Küresel greve katılım çağrısı: İklim adaleti şimdi!

Greta Thunberg: İşgal altındaki topraklarda iklim adaleti yok!

İklim aktivisti Greta Thunberg’in geçtiğimiz pazar günü Amsterdam’da düzenlenen bir iklim mitinginde Filistin yanlısı açıklamalarda bulunmasının yankıları sürüyor. Alman basını tarafından “istenmeyen kişi” ilan edilen Thunberg’e destek büyüyor İklim aktivisti Greta Thunberg'in, Amsterdam’da düzenlenen bir iklim protestosunda İsrail'in Gazze’ye yönelik saldırılarının ardından Filistin'e destek vermesi, yoğun tepkilere neden oldu. Thunberg, İsrail'in devam eden bombardımanlarının en az yarısı çocuk olmak üzere 10 binden fazla ölüme neden olduğu Gazze'de ateşkes çağrısında bulunmuştu. Eyleme Filistin puşisi takarak katılan ve  “İklim Adaleti” yazan bir pankart ve “Sömürgeciliğe son, özgür Filistin” yazılı bir Filistin bayrağının altında yürüyen Thunberg, "İklim adaleti hareketi olarak ezilenlerin, özgürlük ve adalet için mücadele edenlerin sesine kulak vermek zorundayız" demişti.  “Antikapitalist” sloganının atıldığı protestoda katılımcılar ateşkes çağrısında bulunurken, Thunberg’le birlikte kürsüye Hollandalı Barış Örgütü PAX’ın 2023 Barış Güvercini ödülünün sahibi Sahar Şirzad da çağrılmıştı. Bu esnada podyuma çıkan bir erkek Thunberg'in sözünü keserek mikrofonunu almaya çalışmış ve iklim protestosu için geldiğini, diğer görüşleri için gelmediğini söylemişti. Thunberg’in Filistin’e destek vererek İsrail’in katliam politikalarına karşı çıkması, Alman medyası tarafından yoğun bir şekilde eleştirildi. Aralarında Tageszeitung’un (taz) da bulunduğu bazı gazeteler Thunberg'in fotoğrafını "İstenmeyen kişi mi?" başlığı altında yayımlayarak, Thunberg'in tutumunun iklim hareketine zarar verdiğini öne sürdü. Başka birçok gazete de Thunberg’in antisemitizmden malûl olduğunu ve bu durumun uluslararası iklim hareketi adına güvenilirliğini sorgulattığını yazdı. Yine birçok gazetede iklim hareketinin yeni bir ikona ihtiyaç duyduğu belirtildi. Der Spiegel ise “Greta Thunberg bir antisemit mi, yoksa sadece aptalın teki mi?” başlığını attı.  Yeşiller Partisi Eş Başkanı Ricarda Lang, Thunberg'in sözlerini "kesinlikle uygunsuz" olarak nitelendirirken, Alman-İsrail Derneği (DIG) Başkanı Volker Beck, Amsterdam'daki iklim gösterisinde sarf ettiği sözlerini Thunberg'in "iklim aktivisti olarak sonu" diyerek değerlendirdi. Almanya Yahudiler Merkez Konseyi Başkanı Josef Schuster, Thunberg'in açıklamalarını antisemitizme yakın olmakla eleştirdi. Welt-TV'ye konuşan Schuster, Fridays for Future (Gelecek İçin Cumalar) hareketine İsrail karşıtı tutumlarla arasına daha net bir mesafe koyması çağrısında bulundu. Federal Hükümet Anti-Semitizm Komiseri Felix Klein ise Thunberg'in açıklamalarını İsrail ve Yahudi karşıtı olarak nitelendirdi. Klein, Greta Thunberg'in yaptığı açıklamalarla kendisini tasfiye ettiğini ve bunun Fridays for Future'ın Almanya temsilciliği için de bazı sonuçlar doğuracağını belirtti. Klein’ın aba altından sopa göstermesinden sonra Fridays for Future Almanya temsilciliği, Thunberg ile aralarına mesafe koyduklarını duyurdu. Yapılan açıklamada “Fridays for Future Almanya olarak net bir kararımız var: Hareket olarak antisemitizmin her türüne net bir şekilde karşıyız. Bu konuda taviz vermeyeceğiz. Burada ve her yerde Yahudi yaşamının korunmasını savunuyoruz. Uluslararası ağ ile olan süreçleri askıya almamızın bir diğer nedeni de budur. Greta Thunberg duruşuyla pek çok insanı rencide ediyor. Bizim için belirleyici olan, onun Fridays for Future Germany'yi temsil etmemesi, bizim kendimizi temsil etmemizdir.” denildi. Geçtiğimiz Çarşamba günü (15.11) Londra’da daha önce hakkında kamu düzenini bozmak nedeniyle açılan bir davada ifade veren Thunberg, boynunda Filistin puşisiyle geldiği mahkemede suçsuz olduğunu söyledi. Bu arada Die Linke'nin (Sol Parti) önde gelen üyeleri Thunberg’e desteğini ilan etti. Partinin eski başkanlarından Bernd Riexinger Der Spiegel'e verdiği demeçte Thunberg’e yapılan eleştirilerin çok sert olduğunu, İsrail'i Gazze'deki sivil halka yönelik muamelesi nedeniyle eleştirmekte haklı olduğunu, Gazze Şeridi'nde insani bir felakete tanık olunduğunu söyledi.  Bu esnada İsrail’in Gazze’de yaptığı katliam hız kesmeden devam ediyor. 7 Ekim’den bu yana İsrail saldırılarında Gazze Şeridi’nde 4 bin 710’u çocuk ve 3 bin 160’ı kadın olmak üzere 11 bin 500 kişi öldürüldü. İsrail ordusu, Gazze'de on binlerce yaralı ile sivilin sığındığı onlarca hastaneyi zorla tahliye ettirmek için yerleşkelerini ya da ana binalarını vurdu. İşgal sırasında bazı hastaneleri bastı. Saldırılarda yüzlerce kişi öldü ve yaralandı. Son olarak binlerce insanın sığındığı bir okulu vurdu.

