Biden, iklim kriziyle mücadele ve sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi kapsamında hazırlanan 700 milyar dolarlık Enflasyon Düşürme Yasasına (IRA) onay aldı.
Sağlık ve iklim krizi mücadelesinin maliyetlerini zenginleri vergilendirerek çıkarmayı hedefleyen yasada, iklim kriziyle mücadele için ayrılan toplam bütçe ise 370 milyar dolar.
Tasarıda, şirketlere emisyonlarını azaltmaları şartı getirilmiyor, bunun yerine yenilenebilir enerjiye yatırım yapan şirketlere vergi indirimi ve teşvikler sunuluyor.
Ayrıca Medicare sağlık sigortası programı kapsamında sağlanan bazı reçeteli ilaçların da fiyatlarını düşürme sözü veriyor.
Tasarıda neler var?
Enflasyon Düşürme Yasası (IRA) adıyla sunulan ve zenginleri vergilendirmeyi amaçlayan bu tasarı, yılda 400 bin doların üzerinde kâra geçen şirketlere, en az yüzde 15 olmak koşuluyla daha fazla vergi ödeme zorunluluğu getirmiş oldu.
Tasarının iki kolu var; biri sağlık hizmetlerine, diğeriyse iklim kriziyle mücadeleye uzanıyor.
İlki için getirilen en önemli itiraz, ülkede çok pahalı olan insülin ilaçları için herhangi bir fiyat sınırlandırması önermiyor, bunun yerine daha genel bir ifade ile fiyatların müzakere edileceği yönünde bilgi veriyor. ABD’de yıllık ortalama insülin maliyeti 2016'dan buyana neredeyse ikiye katlandı. Hastaların birçoğu yüksek fiyatlar yüzünden ya kullanmak zorunda oldukları dozu azaltıyor ya da ilaçlarını Meksika, Kanada gibi ülkelerden temin etmeye çalışıyor: Ülkede şişe fiyatı 320 dolar olan insulin Kanada’dan 30 dolara temin edilebiliyor.
İklim kriziyle mücadele kapsamında değerlendirilen kısmı ise, her şeyden önce, Biden’ın – eğer ki bu mücadeleye gerçekten atılacaksa - kendisine bu konuda daha fazla alan tanıyabilecek bir ‘iklim acil durumu’ ilan etmekten vazgeçmiş olması nedeniyle eleştiriliyor.
Biden son günlerdeki demeçlerinde bu krizin “varoluşsal bir tehdit” olduğunu ve hemen harekete geçilmesi gerektiğini vurgulamaya başlamış olsa da resmi bir ‘acil durum’ ilan etmedi.
Bu finansmanın çok önemli bir bölümü iklim afetlerinin önlenmesi, kamu hizmetlerinin desteklenmesi, binaların güçlendirilmesi ve ısıtma-soğutma faturalarının düşürülmesine gidecek. Yani dezavantajlı topluluklara öncelik verilecek gibi görünüyor.
Bunların yanı sıra Meksika Körfezi'nde deniz üstü türbin girişimi için ek destek sunuyor ve güçlü bir sera gazı olan metan emisyonlarının azaltılması için 1,5 milyar dolarlık bütçe ayırıyor.
Tasarıyı inceleyen bazı uzmanlar, ABD’nin emisyonlarını 2030’a kadar (2005 seviyelerine kıyasla) yaklaşık yüzde 40 oranında azaltabileceğini bildirmiş olsa da birazdan okuyacağınız üzere, fosil yakıt endüstrisine herhangi bir sınırlama getirilmiş değil – bilakis yeni fosil yakıt projelerini onaylamaya devam ediyorlar.
Dolayısıyla, uzmanların bu iddialarının yakından incelenmesi gerekir.
Bir yanda iklim mücadelesi, diğer yanda Manchin
Biden, Trump’ın geride bıraktığı enkazı devralırken çevre politikalarının iyileştirilmesi ve bilhassa da iklim eylemine geçilmesi konusunda bazı sözler verdi.
Bu bağlamda attığı ilk adımlardan biri, ABD’nin Paris Anlaşmasını yeniden tanıması için harekete geçmek oldu. Geçtiğimiz yıl ülkenin sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar en az yüzde 50 oranında azaltacağını bildirerek, 2024’e kadar yılda 11,4 milyar dolar iklim finansmanı sağlayacağına dair bir söz daha verdi.
