Dünya Bankası, şubat ayı “gıda güvenliği” raporunu yayınladı. Rapora göre Türkiye, yıllık yüzde altmış dokuz enflasyon ile en yüksek gıda enflasyonu sıralamasında beşinci sırada yer alıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan mart ayı enflasyon verilerine göre ise martta yüzde 2,29 artan enflasyon, yıllık yüzde 50,51 oldu. Ancak bağımsız akademisyenler ve ekonomistlerden oluşan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) tarafından paylaşılan oranlar ile TÜİK verileri arasında büyük bir fark bulunuyor. ENAG mart ayında enflasyon artışını yüzde 5,08, yıllık artışı ise yüzde 112,51 yani TÜİK’in yayınladığı oranların iki katından fazla olarak açıkladı.
TÜRK-İŞ’in her ay yayınladığı açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasının mart ayı sonuçlarına göre de dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 9.591,13 TL’ye; gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) 31.241,48 TL’ye ve bekâr bir çalışanın yaşama maliyeti aylık 12.469,98 TL’ye yükseldi. Yani asgari ücrete yapılan zam sadece üç ayda enflasyon artışı karşısında tamamen erimiş durumda. 8 bin 500 TL olan asgari ücretle çalışan milyonlarca işçi, açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm ediliyor ve enflasyon nedeniyle işçilerin sömürüsü katlanarak artıyor. Ücretlilerin milli gelirden aldığı pay son iki yılda yüzde otuz dokuzdan yüzde yirmi altıya geriledi. Çeşitli araştırmalara göre Türkiye’de 16 milyon insan açlık sınırının, 50 milyon insan da yoksulluk sınırının altında yaşam sürüyor.
Yine TÜİK’in mart ayında yayınladığı 2022 yılı çocuk araştırması raporunda 6 ay ve 17 yaş aralığındaki çocukların her gün tükettiklerini belirttikleri yiyecekler arasında en yüksek oranın, yüzde 62,4 ile ekmek veya makarna gibi tahıl içeren yiyecekler olduğu ve çocukların sadece yüzde 12,7'sinin et, balık ve tavuk tükettiği belirtilmişti.
DİSK-AR’ın nisan ayında yayınladığı araştırmaya göre ise ortalama resmi enflasyon farklı gelir gruplarının alım gücünü yansıtmıyor. DİSK-AR’ın yaptığı hesaplamaya göre emeklilerin ve dar gelirlilerin gıda enflasyonu yüzde 88 ile yüzde 102 aralığında seyrediyor. Böylece en yoksul gelir grubu yüzde 102,3 oranında gıda enflasyonu hissederken, en yüksek gelir grubu ise yüzde 51 oranında gıda enflasyonu hissetmekte. Bu durum enflasyonun gelir gruplarına göre önemli ölçüde farklı hissedildiğini ortaya koyuyor. Aynı araştırmaya göre son 20 yılda gıda fiyatları yüzde 1750 artmış durumda. 2005’ten bu yana TÜFE 1.155 puan, gıda fiyatları endeksi 1.736 puan arttı. 2005’te yüzde 7,9 olan enflasyon oranı 2023’te yüzde 50,5’e yükseldi. 2005’te yüzde 4,8 olan gıda enflasyonu ise 2023’te yüzde 67,9’a çıktı.
AKP-MHP ittifakı, TÜİK vasıtası ile ekonomik krizin bedelini işçilere ödetmeye devam etmekte kararlı. Masa başında belirlenen enflasyon oranları sadece kitlesel işçi mücadelesi ile ters yüz edilebilir. Ücretler ve maaşlar düzenli olarak gerçek enflasyon oranında artırılmadığı sürece, ücretleri enflasyon karşısında eriyen işçiler ve emekçiler, krizin bütün yükünü omuzlamaya devam edecekler.
Irmak Yavlal
(Sosyalist İşçi)
Mart ayında 4 kişilik bir ailenin zorunlu gıda harcamasının fiyatı 9 bin 591 TL'yi aştı. 8 bin 500 olan asgari ücret, 3 ayda eriyerek açlık sınırının altına düştü.
Türk-İş'in yaptığı açlık ve yoksulluk Mart 2023 sonuçlarına göre:
- Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 9.591,13 TL’ye; gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) 31.241,48 TL’ye yükseldi.
- Gıda fiyatları martta aylık bazda yüzde 1,76, yıllık bazda ise yüzde 94,62 yükseldi.
- Bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ise 12 bin 459 lira oldu.
