Lübnan: İsrail tankları BM üssüne zorla girdi

İsrail: Aşırı sağcı hükümet kitleleri karşısına almış durumda

Başbakan Benjamin Netanyahu'nun savunma bakanını harekete geçmeye karşı çıktığı için görevden almasının ardından kitlesel sokak protestoları patlak verdi. İsrail cumhurbaşkanı ise hükümeti sert bir şekilde tartışılan yargı revizyonunu durdurmaya çağırdı. Isaac Herzog Twitter'da " İsrail halkının birliği adına , sorumluluk adına yasama sürecini derhal durdurmaya çağırıyorum" dedi. Pazar günü yapılan kısa bir açıklamada Netanyahu'nun sözcüleri savunma bakanı Gallant’ın planla ilgili ordudaki kargaşayı gerekçe göstererek yasanın önümüzdeki ayki Bağımsızlık Günü tatillerine kadar ertelenmesi çağrısında bulunmasının ardından başbakanın bakanı görevden aldığını söyledi. Gallant, iktidardaki Likud partisinin plana karşı çıkan ilk kıdemli üyesiydi. The Guardian’ın haberine göre siyaset üstü olması gereken ve büyük ölçüde simgesel bir görevi bulunan devlet başkanının uyarısı “yargı reformu” adı verilen önerilerin yarattığı infialin boyutlarını gösteriyor. Netanyahu'nun ülkenin savunma bakanını görevden almasını Pazar gecesi on binlerce İsraillinin sokaklara döküldüğü dramatik bir protesto gecesi takip etti. Yoav Gallant, başbakanı ülkeyi bölen, kitlesel protestolara yol açan ve ordu içinde artan hoşnutsuzluğu ateşleyen önerileri geri çekmeye çağırmıştı. Netanyahu’nun önerilerinin sermaye çevrelerini de kızdırdığı söyleniyor. Göstericiler akşam geç saatlere kadar Tel Aviv'in ana arterini kapatarak Ayalon otoyolunu mavi-beyaz İsrail bayraklarından oluşan bir deniz haline getirdi ve yolun ortasında büyük bir şenlik ateşi yaktı. Binlerce kişinin Netanyahu'nun özel konutunun önünde toplandığı Beersheba, Hayfa ve Kudüs'te protestolar düzenlendi. Polis göstericilerle çatıştı ve kalabalığa tazyikli su sıktı. Binlerce kişi daha sonra konuttan İsrail parlamentosu Knesset'e yürüdü. Bu hafta, “yargı reformunun” en önemli noktası olan ve tüm yargı atamaları üzerinde son sözü iktidar koalisyonuna verecek olan bir yasa üzerinde bir parlamento oylaması yapılacak. Ayrıca, parlamentoya yüksek mahkeme kararlarını geçersiz kılma ve yasaların yargı denetimini sınırlama yetkisi verecek düzenlemeleri geçirmeyi de amaçlıyor. Pazar günü, İsrail'in New York Başkonsolosu, Netanyahu'nun savunma bakanına yönelik muamelesini protesto etmek için istifa ettiğini söyledi ve "Artık bu hükümeti temsil etmeye devam edemeyeceğim" dedi.  Muhalefet lideri Yair Lapid ise “İsrail başbakanı, İsrail devletinin güvenliği için bir tehdittir.” açıklaması yaptı.

