Sağlıkta uzun bir süredir işler iyi gitmiyordu. Pandemi öncesinde de var olan eksik personel, fazla mesai, yapılan işin niteliğine göre oldukça düşük bir ücret, üstelik bu düşük ücretin tamamının emekliliğe yansımaması sebebiyle daha da düşük bir emekli aylığı, bu kadar tehlikeli bir iş yapılmasına rağmen yıpranma payının olmaması, hizmetin kalitesinin çalışanların taleplerine rağmen düşük olması ve tüm bunların yanı sıra sağlık personeline karşı sürekli bir kara propaganda yapılması ve buna paralel olarak şiddete maruz kalma gibi meseleler pandemiyle birlikte ya daha da ağırlaştı ya da aynen devam etti.
Salgında ön cephede
Pandeminin olumsuz koşulları yeni sorunlar da ekledi. Pandeminin ön cephesinde yetersiz malzemeyle savaşa sürülen sağlık çalışanları ilk bir yılda ağır kayıplar verdiler. Ailelerinden ayrı kalma, çocuklarına bakıcı bulamama gibi sorunlar hep göz ardı edildi.
Tüm bu süreçte çok az sayıda sağlık personeline pandemi parası verilirken risklere hemen tüm sağlık personeli maruz kaldı. Üstelik yoğun çalışma daha da yoğunlaştı. Koşulların kötü olmasıyla emekli olmalar, istifalar, yurt dışında iş aramalar arttı. Bu geride kalanların iş yükünü, mesleki tatminsizliği, yorgunluğu, hasta memnuniyetsizliğini, şiddeti daha da arttırdı.
Alkışlayıp arkalarını döndüler
Salgının en başında alkışlanan sağlık çalışanları daha sonra kendi kaderlerine terk edildi.
Birkaç ay önce doktor dışı sağlık çalışanlarının ücretlerinde bir düzeltme yapıldı. Ancak bu düzeltme döner sermaye üzerinden yapıldığı için esas olarak doktorların havuzunu ve ek ödemesini de azaltıyordu. Üstelik doktor dışı sağlık personelinde de çok fazla bir düzelmeye de yaramamıştı. Birkaç hafta öncesinde de doktorlara 2500 – 5000 lira arasında bir iyileştirme yapılacağı söylendi ve torba yasa içinde sunulması mecliste kabul edildi. Ancak burada da önemli bir tuzak vardı. Esas olarak iyileştirme miktarları tam da açıklandığı gibi değildi. Ek ödeme olarak verilen miktarlar döner sermayeden değil bütçeden karşılanacaktı. Bu da esas olarak çok az sayıda doktorun açıklanan miktarlarda zam alması anlamına geliyorken birçoğunda anlamlı bir fark yaratmıyordu. Çalışırken anlamlı olmamakla beraber emekliliğe bu farkın yansıyacak olması iyi bir gelişmeydi ancak toplumda yaratılan yanılsama tüm çalışan doktorlara da bu iyileştirmenin yansıyacağıydı.
Sağlık çalışanlarını bölmeye çalışıyorlar
Bu durum hemen doktor dışı sağlık personelin de müthiş bir öfke yarattı. Sağlık hizmetinin bir ekip işi olmasına rağmen ekibin büyük çoğunluğu görmezden gelinmişti Çok uzun zamandır yoğun bir tempoda çalışmak zorunda bırakılmış olanların bu öfkesi anında bir eylemliliğe dönüştü.
Çok uzun zamandır görmediğimiz bir hareketlilik oldu. Sağlık iş kolunda örgütlü çok sayıda sendika, dernek, oda basın açıklamaları, mitingler ve iş bırakma örgütlediler. Öyle ki iktidarın her zaman destekçisi olan Memur Sen konfederasyonuna bağlı Sağlık Sen bile iş bırakma çağrısı yapmak zorunda kaldı.
Hükümet ilk anda bir açıklamayla doktor dışı sağlık personeline de bir miktar iyileştirme yapacağını açıklamak zorunda kaldı. Daha sonra ayın 22’sinde yapılacak olan bütçe görüşmelerinde tüm sağlık personeline yapılacak iyileştirmelerin tekrar ele alınacağı söylendi. Bunun üzerine sendikalar çeşitli eylemlilikler örgütlemeye başlamışlardı. KESK 18-19 Aralık tarihlerinde bölge mitingleri düzenleyeceğini açıkladı. Ancak birkaç gün önce hükümet doktorlara ek zam talebinin torba yasadan çıkarıldığını açıkladı. Bu ise öfkenin katlanarak artmasına sebep oldu. Her ne kadar hükümetin bu taktikleri doktorlar ile diğer sağlık personelinin arasında bir gerilime sebep olsa da hızla birlikte eylem kararları alınmaya başladı. Ve KESK, Genel Sağlık İş, Dev Sağlık İş, TTB gibi sendika ve meslek odaları 15 Aralık günü grev kararı aldılar. Bu kararı sağlık alanında örgütlü diğer sendikalar, meslek odaları ve dernekleri de destekleyeceklerini açıkladılar.
Öfkeyi birleştirmeliyiz
Gelinen noktada müthiş bir öfke var. Çalışanların örgütleri bu öfkeyi ister istemez birleşik bir şekilde örgütlemek zorunda kaldılar. Olağan koşullarda birbirleri ile rakip gibi davranan bu yapılar aynı gün iş bırakma çağrısı yapıyorlar. Bu önemli bir gelişme. Mücadele azmi tüm ayrılıkları silikleştirirken çalışanların ortak taleplerinin etrafında birlik rüzgarını estirmeye başladı. Bu mücadelenin kazanıncaya kadar grev söylemi etrafında şekillenmesi birliğin de daha kalıcı hale gelmesinde önemli. TTB’nin 15’indeki grevin uyarı niteliğinde olduğunu ve hükümet taleplerini karşılamazsa devam edeceklerini açıklaması da bu kararlılığın olduğunu ortaya koyuyor.
