“Üniversiteler olmadan iklim bilimi olamaz ve özgür Filistin olmadan iklim adaleti olamaz”

COP27 çözüm sunamaz: 1,5C hedefini yaktılar

İklim adaleti istiyoruz! Mısır’ın Şarm El Şeyh tatil beldesinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı COP27 başladı, hatta başlar başlamaz da Paris Anlaşması’nın bütünlüğünü tehdit eden bazı öneriler sunuldu. Görüşmelerin ilk gününde, “temizleme” (removal) diye tabir edildiği şekliyle, emisyon fazlasını atmosferden çekecek yöntemlere dair birkaç ‘karbon dengeleme’ girişimi tartışmaya açıldı ki bunlardan biri de yasaklı olan okyanus mühendisliği. Piyasa temelli “dengeleme” mekanizmaları kapsamında sunulan bu öneri karbon piyasalarını denetlemesi gereken organdan geldi! Bununla da kalmadı, teklif, acil olduğu söylenerek tartışmaya kapatıldı, hazırlanma sürecinde yer alması gereken denetleyici paydaşların bile son anda öğreneceği şekilde sunuldu, yani gelebilecek tüm itirazlar en başından önlendi. Bir yandan Mısır yönetiminin çevre ve insan hakları aktivistlerini bu görüşmelerden uzak tutmak için başvurduğu baskılar ve tutuklamalar (ve buna rağmen görüşmelerin yürütülmesi için Mısır’ın seçilmesi), diğer taraftan bu yıl gerçekleştirilecek konferansın Coca Cola’nın sponsorluğunda ve fosil yakıt endüstrisinin halkla ilişkiler şirketi Hill+Knowlton Strategies tarafından düzenlenecek şekilde kurgulanması, orada yaşanacaklara dair çok net bir fikir veriyordu zaten. Başlıca müşterileri arasında ExxonMobil, Shell ve Chevron’un da bulunduğu bu şirket fosil yakıt endüstrisinin ‘yeşil badana’ çalışmalarını yürütüyor, dünyanın en büyük kirleticilerini masum gösterme çabalarına imza atıyor. En büyük plastik kirleticilerinden biri olan Coca Cola’nın da iletişim çalışmalarını yürüten şirket, hepimizi bir felakete sürükleyen bu endüstri adına dezenformasyon yayma konusunda “utanç verici bir sicile” sahip olmasıyla tanınıyor.   Dünya bir felaketin eşiğindeyken ceplerini dolduruyorlar Fosil yakıt devleri ve plastik üretiminde fosil yakıtlara bağımlılıkları nedeniyle onların bir uzantısı olan Coca Cola gibi başlıca büyük kirleticiler Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’na resmi kanallardan ve göstere göstere sızmayı başarıp kutlama yaparken dünya bir felaketin eşiğinde duruyor. Milyonlarca kişi enerji faturalarını ödemekte zorlanırken petrol ve gaz şirketleri yine dudak uçuklatan kâr tabloları paylaştı. “Fosilsiz Siyaset” kampanyasının bileşenleri olan Corporate Europe Observatory, l'Observatoire des Multinationales ve Recommon'un ortaklaşa yayınladığı yeni bir rapor, Avrupalı fosil yakıt şirketlerinin, Ukrayna savaşının başlangıcından bu yana AB liderleriyle inanılmaz bir yakınlaşma içine girdiklerini ortaya koydu. Rapora göre, fosil yakıt endüstrisinin temel stratejisi, AB liderleri arasındaki bölünmelerden faydalanmak. Milyarlarca dolarlık kârlar açıklamalarını sağlayan belirleyici eylemleriyse, iklim krizi etkilerini azaltmak için siyasi arenada atılacak tüm adımları geciktirmek ve/veya hiçbir zaman atılmamasını sağlamak. Rapor ayrıca, fosil yakıt endüstrisi ile Avrupa Komisyonu liderleri arasında, Şubat ayından bu yana 100'den fazla