'Doğa torba yasaya sığmaz'

Bursa Su Kolektifi, Milli Parklar Kanunu'nda otel işletmelerinin Turizm Bakanlığı'na devredilmesini Kültür ve Turizç İl Müdürlüğü önünde protesto etti. Açıklamada "Erdoğan-AKP iktidarı yine turizmciye torbadan rant çıkardı" vurgusu yapıldı. Bursa Su Kolektifi adına Şafak Erdem ve Habib Göbelez'in okuduğu açıklamanın tam metni:

İklim adaleti hemen şimdi!

Tekirdağ’dan New York’a, Pakistan’dan Kanada’ya, gezegen dev bir anaforun içindeymiş gibi.  İklim krizinin dramatik sonuçları milyonlarca canlıyı doğrudan etkiliyor. Bu korkunç gelişmenin bir sorumlusu var: Küresel kapitalizm. Kapitalizmin kopmaz bir sonucu olan eşitsizlikler ve adaletsizlikler.  Oxfam’ın yayımladığı yeni araştırma, küresel emisyonların yüzde 50'sinin, nüfusun en zengin yüzde 10'u tarafından salındığını gösterdi. Zenginlerden kurtulmadan iklim krizinden kurtulmak mümkün değil!

İklim kanunu ve iklim inkarcıları

Yeni iklim kanunu, iklim krizine gerçek bir yanıt sunabilecek mi? Kanunun mecliste görüşülmesine karşı bir grup iklim inkârcısının başlattığı imza kampanyasında ne talep ediliyor?  Marksist.org editörlerinden bilim yazarı ve iklim krizi araştırmacısı Tuna Emren yanıtlıyor. Yeni yasama döneminde görüşülecek kanunlardan biri de İklim Kanunu. Peki bu kanun, yaşadığımız iklimsel çöküşe gerçek bir yanıt sunabilecek mi?  Tuna Emren: Paylaşılan taslağa bakılırsa, bu düzenleme emisyonları düşürmek, kömürden çıkıp yenilenebilir enerji sistemlerine geçmek için değil, emisyonlardan kâr elde edebilmek amacıyla hazırlanmış.  Taslağın odağında emisyon ticaret sistemi var. Bu, yoğun salım yapan şirketlere emisyon üst sınırı getiren, sanayi üretimini belli kotalar dahilinde yapmalarını ve böylece sanayi kaynaklı emisyon yoğunluğunu azaltmayı hedefleyen bir düzenleme olarak ele alınır ve öncelikle net hedeflerini, emisyon azaltım düzenlemelerini gündeme getirmesi gereken iklim kanunlarının küçük bir bölümünü oluşturur. Türkiye’nin taslağında ise böyle değil. Sanki mesele emisyon ticaretinden ibaretmiş gibi bir yaklaşım var, üstelik ona bile emisyon sınırı getirmiyor, buna dair bir hedef sunmuyor. Hadi diyelim ki bunun için gerçekten ciddi bir çaba harcanacak, peki bu görevleri kim yürütecek? Hangi bakanlıklar, hangi kamu kurumları bundan sorumlu tutulacak? Ya da gerçekten bu konuda herhangi bir sorumlulukları olacak mı? Bunların hiçbiri yok taslakta. Oysa Türkiye’nin iklim çöküşünü durdurma planlarında yer alması gereken öncelikli hedefi bellidir; kömürden çıkış.  Peki bu taslak ne diyor? Bir iklim kanunu, her şeyden önce iklim hedefini belirler, bunun acil bir dönüşüm planı olması gerektiğini kabul eder. Bu taslaktaysa örneğin, Türkiye’nin yaşayacağı su krizinden, çölleşmeden, ekosistemlerin nasıl korunacağından hiç bahsedilmezken karbon ticareti yapmanın yöntemleri aranmış. Aslında bir şey de söylenmiyor. Tam söyleyecekmiş gibi yaparken, örneğin şu cümlede olduğu gibi, sonunu yine havada bırakıyor: “Emisyon Ticaret Sistemi ve gönüllü taahhütler kapsamında yapılacak denkleştirme işlemleri, denkleştirme projelerinin alım-satımı, Emisyon Ticaret Sistemine dahil olmayan; sera gazı emisyonlarının azaltımı, giderim veya tutma faaliyetleri ile yutak alanların artırılmasına yönelik faaliyetler aracılığıyla ulusal standart ve metodolojileri temel alarak karbon kredisi üreten kredilendirme sisteminin esasları ve bu hususlara ilişkin oluşturulacak kurul, komite ve görevli kurumların yetkileri yönetmelikle belirlenir.”  