Dokuz yıl önce Irak'ın Şengal bölgesinde IŞİD tarafından katledilen Ezidi halkı anılıyor. Halkların Demokratik Partisi (HDP), Ezidi Soykırımı'nın tanınması ve tarihsel adaletin yerine getirilmesini istedi.
HDP'nin çağrısı şöyle:
"9 yıl önce katliamcı IŞİD tarafından dünyanın gözleri önünde Êzidî halkı soykırıma uğratıldı, kadınlar ve çocuklar köle pazarlarında satıldı. Katliamda yaşamını yitirenleri, halkını savunmak için toprağa düşenleri saygı ve minnetle anıyoruz. Tüm toplumu bu soykırımın tanınması ve bir daha yaşanmaması için sorumluluk almaya çağırıyoruz."
Emperyalist devletler arasındaki rekabet keskinleşirken, dünyada üretim daralma eğilimleri içinde. Büyüme yavaşlarken, kapitalistlerin yüksek enflasyona dair politikaları dengeleri daha da bozuyor.
Temmuz ayında dünya ekonomisinde daralma sert bir şekilde gerçekleşti. Bu daralma ,Covid salgını kapanma döneminin ardından geldi.
Üretimdeki gerileme tüm bölgeleri vuruyor. Özellikle Çin ekonomisinin büyümesinde yavaşlama, faizleri yükseltme gibi etkenlerin dünyada üretimi azalttığı görülüyor.
Avrupa bölgesindeki Satın Alma Yöneticileri Endeksi PMI'ya bakıldığında fiyatların düşürülmesine rağmen talep azaldı. Motor güç Almanya'da daralmalar görülürken, diğer iki dev Fransa ve İtalya'da da durum aynı.
Avrupa Birliği'nden ayrılan İngiltere'de de durum farklı değil.
Ajansların aktardığına göre "Avrupa bölgesi PMI verisi Temmuz ayında bir önceki ay görülen 43,4 seviyesinden 42,7’ye geriledi. Bu Mayıs 2020’den beri görülen en düşük değer olarak kayda geçti. Söz konusu PMI değerinin 50’in altında olması ekonomik faaliyetlerde daralmaya işaret ediyor."
Çin’de durgunlaşan talep, Japonya, Güney Kore ve Tayvan’da da fabrika üretimlerini yavaşlatıyor.
Ekonomi devi Hindistan’da üretim faaliyetlerinin art arda ikinci ayda geriledi.
Uluslararası ekonominin bir parçası olan Türkiye kapitalizmi de aynı sorunlarla karşı karşıya. Fabrikalardaki imalat, yeni siparişlerdeki artış ve üretim sonucu yılın ilk altı ay büyümenin ardından Temmuz ayında hafif bir düşme eğilimi baş gösterdi.
İngiltere, IŞİD'in 2014 yılında gerçekleştirdiği Ezidi Soykırımı'nı tanıyan ülkeler arasına katıldı. Ezidi Soykırımı'nın dokuzuncu yıldönümü öncesinde İngiltere hükümetinin internet sitesinden yapılan açıklamada, "İngiltere bugün resmen, Ezidi halkına 2014'te IŞİD tarafından soykırım eylemi gerçekleştirildiğini tanımıştır" denildi.
Ezidi Soykırımı, İngiltere'nin tanıdığı beşinci soykırım oldu. İngiliz hükümeti geçmişte, Yahudi Soykırımı'nı, Ruanda Soykırımı'nı ve Kamboçya Soykırımı'nı tanımıştı. Ülkenin Ezidi Soykırımı konusunda aldığı karar, Almanya'da eski bir IŞİD militanının Irak'ta Ezidilere karşı soykırım ve insanlığa karşı suç işlemekten suçlu bulunması üzerine geldi.
'Adalet kilit önem taşıyor'
İngiltere'nin Ortadoğu'dan Sorumlu Devlet Bakanı Lord Tarig Ahmad, Ezidi halkının dokuz yıl önce IŞİD tarafından maruz bırakıldığı acıların bugün hâlâ hissedildiğini hatırlatarak, "Hayatları yıkılanlar için adalet ve hesap sorulabilirlik kilit önemde. Bugün, Ezidi halkına karşı soykırım eylemi gerçekleştirildiğini tanımak yönünde tarihi bir karar aldık" dedi.
