“Üniversiteler olmadan iklim bilimi olamaz ve özgür Filistin olmadan iklim adaleti olamaz”

“Fosile Son: İşgal Et!”: İklim aktivistleri okulları ve üniversiteleri işgale hazırlanıyor

"İklim eylemsizliğini protesto etmek için dünyanın dört bir yanındaki okulları işgal ediyoruz!"

Akdeniz’de deniz suyu sıcaklığı 6,2C’lik ısınma değerlerine ulaştı!

Sıcak hava dalgaları yalnızca karalarda yaşanmıyor; deniz suyu da hızla ısınıyor. Akdeniz’in Temmuz’da yaşadığı eşi görülmemiş sıcak hava dalgası, su sıcaklığının normal değerlerin 6,2C üzerine yükselmesine sebep oldu.

Asbest yüklü gemi Aliağa’ya geliyor: İzin vermeyelim

Tonlarca asbest ve zehirli maddeler içeren Brezilya’nın en büyük savaş gemisi NAe São Paulo adlı gemi, İzmir Aliağa’da sökülecek. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının, Sök Denizcilik adlı firmaya 30 Mayıs 2022’de geminin sökümü için izin verdiği ortaya çıktı.  Bakanlık gemide 900 ton değil, 9 ton asbest olduğunu iddia ediyor, ancak bununla ilgili bilimsel bir rapor ortaya koymuş değil. Sökümü yapılan çeşitli askeri gemilerde ortaya çıkan asbest miktarları göz önüne alındığında, 9 ton rakamının gerçek olması mümkün değil. Asbest Söküm Uzmanları Derneği (ASUD) Başkanı Mehmet Şeyhmus Ensari, Sao Paulo gemisinin ikizi olan Clemenceau adlı gemide 760 ton asbest olduğunu belirtti. Geminin adeta bir bomba olduğunu ifade eden Ensari “Gemideki asbest miktarı, Bakanlığın 5 yılda 714 gemi sökümünde bertaraf edildiği ileri sürülen 241 ton asbestin 3 katından fazladır. Bu da gösteriyor ki Aliağa’daki gemi sökümlerinde, gerek çalışanlar ve gerekse çevre halkı asbeste maruz bırakılmıştır” dedi. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi Üyesi, Akademisyen Aslı Odman da “Bu gemi yüzen bir tehlikeli atık, bu haliyle ticarete konu olması kanun dışıdır ve kesinlikle, uçak gemisinin tehlikeli madde envanteri (IHM) tamamlanana ve açıklanana kadar Brezilya’dan ayrılmasına izin verilmemesi gerekir” ifadelerini kullandı Gemiyi üreten Fransa’nın ve satın alan Brezilya’nın bu konuda sorumluluk üstlenmesi gerekirken, gemi söküm işleminin Aliağa’da yapılacak olması tam bir kapkaççı tüccar zihniyeti. Para kazanmak için insanların ve çevrenin zehirlenmesi kapitalistlerin umurunda değil.

Bursa Su Kolektifi’nden fabrika önünde eylem: İznik gölü işgal ediliyor!

