İran'da işçiler hükümete karşı protestolarını işyerlerine taşıyor. Kamyon sürücüleri, metal ve motor işçileri hep birlikte mücadele ediyor.
İran'da hükümet karşıtı protesto hareketi üçüncü ayına girerken, daha fazla işçi greve gitti. Büyük bir metal fabrikasında ve bir araba fabrikasında çalışan işçiler ile kamyon şoförlerinin geçen hafta greve gittiği bildirildi.
Bazı kaynaklar, birkaç şehirdeki kamyon şoförlerinin hem yakıt maliyetleri nedeniyle hem de protestoları desteklemek için üç gün grev yaptığını söylüyor. Kamyoncular ve Şoförler Örgütleri Birliği'nin tüm kamyoncuları ülke çapındaki greve katılmaya çağırdığı ve rejimin şimdiden akaryakıt sübvansiyon ödemelerini artırmayı teklif ettiği de yazılıyor.
Birlik, grevin özellikle Kürdistan, Sistan ve Belucistan eyaletlerinde hareketi desteklemek için olduğunu ve hükümet tarafından hareketin baskı altına alınmasına karşı olduğunu da söyledi. Tahran'daki İran Tire Şirketi'ndeki işçilerin de protestolarla dayanışmak için "Hepimiz birlikteyiz" ve "Diktatöre ölüm" sloganları atarak grev yaptıkları bildirildi.
İsfahan kentindeki bir metal fabrikasında çalışan yüzlerce işçi ücret artışı talep ederek greve gitti ve yürüyüş düzenledi. Daha önce, rejime karşı kitlesel protestolarla aynı zamana denk gelen üç gün boyunca da greve çıkmışlardı. Bafaq çelik tesisindeki işçilerin de bir patlamanın ardından güvenlik nedeniyle grev yaptıkları söyleniyor.
Araba üreticisi Bahman Motor'un bir fabrikasında çalışan işçiler de düşük ücrete karşı greve gitti. Henüz yaygın olmamakla birlikte, bu grevlerin rejime karşı protesto hareketiyle örtüşmesi ve çoğu zaman hareketle koordineli olması önemli.
Petrol rafinerilerinde, petrokimya fabrikalarında, şeker kamışı fabrikalarındaki işçiler ve öğretmenler de grev yaptı.
Son grevler, 2019'daki hareketin yıldönümü münasebetiyle İran'da üç gün süren kitlesel grev ve protestolardan bir hafta sonra geldi.
Bu hareketin yıldönümünde üç gün süren kitlesel protestolar, kadınlara başörtüsü takmayı zorunlu kılan yasalara karşı protesto olarak başlayan mevcut hareketin hedeflerini genişlettiğini gösterdi. Rejim bunun oluşturabileceği potansiyel tehdidin farkında.
İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, hareketi baltalamak amacıyla Kasım ayının başlarında ülkenin düşmanlarının -ABD ve İsrail- işçileri harekete geçirmeye çalıştığı konusunda uyardı. Rejim ayrıca öğretmenler sendikası aktivisti Soran Eskander Lofti de dahil olmak üzere sendika temsilcilerini ve aktivistleri tutukladı ve işkence yaptı. Başka bir öğretim sendikası aktivisti olan Jafar Ebrahimi'yi, 1 Mayıs protestosunda tutukladıktan sonra beş yıl hapis cezasına çarptırdı. Binlerce tutuklama, yüzlerce cinayet ve infaz tehditleri, rejimin hareketi bastırma girişimlerinin bir parçası.
Yine de günlük protestolar, bazı protestolarda hükümet binalarının ateşe verildiğine dair haberlerle birlikte 11 haftadır devam ediyor. Bir aktivist grup tarafından sürdürülen daha küçük ölçekli protestoların önemli tarihlerde çok daha büyük eylemlerle sıçrama yaptığı görülüyor.
Hareket, oldukça dirençli olduğunu kanıtladı. Daha geniş işçi kesimlerine yayılırsa, rejim için daha da büyük bir meydan okuma haline gelebilir.
Socialist Worker'dan çeviren: Sibel Erduman
İngiltere'de Ulusal Sağlık Hizmetleri'nin (NHS) tarihindeki en büyük iş bırakma eylemi 15 ve 20 Aralık'ta gerçekleşecek. Acil servis dışında grev yapacak hemşireler, insanca ücret istiyor.