toplantı gerçekleştirildiğini de açığa serdi. Fosil yakıt devleri, kendilerinin yarattığı bir iklim krizinin yanına şimdi bir de yine kendilerinin sorumlu olduğu bir enerji krizini eklediler ve hiçbir siyasi müdahaleyle karşılaşmadan yollarına devam ediyor, önlemleri geciktirmek için lobi faaliyetleri yürütüyor, AB'nin karar alma süreçlerinde çok güçlü bir rol oynuyor ve sonuç olarak gaza dayalı projeler için baskı oluşturuyorlar. Ve bizler de hızla yükselttikleri enerji fiyatları yüzünden çaresizliğe itiliyoruz. Onlar 2022’nin Eylül ayına kadar geçen 8 aylık süreçte 78 milyar avro kâr açıklayabilecek kadar muazzam bir vurgun yaparken, iklim krizinin çözümüne yönelik gerçekçi bir adım atılmayacağı ta en başından belli olan bir İklim Değişikliği Konferansı ile aldatılıyor, oyalanmaya devam ediyoruz.   2,8C’lik ısınma yolundayız! COP27’nin ana gündeminin iklim afetleri olması bekleniyordu. Son yıllarda iklim afetleri nedeniyle yıkıma uğrayan Pakistan, Bangladeş gibi ülkeler acil yardım bekliyor. Hem Küresel Güney’in bu afetlerden en çok etkilenen ülkelerine mali yardım taahhüdü sunulması hem de krizin çözümüne yönelik adımların, yani Paris Anlaşması’nda verilmiş olan sözler doğrultusunda gerçekleştirilecek emisyon azaltımlarının konuşulması gereken zirvede iki hafta boyunca bu acil meselelere odaklanılması beklenirken, daha başından ortaya çıktığı üzere, bunlar yerine fosil yakıt endüstrisinin dayattığı gündemi önemli saydılar. Pakistan'da ülkenin üçte birini sular altında bırakan sel, Somali'de yaşanmakta olan kıtlık ve 2022 yazını dayanılmaz hale getiren yakıcı sıcak hava dalgalarının onlar için en ufak bir önemi yokmuşçasına, hepimizin cebinden çalarak benzersiz bir şekilde semirmiş olan fosil yakıt devlerini beslemeye devam ediyorlar. COP27 müzakerecilerinin görevleri arasında, geçtiğimiz yıl Glasgow'da başlatılan Azaltım Çalışma Programının, önümüzdeki on yılda daha fazla emisyon azaltımı sağlamaya yardımcı olacak şekilde tamamlanması da var. Diğer bir deyişle, ısınmayı 1,5 derece ile sınırlama hedefini canlı tutmak zorundalar. Zira verilmiş olan azaltım taahhütleri bu hedefle uyumlu olmaktan çok uzak. Daha gerçekçi bir ifadeyle, 2,8C’lik ısınmayı garanti etmiş oldular. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan BM Emisyon Açığı Raporu, küresel ısınmayı 1,5C ile sınırlama hedefinden çoktan saptığımızı doğrulayan son derece net veriler sundu: “Şu anda yürürlükte olan politikalar, yüzyılın sonuna kadar 2,8C'lik bir sıcaklık artışına ilerleyeceğimizi gösteriyor.” Rapora göre, şu anki taahhütler uygulansa bile, “yüzyılın sonuna kadar bunu ancak 2,4 - 2,6C'lik bir sıcaklık artışına indirmekle” yetinmiş olacağız. 1,5C hedefini yaktılar… Geleceğimizi, gözlerimizin önünde çalıyor, hiçbirimizi umursamadan semirmeye devam ediyorlar. Bu açık bir sınıf mücadelesidir ve bizler de buna sessiz kalacak değiliz. Umudu iklim müzakerelerine bağlamak, böylesi acı bir tabloyu bile kabullenmek anlamına gelir. Hemen, dünyanın her yerinde sokaklara inmek, iklim hareketini büyütmek ve artık bu kan emicilere dur demek şart oldu. Aksi halde kendimizi yaşanamayacak bir dünyada bulacağız.  

