Lübnan: İsrail tankları BM üssüne zorla girdi

Fransa’da mücadele dalgası ilham veriyor

Fransa’da emeklilik yaşı konusundaki düzenli protestolar, rejimin daha derin bir krizine dönüştü.  Fransa'daki bazı sosyalistler  "devrim öncesi dönem", "devrimci kriz" ya da "devrimci potansiyel"den söz ediyor. Haklılar mı ve eğer haklılarsa kitle mücadelesinden devrimci bir dönüşüme doğru nasıl yol alınabilir?  Şu anda emekli maaşları konusunda bir sendikal mücadeleden çok daha fazlası yaşanıyor. Sendikalar tarafından çağrısı yapılan on günlük eylemler büyük grevlere sahne oldu ve milyonları sokaklara döktü. Ancak tabandaki kararlı örgütlenmeden güç alan işçi kesimleri de çöp toplama, rafineriler, enerji, rıhtım, liman ve ulaşım gibi alanlarda süresiz grevlere devam ediyor. Devrimci bir durumun göstergeleri Gençler her zamankinden daha kitlesel bir şekilde seferber olurken, hükümet geçen hafta zorunlu ulusal hizmet dayatma planlarından geri adım attı. Bir bakanlık danışmanı "kendi kendimize, patlayıcı bir kokteyle patlayıcı bir madde daha eklemenin iyi bir fikir olmadığını söyledik" dedi. Geçtiğimiz Perşembe günü, devlet baskısına öfkelenen on binlerce insan polis şiddetine karşı ülke çapında 165'ten fazla gösteriye katıldı. Bazı gösterilere polis acımasızca saldırdı. Birinci Dünya Savaşı'nın başında yazan Rus devrimci Lenin, devrimci bir krizin bazı belirtilerini şöyle özetlemişti:  "Marksistler için devrimci bir durum olmadan devrimin olabilmesi tartışılamaz, daha da öteye, her devrimci durum bir devrime yol açmaz. Genel olarak konuşacak olursak, devrimci durumun özellikleri nelerdir? Aşağıdaki üç önemli özelliği belirtirsek kesinlikle yanılmış olmayız. (1) Egemen sınıflar için bir değişiklik yapmadan egemenliklerini sürdürmeleri mümkün olmadığı zaman; ‘üstteki sınıflar’ arasında şu veya bu biçimde bir kriz olduğu zaman; bu kriz egemen sınıfın politikalarında ezilen sınıfların hoşnutsuzluk ve kırgınlıklarının ortaya çıkmasını sağlayacak bir yara açtığı zaman. Bir devrimin olabilmesi için ‘alttaki sınıfların’ eski biçimde yaşamak ‘istememeleri’ yetmez, ‘üstteki sınıfların’da eski biçimde ‘yaşayamaz duruma’ gelmeleri gerekir; (2) Ezilen sınıfların çektikleri ve gereksinmeleri her zamankinden daha şiddetle büyüdüğü zaman; (3) Yukarıdaki nedenlerin bir sonucu olarak ‘barış döneminde’ soyulmalarına sessizce katlanan ama ortalık karıştığında hem krizin yarattığı koşullar hem de bizzat ‘üstteki sınıflarca’ bağımsız tarihsel bir eyleme sürüklenmeleri ile, yığınların faaliyetinde önemli bir yükseliş olduğu zaman.” Bu önemlidir çünkü tepedeki bölünmeler "ezilen sınıfların hoşnutsuzluk ve öfkesinin patladığı bir çatlak" işlevi görür. Ancak aynı zamanda "Ezilen sınıfların çektikleri ve gereksinmeleri her zamankinden daha şiddetle büyüdüğünde" mücadele için de bir kararlılık olması gerekir. "Ezilen sınıfların acı ve yoksunluklarının daha da keskinleşmesi” ile "kitlelerin faaliyetlerinde önemli bir artış"ın yaşanması toplumsal patlamaların işçi sınıfının siyasal devrimi yönünde ivmelenmesini sağlayabilir. Leon Troçki' Lenin’in saydığı faktörlerin her birinin diğeriyle etkileşim halinde olduğunu söylüyordu:  "Proletarya ne kadar kararlı ve kendinden emin bir şekilde hareket ederse, ara tabakayı peşinden getirmeyi o kadar iyi başaracak, egemen sınıf o kadar izole olacak ve moral bozukluğu o kadar keskinleşecektir. Öte yandan, egemenlerin moralinin bozulması devrimci sınıfın değirmenine su taşıyacaktır." Devrimci bir kriz basitçe büyüyen bir toplumsal hareketin son noktası değildir. Sınıflar arasındaki kesişen ilişkilerin bir sonucudur. Ve aynı zamanda devrimci durumlar toplumdaki gerçek bölünmelerin ortaya çıktığı, hatta gizlenemez hale geldiği bir andır. İnsanlar mücadele içinde patronların, polisin, yargıçların, medyanın ve hükümetin düşmanlığı ve ezilenlerin dayanışması hakkında sayısız öğe hakkında bilgi sahibi olur ve deneyim kazanımlar. Troçki ayrıca devrimlerin proleter mücadele termometresinde bir noktaya ulaşmakla ilgili olmadığını da söylüyordu: Devrimler "kitlelerin tarihsel olaylara doğrudan müdahale ettiği" anlar olarak görülmelidir. Devrimci bir kriz, sömürülenlerin ve ezilenlerin, bir parçası oldukları gerilimlerin içinde, sınıf mücadelesinin daha keskin biçimler kazandığı kolektif deneyimin ezilenleribaşka hiçbir süreni yapamayacağı bir şekilde olgunlaştırdığı bir dönemdir. Fakat devrimci bir durumun potansiyel varlığından  söz etmek, bugün Fransa'da devrimci bir ayaklanmanın hemen gerçekleşeceği anlamına gelmez. Bu, esas olarak bu günkü direnişin devrimci sonuçlara işaret eden bir süreci başlatmaya yetecek kadar büyük olduğunu gösterir. Devrimci işçilerin örgütlülüğü Örneğin Macron'u görevden almak, seçimlerin ve resmi siyasi mekanizmaların ötesinde bir değişimin mümkün olduğunu gösterecektir. Önemli olan devrimcilerin, sınıf örgütlenmesi aracılığıyla ekonomik ve siyasi mücadeleyi bir araya getiren talepleri ilerletecek kadar güçlü olmalarıdır. Sendika liderlerinden ve reformist siyasi partilerden bağımsız olmalıları yaşamsal bir önem arz eder. Amaç, işçilerin kendi potansiyel güçlerinin farkına varması ve parlamenter manevralara