Orman yangınları sadece devletin yangınla mücadeledeki uçak, teçhizat ve koordinasyon sorununu değil, ormanları korumak için çalışan işçi sınıfının da nasıl gözden çıkarıldığını gösterdi.
Bunu Orman Genel Müdürlüğü’nün 2020 yılına dair performans programında görebiliyoruz. 2015-2019 yılları arası verilerine göre, 5 yılda personel sayısında 6 bin 863 azalma var. 2015 yılından 2019’a kadar orman işçilerinin sayısında düzenli bir düşüş yaşanıyor. 2015’te 40.917 olan çalışan sayısı 2016’da 39.028’a, 2017’de 37.098’a, 2018’de 36.106’a ve 2019 yılında 34.054’a, keskin bir şekilde düşüyor.
Türkiye’de 22,7 milyon hektarlık orman arazisi bulunduğunu, orman varlığının yüzde 55’inin riskli ve yangınlar açısından çok hassas bölgelerde yer aldığını düşünürsek, Orman Genel Müdürlüğü’nün düzenli olarak bu işçi sayısını artırması beklenirdi. Üstelik, OGM’nin kendi verileri, son beş yılda çıkan 16 bin 3 yangında 62 bin 315 hektarlık alanın yandığını da gösteriyor.
Yine aynı kurumun verilerine göre, Türkiye'de 1937'den 2020 sonuna kadar kaydı tutulan toplam orman yangını sayısı 114 bin 941 olarak tespit edilmişken, ve son on yılda yıllık yangın ortalaması 2 bin 631 olarak kayıtlara geçmişken, ormanların korunması, geliştirilmesi, yangınların engellenmesi için mücadele edecek işçi sayısının düzenli olarak düşürülmesi iktidarın sınıfsal tercihlerini yansıtması açısından çok önemli.
İktidar düzenli olarak OGM’de çalışan işçi sayısını düşürürken, orman yangınlarının sayısında ise düzenli bir artış yaşanıyordu. Örneğin, 2015’te işçi sayısının yaklaşık 2 bin kişi kadar azaltıldığı, 2016’da yangınlarda kaybedilen hektar alanın 3219’dan 9156’ya çıktığı görülüyor. 2020’de ise yangınlarda 20 bin 971 hektar alan kaybedildi.
İş cinayetleri
Sadece orman işçileri değil, itfaiye çalışanları da çok zor koşullar altında, sürekli ölüm tehlikesini göğüsleyerek çalıştırılıyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin internet sitesinde yer alan habere göre, 24 saat çalışıp 48 saat dinlenen itfaiye emekçilerinin pandemi sürecinde çalışma süresi bazı illerde (hiç eve gitmeksizin) 1 haftaya kadar uzatıldı. Herhangi bir ihbar-alarm durumunda itfaiye emekçileri bütün teçhizat ve araçları ile gündüz en geç 30 saniye, gece ise 45 saniyede bulundukları yerden ayrılmak zorundalar. Gece uykusundan tepelerindeki ışıklı alarm ile aniden uyanan itfaiye emekçileri hızla hazırlanmak zorunda olduğundan, bacak ve kol kırılmaları hatta kalp krizi vakaları meydana geliyor.
İtfaiye emekçilerinin emekli olduktan sonra da hayatları çok uzun olamıyor maalesef. Ölüm nedenleri genellikle kalp krizi, solunum yetmezliği ya da akciğer kanseri oluyor.
Son yaşanan ve artık felaket boyutlarına varan orman yangınlarında 9 kişi hayatını kaybetti, yüzbinlerce canlı öldü, ormanlar yandığında tüm ekosistem büyük yıkıma uğradı.
Yangınlarla mücadelede ölenlerin ikisi işçi.
İklim krizinin tetiklediği yangınlar, kapitalist sistemin, enerji ve maden şirketlerinin sözcüsü gibi çalışan hükümetlerin ekonomik ve siyasal tercihleriyle şiddetini artırıyor.
