Yeni ifşalar petrol üreticisi ülkelerin gerçekten ne kadar korkunç olduğunu gösteriyor.
Dubai'deki COP28'in başladı, ancak daha başlamadan bitmişe benziyor. Dün ortaya çıkan bilgiler, ev sahibi ülkenin, küresel ölçekte yürütülen yeni petrol ve gaz anlaşmalarında üstünlük sağlayabilmek adına resmi konumunu kullandığını gösterdi. Bu, Exxon veya Shell ahlaki değerlere ne kadar önem veriyorsa, esasen birer petrol şirketi gibi faaliyet gösteren ülkelerin de anca o kadar önem verdiğini göstermesi açısından iyi bir hatırlatma oldu.
İngiltere'deki İklim Raporlama Merkezi tarafından elde edilen ve ilk olarak BBC tarafından yayımlanan belgeler, bu yılın COP başkanı ve aynı zamanda BAE'nin ulusal petrol şirketi başkanı olan Sultan Ahmed Al-Jaber’in en az 28 ülkenin yetkilileri ile, resmi görüşmelerin başlamasından önce yapmayı planladığı toplantıların gündemlerini gösteriyor.
Örneğin Çin’e dair maddede şöyle deniyor: BAE'nin devlet petrol şirketi Adnoc, "Mozambik, Kanada ve Avustralya'da uluslararası LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) fırsatlarını ortaklaşa değerlendirmeye isteklidir."
Kolombiyalı bir bakana ise, Kolombiya'nın fosil yakıt kaynaklarının geliştirmesini destekleme konusunda Adnoc'un "hazır olduğu" söylenmesi tavsiye edilmiş.
Adnoc'un, fosil yakıt projeleri geliştirmek için, aralarında Almanya ve Mısır'ın da bulunduğu 13 ülke hükümetleriyle çalışmak istediğinin bildirilmesi gibi bir gündem maddesi de mevcut.
Aynı günün ilerleyen saatlerinde, İklim Araştırmaları Merkezi’nin yayınladığı daha da şok edici başka belgeler ortaya çıktı. Bu (yeni) belgeler, BAE'nin yakın müttefiki olan Suudi Arabistan'ın, Afrika ve Asya ülkelerini fosil yakıtlara bağımlı hale getirmeyi amaçlayan bir Petrol Geliştirme Sürdürülebilirlik Programı üzerinde çalıştığını gösteriyordu. Çizgi romanlardaki kötü karakterler gibiler:
“Soruşturma, zengin ülkeler giderek temiz enerjiye geçerken Afrika ve diğer (yoksul) bölgelerde fosil yakıtla çalışan otomobiller, otobüsler ve uçakların kullanımını artırmaya yönelik bazı planlar hakkında detaylı bilgiler elde etti.
Petrol Geliştirme Sürdürülebilirlik Programı, konvansiyonel uçaklardan üç kat daha fazla jet yakıtı kullandığı belirtilen süpersonik hava seyahatinin geliştirilmesini hızlandırmayı ve ucuz bir içten yanmalı motorlu aracın seri üretimi için bir otomobil üreticisi ile ortaklık kurmayı planlıyor. Ayrıca programda, kıyı bölgelerine elektrik sağlamak için, aşırı emisyon üreten akaryakıtı veya petrolü kullanacak termik santral gemilerinin teşvik edilmesini amaçlayan başka planlar da mevcut.”
İnanması güç olduğundan mutlaka bakmanızı önerebileceğim bu yeni dokümanlar, bundan 10 yıl önce Exxon'un iklim yalanlarını ortaya çıkaran belgelerin yaptığı kadar önemli bir görevi yerine getiriyor, çünkü bu ülkelerin sektörü tasfiye edebilmek için iyi niyetle çabaladıkları iddiasını sona erdirmiş oldu. Bilakis, ham petrol talebini devam ettirecek ucuz araçlar üretmek adına otomobil üreticilerine yöneliyorlar.
PowerShift Africa'nın deneyimli kampanyacısı ve başkanı olan Mohammed Adow’un Guardian'a aktardığı şekliyle; "Suudi hükümeti, Afrika'yı zararlı ürününe (fosil yakıtlara) bağımlı hale getirmeye çalışan bir uyuşturucu satıcısına benziyor... Dünyanın geri kalanı kirli ve kirletici olan fosil yakıtlardan kendini arındırırken Suudi Arabistan daha fazla müşteriye ihtiyaç duyup gözlerini Afrika'ya dikiyor. İğrenç bir tutum.”
