Belediyelerde sözleşmeler yeni arayışların habercisi mi?

Kamuda toplu sözleşmeler: 700 bin işçinin ücret talebi belli oldu

Kamu işçileri için toplu sözleşme sürecinde yaklaşık 1 aydır anlaşmaya varılamadı. Bakanlıklar, üniversiteler, hastaneler, karayolları, demiryolları, şeker fabrikaları ve elektrik üretim santrallerinin de aralarında olduğu kamu kurum ve kuruluşlarındaki 700 binden fazla işçiyi ilgilendiren 2021 Yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü görüşmelerinde süreç devam ediyor. Kamu işçilerinin büyük bir bölümünü, 3 yıl önce taşerondan kadroya geçirilen ve asgari ücret alan işçiler oluşturuyor.  Ortak hareket etme kararı alan Türk-İş ve Hak-İş, kamu işçisinin en düşük net ücretinin öncelikle 3 bin 300 liraya yükseltilmesini, 2021-2022 döneminde ilk 6 ay yüzde 20, diğer 6 aylar için enflasyon artı yüzde 3 refah payı talep ediyor. İstenen zam oranları gerçekleşirse, en düşük kamu işçisinin aylık ücreti net 4 bin lira seviyesine yükselecek. Bu ücret 9 bin 600 liralık yoksulluk sınırının yarısından daha az. Ancak işveren kesimi, resmi enflasyon kadar bir zam öneriyor, bu da aylık 3 bin 200 lira yapıyor. İşveren tarafı resmi enflasyonun açıklanmasını bekliyor İşçi tarafının taleplerine yaklaşık bir aydır cevap vermeyen Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası (TÜHİS), Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) yarın açıklayacağı haziran ayı enflasyon oranını bekliyor. TÜİK ise her ay gerçek enflasyonun yarısından daha az bir rakamı, enflasyon verisi olarak açıklıyor. Bu yüzden işçiler resmi değil gerçek enflasyona karşı ücretlerini korumak için zam istiyorlar.

THY'de büyük kıyım: 2500 çalışan işten çıkarıldı

İşten çıkarma yasağına son verilmesinin ardından kitlesel işten atmalar başladı. THY yönetimi, normalleşme döneminde işe geri dönüş protokolünü kabul etmeyen çalışanlarını işten çıkardı.  T24'e konuşan bir çalışan şunları söyledi:  "Protokol ile bizi baskı altında bırakarak 'işten atılacağımız' korkusuyla manipüle ettiler. Kabul etmeyince iş akdimize son verdiler. Kredilerimizi ödeyemiyoruz. Herkes arabalarını sattı. Önce maaşları yarı yarıya düşürdüler, sonra da protokolü kabul etmeyince işten çıkardılar. Hepimiz perişanız."  "Pandemiden önce yaklaşık 8 bin lira net maaş alıyordum. Üçüncü ayda ikramiye oluyor ve 3 ayda 11 bin lira şeklinde alıyordum. Eylül 2020 tarihinde bize atılan mailde kabin maaşlarının yüzde 30, kokpit maaşlarının yüzde 50 belirsiz süreyle düşürüleceği, kabul etmezsek ihbar ve kıdem tazminatlarımız verilerek işten istifa etmiş sayılacağımız belirtildi. Ben bunu kabul etmedim, süresiz ücretsiz izne çıkarıldım. İşten çıkarılma yasağı bittiği bugün iş akdime son verildi. Tazminatımın da 6 gün içinde ödeneceği mail yoluyla iletildi." "Bizi baskı altında bırakarak 'işten atılacağımız' korkusuyla bizi manipüle ettiler. İmzalamayanlar da işinden oldu." Açıklama yapmak zorunda kalan THY yönetimi ise protokolü imzalamayan 24 çalışanın iş akdinin feshedildiğini duyurdu. İşten çıkarma yasağı, 1 Temmuz normalleşme kararları kapsamında son bulmuştu.

DİSK: Salgın delta varyantıyla, 10 milyon işsizle, milyonlarca yoksulla devam ediyor