Kral Charles'ın Fransa ziyareti emeklilik protestoları nedeniyle ertelendi

İngiltere Başbakanlığı, Kral Charles`in Fransa'ya resmi ziyaretinin Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un talebi üzerine ertelendiğini söyledi. Başkan, ziyaret sırasında sendikaların bir günlük emeklilik protestosu çağrısı yapmasının ardından ziyareti gerçekleştirmenin "mantıklı olmayacağı ve sağduyudan yoksun bir davranış olacağını" söyledi. Paris ve Bordeaux gezisinin pazar günü yapılması planlanmıştı. Ancak perşembe günü her iki şehirde de şiddet olayları yaşandı ve bu, ocak ayında gösterilerin başlamasından bu yana görülen en kötü olaylardan biri oldu. Buckingham Sarayı, Kral Charles ve Kraliçe Camilla'nın üç günlük ziyaretini erteleme kararının "Fransa'daki durum" nedeniyle alındığını bildirdi. Bildiriye, "Majesteleri, uygun tarih belirlenir belirlenmez Fransa'yı ziyaret etme fırsatını dört gözle bekliyorlar." mesajı eklenmişti.  Başkan Macron, perşembe gecesi sendikaların salı gününü 10. ulusal eylem gününü ilan ettikleri andan itibaren, Kral ve Camilla'nın 2 günlük ziyaretlerinin uygunsuz olacağını düşündüğünü söyledi. "Majesteleri, Kraliçe ve İngiliz halkına karşı hatırı sayılır bir dostluğumuz ve saygımız olduğundan, bu sabah [Kralı] arayıp durumu açıklamak konusunda inisiyatif aldım... Sağduyu ve dostluk bizi erteleme önerisinde bulunmak durumunda bıraktı.” İngiltere hükümeti, kararın "tüm tarafların rızasıyla alındığını" da sözlerine ekledi. Macron, Fransa'nın planlanan geziyi yaz başında, "işler yeniden sakinleştiğinde" gerçekleştirmeyi önerdiğini bildirdi. Bu karar, Fransa ve Başkan Macron için önemli bir itibar kaybıdır. Bu gezinin, yeni hükümdarı Fransız yaşamının en iyileriyle tanıştıran ve yeni uyanmış bir dostluğu pekiştiren Fransa için bir vitrin olması gerekiyordu. Başkanın sağ ve soldaki muhalifleri hızla tepki gösterdi. Cumhuriyetçilerden Eric Ciotti, iptalin "ülkemiz için bir utanç" getirdiğini söylerken, en soldaki Jean-Luc Mélenchon "Versailles'daki krallar toplantısının" sona ermesinden memnun olduğunu ve "İngilizlerin" Fransa içişleri bakanının “güvenlik konusunda acınacak halde" olduğunu bildiklerini sözlerine ekledi.  Protestolar geziyi imkânsız hale getirmişti. Birçok şehirde, perşembe günü bir milyondan fazla insanı çeken büyük ölçüde barışçıl gösterilerin yani sıra, şiddet olaylarına da sahne oldu. Bordeaux'daki belediye binasının girişi ateşe verildi. Paris'te göz yaşartıcı gaz atıldı ve İçişleri Bakanı Gérald Darmanin, 6 Mart'tan bu yana çöplerin toplanmadığı bir şehirde 903 ateş yakıldığını söyledi. Fransa genelinde yüzlerce polis memuru yaralandı, ancak protestocular da sersemletici bombalarla yaralandı ve Avrupa Konseyi, yetkililerin "aşırı güç" kullanmasının hiçbir gerekçesi olmadığını söyledi. Cuma sabahının büyük bölümünde Fransız yetkililer, 26-29 Mart tarihleri ​​arasındaki devlet ziyaretinin planlandığı gibi gerçekleştirileceğini ve güvenliğin yerinde olduğu konusunda halka güvence vermeye çalıştı. Bazı İngiliz gazeteciler, olayı takip etmek için çoktan Paris'e gitmişti. Bu, Kral için son derece önemli bir geziydi: Birleşik Krallık'ın en yakın ve en eski müttefiklerinden birine yapılan ilk devlet ziyareti. Kral ve Camilla, Paris'in göbeğindeki Champs-Elysées'den geçecekler ve Başkan Macron ile Versailles'da bir davet vereceklerdi. Camilla'nın Paris'in başlıca cazibe merkezlerinden biri olan Musée d'Orsay'da bir sanat sergisi açması bekleniyordu. Daha sonra Bordeaux'ya gitmeleri planlanıyordu. Ancak ziyaretin her aşamasında protestoların hedefi olma riski vardı ve sonunda iptal edildi. Kırmızı halıları seren insanlar bile grev yapmayı planlıyorlardı. İçişleri Bakanı Bay Darmanin cuma günü erken saatlerde Kral'a yönelik "bilinen bir tehdit" olmadığını söyledi. Bordeaux Belediye Başkanı Pierre Hurmic, kentine yapılan gezinin "Kral'ı en ufak bir zorluğa maruz bırakmamak için en iyi güvenlik altında devam edebileceği" şekilde planlandığını söyledi. Bununla birlikte, Kral'a çöp ve grafitilerle dolu sokaklarda, her halkla temasın güvenlik çabalarıyla boğulduğu ve her hareketin grevlerle tehdit edildiği bir ortamda gösterme ihtimaliyle karşı karşıya kalan Fransız cumhurbaşkanı bariz bir seçim yaptı. Birleşik Krallık hükümetiyle ortak bir karar almış olabilir ama baskı altında olan oydu. Başlangıçta organik üzüm bağlarına odaklanmayı amaçlayan Bordeaux gezisi alevler içinde yok oldu. Ön kapısı perşembe günü ateşe verilen belediye binası da ziyaretin bir parçası olacaktı. Yurtiçinde, başkanın imajı açısından kötü bir gelişme olacaktı. Versailles'da bir kralla yemek yemek sarsıcı bir şekilde uygunsuz olurdu ve belirgin bir şekilde aleyhtarlarına doğrudan hizmet ederdi. Başkan Macron'un perşembe günkü ulusal eylemin arifesinde verdiği bir televizyon röportajı, hükümetin reformlarını ekonomik bir gereklilik olarak nitelendirerek, bunun sonucunda popülerliğini kaybetmeyi kabul etmeye hazır olduğunu söyleyerek protestocuları harekete geçirdi. Hükümeti pazartesi günü, emeklilik yaşını 62'den 64'e çıkaran ve işçilerin katkı paylarını 43 yıla çıkaran reformları zorlamaya karar verdi. Cumhurbaşkanı ve başbakan, yasayı Ulusal Meclis'te geçirmek için mücadele etmeleri gerekeceğini anlayınca, oylamayı devre dışı bırakmak için anayasal bir yetkiye başvurdular. Nanterre'de 19 yaşındaki hukuk öğrencisi Adèle, "Dün Macron'u dinledim ve sanki biri yüzümüze tükürüyor gibiydi" dedi. BBC'ye verdiği demeçte, "Bu emeklilik reformu için başka bir yol var ve bunu yapmazsa, bu halkı dinlemediği içindir. Açık bir demokrasi eksikliği var" dedi. Erteleme Başkan Macron için son derece utanç verici olurken, Kral Charles için de hayal kırıklığı yaratacak. Devlet ziyaretleri hükümetin tavsiyesi üzerine yapılır. Tüm arka plan brifingleri, bunun Avrupalı ​​komşularla ilişkilerin yeniden inşasına ilişkin önemli bir diplomatik girişim olduğu yönündeydi. Kral ve Camilla çarşamba günü Fransa'dan Almanya'ya seyahat edeceklerdi. Charles'ın ilk devlet ziyareti bunun yerine Berlin'de başlayacak. BBC’den çeviren Fatma A.

