Küresel greve katılım çağrısı: İklim adaleti şimdi!

Akbelen direnişi: İstanbul'dan gelen aktivistler engelleri aştı, nöbet devam ediyor

Akbelen Ormanları'nın yok edilmesine direnen İkizköylülerin çağrısıyla İstanbul'dan gelen çevre ve iklim aktivistleri, jandarma ve polis baskısına rağmen direniş alanına ulaştı. Akbelen girişinde dört kez durdurulan aktivistlere durmadan gbt yani kimlik kontrolü yapıldı. Saatler sonra ormana girdiler ve direnişteki İkizköylülerle buluştular.

İzmir'den Akbelen direnişine destek

Akbelen Ormanı'nın yıkımına bir protestoda İzmir'den geldi. Direnen İkizköylülere destek veren partiler ve örgütler Alsancak'ta eylem yaptı. DSİP üyelerinin de katıldığı eylemde, basın açıklamasını TMMOB'dan Helin Kınay okudu. Eylemde  "Akbelen köylüsü yalnız değildir", "Sermaye elini doğamızdan çek" sloganları atıldı. Eylemde okunan basın açıklaması:

Bursa Su Kolektifi: Akbelen Ormanı'na dokunmayın

Bursa Su Kolektifi , Fatih Sultan Mehmet Bulvarı'nda bulunan Tarım Orman Bakanlığı 2. Bölge Müdürlüğü önünde basın açıklaması yaparak, İkizköylülere destek verdi. Bursa Su Kolektifi'nden Figen Ovat'ın okuduğu basın açıklamasının tam metni: Akbelen Ormanı'nı ve zeytinini korumak için son iki yıldır nöbet tutan Muğla İkizköylülere bugün sabaha karşı 05:30'da jandarma ve tomalar eşliğinde müdahale edildi. İkizköy ve direnişe destek veren diğer köylerden yurttaşlar abluka altına alınarak alana girişler engellenerek ağaç kesimine başlandı. Akbelen'de iklim krizini arttıran termik santrallere kömür sağlamak için iklim krizini azaltan ormanlar yok edilmek istenmektedir. İklim krizini yok sayan bu akıl almaz inata derhal son verilmelidir. Beşli çeteden Limak Holding'e satılan Muğla Yeniköy ve Kemerköy santralleri için 1997'de Danıştay tarafından onaylanan mahkemenin kapatma kararı günümüze kadar uygulanmadı. Ayrıca aynı santraller için 2005'te AİHM'de kapatılması yönünde karar aldığı halde AKP Hükümeti santralleri 2014'te yandaş Limak Holding'e sattı. Türkiye'de kapasitenin çok üzerinde elektrik üretim tesisleri bulunmaktadır, bu santrallerin kapatılması elektrik arz sıkıntısı yaratmayacaktır. Santraller kanunlara aykırı, hukuksuz ve adaletsiz biçimde işletilmekte, ormanlarımız yok edilmekte, yurttaşlarımızın çıkan gazlardan dolayı erken ölümleri umursanmamaktadır. 2020 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre, Muğla ilinde Yeniköy, Kemerköy ve Yatağan termik santralleri 68 bin insanın erken ölümüne neden oldu. Bu sayının günümüzde 70 bine yaklaştığı söylenebilir. Akbelen ormanı su kaynakları üzerindedir. Bodrum'un su kaynağının çoğu Akbelen ormanlarından gelen yüzey suyu akıntısından oluşmaktadır. Ormanda ağaçlar kesilip kömür için devasa cehennem çukuru açıldığında yeraltı suyu da çekilecek, Bodrum susuz bırakılacaktır. Akbelen yakınlarındaki ormanlık alanlar yakın zaman önce Yeniköy ve Kemerköy Termik Santrallerine kömür sağlamak için yok edildiler. Bölgede doğanın son kalelerinden Akbelen Ormanı'nda ağaç kesimi derhal durdurulmalıdır. İklim krizinin etkilerini dayanılmaz sıcaklık, kuraklık, haftalarca süren yangınlar ve ani bastıran seller olarak derinden hissediyoruz. Ancak AKP iktidarı sanki iklim krizi yokmuş gibi ve yakın gelecekte susuzluk, kuraklık, açlık ve ölümler yaşanmayacakmış gibi ormanları yok ederek termik santralleri çalıştırmayı sürdürmektedir. Bu aymazlık derhal terk edilmelidir. Geleceğimiz kurtarmak için termik santralleri derhal kapatmak, ormanlarımızı korumak ve çoğaltmak zorundayız. Termik santraller kömürü yakarak havaya bıraktığı karbondioksit ile iklim krizini daha da derinleştirip etkisini çoğaltırken, ormanlar havadaki karbondioksiti alarak iklim krizi etkilerini azaltırlar. Anlaşılan AKP iktidarı iklim krizinin etkilerini anlamak için kitleler halinde ölmeye başlamamızı bekliyor. Derhal bu yanlıştan geri dönülmeli, termik santraller kapatılarak ormanlarda tek bir ağaca bile zarar verilmesinin önüne geçilmelidir. Bursa Su Kolektifi'nin, Akbelen'de direnişi sürdüren İkizköylülere desteği tamdır. Toprağını, ormanını, havasını ve suyunu savunan İkizköylüler ve direnişe destek veren diğer köylerden yurttaşlarımızı gönülden destekliyoruz. Danıştay onaylı kapatma kararı bulunan Yeniköy, Kemerköy ve Yatağan termik santralleri başta olmak üzere tüm termik santraller derhal kapatılmalıdır. Hangi nedenle olursa olsun, ormanda tek bir ağaca bile zarar verecek projelere izin verilmemelidir.