Ve her zamanki gibi en büyük bedeli ödeyenler de yine en yoksullar, en korunaksızlar ve en önde mücadele edenler, yani işçiler oluyor.
Sadece yangınlar değil, genel olarak vahşi bir sömürü mekanizması halinde işletilen patronların egemenliği Haziran ayında en az 171 işçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybetmesine sebep oldu. Ocak ayında 203, Şubat’ta 142, Mart’ta 144, Nisan ayında 257, Mayıs’ta 236 ve Haziran’da 173 kişi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
İktidarın tek umursadığı şey ise rant ve patronların ne kadar kâr elde ettiği.
DİSK-AR Dünyada ve Türkiye’de Covid-19’un Sosyal ve Ekonomik Etkileri İçin Ayrılan Kaynaklar (2) başlıklı yeni bir rapor yayınladı.
"Türkiye: Salgın Azami Destek Asgari!" tespitini içeren araştırmada öne çıkanlar:
• Türkiye, Covid-19 ile mücadeleye oldukça sınırlı kaynak ayıran ülkelerden biri!
• Türkiye, Covid-19 ile mücadele kapsamında ek harcama ve dolaylı gelir desteği olarak GSYH’nin sadece yüzde 2,7’si kadar nakit destek ayırdı. Bu oran ABD’de yüzde 25,4, Yunanistan’da 21,1 ve Yeni Zelanda’da 19,3.
• Zengin ülkeler milli gelirlerinin yüzde 17,3’ü kadar ek harcama ve dolaylı gelir desteği ayırırken yoksul ülkeler sadece yüzde 2’si kadar kaynak ayırabildi.
Türk Harb-İş Sendikası Eskişehir Şubesi, Türk Hava Kurumu'nda 'atıl' durumda bırakılan yangın söndürme uçaklarının doğru bakımlar yapılması halinde ilk günkü performanslarıyla kullanılabileceğini duyurdu. 1. Hava Bakım Fabrika Müdürlüğü işçilerinin bu sorumluluğu almaya hazır olduğu vurgulandı.
Türk Harb-İş Eskişehir Şube Başkanı Hasan Atak, şunları söyledi:
“Meydana gelen yangınların en önemli kısmı olan yangın uçaklarının temini ve idamesi. Daha önce yaşanan orman yangınlarında da bizzat Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Bekir Pakdemirli ‘Türkiye’de hizmet verecek bir uçak filosu bulunmadığını’ ifade etmiştir.”
"1. Hava Bakım Fabrika Müdürlüğü olarak, Türk Hava Kuvvetleri envanterinde bulunan dünyanın en önemli uçaklarının motorlarına yıllardan beri müdahale ediyor."
“Eskişehir Türk Harb-İş üyeleri olarak her türlü yangın uçaklarının bakım, onarım ve idamesini yapabileceğimizi, Türkiye’ye hizmet verecek uçak yangın filosu oluşturabileceğimizi buradan duyurmak istiyoruz.”
"Envanterimizde bulunan; T-38 uçaklarının yaşı 59 dan (1962 model), F-4 uçaklarının yaşı 48 den (1973 model), F-16 uçaklarının yaşı 35 den (1986 model) başlamaktadır. Tüm jet ve pervanenin, motorların bakım onarımı, Casa tipi uçaklar ve Couger Helikopter motor bakımları yapılmaktadır.
Halen bu uçaklar bakımları yapılarak uçurulmakta ve daha uzun yıllar da uçurulacaklardır. Yaşlarına bakıp antika denilecek olan bu uçaklar uygulanan doğru bakımlar ile ilk günkü performanslarıyla kullanılabilmektedir. Fabrikamızda FASBAT faaliyetleri ile bu başarı sağlanabilmektedir. Jet ucaklarında gösterilen bu başarı yangın söndürme uçaklarında da çok rahat gösterilebilir. Yıllardır ülkemizin tamamının uçuş hattına destek sağlayan teknikeri, teknisyeni mühendisi ile 1. Hava Bakım Fabrika Müdürlüğü (Hava İkmal) işçileri olarak Eskişehir’in söz konusu sorumluluğun altından gerekli ortam ve şartlar sağlandığı takdirde rahatlıkla kalkabileceğini Tüm Kamuoyuna saygı ile duyururuz"
Antalya'nın Manavgat ilçesinde orman yangınına müdahale eden arazözde görevli 4 personel alevlerin arasında kaldı. 2 işçi öldü, 2 işçi yaralandı.