Ne var ki Kongre'den bunun yalnızca 1 milyar dolarını alabildi.
Bu açıdan yaklaşınca, Biden’ın çabalarında kararlı olduğu söylenebilir. Fakat Enflasyon Düşürme Yasası (IRA) sorunlu bir tasarı. Fosil yakıt endüstrisinin çıkarlarını da gözeten, bu endüstrinin yerküreyi kirletmeye devam etmesine izin veren, kısacası onları durdurmaya yeltenmeyen bir yaklaşımı var.
Yenilenebilir enerji yönüne bir havuç uzatıyor ama diğer taraftan kirleticilere sopa göstermeyi de reddediyor. Dolayısıyla, daha fazlasının talep edilmesi gerektiği ortada.
Enflasyon Düşürme Yasası'nın öncülü olan ‘Build Back Better Act’, Demokratlar kanadından Senatör Joe Manchin'in muhalefeti nedeniyle bir yıldan fazla sürecek müzakerelerde karara bağlanmak üzere bekletilmişti. Sonuçta ilk paketin maliyeti daraltıldı ve fosil yakıt endüstrisinin önünü tıkayacak bölümleri tekrar elden geçirildi.
Manchin ilk tasarıya itiraz ediyordu, çünkü daha sonra ortaya çıktığı üzere, yüksek oranda kirletici bir enerji santralinin yegane düşük kaliteli kömür tedarikçisi olan Enersystems'in ortaklarından biriydi ve buradan milyonlarca dolar kazanıyordu.
İşte bu nedenle, ekonomisi kömür madenciliğine dayanan Batı Virginia için hiç de iyi olmayacağını bahane ederek, fosil yakıtlara getirilecek sınırlamalar ve iklim kriziyle mücadeleye yönelik önlemlere karşı oy verdi, hatta bu tür çabaların kömür endüstrisini öldüreceğinden “çok rahatsız olduğunu” dile getirdi.
Manchin bir yandan fosil yakıt sektörünü güçlendirme yönünde adımlar atmaya çabalarken – örneğin yeni boru hattı projelerini onaylatmaya çalışıyor - diğer yandan iklim eylem planı tasarısında bu çabalarına engel teşkil edebilecek bölümleri müzakereye açıp kazanım elde etme peşine düştü.
Tasarı Meksika Körfezi'nde deniz üstü türbin girişimi için ek destek sunuyor ama Manchin’in oyu öyle kolay kazanılmadı tabii: Tam olarak aynı bölgede, yani Meksika Körfezi’nde ve ayrıca bir de Alaska kıyılarında gerçekleştirilecek yeni petrol ve gaz projelerine de yeşil ışık yakıldı.
Ayrıca bir de oy kaygısı var. İşin gerçeği, tasarı, Demokratlar için, önümüzdeki Kasım ayında gerçekleştirilecek seçimlere yönelik bir hamleydi.
Tasarı üzerinde, Penn Wharton Bütçe Modeli tarafından yapılan bir analiz, enflasyonu düşürme konusunda da pek etkili olamayacağını vurguluyor.
Joe Manchin'in kişisel çıkarlarının korunup kollanmış olması, iklim krizi mücadelesinde “insanlık tarihinin en büyük eylemi” olarak sunulan tasarıya gölge düşürmekle kalmaz; yenilenebilir enerji projelerini, petrol ve gaz projelerinin gelişimiyle el ele sürdürmeye adanmış olması açısından (en ılımlı tabirle) göstermelik bir girişim yapar.
Zenginleri vergilendirme ve bu yolla oluşturulacak bütçenin yenilenebilir enerji projelerine aktarılması gayet iyi bir fikir tabii. Fakat bu haliyle pek de işe yarayabilecek bir hamle gibi durmuyor.
Anlaşılan o ki iklim mücadelesinde kararlı bir şekilde yol alabilmek için, Manchin’e verilen tavizleri sonlandırıp fosil yakıt endüstrisini hedef alacak bir atılıma daha ihtiyaç var.
Tuna Emren
Avrupa’da yazın başından bu yana devam etmekte olan orman yangınları atmosfere rekor düzeyde karbon saldı.