Bursa Su Kolektifi üyeleri, İznik Gölü'ne zarar veren faaliyetlerin izini sürmek için gölün çevresindeki fabrikalarda incelemelerde bulundu. Kolektif, İznik Gölü'nün kirlenmesine ve suyunun azalmasına neden fabrikalarla ilgili açıklama yaptı.  Kolektifin ilk durağı, Orhangazi ilçesinde faaliyet gösteren Asil Çelik fabrikası oldu. Tarım arazilerinin ortasında bulunan Asil Çelik fabrikasının su kaynaklarını sınırsızca kullandığı ifade edildi.  Yıllardır Bursa Barosu'nun da mücadelesini verdiği Cargill ikinci durak oldu. Hukuki mücadelelere rağmen, özel yasalarla, aflarla korunan Cargill, kapasite artırımına devam ediyor. Kolektif temsilcileri, "Orhangazi ilçesinin kalbine saplanmış ikinci hançer burası. Fabrikanın kapatılması için davalar açıldı ama hükümet fabrikanın devam etmesi için af çıkardı. Fabrikayla ilgili yürütülen bütün mücadeleler sonuçsuz kaldı. Fabrika kapasite artırımına devam ediyor. İznik Gölü'nün suyunun çekilmesinin en büyük sorumlusunun bu fabrika olduğunu düşünüyoruz" diye konuştu. Bursa Su Kolektifi, ilçe merkezinde basın açıklaması yaptı. Açıklamayı okuyan Ferhan Küçük, Cargill'in doğrudan İznik Gölü'nden su kullanmamasına rağmen en çok su kullanan firma olduğunu söyledi. Davalara rağmen Cargill'in sadece 47 gün kapatılabildiğini kaydeden Küçük, "Hakkındaki suçlamalara AKP hükümeti tarafından çıkarılan af kanunu ile davaları düşürülmüştür" dedi.  Kolektif üyeleri basın açıklamasının ardından ilçedeki yurttaşları dinledi. Ardından kolektif, Döktaş fabrikası önünde incelemede bulundu. Fabrikanın olduğu yerin ve karşısının tarım alanları olduğunu söyleyen Figen Ovat, "Fabrika içerisinde zeytin ağaçları da var. Fabrikanın kapasite artırımı isteğine karşı Bursa Barosu dava açtı. Yürütmeyi durdurma kararı verilmesine rağmen Cumhurbaşkanı kararıyla tarım alanı olan bölge endüstri alanı ilan ediliyor. Bulunduğumuz nokta bu nedenle bir ekokırım suç mahallidir. Biz Bursa Su Kolektifi olarak ekokırım suç mahalli olan noktaları ifşa ediyoruz" diye konuştu.  Döktaş fabrikası önünde özel güvenlik görevlileri tarafından özel mülk olduğu gerekçesiyle kolektif üyelerinin çekim yapması engellenmeye çalışıldı. Kolektif üyeleri Olea Zeytinyağı fabrikasının önünde de aynı engellemeyle karşılaştı. AK Parti'li Belediye Meclis üyesinin kızına ait olan fabrikaya ÇED başvurusu olmadan ruhsat verildiği hatırlatıldı. Açıklamada, "Bu fabrika ÇED raporu alınmadan kuruldu. Bütün atıklarını İznik Gölü'ne atıyor. Dava süreci devam ederken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan 'ÇED raporu gerekli değildir' diye onay veriliyor" denildi.  Kolektifin bir sonraki durağı İznik Gölü kıyısı oldu. İznik Çevre ve Yaşam Platformu üyeleriyle burada bir araya gelen Bursa Su Kolektifi, son verilere göre göl kotunun 83,4 metreye düştüğünü, buharlaşma ile birlikte su kaybının artacağını belirtti. Uzmanların uyarılarıyla 7 Haziran'da ilk kez halk plajında kirlilik nedeniyle İznik Gölü'ne girmenin ve yüzülmesinin yasaklandığı hatırlatıldı. İznik Gölü'nde gözlemlenen siyonabakterilerin; balıkların ve sucul canlıların toplu ölümlerine neden olduğu, insanlarda çeşitli hastalıklar ortaya çıkardığı ifade edildi. Bursa Su Kolektifi üyeleri, resmi kurumlara seslenerek sorunlara acil çözümler bulunmasını talep etti.  Kolektif, İznik Gölü sahilinde, Dünya Göçebe Oyunları için 400 dönüm alanda dolgu ve düzenleme işlemi yapılan bölgede de incelemede bulundu. Daha önce sazlık olan alanın yok edilmesinin göldeki filtrasyon sistemini bozduğuna dikkat çekildi. 