Kraliyet Hemşire Koleji (RCN), yüzde 19 ücret zammı talep ediyor. Sağcı hükümet ise bunu reddediyor.
İngiltere'de yıllık enflasyon geçen ay yüzde 11,1'le son 41 yılın en yüksek düzeyine çıktı. Perakende Fiyat Endeksi ise yüzde 14'ü aştı.
RCN, Perakende Fiyat Endeksi'nin yüzde 5 üstünde zam yapılması gerektiğini söylüyor.
İngiltere ve Galler'de sağlık çalışanlarına son olarak ortalama yüzde 4 zam yapılmıştı.
Apple’ın Çin’deki taşeronu olan Foxconn şirketinin en büyük fabrikasında işçiler kovid karantinası koşullarında çalışmaya zorlanınca isyan çıktı.
Çin’in Zhengzhou kentinde bulunan dünyanın en büyük iPhone fabrikasında işçilerin kovid önlemleri nedeniyle fabrikaya kapatılması üzerine protestolar patlak verdi. “iPhone City” olarak da anılan fabrika kompleksinde 200 binden fazla işçi çalışıyor.
Sosyal medyaya yansıyan videolarda yüzlerce işçinin yürüyüş yaptığı ve bazılarının beyaz koruma tulumu giymiş görevliler ve çevik kuvvet polisiyle karşı karşıya geldiği görülüyor. Olay yerinden canlı yayın yapanlar da işçilerin polis tarafından dövüldüğünü duyurdular.
Ekim ayı sonlarında kovid vakalarındaki artış gerekçesiyle şirketin fabrika kompleksini kilitlediği ve bazı işçilerin kaçarak evlerine döndükleri gündeme gelmişti. Şirketin daha sonra yüksek ikramiye vaadiyle yeni işçiler işe aldığı duyurulmuştu. İşçilerin kamyonlarla kaçışları sosyal medyada da yer almıştı.
Apple’ın ana taşeronu olan Foxconn şirketinin Zhengzhou fabrikasında dünyanın başka hiçbir yerinde olmadığı kadar çok iPhone monte ediliyor. Fabrika geçtiğimiz yıllarda, ağır çalışma koşulları nedeniyle artan işçi intiharlarıyla gündeme gelmişti.
Karantinaya alıyorlar, yemek vermiyorlar
Protestolarda işçilerin oldukça öfkeli olması dikkat çekti. BBC’nin haberine göre, bir canlı yayın sitesinde paylaşılan görüntülerde işçilerin “Haklarımızı savunun! Haklarımızı savunun!” diye bağırdıkları, bazı işçilerin ise sopalarla güvenlik kameralarını ve camları kırdıkları görüldü.
Bazı görüntülerde de işçilerin kendilerine verilen yemeklerden şikayet ettikleri ve söz verildiği gibi ikramiye almadıklarını söylemeleri dikkat çekti. Bir Foxconn işçisi canlı yayın sırasında, “Sözleşmeyi değiştirdiler, böylece söz verdikleri gibi sübvansiyon alamadık. Bizi karantinaya alıyorlar ama yemek vermiyorlar. İhtiyaçlarımızı karşılamazlarsa mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.
Aynı işçi, polisin dövdüğü bir işçinin “ağır yaralandığını ve ölebilecek durumda” olduğunu da belirtti.
Çin’deki sıfır covid politikası insanları bezdirdi
Çin Devlet Başkanı Şi Jinping’in “Sıfır Kovid” politikası Çin halkının yaşamını oldukça zorlaştırıyor. Hastalığın ortaya çıktığı her yerde ağır karantina koşulları uygulanıyor. İşçiler ise fabrikalara kapatılarak karantina koşullarında çalışmaya zorlanıyorlar.
Bu kısıtlamalar nedeniyle Çin genelinde zaman zaman şiddet olayları patlak verdi. Mayıs ayında Quanta Computer şirketinin Şanghay’daki fabrikasında yüzlerce işçi, aylarca dış dünyayla temasları kesilince güvenlik personeliyle çatıştı. Güneydeki üretim merkezi Guangdong’un karantinaya alınan bölgelerinde de protestolar ortaya çıktı.