İstanbul'dan İkizköylülere destek: 'Akbelen Ormanı kömüre feda edilmemelidir'

İkizköylüler Akbelen Ormanı'nın kömür madeni şirketi tarafından yıkımına direniyor. Jandarma baskısıyla girişilen ağaç kesimine karşı dayanışma çağrısına İstanbul'dan yanıt geldi. Sarıyer'deki Orman İl Müdürlüğü önünde yıkım protesto edildi. Çevre ve iklim aktivistlerinin ortak talebi, Akbelen Ormanı'nda kesimin durdurulması ve kömür şirketine verilen iznin iptal edilmesi. Kömür madenciliği ve termik santrallar, küresel iklim krizini tetikleyen başlıca etkenlerden birisidir. Ormanlar ise karbon emisyonlarını soğuran başlıca doğal mekanizmadır. Ve tarihi Akbelen Ormanı, devlet baskısı eşliğinde, gezegende yaşamı yok eden şirketlere açılıyor. Fakat karşılarında halk ve aktivistler var. İstanbul'da yapılan basın açıklaması şöyle:

İkizköylüler: Akbelen Ormanı'ndaki abluka kaldırılsın, kesim kararı durdurulsun!

İki seneyi aşkın süredir Muğla / Milas’ta Akbelen Ormanı’nı yok edecek kömür madeni genişlemesine karşı mücadele eden İkizköylüler bu sabah jandarma ve kesim ekipleriyle uyandı. Kesime direnen İkizköylülere biber gazlı, kalkanlı jandarma müdahalesi oldu. Gözaltılar var. Buna rağmen protestocular geri adım atmıyorlar. İlerleyen saatlerde serbest bırakılan eylemciler, tekrar nöbete gitti. İkizköylüler bir an önce Akbelen Ormanı’ndaki ablukanın kaldırılmasını ve kesim kararının durdurulmasın talep ediyor. Duyarlı kamuoyunu Akbelen Ormanı’na desteğe çağırıyorlar.  İstanbul ve Bursa'daki dayanışma eylemlerinin haberlerine sitemizden ulaşabilirsiniz. Ne olmuştu?  Yeniköy ve Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerini işleten, Limak Holding ve İÇTAŞ ortaklığındaki YK Enerji, İkizköy’deki Akbelen Ormanı’nın 740 dönümlük bölgesini, termik santrallere linyit sağlayan açık maden ocağına katmak için gerekli izinleri almış (Kasım 2020) ancak İkizköylüler’in direnişiyle karşılaşmıştı. 17 Temmuz 2022 sabah saat 6'da Akbelen Ormanı’na giren Orman İşletmesi kesim ekibi İkizköy halkı ormanın derinliklerine erişinceye kadar 30'a yakın ağacı kesmişti. İkizköylüler o günden beri ormanda 24 saat nöbet tutuyor.