Shell önünde protesto: 'Fosil yakıtları tarihten sileceğiz'

Türkiye'de 99 yıldır faaliyet gösteren petrol şirketi Shell, İstanbul'daki merkezi önünde protesto edildi. Youth For Climate Turkey (İklim için Gençlik Türkiye) aktivistlerinin yaptığı basın açıklaması: Şu anda bir iklim krizinin tam ortasındayız ve krize kriz demediğimiz sürece çözüme ulaşamayız. Fosil yakıtlar iklim krizini körükleyen en büyük sektör. Sesimizi duyurmak için buradayız.  Rusya-Ukrayna gerilimiyle derinleşen küresel enerji krizinden kârlı çıkan İngiliz petrol şirketi Shell oldu. Shell'in bu yılın ilk üç ayında elde ettiği kâr oranı bir önceki yıla göre üç kat artarak 9.1 milyar dolar olmuştur. Bir çok açgözlü için bu bir başarı öyküsü olarak adlandırılmıştır.   Yöneticilerinden enflasyon ve Ukrayna'daki savaş trajedisinin, petrol fiyatlarının artmasına olanak sağladığını duyuyoruz. Bu kârlar, direkt ceplerine gidiyor. Oxfam’ın geçtiğimiz günlerde yayımlanan raporu,  Putin’in Ukrayna’yı işgali yüzünden büyüyen enerji ve gıda krizinin 2022’de 60 milyondan fazla aşırı yoksul yaratacağını gösterdi.  Petrol ve gaz devleri aynı günlerde rekor düzeyde kâr bildirimleri açıkladı. Onlar bu kadar kazanırken sadece bu yıl yaratılan aşırı yoksul sayısı 60 milyondan fazla!  Bilim insanları tarafından yapılan çalışmalara göre, küresel ısınmayı 1.5 derecenin altında tutmak için 2050 yılına kadar hem petrol hem de doğal gazın yaklaşık yüzde 60’ı ve kömürün yüzde 90’ının yerin altında kalması gerekiyor. Bu hedefe ulaşmak için küresel petrol ve doğal gaz üretiminde 2050 yılına kadar yıllık yüzde 3 oranında azalma olması gerekiyor.  Enerji güvenliğini sağlama bahanesiyle İngiltere açıklarında, Kuzey Deniz’indeki Jackdaw bölgesinde daha yeni onaylanan lisans haberiyle görüyoruz ki; karar vericiler yine “çaresiz ve yıkıcı bir karar” vermişler ve hükümetin uzun vadeli bir planı olmadığı da bu şekilde anlaşılmıştır.  Ocak 2021’de Hollanda’dan bir mahkeme, İngiliz-Hollanda şirketi Royal Dutch Shell’i “tehlikeli iklim değişikliğine” sebebiyet vermekle suçlu buldu. Mahkeme, 2030 yılına kadar şirketin, dağıtıcılarının ve müşterilerinin karbondioksit salımını 2019 seviyesine göre %45 oranında azaltmasına karar kıldı. 17 bin vatandaşın ve Friends For Earth Hollanda’nın açtığı ortak davada, küresel karbondioksit salımının %3’ünden sorumlu bu şirketin verdiği zararların durdurulması talep edilmişti.  