Cuma gecesi Güğlen Dağı’na giden orman işçileri Erdal Tolka ve Yaşar Cinbaş, alevlerin arasında kaldı. İki işçiye ulaşılamayınca AKUT'tan destek istendi. Gece boyu bölgede yapılan arama çalışmalarında, Beloluk mevkiinde yanan arazözde Erdal Tokla ve Yaşar Cinbaş'ın cansız bedenlerine ulaşıldı.
Antalya Manavgat'ta çıkan orman yangınında 2 işçinin cansız bedeninin bulunmasıyla birlikte, hayatını kaybedenlerin sayısı 5'e yükseldi. Bütün bunlar orman yangın işçilerinde önemli moral bozukluğuna yol açtı.
Orman yangınlarına karşı mücadele eden yangın işçileri zor koşullarda çalışıyor
Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı çalışan yangın işçilerinin çalışma şartları esir kamplarını aratmıyor. İllerde bulunan Orman işletme müdürlükleri ve şefliklerinde çalışan yangın işçileri haftanın 6 günü aralıksız çalışmak zorundalar. Devlet yeterli bütçe ayırmadığı için vardiyalı çalışma sistemine göre çalışmayan işçiler, haftada 144 saat aralıksız çalıştırılıyor. Bu sayı ayda 720 saate ulaşıyor. Yasalara göre haftalık çalışma süresi 45 saati aşamaz, bunun üzerinde çalıştırılanlara fazla mesai ücreti ödenir. Fazla mesai de günde 3 saati geçemez. Ancak yangın işçileri için bu kurallar geçerli değil.
Günde 24 saat çalışan işçiler günlük sadece 3 saat fazla mesai ücreti alabiliyorlar. Hesaplara göre yangın işçilerinin aylık 480 saat fazla mesai parası ödenmiyor. İşçilerin tek sıkıntısı 24 saat çalışmak değil, çalışma alanlarından 1 dakika bile ayrılmadan çalışmak zorunda olan işçilere, devlet tarafından sadece 1 öğün yemek parası veriliyor. Diğer öğünleri işçiler kendi ceplerinden karşılıyorlar. Servisleri olmadığı için yol paralarını da kendileri ödemek zorunda kalan işçiler, yaşadıkları haksızlıklara karşı çıktıkları zaman ise başka yerlere sürgün ediliyorlar. Bu nedenle işçiler çalışma koşullarına ses çıkarmadan çalışmak zorunda kalıyorlar.
Her an hazır bekliyorlar
Yangın işçileri çalıştıkları süreler boyunca her an hazır beklemek zorundalar. Bir ihbar geldiğinde 3 dakika içinde hazırlanıp bulundukları müdürlük ya da şantiyenin dışına çıkmak zorunda olan işçiler, bu süreyi geçirmeleri halinde ceza alabiliyorlar. Gelen ihbarın hangi saatte olduğu önemli değil, gece 03.00’te de gelse, sabah 05.00’te de gelse işçiler 3 dakika içinde yangına müdahaleye hazır hale gelmek zorunda. Ancak 24 saat çalışmak zorunda olan bir kişinin uyuma ihtiyacı var mı yok mu ya da başka ihtiyaçları var mı yok mu sorusu yetkilileri ilgilendirmiyor.
Mevsimlik işçilerin durumu daha da kötü
Kadrolu yangın işçilerinin dışında bir de bakanlığın çalıştırdığı mevsimlik yangın işçileri var. Bu işçilerin sayısı İstanbul’da 100’ü aşıyor. Her ilde yangın çıkma ihtimaline karşı bu rakam değişiyor. Yılda 5 ay 29 gün çalıştırılan mevsimlik işçilerin durumları diğer işçilere göre daha zor.