Hak savunucular COP27 Öncesinde Tutuklamaları Kınadı: ‘İnsan hakları yoksa iklim adaleti de yok’

Ecowatch’dan Olivia Rosane’nin yaptığı habere göre, Mısır'da BM iklim konferansı (COP27) öncesinde yaklaşık 70 kişi tutuklandı ve Hindistanlı iklim aktivisti Ajit Rajagopal zirveye yürüyerek gitmeyi planladığı yolculuğunda kısa süreliğine gözaltına alındı.

Uluslararası Sosyalist Akım, COP27’nin ardından zirveyi değerlendiriyor

COP27’nin Ardından: İklim Çöküşü ve Devrim İhtiyacı

COP27 iklim zirvesi yaklaşırken

İklim aktivistleri olarak, 6-18 Kasım tarihlerinde Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde düzenlenecek 27. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nı (COP27) protesto ediyor, Mısırlı çevre aktivistlerinin çağrısına yanıt vererek 12 Kasım'da gerçekleştirilecek küresel eylemlere katılıyoruz. İklim görüşmelerine ev sahipliği yapan Mısır hükümeti, sadece fikirlerini ifade ettikleri veya protesto ya da grevler düzenlemeye çalıştıkları için on binlerce aktivisti gözaltına aldı. Silah anlaşmaları, diplomatik destek ve ticari ilişkiler yoluyla Batı tarafından desteklenen Mısır'ın askeri diktatörlüğü COP27 öncesinde tüm iklim aktivistlerini taciz, tutuklama ve yıldırma yoluyla ülkeden kaçmaya zorlarken, Küresel Güney'deki birçok ülkede acımasız rejimler protestoları ve grevleri yasaklarken gerçekleştirilecek bu zirvenin hiçbir meşruiyeti kalmamıştır. Baskıcı Mısır rejimi ne bir iklim zirvesine ev sahipliği yapabilir ne de iklim adaleti bakımından öne çıkarılması gereken Küresel Güney ülkelerini temsil edebilecek durumdadır. Her yıl farklı bir ülkede düzenlenen İklim Değişikliği Konferansı yalnızca resmi görüşmelerden ibaret değil; iklim hareketinin gerek alternatif zirveleri gerekse sokaktaki protestoları da COP sürecinin olmazsa olmaz parçalarından biridir.  İklim krizinin çözümüne yönelik talepler sokakta dile getirilir. Fakat bu gerçeği görmezden gelen karar vericiler, zirveyi Mısır’da ve üstelik bizimle dalga geçer gibi, dünyanın en büyük kirleticilerinden biri olan Coca Cola sponsorluğunda gerçekleştiriyor.  Enerji şirketleri ve hükümetler, on milyonlarca hayatı mahveden iklim afetlerine rağmen daha fazla fosil yakıt yatırımı yapıyor. Hepimizi yoksullaştıran, kendi yarattıkları krizlerin faturasını bizlerden çıkarmaya çalışan ve bu arada iklim krizine yönelik tek bir adım atmayan tüm siyasi iktidarlara, sokaktaki bu hareketi büyüterek yanıt vermemiz gerektiği çok açık.  Bizler, 12 Kasım’da bir kez daha, iklim adaleti talebimizle sokaktayız. 4 Aralık’ta ise Uluslararası Sosyalist Akım’ın düzenlediği “COP27'den Sonra: İklim Çöküşü ve Devrim İhtiyacı” başlıklı uluslararası alternatif zirvede olacağız. (Sosyalist İşçi)