1 Temmuz'da başlayacak olan ‘normalleşme’ sürecine ilişkin DİSK açıklama yayımladı. Açıklamada, salgının sosyal tahribatına karşı alınması şart olan önlemler sıralandı. Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu yaptığı açıklamada, “Hükümet 1 Temmuz 2021 tarihinden başlayarak salgınla ilgili neredeyse tüm önlemleri yürürlükten kaldırma kararı aldı. Salgın sürerken, aşılama henüz yeterli düzeye ulaşmamış ve virüsün yeni varyantları dünyada tehlike saçmaya başlamışken sadece turizmi ve ekonomiyi gözeterek normalleşme süreci başlatılıyor” dedi. Çerkezoğlu, salgının işsizlik ve yoksulluk gibi toplumsal tahribatlarına karşı zaten oldukça yetersiz olan sosyal önlemlerin de 1 Temmuz'dan itibaren sona ereceğine dikkat çekti. Emek ve meslek örgütleriyle birlikte salgının en başından beri savundukları ‘en az iki veya üç haftalık tam kapanma’ önerisine kulak asılmadığını hatırlatan Çerkezoğlu, “Salgının başlamasından 1 yıl sonra, nisan-mayıs aylarında ‘tam kapanma’ adı altında gündeme gelen uygulama ise çalışanların yüzde 60 ile 80'ini kapsamayan göstermelik kapanma oldu. İnsanların açık havada yürüyüş yapmaları, güneşe çıkmaları ile pandemi kurallarına dikkat ederek her türlü toplumsal, siyasal ve kültürel bir araya gelişleri engellenirken tıkış tıkış toplu taşıma araçlarında işe giderek, kapalı mekanlarda saatlerce yan yana çalışmaları zorunlu hale getirildi. Aklın ve bilimin emrettiği ‘Hayatı değil, çarkları durdurun’ çağrısına kulak verilmedi” ifadelerini kullandı. Uyarılarımız dikkate alınmıyor DİSK olarak Kovid-19'un Türkiye'de görülmeye başladığı Mart 2020'den bu yana salgınla mücadele için bir dizi politika önerisini gündeme getirdiklerini söyleyen Çerkezoğlu, “İşten çıkarmaların yasaklanmasını, iş ve gelir kaybına uğrayanlara asgari ücretten az olmamak üzere nakit destek verilmesini savunduk. Kısa çalışma ödeneği ve işsizlik sigortasından yararlanma koşullarının salgın döneminde kaldırılmasını, kayıt dışı çalışanlara ve yoksullara doğrudan nakit destek sağlanmasını talep ettik” dedi. Ancak tüm bu önerilerin dikkate alınmadığını söyleyen Çerkezoğlu yılda üç kez toplanması ve çalışma hayatında sorunları ele alması gereken Üçlü Danışma Kurulu’nun bir kez bile toplanmadığını açıkladı. Çerkezoğlu, “ Son verilere göre Türkiye, Kovid-19 ile mücadelede sağlık harcamaları dahil milli gelirinin yüzde 2'sinden daha düşük nakit transferi yaptı. Dünya ortalamasında ise bu oran yüzde 10 civarında gerçekleşti. Kimi ülkelerde yüzde 20'lere yaklaştı. Doğrudan nakit destekte cimri davranan Türkiye, borç erteleme ve kredi kolaylıkları ile borçlandırma yolunu seçti. Oysa salgının yarattığı iş ve gelir kaybı için borçlandırma değil, yurttaşlara doğrudan nakit destek verilmesi büyük önem taşıyordu” dedi. Çerkezoğlu, “Gerçek ortadadır: Hükümet salgınla mücadelenin hem sağlık hem de sosyal boyutunda başarısız olmuştur” yorumunda bulundu. Kitlesel işten çıkarmalar yaşanabilir 1 Temmuz 2021 itibarıyla işten çıkarma yasağı ortadan kalkacak. Kısa Çalışma Ödeneği ve nakdi ücret desteği sona erecek. Çerkezoğlu, “Bunun anlamı kitlesel işten çıkarmaların yaşanmasıdır” dedi. “Halen 1 milyon 177 bini kısa çalışma ödeneği ve 997 bini nakdi ücret desteği olmak üzere 2,2 milyon kişi pandemi nedeniyle İŞKUR ödeneklerinden yararlanıyor” diyen Çerkezoğlu “1 Temmuz'dan başlayarak milyonlarca işçi işten çıkarılma riski ile karşı karşıya kalacak” ifadelerini kullandı. Çerkezoğlu, “Salgın bitmemiştir ve salgının sosyal tahribatına karşı şu sosyal önlemlerin alınması şarttır” diyerek talepleri şöyle sıraladı: - İşten çıkarma yasağı istisnaları kaldırılarak devam etmeli, ücretsiz izin uygulamasına son verilmelidir. - Pandemide iş ve gelir kaybına uğrayan tüm işçilere asgari ücretten az olmamak üzere gelir desteği verilmeli, işsizlik ödeneğinden yararlanmak için öngörülen ağır koşullar kaldırılmalıdır. - Asgari ücretin tümüyle vergiden muaf tutulması ve asgari ücrete sağlanacak SGK prim desteği ile asgari ücretin brütü net olarak ödenmeli, böylece tüm işçilerin eline geçen nakit miktarı en az 750 TL artırılmalıdır. - Emekli aylık ve gelirleri asgari ücret düzeyine yükseltilmelidir. - Kayıt dışı çalışanların gelir kaybını gidermek için sosyal güvenlik sistemi içinde bir asgari gelir desteği sağlanmalı, yoksul haneleri desteklemek için aile sigortası kolu uygulaması başlatılmalıdır. - Kadınların ve gençlerin salgından çok daha olumsuz etkilendiği dikkate alınarak kadın ve genç istihdamı için özel önlemler alınmalıdır. - Uzaktan çalışma, hak kayıpları yaratmayacak ve işçi haklarını güvence altına alacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Pandemi sona ermedi, ama işçilere verilen kısıtlı destekler sonlandırılıyor

Pandemi sürecinde geçen yılın mart ayından bu yana uygulanan ve 3 milyondan fazla çalışanın yararlandığı kısa çalışma ödeneği, bugün bitiyor. 2020'nin nisan ayında işvereni tarafından ücretsiz izne çıkartılan, kısa çalışma ödeneğinden ve işsizlik maaşından yararlanamayanlara ödenen nakdi ücret desteği ile birlikte işverenin, çalışanı işten çıkarma yasağı ya da bir başka isimle fesih yasağı da bugün itibarıyla sona eriyor. Özetle, salgının başından bu yana çalışanlara verilen desteklerin tamamı son bulacak. 1 Temmuz itibarıyla kısa çalışma ve ücretsiz izin uygulamaları son bulacak. Acilen gereken önlemler alınmazsa işsizlik ve yoksulluk derinleşecek! İşsiz sayısı 10 milyona yaklaşmışken bunun işsizlikte sert tırmanışa işaret ettiğini belirten sendikalar, işten atmaların tümüyle yasaklanmasını ve emekçilere koşul aranmadan yaşamlarını sürdürebilecek kadar gelir desteği sağlanmasını istedi. İşsizlikte tırmanış olur 1 Temmuz’dan itibaren milyonlarca işçinin işten çıkarılma riski ile karşı karşıya kalacağını ifade eden DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, “Salgın döneminde geniş tanımlı işsizlik 10 milyona yaklaştı. 1 Temmuz’dan itibaren yaygın işten çıkarmalar gündeme gelebilir. İşsizlikte sert bir tırmanış yaşanabilir. Üstelik bu yeni işsizlik dalgası ile yüz yüze kalacak olanların önemli bir bölümü oldukça ağır olan koşulları yerine getiremediği için işsizlik sigortasından da yararlanamayacak. Zaten yetersiz olan, sorunlu olan, eksik olan salgının sosyal tahribatına karşı önlemlerin salgın bitmeden kaldırılmasının toplumsal sonuçları çok ağır olur” dedi. Alınması gereken önlemlerle ilgili ilerleyen günlerde bir açıklama yapacaklarını belirten Çerkezoğlu, “Salgın sürdüğü müddetçe önlemlerin kaldırılması değil güçlendirilmesi gerekir” diye konuştu. İşten atma yasaklanmalıdır Kısa çalışma ödeneği ile ilgili sendikalar içerisinde de farklı tartışmaların yürütüldüğünü aktaran İİSŞP üyelerinden Liman-İş İstanbul Bölge Başkanı Sinan Ceviz de “Kısa çalışma uygulamasının olduğu şartlarda da bir gerçekliği atlıyoruz. Zaten işsizlik büyüyor. İnsanlar çeşitli gerekçelerle işten atılmaya devam ediyor. Elbette kısa çalışma ödeneğinin son bulmasıyla bu işsizlik daha da büyümüş olacak ancak burada talep; kısa çalışma uygulamasının uzatılıp uzatılmamasından bağımsız, pandemi döneminde de devam eden işten atmaların tümüyle yasaklanması olmalıdır” dedi. Kriz hallerinde faturanın daima işçiye çıkarıldığını vurgulayan Ceviz, “Büyük şirketler büyük firmalar kârlarına kâr katıyor, kazançları artıyor, peki bu koşullarda işçiler neden işsiz kaldılar? Kısa çalışma ödeneğinin uzatılıp uzatılmamasıyla ilgili tartışmaların doğru olmadığını, işten atmaların tümüyle yasaklanması talebiyle mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu. 10 milyona yakın işsiz var TÜİK’in son açıkladığı verilere göre, işsizlik oranı nisan ayında yüzde 0.9’luk artış kaydederek yüzde 13.9’a, dar tanımlı işsizlik sayısı ise 4 milyon 511 bine yükseldi. Geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 27.4 olurken işsiz sayısı 1 yılda 650 bin kişi artarak 9 milyon 837 bine yükseldi.