FIFA Başkanı Infantino, Katar’da düzenlenen Dünya Kupası 2022’de arka arkaya skandal kararlara imza atıyor. Önce “üç saat içki içmezseniz ölmezsiniz” gibi tamamen şımarıkça bir şekilde Katar rejiminin baskıcı politikalarına taviz veren Infantino, ilginç şeyler de söylemişti.
Katar’ın insan hakları sicilinin eleştirisini "Avrupalılardan, Batı dünyasından çok ders aldık. Biz Avrupalılar son 3000 yıldır yaptığımız şeyler ortadayken, ahlak dersi vermeye başlamadan önce önümüzdeki 3000 yıl için özür dilemeliyiz" diyerek hem gönülleri okşamış hem de Katar rejimini aklamıştı. Batı emperyalizmini eleştirmek baskıcı bir diktatörlüğü savunmakla el ele gitmişti bu konuşmada.
Infantino, yine aynı konuşmasında "Bugün kendimi Katarlı hissediyorum. Bugün Arap hissediyorum. Bugün Afrikalı hissediyorum. Bugün eşcinsel hissediyorum. Bugün engelli hissediyorum. Bugün kendimi göçmen bir işçi gibi hissediyorum. Tüm bunları okumayıp gördüklerim ve bana anlatılanlar sebebiyle hissediyorum, aksi takdirde sanırım depresyona girerdim. Gördüklerim beni kişisel hikayeme geri götürüyor. Ben bir göçmen işçi çocuğuyum. Ailem zor koşullarda çok ama çok sıkı çalışıyordu."
Bu konuşmalar da oldukça gönül okşayıcı ama şu gerçekleri de gizliyor.
Katar’da binlerce göçmen işçi Dünya Kupası organizasyonunun alt yapı çalışmaları ve inşaatları sırasında iş cinayetlerinde öldü.
Katar’da yüzbinlerce göçmen insanlık dışı koşullarda çalışmak zorunda.
Katar gibi, Birleşik Arap Emirlikleri gibi, Suudi Arabistan gibi ülkelerde ağır bir göçmen işçi sömürüsü gerçekleşiyor.
FIFA başkanı bu konularda demokratik açıklamalar yaparken uygulamada kesinlikle Katar rejiminin istedikleri yaşanıyor.
Maçlarda içki içilmiyor.
Turnuvaya herkes davetli diye açıklama yapsa da LGBTİ+’larla ilgili yasakçılık sürüyor. LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığa karşı çıkan 9 ülke Katar’da maçlara “one love” yazılı kaptanlık bantlarıyla çıkma kararı almıştı. FIFA başkanı “bugün kendimi eşcinsel hissediyorum” diye açıklamalar yapsa da “one love” yazılı bantla çıkanlara kart cezası verileceğini açıklamıştı. Hatta Belçika formasının yaka içindeki “love” kelimesi de yasaklandı en son. 9 ülke bu kart tehdidinden sonra kararlarından vaz geçti.
Fakat Alman milli takımı FIFA’nın bu baskıcı kararlarına tepki gösterdiler. Milli maç öncesi çalınan milli marş sırasında ağızlarını elleriyle kapatarak FIFA’yı protesto ettiler.
“One love” yazılı kaptanlık bandıyla çıkma kararı alan 9 ülke FIFA kararını protesto etmek için maçlara çıkmayacağını ilan etseydi hem Katar yönetimi hem de FIFA yönetimi bu kadar kolay karar alamazlardı.
Katar’daki Dünya Kupası eleştirilerinde kantarın dozunu kaçırıp oryantalist bir bakış açısında savrulmak bir şey, bu kupanın hem öncesinde hem de maçlar oynanırken insan hakları ihlallerini ve rejimin baskıcı karakterini eleştirmek ayrı bir şey.
“Bugün kendimi eşcinsel hissediyorum” diyen FIFA başkanının LGBTİ+ renklerini yasaklaması kuru bir anti emperyalist çıkışın arkasında aklanacak gibi değildir!
Kolombiya’da hükümetle Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) arasında barış görüşmeleri yeniden başladı.