ve sahte umutlara bel bağlamaktan uzaklaşmasıdır. devrimci bir örgütün ve devrimci işçilerin her kitlesel isyanda ve bugün Fransa’da atması gereken asli adım budur. En iyi talepler işçileri "gerçekçilik" deli gömleğinden kurtaran taleplerdir. Güncel, pratik ve acil mücadelelerin yanı sıra daha ileriye uzanan, daha genel hedeflere sahip olan mücadelelere de ihtiyaç vardır. Toprak, barış, ekmek ve tüm politik gücün işçi konseylerine verilmesi talebi 1917 Rusya'sından bir örnektir. Macron'u devirmek, dikkatleri cumhurbaşkanının kararnamelerle emeklilik saldırılarını dayatmasına izin veren Beşinci Cumhuriyet'in son derece antidemokratik anayasasını ortadan kaldırmaya yöneltecektir. Bu, işçi sınıfı içinde anayasanın yerine ne konulacağına dair bir tartışma sürecini başlatmalıdır. İşçiler emeklilik yaşını yükseltme girişimini bozguna uğratmanın yanı sıra, emeklilik yaşını düşürmek için de mücadele etmelidir. Kendilerini sadece emekli maaşları konusunda ajitasyon yapmanın bürokratik darlığından kurtaran işçiler, herkes için ücret artışı çağrısında bulunmalıdır. Grev gözcülüğü ve protesto haklarının tam olarak tanınması ve devletin ve şirketlerin bazı grevcileri para cezası ve hapis tehdidiyle işe geri göndermesine izin veren yasaların kaldırılması için mücadele etmelidirler. Liderliklerin işlevi ve kapitalist devlet Bu da liderlik sorununu gündeme getirmektedir. Bu, CGT sendika federasyonunun başında devrimci bir sosyalist olsaydı Fransa'da şimdi bir ayaklanma olurdu anlamına gelmiyor. Liderlik, işçi sınıfının önemli kesimlerini kapsamalıdır, bir öncü işçiler ağı tarafından belirlenmelidir. Lenin partiyi devrimci bir durumu devrimci bir krizden ayıran şey olarak görür. Parti, sadece bir dizi önemli meseleyi sıralamakla kalmayıp, tüm cephelerdeki mücadeleyi işçi iktidarının omurgası etrafında birleştiren bir araçtır. Devrimciler, işyeri sorunları için mücadele ederken aynı zamanda işçilerin göçmen karşıtı Darmanin Yasası’na (bu yasa geçerse Fransa’da yabancılar söz hakkı olmaksızın sınır dışı edilebileekler) ve Müslüman ve siyah insanlara baskı ve zulüm uygulayan tüm önlemlere karşı koymaları gerektiğini söylüyor. Derin kriz dönemlerinde devlet ve onun güçleri stratejik hedef haline gelir. Devlet, siyasi kontrol ile büyük şirketlerin ekonomik diktatörlüğünün kesiştiği noktadır. Devlet gücünü zayıflatmak için, aşırı baskıcı Brav-M (Şiddet Eylemlerini Bastırmak için Motorize Tugaylar) biriminin kaldırılması ve polislerin el bombası ve gaz cephaneliğinin ortadan kaldırılması gibi talepler olmalıdır. Tüm bu talepler ancak hem tek tek işyerlerinde hem de işyerleri arasında eşgüdüm sağlanarak taban örgütlenmesinin sistematik bir şekilde büyümesiyle gerçekleştirilebilir. Tüm bu talepler bugün yerine getirilse bile bu sosyalizme bir gecede ulaşılacağı anlamına gelmez. Ancak işçiler, kapitalist devleti yok edip yerine geçebilecek alternatif güç ve karar alma yeteneklerini ve kaynaklarını görmeye başlayacaktır. Bu süreci saptıran ve geciktiren her şey ölümcüldür. Bu süreci saptıran ve geciktiren her şey ölümcüldür. Bürokratların mücadelenin aktivistlerinin ve sendikalarda örgütlü işçi kitlelerini canını sıkmasına olanak sağlar. Lenin şöyle yazmıştır: "Her devrimci durum bir devrime yol açmaz. Devrim ancak nesnel değişimlere öznel bir değişimin, yani devrimci sınıfın, kriz döneminde bile asla 'düşmeyen' eski hükümeti yıkacak (ya da yerinden oynatacak) kadar güçlü devrimci kitlesel eyleme geçme yeteneğinin eşlik ettiği bir durumda ortaya çıkar."  Mayıs 1968 Fransa’sı: Bir deneyim Devrimci liderlik eksik olduğunda, sendika liderlerinin ve reformistlerin ölü eli en güçlü ayaklanmayı bile yanlış yönlendirebilir. Mayıs 1968 Fransa'sı bugünkünden çok daha büyük bir isyan dalgasına sahne oldu. Öğrenci protestocuların bastırılması muazzam bir işçi hareketini tetikledi. 13 Mayıs'ta, sendika liderlerinin sınırlı vizyonunu aşan muazzam bir gösteri, okul ve üniversite öğrencileri ile ülkenin dört bir yanından gelen işçileri bir araya getirdi. O günlerin tanıklıkları, yürüyüşçüleri "modern kapitalist toplumun ete kemiğe bürünmüş hali, bitmek bilmeyen bir kitle, eğer isterse önündeki her şeyi silip süpürebilecek bir güç" olarak tanımlıyor. O günden itibaren, ülke çapında 10 milyon işçiyi harekete geçiren üç haftalık bir genel grev başladı. Bu, o zamana kadar tarihteki en büyük genel grevdi. Fabrikalar sadece kapanmakla kalmadı, birçok grevci fabrikaları işgal etti ve üretim yerlerini kolektif siyasi örgütlenme alanlarına dönüştürdü. Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, ordu ve polisin emirlerine uyup uymayacağından emin değildi. Ancak sendika liderleri ve milletvekilleri mücadelenin yeni bir toplum türü için değil, ücret artışları için olduğunda ısrar ettiler. İşçilerin mücadele ufkunu daha iyi ücretler seviyesine indirgediler, hükümet ve patronlar da bunu kabul ettiler ancak mücadele durulduğunda acı bir intikam dönemi başlattılar. Devrim imkansız değildi. Sendika bürokratlarının ve reformist Komünist Parti'nin zehirli liderliği yüzünden başarısız oldu. Devrimciler için zorlu görev bugün de benzer bir sürecin yaşanmasını engellemektir.

