İran’da geçtiğimiz hafta üniversitelerde ve kuzeybatıdaki Kürt bölgelerinde yeni protestolar başladı.
Tahran’daki protestolarda Marivanlı öğrenci Nasrin Ghadri’nin de polis tarafından öldürülmesi ve ölümünün yeni protestolara yol açabileceği korkusuyla cenaze töreni yapılmadan toprağa verilmeye çalışılması üzerine daha da büyüyen halk isyanı üniversitelere de yayılınca artık durdurulamaz hale geldi. Öğrenciler üniversitelerdeki cinsiyet ayrımı engellerini kaldırıyor, sokaklarda rejim yanlısı mollaları kovalıyor, dersleri boykot ediyorlar.
Devrim Muhafızları Komutanının devlet televizyonunda protestoculara seslenip korku salmaya çalışması bile işe yaramadı: Kadınlar başörtülerini çıkarıyor, halk kamusal alandaki duvarları grafiti ve sloganlarla dolduruyor, rejime ait reklam panoları ele geçiriliyor, “Diktatöre ölüm!” sloganları atılıyor.
İranlı kadın sporcular farklı ülkelerdeki madalya törenlerine başörtüsüz çıktı, kadın oyuncular yabancı medya yayınlarına başörtüsüz fotoğraflarıyla demeçler verdi, sutopu takımı oyuncuları Tayland’da düzenlenen şampiyonada ilk maçlarına başlarken çalınan milli marşa eşlik etmedi.
Rejimin baskıları işe yaramıyor
Eylemler yaklaşık iki aydır devam ediyor. Şu ana dek 14 binden fazla kişi tutuklandı ve tutuklu eylemciler için ölüm cezası isteniyor. Ancak rejimin baskıları dozunu artırsa da artık toplumun tüm kesimleri harekete geçti, sokağa indi.
Parlamentoda okunan yazılı bir açıklamada toplam 290 milletvekilinden 227’si eylemcileri “muharip” diye tanımlıyor ve idam cezasına çarptırılmaları gerektiğini vurguluyordu. İran İnsan Hakları Gözlem Kurumu “muharibin” artık tüm muhalifler ve rejimin güvenliğini tehdit ettiği düşünülen herkes için kullanılmaya başlandığını bildirdi.
Diğer taraftan her yeni baskıda, her yeni açıklamada yeni dalgalarla büyüyen isyan, ülkede bir referandum ihtiyacı olduğunu belirten bazı siyasetçilerin rejime karşı çıkmaya başlamasına da sebep oldu.
Rejim liderliği, protestocuları ölüm cezalarıyla bastırma yoluna giderken, karşısında yeni bir muhalefet daha bulmuş oldu. Muhalif siyasetçiler protestocularla ve bilhassa da öğrenciler ile diyalog başlatmak için üniversitelere gitti, cezaevlerinde tutulan yüzlerce öğrenci ve öğretim görevlisinin serbest bırakılması talebiyle karşı karşıya kaldılar.
Öğrencilerin acil referandum talebine bazı din adamları da destek verdi, rejimin uluslararası gözlemcilerin de katılımıyla hemen bir referandum düzenlemesi istendi. Bu baskıcı rejimin çıkmaza girdiğini ilan eden referandum yanlıları “Halkın isteklerini görmezden gelmeyin” diyor, 43 yıl önce onaylanmış bu yasaların değiştirilmesini istiyor.
“İranlı kadınlar, çok yaşayın!”
İsyanı baskı altına almak için her yolu deneyen, protestocuların üzerine rastgele ateş açan, cezaevlerinde işkenceye başvuran rejimin kendisi büyük bir baskı altında.
Geçtiğimiz hafta binlerce kişi güvenlik güçlerinin 30 Eylül’de gerçekleştirdiği inanılmaz şiddete büyük bir öfkeyle yanıt verdiklerini göstermek için, ülkenin güneydoğusunda, Zahedan’da gerçekleşen ve en az 66 kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan polis şiddetini protesto etti.
İşçiler de protestolara tarihe geçecek şekilde destek veriyor: İsfahan’da şimdi de demir döküm işçileri greve başladı. Geçtiğimiz haftalarda inşaat malzemeleri üreten işçiler ve alüminyum işçileri greve gitmiş, açıklamalarında bu mücadeleyi büyütmek gerektiğini söylerken “Örgütlü bir işçi sınıfı, değişime damgasını vurabilir” demişlerdi. Bu son kitlesel grev de ülkenin her yerine yayılmış protestolarda köklü bir değişim talebi olduğunu gösteriyor.
FİFA Dünya Kupası’na katılmak için İngiltere’de bulunan İran milli takımı ise rejimin kendilerini, ülkedeki isyanı unutturmak için kullanmasına izin vermeyerek, yıldız forvetleri Sardar Azmoun aracılığıyla Instagram’da bir mesaj paylaştılar; “Halkımızı öldürüyorsunuz, hepinize yazıklar olsun. İranlı kadınlar, çok yaşayın!”
(Sosyalist İşçi)