Ankara'da direniş devam ediyor: 'Susma haykır katliama hayır'

Bursa Su Kolektifi: Mevsimlik Tarım İşçileri Genelgesi derhal uygulansın!

Bursa Su Kolektifi, İŞKUR önünde eylem yaptı. Aktivistler, mevsimlik çalışan Kürt, Roman ve Arap işçilerin yaşadıkları sorunlara dikkat çekti. Mevsimlik işçiler, tarımın yükünü sırtında taşıyor. Buna rağmen hakları uygulanmıyor. Bursa Su Kolektifi, İŞKUR önünde yaptığı basın açıklamasında yaşananları şöyle duyurdu: ► "Daha 2 hafta önce Hatay Erzin’de narenciye toplama ve paketleme işinde çalışan iki kız çocuk işçiyi kaybettik. Fidan Tunç, 14 yaşındaydı ve her yıl ailesiyle birlikte narenciye toplamak için Şanlıurfa’nın Suruç İlçesi'nden geliyordu. Fidan, narenciye bahçesinde çalışırken kaybolmasının ardından birkaç gün sonra başka bir bahçede ölü olarak bulundu. Dicle Nur Selçuk da 14 yaşındaydı. Diyarbakır’ın Dicle İlçesi’nden ailesiyle çalışmaya gelmişti. Mevsimlik işçi olarak çalıştığı narenciye fabrikasında saat 22.00 civarında meyve paketlerken kıyafetini makineye kaptırması sonucu hayatını kaybetti. Oysa Türkiye’de 14 yaş altı çocukların kanunen çalıştırılması yasaktır. TÜİK verilerine göre bir ekonomik faaliyette çalışan 5-17 yaş bu yaş grubunda çocuk işçiliğinin mevsimsel olarak en az olduğu Ekim-Aralık aylarında yapılan anketlere göre 720 bin olduğunu açıklamıştır. Yine İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi son on yılda 15 yaş ve altında çalışan en az 211, 15-17 yaş grubunda ise 405 olmak üzere en az 616 çocuğun çalışırken hayatını kaybettiğini tespit etmiştir." ► "Ekim ayının başında Bursa Su Kolektifi olarak Yenişehir İlçesi’nde bir kaç noktadaki çadır alanlarında kalan mülteci ve mevsimlik tarım işçilerinin yaşam koşullarını yerinde görmek ve sorunlarını tespit etmek için bir ziyaret gerçekleştirdik. Kadın, çocuk ve erkek işçilerle konuştuğumuzda “Bir dokunduk, bin ah işittik” Mevsimlik tarım işçileri kendilerine gösterilen alanda, naylon örtüler altında, adına çadır denilen mekânlarda yaşam mücadelesi vermektedirler. Bu alanlarda işçiler temizlik ve mutfak ihtiyaçlarını çok ilkel şartlarda gidermeye çalışmakta, temiz suya erişebilmek için kadınlar çadırlara suyu tarım zehirleri bidonları ile taşımakta, çocuklar tuvalet olarak kullanılan çukurların etrafında oyun oynamaktadır." Çözüm önerileri ve talepler ► "Oysa 2017 yılında çıkarılan Mevsimlik Tarım İşçileri Genelgesi ile mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının giderilmesine yönelik ilgili kurumları, kuruluşları görevlendirilmiş ve evrensel yaşam, çalışma koşulları için sorumluluklarını belirlemiştir. Bu genelge ile yapılması gerekenlere dair dilekçelerimizi de basın açıklamamızın sonrasında önünde bulunduğumuz Türkiye İş Kurumu Bursa İl Müdürlüğü’ne vereceğiz. Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı gibi bakanlıklar bunlardan bazılarıdır. Bu kurumlar mevsimlik tarım işçilerinin yoğun olarak çalıştığı yerlerde; eğitim ve sosyal faaliyetleri ile işçilerin temel ihtiyaçlarını giderebilecekleri ortak kullanım alanları olan iklim şartlarına uyumlu, emniyetli, ekonomik, estetik ve fonksiyonel, prefabrike, betonarme ya da çelik iskeletli, yeterli büyüklükte binalar, doğa olaylarından etkilenmeyecek sağlıklı alt ve üst yapısı, elektrik, su ve kanalizasyonu bulunan barınma alanları, içme, kullanma suyu ve çevre sağlığı, eğitim, sağlık, ulaşım, güvenlik, sosyal hizmetleri gibi konular ile tarım aracılığı, sosyal güvenlik ve çocuk işçiliğiyle mücadele konularından sorumludurlar. O nedenle Mevsimlik Tarım İşçileri Genelgesi acilen uygulanmalıdır!" ► "Hiçbir sosyal güvenceleri olmayan mevsimlik tarım işçileri geçen sene brüt 130 TL. yevmiye (gündelik) ile çalışırken bu sene brüt 220 TL. alıyorlar. Neden mi brüt? Evet, hiçbir sosyal güvence yok, kayıt dışı bir piyasa dolayısı ile devlet vergisi yok, fakat işçi çavuşlarının büyük haraç kesintileri var. 220 TL’den ellerine geçen net ücret 160-170 TL. Her gün kesilen yol ücreti ve çavuş payı adı altındaki haraçlar. Son 5 yılda yöredeki yurttaşların tespiti ile her biri servet sahibi olan, lüks arabalara binen, artık işçi çadırlarında konaklamayan işçi çavuşlarının bir de elektrik, su parası adı altında topladıkları toplu haraçlar var. İşçilerin sarfiyatlarını hiçbir şekilde öğrenemedikleri itiraz ettikleri durumda elektriksiz kaldıkları toplu haraçlar. Oysa bakınız İŞKUR ile sözleşme yapmak zorunda olan dayıbaşları için yürürlükte bulunan Tarım İş Aracılığı Yönetmeliği 11. maddesinin 1. fıkrasındaki bentler, aracılık yapmak üzere izin verilen gerçek veya tüzel kişilerin; işçilerden değil işverenden ücret almayacaklarını, işçilerin, konaklama yeri ile işyeri arasında uygun araçlarla güvenilir bir şekilde ulaşımının sağlanması hususunda işverenle birlikte doğrudan kontrol ve gözetim yapacaklarını, ücretlerin kararlaştırılan ödeme biçimine göre işverence  her işçinin kendisine ödenmesini sağlayacaklarını, işçilerin günlük brüt kazançlarının 4857 sayılı İş Kanunu’nun 39. maddesinde belirtilen asgari ücretin altında olmayacağını, işçilerin barınma yerlerini, yeme ve yatma durumlarını sağlığa ve barınma koşullarına uygun biçimde sağlamak için mahalli mülki idare amirlikleri nezdinde gerekli başvuruları yaparak takip etmeyi kabul ve taahhüt ederler yükümlülüklerini içerir. Basın açıklamamızdan sonra İŞKUR’a vereceğimiz bilgi edinme dilekçelerimiz ile bölgemizde sona eren mevsimlik tarım işçiliği 2022 yılı sezonu boyunca yapılan uygulamalar ve denetimlere ilişkin sorularımızı yönelteceğiz ve konunun sürekli takipçisi olacağız. Mevsimlik Tarım İşçilerinin yaşadıkları çok ağır sömürünün ve yaşam şartlarındaki tüm olumsuzlukların giderilmesi yolunda Mevsimlik Tarım İşçileri Genelgesi’nde görevlendirilen kamu kurum ve kuruluşlarınca acilen genelgenin uygulanmasını ve 2023 yılı sezonunda kurumların sorumluluklarını yerine getirmelerini talep ediyoruz."  