Bu kararın Ezidilerin adalete ulaşmasına yardımcı olması umudunu dile getiren İngiliz bakan, "İngiltere, IŞİD'in yok edilmesinde önde gelen bir rol oynamaya devam edecek. Buna, örgütün terörizminden etkilenen toplulukların yeniden inşası ve zehirli propagandasına karşı küresel çabalara liderlik etmek de dahil" diye konuştu.
'Almanya'daki mahkeme kararı etkili oldu'
İngiliz hükümetinin açıklamasında, ülkenin pozisyonunun bugüne dek "soykırımların hükümetler veya yargı dışı kurumlar yerine yetkin mahkemeler tarafından tanımlanması" yönünde olduğu, Ezidi Soykırımı'nı tanıma kararının da Almanya'daki IŞİD üyesi hakkındaki soykırım hükmü sonrasında alındığı vurgulandı.
Frankfurt'ta bir mahkeme, 30 Kasım 2021 yılında verdiği kararda eski IŞİD militanı Taha Al-Jumailly'yi Ezidi bir kadın ile beş yaşındaki çocuğunu esir alma ve istismar etme suçlamasıyla açılan davada, soykırım ve insanlığa karşı suçlar işlemekten suçlu bulmuştu. Alman Federal Mahkemesi de, 17 Ocak 2023'te sanığın temyiz başvurusunu reddederek bu hükmü korumuştu.
Ne olmuştu?
IŞİD, 2014 yılında Suriye ve Irak'taki ilerlemesi sırasında, Irak ordusunun ve peşmergenin çekilmesi sonrasında Musul'u ele geçirerek Ezidilerin anayurdu Şengal'e girmişti. 2 Ağustos'ta bölgeye giren örgüt, 3 Ağustos gününden itibaren Ezidileri katletme politikası izlemişti. Binlerce Ezidi Türkiye ve Suriye'ye kaçmaya çalışırken, erkekler ve erkek çocuklar öldürülmüş; binlerce kadın ve kız çocuk esir alınmıştı.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, 2019 yılında 3 Ağustos gününü 'Ezidi Soykırım Günü' ilan etti. Birleşmiş Milletler'in yanı sıra ABD, Kanada, Avustralya, İrlanda, Portekiz, Hollanda ve Belçika'nın dahil olduğu yaklaşık 15 ülke katliamı soykırım olarak tanımış durumda.
Geçtiğimiz salı günü ABD’nin eski Başkanı Donald J. Trump’a karşı, “kaybetmiş olmasına rağmen iktidarda kalmak amacıyla seçim sonuçlarını çarpıtma” girişimleri nedeniyle dört farklı suçlamayla dava açıldı.
Soruşturmayı yürütmek üzere atanan özel savcı, Trump’ı üç komplo girişiminde bulunmakla suçluyor: Devleti yanıltmaya yönelik komplo, seçim sonuçlarını onaylamakla görevli Seçim Kurulu’nun sonuçları tasdik etmesini engellemeye yönelik komplo ve resmi bir işlemi engellemek ve seçmenlerin oylarının sayılması hakkına karşı komplo kurmak.
Açılan bu son dava, Trump’ın 2020 yılında seçimleri kaybetmesine karşın, iktidarda kalmak için suç teşkil eden girişimlerine yönelik suçlamaları kapsıyor. İddianamede Trump’ın seçim sonuçlarının iptal edilmesine yönelik suç teşkil eden çabalarında kendisine yardımcı olan işbirlikçileri olduğunu da belirtiyor. İsim verilmeden, Trump’ın komplo girişimlerinde kendisiyle iş birliği yapan, aralarında dört avukat, eski bir Adalet Bakanlığı yetkilisi ve siyasi bir danışmanın da bulunduğu altı kişiye atıfta bulunuluyor.
Söz konusu dava, 2024 yılının sonunda gerçekleşecek olan ABD Başkanlık seçimleri için Cumhuriyetçi Parti’den aday adaylığını açıklayan ve bu konuda seçim kampanyalarına başlamış olan Trump’a yönelik açılan üçüncü dava oldu.
Trump, bu yıl haziran ayında açılan bir başka davada, 40 farklı suç teşkil eden fiil ile suçlanıyor. Söz konusu dava, Trump’ın başkanlık döneminin bitmesinin ardından devlete ait gizli ve çok gizli belgeleri yanında götürdüğü ve bu konuda açılan soruşturmaları yanıltmaya çalıştığına ilişkin suçlamaları kapsıyor. Bu davanın ilk duruşması gelecek yılın mayıs ayında gerçekleşecek.
