İngiliz yayın kuruluşu BBC, 2021 yılı başından bu yana hayat pahalılığına karşı yapılan gösterileri haritaladı. Ortaya çıkan manzara, başlattığı protestoların dünya çapında yayıldığını ve devasa bir şekilde arttığını gösteriyor.
BBC Türkçe'nin yayınladığı rapora göre akaryakıt fiyatları kişisel seyahatten lojistiğe yaşamın hemen her alanını etkiliyor. Bu durum gıda, elektrik ve ısınma masraflarının artmasına yol açtı.
Bu artışlar dünya çapında gösterilerle karşılandı. Barışçıl protestolarda bir araya gelen ve hükümetleri eleştiren insanlar temel ihtiyaçların daha ucuz ve herkes için erişilebilir hale gelmesini istiyor.
Bazıları bunun için yüksek bir bedel ödemek zorunda kaldı bile.
16 yaşındaki Hatice Bah, kaza kurşunuyla vurulduğunda evinin ön verandasında duruyordu. Hatice, Sierra Leone'nin başkenti Freetown'ın doğusundaki evinden sadece birkaç metre ötede toplanan ve bir süredir artan yakıt fiyatlarını protesto eden kalabalığı izliyordu.
Ancak 10 Ağustos'ta protesto şiddete dönüştü. Polis protestoculara karşı silah açtı ve bir kurşun genç Hatice'ye isabet etti.
Yere yığıldı ve kısa süre içinde can verdi.
Annesi Maria Sesay, kızının ölümünü hâlâ kabullenemediğini anlatıyor. Ortaokul öğrencisi olan Hatice'nin annesi hayalinin bir gün hemşire olmak olduğunu söylüyor:
"Çok üzgünüm bu yaşına kadar kızımı büyütmek için çok mücadele ettim ama şimdi artık yok. Büyük bir acı içindeyim."
Akaryakıt fiyatlarının rekor kırmasıyla tetiklenen tepkiler bu küçük batı Afrika ülkesinde yıllardır görülmemiş büyüklükte protestolara yol açtı.
Ağustos ayında başkent Freetown'da yaşanan şiddetli çatışmalarda 5 polis memuru dahil 25 kişi öldü.
Yakıt fiyatları ürünlerin taşınmasının maliyetini de yukarı çektiği için gıda fiyatlarını da artırıyor. Yakıt fiyatları Mart ayından Temmuz ayına kadar litre başına 12 bin leoneden 22 bin leoneye çıkarak rekor kırdı.
Temmuz ayında Sierra Leona Merkez Bankası banknotlarından üç sıfırı sildi ve enflasyonun zayıflattığı para birimine taze güven aşılamaya çalıştı.
Şehirdeki protestolar, sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi ve internetin kesilmesiyle durduruldu.
Sierra Leone'nin Devlet Başkanı Julius Maada Bio protestoların hükümetine karşı yapılmış bir darbe girişimi olduğunu açıkladı ancak BBC'ye konuşan çok sayıda protestocu yükselen yaşam masraflarına karşı ayaklandıklarını söyledi.
Dünya genelinde çatışma verilerini tutan Silahlı Çatışma Lokasyonu ve Olay Verileri Projesi'nin verilerini inceleyen BBC, bu yılın ilk dokuz ayında 90'dan fazla ülkede ve bölgede petrol fiyatlarından kaynaklanan protestolar düzenlendiğini buldu.
Bu ülkelerin üçte birinde 2021'de yakıt fiyatlarıyla ilgili bir protesto yaşanmamıştı.
İspanya'da sadece Mart'ta 335 protesto düzenlendi
Örneğin 2021'de akaryakıt fiyatlarıyla bağlantılı tek bir eylemin yaşanmadığı İspanya'da sadece Mart'ta 335 protesto düzenlendi.
Son 9 ayda protestoların görülmediği tek bir ülke bile yok. Endonezya'da bu yıl yakıt fiyatları nedeniyle 400 gösteri yapıldı. 2021'de bu sayı 19'du.
Geçen yıl sadece 2 protesto düzenlenen İtalya'da yılın ilk sekiz ayında 200 gösteri yapıldı.