COP27 İstanbul'da protesto edildi

Mısır'da toplanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı 2022 (COP27), tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de eylemle kınandı. Mısırlı aktivistlerin çağrısıyla Kadıköy'de buluşan İklim Adaleti Ağı, vakit daha da geç olmadan yaşamı savunma çağrısı yaptı. Süreyya Operası önünde toplanan aktivistler, İklim Adaleti İstiyoruz pankartını taşıdı. Greenpeace aktivistleri "İklim Adaleti Hemen Şimdi!" pankartını açtı. Antikapitalistler, DSİP ve Yeşiller aktivistlerinin aralarında yer aldığı eylemciler, iklim krizine çözüm bulmayan COP27'yi eleştiren dövizler taşıdı. İklim Adaleti Ağı adına Yeşiller'den Koçer Karatepe ve Antikapitalist Öğrenciler'den Suda Sim Meriç basın açıklamasını okudu. Greenpeace'ten bir aktivist açıklama yaptı. Öğrenci Ali Karakoç ve öğretmen Ebru Gökçe de konuştu. Hasanpaşa'ya yürüyen iklim aktivistleri, burada Greenpeace'in düzenlediği İklim Buluşması'na geçti.

COP27 İstanbul'da protesto edilecek: İklim adaleti İstiyoruz

Mısır'da toplanan COP27, küresel eylemlerle protesto edilecek. İklim Adaleti Ağı, 12 Kasım Cumartesi 12:00'de Kadıköy Süreyya Operası önünde yapacağı basın açıklamasına herkesi davet ediyor. ►12 Kasım 12:00'de Kadıköy Süreyya Operası önünde basın açıklaması, ► Ardından Gazhane’deki Greenpeace İklim Buluşması etkinliğine katılım. Eylemin çağrısı şöyle: İklim Adaleti Ağı olarak Mısırlı çevre aktivistlerinin çağrısına yanıt veriyor, 12 Kasım'da gerçekleştirilecek küresel eylemlerin İstanbul ayağında buluşuyoruz. Şu anda Mısır'da düzenlenmekte olan COP27 iklim müzakereleri, iklim hareketi tarafından dünyanın her yerinde protesto ediliyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı Emisyon Açığı Raporu, iklim zirvelerinde verilen yetersiz taahhütler bile yerine getirilmediği için, şu anda 2,8C’lik bir ısınma yolunda ilerlemekte olduğumuzu gösterdi. Rapor, 1,5C hedefinin çoktan kaçırıldığını, bundan sonra tüm mevcut taahhütler uygulamaya alınsa bile 2C’lik ısınmanın üzerine çıkacağımızı söylüyor. Bu tabloyu kabullenmediğimizi göstermek ve iklim hareketini dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de büyütebilmek adına, küresel eylem günü olan 12 Kasım’da, saat 12:00’de İstanbul Kadıköy’deki Süreyya Operası’nın önünde buluşuyoruz: Süreyya Operası önünde okunacak basın açıklamamızın ardından  İstanbul Gazhane’de gerçekleştirilen “Greenpeace İklim Buluşması” etkinliğine yürüyecek ve “İklim Hareketi” forumuna katılacağız. 12 Kasım 12:00’de “İklim Adaleti İstiyoruz!” “İklimi Değil Sistemi Değiştir” demek için oradayız, hepinizi bekliyoruz.

COP27 müzakerelerinin ikinci gününde Tuvalu’dan umut verici bir çıkış geldi

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı COP27’nin ikinci günü de geride bırakılırken Tuvalu müzakerelerin yanlış bir hatta ilerlediğini vurgulayan umut verici bir çıkış yaparak fosil yakıtların terk edilmesi gerektiğini hatırlattı.

Cop27'nin ilk gününde neler oldu?