Geçtiğimiz günlerde bir grup iklim inkârcısı bu kanunun meclis gündemine gelecek olmasına karşı çıktı, hatta bunun için 1 milyon imza toplandığı iddia edildi. İklim krizinin bir yalan olduğunu, bir “uysal insan projesini” hayata geçirmek için uydurulduğunu söyleyip duruyorlar. Bu iklim inkarcılarıyla nasıl mücadele edeceğiz? Kendisine “araştırmacı” sıfatını yakıştıran ama bilimin b’siyle alakası olmayan, komplo teorileri diliyle konuşan Erkan Trükten isimli bir kişinin başlattığı bu tuhaf imza kampanyasında kanunun imzalanmaması talep edilmiş. İddiasına göre, iklim krizi koca bir yalan. Bunun, “dünya nüfusunu azaltma projesi” olduğunu söyleyerek başlıyor işe. Ama sadece nüfusun azaltılması da değil; inançlar yok edilecekmiş, insanlar köleleştirilecekmiş, “şeytanın imparatorluğu gibi bir şey” kurulacakmış.  Ciddiye alınacak bir tarafı yok elbette ama bu tuhaf iddialarıyla 1 milyon imza toplamış birinden bahsediyoruz sonuçta. İşte bu ciddi bir mesele.  Fatih Erbakan da örneğin “kuraklık ısınmayla değil soğumayla olur” gibi gülünç bir akıl yürütme sergilemişti. Sonra bu iddiasını açıklarken kurduğu cümlelere bakınca, hayatında bir kez olsun tek bir IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) raporuna açıp bakmadığını anlıyorsunuz. “Yağmur yağıyor, öyleyse kuraklık yok, o zaman iklim krizi de yalan” gibi bir akıl yürütme olmaz mesela; bir değil birçok mantık safsatası barındıran bir genelleme bu. Halbuki bilimsel çalışmaları yeterince ciddiye alarak okumuş olsalar görecekler ki iklim çöküşü sadece kuraklık riskiyle gelmez. Bir yandan aşırı ısınma ve kuraklık riski olur, eşzamanlı olarak aşırı yağış olaylarında da artış yaşanır. Bu gerçekten çok ileri seviye bir bilgi değil, basit bir termodinamik gerçek: Yer sistemlerindeki ısınma sıcaklığı yükseltirken buharlaşmayı da artırır. Dolayısıyla yakıcı sıcaklar ve kasırgalar, sel felaketleri el ele vererek gelir üstümüze.  Bu yaz Yunanistan’da yaşananlar maalesef bunun göstergesiydi. Önce yakıcı sıcaktan kaynaklı orman yangınları yaşandı, üstüne aynı bölgede inanılmaz bir sel felaketi meydana geldi. Libya’daki durum daha da korkunçtu. Çölün ortasında yeni göller oluştu, binlerce kişi yaşamını kaybetti. Bir benzeri Pakistan’da da yaşanmış ve ülkenin üçte birini sular altında bırakmış sel felaketlerine tanık oluyoruz. Sayıları, şiddetleri giderek artıyor. Ne yöne baksak bir iklim felaketi yaşanıyor ama bu insanlar hala komplo teorisyenlerinin sığ argümanlarıyla yanıt üretme derdindeler.  Aşırı sağın pek elverişli bulup desteklediği bu tehlikeli gruplar tam bir yalan makinesi gibi çalışıyor. Bir milyon imza toplayan kişinin aynı zamanda aşı karşıtı olması şaşırtıcı değil. Zira bu kümelerin ortak özelliği milliyetçiliği bir şekilde köpürterek kadın haklarına saldırılar, LGBTİ+ fobisi, aşı karşıtlığı, iklim krizi inkarcılığı vb. yolunda ilerlemek oluyor. Amerika’da Trump’ın çevresinde örgütlenen komplocu çetenin de başlıca argümanları farklı değildi. Irk, etnik köken, ulus, din, cinsiyet kimliği bağlamında toplumun – bilhassa aşırı sağ tarafından hedef alınan– üyelerine karşı nefret, düşmanlık ve şiddet üreten argümanlar bunlar aynı zamanda. Dolayısıyla, salt iklim inkarcılığıyla değil, tüm özgürlüklerin düşmanı olan aşırı sağcı fikirlerle mücadele ettiğimizin farkında kalmak önemli. Bizler, iklim krizinin tek bir çözümü olduğunu söylüyoruz: Fosil yakmaya son verip adil bir enerji dönüşümü gerçekleştirmek. Termik santraller kapanacak demektir bu. Emisyon vergilerini değil termik santralleri ne zaman kapatacağımızı konuşalım. Fosil yakıt sektöründe çalışan işçileri yenilenebilir enerji sistemlerinde nasıl istihdam edeceğimizi konuşalım. Kimsenin mağdur edilmediği, herkes için adil bir dönüşüm talebi bu. Bu talebin ardında dünya kadar bilimsel veri, bir o kadar nitelikli çalışma, yüzlerce rapor mevcut.