Fransa’da işçiler mezarda emeklilik istemiyor

Neoliberal Macron’un emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkartma girişimine karşı Ocak ayında başlayan protesto dalgası kitleselleşerek devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Paris’in yanı sıra Nantes, Bordeaux gibi kentlerde on binlerce emekçi eylemlere katıldı. Polis birçok yerde gösterilere saldırırken, 500’den fazla kişi gözaltına alındı. Fransa’da hükümet, halkın yalnızca yüzde 32’sinin desteklediği emeklilik “reformu” 16 Mart’ta senatoda kabul etti. Daha sonra oylama için parlamentonun alt kanadı ulusal meclise gitti. Ancak oylamaya dakikalar kala Başbakan Elisabeth Borne, anayasanın 49’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasını devreye sokarak yasayı oylama yapmadan geçirme karar aldı. Ulusal Meclis Genel Kurulu’nda aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) partisinin hükümete karşı sunduğu gensoru önergesi oylamaya sunuldu. Önergenin reddedilmesiyle söz konusu yasa tasarısı Ulusal Meclis’ten oylanmadan geçmiş oldu. Tasarı, Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra yürürlüğe girmiş olacak. Ancak bununla birlikte halk günlerdir sokakta. Petrol rafinelerinde ve demiryollarında grevler sürüyor. Belediye temizlik işçilerinin grevi sonucu Paris’te çöp dağları oluşmaya başladı. Gösteriler, 2018’deki Sarı Yelekliler hareketinden beri iktidarın karşı karşıya kaldığı en büyük mücadele. Sendikaların Perşembe günü çağırdıkları eylemler, Ocak ayından beri gerçekleşen 9. kitlesel direniş günüydü.  (Sosyalist İşçi)

“Berbat Ötesi”