Mısır’da düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı COP27 devam ediyor. İşte ilk günün kısa bir özeti: - BM genel sekreteri António Guterres “iklim cehennemine giden yolda” olduğumuzu ilan etti ve insanlığın önünde iki seçenek kaldığını belirtti: “Ya dayanışma ya da toplu intihar”. Guterres, konuşmasında şöyle diyordu; “Hayatımızın mücadelesindeyiz. Ve kaybediyoruz. Sera gazı emisyonları artmaya devam ediyor. Küresel sıcaklıklar yükselmeye devam ediyor. Ve gezegenimiz hızla iklim kaosunu geri döndürülemez hale getirecek dönüm noktalarına yaklaşıyor. Ayağımız gaz pedalındayken iklim cehennemine doğru hızlandığımız bir otoyoldayız.” - Barbados başbakanı Mia Mottley, Küresel Güney’in iklim kriziyle mücadele etmek için teknolojiye daha fazla erişime ihtiyacı olduğunu dile getirdi. Yenilenebilir enerji dönüşümü için gereken şeyin Küresel Güney’de zaten bulunduğu, ancak bu teknolojilerin Küresel Kuzey ülkelerine gönderildiğini vurgulayan Mottley, “Sonra da bize ihracat yapmak isteyenlerin insafına kalıyoruz,” dedi. - Pakistan temsilcisi Nabeel Munir iklim adaleti talebini öne çıkardı, “Kayıp ve zarar hayırseverlik değil, iklim adaletidir.” ​- ​Emmanuel Macron, iklim çöküşünden daha az etkilenen daha zengin ülkelerin ödeme yapması gerektiğini kabul etti ve Ukrayna savaşının Fransa'nın iklim hedeflerindeki ilerlemesini durdurmayacağına dair pek de inandırıcı olmayan birtakım sözler verdi. - İklim krizinin çözümüne yönelik adımları gündemden uzaklaştırmaya çalışan Rishi Sunak iklim müzakerelerinde, Macron ve İtalya Cumhurbaşkanı Giorgia Meloni ile gerçekleştirdiği ikili görüşmelerinde kendi gündemlerini öne çıkardı ve göçle mücadele edecekleri yönünde bambaşka bir gündem dayatmış oldu. Göçmen karşıtı tutumunu medya ile yaptığı görüşmelere de taşıdı. Delegelere yaptığı konuşmasındaysa, "Putin'in Ukrayna'daki tiksindirici savaşı ve dünya genelinde artan enerji fiyatları, iklim değişikliği konusunda yavaşlamak için bir neden değildir" diyerek nispeten ılımlı bir yol izledi, fakat iklim krizini son derece sığ bir tutumla ele aldığı da gözlerden kaçmadı. - Bu yılki görüşmelerin en büyük fay hattı, emisyonların büyük payını oluşturan zengin, sanayileşmiş Küresel Kuzey ülkelerinin, iklim afetlerinin yükünü taşıyanlar için ne yapacakları sorusu. İklim değişikliğinin dünyanın en savunmasız toplumlarına verdiği geri dönüşü olmayan zararı kimin ödeyeceği konusundaki tartışmalara “Pakistan'da olan Pakistan'da kalmayacak” sloganının yazılı olduğu bir tabela damgasını vurdu. Konuşmasını o tabelanın önünde gerçekleştiren Guterres, bu yaz yaşanan ölümcül sellerin gelecek felaketlerin ilk habercisi olduğunu söyledi, "Uluslararası toplumun şu anda Pakistan'ı desteklemek gibi bir görevi bulunuyor" dedi; “Kayıp ve hasar konusunda herhangi bir şüpheniz varsa, Pakistan'a gidip görün.” - Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan delege listesinde 110 temsilci yer alıyor olmasına rağmen bunların sadece yedisinin kadın olduğu görülüyordu. - COP27’nin kömür, petrol ve gaz kullanımına son verecek bir gündemi bulunmuyor.  