Trump yasadışı sus payı ödemeleriyle ilgili olarak New York’taki bir ceza mahkemesinde açılan bir başka davada, 2016 Başkanlık seçim kampanyası sırasında iş kayıtlarında 34 farklı suç teşkil eden tahrifat yapmakla suçlanıyor.
Trump kendisine yöneltilen tüm suçlamaları reddediyor ve bunların kendisine yönelik “politik bir cadı avı” olduğunu ve iktidarın “politik söylemleri suç saydığını” iddia ediyor.
Trump, kendisine yönelik suçlamaları seçim kampanyasına bağış toplanması amacıyla kullanıyor ve kendisine yönelik bu tür soruşturmaların kamuoyunun desteğini artırdığını iddia ediyor. Nitekim Trump’ın seçim kampanyası yetkilileri, salı günü davanın açılmasının hemen ardından üzerinde dava tarihi olan ve “Trump’ın Yanındayım” sloganı yazılı tişörtleri pazarlamaya başladı.
Trump hakkında geçtiğimiz nisan ayında açılan ilk dava öncesi, ABD tarihinde hiçbir başkan ya da eski başkana karşı dava açılmamıştı.
Neonaziler Wisconsin'deki bir Onur Yürüyüşü etkinliğini başka sağcı gruplarla birlikte savaş sloganları, Nazi bayrakları ve Hitler selamıyla taciz etti. Yurttaşların şikâyetlerine rağmen polisler “ifade özgürlüğü” kapsamında olduğu gerekçesiyle Neonazilerin nefret gösterisine izin verdiler.
ABD'nin Wisconsin eyaletine bağlı 23,000 nüfuslu Watertown kentindeki bir parkta düzenlenen Onur Yürüyüşü etkinliğinde LGBTİ+ düşmanı, kısmen Hıristiyan köktendinci örgütlerin çağrılarının ardından, Neonazi grubu "Blood Tribe" üyeleri de Cumartesi günü etkinliği protesto adı altında taciz etmeye geldi. Ellerinde gamalı haçlı bayraklar taşıyan Neonaziler, "Pedofiller asılmalı" ya da "Kan, kan, kan, her yer kan olacak" gibi sloganlar atarak, Hitler selamı verdiler. Maskeli Neonazilerin ellerinde silah olduğu da görüldü.
ABD'de Nazi sembollerinin alenen sergilenmesi ya da soyut şiddet mesajları içeren sloganlar atılması, federal anayasada yer alan ifade özgürlüğü hakkı çerçevesinde değerlendiriliyor. Olayla ilgili olarak yayınlanan videolardan birinde bir kişinin polis memurundan Neonazilere karşı yasaklama emri çıkartılmasını istediği görülüyor. Polis memuru "Sizi anlıyorum ama bir şey yapamam" diye cevap veriyor. Ayrıca, dikkate alınmadıkları takdirde "muhtemelen" buradan gideceklerini söylüyor.
Wisconsin’in Demokrat Valisi Tony Evers, Neonazilerin eylemini sadece LGBTİ+ toplumuna değil, aynı zamanda etnik azınlıklara ve Yahudilere yönelik bir saldırı olarak da kınadı. "Naziler, gamalı haçlar ve diğer LGBTİ+ karşıtı, ırkçı ya da anti-Semitik mesajlar, semboller ya da gruplar Wisconsin'de kabul görmez ve hoş karşılanmaz. Nokta!" Nazilerin çocukları ve aileleri de "taciz" etmiş olmasından dolayı özellikle şok olduğunu ifade etti.
ABD'de son yıllarda Neonaziler LGBTİ+ etkinliklerini giderek daha sık bir şekilde rahatsız ediyor. Mart ayında Neonaziler başka sağcı gruplarla birlikte Ohio'da bir drag queen okuma oturumunu basmış ve "Weimar koşulları Weimar çözümleri gerektirir" diyerek, Almanya’daki Nazi dönemindeki LGBTİ+ katliamlarına gönderme yapmışlardı. Bu tür Neonazi tacizleri sadece ABD ile sınırlı değil; Viyana, Zürih ve Münih'te de okuma etkinlikleri aşırı sağcı grupların eylemlerine sahne oldu.
Türkiye’de de Onur Ayı’nda bütün etkinlikler yapıldı ve piknik, panel gibi etkinlikler dahi sağcı grupların hedefi haline geldi.