Trump mahkemede aşırı sağ sokakta

ABD’nin aşırı sağcı eski başkanı, porno filmleri oyuncusu Stormy Daniels’a aralarındaki ilişkiyi gizli tutması karşılığında yaptığı “sus payı” ödemesiyle ilgili hakim karşısına çıktı. Kendisine yöneltilen 34 ayrı suçlamayı reddeden Trump, 1 saat sonra serbest bırakıldı.  Böylelikle Donald Trump, ABD tarihinde hakkında ceza davası açılan ilk eski başkan oldu. Trump hakkında halihazırda bir dizi başka soruşturma da devam ediyor. Senato baskınındaki rolü, Georgia eyaletinde seçim sonuçlarını değiştirmeye çalışması ve Beyaz Saray’da kalması gereken gizli belgelerin Florida’daki malikanesi Mar-a-Lago’ya götürülmesi gibi soruşturmalar öne çıkıyor. Ancak bunların bir iddianame haline getirilerek Trump’ın dava edilip edilmeyeceği henüz kesinleşmedi. Trump ise durumu siyasi bir mücadelenin parçası yaptı ve “Kavgaya hazırız” mesajları veriyor. Geçtiğimiz haftalarda seçim kampanyasının startını veren Trump, "Bu tarihteki en üst düzeydeki siyasi zulüm ve seçim müdahalesidir" diyor ve dava girişimlerini "radikal solcu Demokratların 'Amerika'yı Yeniden Büyük Yap' hareketini yok etmek için cadı avı" olarak tanımlıyor. Aşırı sağcı lidere göre “George Soros tarafından özenle seçilen ve finanse edilen Manhattan Savcısı Alvin Bragg tam bir rezalet. New York'u ele geçiren benzeri görülmemiş suç dalgasını durdurmak yerine, odaklanması gereken cinayetleri, hırsızlıkları ve saldırıları görmezden gelerek Joe Biden'ın kirli işini yapıyor”. Trump’ın başkanlığı döneminde ve onun dışında elbette ki sayısız suçu var. Tüm ezilenlere düşman olan aşırı sağcı bir kapitalist. Ancak ona karşı mücadelede yalnızca ABD mahkemelerinin inisiyatifine güvenmemeliyiz. Aşırı sağın ve otoriterleşme dalgasıyla ortaya çıkan faşist güçlerin gerilemesi için Bolsonaro örneğinde olduğu gibi bazı seçim sonuçları ve ABD başta olmak üzere birçok yerdeki kitle hareketleri hepimize umut veriyor. Ancak neoliberal merkezcilerin anlattığı gibi, işlerin “normale” döneceğini ve bittiklerini düşünemeyiz. Trump göçmenlere düşman, siyahlara düşman, kadınlara düşman, LGBTİ+lara düşman, işçilere düşman, iklim aktivistlerine düşman korkunç bir sağcı. Aşırı sağın yükseldiği her yerde ırkçılığa, faşizme ve her tür ayrımcılığa karşı işçi sınıfının merkezinde olduğu birleşik cepheleri örmemiz gerekiyor. Trump ve benzerlerinin hedef aldığı herkesle dayanışmalı, aşırı sağın her hamlesine karşı çıkmak için sokakta mücadele etmeyi sürdürmeliyiz.