Ian ve Fiona’nın ardından

Avrupa’daki öldürücü sıcak hava dalgalarını, Hindistan ve Bangladeş’teki sel felaketini, ardından Pakistan’ın üçte birini sular altında bırakan inanılmaz bir süper-taşkını art arda yaşadık. Ve şimdi bir de kasırga sezonu başladı.   Bir gecede canavara dönüştü Bu yılın kasırga sezonu şu ana kadar sessizdi. Sessizliğini Fiona ve Ian ile bozdu. Ian Kasırgası bir gecede inanılmaz bir dönüşüm geçirdi. Hızı 193 km/s’den saatte 250 km’ye yükseldi ve bu değişimle 43 kat daha yıkıcı hale geldi. Böylesi bir dönüşüme neden olansa Tropikal Siklon Isı Potansiyeli’ydi, yani ısınan okyanus suyu kasırgaya yakıt sağladı. Bu, kısa süre içinde kendiliğinden sönecek duruma gelmiş bir ateşe odun atmaya benziyor. Son 50 yılda küresel ısınma kaynaklı aşırı ısınmanın yüzde 90’ı okyanuslar tarafından emildi. Okyanus suyuna eklenen her büyük ısınma gelecekte yaşanacak iklim afetlerinin sayısının, şiddetinin daha da artması demek. Ayrıca, deniz suyundaki ısınma okyanusun derinliklerine doğru yayılmaya da başladı. İşte bu da bir kasırgayı bir gecede birkaç kategori birden yükseltip canavara dönüştürecek yakıtı sağlayan faktörün ta kendisiydi. Deniz suyundaki ısınmanın derinlere nüfuz etmeye başlaması büyük kasırgaların rüzgar hızlarını artıran bir unsur olarak işliyor ve her 1C’lik okyanus yüzeyi ısınması için 8 km/s'lik bir artışa neden oluyor. Bu arada, okyanustan atmosfere buharlaşan nemin miktarı da her 1C’lik okyanus yüzeyi ısınması için yaklaşık yüzde 7 artış gösterir. Bu yüzde 7’lik nem fazlası ise yere aşırı miktarda yağış olarak inecekken ortaya aniden böyle bir kasırga çıktığında onu besleyip büyütmeye başlıyor. Aslında kasırga dediğimiz şey basit bir ısı motoru gibi çalışıyor. Yani ısı enerjisini mekanik enerjiye (rüzgar hızı) dönüştürür. Okyanus suyu ne kadar sıcaksa bu motor o kadar iyi çalışır ve yaratacağı mekanik enerji çıktısı da o kadar fazla olur. Maksimum yoğunluğuna ulaştığında hızı düşmek zorundadır ama bunun bir anlamı da işlemde bir kez daha ısının açığa çıkacak olması. Diğer bir deyişle; gücünü kaybettiğinde, beslendiği ortama (atmosfer ve okyanus suyu) yeni yakıt (fazladan ısıtma) sağlıyor. Ian, 30C’ye yükselen okyanus suyundan beslendi, bu sırada okyanusu çalkaladı. Yüzeye derinlerdeki soğuk suyu çıkarabilmiş olsaydı böylesi bir yıkıma yol açmayabilirdi belki, ancak dipten gelen su da yüzeydeki kadar sıcaktı. Bir kez daha büyük bir yıkıma şahit olduk Tropik siklonlar; fırtına dalgaları, sel felaketleri, kuvvetli rüzgarlar gibi birçok farklı şekilde kendini gösterebilir ama genelde bunların