- Gıda enflasyonunda iki aylık değişim oranı yüzde 17,96, on iki ay itibariyle değişim oranı yüzde 94,62, on iki aylık ortalamalara göre değişim oranı yüzde 114,03 olarak hesaplandı.
- "Et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagiller, yağlı tohum ürünlerinin bulunduğu grupta;
Yılbaşı öncesi bakanlar kurulu çiftçilere destek olmak amacıyla gübrede yüzde 13, yemde yüzde 5 indirim yapılacağını ve Nisan 2023 sonuna kadar fiyatların sabitleneceğini açıkladı. Fakat 1 Ocak 2023 tarihinden geçerli olmak üzere Gübre Takip Sistemine (GTS) yüzde 98 zam yapıldı. Sonuçta çiftçiye ve son tüketiciye yansıyan bu zam, hayvansal ürünlerin fiyatının artmaya devam etmesinin sebeplerinden birisi olmuştur. Ayrıca ülkemizdeki küçükbaş hayvan varlığının yüzde 20’si deprem bölgesindeydi ve bunların bir kısmı telef oldu.
Depremlerde hayatını kaybeden hayvan üreticilerinin yanı sıra yem tedarikinde ve süt ile et satışında problem yaşadığından bu işi bırakmak isteyenler dolayısıyla bölgede hayvancılığın olumsuz etkilendiği ve toparlanmasının zaman alacağı öngörülmekte. Hayvansal protein kaynaklarında bu ay ciddi fiyat yükselişleri yaşandı. Bir ayda dana etinde yüzde 13, kuzu etinde yüzde 18, tavukta yüzde 4, yumurtada yüzde 16, balıkta yüzde 8 fiyat yükselişleri gerçekleşti. Dana eti ilk kez ortalama 250 TL’nin üzerine çıktı. Baklagillerden fasulye fiyatı yüzde 10 geriledi. Yeşil ve kırmızı mercimek fiyatları yüzde 4 yükseldi. Nohudun sınırlı düzeyde fiyatı arttı."
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, asgari ücrete yeni bir zam yapılıp yapılmayacağına sorusuna "Enflasyonda düşme eğilimi devam ederse asgari ücrette yeniden değerlendirmeye gerek duyulmaz, şu an gündemde değil" dedi.
Bursa Yenişehir'de İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile bankalar arasında devam eden maaş promosyon görüşmelerinde ortaya çıkan, açlık sınırındaki promosyon teklifleri sendikaların basın açıklamalarıyla protesto edildi.
Yenişehir Saat Kulesi Meydanı'nda yapılan basın açıklamalarına Eğitim Sen, Eğitim-İş, Hürriyetçi Eğitim-Sen, Eğitim-Bir-Sen ve Türk Eğitim-Sen ilçe temsilciliklerinin katılımıyla örgütlü örgütsüz birçok eğitim emekçisi destek verdi.
Yenişehir Eğitim Sen'in açıklamasında şunlar söylendi:
"Yıl başından bu yana Türk lirasında yaşanan aşırı değer kaybı ve yüksek enflasyon nedeniyle, daha önce imzalanan ve halen yürürlükte olan banka promosyon sözleşmeleri nedeniyle kamu emekçileri ciddi anlamda ekonomik zararla karşı karşıyadır. Enflasyonun yüzde 20’nin altında olduğu ve çalışanların bu enflasyona göre maaş ve ücret zammı aldığı dönemde imzalanan sözleşmeler, resmi enflasyonun yüzde 80’leri aştığı ve çalışanların maaşlarının enflasyon farkı nedeniyle arttığı dönemde bütün anlamını yitirmiştir. Emek sermaye çelişkisinin had safhada olduğu, yoksulluk sınırının 30.000 liraları, açlık sınırının 10. 000 liraları aştığı şu dönemde sermayenin temsilcisi olan bankaların eğitim emekçileri üzerinden bir günde milyonlarca lira kâr elde etmesine karşın promosyon ihale görüşmelerinden çalışanlara 11.000 tl’nin reva görülmesi ve buna da şükredin denilmesi asla kabul edilemez. Bu durum eğitim emekçilerinin oldukça düşük maaşlar karşılığında çalıştırıldığının sermaye tarafından da dile getirilmesi, somutlaştırılması durumudur. Çünkü mevcut bankacılık sistemine göre eğitim emekçileri zaten aldıkları ücretleri borç kapatmaya temel geçim masraflarını karşılamaya yettiği elde avuçta para kalmadığı içinde bankalar için pek de önemli olmayan bir iş kolu haline getirilmiştir. Şu an bankalar tarafından eğitim emekçilerine reva görülen bu miktarların ardında olan esas sorun eğitim emekçilerinin yoksulluk sınırın oldukça altında maaş almalarıdır.