Shell davanın sonucunda 2030 yılına kadar ürünlerinin karbon “yoğunluğunu” %20 azaltacağını ve 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşacağını taahhüt etmişti ama mahkemede, Shell’in bu girişimlerini yeterli bulunmadı ve şirketin gerçek karbon ayak izini küçültmek yerine sosyal girişimlere odaklandığını belirtti. Hollanda mahkemesinin verdiği bu karar ve direkt olmasa da Fransa ve Almanya’da hükümetlerin hedefleri Shell’in karbondioksit salımını azaltması gerçeğini değiştirmiyor. Guardian tarafından yayınlanan bir araştırmada, dünyanın en büyük fosil yakıt firmalarının sessizce 195 "karbon bombası" planladığını ortaya çıkarmıştı- iklimi küresel ölçekte kabul edilen sıcaklık sınırlarının ötesine geçecek ve feci küresel etkiler yaratacak devasa petrol ve gaz projeleri… Her biri ömürleri boyunca en az bir milyar ton CO2 emisyonu ile sonuçlanacak, toplamda yaklaşık 18 yıllık mevcut küresel CO2 emisyonuna eşdeğer 195 karbon bombası, devasa petrol ve gaz projesi. Bunların yaklaşık %60'ı şimdiden pompalamaya başladı. Bir düzine en büyük petrol şirketi, küresel ısınmanın 2C'nin çok altında sınırlanması durumunda yakılamayacak yeni petrol ve gaz alanlarını sömürmek için on yılın geri kalanında günde 103 milyon dolar harcama yolunda ilerliyor. Shell, "düşük karbonlu biyoyakıtlar ve hidrojen, elektrikli araç şarjı, güneş ve rüzgar enerjisine" yatırım yaptığını söylemişti, ancak 2021'de düşük karbonlu işletmeler için yılda 3 milyar dolara yakın bütçe ayırdı, buna karşılık fosil yakıt operasyonlarına 17 milyar dolar ayırdı.  Shell'in sismik araştırma yapma planlarını durdurma mücadelesi Doğu Cape Eyaleti Yüksek Mahkemesi'nde devam ediyor. Shell, 11.000 ton petrolü Kuzey Denizi'ne dökmek istiyor. Bu, yalnızca çevreyi değil, aynı zamanda balıklar, kuşlar ve deniz memelileri gibi, ortamdaki deniz yaşamını da kritik biçimde etkileyecektir;  İngiltere’de yeni onaylanan Jackdaw gaz sahasının 120 milyon ile 250 milyon varil petrol eşdeğeri arasında rezervi olduğu ve Shell’in 2025 yılının ikinci yarısında üretime başlamayı planladığı düşünülüyor. Shell'i gerekli herhangi bir yasal, ekonomik veya politik yollarla yok etmenin zamanı, Shell’in artık fosil endüstrisindeki işçiler için Adil Geçiş sağlaması, Etkilenen topluluklar ve ekosistemler için TAZMİNATLARI sağlaması, Herkes için merkeziyetsiz sosyal bir Enerji  Demokrasisi oluşturması gerekiyor.  99 yıldır Türkiye’de geleceğimizi karartıyorsunuz, 100. yılda gidişinizi görmekten memnun olacağız. Geleceğimizi karartırken iklim adaletinden kaçabilirsiniz ama saklanamazsınız. Enerji fiyatları yükselirken ve milyonlar yakıt yoksulluğu çekerken Shell rekor kâr kaydetti. İklim kriziyle mücadelede Shell’e yer yok! Nereye giderseniz gidin kitlesel suçlarınızı imha etmek için buluşacağız.  Fosil yakıtları tarihten sileceğiz, hep birlikte dayanışma içinde…