İşçiler kamuda toplu sözleşme sürecini, ortak talepler ve mücadeleyi tartıştı

Antikapitalist Çalışanlar'ın düzenlediği “Kamuda toplu sözleşme dönemi: Ücretlerimizi Enflasyona ezdirmeyelim” paneli 27 Haziran’da online olarak yapıldı. Panele Öz İplik İş Sendikası temsilcisi Ümmühan Özer, Eğitim Sen Bursa Şube Başkanı Derviş Erdem ve İz Enerji İşyeri Baş Temsilcisi Hamdi Demirkol konuşmacı olarak katıldı. Panelin açılışında Antikapitalist Çalışanlar aktivisti Çağla Oflas çalışma yaşamındaki son gelişmeleri özetleyerek şunları söyledi: Kamu işçileri toplu sözleşme görüşmeleri sürüyor. Türkiye’de 3,5 milyona yakın memur statüsünde, 700 bin de işçi statüsünde kamu çalışanı var, 4,2 milyon insanı ilgilendiren bir toplu sözleşme yaşanıyor. Pazarlık doğrudan hükümetle yapılıyor. Kamudaki ücret oranları 7 milyon emeklinin durumunu da etkileyecek. Yani 11 milyon civarında insanı yakından ilgilendiren bir pazarlık süreci söz konusu. Kamudaki 700 bin işçi için Türk İş’in sunduğu teklif; net 3.300 lira, brüt 4.800 lira taban ücreti üzerine yüzde 20 zam yapılması. Mevcut durumda neredeyse işçilerin yüzde 70’i asgari ücretle çalışıyor. Hatırlayacağınız gibi, Türk İş 2 yıl önce toplu sözleşme görüşmelerine yüksek zam talebi ile başlangıç yapıp, düşük bir zamma imza atmıştı. Memur statüsünde olanlar için toplu sözleşme görüşmeleri Temmuz ayında başlayacak. Memur Sen 2 yıl önce toplu görüşmelerde anlaşamayınca sözleşme Kamu Çalışanları Hakem Kurulu’na gitti. Buradan iki yıl için yüzde 15-16 ‘ya denk gelen bir zam ortaya çıktı. Kamu çalışanları son iki yılda, en az yüzde 65 olan enflasyon oranları karşısında çok ciddi ücret kayıpları yaşadı. Memur-Sen ücretlere yüzde 3,5 oranında ek zam talebinde bulundu.   Enflasyon nedeniyle ciddi anlamda gelir kaybı yaşanıyor. Milli gelirin içinde ücretlerin payı yüzde 40’lardan, yüzde 30’lara doğru azaldı. Yüzde 25 civarında ücretlerde bir gelir kaybı var. Memur-Sen yönetimine ücret kayıplarını telafi etmesi için aşağıdan bir basınç var. Memur-Sen bu yıl ilk kez KESK ve Kamu Sen’e çağrı yapmak zorunda kaldı ve toplu görüşmeler için destek istedi. Özel sektörde de toplu sözleşmeler devam ediyor. Enflasyon arttığı için toplu sözleşmeler önem kazandı. Yüzde 40’lara varan enflasyona karşılık yüzde 5-10 civarında ücret artışları yaşanıyor.  Kamu işçilerinin görüşmeleri Türk İş, Hak İş konfederasyonları tarafından yürütülüyor.   Memur statüsünde çalışanlarınki ise en fazla üyeye sahip konfederasyon Memur-Sen tarafından yürütülüyor. Memur-Sen’in üye sayısı yaklaşık 1 milyon, Memur-Sen’den sonra Türk Kamu-sen Konfederasyonunun 426 bin üyesi var. Arkasından gelen KESK’in 137 bin üyesi mevcut. Kamu çalışanlarında bu kadar çok çeşitli sendika olması, kamu çalışanlarının bölünerek güçsüzleşmesine yol açmakta. Son 40 yıldır neo-liberal uygulamalar nedeniyle iş gücü süreçlerinde ciddi bir atomizasyon yaşandı, yaşanmakta. Özellikle AKP’nin 19 yıllık iktidarı boyunca Kamuda da esnek çalışma formları geliştirildi.  Taşeron sisteminden, sözleşmeli çalışmaya, 657 sayılı devlet memuru kanununda kamu çalışanlarının ciddi hak kayıplarına yol açan düzenlemeler gerçekleştirildi.  Tüm bu atomizasyon süreci işkolu esaslı barajlara dayanan sendikal yasalarla desteklenmekte. AKP, İktidarı boyunca 19 grevi yasakladı. Grev yasakları dışında son iki yıldır pandemi bahanesiyle toplantı ve gösteri hakları keyfi olarak yasaklanmakta. Öte yandan memur statüsündeki kamu çalışanlarının en doğal hakları olan grev hakkı zaten tanınmamakta. İşçi statüsünde ise fiili olarak kamuda uzun zamandır grev yaşanmıyor.  Bu koşullar altında toplu görüşmeler işçilerin iradesinden bağımsız halde sürdürülmekte. Sendikal liderlikler bir rakam üzerinden pazarlık başlatıyorlar. Ve sonunda en azına imza atıyorlar. Yüzde 40’lara yükselen enflasyon karşısında ücretler eriyor. Ayrıca işçiler lehine olan pek kazanım yitirildi ve sosyal haklarda da kayıplar yaşanmakta.  Kamu çalışanları dayanılmaz olan yaşam koşulları ile karşı karşıya. Ücretlerin düşmesine yol açan başarısız toplu sözleşmeler tabanda hoşnutsuzluğa yol açıyor. Öte yandan iş cinayetlerindeki sayıların artması özellikle pandemi koşullarında işçilerin yaşamlarının hiçe sayılması, iş yerlerinde baskının artması, işçi sınıfının genelinde olduğu gibi kamu çalışanlarında da öfkeye yol açıyor.  Koşullarının ağırlaşması, çalışma yaşamının katlanılmaz boyutlara ulaşması kaçınılmaz olarak fiili bir mücadeleye yol açacaktır. 1986 yılından itibaren gelişen bahar eylemleriyle başlayan, sonrasında kamu çalışanlarının mücadelesiyle şekillenen sınıf hareketinin deneyimlerini yeniden hatırlamakta fayda var. 12 Eylül sonrasında yaşanan büyük ücret ve hak kayıpları, işçilerin insan yerine konulmamasının yarattığı öfke, kamu işçilerini kayıplarını telafi etmek motivasyonuyla fiili bir mücadeleye sevk etmişti.   Kamu çalışanları işçi sınıfının en büyük parçası. Sınıf hareketi içinde çok merkezi bir güce sahip. Bu gücün hükümetin karşısına yekpare bir biçimde çıkması çok önemli.   Bunun için toplu sözleşme sürecine geniş işçi yığınlarını dahil edilmeli. Tam bu noktada taban inisiyatiflerini yeniden gündeme getirmeliyiz.  İşçi, memur, çeşitli formlarda işçileri bölen her türlü yapay düzenleme karşısında, iş yeri merkezli, tüm kamu çalışanlarının ortak mücadelesini inşa etmeliyiz. Sendikal bölünmenin karşısında, sendikal birliği savunmalıyız. İlk adım olarak tüm konfederasyonların tek bir çatı altında güç birliği yapmaları için aşağıdan basınç yapmalıyız. Öz İplik İş Sendikası temsilcisi Ümmühan Özer: Aile Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğünde çalışıyorum. Geçiş sürecinde taşerondan kadroya geçirildik, büyük beklentilerimiz vardı. Ama geçen 3 yılda, sadece 6 ayda bir yüzde 4 zam aldık, başka bir ücret zammı almadık. Sözleşmenin sonuna doğru bakanlık Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında çalışan işçileri iki ayrı işkoluna böldü. Böylece aynı işi yaptığımız halde sendikalarımız farklı. Şimdi bir kısmı toplu sözleşme imzaladı, diğerleri ise hala bekliyorlar.  Zaten Yüksek Hakem Kurulu bizi 3 yıl mağdur etmişti, mağduriyetimiz devam ediyor. Sendikanın yeni sözleşmede aldığı zam, toplam yıllık 9.22 zam, gerçek enflasyon ise yüzde 40’larda.  