Dünya iklim krizine karşı ayakta

Kanada, İngiltere, Almanya, Avusturya, ABD, İsveç, Türkiye, Japonya, Uganda, Nijerya, Filipinler, Bangladeş, Burkina Faso, Pakistan gibi dünyanın birçok ülkesinde yüzbinleri oluşturan iklim aktivistleri, fosil yakıtlara son verilmesi, yeni petrol kuyularının açılmaması, yüzde 100 yenilenebilir enerjiye adil geçiş, fosil yakıtlara devlet desteğinin kalkması gibi bir dizi talepler için bir araya geldiler. Bu hafta yapılan eylemlerin bazıları ve aktivistlerin mesajları: 15 Eylül Münih - İklim Grevi ve Fosil Yakıtlara Son Ver eylemleri  Fridays For Future München: - Bugün Münih'te 10.000'den fazla kişi iklim dostu, değişiklik talebiyle sokaklara çıktı. Hep birlikte adalet istiyoruz. - İklim felaketiyle geçen bir yazın ardından bugün Almanya'da 250.000 ve dünya çapında çok daha fazla insan sokaklardaydı! İnsanlar kızgın, haklılar. 16 Eylül İngiltere - Fosil Yakıtlara Son ver Yürüyüşü İklim Adaleti Koalisyonu İngiltere:  - Birleşik Krallık'ta binlerce kişi, fosil yakıtların hızla ortadan kaldırılmasına yönelik küresel çağrının bir parçası olarak yürüyüş yaptı.  Londra'dan Edinburg'a kadar 40'ı aşkın gösteride seslerini duyurdu. Bu, geçen hafta Birleşmiş Milletler'in, fosil yakıtlar hızla ortadan kaldırılmadığı sürece dünyanın iklim krizini durdurmayı başaramayacağı yönündeki uyarısının ardından geldi.  Dünyanın her yerindeki protestocular, hükümetlere mesajlarını gönderdiler. Dünya bir dönüm noktasında duruyor. İklim felaketi en çok, insanların en az sorumlu olduğu Küresel Güney'i vuruyor. Baskıcı sistemleri ortadan kaldırmanın, adalet talep etmenin ve fosil yakıtlardan hızlı, adil geçiş sağlamanın zamanı geldi. Mesaj açık:  - Yeni fosil yakıt lisanslarına son verin. - Hızlı ve adil bir değişim talep edin.  - İklim adaleti için mücadele edin. 17 Eylül New York - Fosil Yakıtlara Son Ver Yürüyüşü Yerli topluluklar, azınlık ve insan hakları aktivistleri, doktorlar, sağlık çalışanları, bilim insanları, müzisyenler gibi onlarca farklı grubun katılımıyla büyüyen eylem, fosil yakıtların aşamalı olarak sonlandırmasını ve artık herkesi etkileyen iklim kriziyle mücadele için cesur adımlar atılması gerektiğini talep ettiler. Birçok noktada kurulan kürsülerde Başkan Biden’ın iklim acil durumu ilan etmesi gerektiği dile getirildi.  Göçmenlerin, azınlıkların eşit ve adil bir toplumda yaşamasını hedefleyen 25 bin üyeli ‘Make the Road NY’ grubu: - YÜKSEK SESLE VE NET! Yaşanabilir bir gelecek için fosil yakıtlar çağını sonlandırmalıyız. Biden fosil yakıtların yayılmasına yeşil ışık yakmaya devam ediyor, ancak gidişatı tersine çevirme gücüne sahip NDN Yerli hakları kolektifi: - “Halkımız, kurumsal kapitalizm altında, yaşamlarının ne kadar tehlikede olduğuna dair uyarmaya çalışıyor. Kapitalizmin, hayati önem taşıyan kaynakları, özellikle de sularımızı kontrol etme, tekeline alma ve kullanma konusundaki sürekli çabasına karşı buradayız.  - “Bu sadece bireysel eylemle ilgili değil, kolektif eylemle de ilgili. Çünkü sistemik adaletsizliklerle, ortadan kaldırılması gereken güç ve sömürü sistemleriyle uğraşıyoruz."  - Yerli halkın topraklarının ve iklimin çalınması arasında doğrudan bir ilişki var. Sömürge hükümetleri kontrolü ele geçirdi. Şirketlerin sömürgeleştirme ve kapitalizm yoluyla topraklarımızı sömürmesine izin verdi, toprakla bağlantımız koptu. New York Yeşil inanç Grubu:  - Başka bir dünya mümkün! Fosil yakıtlara son verilmesi ve HERKES için adi geçiş çağrısında bulunuyoruz! Alexandria Ocasio-Cortez (Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi Üyesi) - Vazgeçmeyeceğiz. Bırakmayacağız. Sinizmin hakim olmasına izin vermeyeceğiz. 18 Eylül Japonya, Tokyo - Fosil yakıtlara ve Nükleere hayır yürüyüşü     Benim Geleceğim Grubu: - Yüzde 100 yenilenebilir enerji ve adil bir toplum hedefliyoruz. Nükleer enerjiye ihtiyacımız yok" 18 Eylül New York Wall Street - İşgal Eylemi İklim aktivistleri, Başkan Biden'ın yeni fosil yakıt projelerine son vermesi ve Federal Rezerv’in, Wall Street'i fosil yakıtlara fon sağlamayı durdurmaya zorlamak için Manhattan'da Federal Rezerv binasının girişini işgal etti. - 1000'den fazla kişi sağanak yağmur altında Wall Street'te sokaklara dökülerek bankaların fosil yakıtları finanse etmeyi bırakmasını talep ediyor. Canavarın karnındayız ve onu kapatmak üzereyiz. 18 Eylül polluterpay.org’un New York Times Meydanında yeni bilbordu - Büyük petrol şirketleri iklim değişikliğine yol açtıklarını biliyordu Onlarca yıldır fosil yakıt endüstrisi #iklimKrizi'nin suçunu bireysel tüketicilere yüklemeye çalıştı.  Artık yeter. Kirletenlere yalanlarının ve verdikleri zararın bedelini ödetmek için bir hareket inşa ediyoruz. 18 Eylül İngiltere – İşgal eylemi  İklim aktivistleri Labour Party binasının girişini işgat etti. - Bu sabah İşçi Partisi'ne, geleceğimizle oynamayı bırakmasını ve İşçi Partisi'nin Londra Genel Merkezi'nde iklim krizini ciddiye almasını söylüyoruz. 19 Eylül Hollanda  Extinction Rebellion Grubu’nun A-12 otobanındaki eylemleri 11. gününde ve eylemlerine her gün saat 12’de devam ediyorlar. Hollanda hükümetinin yıllık 37,5 milyar avroluk fosil yakıt sübvansiyonunu durdurmasını istiyorlar. Aileler, öğretmenler, müzisyenler, bilim insanlarının iklim gruplarının katkılarıyla genişleyen hareket, eylem öncesi parklarda forumlar da düzenliyor. - Hollanda devletinin baskısı her geçen gün bir adım daha ileri gidiyor. Orkestra, polisin enstrümanlara el koymakla tehdit etmesi nedeniyle 'havalı keman' çalmak zorunda kaldı. Koroyu susturamadılar. 