İklim krizi ve göç

Tuna Emren'in Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır forumunda yaptığı sunum.

Jeremy Corbyn ve iklim hareketi güç birliği yaptı: Bu krizin çözümü iklim istihdamıdır!

İşçi Partisi’nin eski lideri Jeremy Corbyn, ‘Barış ve Adalet Projesi’ kapsamında, hükümetin fosil yakıtları ruhsatlandırmayı ve üretimini durdurmayı taahhüt etmesini sağlamak amacıyla doğrudan eylemler düzenleyen sivil direniş grubu “Just Stop Oil” (Petrolü Durdurun) ile birlikte ilerleme kararı aldı. İngiltere’de iklim hareketinin en önemli kampanyalarından biri haline gelen “Just Stop Oil”in kampanya sorumluları ile bir araya gelen Corbyn çok büyük bir kitle hareketi örgütlemeyi hedeflediklerini söyledi.  Sendikacılar, sivil toplum örgütleri ve aktivistleri içeren bu büyük hareket iklim krizinin yanı sıra ekonomik krizi de hedef tahtasına oturtuyor, tüm krizlerin sorumlusunun kapitalizm olduğu vurgusuyla ilerliyor. “Just Stop Oil” sözcüsü Lawrence Leather, sendikaları da içeren geniş bir koalisyon kurmak istediklerini belirtiyor. Jeremy Corbyn ise geçtiğimiz günlerde verdiği demeçte, “Bu tür hareketler tarihin dönüm noktalarında ihtiyaç duyulan itici güçtür,” diyordu; “Bir araya geldiğimizde dünyayı değiştirecek güce sahip oluruz.”  “Yapmamız gereken budur, çünkü iktidardakiler – fosil yakıt devleri, milyarderler ve onların hizmetindeki siyasi iktidarları kastediyorum- hem cebimizdekileri hem de geleceğimizi çalmanın peşindeler.” Bu yeni hareketin iklim krizini sonlandırmak üzere uygulayacağı plan ise yüz binlerce kişiye iklim istihdamı yaratacak muazzam ölçekli bir adil geçiş paketine dayanıyor. Ekonomiyi hızla karbondan arındıracak bu tasarı geniş kapsamlı bir iklim adaleti gündemi öneriyor.  Enerji şirketlerinin kamulaştırılması ve dönüştürülmesi, toplu taşımaya ağırlık verilmesi, enerji faturalarının düşürülmesi gibi hedefleri de bulunan tasarının somut talepleri etrafında bir araya gelen Corbyn, sendikalar ve sivil toplum örgütleri Londra’nın merkezinde 23 Temmuz Cumartesi günü, iklim hareketi öncülüğünde gerçekleştirilecek çok büyük bir eyleme hazırlanıyor. 