BBC patronları Günün Maçı sunucusu Gary Lineker'i Muhafazakâr hükümetin Yasadışı Göç Yasasını eleştiren sosyal medya paylaşımları nedeniyle askıya aldı.  62 yaşındaki eski İngiliz golcü, İçişleri Bakanı Suella Braverman tarafından açıklanan yasa tasarısını "berbat ötesi" olarak nitelendirdi ve sonra “Büyük bir akın yok. Diğer büyük Avrupa ülkelerinden çok daha az mülteci alıyoruz. Bu, 30'larda Almanya'nın kullandığından farklı olmayan bir dille en savunmasız insanlara yönelik ölçülemeyecek kadar acımasız bir politika.” demişti. Tasarı yasalaşırsa, küçük bir tekneyle gelen herkesin sığınma talebinin "kabul edilemez" sayılacağı anlamına gelecek. İçişleri Bakanlığı, örneğin Afganistan ya da Suriye gibi savaştan zarar görmüş bir ülkeden olsalar bile hiçbir talebi dikkate almayacak. Bunun yerine, bu kişiler ya kendi ülkelerine ya da bu mümkün değilse “güvenli bir üçüncü ülkeye” gönderilecek. BBC yönetimi Lineker’in işini askıya aldığında, sunucunun arkadaşları arasında ve giderek çok daha geniş bir dayanışmayı tetikledi.  Tartışma, BBC'yi son yılların en ciddi kriziyle karşı karşıya bıraktı. Muhfazakarlar, "tarafsızlığını" savunuyor ve yeni BBC başkanı Richard Sharp'ı destekliyorlardı. Sharp, Muhafazakâr Parti'ye 400.000 Sterlin üzerinde bağışta bulunmuş ve Boris Johnson için başbakanlığı sırasında 800.000 Sterlin kredi garantisi ayarlamıştı. Hem İşçi Partisi hem de Liberal Demokratlar, Richard Sharp'ın pozisyonunun savunulamaz hale geldiğini söylediler. Eski şansölye George Osborne, Sharp'ın görevde kalma umudunun yalnızca BBC ile Lineker arasındaki açmazın sona ermesine aracılık etmesi durumunda var olduğunu söyledi ve "Şahsen, bazı Muhafazakârlar tarafından göç konusunda kullanılan dilin bir kısmının - tümü değil - kabul edilemez olduğunu düşünüyorum." dedi. Osborne, Sharp'ın "Boris Johnson'ın kişisel mali durumuna bulaşmaması gerektiğini" ve "Nihayetinde, BBC'nin başkanı, hükümete karşı iyi ya da kötü günlerde, BBC'yi savunmak için orada olmalı." dedi. Linker’in oğlu George, tweet'i için özür dilemeyi reddettiği için babasının yayından "çekildiğini" söyledi. Twitter'da şunları yazdı: "İyi bir insan olduğun ve sözünün arkasında durduğun için özür dilemene gerek yok. Halkın tepkisi çok büyük oldu.” 62 yaşındaki oyuncunun yayıncı kuruluşa dönüşü, kaosla geçen bir hafta sonundan sonra pazartesi günü onaylandı. Lineker söylediklerinde haklıydı. Ve geri adım atmayı reddetmesinden sonra aldığı büyük destek de bunu gösteriyor.  İngiltere Sosyalist İşçi Partisi, “Bir kamuoyu yoklaması, insanların yüzde 53'ünün Lineker'i desteklediğini, bu sayının BBC'yi destekleyenlerin iki katı olduğunu, yüzde 20'sinin ise bir görüşe sahip olmadığını gösterdi. Medyada ve ana akım siyasette çoğu insanın ırkçı olduğu ve mültecileri reddettiği yönünde içgüdüsel bir kabul var. Lineker'ı destekleyen milyonlar bunun yanlış olduğunu gösteriyor.” yorumunda bulundu. Ayrıca bazı temel iş yeri dayanışmasını görmek canlandırıcıydı. Diğer futbol uzmanları Ian Wright, Alan Shearer, Alex Scott, Mark Chapman, Micah Richards ve Jermaine Jenas dayanışma içinde Günün Maçı prorgamına katılmayı reddettiler. “Lineker'e verilen desteği görmek moral verici. Sorun, mülteciler için daha geniş bir destek oluşturmak için kullanılmalı ve sadece ‘ifade özgürlüğü’ hakkında bir tartışma haline gelmemeli.” (İngiltere Sosyalist İşçi Partisi). Avrupa genelinde maalesef mültecilere yönelik berbat düzenlemeler söz konusu. Türkiye’nin sicili de çok parlak değil. Son depremde de ortaya çıktı ki kamplarından çıkarıldılar, çadır verilmedi ve hatta yardım almaları bile engellendi. En çıplak ‘insanlık’ durumunda bile bu şekilde muamele gördüler. Alanda olup bunun tersi muamele görenler de vardır diye düşünmekle birlikte, gene de göçmenlerin en zayıf halka olmaları durumu devam ediyor. Depremin ilk günlerinde mültecilerin birdenbire ‘yağmacı’ olamkla suçlandığını unutmayalım. 2 Eylül 1923’de Japonya’nın Kanto bölgesinde de bener tartışmalar yaşanmış. Deprem, bölgedeki sayısız binayı yerle bir edip 100 bin kişinin ölümüne neden olmasının yanı sıra çok sayıda yangına da sebep olmuş. Depremin kendisi için kimse başkasının suçlamayı düşünmemiş ama yangınlar ırkçı fantezinin etkinleşmesi için bir fırsat sağlamış. Yangınlar bölgede yaşayan binlerce Korelinin katledilmesine yol açmış. Deprem bölgesinde yalnızca 20 bin Koreli yaşamasına rağmen (toplam nüfusun çok küçük bir kesimi) ırkçı şiddetin hedef tahtası olmuşlar. Bunları akılda tutmakta fayda var, en ufak bir kıvılcım katliama yol açıyor ki Türkiye’de bu şekilde yakarak öldürülen Suriyeliler olduğunu da hatırlayalım.