Ekvador'da sadece Haziran ayında 1000'den fazla protesto düzenlendi. Güvenlik ve istihbarat servisi Dragonflay'ın istihbarattan sorumlu yürütme kurulu üyesi Henry Wilkinson, protestoların şaşırtıcı yerlerde gerçekleştiğini söylüyor:
"Eylemlerin sıra dışı, normalde eylemlerin görülmediği yerlere kaydığını görüyoruz. Ukrayna savaşının bu duruma büyük bir etkisi oldu. Anlaşmazlığın çözümü, küresel krizi önemli ölçüde rahatlatacaktır."
Fiyatlar neden artıyor?
Ukrayna'daki savaş, küresel yakıt fiyatlarını artıran faktörlerden sadece biri.
Pandeminin başlangıcında ham petrol fiyatlarının düşük olması, talebin düşük olmasından kaynaklanıyordu. Ancak hayat "normale" dönüp enerji talebi yükseldikçe fiyatlar yükseldi.
ABD doları sterlin, euro, Çin yuanı ve Japon yeni gibi para birimlerine karşı tüm zamanların en yüksek seviyesinde.
Petrol ticaretinde ABD doları kullanılıyor. Dolar karşısındaki zayıf yerel para birimleri için yakıt gittikçe daha da pahalı hale geldi.
Bunların yanında Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte Rusya'dan petrol ithalatına getirilen sınırlamalar diğer üreticiler için petrol talebini artırdı. Bu durum daha yüksek fiyatlarla sonuçlandı.
Ekonomik çöküşten politik çöküşe
Akaryakıt fiyatları nedeniyle sivil protestoların düzenlendiği 92 ülke ve bölge arasında, Gotabaya Rajapaksa hükümetini deviren Sri Lanka uluslararası manşetlere çıkmıştı.
Asya kıtasındaki en yüksek enflasyon oranlarından birine sahip olan Sri Lankalılar, yakıt, gıda ve ilaç fiyatları artmaya devam ederken büyük bir yaşam maliyeti krizi yaşıyor.
48 yaşındaki Wimala Dissanayaka, Sri Lanka'nın başkenti Colombo'nun üst sınıf bir banliyösünde bir sebze tezgahı işletiyor. Ailesinin artık kıt kanaat geçindiğini söylüyor:
"Fiyatlar tavan yaptı. Hayat gittikçe daha pahalı hale geliyor ama gelirimiz değişmiyor." diyor ve ekliyor:
"Üç çocuğum var ve otobüs ücretleri o kadar çarpıcı bir şekilde arttı ki, şimdi okula gitmek çocuk başına 100 rupi (0,27 dolar) tutuyor. Yani, her üçü için de her gün 600 rupi (1,65$ dolar ) veriyorum."
Wimala, ürünlerini pazara taşıdığı kamyoneti için benzin almaya gücünün yetmediğini söylüyor. Bunun yerine toplu taşımaya yönelmesi veya diğer satıcılarla ortak sevkiyat yapması gerekiyor.
Wimala, "Fiyatlar çok pahalı, müşterilerim de fazla para harcamak istemiyor. Eskiden 500 gram ya da bir kilogram sebze alabilen insanlar şimdi 100 gram ya da 250 gramla yetiniyorlar. Araba ya da motorsikletle gelenler de şimdi ya yürümek ya da bisiklet kullanmak zorunda."
Protestolarda 80'den fazla kişi öldü
Dünyanın dört bir yanında hükümetler, ülkelerindeki ekonomik krize çözüm bulmaya çalışırken protestolar da sürüyor. Ama bazıları bunun için daha ağır bir fatura ödüyor.
BBC araştırması, son dokuz ayda, Arjantin, Ekvador, Gine, Haiti, Kazakistan, Panama, Peru, Güney Afrika ve Sierra Leone'dekiler dahil akaryakıt fiyatlarına yönelik protestolar nedeniyle 80'den fazla kişinin hayatını kaybettiğini tespit etti.
Freetown'da sokaklara yeniden sükunet hakim. Çoğu satıcı yeniden mağazalarına döndü. Ama Hatice'nin babası Abdul ve tüm ailesi için hayat bir daha asla eskisi gibi olmayacak:
"Kızım çok umut verici bir çocuktu. Artık yok."
Yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, düşen alım gücü nedeniyle Fransa’da sendikalar meydanlara indi. 3 haftadır grevde olan rafineri çalışanlarının sendikası CGT, geçen hafta grevin kapsamını genişletme çağrısı yapmışı. Çağrıya ulaşım, eğitim ve sağlık sektörleri de katılma kararı aldı.