İklim zirvelerinin otuz yılı: Nereye vardık?

İklim krizini çözmeye çalışmak için ülkeleri düzenli olarak bir araya getirecek küresel bir sistemin kurulduğu Rio Dünya zirvesinden bu yana 30 yıl geçti. İşte o zamandan beri öne çıkanlar. 1 1995: Berlin Birkaç yıllık hazırlıktan sonra ilk konferans Berlin'de gerçekleşti ve düzenlenecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansları’nın (COP) formatı da belli oldu. Sera gazı emisyonları üzerindeki kısıtlamalar yoluyla iklime zarar veren insani müdahaleyi önlemek için ülkelerin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin (UNFCCC) hedeflerini uygulamaya koymalarının gerektiği kısa sürede anlaşıldı. 2 1997: Kyoto İlk kez, sera gazı emisyonlarını azaltmak için bir hedef belirlendi. Amaç, sera gazı emisyonlarını 2012 yılına kadar 1990 yılı seviyesine kıyasla %5 azaltmaktı. Bunu başarmak için tüm gelişmiş ülkeler ulusal hedefler belirlerken, gelişmekte olan ülkelerin emisyonlarını arttırlamalrına izin verildi. Ancak ABD Kongresi anlaşmayı onaylamadı, ki bu da protokolün yürürlüğe giremeyeceği anlamına geliyordu. COP toplantıları her yıl düzenlenmeye devam etti ancak merkezi siyasi çıkmazı aşmanın bir yolu yok gibi görünüyordu.   Rio Dünya zirvesinin ardından geçen otuz yılda karbon emisyonları yükselmeye devam etti 1. 1992 Rio Dünya zirvesi Brezilya'da gerçekleşti. 2. 2004 Yıllarca süren çıkmazdan sonra, Kyoto protokolü Buenos Aires'te onaylandı. 3. 2010 Cancun anlaşması, tüm ülkelerin 2020’ye kadarki ulusal hedeflerini resmileştirdi. 4. 2015 Paris anlaşması, yükselen ortalama sıcaklığa ülkelerin hepsinin karşılamayı taahhüt ettiği bir sınır belirledi 5. 2021 Glasgow'da ülkeler, küresel ısınmayı 1,5 santigrat derece ile sınırlamayı ve kömürün kullanımını aşamalı olarak kaldırmayı kabul etti 3 2004: Buenos Aires Ve sonra Kyoto protokolü, beklenmedik bir ülke tarafından, Rusya tarafından, tarihin hurda yığınından çıkarılıp kurtarıldı. Rusya, Dünya Ticaret Örgütü'ne katılmak istedi ve karşılığında protokolün karşılıksız olarak onaylanmasını teklif etti. Rusya'nın Ekim 2004’teki bu kararı protokolü yasal olarak yürürlüğe koydu. Ancak ABD halen karşı olduğundan, bu protokolün yalnızca sınırlı bir etkisi olabilirdi. Sonuç olarak, çoğu ülke ufak Kyoto taahhütlerini yerine getirdi ancak, bunun küresel emisyonlar üzerindeki etkisi Çin ve ABD’nin 2000'ler boyunca karbon üretimini artırmaya devam etmeleri nedeniyle çok az oldu. Bu sırada Çin karbon salınımında ABD’yi geçerek dünya birincisi oldu. 4 2006: Bali Yürürlükte olan, ancak büyük ölçüde etkisiz olan Kyoto protokolü nedeniyle BM, yeni bir yol bulması gerektiğini fark etti. Dolayısıyla, 2006 yılında UNFCCC'nin icra sekreteri olarak atanan Yvo de Boer, Kyoto protokolünün yerine geçecek veya onun halefi olacak ve tüm ülkeleri kapsayacak bir yol haritası önerdi. ABD’nin, sürekli olarak Beyaz Saray’daki George W. Bush ile temas halindeki delegasyonu hiçbir şeyi kabul etmediği için toplantılar huysuz ve gergin bir havada devam etti. Gelişmekte olan ülkelerin delegeleri durumdan bezmiş durumdayken sonunda birisi söz aldı. Papua Yeni Gine'den Kevin Conrad ABD'ye hitâben şunları söyledi: "Liderlik etmenizi talep ediyoruz, liderlik etmenizi bekliyoruz, ancak liderlik etmeye istekli değilseniz, lütfen yoldan çekilin." Bunun ardından ABD, nihai olarak 2009 yılı sonuna kadar imzalanması hedeflenen emisyon seviyeleri konusunda bir anlaşma olan Bali yol haritasını imzalamayı nihayet kabul etti. 5 2009: Copenhagen Kopenhag'da, Kyoto protokolünün yerini alacak bir anlaşmanın gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkeler tarafından imzalanabileceğine dair umutlar yüksekti. Ancak konferans yaklaştıkça tam teşekküllü yeni bir anlaşmanın olmayacağı ortaya çıktı ve konferans öncesindeki son birkaç ay yetkililer, Kopenhag'ın yalnızca bir “siyasi bildiri” üreteceğini açıkça belirterek beklentileri azaltmaya çalıştılar. Konferans başladığındaysa bunu başarmanın bile neredeyse imkansız olduğu ortaya çıktı. Danimarkalılar karmaşık UNFCCC prosedürlerinin kontrolünü kaybetti ve Çin, emisyonlarını azaltacağını ima eden herhangi bir anlaşmayı imzalamaya yanaşmadı. Konferansın son günü için gelen dünya liderleri bir kaosla karşılaştı. Sonunda Barack Obama ve diğer liderler, Çin dahil dünyanın en büyük emisyon salan ülkelerinin tümünün 2020 sera gazı emisyon hedefleriyle ilgili yapılan anlaşmayı kabul etmelerini sağladılar. Ancak, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin, sera gazlarını azaltma sorumluluğunu ilk kez ortaklaşa üstlenmeleri, yalnızca konferanstaki anlaşmazlığı ve dehşeti gören dünyanın geri kalanı tarafından büyük ölçüde göz ardı edildi. 