DSÖ: Aşırı sıcaklar öldürüyor

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2022 yılının başından itibaren Avrupa'da en az 15 bin kişinin aşırı sıcak hava sebebiyle hayatını kaybettiğinin tahmin edildiğini duyurdu. DSÖ Avrupa Direktörü Hans Kluge Mısır’da düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi nedeniyle yaptığı açıklamada 2022 yazının bugüne kadar kaydedilen en sıcak yaz olduğunun alını çizdi. İklim aktivistleri yıllardır iklim değişikliğinin yarın yaşanacak bir olay olmadığını, şimdi, bugün zaten yaşanmakta olduğunu ısrarla vurguluyorlar. Avrupa’da 2022 yazında sıcak hava dalgalanmaları nedeniyle İspanya'da yaklaşık 4 bin, Portekiz'de binden fazla, Birleşik Krallık'ta 3 bin 200'den fazla ve Almanya'da da yaklaşık 4 bin 500 kişi yaşamını yitirdi.  Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ile iklim değişikliğini gözlemleme kuruluşu Copernicus geçtiğimiz hafta son 30 yılda Avrupa kıtasındaki hava sıcaklıklarının dünya ortalamasına kıyasla iki kat fazla arttığını açıklamışlardı. Açıklamaya göre 1991 yılından 2021'e kadar Avrupa'daki hava sıcaklıkları her on yılda bir ortalama 0,5 derece artış gösterdi. Bangladeş, Pakistan hem aşırı sıcaklar hem sel felaketleriyle mücadele ederken ve on milyonlarca insan iklim krizinin sonuçlarıyla yüzleşirken Ian Rappel’in vurguladığı gibi Londra'dan Kaliforniya'ya, Akdeniz'den Sibirya'ya, kuzey yarımkürenin 2022 yazı, benzeri görülmemiş düzeyde travmatik orman yangınlarına tanık oldu. Bu yüzden iklim aktivistleri devlet başkanları ve hükümet sözcülerinin tutmadıkları sözleri verip iklim krizine karşı tüm canlı yaşamını korunaksız bıraktıkları iklim zirvelerini protesto ediyor. Mısır’daki iklim zirvesi de Türkiye de dahil olmak üzere 12 Kasım Cumartesi günü tüm dünyada protesto edilecek. “İklimi değil sistemi değiştir!” diyen aktivistlerin eylemi dışında bir çözüm görünmüyor.

Muğla'da miting: 'Çok geç olmadan yaşam alanlarımızı savunuyoruz'