'Sokak hayvanları sahipsiz değildir'

İzmir'de 1000'e yakın hayvan hakları savunucusu. çıkarılmaya çalışılan ve sokak hayvanların hayatını hiçe sayan yasaya karşı buluştu. 'Sokak hayvanları sahipsiz değildir', 'Hak hukuk adalet', 'Susma haykır yaşamak haktır', 'Ses çıkar hayvanlar için ses çıkar', 'Kan kokuyor barınaklarınız kan kokuyor', 'Yasaya dokunma hayvanlara dokunma', 'Mahalle sakinime dokunma', 'Kısırlaştır, aşıla ve yaşat' sloganlarıyla Alsancak vapur iskelesinden Gundoğdu Meydanın'a yürüyüş yapıldı..  Meydanda Praksis müzik grubunun verdiği konserle ve katılan grupların sözcülerinin konuşmalarıyla etkinlik devam etti.  Katılan kurumlar: Bursa Ortak Akıl Hareketi İzmir Barosu Sehayder Dohayder Şopengazi Deprem Bakımevi İzmir Mülkiyeliler İzçev Haytap İzmirli Hayvanseverler Denizlili hayvanseverler Urla Kartalları Sesi Olup Sessizliğin Derneği Efoder Fideder Renkli Kasklar Konya Manisa Balıkesir Antalya Ankara'dan hayvanseverler vardı.