ABD’de yeni bir finans krizi mi başlıyor?

ABD’de teknoloji sektörüne hizmet veren Silikon Vadisi Bankası (SVB) ve kripto paraya yoğunlaşan Signature Bank battı. Bankaların batması, 15 yıl önce ABD’de konut kredilerindeki (mortgage) krizle başlayan ve bütün dünyaya yayılan 2008 finans krizini hatırlattı.  Silikon Vadisi Bankası nasıl iflas etti Büyük ölçüde teknoloji şirketlerine hizmet veren Kaliforniya’daki Silikon Vadisi Bankası (SVB), teknoloji şirketlerinin kâr oranlarındaki düşüşten etkilendi. Bu şirketler son bir yıldır yatırımlarını yavaşlatmış, kâr edemez hale gelmişlerdi. İşletme giderlerini karşılamak için bankadaki mevduatlarını kullanmaya başladılar. SVB ise bir yıl önce topladığı mevduatın önemli bir bölümünü hazine tahvillerine yatırmıştı. Ancak bir yıl boyunca artan faizler, şirketin elindeki hazine tahvillerinin değerini düşürdü. Mevduat sahibi şirketlerin para talebini karşılamak için elindeki tahvilleri satmaya başlaması krizi tetikledi. SVB, tahvil satışından, gerektiği kadar nakit sağlayamadı. Mevduat sahiplerinin nakit sıkışıklığını fark etmesi sonucu para çekme talebi hızla büyüdü. Kısa sürede bankadan milyarlarca dolar para çekildi. SVB, nakit talebini karşılamak için çoğunluğu ABD Hazine tahvillerinden oluşan 21 milyar dolarlık tahvil portföyünün tamamını sattı. Ancak faiz artırımları nedeniyle son bir yılda tahvillerin değeri en az yüzde 5 düştüğü için zarar etti. SVB fon açığını kapatmak için bu defa kendi hisse senetlerini satmaya başladı, en az 2 milyar dolardan fazla hisse senedi satacağını açıkladı. Hem tahvil satışından zarar etmesi, hem de büyük miktarda hisse senedi satmaya çalışması, bankanın hisse değerinin bir gün içinde yüzde 60 azalmasına yol açtı. Sonuçta ABD Federal Mevduat Sigorta Kurumu (FDIC), cuma günü Silikon Vadisi Bankasına (SVB) kayyum atandığını duyurdu. SVB'de yaşanan, toplam varlık açısından ABD'de kayıtlara geçen en büyük ikinci banka iflası oldu. Bütün bunlar toplam 48 saat içinde gerçekleşti. Silikon Vadisi Bankası ne kadar büyük ABD’deki en büyük 16. banka olan Silikon Vadisi Bankasının 8 bin 500 çalışanı, ödemesi gereken 175 milyar dolar mevduat hesabı var. Bankanın varlıkları kâğıt üstünde 200 milyar dolar civarında, ancak bu varlıkların ne kadarı gerçekten var, bilinmiyor. ABD hükümeti 250 bin dolara kadar olan mevduatları sigorta fonundan karşılıyor, ancak Silikon Vadisi Bankasındaki mevduatların yüzde 90’ı 250 bin doların üzerinde, yani sigorta kapsamında değil.  ABD Hazine Bakanlığı batan bankaların kurtarılmayacağını açıkladı, ama tüm mevduatlar için devlet güvencesi verdi.  ABD Merkez Bankası FED, krizin başka bankalara yayılmasını önlemeye çalışıyor. Ancak sorun bankacılık sistemine yayılırsa gerekli paranın bulunması imkânsız. Faizlerin yükselmesi sonucu ABD hazine tahvillerinde ortaya çıkan değer kaybının 600 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. SVB ve Signature Bank’ın batması, ABD finans sisteminin bu değer kaybını tüm kapitalist sisteme yansıtmaya başladığının göstergesi oldu.