Kuraklık: Yağışlar arttı ama çölleşme riski azalmadı

Bu yıl daha önce hiç yaşanmamış tuhaf bir hava olayı gerçekleşti, tüm Türkiye’yi yağış haritalarında yeşile boyayan yağmurlar aylar boyunca dinmek bilmedi, Haziran’ı da bahara çevirdi. Fakat maalesef bu yağışlar, kimi yayın organlarında iddia edildiği gibi Türkiye kuraklık haritasını da yeşile boyamış değildi. Aksine, uluslararası kuraklık ölçüm haritaları, Türkiye’deki Mayıs 2023 kuraklık değerlerinde herhangi bir iyileşme görülmediğini, bilakis ülkenin üçte birine yayılmış bir bitki örtüsü stresi yaşandığını, dolayısıyla alarm durumuna geçmemiz gerektiğini gösteriyordu. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) paylaştığı “Standart Yağış İndeksi – 2023 Mayıs Ayı Meteorolojik Kuraklık Haritası” son üç ayın verileriyle Türkiye’yi nemli ve çok nemli değerlere ulaşmış gösteriyordu ama üç değil de altı aylık değerlendirmeye baktığınızda haritanın ağırlıklı olarak hafif nem ve şiddetli kuraklık arasında gidip geldiğini görebilirdiniz. 12 ya da 24 aylık ölçümlerdeyse aynı harita ‘çok şiddetli kuraklık’ ve ‘olağanüstü kuraklık’ bölgelerini de içermeye başlıyor.  Kuraklıklar bir yandan dinamik süreçlerden (hava anomalileri) diğer yandan da termodinamik süreçlerden (hava sıcaklığı, radyasyon, rüzgar hızı ve bağıl nemdeki değişiklikler) etkilenir. Dinamik süreçler zaten bu termodinamik değişimlere dolaylı bir tepki olarak ortaya çıkıyor. Diğer bir deyişle; yüksek sıcaklıklardaki artışlar ve atmosferik buharlaşma termodinamik değişkenleri doğrudan etkiliyor ve bunlar meydana geldiğinde sıcak hava dalgalarını, kuraklıkları, şiddetli yağış olaylarını yaşamaya başlıyoruz. Özetle, hızla ısınmaya devam eden bir gezegende, hava olaylarında aşırı uçlara savrulma durumunun sayısı ve bu aşırı hava olaylarının şiddeti gün geçtikçe artıyor, aşırı yağışlar devam etse dahi kuraklık riski azalmıyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporlarının yıllardır üstünde durduğu ve bilhassa Avrupa ile Akdeniz Havzası için öne çıkan riskler olarak vurguladığı şekliyle; bu bölgede yalnızca aşırı ısınma ve benzersiz bir kuraklık değil, eş zamanlı olarak aşırı yağış olaylarında da artış bekleniyordu.  Bilimsel raporların sunduğu tüm bulgular son 20 yılda gerçeğe dönüştü, son 10 yılda ise raporlardaki tahminlerin yaşanmakta olanlara göre ılımlı kaldığı görüldü. Bir iklim felaketleri dünyasına geçiş yaptık ve Türkiye özelinde de aşırı hava olaylarının sayısı ile şiddeti her yıl artma eğiliminde. MGM’nin “Türkiye 2022 İklim Değerlendirmesi Raporu” da 2022’nin tüm zamanların en çok aşırı hava olayı yaşanan yılı olduğunu doğruluyor.  El Nino faktörü de devreye girdi Büyük Okyanus’ta rüzgar şiddeti ve deniz suyu sıcaklığı değerlerindeki değişim El Nino ve La Nina adlı iki fazlı bir iklim modeline yol açıyor. Geçtiğimiz üç yıl boyunca sıcaklık artışları üzerinde dengeleyici etkiye sahip olan La Nina fazındaydık. Ancak gezegenin en büyük doğal iklim fenomeni olan El Nino da maalesef bu yıl bir kez daha devreye girdi. Okyanuslar, La Nina fazında, atmosfere salınan aşırı CO2 yoğunluğunun hapsettiği ısının büyük bir kısmını emiyorken El Nino’da okyanusta hapsedilmiş bu ısı yeniden atmosfere salınmaya başlıyor ve yüzey sıcaklıkları daha da artıyor. Faz geçişi nemli, yağmur yüklü havanın da yer değiştirmesine sebep oluyor, bunun sonucunda kimi bölgelere ısı dalgaları, kimineyse seller getiriyor, orman yangınlarının sayısını artırıyor, kuraklık riskini büyütüyor. Ve dünyanın her yeri bundan etkileniyor.  Aşırı hava koşullarını daha da uç noktalara iten El Nino geçtiğimiz ay dünya genelinde kırılmaya başlanan yeni sıcaklık rekorlarını inanılmaz seviyelere çekebilir: Mayıs’ta başladı, Haziran’da küresel ortalama sıcaklıklar, aynı ay için daha önce kaydedilen seviyelerin 1C üzerine çıktı. Üstelik en şiddetli etkileri bu yıl değil 2024’te ortaya çıkacak. İşte tablo bu… İklim krizi derken gün geçtikçe derinleşen bir krizden, gezegendeki tüm yaşam için görülmemiş tehditler oluşturacak bir felaketler zincirinden bahsediyoruz. Kurtulmanın tek bir yolu var; fosil yakıt çıkarmaya ve kullanmaya hemen son vermek, enerji ihtiyacımızı yenilenebilir kaynaklardan sağlamak üzere küresel bir enerji dönüşüm başlatmak. Ne var ki kapitalizm gücünü savaş makineleri ve fosil yakıtlardan alıyor. Böyle bir dönüşümü kapitalistlerden beklemek, atalete teslim olup filmin sonunu kabullenmek anlamına gelir. Dolayısıyla, fosil yakıtlardan çıkış konusunda muazzam bir basınç oluşturmak zorundayız. Küresel iklim hareketi, tüm dünyada birleşik mücadele çağrısı yapıyor, mücadeleyi büyütecek olan işçileri, kadınları, LGBTİ+’ları, göçmenleri, kısacası her bir mücadeleyi, herkesi kendilerine katılmaya davet ediyor, çünkü milyonlar sokağa çıkacak olursa her şey değişir. Şimdi milyonların gücüne ihtiyacımız var.