6 2010: Cancún Cancún'da, daha önce Kopenhag'da kabul edilmiş olan siyasi deklarasyon bir dizi COP kararı ile nihayet yasal hale getirildi. Cancún anlaşmaları, tüm ülkelerin 2020 yılına kadarki ulusal hedeflerini resmileştirdi. 7 2011: Durban Kopenhag'da yeni bir protokol veya yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmanın yazılamamış olması BM sürecinin kırılganlığını ortaya koymuştu. Neyse ki dönemin AB iklim komiseri Connie Hedegaard, ülkeleri yeni bir anlaşmaya varacak bir yol haritasına ikna edecek bir plana sahipti. Bu plan sonunda Paris anlaşmasına yol açtı. Avrupa Birliği, Çin ve Hindistan'ın muhalefetiyle karşılaştı ve müzakereler son güne kadar sürdü. Sonunda AB boyun eğmedi ve gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden oluşan bir koalisyon topladı. İzole edilmiş olan Çin ve Hindistan boyun eğdiler ve dünya Paris'e doğru yola çıktı. 8 2015: Paris Fransızlar, Kopenhag'ın hatalarından kaçınmaya kararlıydılar ve konferanstan önceki yılı durmksızın “360 derece diplomasi” çalışmalarıyla geçirdiler. Dünya liderleri, ekiplerine anlaşmaya varmaları konusunda talimat vermek için ilk günden geldiler ve en çetrefilli konulardaki bazı pürüzler giderildi. Kopenhag'da verilmiş olan yoksul ülkelere 100 milyar dolar sözü teyit edildi, emisyon azaltımlarına yönelik bağlayıcılığı olmayan ulusal hedefler yasal olarak bağlayıcı hâle getirildi ve sıcaklık artışı limitinin 1,5 derece olarak mı yoksa 2 derece olarak mı belirleneceği sorusu her ikisinin de dahil edilmesiyle çözüldü. Anlaşmanın son haliyle tarihte ilk kez tüm ülkeler belirledikleri küresel sıcaklık artışı limitini tutturabilmek için söz verdiler. 9 2021: Glasgow Covid pandemisi nedeniyle bir yıl ertelenen Cop26, her halükârda çok önemli bir konferans olacaktı. Ülkelerin Paris anlaşmasında kabul ettikleri ulusal taahhütler, küresel sıcaklık artışını 2 derecede tutmak için yetersizdi, dolayısıyla daha katı hedefler gerekliydi. Ayrıca yeni bilimsel çalışmalar 2 dereceye ulaşmanın ne kadar tehlikeli olacağını göstermişti. Bu nedenle Birleşik Krallık'taki ev sahipleri için asıl hedef ülkelerin küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlamayı hedefleyeceği bir anlaşmanın onaylanmasıydı ve bu elde edildi. Ayrıca ülkeler, son dakikaya kadar Çin ve Hindistan’dan gelen itirazlara rağmen kömür kullanımının aşamalı olarak sonlandırılmasını da onayladılar. Anlaşma kırılgandı. Ancak ülkeler 2022'de ve sonrasındaki her yıl emisyon kesintileri konusunda daha sert ulusal planlarla geri dönmeyi kabul ettikleri için önemli bir ilerleme anlamına geliyordu. 10 2022: Geleceğe ve Mısır’a doğru Glasgow Paktı’nın mürekkebi daha kurumamıştı ki dünya, iklim kriziyle mücadele umutları açısından potansiyel olarak felaket olacak şekilde değişmeye başladı. Enerji ve gıda fiyatlarındaki artışlar hükümetlerin hayat pahalılığı ve enerji güvenliği kriziyle karşı karşıya kaldıkları anlamına geliyor ve bazı hükümetler kömür de dahil olmak üzere fosil yakıtlara geri dönerek karşılık vereceklerini duyurdular bile. Bununla birlikte, Ukrayna'daki savaş, yüksek fosil yakıt fiyatlarına kıyasla daha avantajlı olan yenilenebilir enerji seçeneğini güçlendiriyor. Ayrıca bu durum, enerji ve iklim meselesini hükümetlerin dikkate alması gereken en önemli ulusal güvenlik sorunları haline getirdi. Ne var ki jeopolitik kaymalar; tahıl, yakıt ve turizm nedeniyle Rusya’nın yakın dostu olan Mısır'ın diplomatik açıdan zor bir görevle karşı karşıya kalacağı anlamına geliyor. Fiano Harvey’in The Guardian’da yayımlanan yazısından çeviren Burak Demir