Hollywood'daki işçi grevleri konusunda en sık dile getirilen endişe, favori dizilerimizin yeni bölümlerini kaçırma riski gibi görünüyor. Ancak medya ve eğlence sektöründeki işçi hareketi, diğer pek çok sektörün de yakında karşı karşıya kalacağı teknoloji odaklı iş bozgununun ilk yansımalarından. Oyuncular ve yazarlar birçok nedenden dolayı grev yapıyor – ücretleri, sosyal hakları, asli hakları ve yapay zekanın işleri üzerindeki etkileri. Ancak temelde bu mücadele, fikirleri ya da dijital görüntüler ve sesler gibi maddi olmayan varlıkların ve fikri mülkiyetin değeriyle ve bu değerin nasıl paylaşılacağı sorusuyla ilgili.
Çoğu sektörde kurumsal servetin büyük çoğunluğunu gayri maddi varlıklar oluşturur. Yazılım, patentler, dijital veriler, ticari markalar ve diğer fikri mülkiyetler gibi şeyler büyük şirket bilançolarındaki değerin yaklaşık yüzde 80'ini temsil etmektedir. Teknoloji yatırımları ve çevrimiçi ticaret arttıkça, eski sektörlere yeni teknolojiler girdikçe bu oran daha da yükselir.
Gayri maddi varlıklara Hollywood kadar bağımlı çok az sektör vardır. Nitekim son yıllarda Silikon Vadisi, tıpkı müzik sektörü ve haber medyasında olduğu gibi film ve televizyon iş modelini de altüst etti. Algoritmik reklam piyasasının insanların haberleri tüketme ve üretme biçimlerini temelden değiştirmiş olması gibi, Netflix gibi dijital yayın hizmetleri de Hollywood'un sunduklarının üretim ve tüketim yöntemlerini değiştirdi. İnternetle birlikte Silikon Vadisi, filme alınmış eğlence için yeni bir dağıtım kanalı ve bu sonsuz dijital boru hattını doldurmak için üretilen yeni şovlara daha fazla prodüksiyon yatırımı sundu. Ancak bu sırada “Büyük Teknoloji” içerik üzerindeki kontrolünü de artırdı. Örneğin bundan on yıl önce, yaratıcılarının bir dizi veya özel program gibi nihai ürün üzerinde kısmi sahiplik hakkı olması sıradan bir durumdu. Netflix ve Hulu gibi yayın hizmetleri geliştikçe, o kadar yüksek değerlere sahip oldular ki, örneğin yeni bir şovun bir bölümü veya yayınlanan bir dizi için daha büyük sabit ücret ödemeleri teklif edebildiler. Ancak nihai ürünün son aşamasındaki mülkiyetini sunmaya çok daha az meyilliydiler.
Para bu kadar değerli değilken sorun yoktu. Ancak aşırı üretim ve yüksek faiz oranları büyük yayın platformlarının değerini düşürdüğünde, eğlence patronları yeni içerik için tek seferlik büyük anlaşmalar yapmaya pek istek duymadı. Bu arada, birçok oyuncu ve yazarın, eserlerinin gelecekte sağlayacağı gelirler üzerinde de payı yok. Sonuç olarak her iki taraf da kendini sıkışmış hissediyor.
Hollywood’un yaratıcı beyinleri geçmişte de pek çok kez teknolojik değişim dönemlerini yaşadı ve patronlarla mücadelesini sürdürdü. 1919'da modern film endüstrisindeki patlama konsolidasyona ve maaş sınırlaması çağrılarına yol açtığında Mary Pickford, Charlie Chaplin ve kimi yıldızlar kendi stüdyolarını, yani United Artists'i kurmaya karar verdiler. 1950'li ve 60'lı yıllardaki TV patlaması sırasında, o zamanlar liberal bir demokrat ve Sinema Oyuncuları Derneği başkanı olan geleceğin ABD başkanı Ronald Reagan, temel hakların güvence altına alınmasına yardımcı oldu.
Şimdilerde ise, eğlence sektöründeki pek çok kişiyi kapsayan orta sınıf yaşam, geriye kalmış haklarının da kısıtlanmaya çalışıldığı bir dönemden geçiyor, hiç olmamasındansa daha düşük artık haklar önererek gelen internet yayıncılığı tarafından baskılanıyor. Örneğin Netflix'in Stranger Things'i gibi popüler bir dizide yazarlık yapıyorsanız, TV programlarında yapılageldiği gibi işten elde edilen kârdan pay alamıyorsunuz. Ayrıca daha uzun saatler, daha düşük ücret ve daha az güvenceyle çalışmanız da bekleniyor.
