılaşmadan yollarına devam ediyor, önlemleri geciktirmek için lobi faaliyetleri yürütüyor, AB'nin karar alma süreçlerinde çok güçlü bir rol oynuyor ve sonuç olarak gaza dayalı projeler için baskı oluşturuyorlar. Ve bizler de hızla yükselttikleri enerji fiyatları yüzünden çaresizliğe itiliyoruz. Onlar 2022’nin Eylül ayına kadar geçen 8 aylık süreçte 78 milyar avro kâr açıklayabilecek kadar muazzam bir vurgun yaparken, iklim krizinin çözümüne yönelik gerçekçi bir adım atılmayacağı ta en başından belli olan bir İklim Değişikliği Konferansı ile aldatılıyor, oyalanmaya devam ediyoruz.   2,8C’lik ısınma yolundayız! COP27’nin ana gündeminin iklim afetleri olması bekleniyordu. Son yıllarda iklim afetleri nedeniyle yıkıma uğrayan Pakistan, Bangladeş gibi ülkeler acil yardım bekliyor. Hem Küresel Güney’in bu afetlerden en çok etkilenen ülkelerine mali yardım taahhüdü sunulması hem de krizin çözümüne yönelik adımların, yani Paris Anlaşması’nda verilmiş olan sözler doğrultusunda gerçekleştirilecek emisyon azaltımlarının konuşulması gereken zirvede iki hafta boyunca bu acil meselelere odaklanılması beklenirken, daha başından ortaya çıktığı üzere, bunlar yerine fosil yakıt endüstrisinin dayattığı gündemi önemli saydılar. Pakistan'da ülkenin üçte birini sular altında bırakan sel, Somali'de yaşanmakta olan kıtlık ve 2022 yazını dayanılmaz hale getiren yakıcı sıcak hava dalgalarının onlar için en ufak bir önemi yokmuşçasına, hepimizin cebinden çalarak benzersiz bir şekilde semirmiş olan fosil yakıt devlerini beslemeye devam ediyorlar. COP27 müzakerecilerinin görevleri arasında, geçtiğimiz yıl Glasgow'da başlatılan Azaltım Çalışma Programının, önümüzdeki on yılda daha fazla emisyon azaltımı sağlamaya yardımcı olacak şekilde tamamlanması da var. Diğer bir deyişle, ısınmayı 1,5 derece ile sınırlama hedefini canlı tutmak zorundalar. Zira verilmiş olan azaltım taahhütleri bu hedefle uyumlu olmaktan çok uzak. Daha gerçekçi bir ifadeyle, 2,8C’lik ısınmayı garanti etmiş oldular. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan BM Emisyon Açığı Raporu, küresel ısınmayı 1,5C ile sınırlama hedefinden çoktan saptığımızı doğrulayan son derece net veriler sundu: “Şu anda yürürlükte olan politikalar, yüzyılın sonuna kadar 2,8C'lik bir sıcaklık artışına ilerleyeceğimizi gösteriyor.” Rapora göre, şu anki taahhütler uygulansa bile, “yüzyılın sonuna kadar bunu ancak 2,4 - 2,6C'lik bir sıcaklık artışına indirmekle” yetinmiş olacağız. 1,5C hedefini yaktılar… Geleceğimizi, gözlerimizin önünde çalıyor, hiçbirimizi umursamadan semirmeye devam ediyorlar. Bu açık bir sınıf mücadelesidir ve bizler de buna sessiz kalacak değiliz. Umudu iklim müzakerelerine bağlamak, böylesi acı bir tabloyu bile kabullenmek anlamına gelir. Hemen, dünyanın her yerinde sokaklara inmek, iklim hareketini büyütmek ve artık bu kan emicilere dur demek şart oldu. Aksi halde kendimizi yaşanamayacak bir dünyada bulacağız.  

Irkçı vekil açığa alındı

Fransa’da mecliste ırkçılık yapan milletvekili açığa alındı. Marine Le Pen'in muhalefetteki Ulusal Cephe örgütünün milletvekili Grégoire de Fournas, Perşembe günü solcu vekil Carlos Martens Bilongo’ya bir kurtarma botunda sıkışıp kalan ve hiçbir limana yanaşmalarına izin verilmeyen göçmenler hakkında konuşma yaparken bağırmış vw “Afrika’ya geri dönün!” demişti.  Mecliste ve kamuoyunda yoğun tepki toplayan Fournas hakkında Fransız Ulusal Meclisi’nde yaptırım kararı verildi.  Fransız Ulusal Meclisi milletvekilleri , de Fournas'ın parlamento kuralları uyarınca mümkün olan en yüksek yaptırım olan 15 gün süreyle askıya alınması için oy kullandı. Bütün ırkçılar gibi özrü kabahatinden büyük olan Fournas, teknede sıkışıp kalan göçmenleri hedeflediğini, milletvekili Bilongo’yu hedeflemediğini söyleyerek kendisini savundu. Irkçı Fournas’ın vekilliği 15 günlüğüne askıya alındı.  Maria Le Pen ise Fournas'ın askıya alınması kararını ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirdi. Avrupa’ya göçün hemen durdurulması gerektiğini savundu. Avrupa’da da ırkçılığın düşünce özgürlüğü kapsamında ele alınması gerektiğini savunanlar var!

Hak savunucular COP27 Öncesinde Tutuklamaları Kınadı: ‘İnsan hakları yoksa iklim adaleti de yok’

Ecowatch’dan Olivia Rosane’nin yaptığı habere göre, Mısır'da BM iklim konferansı (COP27) öncesinde yaklaşık 70 kişi tutuklandı ve Hindistanlı iklim aktivisti Ajit Rajagopal zirveye yürüyerek gitmeyi planladığı yolculuğunda kısa süreliğine gözaltına alındı.