Susmuyoruz: Hayvan cinayetlerine son!

Hayvan, Yaşam, Özgürlük İnisiyatifi bayram tatilinde ziyarete kapatılan Mamak Barınağı önünde basın açıklaması yaptı. İnisiyatif adına Güliz Gündüz tarafından okunan açıklama şöyle: “Geri alınamayacak haksızlıklar vardır, hiçbir özrün telafi edemeyeceği haksızlıklar; ben o anda her şeyin donup o noktaya baktığını düşünürüm, gecenin, gündüzün, rüzgarın, yıldızların, güneşin, her şeyin, bir an için taşlaşıp gözlerini oraya diktiğini düşünürüm. Sanki benim soluğum kesildiğinde yeryüzünün de soluğu kesilmiştir!” S.K.  Aylardır soluğumuzu tuttuk, gözlerimizi diktik, ağaca asılan köpeklere, yakılarak öldürülen kedilere, gecenin bir yarısı gözleri dönmüş belediyelerin hayvanların boynuna aparatlar takarak boğarcasına toplama kamplarına aldıkları hayvanlara bakıyoruz. Şiddetin bu denli gözümüze sokulduğu, cezasızlıkla beraber kötülüğün güç bulduğu bir dünyada hayvanların haklarını anlatmaya çalışıyoruz. Devrim gibi yasa getiriyoruz diyenlerin yasayı uygulamayıp üstüne cinayeti körüklediklerini dehşetle izliyoruz.  Her hayvanın hayatı biriciktir ve her hayvan kendi hayatının öznesidir. İsimleri olmayabilir, aileleri, arkadaşları, sosyal ilişkileri olduğunu, bizim gibi sevinç ya da üzüntü duyduklarını, korktuklarını, rüya gördüklerini biliyoruz. Korkunç bir nefret pompalamasıyla her birinin biricik hayatının hiçe sayıldığını, işkencelerle öldürüldüklerini de bildiğimiz gibi. Biz bunlara seyirci kalmayacağımızı buradan açıkça ifade ediyoruz. Hayatlarını çaldığınız Dayı, Şila, Köpük gibi isimleri olan hayvanların cinayetlerinin peşinde olduğumuz gibi isimlerini bilmediğimiz sokakta yaşayan bütün hayvanların da yanlarındayız. Hayvanların öldürüle öldürüle elde ettiği yasayı uygulatacak ve yasayı Hayvan Hakları Yasası olarak genişletmek için elimizden gelen her şeyi yapacağımızı beyan ediyoruz. İsteklerimiz açık ve nettir: Toplama kamplarına alınan hayvanlar mahallelerine geri bırakılsın. Ortak kültürle birarada yaşadığımız hayvanlar bizlerin komşusu olarak yaşamaya devam etmeli.  Sürü psikolojisine girmemeleri ve popülasyonun artmaması için etkin kısırlaştırma seferberliği ülkenin her yerinde başlatılsın. Üretim/ satış durdurulsun. Yasada geçen “hayvanlar mal değil candır” beyanına uyulsun ve hayvan satışı yasaklansın. Hayvana şiddet uygulayan, cinsel istismarda bulunan, hayvan cinayeti işleyen katiller yatarı olan hapis cezasıyla yargılansın.  5199’un 6.maddesine dokunulmasın, kısır, sağlıklı hayvanlar mahallelerinde yaşamaya devam etsin. Hayvanların öldürülmesini tetikleyen söylemler cezasızlıkla ödüllendirilmesin. Nefret suçu işleyen herkes cezasını çekmeli.  Taleplerimiz yerine getirilene kadar susmayacağımızı ve bu mücadelemizin katlanarak artacağını belirtir ve hayvanlarla insanların kurtuluşunun ortak olduğunu düşünen herkesi bileşik hak mücadelemize davet ederiz.  Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Yok oluş çağı