Petrol devlerinin bu ülkedeki iğrenç davranışlarına alışkınız, özellikle de kendi bilim insanları sonuçları konusunda uyarmışken bile iklim eylemini geciktirmek için on yıllardır sürdürdükleri dezenformasyon kampanyalarına. Aslında Amerika da petrol çıkarları konusunda tam olarak aynı şekilde davranıyor. Bundan sadece üç yıl önce The Times'ta, Afrika'yı plastikle doldurmak için yürüttükleri lobi faaliyetine dair bir haber yayımlanmıştı:
“Dünyanın en büyük kimyasal üreticilerini ve fosil yakıt şirketlerini temsil eden bir sanayi grubu, Amerika Birleşik Devletleri'nin Afrika'nın en büyük ekonomilerinden biri olan Kenya ile plastik torba yasağı da dahil olmak üzere plastiklere yönelik katı sınırlarını tersine çevirmesi için yapılan ticaret müzakerelerini etkilemek için lobi faaliyetleri yürütüyor. Ayrıca Kenya'nın, sınırlama sözü verdiği plastik çöp ithalatına devam etmesi için de baskı yapıyor.
Plastik üreticileri Kenya sınırlarının ötesine de göz dikti. Amerikan Kimya Konseyi'nin uluslararası ticaret direktörü Ed Brzytwa, Amerika Birleşik Devletleri Ticaret Temsilcisi Ofisi'ne yazdığı 28 Nisan tarihli bir mektupta şöyle söylüyor: ‘Kenya'nın gelecekte, bu ticaret anlaşması aracılığıyla, Amerika'da üretilen kimyasallar ve plastiklerin Afrika'daki diğer pazarlara tedariki için bir merkez olarak hizmet verebileceğini öngörüyoruz’."
Times’a göre bu hamle, "dünya iklim değişikliğiyle mücadele ederken kaçınılmaz bir düşüşe hazırlanan petrol endüstrisinin durumunu” yansıtıyordu; “Kârları koronavirüs salgını sırasında düşüyor ve endüstri, iklim değişikliğinin dünyayı fosil yakıtlardan uzaklaşmaya zorlayabileceğinden korkuyor. Üreticiler, arz fazlası petrol ve gaz için yeni kullanım alanları yaratmaya çalışıyor. Rüzgâr ve güneş enerjisi giderek daha uygun hale geliyor ve hükümetler, iklim değişikliğiyle mücadele etmek için fosil yakıtların yakılmasını azaltan yeni politikaları değerlendiriyor."
Kanımca, petrol şirketlerinin ve petrol ülkelerinin bu gezegeni mahvetmeye devam etme çabalarından daha sistematik bir kötülük hayal etmek zor; bu, tütün şirketlerinin ABD'de hukuki kayıplarla karşılaşırken Asya'daki pazarlarını genişletmeye yönelik stratejilerine benziyor. Ancak bu sefer pasif içicilik de ölüm getirecek. Petrol dünyası, ürünlerinin yol açtığı zararın sorumluluğunu üstlenmek ve bunu nasıl telafi edeceğini bulmaya çalışmak yerine, geçen hafta HeatMap'teki iyi gazetecilerin "kazançlı düşüş" olarak adlandırdığı şeye hazırlanıyor. Şöyle diyorlardı;
“Petrol devleri, enerji kullanıcılarının her yerdeki değişken, pahalı ve kirletici (ancak çok kârlı) bir enerji kaynağına bağımlı kalmasını umarken, gerileyen bir sektörden elde edebilecekleri son kârların peşine düşüyor. Eğer ki yeni egemen üreticiler oyuna geç girmeye çalışırlarsa (Barbados, Senegal ve Mozambik gibi), daralan petrol piyasasına yakalanabilirler. Bu, daha ucuz ve daha iyi sermayeli üreticilerin (Körfez ülkeleri veya ABD'nin önde gelen üreticileri) zirve öncesi dönemde elde edeceklerinden biraz daha düşük olsa da rahat bir kârla satış yapmaya devam etmesine neden olacak.”
Kendisi de Kuveytli bir petrol yöneticisi olan OPEC'in başkanı dün yaptığı açıklamada sektörü sorumlu tutmaya yönelik her türlü çabanın kendilerini "iklim krizinin sebebi olmakla haksız yere karaladığını" belirtti ve yeni raporlamanın "en hafif tabirle diplomatik olmaktan uzak" olduğunu söyledi. Diplomatik olmadığı söylenen şey, kimilerinin suçlarını örtbas etmek ve sürdürebilmek için bu müzakere sürecini kullanma çabalarıdır ki bunların su yüzüne çıkarılmasından rahatsızlar. Böyle olunca insan, COP öncesinde Antarktika'ya yaptığı büyük geziyle dünyanın dikkatini bu küresel ölçekli intihar yolculuğuna çekmeye çalışan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e de üzülüyor. Şöyle diyordu;
“Uyuyan devden, Antarktika'dan yeni döndüm.
İklim kaosuyla uyanan bir dev.
Antarktika ve Grönland 1990'ların başına kıyasla üç kat daha hızlı eriyor.