Heyetler görüşmeler için Venezüella’nın başkenti Caracas’ta bir araya geldi. Caracas’taki ilk görüşmeler 20 gün sürecek.
Görüşmelerin başlamasının ardından yapılan ortak açıklamada "tarafların tam bir siyasi ve ahlaki iradeyle diyalog sürecini başlatmakta anlaştıkları" söylendi.
Taraflar görüşmelerin hedefinin “barışı tesis etmekle somut, acil ve gerekli değişiklikler yapmak olduğunun altını çizdiler.
Öte yandan, Kolombiya Savunma Bakanı Ivan Velasquez görüşmelerin ELN’ye yönelik askeri operasyonların sona ermesi anlamına gelmediğini açıkladı.
Görüşmeler, Venezüella’dan sonra garantör ülkeler Küba ve Norveç’te devam edecek.
Hükümetle ELN arasındaki görüşmeler barış umudunu yeniden ortaya çıkarırken, bir önceki barış görüşmelerinin 2019 yılında başkent Bogota'da bir polis akademisine bombalı araçla düzenlenen ve 22 kişinin öldüğü saldırının ardından sonlandığı herkesin hafızasında tazeliğini koruyor.
Bu türden çözüm süreçlerinin nihayete ermesinin önünde sayısız engel bulunuyor. Özellikle devletler bir dizi mekanizmayı devreye sokarak çözüm süreçlerinin tıkanmasına neden oluyor. Yine de Kolobiya’da 2016 yılında Devrimci Silahlı Güçler’le (FATC) barış anlaşmasının imzalanmış olması ve şimdi yeniden barış umudunun doğmuş olması, barıştan başka çözüm olmadığını gösteren gelişmeler olarak görülmelidir.
Kolombiya’da iç savaş 60 yıldır sürüyor ve yaklaşık 450 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Kendisi de eski bir gerilla olan ve Mayıs ayında cumhurbaşkanı seçilen Gustavo Petro seçim kampanyasında iç savaşı sona erdireceğini ilan etmişti.
Mahsa Amini adlı genç kadının ahlak polisinin işkencesiyle öldürülmesinin ardından İran'da gelişen protestolar, mollalar rejiminin tüm saldırılarına, tutuklamalara ve idam cezalarına rağmen dinmek bilmiyor.
İran ayaklanmasında yaşanan son gelişmeleri derledik.
Mahabad’da halka saldırı
İran’ın Batı Azerbaycan eyaletine bağlı Kürt kenti Mahabad’da İran kolluk kuvvetleri halka ateş açtı. En az 4 kişinin öldüğü açıklandı.
İran’ın Batı Azerbaycan eyaletine bağlı Kürt kenti Mahabad’da düzenlenen Mahsa Amini protestoları sırasında İran kolluk kuvvetleri halka ateş açtı. En az 4 kişinin öldüğü açıklandı.
Sosyal medyaya yansıyan görüntülere göre, polis halka karşı patlayıcı da kullandı. Kentte rejim aleyhine sloganlar atan göstericiler, bazı caddeleri tuğla ve taşlarla kapattı. Emniyet güçlerinin göstericilere ateş açtığı kentte, yer yer patlama sesleri duyuldu.
Erbil merkezli Rudaw haber ajansının haberine göre polis, Mahabad’a zırhlı araçlar ve ağır silahlarla girdi, elektriklerin kesildiği kent tamamen karanlığa büründü. Mahabad’ın civarında yer alan bölgelerde de genç eylemcilerin, kent merkezine giden araçların önünü kesmeye çalıştıkları bildirildi.
Öte yandan Hengaw İnsan Hakları Örgütü, ağır silahların kullanılması sonucu Mahabad’da 4 Kürt vatandaşın öldürüldüğünü duyurdu. Öldürülenlerin isimlerinin Muhammed Ahmedi Gagış, Mehran Rehmani, Kemal Ahmedpur ve Azad Hesenpur oldukları açıklandı.
Habere göre İran’daki Kürt kentleri Bokan, Sakız, Merivan, Divandere, Pave, Kirmaşan, Bane, Nexede, Piranşar ve Hoy kentlerinde de eylemler devam etti. İlam eyaletinin Murmuri kentinde geniş çaplı protesto düzenlendi. Devrim Muhafızları Ordusu ve hükümete ait bazı binalar yakıldı.