Kamu çalışanlarının da katıldığı iş bırakma eylemine, başta başkent Paris'te olmak üzere ülke genelinde 200 farklı noktada yüz binlerce işçi katıldı, büyük kentlerde işçiler yürüyüşler düzenledi.
Grev nedeniyle ulaşım ağlarında büyük aksaklıklar meydana geldi. Ülke genelinde tren seferlerinin yarısı yapılamadı.
Fransa'da TotalEnergies'e ait 6 rafinerinin 3’ünde, ülkenin en büyük işçi sendikası CGT'nin (Genel Emek Konfederasyonu) geçen ay sonunda, işe alımların durdurulmasını protesto etmek ve maaşlarda yüzde 10 artış talebiyle gittiği greve, Amerikan petrol şirketi ExxonMobil’in iki rafinerisinin çalışanları da katılmıştı. CFDT (Fransız Demokratik İşçi Konfederasyonu) sendikası, yüzde 7 ücret zammını kabul ederek greve son verme kararı almıştı. CGT ise yüzde 10 zam talebini sürdürerek grevlere devam ediyor.
Grevlerin yayılması üzerine ülkede benzin istasyonlarının önemli bir kısmında akaryakıt sıkıntısı başladı. Birçok yerde uzun benzin kuyrukları oluştu, bazı bölgelerde akaryakıt satışına litre sınırı getirildi. Hükümet krizin sağlık, tarım, gıda sektörü hizmetlerini zora sokması nedeniyle, çözüm olarak bazı rafinerilerde üretimin yapılmasını sağlamak için belirli işçileri kapsayan ‘zoraki çalıştırma’ prosedürünü devreye soktu.
İran'da Mahsa Amini'nin katledilmesinin ardından başlayan isyan, devlet güçlerinin muazzam baskısına rağmen büyüyerek devam ediyor. İranlı aktivistler Roya ve Goodarz bizlere, orada neler yaşandığını anlattı.
Küresel isyan dalgası, işçilerin korku duvarlarını yerle bir eden kitlesel eylem ve grev kararlarıyla bambaşka bir seviyeye erişti: İşçiler durdurulamıyor.
İran’da işçi grevleri yayılıyor, genel grev çağrıları yapılıyor.
İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra yaşamını yitirmesiyle başlayan halk protestoları sokaktan çarşıya, okullardan fabrikalara sürüyor. Protestoların ilk günlerinden itibaren çeşitli fabrikaların mücadele çağrısı ise grev çağrılarına dönüştü.
Gülistan eyaletinde bulunan Qaim Sazan Aliabad Ketul fabrikasının işçileri greve katıldı. Yerel kaynaklar, inşaat malzemeleri üreten fabrikanın işçilerinin 5 gündür çalışmayı durdurduğunu ve grevlerinin devam ettiğini bildirdi.
İran’ın güneyinde yer alan SALKO Alüminyum Fabrikası işçileri de greve gideceklerini açıkladı. 2 binden fazla işçinin çalıştığı fabrikada tüm işçiler adına yapılan açıklamada, 15 Ekim gününden itibaren greve başlanacağı duyuruldu. SALKO işçileri, “Konsey, komite, bağımsız sendika ve diğer herhangi bir örgütlenme biçiminin oluşumu, talep üzerine değil, işçilerin pratik eylemiyle gerçekleşir. Şûra ve konseylerin kurulması ve her türlü örgütlenme, hem hak hem de görevdir. Kardeşlerimiz, komitelerinizi oluşturun ve işverenlere ve hükümete karşı mücadeleyi büyütün. Bugün bu koşullarda, konseyleri oluşturmak için en iyi zamandır. Bu fırsatı kaçırmayalım. Örgütlü bir işçi sınıfı, değişime damgasını vurabilir” dedi.
Geçtiğimiz günlerde Buşeher eyaletinin Aseluye kentindeki Buşehr Petrokimya Projesi’nde çalışan işçiler “Diktatöre ölüm” sloganlarıyla iş bırakmıştı. Abadan, Kengan ve Hengam petrol rafinerilerinde çalışan işçiler de greve gitmişti. Bu iş yerlerinde de grevler devam ediyor.
Şuş kentinde bulunan ve mücadele gelenekleriyle bilinen Yedi Tepe (Haft Tapeh) Şeker Fabrikası işçileri de bir açıklama yayımladı. "Haydi her yerde genel greve" çağrısı yaptı.