Antarktika'daki buzun üzerinde durmak ve ne kadar hızlı kaybolduğunu oradaki bilim insanlarından duymak son derece şok edici.”
Guterres tek umudun "1,5 derece sınırına uygun bir zaman diliminde fosil yakıtların aşamalı olarak ortadan kaldırılmasına yönelik açık ve inandırıcı bir taahhüt" olduğunu söyledi. Oysa yeni belgeler BAE ve Suudi Arabistan’ın bunu engellemek için ellerinden geleni yaptığını gösteriyor.
Guterres'e basın toplantısında yöneltilen ilk soru El Cezire'den gelmişti ve bu belgelerle ilgiliydi:
“BAE'nin COP’un arka planında karbon yakıt anlaşmaları müzakere ettiği ve niyetlerinin de bu olduğu yönündeki iddialara nasıl tepki veriyorsunuz? Bu durumun COP’u etkisizleştireceğinden endişe duyuyor musunuz?”
Guterres zorlukla yutkunarak "Bunun doğru olduğuna inanamıyorum" dedi.
Ama tabii ki inanabiliyordu, nitekim son 35 yıldır dikkatle takip edenlerin hiçbiri inanmakta zorluk yaşamadı. Bu, kendileri için gezegeni feda etmekten hiç çekinmeyen ahlaksız bir grup insanın mantıksal sorunudur.
COP için – yani aslında gezegen için– tek umut, böyle belgeler karşısında hissettiğimiz bu tiksintinin bir şekilde, petrol devlerinin gücünü kırabilecek kadar güçlü bir hareketi teşvik ediyor oluşudur.
2023 İklim Değişikliği Konferansı (Cop28), 30 Kasım - 2 Aralık tarihlerinde Dubai'de toplanacak. Ülkeler iklim değişikliğini önleyici kararlarından çok petrol anlaşmaları yapacak.
Dünyayı fosil yakıtların yol açtığı yıkımdan kurtarmayı amaçladığını söyleyen önemli bir iklim konferansı ev sahipliğinizde toplanıyorsa ne yaparsınız?
Eğer Birleşik Arap Emirlikleri iseniz Cop28'e ev sahipliği yapma konumunuzu petrol endüstriniz için yaklaşık 222 milyar dolarlık anlaşmalar imzalamak için kullanırsınız.
Cop süreci, her zaman sahte değişim umutları satmış ve fosil yakıt şirketlerini korumuştur. Şimdi bu mantık utanç verici bir şekilde daha da ileri gitti.
İklim Raporlama Merkezi'den gazeteciler, BAE temsilcilerinin konferanstan önce 27 yabancı hükümetle görüşme planlarını içeren belgelere ulaştı.
BAE, diğer fosil yakıtlarla birlikte dünyanın sekizinci büyük petrol üreticisidir.
Petrol şirketi Adnoc, önümüzdeki beş yıl içinde genişleme için 152 milyar dolardan fazla kaynak ayırdı.
Cop sürecinin gezegeni kurtarmak için kurulmadığının altını çizelim. Bunun yerine her zaman dünya liderlerinin fosil yakıt kapitalizmini nasıl sürdüreceklerini tartışmak için gittikleri yer olmuştur.
Ve BAE, Ortadoğu'da İsrail ile ilişkileri "normalleştiren", son üç yılda apartheid devletiyle yakın ilişki kuran ilk ülkelerden biriydi.
BAE ve emperyalist rekabet sistemine kilitlenmiş diğer ülkeler için kâr, dünyayı kurtarmaktan önce gelmektedir. Savaşa ve etnik temizliğe karşı çıkmaktan önce geldiği gibi.
Fotoğraf: Sultan el-Jaber / Cop28'in başkanı ve BAE'nin devlet petrol şirketi Adnoc'un da başkanı
Nihat Özdemir’in şirketi Limak, Akbelen’in ardından Tekirdağ’da yeni bir doğa katliamına hazırlanıyor.
Doğal alanların talanı ve devletten aldığı destekle adından sıkça söz ettiren şirketlerden biri olan Limak Çimento, Tekirdağ’ın Saray ilçesinde, duvar kaplamalarında ve süslemelerde kullanılan gnays ocağı işletmek için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na başvurdu.
Eğer proje onaylanırsa, şirket devlet ormanı içinde bulunan, 78.34 hektarlık bir alanı, yaklaşık 110 futbol sahası büyüklüğünde bir araziyi maden ocağı işletmek üzere kullanacak ve proje değeri 60 milyon 403 bin TL olacak.
Projenin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna göre, bölgede Bern Sözleşmesi uyarınca koruma altında olan paçalı şahin, kızıl çaylak, akleylek, kara leylek gibi türler de bulunuyor.