İnternet sonsuz bir içerik akışına olanak tanıdığı için geçmişe kıyasla daha fazla iş yapılabileceği iddia edilebilir. Ancak içerik metalaştığından beri bu işin kalitesi genellikle daha düşük olmuştur. Amerika Yazarlar Birliği, ortalama bir yazar-yapımcı ücretinin son on yılda yüzde dört azaldığını belirtiyor.
Yapay zeka bu eğilimleri daha da güçlendirme potansiyeline sahip. Pek çok oyuncu sektöre sendika üyesi olarak (ve dolayısıyla sağlık ile diğer haklarını koruyarak) ve filmlerde figüran olarak başladı. Ancak dijitalleşme bu işlerin çoğunu ortadan kaldırıyor. Stüdyolar dijital görüntülerini yeni filmlerde tekrar tekrar kullanabilecek duruma geldiğinde ünlü oyuncuların bile gelirleri düşmeye başlayacak.
Onlar için geçerli olan, senaristler için de geçerli. Güney California Üniversitesi profesörü ve Silikon Vadisi'nin ekonomi ile toplum üzerindeki etkisini inceleyen (yakında çıkacak) "The End of Reality" kitabının yazarı eski yapımcı Jonathan Taplin, "Stüdyoların kendi ChatGPT versiyonlarını hayata geçirdiklerini düşünün” diyor; “örneğin sahip oldukları dijital görüntülerle yeni bir Marvel senaryosu ürettiklerini ve bu senaryoyu altı ay yerine üç hafta içinde çıkardıklarını, yazarlara 500 bin dolar yerine haftada 15 bin dolar ödediklerini görebiliriz."
Bu, örneğin bir Amazon çalışanının karşılaştığı sorunlarla kıyaslandığında aynı derecede ilgi duyulmayan bir mücadele gibi görünüyor olabilir. Ancak yapay zeka, fabrika veya çağrı merkezi işlerinden hukuk veya radyolojiye kadar her seviyedeki işi bozma potansiyeline sahip. Birçok profesyonel, algoritmalar tarafından daha iyi yapılabilecek yüksek ücretli ancak ezbere dayalı işleri yapmaya devam ediyor. Kaldı ki, maddi olmayan varlıkların giderek daha fazla yer bulduğu bu pastada gayri maddi varlık zengini şirketleri giderek daha az iş fırsatı sunmaya başladığında, bu fikri mülkiyet pastasının nasıl bölüşüleceği sorunu kaçınılmaz olarak büyüyüp her sektöre yayılacaktır.
Uzun lafı kısası, Hollywood'un bu mücadelesi pek yakında çevrenizdeki bir işyerine de sıçrayacak olan uzun soluklu bir dizinin fragmanına benziyor.
Rana Foroohar, Financial Times
Ukrayna işgalinde elde edilmeyen hedefler, Rus ordusu generallerinin bölünmesi ve Wagner isyanı... Putin rejiminin zayıflığı tartışılırken, Kremlin yeni hamleler peşinde: Daha fazla kişiyi asker olarak savaşa dahil etmek.
Küresel finans sermayesinin yayın organı Financial Times'da yapılan aşağıdaki analize göre Rusya'daki rejim ve savaş makinası daha geniş ölçekli bir savaşa hazırlanıyor. Ve üstelik elindeki son barutunu tüketmiş değil.
ABD, Rusya ve elbette Çin, yani emperyalist devletler arasındaki çelişkileri ele aldığı için bu çeviriyi yayınlıyoruz.
Putin ve Rusya'yı hafife alan yaklaşımların ötesinde, emperyalistler arasındaki çekişme ve savaşlar büyüme potansiyeli taşıyor ki bu tüm dünya işçileri ve halkları için büyük bir tehdittir.
Ayrıca Rus ve Batı emperyalizlerinin içinden yükselecek savaşa karşıtı mücadeleler olmadan gidişat hiç de iyi değil.