Bir de gelir vergisi sorunu var. Yüzde 15 ile başlıyor sonra artmaya başlıyor. Bu azıcık zamlarımızı bile alıp götürüyor. Bizim iş yerinde Hak-İş’e bağlı Öz Sağlık-iş ve Öz Büro-iş yetkili. İşçilerle toplantı yaptılar, toplu sözleşmede istediğiniz neler var diye sordular, en çok talebimiz vergi oranlarının sabitlenmesi. Ayrıca eşit işe eşit ücret, ücretlerin enflasyon oranında artırılması taleplerimizi ilettik. İşçiler ve memurlar bu enflasyon nedeni ile çok sıkıntı çekecekler, bunun altından kalkabilmemiz için elimizdeki en önemli kozumuz grevdir. Taleplerimiz kabul edilmezse mutlaka grev yapmalıyız. Eğitim Sen Bursa Şube Başkanı Derviş Erdem: 2001 anayasasına eklenen madde ile Kamu görevlileri sendikaları kuruldu. Bu maddeye istinaden çıkarılan yasada her türlü mali ve sosyal hakların toplu sözleşme ile belirleneceği hükme bağlandı. Bu toplu sözleşmeden bütün memurlar ve hatta emekli memurlar da yararlanıyor. Emekli memurlar görüşmelere dahil olamadıkları halde, sonuçlarından etkileniyorlar. Memur sözleşme görüşmeleri Ağustosta başlar, 2 ay içinde sonuçlanır. Görüşmelere kamu idaresinin ve memur sendikalarının temsilcileri katılır. Kamu adına Cumhurbaşkanının görevlendirdiği bir heyet, memurlar adına da en fazla üyeye sahip konfederasyon temsilcisi başkanlığında bir heyet katılır. TİS’de uzlaşma sağlanmadığı takdirde Kamu Görevlileri Hakem Kurulu devreye girer. Bu kurulun 11 üyesinin 7’sini Cumhurbaşkanı tayin ediyor, 4’ü ise sendikalardan geliyor.  Yani sözleşme görüşmesinde taraf olan Cumhurbaşkanı, Hakem Heyetini de belirliyor. Bu kuruldan elbette memurlar lehine karar çıkmaz. Son sözleşmede Kamu Hakem Kurulu yüzde 4+4 ve 3+3’e imza attı. Açıklanan enflasyon değerleri bile bunlardan çok daha yüksek. Gerçek enflasyon ise yüzde 40’larda.  2010’da olarak ilk defa göreve başlayan bir öğretmen, maaşı ile 991 dolar alırken, şimdi göreve yeni başlayan bir öğretmen, maaşı ile 542 dolar alabiliyor. Yani 11 yılda memurların geliri yüzde 50 azaldı. Grev olmadan TİS görüşmeleri ortaoyunudur. Anlaşma olmadığında gidilen hakem heyetinin durumu ortada.  TİS ile ilgili taleplerimiz şunlar:  TİS görüşmeleri Eylül Ekim ayında yapılmalı. Çünkü özellikle öğretmenler Ağustos’ta tatilde, TİS ile ilgili eylemlere katılımları sınırlı oluyor.  3600 ek gösterge verilmeli. Açlık sınırı 2900 lira, 9600 lira yoksulluk sınırı oldu, yoksulluk sınırında temel ücret bizim talebimiz. 100 binden fazla memur KHK ile ihraç edildi, bunların hepsinin işe iadesini istiyoruz. Zaten bu konunun ne kadar suiistimal edildiği kamuoyuna yansıdı. Tüm çalışanlar kadrolu olmalı, ücretli doğum izni süresi artırılmalı, ebeveyn izni olmalı. Atamalarda objektif kriterler olmalı. Cinsiyet eşitsizliğe var, buna son verilmeli. 8 Mart kadın çalışanlara tatil olmalı Çocuk ve aile yardımları ihtiyaç kadar olmalı, şimdi 50 lira gibi sembolik rakamlarda. Toplumsal cinsiyet eğitimi verilmeli. İstanbul Sözleşmesinden bir gecede çıkıldı, bu karar iptal edilmeli. Çoğu okulda kadrolu yardımcı personel yok, okullarda büyük sıkıntı çekiliyor. Vekil, ücretli, sözleşmeli, taşeron uzman öğretmenlik statülerine son verilmeli, tek bir kadro tanımı yapılmalı. En az 100 bin öğretmen ataması yapılmalı. Cumhurbaşkanı bir soruya verdiği cevapta öğretmen açığı yok, fazlası var dedi. Halbuki 80 bin ücretli öğretmen çalıştırılıyor, bunların eline 1300-1900 lira para geçiyor, açlık sınırının yarısından az. Bize göre 150 bin öğretmen açığı var, ama ilk elde 100 bin atama yapılmalı. Salgın döneminde Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen ve öğrencilerle sağlıklı bir iletişim kuramadı. Okul yönetimleri gönderilen yazılara istinaden öğretmenlerin maaşlarını kesmeye çalıştılar. Öğrencilerin okula devam mecburiyeti olmadığını açıklayan bakanlık, öğrenci derse gelmediğinde öğretmenin maaşını kesmeye çalışıyor, bu konu hala muallakta. Öğretmen atamalarında mülakat sistemi adaletsizliğe yol açıyor. Bunun için TİS kararı alınmalı. Öğretmenler her saat ders yapmaya başladı, bu bir sıkıntı. Üniversite personeline tazminat verilmeli. Tüm eğitim emekçilerine TİS başlangıcında 1000 lira zam yapılmalı. Vergi dilimleri sabit hale getirilmeli. Okul öncesinden üniversiteye kadar kriz gerekçesi ile tasarruf yapılmamalı. Eğitim ve sağlıkta maliyet hesabı yapılmaz. Biz üyelerimizle bütün bunları konuştuk, taleplerimizi genel merkeze ilettik. KESK olarak TİS konusunda bir eylem planı yapacağız. İz Enerji İşyeri Baş Temsilcisi Hamdi Demirkol: İzmir Büyükşehir Belediyesinde çalışıyorum, İzenerjide sendika temsilcisiyim. Bizde belediye başkanlarının partisi sözleşmeleri belirler. Sendika yöneticilerimiz kendilerini, belediye başkanlarının her istediğini yapmakla yükümlü hissediyor.  İlk sözleşmemiz YHK’na gitti, kötü bir sözleşme yapmış olduk. Şimdi tekrar sözleşme görüşmelerimiz vardı. Bizden habersiz sendika yönetimi sözleşmeyi imzalamış. Buna işçiler olarak tepki gösterdik. Sendikalar olarak pandemiyi bahane edip işimizi yapmaktan kaçınmamalıyız.  İşveren yüzde 27 teklif etti. Ama aldığımız ücret şu anda zaten asgari ücrete çok yakın. İzmir Belediyesinin en düşük ücret alan kesimiyiz. Eşit işe eşit ücret talebimiz doğrultusunda daha yüksek bir zam istiyoruz.  Bu nedenle grev kararı aldık, grev kararını asmak için belediyeye gittik, ama sendika şube başkanı eğilim yoklaması adı altında işçileri bu yüzde 27’ye razı etmeye çalıştı. İşçiler yine de kabul etmediler. Ama sendika 7 bin işçi için eğilim yoklaması yaptım, işçi kabul etti diyerek sözleşmeyi bizden habersiz imzaladı.  İşyerlerinde sendika ve patron çatışmasında grev oylamasını patron ister, sendika işçiyi greve ikna etmeye çalışır. Şimdi ise tersine grevden kaçmak için sendika yönetimleri sandık kurmaya çalışıyor. İşçi komiteleri, işçi meclisleri kurulmalı. Ama pek çok sendikanın bu işine gelmiyor. Sokağa çıkmamız lazım. DİSK üyesi bir sendikada temsilcilik yapıyorum, ama maalesef DİSK eski DİSK değil. İşçi sendikalarında büyük bir ağalık sistemi var, işçiden kopuk yaşamları var. Arabaları, yüksek ücretleri var. Halbuki sendikacılar işçinin aldığı ücretten daha fazla ücret almamalı. Bütün sendikalar yan yana gelmeli, alanlarda mücadeleye devam etmeli. Katkılar: KESK üyesi sendikalarda tüzük gereği sadece merkez yöneticiler tam zamanlı sendikacılık yapıyorlar. Onların da aldığı ücret, memur olarak çalışırken aldıkları ücret kadar. Şubelerde profesyonel yönetici bulunmuyor. Bütün şube yöneticileri işten arta kalan zamanlarında sendikal faaliyetle uğraşıyorlar. Geçmişte Emek Platformu benzeri yapılar vardı. Sendikaların tekrar bir araya gelerek bu tip birleşik işçi platformları oluşturmaları gerekir. 