Protestolar her yerde devam ediyor
İran’ın birçok kentinde de protestolar devam etti.
Ülkenin farklı bölgelerinde yer alan Mazenderan, Şehid Beheşti, Urumiye, Tebriz Tıp Bilimleri, Zehra, Bilim ve Teknoloji, Noşirevani, Terbiyet Müderris, Kirmanşah Razi, Allame Tebatebayi, Emir Kebir, Senendec Tıp Bilimleri, Azad, Kürdistan, Tahran Sanat, Hamid Kaderzade üniversitelerinde öğrenciler cumartesi günü protestolar düzenledi.
Tahran Bilim ve Teknoloji Üniversitesi öğrencileri, tutuklu öğrenciler ve protestolarda öldürülenlerin anısına kampüs içindeki havuzu kırmıza boyayıp kağıttan gemiler yüzdürdü. Görüntülerde, Hoca Nasruddin Tusi Üniversitesi’nde gösteri düzenleyen öğrenciler ile Besic milis gücü üyesi olduğu ileri sürülen kişiler arasında çatışma çıktığı görüldü. Öğrencilerce yapılan açıklamada, çok sayıda öğrencinin yaralandığı bilgisi aktarıldı.
Kürdistan Üniversitesi’nde çekildiği ileri sürülen görüntülerde, güvenlik güçlerinin silahlı müdahalede bulunduğu, öğrencilerin dağa doğru koştuğu, bir kısmının yere düştüğü, bazı öğrencilerin yaralandığı görüldü. Üniversitelerde düzenlenen gösterilerde çok sayıda kişinin gözaltına alındığı haberleri de gelen bilgiler arasında yer aldı.
Tahran’da 13 Eylül’de “ahlak polisi” olarak bilinen İrşad devriyeleri tarafından “başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle” gözaltına alındıktan sonra fenalaşarak hastaneye kaldırılan 22 yaşındaki Mahsa Jîna Amini’nin, 16 Eylül’de yaşamını yitirmesi ülke yönetimine karşı protestolara yol açmıştı.
Humeyni’nin evi yakıldı
İran'da rejim karşıtı eylemler ülke genelinde devam ederken rejimin kurucusu ve ilk dini lideri Ayetullah Humeyni’nin eski evinin ateşe verildiği görüntüler sosyal medyada yayıldı.
İnsan hakları örgütlerinin verdiği bilgilere göre İran’da devam eden protesto gösterilerinde perşembe günü, bir gün içinde en az 18 kişi hayatını kaybetti Oslo merkezli insan hakları örgütü Hengaw’a göre Batı Azerbaycan vilayetindeki Bukan ve Kürdistan vilayetinin başkenti Senendec’de polis protestoculara gerçek mermiyle ateş açtı. Bukan’da bir ve Senendec’de iki kişi hayatını kaybetti. Senendec’de bir güvenlik görevlisinin de hayatını kaybettiği belirtiliyor. Bu arada İran devlet medyasına göre ülkenin orta kesimindeki İsfahan’da üç Besic milisi kimliği belirsiz kişilerce öldürüldü. Ülkenin güneybatısındaki İze’de de kimliği belirsiz kişiler insan kalabalığına tüfekle ateş açtı.
İran rejimin kurucusu ve ilk dini lideri Ayetullah Humeyni’nin eski evinin ateşe verildiği belirtiliyor. görüntüler sosyal medyada yayıldı.
İki çocuk öldürüldü
Bu arada 9 yaşındaki Kian Pirfalak ile 14 yaşındaki Sepehr Maghsudi’nin ailesi de, çocuklarının eylemlerde, güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürüldüğünü açıkladı. Kian Pirfalak’ın ailesine yakın bir kişi, Kian’ın bir grup güvenlik gücü üzerlerine ateş açtığı sırada, babası Maysham ile birlikte arabada olduğunu söyledi. Kian’ın gerçek mermiyle göğsünden vurulduğu ve olay yerinde öldüğü, üç mermi isabet eden Maysham’in ise hastanede tedavi gördüğü belirtildi.