BM çevre şefi, hükümetlerden biyoçeşitlilik için küresel bir anlaşmaya varılmasından altı ay sonra bu anlaşmanın gereğini yerine getirmelerini istedi. Cambridge Üniversitesi'nden ekonomist Profesör Partha Dasgupta, insanların doğayı sınırlarının ötesinde sömürdüğü uyarısında bulundu. İngiltere Hazinesi tarafından 2021 yılında yaptırılan doğanın ekonomik önemine ilişkin dönüm noktası niteliğindeki incelemenin yazarı Dasgupta, gezegene verilen zararı hesaba katmayan ekonomi politikalarını savaş (2. Dünya) sonrası ekonomik büyümeye dayandırmaya devam etmenin bir hata olduğunu söyledi. Ülkelerin doğayı korumak için bu on yılın hedeflerini kabul ettiği Cop15'ten altı ay sonra Guardian'a konuşan Dasgupta, kara ve denizlerin %30'unu korumaya yönelik bir hedefin, geri kalan %70'in yok edilmesine yol açmaması gerektiği konusunda uyarıda bulundu. Dasgupta 2021 raporunda yer alan, hükümetlerin biyoçeşitlilik kaybını durdurmak üzere harekete geçebilmeleri için şirketlerin tedarik zincirlerinin doğaya dayanan kısımlarını açıklamaları gerektiği yönündeki tavsiyesini yineledi. Kunming-Montreal küresel biyoçeşitlilik çerçevesinin Aralık 2022'de kabul edilmesinden bu yana, açık denizlerin korunması için bir anlaşma yapıldı ve plastik atıkların düzenlenmesi için yasal olarak bağlayıcı bir BM anlaşmasına doğru ilk adımlar atıldı. Luiz Inácio Lula da Silva'nın Brezilya'daki başkanlığının ilk birkaç ayında Amazon'daki ormansızlaşmada azalma görülmüş olsa da, doğa AB'de bir kültür savaşları konusu haline gelmiş, restorasyon ve pestisitlerin azaltılmasına ilişkin öneriler şiddetli bir muhalefetle karşılaşmıştır. Montreal Anlaşması'nda yer alan 23 hedef ve dört amaca ulaşma yolunda kaydedilen ilerlemeye ilişkin gayri resmi bir güncellemenin, gezegenin sağlığına ilişkin bilimsel uyarıların devam ettiği bir ortamda Dubai'deki Cop28'de yapılması bekleniyor. Dasgupta, "Eğer doğanın ürün ve hizmetlerine olan talep, arz etme kabiliyetini aşmaya devam ederse, o zaman bir çöküş olacaktır" dedi. "Bu sınırlı bir kaynaktır. Balıkçılık sürekli aşırı avlanma nedeniyle tükendiğinde, bunun balıkçılığın yok olmasına yol açtığını biliyoruz. Şimdi bunu biyosfer ölçeğinde hayal etmeye çalışın. "[Doğaya yönelik] bu aşırı talep sadece 50 yıllık bir geçmişe sahip. İkinci dünya savaşından bu yana bu talepte büyük bir hızlanma oldu. Bu deneyim politikaya rehberlik ediyor ve bu gerçek bir hata çünkü doğal sermayeye büyük bir zarar verdi. Bu düşüş istatistiklere kaydedilmemiştir. Ulusal hesaplarda görünmüyor" diye ekledi. "Bir ekonomist olarak, küçük toplumlara dünya ekonomisinin bir prototipi olarak bakmayı seviyorum. Yoksul köy ekonomilerini incelemek size çok şey anlatır: doğal sermayeye derinden bağımlıdırlar. Bu tür toplumların çoğu çökmüş durumda. Bunu Sudan'da yağmursuz alanlar, cılız sığırlar ve kilometrelerce göç eden insanlarla gördük. Doğa bozulduğunda neler olduğunu bilmiyor değiliz." Montreal'de Vatikan ve ABD dışındaki tüm hükümetler tarafından kabul edilen hedef ve amaçlar arasında on yılın sonuna kadar gezegenin yüzde30'unun doğa için korunması, çevreye zarar veren sübvansiyonlarda 500 milyar dolarlık (410 milyar sterlin) reform yapılması ve gezegenin bozulan karasal, iç su, kıyı ve deniz ekosistemlerinin %30'unun restore edilmesi yer alıyordu. Cop15 anlaşmasının bir parçası olarak, dünyanın dört bir yanındaki büyük şirketlerin, Dasgupta raporunun önemli bir tavsiyesini yineleyerek, tedarik zincirlerinin doğaya dayanan kısımlarını ifşa etmeleri ve herhangi bir tahribatı azaltmak için harekete geçmeleri gerekiyor. "Vatandaşlar olarak hepimiz harekete geçmek istiyoruz: Hükümet ne yapmalı? Vatandaş ne yapmalı? Şirketler ne yapmalı? Hangi yasalar çıkarılmalı? Şirketlerin tedarik zincirlerinde neler olup bittiğini açıklamaları konusunda ısrarcı olmalıyız. Bunu yaparak yatırımcılarınıza bir sinyal göndermiş olursunuz. Ve eğer Brezilya'daki yağmur ormanlarını tahrip ettiğiniz gerçeğini önemsiyorlarsa, bunun için sizi cezalandıracaklardır. Ancak bunu yaptığınızı asla bilmezlerse, cezalandırmazlar" dedi. (The Guradian)