Libya'daki dehşet, iklim değişikliğinin ve NATO'nun müdahalesinin sonucudur

Libya'da 20.000'e yakın insan ölmüş ve on binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kalmış olabilir. Bu korkunç bedel (1927'den bu yana Kuzey Afrika'daki en ölümcül sel), emperyalist müdahaleyle parçalanmış bir toplumda iklim değişikliğinin bir sonucu. Daniel Fırtınası 10 Eylül gecesi meydana geldi ve Libya'nın kuzeydoğusundaki kıyı bölgesinde yıkıcı sellere yol açtı. Yükselen sular Derna kenti yakınlarında iki barajı yıktı. Hayatta kalanlardan biri şunları söyledi: “Bir ıslık sesi duydum, bunun bir uçak olduğunu sandım. Suyun şiddetinden komşumun evi çöktü.” Hayatta kalan başka biri, Halil Boushiha ve annesi, bir kapıya tutunup, bir eve girene kadar sokakta sürüklendiler. “Vücutlar suyun üzerinde yüzüyordu, arabalar yüzüyordu, insanlar çığlık atıyordu. Bir ya da bir buçuk saat sürdü ama sanki bir yıldan fazlaymış gibi geldi” dedi. Derna'nın 241,4 kilometre batısındaki El-Bayda, El-Marj, Tobruk, Takenis, El-Bayada, Battah ve Bingazi gibi doğu şehirleri de etkilendi. Bu ayın başında oluşan Daniel fırtınası, Libya'ya doğru ilerlemeden önce Yunanistan, Bulgaristan ve Türkiye'de su baskınlarına neden oldu. Bu, kayıtların başlamasından bu yana görülen en kötü fırtınaydı ve  Yunanistan'da 16, Bulgaristan'da ise 4 kişinin ölümüne yol açtı. Fırtına, "Omega bloğu" olarak bilinen ve giderek sıklaşan bir iklim olayının ardından geldi. Bunlar, bir yüksek basınç bölgesi iki alçak basınç bölgesi arasına sıkıştırıldığında meydana gelir. Daha şiddetli ve daha yoğun yağışlarla ilişkilidir . 100 bin kişinin yaşadığı Derna'da, yakındaki iki barajın çökmesi sonucu 30 milyon metreküp su açığa çıktı. Bir metreküp 1.000 litreye eşittir. On metre yüksekliğe ulaşan dalgalar şehri kasıp kavurdu. Şehrin yüzde 25'i yok oldu ve büyük kısmı denize sürüklendi. 2011'de NATO'nun bombalama müdahalesinden sonra Libya'da yaşanan iç savaş, ülkeyi kaosa sürükledi ve iklim felaketine hazırlıksız bıraktı (aşağıya bakın). Yetkililer 2002 yılından bu yana barajların bakımını düzgün bir şekilde yapmamıştı ve etkili bir meteoroloji hizmeti gibi kritik altyapı da mevcut değil. İnsanları kurtaracak ve onlara yardım edecek uygun donanıma sahip acil servisler yok. Libya Acil Durum ve Ambulans yetkilisi Osama Aly “Hava koşulları, deniz suyu seviyeleri, yağışlar ve rüzgar hızları iyi incelenmedi. Fırtınanın güzergahında ve vadilerde olabilecek aileler tahliye edilmedi” dedi. “İnsanlar üç toplu mezara gömülüyor. Onları tek tek mezarlara gömmek için ne zaman ne de yer  var. Tek operasyonda 500 cesedi çıkardık” dedi. Yetkililer 10 Eylül'de bölge sakinlerinin evlerinden çıkmasını engelledi ve sokağa çıkma yasağı koydu. Seller birçok bölgede hastaneleri ve tıbbi tesislerin yanı sıra telefon hatlarını, elektrik altyapısını ve yolları da yok etti. Morglar şimdiden sokaklara dağılmış cesetlerle dolmuş durumda ve hala sudan ve enkaz altından çıkarılmayı bekleyen cesetler var. Çürüyen cesetler enfeksiyon yayılması açısından ciddi bir risk oluşturuyor. Yıkım bitmedi. Uzmanlar iklim değişikliği hızlanarak arttıkça, bu hava olaylarının, özellikle Akdeniz'de, daha sık meydana geleceğini tahmin ediyor. Kesin olan, en çok acıyı en yoksul insanların çekeceği. --- Batılı güçlerin bombardımanı Libya'daki kavgalı rejimlerin önünü açtı NATO askeri ittifak güçleri, Muammer Kaddafi'yi devirme fırsatını yakalayınca, 2011'de Libya'yı parçaladı. 