İklim aktivisti Greta Thunberg’in geçtiğimiz pazar günü Amsterdam’da düzenlenen bir iklim mitinginde Filistin yanlısı açıklamalarda bulunmasının yankıları sürüyor. Alman basını tarafından “istenmeyen kişi” ilan edilen Thunberg’e destek büyüyor
İklim aktivisti Greta Thunberg'in, Amsterdam’da düzenlenen bir iklim protestosunda İsrail'in Gazze’ye yönelik saldırılarının ardından Filistin'e destek vermesi, yoğun tepkilere neden oldu. Thunberg, İsrail'in devam eden bombardımanlarının en az yarısı çocuk olmak üzere 10 binden fazla ölüme neden olduğu Gazze'de ateşkes çağrısında bulunmuştu. Eyleme Filistin puşisi takarak katılan ve “İklim Adaleti” yazan bir pankart ve “Sömürgeciliğe son, özgür Filistin” yazılı bir Filistin bayrağının altında yürüyen Thunberg, "İklim adaleti hareketi olarak ezilenlerin, özgürlük ve adalet için mücadele edenlerin sesine kulak vermek zorundayız" demişti.
“Antikapitalist” sloganının atıldığı protestoda katılımcılar ateşkes çağrısında bulunurken, Thunberg’le birlikte kürsüye Hollandalı Barış Örgütü PAX’ın 2023 Barış Güvercini ödülünün sahibi Sahar Şirzad da çağrılmıştı. Bu esnada podyuma çıkan bir erkek Thunberg'in sözünü keserek mikrofonunu almaya çalışmış ve iklim protestosu için geldiğini, diğer görüşleri için gelmediğini söylemişti.
Thunberg’in Filistin’e destek vererek İsrail’in katliam politikalarına karşı çıkması, Alman medyası tarafından yoğun bir şekilde eleştirildi. Aralarında Tageszeitung’un (taz) da bulunduğu bazı gazeteler Thunberg'in fotoğrafını "İstenmeyen kişi mi?" başlığı altında yayımlayarak, Thunberg'in tutumunun iklim hareketine zarar verdiğini öne sürdü. Başka birçok gazete de Thunberg’in antisemitizmden malûl olduğunu ve bu durumun uluslararası iklim hareketi adına güvenilirliğini sorgulattığını yazdı. Yine birçok gazetede iklim hareketinin yeni bir ikona ihtiyaç duyduğu belirtildi. Der Spiegel ise “Greta Thunberg bir antisemit mi, yoksa sadece aptalın teki mi?” başlığını attı.
Yeşiller Partisi Eş Başkanı Ricarda Lang, Thunberg'in sözlerini "kesinlikle uygunsuz" olarak nitelendirirken, Alman-İsrail Derneği (DIG) Başkanı Volker Beck, Amsterdam'daki iklim gösterisinde sarf ettiği sözlerini Thunberg'in "iklim aktivisti olarak sonu" diyerek değerlendirdi. Almanya Yahudiler Merkez Konseyi Başkanı Josef Schuster, Thunberg'in açıklamalarını antisemitizme yakın olmakla eleştirdi. Welt-TV'ye konuşan Schuster, Fridays for Future (Gelecek İçin Cumalar) hareketine İsrail karşıtı tutumlarla arasına daha net bir mesafe koyması çağrısında bulundu. Federal Hükümet Anti-Semitizm Komiseri Felix Klein ise Thunberg'in açıklamalarını İsrail ve Yahudi karşıtı olarak nitelendirdi. Klein, Greta Thunberg'in yaptığı açıklamalarla kendisini tasfiye ettiğini ve bunun Fridays for Future'ın Almanya temsilciliği için de bazı sonuçlar doğuracağını belirtti.
Klein’ın aba altından sopa göstermesinden sonra Fridays for Future Almanya temsilciliği, Thunberg ile aralarına mesafe koyduklarını duyurdu. Yapılan açıklamada “Fridays for Future Almanya olarak net bir kararımız var: Hareket olarak antisemitizmin her türüne net bir şekilde karşıyız. Bu konuda taviz vermeyeceğiz. Burada ve her yerde Yahudi yaşamının korunmasını savunuyoruz. Uluslararası ağ ile olan süreçleri askıya almamızın bir diğer nedeni de budur. Greta Thunberg duruşuyla pek çok insanı rencide ediyor. Bizim için belirleyici olan, onun Fridays for Future Germany'yi temsil etmemesi, bizim kendimizi temsil etmemizdir.” denildi.
Geçtiğimiz Çarşamba günü (15.11) Londra’da daha önce hakkında kamu düzenini bozmak nedeniyle açılan bir davada ifade veren Thunberg, boynunda Filistin puşisiyle geldiği mahkemede suçsuz olduğunu söyledi.