Batı Avrupa'yı vuran sıcak hava dalgası batı Fransa ve İber Yarımadası'nda söndürülemeyen orman yangınlarına yol açmaya devam ediyor. Güneybatı Fransa’da 7.000 hektarlık bir alana yayılan son yangının söndürülebilmesi için Avusturya, Almanya, Yunanistan, Polonya ve Romanya’nın da devreye girmesi gerekti.
Geçtiğimiz ay, Temmuz sıcak dalgası nedeniyle benzer bir durumda olan İspanya’yı, Ağustos sıcak dalgası tarafından yutulan Fransa takip etti ve Temmuz-Ağustos aylarında yangınların sebep olduğu emisyonlarda yeni rekorlar kırıldı.
Avrupa Birliği'nin Copernicus Atmosfer İzleme Sistemi (CAMS) tarafından paylaşılan veri setlerine göre, son iki ayın emisyonları 2013’ten bu yana gerçekleşen en yoğun karbon salımı değerine ulaşmış görünüyor.
CAMS verileri, emisyonların Temmuz-Ağustos yangınlarının merkez üssü olan Portekiz, Fransa ve İspanya’da yoğunlaştığını da gösterdi.
Yangınların ağır bilançosu
Bu yıl tarihe geçecek bir ısınma yaşandı.
Kuraklık, seller, orman yangınları derken, iklim afetleri üst üste eklendi, karşı karşıya olduğumuz yıkım günden güne büyüdü ve giderek daha büyük bir nüfus dilimini içine almaya devam ediyor.
Avrupa'daki orman yangınları Belçika'nın beşte biri kadar bir araziyi yakıp geçti.
Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi’nden (Effis) elde edilen veriler, Ocak-Ağustos ortası arasındaki ilk 6 aylık bilançonun ne kadar ağır olduğunu gösteriyor: Kıta genelinde 659.541 hektar (1,6 milyon dönüm) arazi kül oldu ve bu, kayıtların tutulmaya başladığı 2006'dan bu yana görülen en yüksek değer.
Effis verileri, 2022’de Avrupa'da şimdiye kadar şahit olunan yangın sayısının, önceki ortalamanın 4 katı olduğunu gösteriyor: Bu yılın sonuna kadar – sadece orman yangınları nedeniyle - 1 milyon hektardan fazla arazi kaybedilebilir.
İspanya 244.924 hektar kaybederek ilk altı aylık dönemde yangınlardan en çok etkilenen ülke olurken, onu Romanya (150.528) ve Portekiz (77.292) izledi. Fransa'daki yangınlar 60.000 hektarlık bir araziyi kavurdu. Sadece Fransa yangınları, ve yalnızca Haziran ile 11 Ağustos arasında yaşananlar, atmosfere 790.000 otomobilin yıllık emisyonuna eşdeğer 1 milyon ton karbon saldı.
En yoğun emisyon değerleri, Portekiz'in Castelo Branco bölgesindeki Serra da Estrela'da asgari 3.600 hektarlık araziye yayılmış olan yangın ile Fransa'da Bordeaux yakınlarındaki yangından geldi.
Haziran ve Temmuz’da 1,8C’lik ısınma değerine ulaşıldı
İklim çöküşüne evrilen küresel ısınmanın peş peşe getirdiği sıcak hava dalgaları alevlere dönüşüp ormanları da ele geçirdikçe, atmosferdeki karbon fazlasını emebilecek ağaçların sayısını azaltıyor, hem ekosistemleri yıkıma uğratıyor hem de bölgesel kuraklık ve çölleşme riskini artırıyor.
Haziran 2022, dünya genelindeki tüm kara bölgelerine rekor düzeyde sıcaklıklar getirdi. Sıcak hava dalgaları kuzey yarımkürede, özellikle de kıta Avrupası, Birleşik Krallık, Çin ve ABD'nin bazı kısımlarında etkili oldu.
Bilimsel raporların defaatle vurguladığı üzere, hiç kimse küresel ortalamada yaşamıyor. Örneğin, karasal bölgelerdeki sıcaklık artışları öyle bir seviyeye ulaştı ki Haziran 2022’nin sıcak hava dalgaları, kayıtların başladığı 1850'lerden bu yana görülen en yüksek sıcaklık değerlerini gösteriyordu: Haziran ayı, sanayi öncesi sıcaklıklara kıyasla 1,8C daha sıcaktı ve toprak sıcaklıkları 1980'lerin başından bu yana 1,5C'den fazla arttı.