Katil İsrail saldırıyor

Korsan devlet İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki halka saldırıları sürüyor. 22 Şubat'ta İsrail ordusu tarafından Batı Şeria'nın kuzeyindeki Nablus'a birkaç noktadan düzenlenen baskında 11 Filistinli hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmıştı. Bundan birkaç gün sonra ise bir Filistinlinin silahlı saldırısında iki yerleşimci hayatını kaybetti. Bunun üzerine Huvvara belediyesine yerleşimciler tarafından günler süren devlet destekli pogrom saldırıları gerçekleştirildi. Evlerin ve arabaların kundaklandığı, taşlandığı saldırılarda bir Filistinli hayatını kaybetti. İsrail Maliye Bakanı bu beldenin “yeryüzünden silinmesi gerektiğini” söyledi. Öyle ki, bu sözü Netanyahu bile kınamak zorunda kaldı. Maliye Bakanı da daha öne “dilinin sürçtüğünü” söyledi. Basın saldırıların bakanların desteğiyle gerçekleştiğini yazdı. Bir İsrail ordusu generali bunu “katliam” olarak niteledi.  Batı Şeria’da halk siyonist terörden dolayı korku içerisinde yaşıyor. Filistinli yetkililere göre, Batı Şeria'da bu yılın başından beri daha şimdiden bu tip 600 saldırı meydana geldi. Geçen yılın Ocak ve Şubat aylarında kaydedilen vaka sayısının 55 olduğu düşünülecek olursa, İsrailli yerleşimcilerin saldırılarında büyük bir artış söz konusu. Batı Şeria’da işgal bölgelerinde inşa edilen yasadışı evler yıkılınca, yerleşimciler bölgedeki Filsitinlilere “intikam” saldırıları düzenliyor. Filistinlilerin köylerinde halk kendilerini korumak için yerleşimcilere karşı nöbet tutuyor. Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi kurumlar, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te uluslararası hukuka aykırı şekilde inşa edilen yerleşimlerde yaşayan İsrail vatandaşları ve vatandaşlık haklarından yoksun Filistinliler arasındaki durumun fiilen ırk ayrımcılığına dayalı bir ‘apartheid’ rejimine dönüştüğünü söylüyor. Siyonist rejim diğer yandan kendi halkının protesto gösterilerine de vahşice saldırıyor. Politikacılar, ordu mensupları ve İsrail’in en fanatik destekçileri bile onu artık “liberal bir demokrasi” olarak savunamayacak hâle geliyorlar. Sağcı hükümet ülkeyi gitgide büyüyen bir krize sürüklüyor.

Fransa’da mücadele var

Emeklilik yaşının 62’den 64’e çıkartılmasına karşı başlayan eylemler devam ediyor. Neoliberal Macron’un bu saldırısına karşı son olarak petrol işçileri ve ulaşım emekçileri greve gitti.  19 Ocak’taki ilk gösteri gününde 1 milyondan fazla kişinin sokağa çıkmasının ardından, 2023 yılının ilk iki ayında toplamda 6 kez ortak gün ilan edilip sokak gösterileri yapıldı. Demiryolu çalışanları süresiz grev ilan etti ve ülkede ulaşımın büyük ölçüde felç olması bekleniyor. CGT sendikasından Fabrice Michau, yapmak istediklerini “Fransa’yı durma noktasına getirmek istiyoruz” diye açıklıyor. İşçilere destek vermek için Brittany gibi bölgelerde öğrenciler üniversite işgallerine başladı. Ayrıca bu hafta içerisinde öğretmenler ve temizlik işçileri de greve gitti. Ifpo tarafından yapılan bir ankete göre Fransız halkının yalnızca yüzde 32’si Macron’un emeklilik planını destekliyor. Sendika liderleri hükümeti “halkı dinlememekle” suçluyor. Emeklilikle ilgili tartışmanın Mart sonunda bitmesi bekleniyor.