Bu arada Die Linke'nin (Sol Parti) önde gelen üyeleri Thunberg’e desteğini ilan etti. Partinin eski başkanlarından Bernd Riexinger Der Spiegel'e verdiği demeçte Thunberg’e yapılan eleştirilerin çok sert olduğunu, İsrail'i Gazze'deki sivil halka yönelik muamelesi nedeniyle eleştirmekte haklı olduğunu, Gazze Şeridi'nde insani bir felakete tanık olunduğunu söyledi.
Bu esnada İsrail’in Gazze’de yaptığı katliam hız kesmeden devam ediyor. 7 Ekim’den bu yana İsrail saldırılarında Gazze Şeridi’nde 4 bin 710’u çocuk ve 3 bin 160’ı kadın olmak üzere 11 bin 500 kişi öldürüldü. İsrail ordusu, Gazze'de on binlerce yaralı ile sivilin sığındığı onlarca hastaneyi zorla tahliye ettirmek için yerleşkelerini ya da ana binalarını vurdu. İşgal sırasında bazı hastaneleri bastı. Saldırılarda yüzlerce kişi öldü ve yaralandı. Son olarak binlerce insanın sığındığı bir okulu vurdu.
Bursa Su Kolektifi, Milli Parklar Kanunu'nda otel işletmelerinin Turizm Bakanlığı'na devredilmesini Kültür ve Turizç İl Müdürlüğü önünde protesto etti.
Açıklamada "Erdoğan-AKP iktidarı yine turizmciye torbadan rant çıkardı" vurgusu yapıldı.
Bursa Su Kolektifi adına Şafak Erdem ve Habib Göbelez'in okuduğu açıklamanın tam metni:
Tekirdağ’dan New York’a, Pakistan’dan Kanada’ya, gezegen dev bir anaforun içindeymiş gibi.
İklim krizinin dramatik sonuçları milyonlarca canlıyı doğrudan etkiliyor.
Bu korkunç gelişmenin bir sorumlusu var: Küresel kapitalizm. Kapitalizmin kopmaz bir sonucu olan eşitsizlikler ve adaletsizlikler.
Oxfam’ın yayımladığı yeni araştırma, küresel emisyonların yüzde 50'sinin, nüfusun en zengin yüzde 10'u tarafından salındığını gösterdi.
Zenginlerden kurtulmadan iklim krizinden kurtulmak mümkün değil!
Yeni iklim kanunu, iklim krizine gerçek bir yanıt sunabilecek mi? Kanunun mecliste görüşülmesine karşı bir grup iklim inkârcısının başlattığı imza kampanyasında ne talep ediliyor?
Marksist.org editörlerinden bilim yazarı ve iklim krizi araştırmacısı Tuna Emren yanıtlıyor.
Yeni yasama döneminde görüşülecek kanunlardan biri de İklim Kanunu. Peki bu kanun, yaşadığımız iklimsel çöküşe gerçek bir yanıt sunabilecek mi?
Tuna Emren: Paylaşılan taslağa bakılırsa, bu düzenleme emisyonları düşürmek, kömürden çıkıp yenilenebilir enerji sistemlerine geçmek için değil, emisyonlardan kâr elde edebilmek amacıyla hazırlanmış.
Taslağın odağında emisyon ticaret sistemi var. Bu, yoğun salım yapan şirketlere emisyon üst sınırı getiren, sanayi üretimini belli kotalar dahilinde yapmalarını ve böylece sanayi kaynaklı emisyon yoğunluğunu azaltmayı hedefleyen bir düzenleme olarak ele alınır ve öncelikle net hedeflerini, emisyon azaltım düzenlemelerini gündeme getirmesi gereken iklim kanunlarının küçük bir bölümünü oluşturur. Türkiye’nin taslağında ise böyle değil. Sanki mesele emisyon ticaretinden ibaretmiş gibi bir yaklaşım var, üstelik ona bile emisyon sınırı getirmiyor, buna dair bir hedef sunmuyor. Hadi diyelim ki bunun için gerçekten ciddi bir çaba harcanacak, peki bu görevleri kim yürütecek? Hangi bakanlıklar, hangi kamu kurumları bundan sorumlu tutulacak? Ya da gerçekten bu konuda herhangi bir sorumlulukları olacak mı? Bunların hiçbiri yok taslakta. Oysa Türkiye’nin iklim çöküşünü durdurma planlarında yer alması gereken öncelikli hedefi bellidir; kömürden çıkış.
Peki bu taslak ne diyor?