Duma'nın savunma komitesi başkanı Andrei Kartapolov, Rus parlamentosu yeni bir yasayı kabul etmek için acele ederken bu hafta yaptığı açıklamada, “bu büyük savaşın kokusunun şimdiden alınabileceğini” söyledi. Kremlin'in yüz binlerce askerini daha savaşa göndermesine olanak tanıyan yasa, üzücü bir gerçeği ortaya koyuyor: Vladimir Putin, Ukrayna'daki felaketle sonuçlanan savaşından bir çıkış yolu aramak bir yana, daha da büyük bir savaşa hazırlanıyor. Ukrayna'da ve Batı'da pek çok kişinin Rusya Devlet Başkanı'nın köşeye sıkıştığına inanmak istemesi anlaşılabilir bir durum. Ukrayna ordusu Ruslar tarafından işgal edilen toprakları yavaş yavaş yeniden ele geçiriyor ve düşman topraklarının derinliklerine, hatta Kremlin'in kendisine bile saldırabileceğini gösterdi. Rusya üzerindeki yaptırım baskısı giderek artıyor. Batı şimdilik Kiev'i desteklemekte birleşmiş durumda ve modern silah ve para akışı Ukrayna'nın savaş çabalarını sürdürüyor. Son olarak, Wagner'in paralı asker patronu Yevgeny Prigozhin tarafından sahnelenen isyan ve üst düzey Rus askeri komutanları arasındaki görünür çatışmalar Kremlin'in savaş makinesinin bozulacağına dair umutları arttırıyor.
Uzun bir savaşı göze alabileceğine inanan Kremlin için işler muhtemelen çok farklı görünüyor. Rus ekonomisinin bu yıl, çoğunlukla gece gündüz çalışan askeri fabrikalar sayesinde mütevazı bir büyüme kaydedeceği tahmin ediliyor. Savunma sanayii için gerekli mikroçipler gibi kritik bileşenler Çin'den ve diğer kaynaklardan geliyor. Yaptırımlara rağmen Kremlin'in savaş sandığı, geçen yıl baş döndürücü enerji karları ve ayrıca yeni müşteriler bulan ve ödemelerini çoğunlukla yuan üzerinden yapan Rus emtia ihracatçılarının uyum sağlama kabiliyeti sayesinde hala nakitle dolup taşıyor. Eğer bütçe üzerindeki baskılar daha da artarsa, Rusya Merkez Bankası rublenin değerini daha da düşürebilir ve böylece Rus elitlerini ve halkını baskı altında tutan ve büyük ölçüde Putin'in felaket rotasına uygun hareket eden askerlere, savunma sanayi çalışanlarına ve iç güvenlik güçlerine ödeme yapmak daha kolay hale gelebilir.
Savaşın kendisine gelince, Kremlin Ukrayna'nın karşı saldırısından hala rahatsız görünmüyor. Kiev daha fazla ilerleme kaydetse bile Kremlin bunları geçici olarak geçiştirebilir. Putin, potansiyel olarak harekete geçirilebilecek Rus insan gücünün Ukrayna'nınkinden üç ila dört kat daha fazla olduğu gerçeğine güveniyor ve tek acil görev, bu kaynaktan istediği zaman yararlanabilmek: çok daha fazla adamı harekete geçirmek, silahlandırmak, eğitmek ve savaşa göndermek. Kremlin'in bir başka resmi seferberlikten kaçınmasına yardımcı olması gereken yeni yasanın amacı da tam olarak budur. Şu andan itibaren hükümet gerekli gördüğü sayıda erkeğe sessizce askere alma tebligatı gönderebilir. Zorunlu hizmet için üst yaş sınırı 27'den 30'a çıkarılacak ve gelecekte tekrar yükseltilebilecek. Bir elektronik askere alma bildirimi yayınlandığında, Rusya'nın geçen sonbaharda tanık olduğu gibi askerlik çağındaki erkeklerin kitlesel bir göçünü önlemek için Rusya'nın sınırları derhal alıcıya kapatılacaktır. Askere gitmeyi reddedenlere verilen cezalar da arttırıldı. Bu hamleler, silah üretimini genişletmeye yönelik devasa devlet yatırımlarıyla birleştiğinde Putin'in daha büyük ve daha donanımlı bir ordu kurmasına yardımcı olacaktır.