14 yaşındaki Sepehr Mahghsoodi’nin ailesine yakın bir kaynak da BBC Farsça’ya 14 yaşındaki çocuğun protesto sırasında gerçek mermiyle başından vurulduğunu söyledi. Aynı kaynak, Maghsoodi’nin naaşının, morga götürülmesinden iki saat sonra güvenlik güçleri tarafından çalındığını iddia etti.
İran’da salı gününden bu yana, yeni bir gösteri ve grev dalgası ilan edildi. Bu gösterilerde, Kasım 2019’da artan yakıt fiyatlarına karşı düzenlenen eylemlerde ölenler de anılıyor. Grev ve gösterilerin devam etmesi bekleniyor.
Rusya, dün Ukrayna kentlerine yoğun roket saldırısı başlattı. Ukrayna lideri Volodimir Zelenski, pek çok şehirde altyapının hasar gördüğünü, elektrik kesintileri yaşandığını söyledi. Yapılan açıklamada 7 milyon kişinin elektriksiz kaldığı aktarıldı. Ukrayna’nın başkenti Kiev de vurulan kentler arasında.
Ukrayna Enerji Bakanı, son füze saldırılarının, savaşın başladığı 24 Şubat'tan bu yana altyapıyı hedef alan en büyük saldırı olduğunu açıkladı. Ukrayna, Rusya’nın fırlattığı 90 füzeden 73’ünü vurduğunu, kalan 17’sinin ise elektrik santrallerinde hasara yol açtığını duyurdu.
Polonya'ya düşen füze dünyayı savaşın eşiğine getirdi
Polonya’ya 15 Kasım’da düşen füze bir anda dünyanın gündemine girdi, NATO’yu alarma geçirdi, savaş zillerini çaldırdı. Ancak ABD Başkanı Biden’ın, füzenin Rusya’dan ateşlenmediğini açıklamasıyla dünya rahat bir nefes aldı.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de, iki kişinin yaşamını yitirmesine neden olan Polonya'ya düşen füzenin, ittifaka yönelik kasıtlı bir saldırı olmadığını ve füzenin Ukrayna hava savunma sistemine ait olabileceğini kaydetti. Stoltenberg, Ukrayna'nın kendini savunduğunu belirterek, olaydan yine de Rusya'yı sorumlu tuttuklarını kaydetti.
ABD Genelkurmay Başkanlığı, 265. gününe giren Ukrayna’daki savaşta 100 bin civarında Rus, 100 bin civarında da Ukrayna askerinin öldüğünü ya da yaralandığını tahmin ettiklerini açıkladı. Bu rakamlara sivil ölümleri ve yaralanmaları dahil değil.
Ukrayna’da savaş suçları işleniyor
Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski, Rus askerlerinin Herson kentinden geri çekilirken 400'den fazla savaş suçu işlediğini öne sürdü. Ukrayna’ya göre Şubat ayından beri Rusya, en az 34 bin savaş suçu işledi.
Birleşmiş Milletler ise her iki tarafın da savaş esirlerine işkence ve kötü muamele uyguladığına dair kanıtlara ulaştığını aktardı.
Rusların eline esir düşen çok sayıda Ukraynalı asker, taciz, uzun süren dayaklar, köpek saldırıları, elektroşok, cinsel şiddet, çıplak arama, tehdit gibi kötü muamele vakaları aktardı.
Aynı zamanda Ukraynalı askerlerin de Rus mahkûmlara kötü muamelede bulunduğuna dair suçlamalar var.
Türkiye, Rus petrol ürünlerinin ihracatında 'arka kapı' haline geldi
Finlandiya merkezli Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi (CREA), Türkiye'nin Rus petrolünün Avrupa Birliği'ne (AB) ihracatı için "arka kapı" haline geldiğini ve bunun da yaptırımlarda bir "boşluk" oluşturduğunu duyurdu.
Raporda Rus petrolü için, "Artan miktarda Rus ham petrolünün rafine edildiği Türkiye üzerinden AB'ye giden yeni bir rota ortaya çıkıyor" deniliyor.
Ukrayna'nın işgalinden bu yana Türkiye'nin Rusya'dan ham petrol ithalatı arttı. Rapora göre, Türkiye'den Avrupa ve ABD limanlarına yapılan petrol ürünleri ihracatı Eylül-Ekim aylarında Temmuz-Ağustos dönemine kıyasla yüzde 85 yükseldi.