Fransa’da mücadele ara vermiyor

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un emeklilik yaşını yükseltmeye yönelik popüler olmayan planına karşı işçi sendikaları tarafından ülke çapında düzenlenen onuncu protestoya Salı günü Fransa genelinde daha küçük kalabalıklar katılırken, grevler ulaşımı aksattı ve Eyfel Kulesi ile Versay Sarayı'nı kapattı.

Almanya, son yılların en büyük uyarı greviyle sarsıldı

Dün Almanya’nın en büyük iki sendikasının çağrısıyla, ulaşım sektöründe çalışan yüz binlerce kamu çalışanı uyarı grevi yaptı. Büyük şehirlerin tümünde hava ulaşımı durdu, demiryolu seferleri yapılmadı. Çalışanlar maaşlarına asgari 650 Euro zam yapılmasını talep ediyor. Son 30 yılın en büyük uyarı grevi,  dün yerel ve uzun mesafeli yolcu taşımacılığını, hava ulaşımını ve yük taşımacılığını felç etti. Greve on binlerce demiryolu çalışanı, otobüs, tramvay ve metro sürücüsü, bakım ve onarım görevlileri, otoyol çalışanları, havaalanı yer hizmetleri, güvenlik ve gişe personeli ile liman ve otoyol bakım depolarında çalışan işçiler katıldı. Devlete iştirakli demiryolu şirketi Deutsche Bahn çalışanları da yedi federal eyalette yerel ve uzun mesafeli toplu taşıma hizmetleriyle birlikte greve gitti. Münih, Düsseldorf, Frankfurt, Berlin, Hannover, Hamburg ve Bremen'deki havaalanlarının çalışanları da greve katıldı. Yaklaşık 380.000 yolcu ülke çapında uçuşlarını gerçekleştiremedi. Birçok havalimanında taşeron işçiler, yer hizmetleri çalışanları ve güvenlik personeli de greve katıldı. Grevci işçiler, yaptıkları bütün fazla mesailerin, hafta sonu çalışmalarının karşılığını hiçbir zaman tam olarak alamadıklarını, oysa operasyonu ayakta tutanların kendileri olduklarını söylediler.  Birleşmiş Hizmet İşleri Sendikası Verdi, kamu sektöründe 2.5 milyon çalışanı etkileyecek toplu sözleşme için bu hafta son müzakereleri yürütüyor. Verdi resmi olarak yüzde 10.5 ücret artışı ya da on iki aylık bir dönem için aylık 500 Euro talep ediyor. Müzakerelere 24 Nisan'da yeniden başlayacak olan demiryolları ve nakliyat sendikası EVG de 12 aylık bir dönem için yüzde 12 ücret artışı ya da ayda en az 650 Avro zam talep ediyor. Şubat ayında İngiltere’de çeşitli iş kollarından en az 500.000 kişi hayat pahalılığı nedeniyle greve gitmişti. Fransa’da en az bir milyon kişi günlerden beri emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı dev gösteriler düzenliyor. Almanya’da yapılan bu dev uyarı grevi, Avrupa işçi sınıfının mücadele dalgasını yükseltmeye kararlı olduğunu ortaya koyuyor.

Göçmen mücadelesi

Fransız hükümeti geçen hafta, göçe karşı yeni, daha sert ve ırkçı bir yasa projesinin erteleneceğini duyurdu. Bu geri adım, iktidarın grev, işgal ve gösteri dalgası karşısındaki zayıflığının bir simgesiydi. Yine de bir televizyon röportajı sırasında Macron, "Önümüzdeki haftalarda bir göç yasası olacak" dedi. Ancak sağcı ve faşist milletvekillerinin oylarını garanti altına almak için yasa bölünerek daha kötü yanları öne çıkarılacak. Macron'un kararsızlıkları hareketin gücünün bir ürünüdür. Bu mücadele artık toplumun nereye gittiği, kimin karar vereceği ile ilgilidir - kapitalistler ya da biz, Macron ya da grevciler, patronlar ya da işçiler ve öğrenciler. Fransız ya da göçmen, belgeli ya da belgesiz, sınıfımızın kazanmak için güçlü bir birlik ve dayanışmaya ihtiyacı var. Bu da mücadelenin sadece emekli maaşlarıyla ilgili olmadığı anlamına geliyor. Bu nedenle Cumartesi günü ülkenin dört bir yanında ırkçılığa ve faşizme karşı, göç yasasına karşı gösteriler düzenledik. Bu, Macron'u ve hükümeti devirmek için yeni bir adımdır.