Buna paralel bir taktik de Ukrayna ekonomisinin boğulmasıdır. Ukrayna bütçesinin Batılı müttefikleri tarafından sağlanan yaşam desteğine bağlı olduğunu bilen Kremlin, Kiev'i tüm gelir kaynaklarından mahrum bırakmak istiyor. Bu nedenle Moskova, Ukrayna'nın Karadeniz üzerinden tarım ihracatı yapmasını sağlayan tahıl anlaşmasından çekilmekle kalmadı, aynı zamanda anlaşmayı yeniden canlandırma olasılığını ortadan kaldırmak için Ukrayna limanlarına karşı büyük hava saldırıları başlattı. Rusya'nın sivil altyapıya yönelik hava saldırılarının temelinde de aynı mantık yatıyor: Bu saldırılar Ukrayna şehirlerini yaşanmaz hale getirmeyi ve yeniden inşa çabalarını engellemeyi amaçlıyor. Kremlin, Rus ordusunun hızla yeniden inşa edilmesinin ve Ukrayna ekonomisi ile silahlı kuvvetlerinin kademeli olarak çökertilmesinin, Batı'nın hayal kırıklığının artmasına ve Kiev'e verilen maddi desteğin azalmasına yol açacağını umuyor. Bu süreci hızlandırmak ve Batı'nın iradesini kırmak için Moskova, çatışmanın Belarus üzerinden NATO topraklarına doğru genişletilmesi de dahil olmak üzere, orada bulunan Wagner paralı askerlerinin yardımıyla tırmanma tehditlerini kullanıyor. Putin pek çok ölümcül hata yaptı. Ancak yönetimde olduğu sürece, Moskova halen sahip olduğu muazzam kaynakları Ukrayna'yı yok etme ve kendisine tabi kılma saplantısını gerçekleştirmeye adayacaktır.
Rus antikapitalist entelektüel Boris Kagarlitski, Ukrayna'da savaşa karşı çıktığı için tutuklandı. Uluslararası sosyalistler, Kagarlitski'nin serbest bırakılması için imza kampanyası başlattı.
Tutuklamanın Rusya'daki tüm savaş karşıtlarına dönük bir müdahalenin parçası olduğunu söyleyen Alex Callincos'un change.org'da açtığı imza kampanyasının metni:
"Saygın Rus antikapitalist entelektüel ve savaş karşıtı aktivist Boris Kagarlitski'nin 'terörizmi meşrulaştırma' suçlamasıyla gözaltına alınmasını protesto ediyoruz. Kagarlitski'nin duruşması, etkili siyasi protestoları engellemek amacıyla kuzeydeki uzak bir kasaba olan Syktyvkar'da yapılacak. Dr. Kagarlitski Sovyet döneminin sonlarında sol görüşlü bir muhalifti ve 1982 yılında 'Sovyet karşıtı faaliyetler' nedeniyle tutuklandı. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra, üretken yazıları onu Rusya'nın en tanınmış eleştirel Marksisti haline getirdi. Çok sayıda Rus akademik kurumunda ders vermiş, Küreselleşme Çalışmaları ve Toplumsal Hareketler Enstitüsü'nü yönetmiş ve Ulusötesi Enstitüsü'nün ortaklarındandır. Dr. Kagarlitski'nin tutuklanması, savaş karşıtı sola karşı daha genel bir müdahalenin parçası olarak, Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline karşı çıkmasına verilen bir yanıttır. Haziran ayında Rus hükümeti kendisini 'yabancı ajan' ilan etti. Bu çok saçma. Dr. Kagarlitski Batı'nın Afganistan ve Irak'taki emperyalist maceralarının açık bir eleştirmeni ve neoliberal küreselleşme karşıtı hareketin önde gelen isimlerinden biriydi. Rusya Federasyonu yetkililerini vatandaşlarının ifade özgürlüğüne ve protesto hakkına saygı göstermeye ve Boris Kagarlitski ile diğer tüm savaş karşıtı tutukluları derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakmaya çağırıyoruz."
Siz de imza verip, uluslararası dayanışmaya katılabilirsiniz. İmza vermek için tıklayın.
Batı Afrika'da Nijer'de gerçekleşen darbe, Batı emperyalizminee büyük bir darbedir. BBC'nin "güvenlik muhabiri" Frank Gardner -İngiliz devletinin düşünceleri konusunda her zaman güvenilir bir rehber olmuştur- "Batı'nın bölgedeki etkisi kurak mevsimde bir su havuzu gibi daralıyor" dedi.
Devlet Başkanı Mohamed Bazoum, Çarşamba günü ordunun büyük bölümünün desteklediği bir darbeyle kendi başkanlık muhafızları tarafından gözaltına alındı. Ertesi gün Nijer'in başkenti Niamey'de toplanan yüzlerce kişi Rus bayrakları salladı.
Abdourahmane Tchiani, Bazoum'un konutuna barikat kurarak ve istifasını talep ederek isyana öncülük etti.
Tchiani Cuma günü televizyonda kısa bir süre görünerek ülkeyi ele geçirdiğini söyledi.
Rusya'nın Wagner Grubu'nun başkanı Yevgeny Prigojin darbeyi memnuniyetle karşıladı ve yeni liderlere kendi paralı asker grubunun hizmetlerini teklif etti.