Bir iklim kanunu, her şeyden önce iklim hedefini belirler, bunun acil bir dönüşüm planı olması gerektiğini kabul eder. Bu taslaktaysa örneğin, Türkiye’nin yaşayacağı su krizinden, çölleşmeden, ekosistemlerin nasıl korunacağından hiç bahsedilmezken karbon ticareti yapmanın yöntemleri aranmış. Aslında bir şey de söylenmiyor. Tam söyleyecekmiş gibi yaparken, örneğin şu cümlede olduğu gibi, sonunu yine havada bırakıyor:
“Emisyon Ticaret Sistemi ve gönüllü taahhütler kapsamında yapılacak denkleştirme işlemleri, denkleştirme projelerinin alım-satımı, Emisyon Ticaret Sistemine dahil olmayan; sera gazı emisyonlarının azaltımı, giderim veya tutma faaliyetleri ile yutak alanların artırılmasına yönelik faaliyetler aracılığıyla ulusal standart ve metodolojileri temel alarak karbon kredisi üreten kredilendirme sisteminin esasları ve bu hususlara ilişkin oluşturulacak kurul, komite ve görevli kurumların yetkileri yönetmelikle belirlenir.”
Geçtiğimiz günlerde bir grup iklim inkârcısı bu kanunun meclis gündemine gelecek olmasına karşı çıktı, hatta bunun için 1 milyon imza toplandığı iddia edildi. İklim krizinin bir yalan olduğunu, bir “uysal insan projesini” hayata geçirmek için uydurulduğunu söyleyip duruyorlar. Bu iklim inkarcılarıyla nasıl mücadele edeceğiz?
Kendisine “araştırmacı” sıfatını yakıştıran ama bilimin b’siyle alakası olmayan, komplo teorileri diliyle konuşan Erkan Trükten isimli bir kişinin başlattığı bu tuhaf imza kampanyasında kanunun imzalanmaması talep edilmiş. İddiasına göre, iklim krizi koca bir yalan. Bunun, “dünya nüfusunu azaltma projesi” olduğunu söyleyerek başlıyor işe. Ama sadece nüfusun azaltılması da değil; inançlar yok edilecekmiş, insanlar köleleştirilecekmiş, “şeytanın imparatorluğu gibi bir şey” kurulacakmış.
Ciddiye alınacak bir tarafı yok elbette ama bu tuhaf iddialarıyla 1 milyon imza toplamış birinden bahsediyoruz sonuçta. İşte bu ciddi bir mesele.
Fatih Erbakan da örneğin “kuraklık ısınmayla değil soğumayla olur” gibi gülünç bir akıl yürütme sergilemişti. Sonra bu iddiasını açıklarken kurduğu cümlelere bakınca, hayatında bir kez olsun tek bir IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) raporuna açıp bakmadığını anlıyorsunuz. “Yağmur yağıyor, öyleyse kuraklık yok, o zaman iklim krizi de yalan” gibi bir akıl yürütme olmaz mesela; bir değil birçok mantık safsatası barındıran bir genelleme bu. Halbuki bilimsel çalışmaları yeterince ciddiye alarak okumuş olsalar görecekler ki iklim çöküşü sadece kuraklık riskiyle gelmez. Bir yandan aşırı ısınma ve kuraklık riski olur, eşzamanlı olarak aşırı yağış olaylarında da artış yaşanır. Bu gerçekten çok ileri seviye bir bilgi değil, basit bir termodinamik gerçek: Yer sistemlerindeki ısınma sıcaklığı yükseltirken buharlaşmayı da artırır. Dolayısıyla yakıcı sıcaklar ve kasırgalar, sel felaketleri el ele vererek gelir üstümüze.
Bu yaz Yunanistan’da yaşananlar maalesef bunun göstergesiydi. Önce yakıcı sıcaktan kaynaklı orman yangınları yaşandı, üstüne aynı bölgede inanılmaz bir sel felaketi meydana geldi. Libya’daki durum daha da korkunçtu. Çölün ortasında yeni göller oluştu, binlerce kişi yaşamını kaybetti. Bir benzeri Pakistan’da da yaşanmış ve ülkenin üçte birini sular altında bırakmış sel felaketlerine tanık oluyoruz. Sayıları, şiddetleri giderek artıyor. Ne yöne baksak bir iklim felaketi yaşanıyor ama bu insanlar hala komplo teorisyenlerinin sığ argümanlarıyla yanıt üretme derdindeler.
Aşırı sağın pek elverişli bulup desteklediği bu tehlikeli gruplar tam bir yalan makinesi gibi çalışıyor. Bir milyon imza toplayan kişinin aynı zamanda aşı karşıtı olması şaşırtıcı değil. Zira bu kümelerin ortak özelliği milliyetçiliği bir şekilde köpürterek kadın haklarına saldırılar, LGBTİ+ fobisi, aşı karşıtlığı, iklim krizi inkarcılığı vb. yolunda ilerlemek oluyor. Amerika’da Trump’ın çevresinde örgütlenen komplocu çetenin de başlıca argümanları farklı değildi. Irk, etnik köken, ulus, din, cinsiyet kimliği bağlamında toplumun – bilhassa aşırı sağ tarafından hedef alınan– üyelerine karşı nefret, düşmanlık ve şiddet üreten argümanlar bunlar aynı zamanda. Dolayısıyla, salt iklim inkarcılığıyla değil, tüm özgürlüklerin düşmanı olan aşırı sağcı fikirlerle mücadele ettiğimizin farkında kalmak önemli.