Tekgıda-İş: Hukuk işçiler için çalışmıyor

Onlarca iş yerinde çalışıp ücretlerini alamayan, sendikalaştıkları için işten atılan, ücretsiz izne çıkarılan, kovulup tazminatlarını alamayan, toplu sözleşme talebiyle greve çıkan işçilerin direnişi sürüyor. Tekgıda-İş​ sendikasının sitesindeki değerlendirme: Patronlar ise hukuk, yargı tanımıyor. Zaten yavaş işleyen mahkeme süreçlerinden çıkan kararlar ise caydırıcı değil. Yargı sistemi işçiler için tıkalı. Onlarca firma çalıştırdığı işçiye para vermiyor. Sendikalaşan işçi Kod-29’la tazminatsız işten atılıyor, işsizlik maaşı dahi alamıyor. Salgın sürecinde işten çıkarma yasağını fırsata çeviren sermaye ücretsiz izin tehdidini kullanarak tahakkümü artıyor. Sendikalaşıp toplu sözleşme hakkı kazanan işçiyle masaya oturulmuyor. Sözleşme talebiyle başlayan grevler üretimin hukuksuzca devam ettirilmesiyle etkisiz hale getiriliyor. Mahkemeler yavaş işliyor. İşverenler mahkeme kararlarına uymuyor. Ancak işçiler ne kadar uzun sürerse sürsün hakları olanı almakta kararlı. Biz de bazı hak arayışlarını derledik. KOCAELİ-GEBZE Baldur grevi 182’nci gününde: İspanya merkezli Baldur süspansiyon fabrikasında işçiler çalışma koşullarının düzelmesi ve insanca bir ücret alabilmek için Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlendi. Sendika kısa sürede Çalışma Bakanlığı’ndan çoğunluğu sağladığına dair belge aldı ve fabrikada yetki sahibi oldu. Ancak işveren sendikanın yetkisine itiraz davası açtı. Yargı süreci 5 yıl sürdü ve nihai karar işçilerin lehine oldu. Bunun üzerine işçiler toplu sözleşme talep etti. Ancak patron toplu sözleşme masasına oturmayı reddetti. Bunun üzerine işçiler greve çıktı. Patron ise dışarıdan aldığı işçilerle üretimi devam ettirerek grevi kırdı. Grev kırıcılığına karşı işçiler tekrar yargıya başvurdu. Grevde 6 ayı geride bırakan işçiler Ankara’ya Çalışma Bakanı Vedat Bilgin ile görüşmeye gitti. Hukuk mücadelesi hâlâ devam ediyor. İşçiler ise fabrika önünde direniş çadırını terk etmiyor. KOCAELİ-DİLOVASI Sytemair HSK işçisi işe iade talebiyle 8 aydır direniyor: Havalandırma ve iklimlendirme endüstrisi üretimi yapan Sytemair HSK’de işçiler düşük ücretler nedeniyle Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlendi. Patron, işçileri salgında getirilen işçinin rızasını almaksızın ücretsiz izne çıkarabilme yetkisini kullanarak 62 işçiyi ücretsiz izne çıkardı. İşçilerin ücretsiz izne çıkarılabilmesi için firmanın daralması gerekse de HSK işçi alarak üretimi artırdı. İşçilerin bir kısmı anlaşmalı olarak işten ayrılsa da sendikal haklarında ısrarcı olanlar direnişi sürdürüyor. Nedex Kimya işçileri greve devam ediyor: Petrol-İş Sendikası’nda örgütlü işçiler 17 Haziran’dan bugüne toplu sözleşme talebiyle grevde. Yapılan görüşmelerde Nedex yönetimi 2020 asgari ücretinin üzerine brüt 850 TL teklifte bulundu. İşçiler asgari 2021 asgari ücretinin üzerine 1300 lira brüt ve her yıl için 20 lira kıdem farkı talep etti. Ayrıca yılda üç buçuk olan ikramiyelerinin dörde tamamlanmasını istendi. MANİSA-ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ Termokar’da sendika düşmanlığı: İşçiler 2018 yılında Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlenmeye başladı. 2 yıl sonra sendika yetki aldığında patron işçileri kademeli olarak ücretsiz izne çıkardı. İşçiler 6-9 aydır ücretsiz izinde. BURSA-KESTEL Atılım Tekstil’de sendikalı işçiler işten atıldı: Tekstil üretimi yapan Atılım firmasında işçiler TEKSİF Sendikası’nda örgütlendi. Patron ise salgın nedeniyle sokağa çıkma yasaklarının kalıcılaştığı tam kapanma sürecinde işçilerden çalışma belgesi çıkaracağı gerekçesiyle e-devlet şifrelerini aldı. E-devlet üzerinden sendikalı olduğu tespit edilen 26 işçi Kod-29’la işten atıldı. Çalışmaya devam eden sendikalılara ise baskı ve mobbing uygulanıyor. Fabrika önüne kurulan çadırda direniş devam ediyor. BURSA 1200 günü aşan direniş Cargill: İşçiler Tekgıda-İş sendikasında örgütlendikleri için işten atıldı. Açılan davada işe iade kararı çıktı. Ancak patron tazminatları ödeyerek işçileri işe geri almadı. İşçiler ise iş güvencesinin kolayca yok edilebilir olmaması için işe iade talebiyle başladığı direnişe devam ediyor. TEKİRDAĞ-ÇORLU Bel Karper’e sendika girecek: Süt ürünleri üretimi yapan gıda