Bu trend Temmuz’da da devam etti; İngiltere, tarihinin en yüksek sıcaklık değerlerini gördü, sıcaklık ortalaması 1,6C’lik bir artışla 40,3C'ye ulaştı. Avrupa'nın büyük bölümünde 40C ile 43C arasında yeni rekorlar kırıldı. Çin ise Temmuz ayında, özellikle de Şanghay'da 40C üzerindeki sıcaklıklara maruz kaldı ve "kırmızı alarm" verildi.
1873'ten bu yana yalnızca 17 kez kırmızı alarm verildi. Bunlardan üçü bu yaz gerçekleşti.
ABD de Temmuz sıcak dalgalarından kurtulamadı; 16 eyalette 38C’nin üzerine yükselen sıcaklıklar 60 milyonluk bir nüfusu kapsayan devasa bir bölgede etkisini artırdı, yaşamı felce uğrattı.
Bu yıl neler oldu da bu kadar ısındık?
Küresel yüzey sıcaklığı kayıtlarını rapor eden altı farklı araştırma grubunun kayıtları – NASA, NOAA, Met Office/UEA; Berkeley ve Copernicus - yüzey sıcaklığının, 1970’ten bu yana, her on yılda 0,2C’lik ısınma artışıyla toplam 0,9C’lik bir ısınmaya ulaştığını ortaya koydu.
Arktik deniz buzu 2022'nin ilk yarısında tarihsel 1979-2010 aralığının en düşük seviyesine geriledi, Mart başı ve Haziran ortasında günlük yeni rekorlar kırdı. Antarktika deniz buzu da yılın ilk üç ayında rekor bir erime yaşamıştı ki Temmuz ayında yeni bir rekor daha kırıldı.
Fosil yakıt emisyonlarının sebep olduğu küresel sıcaklık artışı uzun vadeli bir ısınmaya yol açıyorken, herhangi bir yılda gerçekleşen sıcaklığın başlıca belirleyicisi El Nino ve El Nina olayları olarak bilinen atmosferik fenomenler oluyor.
Bu ikisi tropikal Pasifik'te okyanus ve atmosfer arasında sıcaklık dalgalanmaları yaratıyor ve sonuç olarak bazı yıllar daha sıcak oluyor. Fakat 2022’nin ilk yarısında yaşanan bu benzersiz ısınmada La Nina’nın oynadığı rolün çok düşük olduğu anlaşıldı. Yani bu muazzam sıcaklık artışı, El Nino ve La Nina koşullarının nötr sayılabileceği bir seviyede yaşandı.
Isınıyoruz, daha da ısınacağız, çünkü fosil yakıt yatırımları bitmek bilmiyor ve bunun bir sonucu olarak da emisyonlar artmaya devam ediyor.
Isınmayı durduramıyoruz çünkü kapitalistler küresel ölçekli bir yenilenebilir enerji dönüşümü başlatmak yerine orada burada savaş çıkarmayı, savaş makinelerine yatırım yapmayı, şirketleri kalkındıracak politikalarını sürdürmeyi, emperyalist güç savaşlarında boy göstermeyi tercih ediyor.
Ozon kirliliği de alarm verdi
Orman yangınları, canlılar için toksik olan birçok sera gazının yanı sıra aerosoller, kurum ve katran da salınmasına sebep olur.
Temmuz ayının ortalarında Copernicus Atmosfer İzleme Servisi (CAMS) tahminleri, Batı Avrupa'da yaşanan yakıcı sıcak hava dalgası sırasında Avrupa'nın birçok yerinde çok yüksek seviyelerde ozon kirliliği tespit edileceğini bildiriyordu.
Ozon, ağırlıklı olarak stratosfer ve troposferde biriken reaktif bir gaz. Örneğin, stratosferdeki ozon tabakasının, yerküre yaşamını güneşin ultraviyole radyasyonundan koruduğunu biliyoruz. Bununla birlikte, daha düşük irtifalarda, atmosferik bileşimin düzenlenmesinde etkili bir sera gazı olarak da birikiyor ve hava kirliliğinin önemli bileşenlerinden birine dönüşüyor.