Grevciler aynı zamanda sömürü ve baskıyı da hedef alıyor

Gösterilerde kadın işçiler, öğrenciler ve feminist aktivistler öne çıkıyor. Bu önemli bir gelişme ve daha önceki bazı kampanyalardan daha net. Emekli maaşlarına yönelik saldırılar özellikle kadınları vuruyor çünkü ortalama olarak daha az maaş alıyorlar ve bu nedenle genellikle daha küçük emekli maaşlarına sahipler. Ayrıca çocuk bakımı için verilen aralar nedeniyle emeklilik için gerekli çalışma yılı sayısına ulaşmaları daha uzun sürmektedir. Hareket tam da hız kazanmışken 8 Mart Dünya Kadınlar Günü geldi. Eylemler, bir gün önce büyük bir sendikal seferberlik gününde gerçekleşen grevlerin genişletilmesine yardımcı oldu. Kadınların kurtuluşu ve daha geniş işçi sorunları birlikte gündeme getirildi. Bu büyük toplumsal isyan aynı zamanda Fransa'da cinsel taciz gibi konularda yaşanan tartışma ve örgütlenme fırtınasının ardından geldi. Bazı gösterilerde "Les Rosies "i görebilirsiniz. Feminist kolektif Les Rosies, Macron'un emekli maaşlarına yönelik ilk saldırısına yanıt olarak 2019'da başladı. Bu kolektifin alametifarikası olan mavi iş tulumları, başlarındaki kırmızı fular ve sarı eldivenler, ABD'nin simgesi Rosie the Riveter'a gönderme yapıyor. Bu örnek, aynı kıyafetleri giyerek tren yollarını kapatan ve kendi şarkılarını tasarlayan diğerlerine de yayıldı. Yürüyüşçü kadınlardan birinin ifadesiyle, "bu reformun bizim için hazırladığı kaderi sembolize etmek" için sık sık zombi gibi görünecek şekilde makyaj yapıyorlar. Bazı bölgelerde kadın işçilerden ve feministlerden oluşan gruplar, Gala'nın hit şarkısı "Arzulardan arınmış" eşliğinde kendi versiyonları olan "Kadınlar yanıyor" şarkısını söyleyerek yürüyorlar.

'Bu kadar terbiye yeter. Ekonomiyi dize getirin'