Yıllardır zor koşullarda çalışan işçiler bu duruma dur demek için harekete geçmeye hazırlanıyor. Üyesi oldukları sendikanın yıllardır duruma seyirci kalması üzerine harekete geçen bazı işçiler, geriye dönük haklarının ödenmesi ve çalışma koşullarının düzeltilmesi talebiyle dava açacak.
İşçilerin en önemli talepleri, mevsimlik işçiliğin kaldırılması ve bütün işçilerin kadrolu yapılması. Yönetmeliklerde yazan, günde en az 12 saat kesintisiz dinlenme hakkının uygulanması. Fazla mesai ücretlerinin eksiksiz ödenmesi. Yangın koruyucu ekipmanlarının yenilenmesi.
3 milyon kamu emekçisi ve 2 milyon kamu emeklisi için toplu sözleşme görüşmeleri Ağustos ayının başında başlayacak.
700 bin dolayında kamu işçisi için süren TİS görüşmelerinde de sendikalar, hükümetin ilk altı ay için yaptığı yüzde 9 zam teklifini reddettikten sonra yeni teklif bekliyor.
Kamu emekçileri adına toplu sözleşmede yetkili konfederasyon olan Memur-Sen ilk yıl için yüzde 21 zam istiyor, Kamu-Sen de, Memur-Sen’le aynı rakamı talep ediyor.
Birleşik Kamu-İş ve KESK ise geçmiş kayıpların karşılanmasını ve yüzde 40’lar dolayındaki gerçek enflasyondan hareketle maaşlara yüzde 40 dolayında zam yapılmasını talep ediyorlar.
Temmuz ayında hükümet, işçi ve memur emeklilerine TÜİK’in açıkladığı yıllık enflasyonunun yarısı olan yüzde 8,75 zam yaptı.
Hükümet “TÜİK enflasyonu + enflasyon farkı” kadar zam yapmayı dayatıyor
Hükümetin kamu işçilerine ilk altı ay için yüzde 9 zam teklif ettiği dikkate alındığında, gerek kamu işçileri gerekse kamu emekçilerine ilk altı ay için TÜİK enflasyonu kadar (ilk 6 ay için 8.75-9.0 dolayında) zam yapmayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Belki bu zamma, eğer sendikalar direnç gösterirse “enflasyon farkı” gibi bir ekleme yapılacağını söyleyebiliriz.
Memur-Sen’in önümüzdeki sözleşme dönemi için de ilk yıl yüzde 21 zam teklifiyle masaya oturması, Türk-İş’e bağlı Tes-İş Sendikasının EnerjiSA ile yüzde 9 zamma imza atması dikkate alındığında, işçilerin ve kamu emekçilerinin, hükümet tarafından “TÜİK enflasyonu + enflasyon farkı” kadar bir zamma mahkûm edilmek istediği anlaşılmaktadır.
Oysa TÜİK enflasyonu gerçek enflasyonun yarısından bile azdır. Enflasyon Araştırma Grubunun (ENAG) hesaplamalarına göre gerçek enflasyon yüzde 40’ın üzerinde seyretmektedir.
Eğer ki işçiler ve kamu emekçileri enflasyonun altında ezilmek istemiyorlarsa yıllık ücret taleplerini yüzde 40’ın üstüne çıkarmakla kalmayıp, geçmiş kayıpları ve ekonomik büyümeden paylarını da talep eden bir teklifle masaya oturmak ve bunda ısrar etmek durumundadırlar.
Kısacası hem kamu emekçileri sendikalarının, hem de işçi sendikalarının, TÜİK enflasyonuna bağlanmış bir zam teklifini görüşmeyi reddetmeleri gerekir.
Kamu emekçileri sendikaları ne yapıyor
5 milyon kamu emekçisi ve emeklisiyle 700 bin kamu işçisinin az çok insanca yaşayabilecekleri kazanımlar elde etmelerinin tek yolu, milyonlarca işçi ve kamu emekçisinin ağırlıklarını toplu sözleşme masasında hissettirecek bir mücadele yoluna girmesinden geçmektedir.