Avrupa’daki orman yangınları sürerken gün ortasında zirve yapan yüzey ozonunun günlük maksimum değerleri Portekiz, İspanya ve İtalya'da alarm verilmesi gereken seviyelere erişti.
Sıcak hava dalgaları ozon yoğunluğunda artış yaşanmasına sebep oluyor, çünkü rüzgar hızının düşmesi ve basıncın artmasıyla birlikte ozon öncül kirleticileri denilen NOx ve VOC'ler bu bölgelerde birikmeye başlıyor.
İklim ve Temiz Hava Koalisyonu, ozon kirliliğinin yılda yaklaşık bir milyon ek ölüme neden olduğunu tahmin etti. Çok yüksek seviyeli ozon kirliliği bilhassa solunum yolları hastalıkları ve kardiyovasküler hastalıkların artmasıyla sonuçlanabiliyor ki bu da öncelikle boğaz ağrısı, öksürük, baş ağrısı ve astım krizi olaylarının artması anlamına geliyor.
Tuna Emren
Aliağa Çevre Platformu'nun (ALÇEP) çağrısıyla bir araya gelen çevre örgütleri, Brezilya Donanması’na ait asbestli Nae Sao Paulo gemisinin Aliağa'da sökülmesine karşı nöbet eylemi başlattı.
Aliağa Meydanı'nda toplanan platform üyeleri, nöbet eylemi öncesi basın açıklaması düzenledi. “Havama, suyuma, toprağıma dokunma” yazılı pankart ile “Doğamız için nöbetteyiz” yazılı dövizler taşınan açıklamada, “Aliağa dünyanın çöplüğü değildir” ve “Zehirli gemi istemiyoruz” sloganları atıldı.
ALÇEP Sözcüsü Zeki Küçükakyüz, Sao Paulo'nun 4 Ağustos günü Brezilya’dan ayrılarak Türkiye'ye doğru yola çıktığını belirterek şunları söyledi:
Yola çıkışından bir gün sonra Brezilya mahkemeleri, geminin limandan çıkışına yasak getirdi. Bu haber, kamuoyunda geminin gelmeyeceği yönünde yanlış bir algıya sebep oldu. Oysa gemi, SÖK Denizcilik refakatinde, mahkeme kararını yok sayarak İzmir’e doğru geliyor.
Firma, aynı zamanda bu gemi ile ilgili transit ülkelere bildirim ve izin sürecini de işletmeden, tamamen hukuksuz, kanunsuz bir şekilde, tüm uyarılarımıza rağmen, Türkiye’de tehlikeli atık ithalinin yasak olduğunu bile bile, ısrarla bizleri zehirlemek için yoluna devam ediyor.
Buradan soruyoruz; bu firma, mahkeme kararını tanımayacak, uluslararası sözleşmeleri hiçe sayacak gücü nereden alıyor? Çevre Bakanlığı, tüm bu sürece rağmen, ulusal ve uluslararası uyarılara rağmen bu geminin yoluna devam etmesine neden hâlâ izin veriyor?
Bu gemi zehir taşıyor
Geminin halk sağlığı açısından çok ciddi bir tehdit olduğunu vurgulayan Küçükakyüz, şöyle konuştu:
Bu gemi zehir taşıyor. Bu gemi tehlikeli atık ve bunun aksini söyleyecek hiçbir bilimsel veri yok elimizde. ‘Siz sökün, mahkeme kararı sonradan gelir’ zihniyetine kentimizi teslim etmeyeceğiz. Biliyoruz ki gemi, buraya geldikten sonra bir oldubitti ile sökülmek istenecek.
Ne sonradan çıkacak mahkeme kararları ne de kamuoyundan kaçırılacak olan bilgiler, zehir tüm kente yayıldıktan sonra bir anlam ifade edecek. Bu sebeple gemi söküm tesislerinin yarattığı çevre kirliliği ile işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının yetkili kurumlar, yanı sıra üniversite ve meslek odalarının kuracağı bir kurumun denetimine açılmasını istiyoruz.
Biz, Aliağa ve İzmir halkı olarak buna boyun eğmeyeceğiz. Bizler, inatla bu gemiyi ülkemiz karasularına sokmayacağız ve sökümüne izin vermeyeceğiz. Sermaye değil halk kazanacak; çevre mücadelemiz, yaşam mücadelemiz kazanacak. Biz, haklılığımızı meşru mücadelemizden alıyoruz. Bir avuç sermayedarın kâr hırsına boyun eğmeyeceğiz.