Tahran’daki cezaevlerinden, Mahsa Amini eylemlerine destek
İran'da politik mahkûmların tutulduğu ve işkenceleriyle ünlü Evin Cezaevinde dün gece çıkan yangında en az 8 kişi yaşamını yitirdi.
Mezapotamya Haber Ajansı, cezaevinin 7 ve 8'inci koğuşunda bulunan siyasi tutukluların, ülkede devam eden halk protestolarına destek vermek amacıyla yangın başlattığını yazdı. Tutukluların, cezaevi avlusunda “Hamaney’e ölüm” sloganları attığı belirtildi. Haberde, önceki gün gardiyanların koğuşları basarak tutuklulara işkence yapmaya çalıştığı, tutukluların gardiyanların baskınına direndiği aktarıldı. Çıkan yangın sonrası ise Besiç paramiliter güçlerinin ve özel kuvvetlerin cezaevine girdiği kaydedildi. Direnişe destek veren kadın koğuşlarına da ses bombası atıldığı ve yangın çıktığı bildirildi.
İsyan sırasında aktif olan siyasi tutuklular, diğer tutuklulardan ayrılarak hücrelere konuldu. Siyasi tutuklu Narges Mohammadi’nin eşi Taki Rahmani, Twitter’da şunları yazdı: “Tutukluların hayatı tehlikede. Net olmayan nedenlerden dolayı, çatışma cezaevinin 7. koğuşunda başladı ve gardiyanlar diğer koğuşlara da saldırdı Hükümet mahkûmların hayatlarından sorumludur.”
Gazeteci Farid Lotfabadi, 8'inci koğuşta bulunan gazeteci Amir Abbas Azermvand ve diğer tutukluların dövülerek bilinmeyen bir yere götürüldüğünü belirtti.
Cezaevi önünde içerideki yakınlarından haber almak amacıyla toplanan kitle, yakınlarını görmeden cezaevi önünden ayrılmayı reddediyor. Cezaevi önünde bekleyiş sürüyor.
Almanya’da Mahsa Amini ve İran'daki direnişe destek için yürüdüler
Almanya Bielefeld'te faaliyet gösteren yerli ve göçmen kökenli örgütler, geçtiğimiz haftalarda İran ahlak polisi tatafından şerait yasalarına aykırı giyindiği için gözaltına alındıktan sonra katledilen Mahsa Amini için sokaklardaydı.
Akşam saat 18.00 sıralarında Bielefeld tren garının önündeki meydanda bir araya gelinen eylemde yaptıkları açıklamalarda kadınlar üzerindeki baskı ve şiddete dikkat çekerek tüm özgürlükten yana olanların bu konuda duyarlı olmaları istendi.
Yapılan konuşmaların ardından "jin jiyan azadi” “Yaşasın uluslararası dayanışma”, “Diktatörlere hayır"sloganlarıyla yapılan yürüyüşle şehrin önemli caddelerinden geçen kuitle şehir belediyesinin önünde tekrar bir araya gelerek İran molla rejimini protesto etti.
“Artık Yeter” (Enough is Enough) hareketi ve Jeremy Corbyn’in “Barış ve Adalet Projesi” ile “Petrolü Durdurun” (Just Stop Oil) sivil direniş grubunun koalisyonu tarafından sokağa yapılan çağrıya, 1 Ekim’de ülke genelinde binlerce kişinin katıldığı kitlesel protestolarla yanıt verilmişti.
İşçi hareketi, iklim hareketi, savaş karşıtı hareket, ırkçılık karşıtı hareket, göçmen hareketi, kadın ve LGBTİ+ hareketlerini bir araya getiren bu büyük mücadele dalgası her geçen gün daha da büyümeye devam ediyor.
Posta işçileri, demiryolları işçileri, üniversite çalışanları derken, otobüs şoförlerinin ve sağlık çalışanlarının yeni grev duyurularıyla birlikte Ekim ayının tamamına yayılan bir grev takvimi duyuruldu.
Geçtiğimiz günlerde binlerce üniversite çalışanının, maaşlarının iyileştirilmesi talebiyle işini bırakması üzerine üniversite çalışanları da iki günlük grev kararı almıştı. Demiryolları işçileri ise dördüncü kez greve gideceklerini duyurdular.
İngiltere’deki Irkçılığa Karşı Ayağa Kalk (SUTR) kampanyası 15 Ekim Cumartesi günü uluslararası bir konferans düzenliyor.