Kamu emekçilerinin bankaya yatan maaşlarında ‘enflasyon farkı’ nedeniyle artış olurken, eski enflasyon oranı ve maaş düzeyine göre saptanan promosyonlar komik düzeyde kalmıştır. Promosyon sözleşmelerinin 3-4 yıl gibi uzun sürelerle imzalanması ve enflasyona göre ayarlama bulunmaması nedeniyle milyonlarca çalışan ciddi anlamda mağdur olmuştur. Bankalarla imzalan promosyon sözleşmeleri ekonomide beklenmeyen olağanüstü durumlar (yüksek enflasyon, döviz krizi) nedeniyle yeni koşullara uyarlanmak zorundadır. Sözleşmelerin 3 ile 5 yıl gibi uzun süreli olması nedeniyle beklenmeyen durumlar ortaya çıkmıştır. Banka promosyon sözleşmelerindeki koşullar çalışanlar açısından ciddi gelir kayıplarını gündeme getirmiştir.
İktidarın benimsediği sermayeye dost, emekçiye düşman ekonomi politikaları sonucunda bankaların kârlılık oranları yüzde 300’leri aşan oranlarda artmıştır. Bir yandan milyonlarca ücretli çalışan açısından büyük ekonomik kayıplar söz konusuyken, diğer yandan bankaların bilançolarında dikkate değer kar ve kazançların ortaya çıkması, promosyon sözleşmelerinin mevcut ekonomik koşullara uygun olmadığının en açık göstergelerindendir.
Resmi verilere göre yıllık tüketici fiyat enflasyonunun (TÜFE) %79,60 ve üretici fiyat enflasyonunun (ÜFE) %144,61 olarak açıklandığı bir ortamda eğitim ve bilim emekçilerinin maaş, ek ders ve diğer ödemelerdeki artışlar dikkate alınarak bankalar ile yapılan promosyon sözleşmeleri yeniden değerlendirilmeli, eğitim ve bilim emekçilerinin ekonomik kayıplarının giderilmesi için gerekli adımlar en kısa sürede atılmalıdır. Banka Promosyonları Mevcut Ekonomik Koşullara Göre Güncellenmelidir."
DİSK Genel-İş Sendikası 1 No'lu şubenin önünde toplanan Kartal ve Kadıköy Belediyesi işçileri, Kartal Belediyesinin yukarıdan bir biçimde ayrılmasını ve seçimi kaybedenlerin yeni bir şube yönetimine atanmasına karşı çıktı.
Sendika genel merkez yönetiminin anti demokratik uygulamalarının eleştirildiği açıklamada konuşan Nazan Gevher Ay, “sendikanın yukarıdan dizayn edilme anlayışına 'dur' demek için toplandık. Kartal İşçilerinin yanındayız, haklarını atanmış yönetime teslim etmeyeceğiz.” dedi. Basın açıklamasını okuyan işçi temsilcisi Cebrail Hasdemir ise, “Belediyelerdeki kayyum zihniyeti ne kadar anti-demokratik ise, sendikal kayyumculuk da aynı mantıkla yürütülmektedir” dedi ve belediyenin işçinin değil belediyenin çıkarlarını savunan bir şube alternatifi arayışına girdiğinin altını çizdi. Bir başka işçi kayyum ve anti-demokratik uygulamaların çürümeye ve yozlaşmaya yol açtığını söyleyerek, işçilerin demokrasiye ihtiyaçlarının olduğunu vurguladı. Başka bir işçi de iradelerinin gasp edildiğini söyleyerek, “delege seçimlerine, şube seçimlerine hazırız” birlikte kazanacağız, birlikte yöneteceğiz dedi.
Mata Otomotiv
İstanbul Tuzla’daki Mata Otomotiv’de yüzde 25 ek zam talebiyle iş bırakan işçilerin direnişi sürüyor. 27 Şubat’ta direnişe başlayan işçiler, talepleri karşılanana kadar mücadelelerinde kararlı olduklarını ifade ediyor.