Bu gemiyi sökmeyin
Bu gemiyi sökmeyin. Sizlerin yaşamı, gemi söküm patronlarının kazanacakları paradan daha değerli. Gemi sökümünde AB standartları dışında çalışmayı kabul etmeyin. Kentimizin annelerine, babalarına sesleniyoruz. Gözümüzden sakındığımız çocuklarımızın yaşamını tehlikeye atacak olan bu gemiye geçit vermeyin.
Gençlere, çocuklara sesleniyoruz. Sizlere sözümüz olsun, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkınızı ne pahasına olursa olsun koruyacağız. Bu amaçla bugün burada zehirli gemiyi durdurmak için nöbet eylemimizi başlatıyoruz. Tüm STK’lar, sendikalar, il ve ilçe belediyeleri, sivil toplum ve partileri, halkımızı bize destek vermeye davet ediyoruz.
Temiz hava, temiz su, temiz toprak ve temiz çevre hakkımız için nöbetteyiz. Kanser olmamak için nöbetteyiz. Bir firmanın kârı uğruna şehrimizin zehirlenmesine karşı nöbetteyiz. Gemi sökümünde iş kazalarının son bulması, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için, gemi söküm firmalarının AB standartlarına yükseltilmesi için nöbetteyiz. ‘Aliağa dünyanın çöplüğü değildir’ demek için nöbetteyiz.
Son olarak tüm duyarlı kesimleri başlattıkları nöbet eylemine destek vermeye davet eden Küçükakyüz, her gün Aliağa Meydanı'nda olacaklarını belirtti.
Ne olmuştu
İzmir'in Aliağa ilçesinde sökümü planlanan nükleer uçak gemisi "Nae São Paulo" 5 Ağustos'ta Brezilya'dan yola çıktı. Yüksek miktarda asbest taşıdığı için İzmir Belediyesi başta olmak üzere birçok kurum ve STK geminin sökümüne itiraz ediyor.
São Paulo Brezilya kara sularını terk etmeden kısa bir süre önce, yüksek mahkeme, geminin Guanabara Körfezi'ne geri dönmesi için 'ihtiyati tedbir' kararı aldı. Buna rağmen gemi yoluna devam etti.
Çevreciler, Çin yatırımıyla inşa edilen, Rus kömürüyle beslenen 2,17 milyar dolarlık Hunutlu Termik Santrali ‘fiyaskosunu’ esefle kınıyor.
Bünyesinde tonlarca asbest barındıran Brezilya donanmasına ait “NAe São Paulo” isimli savaş gemisinin söküm işlemlerinin İzmir Aliağa'daki yapılacak olmasına yönelik tepkiler sürüyor.
Gemi Brezilya’dan 5 Ağustos'ta (bugün) yola çıkıyor.
Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu, “Aliağa dünyanın çöplüğü değildir” sloganı ile São Paulo gemisine karşı İzmir Aliağa’da miting düzenledi. DİSK, Ankara’da Brezilya Büyükelçiliği önünde asbestli gemiyi protesto etti.
Aliağa Emek ve Demokrasi Platformunun düzenlediği mitingde özetle şu açıklama yapıldı:
"On yıllardır Aliağa'da faaliyet yürüten gemi söküm tesisleri, Dünya'da en ilkel çalışma koşullarına sahip, önlenebilir iş kazalarının sıklıkla yaşandığı işçi ölümlerinin maalesef sıradanlaştığı alanlardan biri. Gemi söküm patronlarının kâr hırslarını bu zamana kadar ne yarattıkları çevre tahribatı ne sökülen gemilerle bizlerin soluduğu havayı, içtiği suyu, bastığı toprağı zehirlemeleri ne de işçi ölümleri durduramadı. Gemi söküm patronlarının kâr hırsı Aliağalıların sağlığından gemi söküm işçilerinin yaşamından değerli değildir.
SauPaulo ve diğer tüm zehirli gemiler, nerede yapılıyorsa orada sökülsün!
Aliağa Gemi söküm tesisleri tam anlamıyla denetlensin ve çalışma koşulları, işçi sağlığı ve güvenliğine uygun hale getirilsin.