Rusya ekonomisi yüzde 4 küçüldü; resesyona girdi
Rusya Federal İstatistik Kurumu (Rosstat), bu yılın üçüncü çeyreğine ilişkin gayrisafi yurt içi hasıla verilerini açıkladı. Buna göre, bu yılın ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 4,1 küçülen Rusya ekonomisi, üçüncü çeyrekte de yüzde 4 küçüldü. Böylece Rusya ekonomisi iki çeyrek üst üste daralarak resesyona girdi.
Rusya Ekonomik Kalkınma Bakanlığı, ülke ekonomisinin bu yıl yüzde 2,9 küçüleceği tahmininde bulunurken, Rusya Merkez Bankası ise ekonominin yüzde 3 ila 3,5 arasında küçülmesini bekliyor. Batılı ülkeler, Ukrayna’daki savaş nedeniyle Rusya’ya başta enerji ve finans sektörü olmak üzere kapsamlı yaptırımlar uyguluyor.
Ukrayna ordusunun geçtiğimiz günlerde Herson kentini geri almasıyla birlikte işgalde yeni bir dönüm noktasına daha gelindi.
Herson; Donetsk, Luhansk ve Zaporijya bölgeleriyle birlikte Rusya’nın ilhak ettiği yerlerden biriydi. Hatta bu dört bölgede halkın Rusya’ya destek verdiği söyleniyordu ama Rusya ordusunun geri çekilmek zorunda kaldığı Herson’un aylar süren işgalden sonra nihayet rahat bir nefes aldığı görülüyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, Rusya birliklerinin kentten geri çekilmesinden birkaç gün sonra Herson’u ziyaret etti ve ülkesinin barış istediğini ima etti. Zelenski’nin aktardıklarına göre, Rusya birlikleri geri çekilmeden önce kentin altyapısını çalışmaz duruma getirdi, iletişim hatları devre dışı kaldı. Su ve elektriğin de verilemediği söyleniyor. Geride bırakılan mayınlar içinse temizleme çalışmaları başlatıldı.
Şimdi gündemde Ukrayna ve Rusya arasında yürütülecek barış müzakereleri var.
ABD dışişleri temsilcisi Josep Borrell, bu kararı Ukrayna’nın vereceğini, kendilerinin “görevlerinin” ise verilen karara desteklemek olduğunu iletti. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ise geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, nükleer tehdidi ortadan kaldırmak adına Rusya ile görüştüklerini iletmişti.
Putin’in en önemli müttefikleri bile onu “ordunun imajını sarsmış olması” gibi sert eleştirilerle ve başarısızlıkla suçluyor.
Önce Tahıl Koridoru Anlaşması’ndan çekildiğini duyuran ama hemen sonra Ukrayna’nın Karadeniz’deki limanlarından tahıl sevkiyatını yeniden başlatacağını açıklayan Putin ayrıca gıda fiyatlarının yeniden dalgalanmasına da sebep oldu.
Putin’in güç kaybettiğine dair söylentiler yayılırken çeşitli muhalif sesler ve siyasi gözlemciler tarafından, Ukrayna konusunda bir çıkmaza girdiği, iki tarafı da memnun edecek bir anlaşma sunmakta zorlandığı da aktarılıyor.
İran’da geçtiğimiz hafta üniversitelerde ve kuzeybatıdaki Kürt bölgelerinde yeni protestolar başladı.
Tahran’daki protestolarda Marivanlı öğrenci Nasrin Ghadri’nin de polis tarafından öldürülmesi ve ölümünün yeni protestolara yol açabileceği korkusuyla cenaze töreni yapılmadan toprağa verilmeye çalışılması üzerine daha da büyüyen halk isyanı üniversitelere de yayılınca artık durdurulamaz hale geldi. Öğrenciler üniversitelerdeki cinsiyet ayrımı engellerini kaldırıyor, sokaklarda rejim yanlısı mollaları kovalıyor, dersleri boykot ediyorlar.