fabrikası Bel Karper’de işçiler Tekgıda-İş Sendikası’nda örgütlendi. Baldur işçilerinin yaşadığına benzer bir süreci Bel Karper işçileri de yaşadı ve patronun sendikanın yetkisine açtığı itiraz davalarıyla sendikal hak 5 yıl boyunca ertelendi. Yargının nihai kararının işçilerin lehine olmasıyla birlikte sendika toplu sözleşme talep etti. Ancak Baldur işçileri patron sözleşme masasına oturmadı. Ardından grev başladı. Beyaz yakalıların, vardiya amirlerinin ve depo çalışanlarının üretim bandında çalıştırılmasıyla üretime devam ediliyor. Bugün grevin 43’üncü günü. TEKİRDAĞ-ÇERKEZKÖY Adkotürk: Makarna üretimi yapan Adkotürk firmasında Tekgıda-İş Sendikası’nda örgütlenen 8 işçi, sendika fabrikada yetki sahibi olduktan sonra işten atıldı. İşe iade talebiyle başlayan direniş 73 gündür devam ediyor. Hakan Plastik’te 440 işçi grevde: Lastik-İş Sendikası’nda örgütlü 340 işçinin ücretlerin zamlanması talebiyle başlattığı grev 16 gündür devam ediyor. Hakan Plastik’in Urfa’daki fabrikasında çalışan 100 işçiyle birlikte grevde toplam 440 işçi bulunuyor. ANTEP Güven Boya ve Tekstil’de işten çıkarma yasağı yok: DİSK Tekstil Sendikası’nda örgütlendikleri için 4 işçi Kod-29’la işten atıldı. İşe iade talebiyle başlayan direniş şubat ayından beri devam ediyor. Yasin Kaplan Halı Fabrikası: Güven Boya’da yaşanan hukuksuzluğun bir benzeri de Yasin Kaplan’dan geldi. DİSK Tekstil Sendikası’nda örgütlenen 16 işçi geçen şubat ayında işten atıldı. İşçiler hukuki mücadelelerine devam ederken fabrika önünde de eylemler yapıyor. Angel Halı: 63 işçi üretim baskısı ve mobbinge itirazları sonucu Kod-46 ile işten atıldı. DİSK Tekstil Sendikası işçilerin yardımına koştu. İşçiler, kendilerini hırsızlıkla suçlayan patronlarına karşı dava açtı. Hukuk mücadelesi sonucunda dün işçilerin Kod-46 ile hırsızlıkla suçlanarak işten atılamayacağı kararı verildi. İşçiler işlerine iade edilmedi ancak tazminatlarını ve işsizlik maaşı almaya hak kazandı. Ancak işten çıkarma yasağı olmasına rağmen işçiler işten atıldı. MERSİN VVestmode Tesktil: LCWaikiki gibi dünya devleri için üretim yapan firma işçilerin maaşını 6 aydır ödemiyor. Dev Tesktil firmasının ulaştığı işçiler geçen pazartesi direnişe başladı. İlk eylemlerini firma önünde basın açıklaması okuyarak yapan işçiler, ücretleri ödenmediği takdirde LCWaikiki’nin şubeleri önünde bir araya geleceklerini belirtti. İSTANBUL-BEYLİKDÜZÜ SML Etiket: Dev Tekstil’de örgütlenen 22 işçi işten atıldı. Direniş geçen ocak ayından beri devam ediyor. İSTANBUL-AVCILAR Sinbo: Tüm Otomotic ve Metal İşçileri Sendikası’nda (TOMİS) örgütlenen işçiler ücretsiz izne çıkarıldı. İşçiler başlattıkları direnişle işe iade edildi. İşe iadenin ardından öncü işçilerden Dilbent Türker Kod-29 ile işten atıldı. Türker işe iade talebiyle 152 gündür direniyor. ANKARA Kayı İnşaat: Kayı Holding’in Cezayir’deki şantiyesinde çalışan işçiler 2 yıldır ücretlerini alabilmek için mücadele veriyor. Şu anda konkordato sürecinde olan şirket işçilere ücretlerini ödememekte ısrarcı. İşçiler ise Kayı İnşaat’ın Gaziantep Şehir Hastanesi’ndeki hisselerin satılarak kendi alacaklarının karşılanmasını talep ediyor. İSTANBUL Atlas Jet: Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un kardeşi Murat Ersoy’un batırdığı Atlas Jet’te işçiler aylarca maaş almadan çalıştı. Firma iflas kararı açıkladıktan sonra işsiz kalan işçilere tazminatları da ödenmedi. Ödenmemiş tazminatları ve maaşları için direnişe başlayan işçiler Turizm Bakanı’nın sahibi olduğu ETS Tur’un Kadıköy’deki genel merkezi önünde eyleme başladı. İşçiler 2020’nin aralık ayında direnişlerinin henüz ilk haftasındayken polisin sert müdahalesi sonucu darp edilerek gözaltına alındı. ETS Tur önündeki direniş sonlandırılırken hukuki mücadele devam ediyor. MANİSA-SOMA Uyar Madencilik: İşten atıldıktan sonra tazminatları ödenmeyen işçiler 8 yıldır hakları için mücadele veriyor. İşçiler Çalıma ve İçişleri Bakanlığıyla defalarca görüşmesine rağmen sorunlarına çözüm üretilmedi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu işçilere geçen ocak ayında tazminatlarının ödeneceği sözünü verse de talep hâlâ karşılanmış değil. Madenciler ise son olarak geçen salı günü AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş ile görüştü.