MKS Transformatör
Kocaeli’nin Çayırova ilçesinde bulunan MKS Transformatör’de 2012 yılında Birleşik Metal-İş’te örgütlenerek sendikalaşan işçiler bir süre sonra patronun baskıyla sendikadan istifa ettirilmişti. Tekrar 2018’de Birleşik Metal-İş’e üye olan işçiler bu defa da patron baskısıyla Özçelik-İş’e üye yapılmış, yıllar süren mahkemenin ardından kesinleşmiş yetkinin gelmesiyle Birleşik Metal-İş’e tekrar üye olmuştu. Bunun üzerine 30 işçi işten atıldı. 14 Şubat’ta direnişe başlayan, 28 Şubat’ta ise yasal olarak grev sürecine giren işçiler direnişlerini sürdürüyor.
Satera Elektronik
Cengiz ve Kolin ortaklığıyla iki yıl önce kurulan, elektrik sayaçları üreten İstanbul’daki Satera Elektronik’te işçilerin sendika hakkı için başlattıkları direniş sürüyor. İşçilerin üye olduğu Birleşik Metal-İş’in yetki tespitinin işverene ulaşmasının ardından patron 8 işçiyi işten çıkardı. Atılan işçilerin fabrika önündeki bekleyişi sürüyor, Birleşik Metal-İş ise yaptığı açıklamada Satera yönetimini işçilerin sendika hakkını tanımaya, sözleşme masasına oturmaya çağırıyor.
Barutçu Tekstil
Bursa Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Barutçu Tekstil’de sendikalaştıkları için işten atılan Öz İplik-İş üyesi 9 kadın işçinin fabrika önünde başlattığı direniş devam ediyor. İçerideki baskılara karşı ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için sendikalaşan kadınlar, “Daha iyi şartlarda insanca yaşayabilmek için direniyoruz. Suç işlemedik bizi sendikaya üye olduğumuz için işten çıkaranlar suç işliyor” diyor.
Kartonsan
Toplu iş sözleşmesinde anlaşma sağlanamaması üzerine Kocaeli’deki Kartonsan’da başlatılan grev 83 günü geride bıraktı. Grevin 77. gününde patronla yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmaması üzerine Selüloz-İş sendikasına üye işçiler, talepleri kabul edilene kadar mücadeleyi sürdüreceklerini belirtti.
Atışkan alçı
Eskişehir’de bulunan Kristal-İş’in örgütlü olduğu Atışkan Alçı fabrikasında toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşmaya varılamaması nedeniyle 16 Haziran 2022’de başlatılan grev devam ediyor. Patronun grevi kırmak için her yolu denediğini belirten işçiler, mücadeleyi sürdürmekte kararlı olduklarını söylüyor.
DİSK'e bağlı Genel-İş Sendikası Genel Merkezi, geçen Ocak ayında yapılan kongrede seçilen Anadolu Yakası 1 No'lu başkanı ve yönetimine darbe vurmaya devam ediyor. Kartal Belediyesi şubesi ayrılarak, başına eski yöneticiler getirildi. .
Kadıköy-Kartal belediye işçilerinin duyurusu:
Konfederasyonlar tarafından yapılan açıklamada, toplu iş sözleşmelerinin yürürlük başlangıç tarihinde aylık brüt çıplak ücretleri 15 bin liranın altında olan işçilerin aylık brüt çıplak ücretlerinin 15 bin liraya çekilmesi istendi.
Türk-İş ve Hak-İş, 700 binden fazla kamu işçisini ilgilendiren sözleşme görüşmelerinde taban ücretlerin brüt 15 bin liraya yükseltilmesi, bütün ücretlere yüzde 15 refah payı ilave edilmesi ve birinci altı ay yüzde 45 zam yapılması talebinde bulundu.
İki konfederasyon tarafından yapılan ortak açıklamada, 2023-2024 yılı Kamu Kesimi Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolüne ilişkin ortak taleplerin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ve Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikasına (TÜHİS) iletildiği belirtildi.
Açıklamadaki talepler arasında ilk sırada, toplu iş sözleşmelerinin yürürlük başlangıç tarihinde aylık brüt çıplak ücretleri 15 bin liranın altında olan işçilerin aylık brüt çıplak ücretlerinin 15 bin liraya çekilmesi yer aldı.
İşçilerin ücretlerinin 15 bin lira taban ücrete çekilmesinin ardından bütün ücretlere yüzde 15 oranında refah payı ilave edilmesi istenerek, ilk 6 için yüzde 45, diğer 6 aylar için ise enflasyon artı 5 puan zam talep edildi.