Dünyanın dört bir yanından ırkçılık karşıtı aktivistleri bir araya getirecek olan konferans, aşırı sağın tüm dünyada ırkçılığı büyüttüğü ve faşist güçlerin çeşitli Avrupa ülkelerinde yeniden meclise gelme gücü kazandığı çok önemli bir zamanda gerçekleşiyor.
Bir yandan aşırı sağın dünya genelinde güç kazanmaya başladığına ve faşistlerin endişe verici yükselişini görüyor, diğer taraftan İngiltere’de Chris Kaba'nın polis tarafından öldürülmesi, Türkiye’de göçmenlere her koldan yöneltilen ırkçı saldırılar derken kurumsal ırkçılığın da giderek yükseldiğine tanık oluyoruz.
İtalya’da faşist Giorgia Meloni'nin başbakanlığa taşınması, Fransa'da Marine Le Pen'in, Jimmie Akesson liderliğindeki İsveç Demokratlarının seçim kazanmaları gibi örnekler ise tam anlamıyla bir uyarı sinyali. Bunlar, aşırı sağ tehdidin hep orada olduğunu gösteriyor, bu tehdide karşı büyük bir mücadele örgütlememiz gerektiğini hatırlatıyorlar.
İngiltere’de gerçekleştirilecek olan konferans, ırkçılıkla nasıl mücadele edileceğini tartışmak adına, sendikacıları, Avrupa ve ABD'den aktivistleri bir araya getiriyor.
Konferanstaki oturumlar arasında, “Kurumsal Irkçılığa Direnmek”, “#StopRwanda Hareketi Irkçı ve Düşmanca Ortama Karşı Yükseliyor”, “Geçim Krizi: Birlik ve Dayanışma Zamanı – Irkçıların Bizi Bölmesine İzin Vermeyelim”, “Irkçı ve Faşist Sağı Nasıl Durdururuz: Nefrete ve Bölünmeye Hayır” gibi bir dizi başlık altında konuşacak olan sosyalistler, aktivistler, kampanya sözcüleri, sendikacılar ve göçmen temsilcileri arasında İşçi Partisi Milletvekili Bell Ribeiro-Addy, İngiltere Eğitimciler Sendikası (NEU) Genel Sekreteri Kevin Courtney, Güney Afrikalı ırkçılık karşıtı ve çevre kampanyacısı Trevor Ngwane gibi isimler de yer alacak.
İşçi Dayanışması gazetesinden Stelios Mich anlatıyor.
Yunanistan’da devlet üniversitelerinin yeni eğitim ve öğretim yılı, öğrenci hareketinin büyük mücadelesiyle başladı.
Hükümet, Eylül ayı başlarında, sınav döneminin ilk gününde, yeni bir polis gücü olarak tasarlanan Üniversite Polisi'ni hayata geçirmeye çalıştı. Öğrencilerin ve üniversite çalışanlarının bundan bir ay kadar sonra başlayan kesintisiz mücadelesinde bir yandan protestolar gerçekleştiriliyor, diğer taraftan polisin üniversitelere girmesini engellemek için her gün ana girişlere abluka uygulanıyor. Öğrenci mücadelesi, hükümetin geri çekilmesini ve şimdilik bir Üniversite Polis Birliği kurma çabalarına geçici olarak ara vermesini sağlandı.
Sağcı Miçotakis hükümeti için, öğrenci hareketine ve gençliğin özgürlüklerine yönelik bu saldırılar, Yeni Demokrasi'nin seçildiği ilk günden bu yana uygulamaya geçirilmeye çalışılan temel politikalardan biridir. Nitekim, seçimleri kazandıkları 2019 yazında gündeme gelen ilk yasalardan biri de polisin üniversitelere girmesini yasaklayan üniversite dokunulmazlığının kaldırılması olmuştu.
Bu yasak, öğrenci hareketinin, diktatörlüğün 70'lerdeki çöküşünden bu yana gerçekleşmiş başlıca kazanımlarından biri olarak görülüyordu. O zamandan bugüne ve bunu takip eden on yıllar boyunca, üniversiteler radikal fikirlerin, sendikacılığın ve gençliğin politize olmasının önünü açan güvenli bir yuva sunmaya devam ettiler. Tüm bu yıllar boyunca öğrenci hareketleri de büyüdü ve bu sayede antikapitalist sol, üniversitelerdeki gücünü korumaya devam etti.