hepsinin bir arada yaşanmasına yol açarak ilerliyorlar. Ian ve Fiona da tam olarak bunu yaptı. Ian’ın ardından ağır bir yıkım çıktı ortaya. Şu ana dek en az 85 kişinin öldüğü biliniyor ki bu sayı sadece Amerika Birleşik Devletleri'nin güneydoğusundaki Florida ve Carolinas'tan gelen verilerle belirlendi. Kasırga, Florida’yı yıkıp geçtikten sonra biraz zayıflayarak kuzeye ilerledi ve Güney Carolina'ya varmadan önce bir kez daha Atlantik’in aşırı ısınmış okyanus suyundan beslendi. Georgetown'ı vurduğunda yıkıcı etkisi devam ediyordu. Yollar kapandı, sel suları hızla yükseldi, elektrik kesildi. Yine de Florida'da yaşananlar çok daha kötüydü: Kıyı şeridi parçalandı, sular evleri yuttu, 1,2 milyon insan elektriksiz kaldı. Küba’da yol açtığı yıkımın bilançosunu ise henüz bilmiyoruz. Kasırga atlatıldıktan dört gün sonra Küba’nın birçok bölgesine hâlâ elektrik verilememişti. Kaç kişinin öldüğü, kaç evin yaşanmaz duruma geldiği gibi bilgilere ulaşılamıyor. Porto Riko’yu vuran Fiona Kasırgası ise ülkenin bazı bölgelerinde 72 saat boyunca süren yoğun yağışlara yol açtı, taşkınlar ve toprak kaymaları yaşandı, milyonlarca insan temiz suya erişemedi ve yüz binler elektriksiz kaldı. En az 8 kasırga daha bekleniyor Tropik siklon mevsimi 1 Haziran ile 30 Kasım arasında yaşanıyor. Meteorologlar, 2022 sezonu için 14 ila 20 büyük kasırga yaşanacağını tahmin ediyordu ama modellerdeki son güncellemeler, Kasım sonuna kadar (en az) 8 kasırganın daha beklenebileceğini gösterdi. Bu tahminleri, iklim çöküşünün öne çıkan yer sistemleri olarak özetlenebilecek Atlantik jet akımı ve La Niña gibi sistemlere dayanarak yürütüyorlar. Jet akımı ile La Niña bir yandan musonları ve kasırgaları güçlendiriyor, diğer taraftan Kuzey Kutbu’na fazladan ısınma gönderiyor, sonra kendileri de bu ısınmadan beslenerek daha fazla afet yaratacak duruma geliyorlar. Avrupa’daki yakıcı sıcakların ardında da yine bu ikili bulunuyordu. En şiddetli beş kasırgadan biri İki kasırganın yol açtığı bu büyük felaketin asıl boyutları önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak olsa da 40 ila 60 milyar dolar arasında hasara ve ekonomik kayıplara neden olduğu tahmin edilen Ian’ın ABD’de görülen en şiddetli beş kasırgadan biri ve ülke tarihinin en pahalıya mal olan kasırgası olduğu açıklandı. Fakat bildiğimiz bir şey daha var ki Ian’ın Küba’da yarattığı yıkım, Florida’da sebep olduğundan çok daha büyük. Fiona da aynısını Porto Riko’da yaptı. Bu iki ada ülkesindeki yıkımın maliyeti ABD’dekine kıyasla çok daha fazla, toparlanma süreci ise çok daha sancılı olacak. 