Toplu iş sözleşmelerinde 6772 sayılı Kanuna göre ödenen ilave tediye, kapsamdaki tüm işçilere (Belediye şirketleri ve il özel idare şirketleri dahil) ödenir. İş bu ilave tediye dışında işçilere toplu iş sözleşmesi ile ödenen ikramiye gün sayısı 60 günden az olan iş yerlerinde ikramiye gün sayısı 60 güne tamamlanacak. Toplu iş sözleşmeleri kapsamındaki işçilere, sosyal yardım olarak 2023 yılı için her ay net 2 bin 500 lira, 2024 yılı için her ay net 3 bin 500 lira olarak ödenecek."
Yapılan ortak açıklamadaki zam talebini değerlendiren kamu işçileri sözleşmenin işçileri enflasyona ezdireceğini söyleyerek, “Hayat pahalılığı karşısında bu zam oranları bizi refaha kavuşturmaz. Kamu işçisi geçinebilmek için yine borçlanmak zorunda kalacak. Kaldı ki sen masaya en tepeden bu taleple oturuyorsun, bunu alabileceğin bile kesin değil” dedi. 6 aylık enflasyon artı 5 puan zamma dair ise “İşçiler yine enflasyona ezdirilecek. Masada talep ettiklerinin ne kadarını alabilecekler? İşçiye sormadan hazırlanan talep ancak bu kadar olur” diye konuştu.
2021 yılında iki yıllık imzalan protokolün ardından işçilerin ücretleri enflasyon karşısında ezildi, ücretler asgari ücrete dayandı. Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Demiryolları, Milli Savunma Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığına bağlı çalışan işçiler başta olmak üzere 700 binden fazla işçiyi ilgilendiren kamu çerçeve protokolü yine 2 yıllık olarak imzalanacak. En son 2021 yılı eylül ayında imzalanan kamu çerçeve protokolünde işçiye ilk 6 ay için yüzde 12’lik zam reva görülmüştü. Diğer 6 aylık dönemlerde ise kamu işçisi yüzde 5’er zam almıştı. İki yıl boyunca bu zam oranlarıyla ücretleri eriyen kamu işçilerinin önemli bir kısmı bugün asgari ücretle çalışıyor.
700 binden fazla kamu işçisini ilgilendiren sözleşme görüşmelerinde işçilerin talebi ise yüzde 54 zam oranıydı.
3 Suriyeli işçiyi yakarak öldüren Kemal Korukmaz’ın yargılandığı davanın ilk duruşması 1 Mart'ta yapıldı. 16 Kasım 2021’de İzmir Güzelbahçe’de yakılarak öldürülen Suriyeli işçiler Ahmed El Ali, Memun Elnebhan ve Muhammed El Hüseyin El Abdo El Biş’in öldürülmesinin üzerinden bir yıldan uzun bir süre geçmesine rağmen davanın ilk duruşması yeni yapılabildi. İlk duruşmada dava dosyasında pek çok çelişkili tanıklıklar, yanlış itfaiye ve olay yeri inceleme raporları, eksik hastane raporları ve bir dizi eksiklik öldürülen Suriyelilerin avukatları tarafından dile getirildi.
Dava bir yıl sonra başlatılmasına rağmen daha uzun bir süre devam edecek gibi görünüyor. İkinci duruşma tarihinin 14 Haziran olması bile bu davanın da diğer ırkçılık davaları gibi uzatılacağının göstergesi.
Duruşma sonrasında Avukat Eda Bekçi’nin dediği gibi, bu dosya güvenlik güçleri tarafından yeterince ciddi ele alınmadı, uzun süre takipsiz bırakıldı. Şahıs ikinci suçu işleyinceye, kendi beyanı ile suçunu itiraf edinceye kadar savsaklandı. Bu konuda mahkemeyi suç duyurusunda bulunmaya davet ettik, ama talebimiz kabul edilmedi. Bu konunun yine de takipçisi olacağız.
Bu davayı takip etmek ilk duruşmada olduğu gibi hem çok sayıda avukatın, baro temsilcisinin hem STK ve siyasi parti temsilcilerinin (Sığınmacılar Platformu, İzmir Mülteci Dayanışma Platformu, Yaşamak Derneği, Mültecider, İzmir Barosu Mülteci Komisyonu, İHD, Halkların Köprüsü Derneği, Hak İnisiyatifi, Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır Platformu, Fideder, Mülteci medyası, Uluslararası Af Örgütü, DSİP, EMEP, HDP, TİP) orada kalabalık bir katılım sağlaması çok önemli.