Doğanın yıkımına izin veren politikalara ‘dur' demek amacıyla düzenlenen mitingine yüzlerce kişi katıldı. Muğla’nın yüzde 59’unun maden aramaya ruhsatlandırılmasına, çimento fabrikasına, kıyıların sermaye güçleri tarafından yağmalanmasına, Akbelen’in termik santrale kurban edilmesine, Datça’nın yat limanına açılmasına karşı; halk yaşam alanlarını savunmak için bir araya geldi. Mehmet Ali Eren Parkında toplanan kitle, “Muğla için çok geç olmadan yaşam alanlarımızı savunuyoruz” yazılı ortak pankart açarak, “Havama, suyuma, toprağıma dokunma”, “Akbelen Ormanı’nı vermeyeceğiz”, “Deştin çayı özgür akacak”, “Dinamitçi Sinpaş Marmaris’i terk et” sloganları eşliğinde Muğla Açık Otoparkına kadar yürüdü. “2030’da kömürsüz bir Türkiye istiyoruz”, “Yaşam alanlarımız müştereğimizdir”, “Doğayı ve yaşamı savunuyoruz” pankartlarının yanı sıra “Doğanın sömürüsü emeğin sömürüsüdür. Birlikte kazanacağız, halk kazanacak” yazılı pankartlar açıldı. Mitingde 83 kurum adına ortak basın açıklaması okundu. Çevre katliamlarının hem Muğla’da hem Türkiye’de hem dünyanın birçok yerinde devam ettiği ifade edilen açıklamada, “Muğla’da ortalamanın üstünde kötü bir durum var. Kâr üzerine kurulu sistem yani kapitalist sistem bizi geçim araçlarımızdan yoksun bırakarak kendini sürdürmek istiyor. Yoksulluğa, geçinememeye, yaşam alanlarımızdan edilmeye hayır diyoruz, kabul etmiyoruz” denildi. Fethiye’den Bodrum’a, Kavaklıdere’den Datça’ya talanın devam ettiği aktarılan açıklamada, “Muğla’nın yüzde 59’u maden ruhsat alanı ilan edilmiş durumda. Bozulmamış doğa parçası kalmadı, bunun daha da kötü bir duruma gelmesini istemiyoruz. Talanı kabul etmiyoruz” ifadelerine yer verildi.  “Zeytinliklerimiz, temel geçinme, beslenme varlıklarımız yok ediliyor. Akbelen Ormanı için 450 günü aşkın zamandır bu yoksullaşmaya hayır diyor. İkizköy geçinmek, üretmek, yaşamak istiyor. Akbelen’i vermeyeceğiz” diye belirtilen açıklamada, Deştin ve Bayır mahallelerinde çimento fabrikasına karşı verilen mücadele hatırlatıldı. Sinpaş’ın Marmaris’te devam kaçak inşaatına da tepki gösterilen açıklamada, "Kaçak inşaatı durdurması gerekenler, mahkeme kararına uyulmasını sağlamakla görevli olanlar, ÇED sürecini, mahkeme kararını hiçe sayarak yürütüyor. Kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz” denildi. Açıklamada, “Fethiye’den Datça’ya, Gökova’dan Bodrum’a kıyılar talan ediliyor. Bu talan sürdüğünde geriye yok edilen doğa, kirlenen deniz, kıyı ekosistemi, beton yığınlarına dönmüş kıyılar kalacak. Muğla’nın önemli sulak alanlarından Köyceğiz Dalyan özel çevre koruma alanını besleyen Sandras Dağı'nın da madencilik faaliyetleri ile yok edilmesine karşı mücadeleye devam edeceğiz” ifadelerine yer verildi.  Sulak alanların yapılaşmaya açılmasından yat liman projelerine, ormanların katledilmesinden zeytinliklerin yok edilmesine karşı talepler şu şekilde sıralandı: Devlet tarafından uluslararası sözleşmelerle üstlenilen yükümlülüklere uygun davranılmasını, Çevreye-ekolojiye ilişkin kararların, ortak varlıkların, hayatın korunması, süreklilik esas alınarak verilmesini,  Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının işlevlerine göre bölünerek, doğal olanı korumak için yeniden yapılandırılmasını, İklim krizinin hepimizin, bütün dünyanın sorunu olduğunun kabul edilmesini; iklim krizinden sadece etkilenmediğimizi, aynı zamanda krize katkıda bulunulduğunun kabul edilmesini, Başta fosil yakıt kullananlar olmak üzere, iklim krizine katkıda bulunan tesislerin ve projelerin bir an önce sona erdirilmesini, Özelleştirme uygulamalarına derhal son verilmesini; tersine, kamulaştırma yoluna başvurulmasını,  Kıyıların metalaştırılmasından vazgeçilmesini, Bilimsel olmadığı mahkeme kararları ile kanıtlanmış ekolojik temelli bilimsel raporlara dayanarak ve şirketlerin çıkarlarına göre kullanmayı esas alarak, bütün Türkiye’de doğal sit alanlarının belirlenip ilan edilmesinden derhal vazgeçilmesini talep ediyoruz.