Ancak ne Türk-İş ve Hak-İş’in, ne de kamu emekçileri iş kolunda tek yetkili konfederasyon olan Memur-Sen’in böyle bir anlayışa sahip olduğu söylenemez. Tersine onlar, hükümetle kapalı kapılar arkasında üç aşağı beş yukarı “at pazarlığı yapma” geleneğinin seçkin temsilcileri olarak bugüne kadar yaptıklarını tekrar etmekteler.
Bugüne kadar yaptıkları açıklamalarla kamu emekçilerinin taleplerine daha özenli yaklaştıkları görülen Birleşik Kamu-İş ve KESK ise, açıklamalar dışında, kamu emekçileri kitlesini harekete geçirecek bir hazırlık içinde değiller.
İşçilerin TİS sürecine doğrudan katılacağı mekanizmalar, komiteler kurulmalıdır
Toplu sözleşme mücadelesi yapılan her yerde, taleplerin belirlenmesinden TİS’in imzalanmasına kadar her aşamada işçilerin doğrudan taraf olarak harekete geçmesi belirleyici önemdedir. İşyerlerinde TİS komiteleri oluşturulması, TİS’in imzalanmasında komitelerin yetkili olması belirleyici önemdedir.
Kamu işçileri ve emekçilerinin mücadelesinin olumlu sonuçlar ortaya çıkarması için, geniş işçi ve emekçi yığınların aralarındaki bütün ayrılıkları bir yana iterek, talepleri etrafında birleşip harekete geçmesi gerekir. Aksi halde milyonlarca emekçinin nasıl çalışıp nasıl yaşayacağı, hükümetin ya da Yüksek Hakem Kurulu'nun insani hiçbir değeri umursamayan vicdanına kalacaktır!
4 milyon kamu çalışanı ve 2 milyon memur emeklisini ilgilendiren toplu sözleşme görüşmelerinde yetkili sendika Memur-Sen'in ücret talebi belli oldu.
1 milyondan kamu emekçisinin üyesi olduğu konfederasyon, ücretlere şimdi 600 lira zam yapılmasını istedi. 2022 için yüzde 21, 2023 için ise yüzde 17 zam talep etti.
130 binden kamu emekçisini temsil eden KESK ise ücretlerin 952 lira yükseltilmesini, gelecek sene ise yüzde 43 zam yapılmasını savunuyor.
Memur-Sen toplu sözleşme teklifini sosyal medya hesaplarından duyurdu. Yorum birçok kamu emekçisi bu talepleri kabul edilemez buldu. Aralarında Memur-Sen üyelerinin bulunduğu çalışanlar 600 lira artışı eleştirip, bu rakamın ücretlerdeki kayıpları gidermekten uzak olduğunu söyleyerek 1000 TL artış gerekir dedi. Bazı yorumcular ise iktidara yakın konfederasyon yönetiminin taleplerinin çok altında bir anlaşmaya gideceğini yazdı.
Yetkili sendika, TÜİK kaynaklı resmi enflasyon baz alırken, bağımsız araştırmacılar Türkiye'de gerçek enflasyonun yüzde 40'ın üzerinde olduğunu söylüyor ki bu resmi verilerin 2 katından daha fazla. KESK'in talebi olan yüzde 43, gerçek enflasyon araştırmalarına dayanıyor.
Kamuda toplu sözleşmelerden işçiler, memurlar, emekliler, sözleşmeliler adına iyi sonuçların çıkabilmesi, işyerlerinde birleşik mücadele verilmesine bağlı gözüküyor.
İşçiler, Covid-19 salgınının başladığı Mart 2020 sonrasında bazı uygulamalarla tanıştı. İşten çıkarma yasaklandı, zorunlu ücretsiz izin uygulaması başlatıldı ve ücretsiz izine çıkarılanlara ücret desteği verildi.