Filozof ve yazar Frederic Lordon,  hareketin seslerinden biri haline geldi. İşte yakın zamanda yaptığı konuşmanın bir bölümünün çevirisi. "Bizler materyalistiz, psikolojinin politika yapmadığını biliyoruz; politikayı yapılar yapar. Ancak psikolojinin, yapılar arasında gücü tek bir kişinin elinde en üst düzeyde toplayan ve bu kişinin tüm mantığını yitirdiği durumlarda bir rolü vardır. Bu kişi, Macron, kapitalizmin yoğunlaşmış ve kişileşmiş şiddetidir. Ancak bu tür yıkıcıların ironisi, yıkımı o kadar ileri götürürler ki, yıkım kendilerine geri döner. Öyle bir noktadayız ki, burjuvazinin bir kısmı bile iktidara kimi getirdiğini şaşkınlıkla düşünmeye başladı. Tüm bunları söylüyorum çünkü tahakküm çoğu zaman tahakküm altına alınanların karşı tarafın kırılganlığını hafife almasına yol açar. Henüz tam olarak belirgin olmasa bile, çatlamaya başlıyor. Şimdi bırakmanın zamanı değil. Yasa kabul edildiğinde, sendika liderleri ne yapacaklar - yönteminin tamamen yanlış olan demokratik ahlak varsayımlarına dayandığını belirtmek dışında? Dolayısıyla bu yöntem artık geçerli değildir. Yolumuza devam etmeliyiz. Neye ihtiyacımız olduğunu çok iyi biliyoruz. Baştaki adam bile, danışmanlarından birinin söylediğine göre, ona geri adım attıracak şeyin "durma noktasına gelmiş bir ülke, yani ekonomik şok yaratacak sürekli bir grev" olduğunu söylüyor. Böyle bir davet karşısında sendika liderleri neyi bekliyor? Emeklilik reformuna karşı mücadeleye, güçlü, birleştirici ve herkesi küresel mücadelenin içine çekecek bir talep olan ücret mücadelesini ne zaman ekleyecekler? Gösteri rotaları da buradan geçmeli: patronların örgütlerini, büyük şirketleri, şişkin ve yozlaşmış finansörleri ve bankaları ele geçirmek. Her neyse, bu kadar sıkıcı durum yeter. Gerçekte, ne yapacağınızı bilmek için, neler olup bittiğini bilmeniz ve sonra da bununla ilgili bir şeyler yapma arzusuna sahip olmanız gerekir. Bu çok basit-yeter artık. Gerçekte, artık hiçbir şey işe yaramayacak. Onlarca yıllık saldırıların ardından, altı yıllık çılgın Macronizm'den sonra, ülkede her şeyi sarsma arzusu yükseliyor. Kim kibarca sormaktan yoruluyor, kim görgü kurallarından bıkmaya başlıyor? Dolayısıyla sarsılması gereken şeyler arasında görgü kuralları sendikası da vardır. Görgü kuralları, halihazırda çözüme kavuşturulmuş bir dizi sorunu, halihazırda çözüme kavuşturulmuş seçenekleri, çözüme kavuşturulmuş çatışmaları varsayar. İyi davranışlar sendikasında elbette kapitalistleri, kurumsal siyasi sınıfı - neyse ki hepsini değil - ve efendilerinin sesi olan medya editörlerini buluyoruz. Ne yazık ki, iyi davranışlar sendikasında sendikacıları ya da en azından sendika liderlerini de bulduğumuzu söylemek gerekir. Örneğin, "Ekonomiye diz çöktürün" ifadesini dile getiremiyorlar. Çünkü bu kabalıktır. Ancak ekonomi diz çöktüğünde, diz çöken "Fransızlar" değil, sermayedir. Ve sermaye diz çöktüğünde, ayağa kalkan işçilerdir. Görgü kuralları sendikası, süsü olduğu dünyayla aynı ölümcül krize doğru ilerliyor. Macron, tüm fanatik liberaller gibi, kendi Thatcher anının hayalini kurdu. Emeğin omurgasını sonsuza kadar kıracak ve kendisini kapitalizmin uluslararası panteonuna taşıyacak reformun hayalini kurdu. Hata. Birdenbire tüm kapalı sorular yeniden açıldı. İş kim tarafından örgütlendi? Kimin yararına? Ne anlam ifade ediyor? Üretim - hangi amaçların hizmetinde? Hangi koşullar altında? Üretim - hangi yıkım pahasına? İnsanlığın hayatta kalması için ne gibi tehlikeler söz konusu? Ve birdenbire toplumsal yaşam biçimimizin tüm anlamı sorgulanmaya başlandı. Masadaki tek soru, durumu kimin kontrol altına almak istediği ve kimin istemediğidir? Kim bu yükselen enerjiyle bir şeyler yapmak istiyor, kim onu bastırmak istiyor? Kim bir olasılık açmak istiyor ve kim onu kapalı tutmak istiyor? Onlarca yıl süren uzun bir kıştan geçtik - saldırılar, gerilemeler, istifalar ve umutsuzluklarla dolu bir kış. Uzun bir kış geçirdik ama artık bitti. Baharımızı yaşayacağız ve baharda da bildiğimiz gibi Mayıs ayı var." 