Antikapitalist Çalışanlar: KESK koltuk kavgası yapılan bir yer olamaz, delege sistemi istemiyoruz!

Kamu Emekçiler Konfederasyonu'nun (KESK) 10. Genel Kurulu toplandı. Antikapitalist Çalışanlar bir bildiri yayınlayarak, sendikal örgütlenmenin baştan aşağı değiştirilmesini istedi. Aralarında KESK'e bağlı sendikaların üyelerinin de yer aldığı, çeşitli işkollarında çalışan işçilerin taban inisiyatifi olan Antikapitalist Çalışanlar'ın bildirisi: KESK tabandan yükselecek işçilerin emekçilerin hareketinin örgütleyicisi ve sözcüsü olmalıdır. Bunun için de yöneticilerin, tabanın doğrudan inisiyatifi ile seçilmesi gerekir. Delege sistemi kaldırılmalı, tüm işyerlerinde sandıklar kurulmalı, KESK’in tüm kademelerindeki yöneticiler bu şekilde seçilmelidir. İhtiyacımız olan sendikal yaklaşım, kutuplaştırıcı pratik ve söylemlerden uzak, tüm kamu emekçilerinin ortak ekonomik-demokratik taleplerini merkezine alan, mücadeleci bir yaklaşımdır. KESK işçilerin, emekçilerin örgütüdür. İşçi hareketini de konfederasyonumuzu da büyütecek olan tüm kamu emekçilerinin aşağıdan birleşik mücadelesidir. KESK “koltuk kavgası” yapılacak yer olamaz KESK, yaklaşık 110 yıllık köklü bir geleneğe sahip olan işçi hareketinin sesidir. Onların onurlu mücadelesinde en büyük destekçisi ve yoldaşıdır. Kamu emekçilerinin mücadelesini sınıf bilinciyle yükseltmek için çalışır.  Ancak son zamanlarda yapılan genel kurullarında “koltuk kavgaları” iyice ayyuka çıkmış halde. Kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıklar, tabanı değil sendika bürokrasisini güçlendirmektedir. Bütün bunların en önemli nedeni seçimlerde uygulanan “delege sistemi”dir. Türkiye’de son yıllarda iyice kendini gösteren “sendika bürokrasisi” tüm iş kollarında, tabandakilerle yukarısı arasındaki çelişkileri gözler önüne sermiştir.  Sendikal bürokrasiyi de, delege sistemini de istemiyoruz Emekçiler huzur hakkı adı altında binlerce lira maaş alan sendika patronlarını da, az olsun ama bizimkilerden olsun diyenleri de istemiyor. Grupçuluklarını, mücadeleci sendika kültürünün önüne koyanları kabul etmiyor.  Bizlere kendi koltuklarını, ideolojilerini, makam ve mevkilerini savunan değil “mücadeleyi örgütleyen, tabandan kopmamış, sendika bürokrasisini yıkmış, emekçilerin sorunlarına ideolojik değil sınıfsal gözle bakan, siyasi partilerin arka bahçesi olmayan” bir sendikal hareket gerekli.   Grup çıkarlarını işçi hareketinin çıkarları önüne koyanları kabul etmiyoruz. Delege sistemini istemiyoruz. Her işyerinde sandıklar kurulmalı, doğrudan seçim yapılmalıdır. Birleşirsek kazanabiliriz. Antikapitalist Çalışanlar 24.06.2021