Sri Lanka işçi sınıfı ayakta

Geçtiğimiz yıl Nisan ayında iflasını ilan eden Sri Lanka’da başkan Ranil Wickremesinghe “kurtuluş reçetesi” olarak IMF’nin planını uyguluyor. Kamu harcamalarında kesintiler, elektrik zamları ve vergi artışları halkı giderek yoksullaştırırken, bunlara karşı gelişen tepkilere de tıpkı AKP gibi “grev yasağı” ile set çekilmek isteniyor. Fakat geçtiğimiz hafta yaşananlar, işçi sınıfının bazı bölümlerinin bunu aşmak için de greve gittiğini gösterdi. Borç krizi ve tepedeki yöneticilerin yanlış tercihleri sonucu büyük bir ekonomik krizle boğuşan ülkede, geçtiğimiz yıl kitle gösterileri eski başkan Gotabaya Rajapaksa’yı koltuğundan etmişti. Onun yerine gelen Wickremesinghe, benzer bir öfke dalgasıyla karşı karşıya kalmamak için o gösterilerin içinde yer alan bazı bileşenlere de tavizler vermeye çalışıyor. Fakat yoksulluğun yarattığı öfke durmuyor. Geçen haftaki grevde bankalar, hastaneler, üniversiteler, limanlar kapandı ve hayat durdu. Başkan “zorunlu hizmetler”in devam etmesi gerektiğini söyleyerek grevleri yasadışı ilan etti. Ancak örneğin liman işçileri yasağı tanımayarak grevlerini planlandığı gibi geçrekleştirdiler. Hastaneler de greve devam etti ve sadece acil servisler hizmet verdi.  Sendika liderleri, devlet başkanının kendilerine vergileri düşüremeyeceğini, bunun IMF’nin verdiği “kurtarma” paketindeki bir koşul olduğunu söylediğini aktarıyorlar. Öte yandan Wickremesinghe “kaynak yetersizliği” nedeniyle yerel seçimleri de erteledi. Muhalefet onu demokrasiyi boğmakla suçluyor. Seçim yapılmasını talep eden bir mitinge polisin saldırıları sonucu ise bir kişi hayatını kaybetti.

İngiltere’de işçiler 15 Mart’a hazırlanıyor

Aylardır neredeyse bütün sektörlerde yoğun bir grev dalgasının yaşandığı İngiltere’de 15 Mart sınıf mücadelesinin keskinleştiği günlerden biri olacak. 500 bin işçinin greve gitmesi bekleniyor.  Hayat pahalılığı, ücretlerde ve koşullarda düşüş İngiliz işçi sınıfını bir süredir direnişe itti. Muazzam büyük bir çalkantı içerisinde arka arkaya grev dalgaları patlak veriyor. 1 Şubat’ta birçok farklı işkolu aynı gün greve gitmişti. 15 Mart’ta bunun daha kitlesel bir versiyonu yaşanacak gibi görünüyor. Irkçılık karşıtı kampanyalar, iklim hareketleri, LGBTİ+ grupları da bu eylemlere destek veriyor. İşçilerin mücadelesi ülkedeki politik atmosferi baştan aşağı değiştirdi. Öyle ki, Sky News bir “Grev tarihleri: Kim ne zaman harekete geçiyor” sayfası yapıp grevleri takvimlendirmeye başladı. Geçtiğimiz aylarda sağlık sektöründe tarihteki en büyük grev yaşandı.  15 Mart’ta da doktorlar, ambulans şoförleri, hemşireler, öğretmenler, metro çalışanları, vergi dairesi çalışanları ve kamu sektöründeki daha pek çok işçi greve gidecek. Hareket şimdilik sendika liderliklerinin kontrolünden çıkabilmiş değil. Sosyalistler farklı mücadelelerin kazanması için daha radikal talepleri ve işçilerin doğrudan katıldığı aşağıdan inisiyatiflerin yoğunlaşmasını tartışıyor. 

Geri 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 İleri

Bültene kayıt ol