Atina’da yangın, Fransa’da oraj - Emisyonlar tarihin en yüksek seviyesine ulaştı

Küresel ısınmanın tetiklediği aşırı hava olayları binlerce kişiyi elektriksiz bıraktı, onlarca kişinin yaralanmasına yol açtı. Yunanistan’daki orman yangınları, Atina’nın bir kısmının tahliye edilmesini zorunlu kıldı. O esnada Fransa’da yaşanan şiddetli fırtına ondan fazla kişinin yaralanmasına ve binlerce kişinin elektriksiz kalmasına sebep oldu. Aşırı hava olayları ve iklim afetleri ‘yeni normal’ haline geldi. Küresel ısınmanın yol açtığı seller, hortumlar, fırtınalar, orman yangınları artık daha sık yaşanıyor ve sonuçları da giderek daha yıkıcı olmaya başlıyor. Atina’da Hymettus Dağı'nın yamaçlarında başlayan yangın şehrin güneyine kadar yayıldı, yerleşim merkezlerini ve kentin altyapısını tehdit edeceği bir seviyeye ulaştı. Şiddetli rüzgarla yayılan alevlerin elektrik hatlarında zarara yol açmış olabileceği bildirildi. Fransa’da ise şiddetli fırtına yüzünden binlerce kişi elektriksiz kaldı, uçuşlar durduruldu. Fırtına ülkenin her bölgesini ele geçirdi, Paris’te çatıları uçurdu, bir kişinin ölümüne ve 14 kişinin yaralanmasına yol açtı. Tenis topu büyüklüğündeki dolu yağışıyla birlikte 3.500 noktada acil durum çağrısı yapıldı.  Fransa bu yıl, normal yağış beklentisinin yarısı kadar yağış aldı. Fırtınanın dinmesiyle birlikte ülkede sıcak ve kurak bir yaz beklendiği duyuruldu. Emisyonlarda rekor seviyeler Avrupa bir kez daha iklim afetleriyle sarsılırken, atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun tarihin en yüksek seviyesine ulaştığı bildirildi. Aralıksız tırmanışını sürdüren emisyon seviyeleri Mayıs ayında milyonda 421 parçaya ulaştı. Geçtiğimiz yılın emisyon yoğunluğunun ise 36,3 milyar tona yükseldiği açıklandı. Bu, insanlık tarihinin en yüksek seviyesidir. Carbon Brief’in 2021 için sunduğu iklim verileri, geçtiğimiz yıl kırılan rekorlardan bir diğerinin de deniz suyu sıcaklığındaki artış olduğunu gösterdi: “2020'ye kıyasla tek başına 2021'deki ısınma artışı – yaklaşık 14 zettajoule - 2019'da Dünya genelindeki enerji sarfiyatının 23 katına karşılık gelen bir ısınmaydı.” Atmosfere salınan sera gazlarının bir kısmı yerküre yüzeyini ısıtırken, büyük çoğunluğu da okyanuslar tarafından emiliyor. Denizlerin çektiği CO2 fazlasının da yaklaşık üçte ikisi 700 metreye kadar olan derinlikte birikiyor.  2021’de küresel yüzey sıcaklığının da olağanüstü bir seviyeye ulaştığını bildiren Carbon Brief, La Niña okyanus salınımında geçtiğimiz yıl yaşanan koşulların bu yıla etki edeceğini, dolayısıyla 2022’yi en yüksek sıcaklıkların yaşanacağı yıl haline getirebileceğini de söylüyor. İklim krizi, tropik bölgelerden Kuzey Atlantik'e sıcak su taşıyan okyanus akıntılarını yavaşlattığı için Atlantik meridyen devrilme sirkülasyonu olarak adlandırılan bu sistem aksayıp sel felaketleri ve yangınları körükleyen La Niña’yı baskın hale getirdi. Avustralya’da okyanus suyunun aşırı ısınmasına sebep olan La Niña nemli havayı atmosferin üst tabakalarına iterken kuru havanın Doğu Pasifik’e inmesine sebep oluyor ve bu nedenle bir yandan kuraklık riskinin büyümesine yol açıyor, diğer taraftan deniz rüzgarlarını da güçlendirdiği için aşırı yağışlar ve sel felaketlerini getiriyor.  Carbon Brief’in analizi, küresel ısınma artışının asgari 1,3C’ye ulaşmış olduğunu gösterdi. Bunun sonucunda 2021 yılında Çin, Güney Kore, Bangladeş ve Nijerya başta olmak üzere 25 ülkede tüm zamanların yıllık sıcaklık rekorları kırıldı.  Geride bıraktığımız Nisan ve Mayıs aylarında Pakistan'da sıcaklıklar 49C'ye ulaşmış, Hindistan'ın bazı bölgelerindeyse 47C'nin üzeri görülmüştü. Çin’de ısınma değerinin şimdiden 2C’nin üzerine ulaştığını gösteren analizler, kuzey yarımkürenin yaz aylarının giderek daha sıcak olmaya devam edeceğini vurguluyor ve Hindistan ile Pakistan'da yaşanmakta olan katlanılmaz sıcak hava dalgasının artık  “30 kat daha olası” hale geldiğini gösteriyor. 

Geri 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 İleri

Bültene kayıt ol