Can Irmak Özinanır

Can Irmak Özinanır son yazıları

Can Irmak Özinanır tüm yazıları

25.10.2024 - 12:05

Hayvan hakları sınıf mücadelesinin neresinde?

Sokakta yaşayan hayvanların katledilmesini öngören yasa tasarısının meclisin gündemine geleceğinin duyulması üzerine, yasayı durdurmak için pek çok şehirde sokağa çıkan yeni bir hareket doğdu. Öncelikle şunu söylemek lazım, hayvanların hakları için mücadele eden binlerce aktivist daha önce de vardı. Sokakta yaşayan kedi ve köpekleri besleyen, yaralandıklarında peşlerine düşüp tedavi ettiren, barınaklara gidip durumu yerinde tespit eden, vegan beslenmeyi yaygınlaştırmayı savunan onlarca grup ve oluşum vardı. AKP’nin sokakta yaşayan hayvanları öldürmek istediği bir süredir bilinen bir şeydi, gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse başka AKP’liler “başıboş sokak köpeği terörü” gibi sözlerle bu nefreti pompalıyor, gazeteleri, televizyonları ve sosyal medya trolleriyle AKP medyası ise bu propaganda üzerinden yaygın bir kampanya yürütüyordu. 

Yasa henüz gündeme gelmeden önce kurulan Hayvan Yaşam Özgürlük İnisiyatifi (HYÖ), bu meselenin politik olarak ele alınması gerektiğini ve ancak politik bir mücadelenin bu meseleyi yerli yerinde bir hatta oturtabileceğini savunarak kuruldu. HYÖ’nün temel çıkış noktası, sokakta yaşayan hayvanlara dönük nefret söylemiyle işçi sınıfına ve ezilenlere yönelen şiddetin aynı temelden beslendiği ve solun genel olarak hayvan hakları mücadelesiyle bağ kurmasının gerekliliğiydi. O güne kadar çeşitli girişimler olsa da sağcı, milliyetçi argümanların hâkim olduğu bir alana sıkışan hayvan hakları mücadelesine dönük bu politik müdahale (benzer hatta sahip başka oluşumların da desteğiyle) yasa gündeme geldiği andan itibaren kitleselleşmeye başladı, daha önceden hayvan hakları gündeminin uzağında duran solun önemli bir kısmıysa bu hareketle birlikte konuyla ilgilenmeye başladı. 

Peki, hayvan hakları neden solun ve işçi sınıfının gündemi olmalı? 

Yasaya karşı mücadele

Katliam yasasına karşı mücadele sınıf mücadelesinin gündemlerinden biridir çünkü geçirilen yasa tam da bugün işçi sınıfının örgütlü gücünü her alanda kırmaya çalışan neoliberal otoriterliğin bir görüngüsüdür. Burada AKP-MHP blokunun, basitçe işçi sınıfı mücadelesinin gündemini değiştirmek için bu yasayı öne sürdüğünü iddia etmiyorum. Mesele bundan daha katmanlı. 

Meltem Oral ve Foti Benlisoy’un “Yaygın yanılgılar, cinai ayrımlar ve sadist popülizm” yazısında da belirtildiği gibi sokakta yaşayan hayvanlarla insanların ilişkisinin gündeme gelişi ile kapitalizmin gelişimi arasında ciddi bir bağlantı var: 

“Aslında bu ayrımın ancak 19. yüzyılda genelleştiği, sokak köpeklerinin tehlikeli, saldırgan ve hastalıklı olarak damgalanmasının burjuvazinin kendi suretinde kentsel mekânlar yaratma arayışının neticesi olduğu söylenebilir.”

Bugün de sokakta yaşayan hayvanlara yönelik nefret kampanyasının belli bir “soylulaştırma” çabasının ürünü olduğu ortada.  Yoksulların kent merkezlerinden sürülmesiyle, transların, köpeklerin dolayısıyla kârlı değil de “tehlikeli” olarak kodlanan tüm kesimlerin kent merkezlerinden sürülmesi arasında bir ilişki var. Dolayısıyla nasıl ki kent hakkı sınıf mücadelesinin bir parçası sayılmalıysa bugün kentleri soylulaştırmaya çalışan katliam yasası da sınıf mücadelesinin bir parçası. 

Belki daha önemli bir nokta ise AKP-MHP iktidar blokunun ürettiği moral panik havası. Jamaikalı-İngiltereli Marksist Stuart Hall ve meslektaşlarının 1979 yılında ürettiği “moral panik” kavramı, otoriterleşen egemen sınıfların bir tür panik havası yaratarak toplumu otoriterizmin hegemonyası altında nasıl toplamaya çalıştığına işaret eder. Bu meseleyi AKP’nin en iyi bildiği alanlardan birine çekmesi anlamına gelir: Kültür savaşları. 

Bugün ailenin elden gittiği yaygarasıyla kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelen şiddet, köpeklerin “kuduz olduğu” veya “çocukları öldürdüğü” gerekçesiyle meclisten apar topar geçirilen yasa, hayvan cinayetlerine cevaz verilmesi günümüz otoriterliğini pekiştirerek bir disiplin toplumu yaratmaya çalışmanın önemli parçalarıdır. 

İktidar blokunun otoriterliğine son vermek isteyenler kadınların ve LGBTİ+’ların mücadelesine de, katliam yasasına karşı mücadeleye de omuz vermelidir. 

Hareket edenler öğrenirler 

Marx’tan Rosa Luxemburg’a uzanan bir skalada Marksistlerin hayvanların sömürüsü üzerine yazdıkları bulunsa da dünya çapında Marksistlerin hayvan hakları alanında pek de aktif oldukları tarihsel olarak söylenemez. Ancak Marksist yöntemin en temel sacayaklarından biri hareketten öğrenmektir. Bugün katliam yasasına karşı mücadeleden hepimizin öğrenebileceği bir şeyler var. Bunlardan birisi sadece sokaklarda yaşayan hayvanlarla dayanışmanın değil, genel olarak bir hayvan özgürleşmesi perspektifinin de Marksistlerin genel mücadelesinin bir parçası olmasının gerekliliğidir. 

Bu basitçe ahlaki bir öğretiden, vicdandan vb. ortaya çıkan bir gereklilik değil. İşçi sınıfının kendisinin tüm sömürüyü ortadan kaldıracak sınıf olma iddiasına sahip çıkmanın, dolayısıyla Antonio Gramsci’nin deyişiyle “etik-politik” bir moment örgütlemenin parçasıdır. Genel olarak hayvan sömürüsü doğrudan işçi sınıfının sömürüsünün bir sonucu değildir ancak kapitalizmin ekolojik sömürüsünün önemli bir parçası da hayvanların çeşitli amaçlar doğrultusunda sömürülmesidir. 

Bu konuda teorik ve politik olarak çok daha fazla tartışmaya ihtiyaç olduğu ortada. Bu tartışmaya başlamak için fazla geç kalmamak, eşit ve özgür bir dünyaya, komünist topluma ulaşmak açısından çok önemli diye düşünüyorum. 

Can Irmak Özinanır

(Sosyalist İşçi)

 


Bültene kayıt ol