Polislere ve en tepedekilere öfke

Macron'un Madde 49.3'ü kullanmasının ardından birçok şehirde ayaklanmalar başladı. Protestocular çöp kutuları ve çöp yığınlarından oluşan barikatları ateşe verdi. Olaylara sadece sol kanat aktivistler ya da öğrenciler katılmadı. Birçok bölgede işçiler de yer aldı.   Polis şiddetli bir baskı ve yüzlerce tutuklama ile karşılık verdi. Çoğu durumda insanlar yasadışı eylemlerle suçlanmadı bile, sadece sokaklarda oldukları için baskıya maruz kaldılar. Geçen hafta Perşembe günü Rouen'da polisin attığı bir ses bombası bir kadının başparmağını kopardı. 17 Mart Cuma günü polis Paris'in Chatelet bölgesinde devriye gezerek keyfi bir şekilde protestocu olduğunu düşündüğü kişileri kontrol etti ve tutukladı. 18 Mart Cumartesi günü Paris'teki polisler düzinelerce göstericiyi aşağıladı ve onları tutuklamadan önce bir duvarın dibine oturttu. Bir protestocu Twitter'da, polisin kendisini 48 saat gözaltında tuttuktan hemen sonra, sırf kendi deyimleriyle "lanet bir solcu" gibi göründüğü için yeniden tutukladığını ifade etti. 18 Mart Cumartesi günü Nantes'da polis öğrenci protestoculara cinsel saldırıda bulundu. Bir çevik kuvvet polisi bir gösteri sırasında saldırı tüfeği salladı. Ancak insanlar hala sokaklarda direnmeye devam ediyor. Polise duyulan nefret, insanların siyasi sistemi sorgulamasının diğer nedenleriyle birleşiyor. Geçtiğimiz Çarşamba günü bir televizyon röportajının onuncu dakikasında, sendikalara ve protestoculara saldırırken, Macron taktığı bir saati gizlice çıkardı. Sosyal medya hesapları saatin 60.000 Sterlin değerinde olduğunu ve Macron'un, sokaklardaki yoksulları eleştirirken bu lüks saatin doğru mesajları vermediğinden endişe ettiğini söylüyordu. Ofisi, masaya vurduğunda ses çıkardığı için saati kolundan çıkardığını ve "sadece" 2,000 Sterlin değerinde olduğunu iddia eden zahmetli sahte açıklamalar yapmak zorunda kaldı. Röportajı tam bir başarısızlıktı. Yapılan bir anket, insanların yüzde 76'sının onun performansına ikna olmadığını gösterdi ki bu şimdiye kadarki en kötü sonucuydu. Fransa'da demokrasi konusunda giderek artan bir sorgulama var. "Macron parlamentoda oylama yapılmadan istediğini yaptırıyor, sonra da protesto ettikleri için polis sokakta insanları dövüyor. Tamam, Stalin ya da Hitler döneminde yaşamıyoruz ama bu da demokrasi değil," diyor Paris'teki gösteriden Noah. "Toplu konutlarda uzun zamandır böyle, gençler, özellikle de Müslümanlar ve göçmenler bir hiç uğruna dayak yiyor. Şimdi çok daha fazlası bunun farkında. "Bizim haklarımız ne? Her beş yılda bir bir faşist ile bir merkez-siyaset zorbası arasında seçim yapmak zorunda kalıyoruz. Bu bir aldatmaca. Sosyal medyada feryat edebiliriz ama bir şeyleri gerçekleştiremedikten sonra bunun bir anlamı yok." Pek çok aktivist hükümetin grev hakkına yönelik saldırısına da dikkat çekiyor. Rafineri işçileri greve gittiklerinde hükümet onları şiddetli abluka uygulamakla suçluyor ve el koyma emirleri çıkarıyor. Bu da grev hattını söküp işe dönmedikleri takdirde büyük para cezaları ya da hapis cezalarıyla karşı karşıya kalabilecekleri anlamına geliyor. Macron, sözde meşru olan ve oylama ile onaylanan kendi yönetimini, "kalabalık" için küçümseyici bir kelime olan "foule"un gücüne karşı koymaya çalıştı. Burjuva siyasetinin oyununu oynamayan "alt tabakaları" yasadışı ilan etmek istiyor. Devletin şiddetine, polise, bakana ve yargıca itaat etmeyi militanca reddederek meydan okuyorlar. İnsanlar onun içini görebiliyor ve hatta müesses nizamın bazı kesimleri bile Macron'un şimdi başlattığı şeyden endişe duyuyor. Macron'a karşı gensoru önergesi veren sağcı milletvekili Charles de Courson, "Bu hükümet artık yönetemez. Cumhurbaşkanı'nın kararının tüm sonuçlarını hesapladığından emin değilim. "Ülke giderek daha da yönetilemez hale gelecek. Bence mevcut hükümet ölüyor. Başbakanın değişmesinden bahsediyoruz - bu bana çok açık görünüyor ama bu temel sorunu çözmeyecek." Montpellier'de coplu ve ses bombalı polisler sol görüşlü bir internet sitesinin fotoğrafçısıyla karşı karşıya geldi. Fotoğrafçı elini kolunu sallayarak kaçarken polis, "Senin basın özgürlüğün umurumda bile değil," diye bağırdı. Basın özgürlüğü böyle bir şey işte. Denis Godard, sosyalist ve ırkçılık karşıtı aktivist