COP27 çözüm sunamaz: 1,5C hedefini yaktılar

İklim adaleti istiyoruz! Mısır’ın Şarm El Şeyh tatil beldesinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı COP27 başladı, hatta başlar başlamaz da Paris Anlaşması’nın bütünlüğünü tehdit eden bazı öneriler sunuldu. Görüşmelerin ilk gününde, “temizleme” (removal) diye tabir edildiği şekliyle, emisyon fazlasını atmosferden çekecek yöntemlere dair birkaç ‘karbon dengeleme’ girişimi tartışmaya açıldı ki bunlardan biri de yasaklı olan okyanus mühendisliği. Piyasa temelli “dengeleme” mekanizmaları kapsamında sunulan bu öneri karbon piyasalarını denetlemesi gereken organdan geldi! Bununla da kalmadı, teklif, acil olduğu söylenerek tartışmaya kapatıldı, hazırlanma sürecinde yer alması gereken denetleyici paydaşların bile son anda öğreneceği şekilde sunuldu, yani gelebilecek tüm itirazlar en başından önlendi. Bir yandan Mısır yönetiminin çevre ve insan hakları aktivistlerini bu görüşmelerden uzak tutmak için başvurduğu baskılar ve tutuklamalar (ve buna rağmen görüşmelerin yürütülmesi için Mısır’ın seçilmesi), diğer taraftan bu yıl gerçekleştirilecek konferansın Coca Cola’nın sponsorluğunda ve fosil yakıt endüstrisinin halkla ilişkiler şirketi Hill+Knowlton Strategies tarafından düzenlenecek şekilde kurgulanması, orada yaşanacaklara dair çok net bir fikir veriyordu zaten. Başlıca müşterileri arasında ExxonMobil, Shell ve Chevron’un da bulunduğu bu şirket fosil yakıt endüstrisinin ‘yeşil badana’ çalışmalarını yürütüyor, dünyanın en büyük kirleticilerini masum gösterme çabalarına imza atıyor. En büyük plastik kirleticilerinden biri olan Coca Cola’nın da iletişim çalışmalarını yürüten şirket, hepimizi bir felakete sürükleyen bu endüstri adına dezenformasyon yayma konusunda “utanç verici bir sicile” sahip olmasıyla tanınıyor.   Dünya bir felaketin eşiğindeyken ceplerini dolduruyorlar Fosil yakıt devleri ve plastik üretiminde fosil yakıtlara bağımlılıkları nedeniyle onların bir uzantısı olan Coca Cola gibi başlıca büyük kirleticiler Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’na resmi kanallardan ve göstere göstere sızmayı başarıp kutlama yaparken dünya bir felaketin eşiğinde duruyor. Milyonlarca kişi enerji faturalarını ödemekte zorlanırken petrol ve gaz şirketleri yine dudak uçuklatan kâr tabloları paylaştı. “Fosilsiz Siyaset” kampanyasının bileşenleri olan Corporate Europe Observatory, l'Observatoire des Multinationales ve Recommon'un ortaklaşa yayınladığı yeni bir rapor, Avrupalı fosil yakıt şirketlerinin, Ukrayna savaşının başlangıcından bu yana AB liderleriyle inanılmaz bir yakınlaşma içine girdiklerini ortaya koydu. Rapora göre, fosil yakıt endüstrisinin temel stratejisi, AB liderleri arasındaki bölünmelerden faydalanmak. Milyarlarca dolarlık kârlar açıklamalarını sağlayan belirleyici eylemleriyse, iklim krizi etkilerini azaltmak için siyasi arenada atılacak tüm adımları geciktirmek ve/veya hiçbir zaman atılmamasını sağlamak. Rapor ayrıca, fosil yakıt endüstrisi ile Avrupa Komisyonu liderleri arasında, Şubat ayından bu yana 100'den fazla toplantı gerçekleştirildiğini de açığa serdi. Fosil yakıt devleri, kendilerinin yarattığı bir iklim krizinin yanına şimdi bir de yine kendilerinin sorumlu olduğu bir enerji krizini eklediler ve hiçbir siyasi müdahaleyle karşılaşmadan yollarına devam ediyor, önlemleri