2010 ve 2011'de Arap devrimleri diktatörleri devirmeye başlayınca, Batılı devletler kontrolü ele geçirmek için hemen harekete geçti. Batı önce Kaddafi'yi şeytanlaştırdı, sonra ona, 'Teröre Karşı Savaş'ın müttefiki olarak ve petrolü için itibarını iade etti. Daha sonra aynı Batı, çeşitli milisleri silah, fon ve birliklerle destekleyerek Libya isyanının iç savaşa dönüşmesine yardım etti. İngiltere ve ABD, Libya halkını “korumanın kendi sorumluluğu” olduğunu iddia etti. Ancak güçleri Libya'yı hava saldırıları ve cruise füzeleriyle, ardından da Fransız ve Kanada bombalarıyla vurdu. Bunlar, Ukrayna halkına barış ve güvenlik getireceğine inanmamız istenen güçlerin aynısı. Kaddafi'nin devrilmesi, savaşan milislerin dolduracağı bir iktidar boşluğu bıraktı. Batılı devletler sıradan Libyalıların desteği olmadan geçici bir hükümet kurdu. Böylece 2014'te yeniden çatışmalar başladı ve bunu, Batı'nın IŞİD'e karşı daha fazla hava saldırısı izledi. Libya, doğuda bir yönetim ile batıda başkent Trablus'ta bir yönetim arasında bölünmüştü. 2015 yılı sonunda Trablus'ta tek otorite olmak üzere yeni bir Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) kuruldu, ancak bu hükümet pek popüler olmadı. Doğudaki alternatif hükümet buna karşı çalışmaya devam etti. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği (AB) ve ABD UMH'ye destek verdi. Fransa, Mısır, BAE ve Suudi Arabistan'ın da aralarında bulunduğu diğer güçler doğu hükümetini destekledi. İki taraf 2020'de ateşkes imzaladı. Rakip hükümetleri birleştirmek amacıyla Mart 2021'de Ulusal Birlik Hükümeti kuruldu. Ancak siyasi kırılmalar hâlâ mevcut. Trablus'ta başbakan Abdul Hamid Dbeibah, Libya'nın uluslararası alanda tanınan hükümetine başkanlık ediyor. Bingazi'de rakip başbakan Usame Hamad, Ulusal İstikrar Hükümeti'nin doğu yönetimine başkanlık ediyor. Ordu komutanı Halife Haftar tarafından destekleniyor. Libya, 2010 yılında Afrika'nın en zengin ve en gelişmiş ülkelerinden biriydi, ancak Libya nüfusunun üçte biri artık yoksulluk sınırının altında yaşıyor. NATO ya da Batı tarafından yeniden inşa edilmesi için hiçbir şey yapılmadı. Middle East Eye web sitesi 2015 yılında İngiltere'nin Libya'yı bombalamak için 320 milyon £ harcadığını ve sonraki dört yıl içinde insani yardım için sadece 15 milyon £ harcadığını açıkladı. Bu arada Libya kıyıları gelişen kölelik endüstrisinin merkezi haline geldi. Hükümetleri küresel güçler, özellikle de AB tarafından manipüle ediliyor. AB de sınırlarını korumak için Libya'yı kullanıyor. Acımasız sahil güvenlik güçleri mültecilerin Kuzey Afrika'dan ayrılmasını engelliyor. Çeteler ise AB tarafından geri itilen mültecileri korkunç şartlarda hapsediyor. Isabel Ringrose

Küresel İklim Grevi: #FosilYakıtlaraSonVer

İklim aktivistleri 15 Eylül 17:00’de Kadıköy İskele Meydanı’nda buluşuyor. #EndFossilFuels

Geri 1 2 3 4 5 6 7 8 İleri

Bültene kayıt ol