Fransa’nın Özdağları ve mecliste ırkçılık

Fransız Parlamentosu’nda faşist milletvekilleri ırkçılık yaptılar. Marie le Pen Fransa’da faşist parti Ulusalcı Cephe’nin lideri. Bu parti 89 milletvekiliyle meclisin üçüncü büyük partisi. Gizlemedikleri bir göçmen düşmanlığı bu partinin üyelerinin temel motivasyon kaynağı. Ulusal Cephe Milletvekili Grégoire de Fournas, söz konusu sözleri, milletvekili Carlos Martens Bilongo konuşurken ifade etti ve “Afrika’ya geri dönsünler” diye bağırdı.  Bilongo, Jean-Luc Melenchon'un liderliğindeki Boyun Eğmeyen Fransa Hareketi'nin milletvekillerinden. Bilongo meclisteki ırkçı tacizi Fransa'da doğduğunu ve bu ifadelerin "utanç verici" olduğunu söyleyerek eleştirdi. Irkçı vekil sözlerinin Bilongo’ya yönelik olmadığını söylese de özrü kabahatinden büyüktü. Deniz yoluyla Avrupa’ya göç etmeye çalışanları hedeflediğini söyledi.  Başbakan Elisabeth Borne, mecliste "ırkçılığa yer olmadığını" belirterek bu sözleri kınadı. Bu açıklamalar mecliste bu ırkçı sözler yankılandığında gösterilen tepkiler elbette. Fournas ırkçı ifadeleri kullandığında Meclis Başkanı Yael Braun-Pivet önce bu ifadelerin kimden geldiğini sordu. Ardından milletvekilleri "Dışarı! Dışarı! Dışarı!" diye bağırmaya başladı. Irkçı vekil ise kendisi savunarak, "Avrupa'ya göçmenleri taşıyan gemiyi" kast ettiğini belirtti ve "yanlış anlaşılan yorumları nedeniyle" Bilongo'dan özür diledi. Meclis Başkanı ise oturuma ara verdi.

İran: Öğrenciler Mahsa Amini ve özgürlük için mücadelede

İran İçişleri Bakanlığı'nın tehdidine, ölümlere ve binlerce tutuklamaya rağmen Mahsa Amini'nin katledilmesine karşı başlayan protestolar devam ediyor. 40. gün protestoları İran’da, 40 gün önce gözaltındayken komaya girerek hayatını kaybeden Mahsa Âmini’nin Sakız şehrindeki mezarında toplanan protestoculara güvenlik güçlerinin ateş açtığı bildirildi. Mahsa Amini'nin ölümünün 40. günü nedeniyle başkent Tahran'ın yanı sıra Reşt, Tebriz, Meşhed, Şiraz, Urmiye, Kum, Kirman, Merivan gibi en az 25 kentte protestolar düzenlendi. Amini'nin mezarının bulunduğu Sakız kentindeki meydanda 10 bin kadar kişi mezarlığa yürüdüğü. Güvenlik güçleri protestoculara gerçek mermi ve göz yaşartıcı gazla müdahale etti, onlarca gözaltı yapıldı.  Protestocular mezarlık yolunda toplanarak Amini'nin ölümünden bu yana hükümet karşıtı gösterilerin sembolü haline gelen "Kadın, yaşam, özgürlük" ve "Diktatöre ölüm" gibi sloganlar attı. Üniversiteler ayakta İçişleri Bakanı  Ahmed Vahidi, protestoların artık sona erdiğini söylerek, eylemcileri tehdit etmişti. Ertesi gün ise birçok üniversitede eylemler devam etti Tahran ve İsfahan başta olmak üzere birçok şehirde öğrenciler oturma eylemleri yapıyor. Bazı kadın öğrencilerin başörtülerini çıkardığı görülüyor. Tahran Tıp Bilimleri Üniversitesinden bir grup öğrenci, şehirdeki İmam Humeyni Hastanesinde gösteri düzenledi. Protestoya bazı öğretim üyeleri de destek verdi. Sistan-Beluçistan Bilim ve Kültür ile Şiraz Tıp Bilimleri üniversitelerinde öğrenciler oturma eyleminin ardından yürüyüş yaparak baskıcı rejime tepki gösterdi. Bazı şehirler protestolar Başkent Tahran'ın batısında, Mazenderan eyaletinin Novşehr kentinde, Kürdistan eyaletinin yönetim merkezi Sine’de 40. gün anma eylemleri yaşandı. Rejimin şiddeti Mollalar rejimi, barışçıl eylemleri gerçek mermilerin de kullanıldığı şiddetle bastırmaya çalışıyor. Aralarında 45 çocuğun da bulunduğu 284 kişinin eylemlerde öldürüldüğü bildiriliyor. Kaç kişinin gözaltına alındığı açıklanmazken, insan hakları kuruluşlarına göre tutuklu sayısı 14 bine ulaştı. Polisin yaptığı işkencelerin görüntüleri sosyal medyada paylaşılıyor. Öte yandan sabotaj suçlamasıyla 1000 kişi hakkında iddianame hazırlandığı da açıklandı. Buna rağmen 16 Eylül'de başlayan protesto dalgası devam ediyor. Ne olmuştu 22 yaşındaki Mahsa Amini 13 Eylül'de ailesini ziyaret ettiği sırada Tahran'da gözaltına alınmış, bu sırada komaya girmesinin ardından hayatını kaybetmişti. Amini'nin ahlak polisi tarafından gözaltına alınma sebebi, başörtüsünü "olması gerektiği gibi" takmamaktı. 

Geri 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 İleri

Bültene kayıt ol