Aynı dönemde hayata geçirilen kısa çalışma ödeneği ise, iş yasasında var olan bir uygulamaydı. Ancak bu dönem kısa çalışma uygulaması kolaylaştırıldı ve yaygınlaştırıldı.
Zorunlu ücretsiz izin ve kısa çalışma uygulamaları şimdi işçiler için önemli sorunları da beraberinde getirmeye aday.
Zorunlu ücretsiz izin uygulaması ve işten çıkarma yasağı, 1 Temmuz 2021 tarihi itibarı ile kaldırıldı. Artık patronlar istediği işçiyi işten atabiliyorlar. Zorunlu ücretsiz izne çıkarılan işçilerin önemli bir bölümünün işten çıkarılması bekleniyor.
Burada bazı konular önem kazanıyor. Kıdem ve ihbar tazminatları nasıl hesaplanacak, kısa çalışma süresi veya ücretsiz izinde geçen süre tazminat hesaplarına dahil edilecek mi?
Pandemi döneminde, ücretsiz izindeki veya kısa çalışmadaki işçilerin emeklilik sigorta primleri yatırılmadı. İşçiler normalde emekli olması gereken süreden bir yıl sonra mı emekli olacaklar yoksa pandemi süresince ödenmeyen sigorta primleri için geriye dönük borçlandırma mı yapılacak?
İşverenler işçileri yazılı olarak işe davet etmek zorunda
1 Temmuz’da işten çıkarma yasağı kalkınca, işverenler ekonomik krizi de bahane ederek işçileri işten çıkarmaya başladılar. Burada patronlar şöyle bir uyanıklığa başvuruyorlar: Fesih yasağı döneminde ücretsiz izne çıkarılan işçilerin 1 Temmuz'da işbaşı yapması gerekiyor. İşçiler işverenleri tarafından işe davet edilmediği için işe başlamıyorlar. İşverenler de 1 Temmuz'da işe gelmeyen işçileri devamsızlık yaptıkları gerekçesi ile tazminatsız işten çıkartıyorlar.
Burada önemli olan husus şu: işverenlerin 1 Temmuz'da ya da sonrasında ne zaman işbaşı yapacaklarını işçilere yazılı olarak duyurmaları gerekir. Yazılı davete icabet etmeyen işçileri ancak devamsızlıktan dolayı çıkartabilirler.
İşçilerin bu bilgiden haberleri olmadığı için “devamsızlık yaptık işveren de bizi işten çıkarmakta haklıdır” diye bir görüş oluşuyor. İşçilerin bu duruma karşı uyanık olması gerekiyor. Yani işveren işçiye devamsızlık yaptın diye bir ihtarname gönderirse işçi de karşılığında sen beni işe yazılı bir şekilde davet etmedin ki demeli.
Binlerce kişi 1 yıl geç emekli olacak
Salgın döneminde ödenmeyen sigorta primleri için de bir düzenleme yok. Kısa çalışma ödeneği veya ücretsiz izin döneminde sadece genel sağlık sigortaları için gerekli olan primler ödendi. Kişilerin emeklilik için işe yarayacak olan primleri ödenmedi. Bunun için geriye dönük borçlanma gibi bir düzenleme de yapılmadı.
Yani işçi, bir senedir kısa çalışma ödeneğinde veya ücretsiz izinde ise bir sene daha geç emekli olacak. İşçiler bu konuda bir düzenleme bekliyor ama bu henüz bir çalışma yok.
Kıdem-ihbar tazminatı ve yıllık izin süreleri hesabı karıştı
Bu konularda mevzuatta ya da içtihatta bir netlik yok. Yasaya göre ücretsiz izinde geçen süre; kıdem-ihbar sürelerinde, yıllık izin hesabında dikkate alınmaz, işçi ücretsiz izinde çalışmamış olarak sayılır. Ancak yasaya göre ücretsiz izin, işçinin onayı ile gerçekleşir. Pandemi dönemindeki ücretsiz izin ise zorunluydu, dolayısıyla hukuken ne olacağı belli değil. Bize göre işçinin rızası dışında bir ücretsiz izin uygulaması olduğu için; kıdem tazminatı, emeklilik ve yıllık izin ücreti hesaplanırken bu sürelerin dikkate alınması gerekir.