Tutuklu aktivist Morgan Trowland “İklim kaosuyla mücadele etmek doğru” diyor

İklim aktivisti ve Just Stop Oil (Sadece Petrolü Durdurun) destekçisi Morgan Trowland, dünyayı korumak için hapsedilmenin nasıl bir şey olduğu hakkında Highpoint hapishanesinden Socialist Worker gazetesine yazdı. Morgan Trowland geçen yıl Kraliçe II. Elizabeth Köprüsü'nün tepesine tırmandı. O ve diğer aktivist Marcus Decker, köprüyü 36 saat boyunca işgal etti. Trowland eylem sırasında yaşadıklarını şöyle anlatıyor: Köprüye tırmanırken, tam anlamıyla adrenalin hissettim. Kabloya çıkmak korkutucu bir adımdan sonra, oldukça sakin ve dengeli bir şekilde tırmandım. Kablodan inmek yine korkutucuydu. Tırmanırken bir kez kabloya sıkıca sarılmam gerektiğinde bir titreme yaşadım. Bu korkutucu, baş döndürücüydü. Ama bağlıydım, bu yüzden tehlikede olmadığımı biliyordum. Köprünün tepesinde, içten gelen bir mesajı selfie bir video aracılığıyla iletmek aşkın bir duygu verdi. Tepede olduğumda, hayatta kalma gibi taktiksel konuları düşündüm ve ardından inmek için en iyi zamanı düşündüm. Bir süre boyunca gece üşüme konusunda endişelendim. Ancak ilk gece rüzgar azaldı ve uyudum. Uyandığımda büyülü ve genişleyen bir güneşin doğuşunu gördüm. Çoğu zaman, uyarı mesajını nasıl ileteceğim konusunu düşündüm. O saatler çok fazla medya ilgisi vardı. Marcus ve ben, Just Stop Oil'un (JSO) mesajını yaklaşık beş medya kuruluşuna iletmek için çok zaman harcadık. İki kritik noktayı net bir şekilde iletmek bizim için gerçekten önemliydi. İlk olarak, petrol ve gaz üretiminin şu anda insanları öldürdüğünü ve ikinci olarak hükümetin yeni petrol kuyularına lisans vermeyi durdurması gerektiğini vurgulamak istedik. Oradayken zamanımın birazını arkadaşlarıma ve aileme mesaj atmak için harcadım. Yeni Zelanda'daki kız kardeşim ve babamla telefon görüşmesi yaptım, bu gerçeküstü bir hissiyat verdi. Üşüme konusunda endişelendiğim süre dışında, planımızı başarıyla gerçekleştirebildiğimiz için çoğunlukla sevinçli hissediyordum. Bu duyguyu hissetmek iyiydi, çünkü birkaç yıldır ekolojik çöküş yoluyla ne kadar çok şey kaybettiğimiz konusunda çok karamsardım. Küresel Güney'dekilerin iklim değişikliği etkilerinden kendilerini korumak için çok az olanakları olduğunu biliyordum. İnsanlara maruz bıraktığımız acı dehşet verici. İktidardakiler iklim krizi konusunda ayak sürüyorlar. Daha fazla petrol kuyusu açıyorlar ve ekonomik büyümeyi insanların can güvenliğinin önüne koyuyorlar. Köprüde Salı öğle vaktine