Mevcut yönetmeliklere kâğıt üzerinde uyan ancak insan ve çevre sağlığını hiçe sayan işletmeler kapatılsın.
Bakanlığın verdiği izinler derhal iptal edilsin.
Biz bu gemiyi Aliağa'da istemiyoruz. Sao Paulo ülkemizin karasularına giremez, girmemelidir. Hiçbir ülkenin sökümünü üstlenmediği geminin ülkemize getirilmesine itiraz ediyoruz. Aliağa'ya dünyanın hurdalığı muamelesi yapılmasını reddediyoruz.”
DİSK, Brezilya Büyükelçiliği önünde asbestli gemiyi protesto etti
Brezilya Büyükelçiliği önünde bir araya gelen Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) üyeleri, “Aliağa patronların çöplüğü değildir. Zehir gemisi Nae Sao Paulo Türkiye'den defol”, “Toksik gemi geldiği gibi gidecek” pankartları açarak, geminin Aliağa'da sökülecek olmasına tepki gösterdi.
DİSK İç Anadolu Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün, söz konusu geminin asbest ve yakıt kalıntıları gibi büyük miktarda zehirli maddeler içerdiğini belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Asbest ve diğer tehlikeli kimyasallarla dolu bir geminin varlığıyla ilgili endişemizi buradan güçlü bir şekilde ifade etmek istiyoruz. Gemi asbest ve yakıt kalıntıları gibi çok büyük miktarlarda zehirli maddeler içermektedir.
Bunların ortadan kaldırılması, güvenli ve çevreye saygılı bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Geminin 900 ton asbest içerdiği tahmin ediliyor. Ancak gemide bulunabilecek diğer zehirli madde miktarı kesin olarak bilinmemektedir. Bu gemilerin sökülmesinin toprağa, suya, insan sağlığına çok ciddi zararlar verdiği herkes tarafından bilinmektedir. Brezilya ve Türkiye hükümetinden zehir gemisi NAe Sao Paulo'nun Türkiye'ye gelmesine izin verilmemesini istiyoruz.”
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın izin verdiği Brezilya Bandıralı Sao Paulo nükleer uçak gemisinin 5 Ağustos’ta yola çıkması bekleniyor.
30 Mayıs tarihinde tonlarca asbest taşıyan Sao Paulo uçak gemisinin Aliağa'da sökümü için Sök Denizcilik adlı firmaya izin verdiği ortaya çıktı. Tonlarca asbest, pek çok çevre yıkımı gibi kanser riskini beraberinde getirecek. Üstelik bölge, pek çok kuş ve balığın üreme alanı olduğu için de ekosistem adına önem taşıyor.
Söküme karşı, Aliağa Çevre Platformu (ALÇEP) merkezinde bölge halkı tepkisini ortaya koyuyor. Aliağa’nın karşı kıyısında bulunan Çandarlılar lodosla birlikte atıkların Çandarlı kıyılarına da vuracağını hatırlatarak iznin iptal edilmesi için bölge halkından imza toplamaya başladı.
Eylemciler, gemi yola çıktığı takdirde mücadelelerini sürdüreceklerini belirtiyor.
Konuya ilişkin Aliağa Çevre Platformu (ALÇEP), Foça Çevre ve Kültür Platformu (FOÇEP), Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP), İzmir Yaşam Alanları (İYA) ve Polen Ekoloji ortak açıklama yayınladı:
"Geminin sökümü Aliağa'ya, İzmir'e, hurda metallerinin zehirli dumanlarının indiği tarım havzalarına geri dönüşümü olmayan zararlar verecek. Türkiye'nin kat be kat üstündeki kanser oranlarını, üstü örtülen meslek hastalıklarını ve seri iş cinayetlerini kabul etmemek için birleşiyoruz!”
Hem bölge halkının hem çevre aktivistlerinin kararlılığı bir kez daha vurgulanıyor: "Bu izinler geminin sökülmesi halinde zehirlere doğrudan maruz kalacak bizler için de yok hükmündedir. Bu gemi buraya gelemez. Gelmemesi için de tüm meşru mücadele yöntemleriyle karşısında duyacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz. Aliağa dünyanın çöplüğü değildir. Buna izin vermeyeceğiz."
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın göz göre göre böyle bir felaketi onaylaması kabul edilemez. Bu izin, bilim insanlarının uyarılarına ve toplumun haklı endişelerine kulak tıkayarak verilmiş, tamamen ekonomik temelli olan, çevrecilikle asla bağdaştırılamayacak bir adımdır.