Şimdi görevden alınan Bazum, tomar tomar para karşılığında Batılı askeri güçlerin ülke içinde faaliyet göstermesine büyük bir hevesle izin vermişti. Ayrıca Avrupa Birliği'ne (AB) mültecilerin Avrupa'ya ulaşma yolundaki geçişlerini zorlaştıracağına dair söz vermişti.
Afrika ve dünyanın dört bir yanındaki diktatörlükleri destekleyen İngiliz hükümeti bu hafta yaptığı açıklamada "kabul edilemez olayların sona ermesini ve Nijer'in demokratik yollarla seçilmiş kurumlarının tam ve hızlı bir şekilde restore edilmesini" istediğini belirtti.
Nijer geçen yıl Birleşmiş Milletler'de Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini kınayan bir karar tasarısını desteklerken pek çok Afrika ülkesi desteklememişti.
Fransa'nın Niamey'de büyük bir üssü var ve Almanya da Nijer askerlerini eğitiyor. ABD'nin biri çöl kenti Agadez yakınlarında olmak üzere iki insansız hava aracı üssü ve ülkede 1.100 askeri bulunuyor.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Bazoum'a hala "kararlı desteğini" sunuyor ve onu tutuklayanları "yüz milyonlarca dolarlık yardımın" risk altında olduğu konusunda uyarıyor. Ancak bu boşa kürek çekmektir. Bazoum'un görevine iade edilmesi pek olası görünmüyor.
Şubat ayında AB, darbeye destek veren aynı ordudan birliklerin eğitimini desteklemek üzere bir "askeri ortaklık misyonu" başlattı ve Mart ayında bu misyona 35 milyon Sterlin sağlamayı kabul etti.
Batı, Nijer'i bölgedeki nüfuzunu arttırmak ve Rusya ile Çin'i dışarıda tutmak için kullanmak istiyordu. Nijer, nükleer enerjinin önemli bir bileşeni olan dünya uranyumunun yaklaşık %5'ini üretiyor ancak bunun tamamını, elektriğinin %70'ini nükleer kaynaklardan elde eden Fransa'ya ihraç ediyor.
AB'nin baş diplomatı Josep Borrell, Bazoum'la -ve muhtemelen bazı isyancılarla- sadece 23 gün önce görüştü.
Bu gezi sırasında Borrell Nijer'i "bir istikrar cenneti" olarak selamladı. Borrell, "Nijer hem siyasi hem de güvenlik açısından sağlam ve güvenilir bir ortak," dedi. "Başkan Bazoum'u tüm gücümüzle destekliyoruz."
Financial Times gazetesinin haberine göre, "Ne yazık ki Borrell için ayaklanmacı özel kuvvetlerin başka planları vardı."
Nijer'deki kargaşa, komşu Mali ve Burkina Faso'da 2021 ve 2022 yıllarında yaşanan ve Sahra Çölü çevresindeki bölgede Batı etkisini zayıflatan darbelerin ardından geldi.
Mali'de 2021 darbesinin ardından yeni rejim Fransız askerlerini sınır dışı etti ve Wagner ajanlarıyla bir sözleşme imzaladı.
Burkina Faso Cumhurbaşkanı İbrahim Traore, Cuma günü düzenlenen Rusya-Afrika Zirvesi'nin bir oturumunda yaptığı konuşmada şunları söyledi: "Afrika ülkeleri on yıllar boyunca modern kölelik biçimi olarak adlandırılabilecek barbarca ve acımasız bir sömürgecilik ve emperyalizm biçiminden mustarip oldu.
"Ancak özgürlüğü için savaşmayan bir köle hiçbir hoşgörüye layık değildir. Afrika devlet başkanları emperyalistlerin elindeki kuklalar gibi davranmamalıdır."
Ancak Putin'in emperyalizmi ya da Wagner, Batı müdahalesine olumlu bir alternatif sunmuyor.
Nijer dünyanın en yoksul ülkelerinden biri.
Ve 14.8 yaş ortalamasıyla dünyanın en genç nüfusuna sahip.
Emperyalizm ve kapitalizm Nijer halkına yoksulluk, baskı ve iklim kaosundan başka bir şey sunmuyor. Bu ay Nijer şiddetli bir sıcak hava dalgasının pençesindeydi.
Bilim insanları Nijer'deki sıcaklıkların dünyanın geri kalanına göre bir buçuk kat daha hızlı arttığını söylüyor.
Büyük güçlerin hiçbiri -ya da Nijer'deki kan davalı askeri gruplar- sıradan insanlarla ilgilenmiyor.