Bu dava pek çok ırkçı saldırının sadece bir tanesi ama sanığın olduğu ve davanın açıldığı bir dava olması açısından önemli. Yine avukatların duruşma sırasında söylediği gibi, bu dava sadece Kemal Korukmaz’ın yargılanması ile sonuçlanmamalı.
O dönemi hatırlarsak tam da Hrant Dink’i öldürüldüğü döneme benzeyen bir ırkçı propagandanın her gün sosyal medyada yaygınlaştırıldığı, siyasetçilerin her ağızlarını açtıklarında “her şeyin sorumlusu Suriyeliler” söylemini tekrarladıkları günlerdi.
Altındağ linç olaylarından sonra Naif Elnaif’in öldürülmesinden önce olan bir olay. Bu 3 olayın aynı dönemde olması tesadüf değil, yaratılan ırkçı havanın sonuçları. Bu yüzden 3 Suriyeli işçinin öldürülmesi ırkçı bir cinayet olarak kabul edilmeli, Korukmaz’ı bu suçu işlemeye teşvik eden, bu ırkçı ortamı yaratan siyasetçiler de yargılanmalı.
Tanıkların ifadesinde Korukmaz için “Suriyelileri sevmezdi, Türkiye’nin Suriyelilerden temizlenmesi gerektiğini söylerdi” dediler. Bu ifadeler pek çok sosyal medya hesabında karşılaştığımız söylemler. Tüm bu ifadeler için soruşturmalar biran önce başlatılmalı. Bu masum olduğu iddia edilen ifadeler pratiğe geçtiğinde insanlar katlediliyor bunu sürekli hatırlatmak gerek.
Suriyeli işçilerin katilinin ve onu teşvik edenlerin yargılanması için tüm ırkçılık karşıtlarını bu konuda duyarlı olmaya, bu davayı sürekli gündemde tutmaya ve 14 Haziran’da duruşma salonunda bulunmaya davet ediyoruz.
Hepimiz Göçmeniz, Irkçılığa Hayır platformu
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, “6 Şubat Kahramanmaraş ve 20 Şubat Hatay Depremleri Birinci Ay Raporu” yayınladı.
Binlerce gönüllü hekimin depremin vurduğu illerdeki müthiş dayanışma ve sağlık hizmeti faaliyetlerinin dökümü ile başlayan raporun duyuran TTB yöneticileri şunları söyledi:
- “Organizasyon sağlanamadı. Çadır, su ve hijyen sorunu sürüyor. Sağlık hizmetine erişim sıkıntılı.”
- "Az hasarlı olduğu bildirilen hastanelerde ve aile sağlığı merkezlerinde çalışan sağlık çalışanlarının tedirginliklerini giderecek planlamalar ne yazık ki hâlâ yapılmamıştır.”
- "Yakınlarını ve komşularını enkaz altından çıkaran sağlık çalışanları çalışmaya zorlanmışlardır.”
- “Depremin üzerinden yaklaşık bir ay geçmiş olmasına rağmen bağışıklama hizmetlerinde bir düzen maalesef sağlanamamıştır.”
- "Türk Eczacıları Birliği'ne teşekkür etmek gerek. Sahada ilaca erişim söz konusu olmadığında 28 mobil eczanesiyle ilaca erişimi olanaklı kılmaya gayret ettiler. Kamu otoritesinin sorumluluğu olmasına rağmen onlar meslektaşlarıyla dayanıştılar.”
- “Elektrik kesintileri sonucu zarar gören hastalar var. Kamu hizmetlerine erişimin kesintisiz olmalıydı ama olmadı.”
- “Hâlâ geçici yerleşim alanları yeterli değil. Kalabalık konaklanan yerler bulaşıcı hastalıkları ve salgınlara gidişi hızlandırır.”
- “Hatay'da depremin 30. gününde ‘su yok’ çığlıkları atıldı. ‘İçecek su yok’ diyor insanlar. Bu organizasyonun ötesinde yönetememe sorunudur.”
52 sayfalık rapora ttb.org.tr adresinden ulaşabilirsiniz.
Depremden 25 gün sonra Hatay Defne'de TTB koordinasyon merkezi ve KESK'e bağlı SES'in çadırlarının bulunduğu Sevgi Parkı, jandarma zoruyla boşaltıldı. Parkta konaklayan ve bir düzen oluşturan depremzedeler merkeze uzakta bir araziye yollandılar. Bütün devlet hastanelerinin yıkıldığı Hatay'da kapatılan Sevgi Parkı tüm şehre sağlık hizmeti sunuyordu.