Bizler, iklim krizinin tek bir çözümü olduğunu söylüyoruz: Fosil yakmaya son verip adil bir enerji dönüşümü gerçekleştirmek. Termik santraller kapanacak demektir bu. Emisyon vergilerini değil termik santralleri ne zaman kapatacağımızı konuşalım. Fosil yakıt sektöründe çalışan işçileri yenilenebilir enerji sistemlerinde nasıl istihdam edeceğimizi konuşalım. Kimsenin mağdur edilmediği, herkes için adil bir dönüşüm talebi bu. Bu talebin ardında dünya kadar bilimsel veri, bir o kadar nitelikli çalışma, yüzlerce rapor mevcut.
Kanada, İngiltere, Almanya, Avusturya, ABD, İsveç, Türkiye, Japonya, Uganda, Nijerya, Filipinler, Bangladeş, Burkina Faso, Pakistan gibi dünyanın birçok ülkesinde yüzbinleri oluşturan iklim aktivistleri, fosil yakıtlara son verilmesi, yeni petrol kuyularının açılmaması, yüzde 100 yenilenebilir enerjiye adil geçiş, fosil yakıtlara devlet desteğinin kalkması gibi bir dizi talepler için bir araya geldiler. Bu hafta yapılan eylemlerin bazıları ve aktivistlerin mesajları:
15 Eylül Münih - İklim Grevi ve Fosil Yakıtlara Son Ver eylemleri
Fridays For Future München:
- Bugün Münih'te 10.000'den fazla kişi iklim dostu, değişiklik talebiyle sokaklara çıktı. Hep birlikte adalet istiyoruz.
- İklim felaketiyle geçen bir yazın ardından bugün Almanya'da 250.000 ve dünya çapında çok daha fazla insan sokaklardaydı! İnsanlar kızgın, haklılar.
16 Eylül İngiltere - Fosil Yakıtlara Son ver Yürüyüşü
İklim Adaleti Koalisyonu İngiltere:
- Birleşik Krallık'ta binlerce kişi, fosil yakıtların hızla ortadan kaldırılmasına yönelik küresel çağrının bir parçası olarak yürüyüş yaptı.
Londra'dan Edinburg'a kadar 40'ı aşkın gösteride seslerini duyurdu.
Bu, geçen hafta Birleşmiş Milletler'in, fosil yakıtlar hızla ortadan kaldırılmadığı sürece dünyanın iklim krizini durdurmayı başaramayacağı yönündeki uyarısının ardından geldi.
Dünyanın her yerindeki protestocular, hükümetlere mesajlarını gönderdiler.
Dünya bir dönüm noktasında duruyor. İklim felaketi en çok, insanların en az sorumlu olduğu Küresel Güney'i vuruyor. Baskıcı sistemleri ortadan kaldırmanın, adalet talep etmenin ve fosil yakıtlardan hızlı, adil geçiş sağlamanın zamanı geldi.
Mesaj açık:
- Yeni fosil yakıt lisanslarına son verin.
- Hızlı ve adil bir değişim talep edin.
- İklim adaleti için mücadele edin.
17 Eylül New York - Fosil Yakıtlara Son Ver Yürüyüşü
Yerli topluluklar, azınlık ve insan hakları aktivistleri, doktorlar, sağlık çalışanları, bilim insanları, müzisyenler gibi onlarca farklı grubun katılımıyla büyüyen eylem, fosil yakıtların aşamalı olarak sonlandırmasını ve artık herkesi etkileyen iklim kriziyle mücadele için cesur adımlar atılması gerektiğini talep ettiler. Birçok noktada kurulan kürsülerde Başkan Biden’ın iklim acil durumu ilan etmesi gerektiği dile getirildi.
Göçmenlerin, azınlıkların eşit ve adil bir toplumda yaşamasını hedefleyen 25 bin üyeli ‘Make the Road NY’ grubu:
- YÜKSEK SESLE VE NET! Yaşanabilir bir gelecek için fosil yakıtlar çağını sonlandırmalıyız. Biden fosil yakıtların yayılmasına yeşil ışık yakmaya devam ediyor, ancak gidişatı tersine çevirme gücüne sahip
NDN Yerli hakları kolektifi:
- “Halkımız, kurumsal kapitalizm altında, yaşamlarının ne kadar tehlikede olduğuna dair uyarmaya çalışıyor.
Kapitalizmin, hayati önem taşıyan kaynakları, özellikle de sularımızı kontrol etme, tekeline alma ve kullanma konusundaki sürekli çabasına karşı buradayız.