yaklaşırken, motor yolu üzerinde ciddi bir aksama yarattığımızın farkındaydık, bu nedenle gerilim arttı. Polise teslim olmak ve inmek için karar verdiğimde, görevimi yerine getirdiğim için sakin ve rahattım. Benim için bu eylem, dört yıl süren şiddet içermeyen doğrudan eylemin bir sonucuydu. Önce Extinction Rebellion (Yokoluş İsyannı) ile başladı, ardından JSO ile devam etti. Yaklaşık 32 farklı eyleme katıldım ve bunların 27'sinde tutuklandım. Bu eylemlerden bazıları çok stresliydi ve birçok planlama gerektiriyordu. Ancak bunlardan özgürce çıktım. Bu eylemler, dünyada kaybettiğimiz tüm güzellikler için umutsuzluk ve üzüntü duygularıyla birlikte, insanların kendi evimize bunu yapmasına duyulan öfke tarafından belirlendi. --- 'Şiddetsiz doğrudan eylem gezegeni kurtarmak için yeterli değil' Ben şiddetsiz doğrudan eylemin gezegeni kurtarmanın en iyi yolu olmadığını düşünüyorum. Bence bu, çevre aktivisti Joanna Macy'nin "Büyük Dönüş" olarak tanımladığı şeye yol açabilecek üç boyutlu bir faaliyetin bir parçası olmalı. Macy, hayatı doğru bir şekilde sürdürebilen bir sisteme geçişi sağlayacak üçüncü büyük bir devrimin gerektiğini düşünüyordu. Bunun için üç boyutlu bir eylemden bahseder. İlk olarak şiddetsiz doğrudan eylem, ikincisi doğayla dengede yaşamak için alternatif sistemler oluşturmak ve üçüncüsü ise zihniyetimizi dönüştürmek. Şiddetsiz doğrudan eylem, zararı yavaşlatmaya ve yaşama hayatta kalma şansı tanımak açısından önemlidir. Ancak tek başına yetersizdir, çünkü sömürücü kapitalizm acımasızdır ve kaçınılmaz olarak baskın gelir. Yapmamız gereken, üç boyutu bir araya getirmek. Ayrıca, iklim ve ekolojik çöküşün sonsuz kayıp tehdidi oluşturduğu argümanı da var. Bu nedenle, kaybı azaltma şansı olan herhangi bir eylem, küçük bile olsa, potansiyel olarak büyük bir fayda sağlar. Elbette otoyolda seyahat eden insanları engellemek ve bir uyarıda bulunmamnın onlar üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu kesin olarak bilemiyorum. Belki çoğu insan "Siktirin gidin, meşgulüm. Yolumdan çekilin" diyor. Ancak önemli bir kesimin, fosil yakıtların bizi öldürdüğünü anladığı ve mesajı aldığı büyük bir olasılıktır. Ve tabii ki, küçük bir azınlık derinden etkilenir ve kendileri için eyleme geçme ilhamını alır. İklim hareketi, değişimi gerçekleştirmek için gereken tüm sarmalı, şiddetsiz doğrudan eylemi de içeren bir şekilde benimsemelidir. (Socialist Worker)

Geri 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 İleri

Bültene kayıt ol