geciktirmek için lobi faaliyetleri yürütüyor, AB'nin karar alma süreçlerinde çok güçlü bir rol oynuyor ve sonuç olarak gaza dayalı projeler için baskı oluşturuyorlar. Ve bizler de hızla yükselttikleri enerji fiyatları yüzünden çaresizliğe itiliyoruz. Onlar 2022’nin Eylül ayına kadar geçen 8 aylık süreçte 78 milyar avro kâr açıklayabilecek kadar muazzam bir vurgun yaparken, iklim krizinin çözümüne yönelik gerçekçi bir adım atılmayacağı ta en başından belli olan bir İklim Değişikliği Konferansı ile aldatılıyor, oyalanmaya devam ediyoruz.   2,8C’lik ısınma yolundayız! COP27’nin ana gündeminin iklim afetleri olması bekleniyordu. Son yıllarda iklim afetleri nedeniyle yıkıma uğrayan Pakistan, Bangladeş gibi ülkeler acil yardım bekliyor. Hem Küresel Güney’in bu afetlerden en çok etkilenen ülkelerine mali yardım taahhüdü sunulması hem de krizin çözümüne yönelik adımların, yani Paris Anlaşması’nda verilmiş olan sözler doğrultusunda gerçekleştirilecek emisyon azaltımlarının konuşulması gereken zirvede iki hafta boyunca bu acil meselelere odaklanılması beklenirken, daha başından ortaya çıktığı üzere, bunlar yerine fosil yakıt endüstrisinin dayattığı gündemi önemli saydılar. Pakistan'da ülkenin üçte birini sular altında bırakan sel, Somali'de yaşanmakta olan kıtlık ve 2022 yazını dayanılmaz hale getiren yakıcı sıcak hava dalgalarının onlar için en ufak bir önemi yokmuşçasına, hepimizin cebinden çalarak benzersiz bir şekilde semirmiş olan fosil yakıt devlerini beslemeye devam ediyorlar. COP27 müzakerecilerinin görevleri arasında, geçtiğimiz yıl Glasgow'da başlatılan Azaltım Çalışma Programının, önümüzdeki on yılda daha fazla emisyon azaltımı sağlamaya yardımcı olacak şekilde tamamlanması da var. Diğer bir deyişle, ısınmayı 1,5 derece ile sınırlama hedefini canlı tutmak zorundalar. Zira verilmiş olan azaltım taahhütleri bu hedefle uyumlu olmaktan çok uzak. Daha gerçekçi bir ifadeyle, 2,8C’lik ısınmayı garanti etmiş oldular. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan BM Emisyon Açığı Raporu, küresel ısınmayı 1,5C ile sınırlama hedefinden çoktan saptığımızı doğrulayan son derece net veriler sundu: “Şu anda yürürlükte olan politikalar, yüzyılın sonuna kadar 2,8C'lik bir sıcaklık artışına ilerleyeceğimizi gösteriyor.” Rapora göre, şu anki taahhütler uygulansa bile, “yüzyılın sonuna kadar bunu ancak 2,4 - 2,6C'lik bir sıcaklık artışına indirmekle” yetinmiş olacağız. 1,5C hedefini yaktılar… Geleceğimizi, gözlerimizin önünde çalıyor, hiçbirimizi umursamadan semirmeye devam ediyorlar. Bu açık bir sınıf mücadelesidir ve bizler de buna sessiz kalacak değiliz. Umudu iklim müzakerelerine bağlamak, böylesi acı bir tabloyu bile kabullenmek anlamına gelir. Hemen, dünyanın her yerinde sokaklara inmek, iklim hareketini büyütmek ve artık bu kan emicilere dur demek şart oldu. Aksi halde kendimizi yaşanamayacak bir dünyada bulacağız.  

Hak savunucular COP27 Öncesinde Tutuklamaları Kınadı: ‘İnsan hakları yoksa iklim adaleti de yok’

Ecowatch’dan Olivia Rosane’nin yaptığı habere göre, Mısır'da BM iklim konferansı (COP27) öncesinde yaklaşık 70 kişi tutuklandı ve Hindistanlı iklim aktivisti Ajit Rajagopal zirveye yürüyerek gitmeyi planladığı yolculuğunda kısa süreliğine gözaltına alındı.

Geri 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 İleri

Bültene kayıt ol