Devrim Muhafızları Komutanının devlet televizyonunda protestoculara seslenip korku salmaya çalışması bile işe yaramadı: Kadınlar başörtülerini çıkarıyor, halk kamusal alandaki duvarları grafiti ve sloganlarla dolduruyor, rejime ait reklam panoları ele geçiriliyor, “Diktatöre ölüm!” sloganları atılıyor.
İranlı kadın sporcular farklı ülkelerdeki madalya törenlerine başörtüsüz çıktı, kadın oyuncular yabancı medya yayınlarına başörtüsüz fotoğraflarıyla demeçler verdi, sutopu takımı oyuncuları Tayland’da düzenlenen şampiyonada ilk maçlarına başlarken çalınan milli marşa eşlik etmedi.
Rejimin baskıları işe yaramıyor
Eylemler yaklaşık iki aydır devam ediyor. Şu ana dek 14 binden fazla kişi tutuklandı ve tutuklu eylemciler için ölüm cezası isteniyor. Ancak rejimin baskıları dozunu artırsa da artık toplumun tüm kesimleri harekete geçti, sokağa indi.
Parlamentoda okunan yazılı bir açıklamada toplam 290 milletvekilinden 227’si eylemcileri “muharip” diye tanımlıyor ve idam cezasına çarptırılmaları gerektiğini vurguluyordu. İran İnsan Hakları Gözlem Kurumu “muharibin” artık tüm muhalifler ve rejimin güvenliğini tehdit ettiği düşünülen herkes için kullanılmaya başlandığını bildirdi.
Diğer taraftan her yeni baskıda, her yeni açıklamada yeni dalgalarla büyüyen isyan, ülkede bir referandum ihtiyacı olduğunu belirten bazı siyasetçilerin rejime karşı çıkmaya başlamasına da sebep oldu.
Rejim liderliği, protestocuları ölüm cezalarıyla bastırma yoluna giderken, karşısında yeni bir muhalefet daha bulmuş oldu. Muhalif siyasetçiler protestocularla ve bilhassa da öğrenciler ile diyalog başlatmak için üniversitelere gitti, cezaevlerinde tutulan yüzlerce öğrenci ve öğretim görevlisinin serbest bırakılması talebiyle karşı karşıya kaldılar.
Öğrencilerin acil referandum talebine bazı din adamları da destek verdi, rejimin uluslararası gözlemcilerin de katılımıyla hemen bir referandum düzenlemesi istendi. Bu baskıcı rejimin çıkmaza girdiğini ilan eden referandum yanlıları “Halkın isteklerini görmezden gelmeyin” diyor, 43 yıl önce onaylanmış bu yasaların değiştirilmesini istiyor.
“İranlı kadınlar, çok yaşayın!”
İsyanı baskı altına almak için her yolu deneyen, protestocuların üzerine rastgele ateş açan, cezaevlerinde işkenceye başvuran rejimin kendisi büyük bir baskı altında.
Geçtiğimiz hafta binlerce kişi güvenlik güçlerinin 30 Eylül’de gerçekleştirdiği inanılmaz şiddete büyük bir öfkeyle yanıt verdiklerini göstermek için, ülkenin güneydoğusunda, Zahedan’da gerçekleşen ve en az 66 kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan polis şiddetini protesto etti.
İşçiler de protestolara tarihe geçecek şekilde destek veriyor: İsfahan’da şimdi de demir döküm işçileri greve başladı. Geçtiğimiz haftalarda inşaat malzemeleri üreten işçiler ve alüminyum işçileri greve gitmiş, açıklamalarında bu mücadeleyi büyütmek gerektiğini söylerken “Örgütlü bir işçi sınıfı, değişime damgasını vurabilir” demişlerdi. Bu son kitlesel grev de ülkenin her yerine yayılmış protestolarda köklü bir değişim talebi olduğunu gösteriyor.
FİFA Dünya Kupası’na katılmak için İngiltere’de bulunan İran milli takımı ise rejimin kendilerini, ülkedeki isyanı unutturmak için kullanmasına izin vermeyerek, yıldız forvetleri Sardar Azmoun aracılığıyla Instagram’da bir mesaj paylaştılar; “Halkımızı öldürüyorsunuz, hepinize yazıklar olsun. İranlı kadınlar, çok yaşayın!”