- “Bu sadece bireysel eylemle ilgili değil, kolektif eylemle de ilgili. Çünkü sistemik adaletsizliklerle, ortadan kaldırılması gereken güç ve sömürü sistemleriyle uğraşıyoruz."
- Yerli halkın topraklarının ve iklimin çalınması arasında doğrudan bir ilişki var. Sömürge hükümetleri kontrolü ele geçirdi. Şirketlerin sömürgeleştirme ve kapitalizm yoluyla topraklarımızı sömürmesine izin verdi, toprakla bağlantımız koptu.
New York Yeşil inanç Grubu:
- Başka bir dünya mümkün! Fosil yakıtlara son verilmesi ve HERKES için adi geçiş çağrısında bulunuyoruz!
Alexandria Ocasio-Cortez (Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi Üyesi)
- Vazgeçmeyeceğiz. Bırakmayacağız. Sinizmin hakim olmasına izin vermeyeceğiz.
18 Eylül Japonya, Tokyo - Fosil yakıtlara ve Nükleere hayır yürüyüşü
Benim Geleceğim Grubu:
- Yüzde 100 yenilenebilir enerji ve adil bir toplum hedefliyoruz. Nükleer enerjiye ihtiyacımız yok"
18 Eylül New York Wall Street - İşgal Eylemi
İklim aktivistleri, Başkan Biden'ın yeni fosil yakıt projelerine son vermesi ve Federal Rezerv’in, Wall Street'i fosil yakıtlara fon sağlamayı durdurmaya zorlamak için Manhattan'da Federal Rezerv binasının girişini işgal etti.
- 1000'den fazla kişi sağanak yağmur altında Wall Street'te sokaklara dökülerek bankaların fosil yakıtları finanse etmeyi bırakmasını talep ediyor. Canavarın karnındayız ve onu kapatmak üzereyiz.
18 Eylül polluterpay.org’un New York Times Meydanında yeni bilbordu
- Büyük petrol şirketleri iklim değişikliğine yol açtıklarını biliyordu
Onlarca yıldır fosil yakıt endüstrisi #iklimKrizi'nin suçunu bireysel tüketicilere yüklemeye çalıştı.
Artık yeter. Kirletenlere yalanlarının ve verdikleri zararın bedelini ödetmek için bir hareket inşa ediyoruz.
18 Eylül İngiltere – İşgal eylemi
İklim aktivistleri Labour Party binasının girişini işgat etti.
- Bu sabah İşçi Partisi'ne, geleceğimizle oynamayı bırakmasını ve İşçi Partisi'nin Londra Genel Merkezi'nde iklim krizini ciddiye almasını söylüyoruz.
19 Eylül Hollanda
Extinction Rebellion Grubu’nun A-12 otobanındaki eylemleri 11. gününde ve eylemlerine her gün saat 12’de devam ediyorlar. Hollanda hükümetinin yıllık 37,5 milyar avroluk fosil yakıt sübvansiyonunu durdurmasını istiyorlar. Aileler, öğretmenler, müzisyenler, bilim insanlarının iklim gruplarının katkılarıyla genişleyen hareket, eylem öncesi parklarda forumlar da düzenliyor.
- Hollanda devletinin baskısı her geçen gün bir adım daha ileri gidiyor. Orkestra, polisin enstrümanlara el koymakla tehdit etmesi nedeniyle 'havalı keman' çalmak zorunda kaldı. Koroyu susturamadılar.
İzmir'de 1000'e yakın hayvan hakları savunucusu. çıkarılmaya çalışılan ve sokak hayvanların hayatını hiçe sayan yasaya karşı buluştu.
'Sokak hayvanları sahipsiz değildir', 'Hak hukuk adalet', 'Susma haykır yaşamak haktır', 'Ses çıkar hayvanlar için ses çıkar', 'Kan kokuyor barınaklarınız kan kokuyor', 'Yasaya dokunma hayvanlara dokunma', 'Mahalle sakinime dokunma', 'Kısırlaştır, aşıla ve yaşat' sloganlarıyla Alsancak vapur iskelesinden Gundoğdu Meydanın'a yürüyüş yapıldı..
Meydanda Praksis müzik grubunun verdiği konserle ve katılan grupların sözcülerinin konuşmalarıyla etkinlik devam etti.
Katılan kurumlar:
Bursa Ortak Akıl Hareketi
İzmir Barosu
Sehayder
Dohayder
Şopengazi Deprem Bakımevi
İzmir Mülkiyeliler
İzçev
Haytap
İzmirli Hayvanseverler
Denizlili hayvanseverler
Urla Kartalları
Sesi Olup Sessizliğin Derneği
Efoder
Fideder
Renkli Kasklar
Konya
Manisa
Balıkesir
Antalya
Ankara'dan hayvanseverler vardı.