Miçotakis, neoliberal saldırılarını rahatça gerçekleştirebilmek için önce buraya müdahale etmesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Önceki yıllarda işçi hareketi için birçok kez ilham kaynağı olduğu kanıtlanan öğrenci direnişini durdurmak zorundaydı ki planları başarıya ulaşabilsin. Üstelik bir de devlet üniversitelerini özelleştirerek neoliberal dönüşüme uğratmayı hedefleyen bir saldırı planı daha vardı.
Sonuçta, Şubat 2021'de mecliste oylanan bir yasayla yeni bir Üniversite Polisi kurmaya karar verdiler. Ve o zamandan bu yana, büyük bir öğrenci direnişiyle engelleniyorlar.
Geçtiğimiz hafta sınav dönemini geride bırakan üniversiteler şimdi yeniden derslere başlamaya hazırlanırken kampüsler de bu hükümete karşı bir zafer daha kazanmayı başaran öğrencilerle dolup taştı. Mücadele durmuyor, çünkü hükümet bu saldırı planlarından vazgeçmeyi düşünmüyor.
Öte yandan, Yunanistan’da önümüzdeki aylara yayılması planlanan yoğun bir eylem takvimi de mevcut.
İşçi sendikaları 9 Kasım'da genel greve gideceklerini duyurdular ve sağlık çalışanları sendikaları da 20 Ekim için yeni bir grev çağrısı yaptı.
SEK (Sosyalist İşçi Partisi) öğrencileri de öğrenci hareketinin sonraki adımlarını belirleyecek bir kampanya yürütüyor, işçi hareketiyle bir araya gelerek mücadele edecekleri yeni bir isyan dalgasını örgütlemek adına, öğrenci sendikaları meclislerini hayata geçirmeye çalışıyorlar.
Rusya Devlet Başkanı Putin, Ukrayna'nın doğusunda yer alan Zaporijya, Donetsk, Luhansk ve Herson'un ilhakını onaylayan kararı imzaladı. Ukrayna NATO üyeliği için başvurdu, Rusya ile barış görüşmelerini askıya aldı.
Rusya’nın ilhak ettiği bölgelerde, Ukrayna’nın askeri harekâtına nasıl cevap vereceği önemli bir soru. Ukrayna ordusu, ilhak edilen Herson bölgesinin en büyük kentini ele geçirmek için harekete geçti. Bu bölgedeki savaşın seyri, nükleer felaketin kapısını açabilir.
Rusya, savaşta kaybetmeye başlayınca, önce 300 bin kişiyi daha askere almaya karar verdi, ardından Ukrayna’nın 4 bölgesini ilhak etme sürecini başlattı. Uydurma bir referandum sonucu ilhakın kabul edildiğini ilan etti. Ancak askere alma süreci Rusya halkının bu savaşa karşı tutumunu ortaya koymuş oldu. Pek çok kentte savaş karşıtı gösteriler yapıldı, askere gitmek istemeyen yüzbinlerce genç Rusya’dan ayrıldı.
İlhak kararı bütün dünyada tepkiyle karşılandı
Rusya'nın ilhak kararı Kuzey Kore hariç dünyada büyük bir tepkiyle karşılandı. Pek çok ülke kınama mesajları yayınladı. ABD ve İngiltere, Rusya Merkez Bankası Başkanı dâhil yüzlerce kişi ve kuruluş için yaptırım kararı aldı. ABD savaşın başından beri Ukrayna’ya 18 milyar dolarlık askeri malzeme gönderdiğini, silah sevkiyatlarını hızlandıracağını açıkladı.
Avrupa Birliği ve İngiltere, Rusya’nın pek çok teknolojik ürün ve hizmete erişimini yasakladı.
Çin, Ukrayna'nın doğusunda Rusya yanlısı ayrılıkçıların kontrolündeki bölgelerde Moskova'ya bağlanmak için yapılan referandumların ardından krizin diyalog yoluyla çözülmesi çağrısını yineledi, referandum sonuçlarını tanıyıp tanımayacağına dair bir açıklama yapmadı.
İsrail ve Türkiye ilhak kararını tanımadığını açıkladı.
ABD ve Arnavutluk’un BM Güvenlik Konseyine sunduğu Rusya’yı kınayan tasarıya Çin, Hindistan, Brezilya ve Gabon çekimser oy verdi, 10 üye tasarıyı destekledi. Rusya’nın vetosu nedeni ile tasarı kabul edilmemiş oldu. Tasarı bugünlerde BM Genel Kurulunda da oylanacak. Bu kurulda hiçbir üyenin veto hakkı bulunmuyor.