Toplum sağlığına ve ekosisteme geri dönüşü olmayacak hasarlar verilerek yürütülen kâr temelli bir büyümeyi kabul etmiyoruz. Bölge halkına ve ekosisteme zarardan başka hiçbir şey getirmeyecek olan asbestli geminin izni derhal iptal edilmelidir!
Kadıköylüler, Söğütlüçeşme'de devam eden gar projesini protesto etti. “Söğütlüçeşme’de AVM ve beton istemiyoruz. Daha çok yeşil ve kamusal alan" pankartı açan eylemciler, “Bu proje İstanbul’a ihanettir. Bilime, tekniğe ve yasalara uygun olmadan planlanan bu proje yüzünden 250 ağaç kesildi. Kalan 250 ağaç da her an kesilebilir” denildi.
Kadıköy'ün en önemli yeşil alanlarından biri olan Söğütlüçeşme’ye 108 ticari alan inşa edilmesine karşı çıkan Kadıköy halkı, TCDD'nin Söğütlüçeşme'deki arazisinin önünde toplandı.
Burada yapılan açıklamada, Kadıköy’ün son kalan yeşil alanlarından biri olan Söğütlüçeşme Tren İstasyonu’nu çevreleyen yaklaşık 100.000 m2 lik alana siyasal iktidar özel sektör eliyle Gar, AVM ve Otopark Projesi yapmak için 250 ağacı kesti. Paravanlarla gizlenen bölgede ruhsatsız bir biçimde yeni bir viyadük yapımı sürmektedir. Haydarpaşa Garı işlevsiz bırakılarak Söğütlüçeşme’yi trenlerin son durağı yapmak istiyorlar” denildi.
“Bu proje sadece yeşil alanımızı değil, Kent belleğini ve Kent tarihini de yok etmeyi amaçlamaktadır” denilen açıklamada, “Bu projenin gerçekleşmesine izin verirsek, trensiz bırakılan Haydarpaşa GAR ve çevresinde bulunan alanların talan edilmesi gündemdedir.
Yüz yıldır olduğu gibi trenlerin ilk durağı ve son durağı Haydarpaşa Garıdır. Söğütlüçeşme istasyonunun GAR olarak kullanılabilmesi için teknik olarak ihtiyaç duyulacak bakım ve onarım alanları yoktur. Söğütlüçeşme’ye GAR ve AVM planlamak, kent planlama ilkelerine, tekniğe ve bilime aykırıdır. Bu proje İstanbul’a ihanettir, tarihimize ihanettir” ifadeleri kullanıldı.
Trafik keşmekeşi doğacak
Açıklamada, projenin hayata geçmesini önlenemezse deniz ulaşımı tali kılınarak Minibüs, Otobüs, Metrobüs, Marmaray, hızlı Tren gibi ulaşım araçlarının tümünün bu bölgeye yükleneceğine dikkat çekildi.
Gerçekte yandaş müteahhitlere kaynak aktarmayı hedefleyen bu proje gerçekleşirse nelerle karşı karşıya kalınacağı şöyle sıralandı:
Trafik içinden çıkılmaz bir hal alacak
Hava kirliliği daha da yoğunlaşacak.
Kadıköylü esnaflar olumsuz olarak etkilenecek.
Söğütlüçeşme istasyonu ve çevresinin bulunduğu alanda yoğun balçık zemin olduğundan depreme dayanıklı inşaat yapmak için başta planlanan maliyetler 4-5 kat artacak.
Açıklamanın ardından oturma eylemi yapmak isteyen kitleye polis izin vermedi. Kadıköy halkı açıklamanın ardından dev panolarla çevrili alanda panoları keserek, ağaç katliamının görülmesini sağladı tepki gösterdi.
"İklim eylemsizliğini protesto etmek için dünyanın dört bir yanındaki okulları işgal ediyoruz!"
Sıcak hava dalgaları yalnızca karalarda yaşanmıyor; deniz suyu da hızla ısınıyor. Akdeniz’in Temmuz’da yaşadığı eşi görülmemiş sıcak hava dalgası, su sıcaklığının normal değerlerin 6,2C üzerine yükselmesine sebep oldu.