Bütün bu konuların netleşmesi, işçilerin ve sendikaların mücadelesi ile belirlenecek. Pandemi döneminde işçilerin uğradığı haksızlıkların, pandemi sonrasında da devam etmemesi için sendikalar işten çıkarmalar, tazminat ve yıllık izin hesapları konusunda dikkatli olmalı.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) Haziran raporu yayınlandı.
Raporda öne çıkan vahim gerçekler:
► "Yüzde 80’ini ulusal basından; yüzde 20’sini ise yerel basın, işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri, meslek örgütleri ve sendikalardan öğrendiğimiz bilgilere dayanarak tespit ettiğimiz kadarıyla Haziran ayında en az 173 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti..."
► İş cinayetlerinin aylara göre dağılımına baktığımızda:
• Ocak ayında en az 203 işçi,
• Şubat ayında en az 142 işçi,
• Mart ayında en az 144 işçi,
• Nisan ayında en az 257 işçi,
• Mayıs ayında en az 236 işçi,
• Haziran ayında en az 173 işçi hayatını kaybetti.
• 2021 yılının ilk altı ayında iş cinayetlerinde en az 1155 işçi arkadaşımızı kaybettik.
► 173 emekçinin 137’si ücretli (işçi ve memur), 36’sı kendi nam ve hesabına çalışanlardan (çiftçi ve esnaf) oluşuyor.
► İş cinayetlerinde ölenlerin 9’u kadın işçi, 164’ü erkek işçi. Kadın işçi cinayetleri tarım, ticaret, eğitim, büro ve sağlık işkollarında gerçekleşti.
► Yedi göçmen/mülteci işçi hayatını kaybetti: 5’i Suriyeli ve 2’si Afganistanlı.
► 6’sı çocuk 54’ü 51 yaş ve üzerinde işçi...
Altı çocuk işçi can verdi: 14 yaşındaki Mustafa İletmiş ve 12 yaşındaki Mehmet Ali Kırcılı Osmaniye’de çobanlık yaparken serinlemek için girdikleri gölette boğulmaları sonucu; 15 yaşındaki Salih Güneş Eskişehir’de mevsimlik tarım işçisi olarak çalışırken yıldırım düşmesi sonucu; 17 yaşındaki Suriyeli çoban Maher Fovaz El Halaf Şanlıurfa’da elini yıkamak isterken su kanalına düşmesi sonucu; 17 yaşındaki mevsimlik tarım işçisi Gülhan Çizik Denizli’de tarla yolunda motosikletlerine otomobil çarpması sonucu; 17 yaşındaki Berzan Özgün Mardin’de çalıştığı inşaatın 4.katından düşmesi sonucu...
► 51 yaş ve üstünde ise çalışırken ölen 54 emekçi bulunuyor: Çiftçi ve esnaflar ile tarım, maden, ağaç, büro, metal, inşaat, taşımacılık, sağlık ve belediye işçileri...
► Genel olarak yaş gruplarına göre ölümlere bakarsak:
• 14 yaş ve altı yaş grubunda 2 işçi,
• 15-17 yaş grubunda 4 işçi,
• 18-27 yaş grubunda 14 işçi,
• 28-50 yaş grubunda 93 işçi,
• 51-64 yaş grubunda 40 işçi,
• 65 yaş ve üstü yaş grubunda 14 işçi,
• Ve yaşını bilmediğimiz/öğrenemediğimiz 6 işçi hayatını kaybetti.
► Ölümler en çok inşaat/yol, tarım/orman, ticaret/büro/eğitim, taşımacılık, metal, belediye/genel işler, sağlık, güvenlik, madencilik, kimya, ağaç ve enerji işkollarında gerçekleşti:
• Tarım işkolunda 28 çiftçi ve 15 işçi hayatını kaybetti.
• İnşaatlarda neredeyse her gün bir iş cinayeti meydana geldi.