İktidar para temini için özelleştirmelerden medet umuyor

AKP hükümeti düştüğü finansal krizi aşmak için özelleştirmelere ağırlık veriyor. Barajların satılması, hastanelerin özelleştirilmesi gibi konular tüm hızıyla devam ediyor. Akköprü barajı satılıyor Köyceğiz ilçesi sınırları içerisinde kalan ve Dalaman çayı üzerinde bulunan Akköprü Barajı’nın Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na devredildiği, özelleştirilmesi için ihaleye çıkıldığı ortaya çıktı. Akköprü Barajı; Köyceğiz, Dalaman ve Ortaca bölgelerini besleyen en önemli su kaynaklarından birisi. Bu baraj bölgedeki tarımsal sulama için de çok önemli. Akköprü Barajı 142 bin hektar tarım alanının sulanmasını sağlıyor. Binlerce insan tarımsal üretimle hayatını kazanıyor. Daha önce eğitim ve sağlıkta yapılan özelleştirmeler, şimdi de enerjide yapılıyor. Enerji en temel ihtiyaçlarımızdan birisi. Daha önce elektrik dağıtım şirketleri özelleştirilmişti. Özelleştirmeler sonucunda elektrik dağıtım ücretleri fahiş oranda arttırıldı. Şimdi elektrik üretim birimleri özelleştiriliyor. Barajların özelleştirilmesiyle elektrik fiyatları artacak. Özelleştirmenin maliyeti vatandaşın sırtına zam olarak yüklenecek. Tarlasını sulamak için elektrik kullanan çiftçiye yük olarak binecek. Akköprü Barajı’nın temeli 1995 yılında atıldı, 2011 yılında inşaatı tamamlanarak su tutmaya başlandı ve 2012 yılında hizmete açıldı. Bu baraj için kamunun cebinden yaklaşık 4 milyon dolar çıktı. Akköprü Barajı yaklaşık 115 megavat elektrik üretim gücüne sahip. Bu barajın satılmak istenmesi, Türkiye kapitalizminin ve AKP’nin nasıl bir çıkmaza girdiğini, her türlü kamu malını satma isteklerini açıkça ortaya koymaktadır. Bu özelleştirme kararı derhal geri çekilmelidir. Sağlık Bakanlığını bütçesi şehir hastanelerine harcanıyor Özelleştirmenin bir başka biçimi de sağlık alanında yaşanıyor. İlk defa Ocak 2017’de hizmete açılan ve adına şehir hastanesi denen modelle; özel sektöre hastane binalarının kiralama ve işletme bedeli olarak milyarlarca lira ödeniyor. Şehir hastaneleri, bedelsiz olarak şirketlere tahsis edilen Hazine arazileri üzerine, şirketler tarafından yapılıyor. Bu hastanelerde Sağlık Bakanlığı kiracı olarak bulunuyor. Mülkün sahibi olan şirketlere Sağlık Bakanlığı en az 25 yıl boyunca kira ve işletme parası ödeyecek. Şirketler, bugünün fiyatlarıyla toplam 20 şehir hastanesine 10 milyar dolar yatırım yapıp, 25 yılda 30 milyar dolar gelir elde edecekler. İnşaatı üstlenen firmalar şehir hastanelerini 25 yıl boyunca işletecek, elde ettikleri kazanç, sözleşmede belirlenen değerin altında kalırsa, üstünü devlet, yani hepimiz vergilerimizle ödeyeceğiz. AKP’nin şehir hastanesi yaptırdığı inşaat şirketlerinden Rönesans Holding, kendisine ait olan şehir hastanelerinin işletme hakkını satıyor. Dünyanın en büyük dış kaynak hizmeti sağlama şirketi olan Danimarkalı ISS Facilities, Rönesans Holdinge ait şehir hastaneleri işletmelerinin tamamını satın almaya hazırlanıyor. Satış süreci Rekabet Kurumu'nun resmi sitesinde yer aldı. Rönesans Holdingin kiraladığı ve işletmeciliğini yaptığı hastanelerde hangi birimlerin Danimarkalı şirket tarafından yönetileceği konusunda henüz bir açıklama yapılmadı.  Sağlık Bakanlığının 2020 bütçesinin yüzde 15’i, şu anda hizmet veren 15 adet Şehir Hastanesi için harcandı. Halbuki sağlık Bakanlığının Türkiye genelinde 1000’den fazla hastanesi bulunuyor. Bu da Şehir Hastanesi modelinin nasıl bir tuzak olduğunu gösteriyor. Şehir Hastaneleri bir an önce kamulaştırılmalıdır. 

Açlık sınırı, asgari ücret kadar oldu

DİSK'e bağlı Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM), açlık ve yoksulluk sınırı raporunu yayımladı. Rapora göre; dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı (açlık sınırı) 2 bin 822 TL, yoksulluk sınırı 9 bin 762 TL oldu. Asgari ücret ise 2824 TL. Çalışanların yarısı asgari ücret alıyor, buna göre işçilerin emekçilerin yarısı, kazandıkları ücretle ancak gıda harcamalarını karşılayabiliyorlar. Eğitim, sağlık, ulaşım, kira, temizlik, kültür vb. diğer ihtiyaçlar için paraları kalmıyor. Türkiye’de yoksulluk sınırı altında kalan kişi sayısının son 3 yılda 21 milyondan 24 milyona yükselmesi bu durumun başka bir göstergesi Süt ürünleri, gıda harcamalarının en büyük kalemi oldu Mayıs 2021’de günlük gıda harcamaları bedeli 94 TL’ye yükseldi. Gıdada en yüksek maliyet grubunu, 32 TL’lik harcama ile süt ve süt ürünleri oluşturmaktadır. Et, tavuk ve balık grubu için yapılması gereken minimum harcama tutarı ise 19 TL'dir. Sebze ve meyve için yapılması gereken harcama miktarı 17 TL, ekmek için yapılması gereken harcama tutarı günlük 6 TL’dir. Katı yağ ve sıvı yağ ise 7 TL’lik masraf yapılması gereken ürün gruplarıdır. Yumurta için 1,4 TL, şeker, bal, reçel ve pekmez için ise 4 TL harcama yapılması gerekmektedir. Harcamaların yüzde olarak dağılımı ise şöyle:  - Süt ve süt ürünlerinin payı yüzde 33,7  - Et, yumurta ve kuru baklagil grubunun payı yüzde 27,1  - Sebze ve meyvenin harcamalar içindeki payı yüzde 18,4 - Ekmek, makarna vb. için ise pay yüzde 9,1 - Diğer gıda harcamalarının toplam içindeki payı ise yüzde 11,8’dir. - Gıda fiyatları 16 yılda 6 kat arttı - 2003 yılının mayıs ayında 4 kişilik bir aile günlük minimum 16 TL’ye sağlıklı beslenebiliyordu, bugün ise sağlıklı beslenmek için gerekli minimum miktar 94 TL oldu. - 18 yıllık zaman zarfında açlık sınırı 6 kat arttı. Aynı dönemde enflasyondaki artış ise 5,4 kat oldu. Gıda fiyatlarındaki artış genel enflasyonda yaşanan artıştan daha fazla oldu. Raporda, koronavirüs salgını sürecinde ücretsiz izne gönderilenlere yönelik şöyle denildi: "Koronavirüs salgını döneminde ücretsiz izne çıkarılanlara, İşsizlik Sigortası Fonu'ndan ve İŞKUR tarafından Nakdi Ücret Desteği (Ücretsiz İzin Ödeneği) yapılmaktadır. 2021 yılı için nakdi ücret desteği miktarı, günlük 47,70 liradır. Buna göre ücretsiz izine çıkartılan bir işçi aylık bin 431 liraya geçimini sağlamak durumundadır. Bu tutar açlık sınırının ve asgari ücretin yaklaşık yarısıdır.”

Geri 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 İleri

Bültene kayıt ol