İngiltere isyanda: Tarihe geçecek 1 Ekim protestoları

İngiltere’de ‘Enough is Enough’ (Artık Yeter) hareketinin ülke çapında büyük grevler ve kitlesel protestolar günü olarak duyurduğu 1 Ekim’de on binler sokaktaydı. İşçi hareketine iklim hareketi, savaş karşıtı hareket, ırkçılık karşıtı hareket, göçmen hareketi, kadın ve LGBTİ+ hareketleri de katıldı.

Konya: İklim krizi hayatı tehdit ediyor

Konya’nın Karapınar İlçesi civarında meydana gelen obrukların sayısı 2600’ü aştı. Obruklar, canlı yaşamını tehdit eder hale geldi. Yer altında kireçtaşı gibi eriyebilen kayaçların zamanla boşluklar meydana getirmesi ve bu boşlukların tavanlarının çökmesiyle oluşan karstik bir yer şekli olan obrukların derinliği onlarca metreye ulaşabiliyor. Özellikle Konya Karapınar civarında görülen obruk oluşumlarının sayısı, korkutucu boyutlara ulaştı. Obruk oluşumunun en temel nedeni kuraklık ve yoğun su tüketimine bağlı olarak yeraltı sularının çekilmesi. Yeraltı suları çekildikçe, oluşan obrukların tavanları çöküyor ve canlı yaşamını tehdit ediyor. Karapınar yakınlarında oluşan bir obruk, yakın zamanda bir camiye zarar vermişti. Kuraklığın ve yeraltı sularının çekilmesi, küresel iklim değişikliğinin sonuçlarından biri. Bir yandan bazı bölgelerde seller canlı hayatını etkilerken, öte yandan kuraklık ağır sonuçlara neden oluyor. İklim değişikliği artık uzak bir masal değil. Mücadele edilmediği takdirde, yüz milyonlarca insanın büyük acılar çekmesine neden olacak bir felaket.

Beş yılda kesmeleri gereken ağaçları tek seferde kestiler!

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakan Yardımcısı Prof. Şeref Kalaycı, Kaz Dağları’nda maden çıkarma izni alan Kanadalı Alamos firmasının 5 yılda kademe kademe kesmesi gereken ağaçları tek seferde kestiğini ve şirketin araziyi “dımdızlak” bıraktığını söyledi. Alamos Gold, geçtiğimiz yıl yaptığı açıklamada “Ağaç kesimi için Orman Bakanlığı’na 54 milyon TL ödedik,” diyordu. Bu ödemede, kesimin Orman Genel Müdürlüğü (OGM) tarafından yapılması şartı da bulunuyordu. Şirket, siyanürle altın çıkarma hazırlığı yapmak için 350 bin ağaç kesmiş, 10 yıllık ruhsat süresi dolmuş olmasına rağmen 60 yıllık ruhsat hakları olduğunu iddia etmişti. ‘ÇED olumlu’ kararı verilmiş olan Kaz Dağları yıkımı işte bu itirafla taçlandı. Oysa bu orman kıyımını OGM’nin kendisi gerçekleştirmiş, bunun üzerine yükselen tepkiler karşısında Tarım ve Orman Bakanlığı bölgeyi (Kirazlı) yeniden rehabilite edeceğini bildirmişti. Kirazlı rehabilite edilmedi. Yeni maden şirketleri, bölgeyi diledikleri gibi yakıp yıkabileceklerini görünce sıraya dizildi. Cengiz Holding ve Nurol Holding'e ait TÜMAD Madencilik de ellerini ovuşturarak bekliyor.  Şeref Kalaycı, maden arama ve çıkarma sırasında yıkıma uğratılan doğanın yeniden eski haline döndürülmesini sağlayacak yasalarda yeterince bağlayıcı hüküm bulunmadığını dile getiriyor ama hemen ardından yine madencileri savunmaya başlıyor; “Ameliyat sırasında ortaya hoş olmayan görüntüler çıkıyor. Sonra etraf toparlanıyor, hasta eski sağlığına kavuşuyor. Madenciler de önce ortalığı biraz bozuyor, sonra düzeltiyorlar.” Bu, madencilik değil hafriyatçılıktır. Bu şirketlerin hepsi ceplerini kirlilik üreterek dolduruyor. Yani böylesi yıkımlar, istenmeyen birer sonuç değil bilakis amaçlanan şeyin ta kendisi. Çok kârlı bir iş modeli olarak benimsendiği için, devletler de bu şirketlerin kirlilik üretmelerini engellemiyor, destekliyor. Bu nedenle, onları durdurabilecek tek bir güç var; yerel ve genel çevre direnişleri.

Genç iklim aktivistleri Küresel İklim Grevinde bir araya geldi

23 Eylül Küresel İklim Grevi gününde İstanbul ve İzmir’de bir araya gelen genç iklim aktivistleri “yaşanabilir bir dünya istiyoruz” dediler.

Geri 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 İleri

Bültene kayıt ol