Haziran ayında iş cinayetlerinde ölenlerin 4’ü (yüzde 2,3) sendikalı işçi. Sendikalı işçiler kimya, yol, sağlık ve belediye işkollarında çalışıyordu.
► En fazla ölüm nedenleri yüksekten düşme, ezilme/göçük, trafik/servis kazası, Covid-19, kalp krizi, intihar, şiddet, zehirlenme/boğulma ve elektrik çarpması
• 6 ticaret/büro/eğitim, 4 sağlık, 2 güvenlik, 1 kimya, 1 basın ve 1 belediye emekçisi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti.
• İnşaatlardaki iş cinayetlerinin 25’i yüksekten düşme nedenli.
• Haziran ayında en az 11 emekçi ‘borç ve işsizlik’ nedenleriyle intihar ederek hayatına son verdi.
14 ölüm İstanbul’da; 11 ölüm Gaziantep’te; 8 ölüm Antalya’da; 6’şar ölüm Ankara ve Samsun’da; 5’er ölüm Adana, Bursa, İzmir, Kocaeli ve Manisa’da; 4’er ölüm Kahramanmaraş, Konya, Muğla ve Zonguldak’ta; 3’er ölüm Balıkesir, Burdur, Çorum, Denizli, Eskişehir, Hatay, Kars, Kayseri, Sivas, Tekirdağ ve Van’da; 2’şer ölüm Adıyaman, Aydın, Bilecik, Çanakkale, Diyarbakır, Düzce, Erzurum, Gümüşhane, Isparta, Kastamonu, Kütahya, Osmaniye, Şanlıurfa, Trabzon ve Yalova’da; 1’er ölüm Afyon, Amasya, Artvin, Batman, Bolu, Çankırı, Edirne, Elazığ, Erzincan, Karaman, Kırklareli, Mardin, Nevşehir, Ordu, Rize, Sakarya, Siirt, Tokat, Uşak, Almanya, Avustralya, Bahreyn, Kazakistan ve Ukrayna’da meydana geldi.
Nedex işçileri kazandı
Kocaeli Dilovası’nda bulunan Petrol-İş üyesi Nedex Kimya fabrikası işçilerinin grevi kazanımla sonuçlandı. Petrol İş Genel Merkezinde, Nedex patronu ve sendika arasında anlaşma imzalandı.
Sözleşmenin 2 yıllık imzalandığını ifade eden işçiler, “3,5 ikramiye hakkımız 4 ikramiye oldu. Bu yılın asgari ücreti üzerinden 1150 TL brüt zam aldık. 4 talebimiz vardı hepsi karşılandı” dedi.
Toplam olarak yüzde 37,5 zam alındığını ifade eden işçiler, “Elbette biz grevle sadece ekonomik hakları kazanmadık. En önemlisi birlik olduğumuzda kazandığımızı yeniden gördük. Dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu anladık. Şimdi birliğimizi devam ettirme zamanı” diye konuştu.
Galataport işçileri kazandı
DİSK Dev Yapı-İş Sendikası’na üye oldukları için hukuksuz olarak işten atılan Galataport işçilerinin direnişi 9. gününde kazanımla sonuçlandı.
Dev Yapı-İş Sendikası tarafından yapılan açıklamada, "Galataport şantiyesinde devam eden eylemimiz firma yetkilileri ile yapılan görüşmelerin ardından anlaşma ile sonuçlanmıştır" denildi.
İstanbul Karaköy’de bulunan Galataport şantiyesinde Dev Yapı-İş Sendikası’nda örgütlenen 4 işçi "İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerine uymamaları" ve "patronları tehdit ettikleri" bahaneleri işten atılmıştı. Kıdem tazminatları ve hak edişleri verilmeyen işçiler direnişe başlamıştı.
Dev Yapı-İş Sendikası, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Galataport şantiyesinde devam eden eylemimiz firma yetkilileri ile yapılan görüşmelerin ardından anlaşma ile sonuçlanmıştır. Dayanışma gösterenlere, emeği geçenlere teşekkür ederiz” dedi.