(Dosya) Fransa: Şimdi Macron'u yenmek için mücadele zamanı

Protestolar ve isyanlar, cumhurbaşkanının emeklilik hakkına saldırısının ardından Fransa'ya yayıldı. İngiltere’de yayınlanan Sosyalist işçi gazetesinden Charlie Kimber, eylemin sendika liderleri tarafından belirlenen sınırları zorladığını bildirdi Perşembe günü yapılan kitlesel gösteriler ve grevlerle dolu bir başka gün, Fransa'daki isyanın sırf emekli maaşlarına yapılan saldırı parlamentodan geçtiği için ortadan kalkmayacağını doğruladı. Tersine eylemler sertleşti ve temel bir siyasi ve sosyal kriz haline geldi. CGT (Sendikalar birliği), 800.000 kişinin Paris'te ve 3,5 milyon kişinin ülke çapında yürüdüğünü söyledi. Medyanın çoğunluğu, özellikle işçiler ve öğrenciler olmak üzere gençlerin eylemlere kitlesel katılımını vurguladı. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçen hafta parlamento aracılığıyla emeklilik yaşınıyükseltmek için Anayasa'nın 49.3. maddesinin kullanılmasını emrettiğinde direnişi kırmadı. Bunun yerine, direniş daha yüksek bir seviyeye taşındı ve daha agresif bir karakter kazandı. Artık pek çok grevci sadece emekli maaşlarına yönelik bir saldırıyla değil, aynı zamanda hükümet ve sistemle de savaş halinde. Teknisyenler Birliği'nden bir temsilci olan Sophie Binet, Liberation gazetesine verdiği demeçte, "49.3, birçok insanı sarsan bir elektroşoktu", ancak gelecek için umut veriyor. "Gençler ve işçiler arasındaki yakınlaşma, kitlesel seferberliklerin kazanımlarından biridir.” Sendikalara göre Marsilya'da 250.000, Bordeaux'da 110.000, Lyon'da 55.000, Clermont-Ferrand'da 50.000, Tarbes'te 24.000, Bayonne'de 24.000, Puy-en-Velay'da 15.000 gösterici vardı. Birçok yerde sokaklarda benzeri görülmemiş sayıda kitleler vardı. Toulon'da sendika 30.000 kişinin katıldığını ilan etti. Bayonne'da 24.000, Avignon'da 30.000, Agen'de 6.000, Nice 40.000. Bunların hepsi rekor katılım. Belirsiz grevler geçen hafta yedi büyük rafineriden dördünde ve Paris ve diğer bazı şehirlerdeki çöp işçileri tarafından devam etti. Büyük çöp yığınları başkentin bazı kısımlarını boğdu. Paris gösterisinde yer alan çöp işçileri ve kanalizasyon işçileri bloğundan Christophe, “Atık dağları var. İnsanlar ancak orada olmadığımız zaman var olduğumuzun farkına varırlar.”  Perşembe sabahının erken saatlerinden itibaren herkes, aktivistlerin tüm bölgeleri trafiğe kapatmak için kavşakları ve yolları ele geçirdiğini gördü. Bu durum Lille, Lyon, Chambery, Lorient ve Toulouse'u da içeriyordu. Güney Fransa'daki Fos-Sur-Mer rafinerisinde işçiler çarşamba günü çevik kuvvet polisiyle savaştılar ve en azından bir süre onları dövdüler. Hugo, Sosyalist İşçi'ye "Muhteşemdi. Sendikacılar olarak insanlardan gözcülük hattımıza gelmelerini istedik ve birkaç yüz kişi geldi. Polisi geri dönmeye zorladık çünkü onlardan çok daha fazlasıydık. Sonra çevik kuvvet bol miktarda göz yaşartıcı gaz ve copla karşılık verdi. Bizi işgal ettiğimiz bir köprüden sürdüler ama grev devam ediyor. Sonrasında kendimizi daha güvende hissettik, sağlam durabilir ve başkalarından destek alabiliriz.” İşçi dayanışması ve militanlığı da çarşamba gecesi Fransa'nın en büyük rafinerisindeki grevi kırma girişimine karşı öncülük etti. Hükümet, Normandiya rafinerisindeki grevcilerden bazılarını talep etmiş ve Total'e işe geri dönmelerini veya para cezaları ve hapis cezasıyla karşı karşıya kalmalarını emretme yetkisi vermişti. CGT Total Normandie, liman kenti Le Havre'deki tüm sendika üyelerini saat 8'de rafinerinin önünde bir mitinge çağırdı. Bölgenin tüm sanayi merkezlerinden —liman işçileri, limanlar, demiryolu işçileri, Chevron ve diğerleri — 300'den fazla grevcinin yanı sıra öğrenciler de ortaya çıktı. İşe dönüşü durdurmak ve gözcülere polis saldırılarını önlemek için bütün gece sitenin dışında durdular. CGT Total Normandie genel sekreteri Alexis Antonioli çarşamba akşamı rafineriden yaptığı açıklamada, "Kendimizi kandırmamalıyız. Hükümet grevleri havaya uçurmak için her şeyi yapacak. Bizden veya diğer rafinerilerden gazyağı almak için her şeyi yapacaklar. Tam bir panik içindeler. Çünkü grevler devam ediyor, seferberlik sertleşiyor, gençler arasındaki dinamik devam ediyor.” Patronlar grevcilerle pazarlık etmeye çalıştıklarında, işçiler grevi sona erdirmeyi kabul ederse talepleri kaldırmayı teklif ettiğinde, grevciler bunu düpedüz reddetti. Antonioli, "Polisin müdahalesi veya talebi yok, çünkü bunu engelledik. Ancak polisin müdahalesi olsaydı, Fos-sur-Mer'de olanlara benzer olurdu, talepleri önlemek için dayanışmaya güveniyoruz.” Macron'un umudu polislerin copları, hapishane hücresi ve sendika liderleridir. Perşembe günkü seferberlik çağrısında bulundular. Ancak gerçek güç olan süresiz grevleri ya da hükümeti yenecek açık uçlu genel grevi sürdürmek ve yaymak için baskı yapmayacaklar. 49.3'ün kullanımına cevap vermekte yavaş davrandılar ve hareketi Macron'un gitmesi gereken taleplere genişletmeyecekler – bu şimdi popüler bir talep. Ve daha büyük hale getirebilecek ve henüz harekete geçirilmemiş katmanları içerebilecek ücret artışları ve sosyal hak talepleri gibi konuları ele almayacaklar. Hareket radikalleşti, ancak ulusal birlik liderlerine yönelik sıradan alternatifler hala sınırlı. Bu ağların büyümesi ile sendika liderlerinin direnişi boğabilecek uyuşukluğu, korkaklığı ve sınırlı vizyonu arasındaki bir yarış. Ortak sendikaların geçen hafta yaptığı açıklamada, referandum ve devlet Anayasa Konseyi'nin müdahalesi için yalnızca ağlamaklı çağrılarda bulunuldu. Ve direnişin sadece biraz hızlandı. Sendikalar bu hafta salı günü bir grev ve gösteri günü daha planladılar. Tek tek eylem günlerinin yeterli görülmesi, gerçek bir kazanım elde etmek için yeterli değildir.

Geri 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 İleri

Bültene kayıt ol