Bu mücadelenin kazanmasının yolu birliğin korunmasından ve kararlılığından geçiyor.
Mücadelenin talepleri sadece ücret artışı ile sınırlı değil, sağlık alanına ilişkin hakları da kapsıyor.
Şimdi, nasıl sağlıkçılar bir ekip halinde hastalıklarla mücadele ediyorlarsa, bu ekibin bu mücadeleyi de kazanmaya muktedir olduğunu gösterme zamanı.
Birçok ilde, acil servis dışında sağlık hizmetleri durdu. 39 ayrı branşta çalışan sağlıkçılar birleşerek greve çıktı ve insanca yaşayacak bir ücret için protesto eylemleri yaptı.
Ankara, İstanbul, İzmir, Siirt, Şırnak, Kocaeli, Hatay, Adıyaman, Aydın, Adana, Eskişehir, Batman, Antalya, Adana, Balıkesir, Urfa, Burdur, Giresun, Bursa, Çanakkale, Trabzon, Samsun, Muğla, Mersin, Osmaniye, Diyarbakır, Tekirdağ, Edirne ve Kars'taki devlet hastanelerinde gerçek bir grev yaşandı.
TTB'nin sosyal medya hesabındaki paylaşımlarda hastaneler önünde basın açıklamaları yapıldığı görülüyor. Hastanelerin içinde çekilen fotoğraflar ise sağlık hizmetlerinin tamamen durduğunu gösteriyor.
Hekimler, hasta ve hasta yakınlarıyla konuşarak greve destek vermelerini istiyor.
İstanbul'da birçok hastanede iş bırakan sağlık meslek emek örgütleri, Çapa (İstanbul Tıp Fakültesi önünde büyük bir miting yaptı.
Kazanana kadar mücadele
Çapa'daki eyleme katılan Marksist.org yazarı ve Antikapitalist Çalışanlar aktivisti Çağla Oflas'ın izlenimleri:
"Konuştuğumuz sağlık çalışanları grevin genel olarak başarılı oldugunu anlattı. Aile hekimleri de iş bıraktı ve merkezi eyleme katıldı. Poliklinikler büyük oranda boşaltıldı. Asistan hekimlerin katılımı yoğundu. Sık sık "Asistan hekim köle degildir" sloganı atıldı. Herkeste "artık yeter" havası vardı. Türk-İş'e baglı Saglik-İş da greve katıldı. Ayrıca Eczacı Odası eylemdeydi. Yürüyüş de kalabalıktı. "Yaşamak yasatmak istiyoruz", "Kurtuluş yok tek başına Ya hep beraber Ya hiç birimiz", "Birleşe birleşe kazanacağız", "İnsanca yaşamak istiyoruz", "Çalışırken ölmek istemiyoruz" ve bir kaç kez de genel grev genel direniş sloganları atıldı. Basın açıklamasında yapılan konuşmalarda da kazanana kadar eylemlere devam edilecegi vurgusu yapıldı"
İzmir'deki Tepecik Devlet Hastanesi, coşkulu bir grev sahne oldu. Bozyaka polikliniklerin önünde hastalar ve sağlıkçılar alkışlarla eyleme çıktı. İl genelinde bütün hastanelerde hizmet üretimi durdu.
Ne olmuştu?
Sağlıkçıların özlük haklarına ilişkin yasa teklifinin AKP ve MHP tarafından geri çekilmesi üzerine Türk Tabipleri Birliği, grev kararı almıştı. SES ve birçok sendika ile dernek bu karara katıldı.
Bir önceki uyarı grevi 6 Aralık'ta yapılmıştı. 15 Aralık grevine işyerlerinde katılım yüksek oldu. TTB, bir günlük grevin uyarı niteliği taşıdığını, hükümet ayrımsız tüm sağlık çalışanlarına ek zam getirene kadar mücadeleye devam edeceklerini vurguluyor.
DİSK'in çağrısıyla İstanbul Kartal'da yapılan mitingde öne çıkan talep, asgari ücretin en az 5200 TL olması.
Kara Salı'nın yarattığı zam dalgası ve sürmekte olan asgari ücret pazarlıkları üzerine yapılan mitinge katılım yüksek oldu.
Maltepe sahil yolunda toplanan DİSK bağlı sendikalar, siyasi parti ve platformlar, sloganlarla miting alanına yürüdü.
“Biz çalışıyoruz, biz üretiyoruz, Türkiye büyüyorsa hakkımızı istiyoruz”, “Vergide, gelirde adalet” pankartlarının açıldığı mitingde “Gelirde adalet, vergide adalet”, “Asgari değil, insanca yaşam”, “Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek”, “Sefalet ücreti istemiyoruz”, “Sefalete teslim olmayacağız” sloganları atıldı.
İlkay Akkaya konseri ile başlayan mitingte konuşan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Arzu Çerkezoğlu, "Bu adaletsiz sistemi değiştirmek boynumuzun borcudur. Türkiye'deki en büyük adaletsizlik de asgari ücrettir. Buradan hep birlikte söyleyelim; işçi sınıfının asgari ücretle ilgili kırmızı çizgisi en az 5 bin 200 TL'dir." dedi.
Eli bıçaklı, satırlı ülkücü faşistler, Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü'nde öğrencilere saldırıyor ve eğitimi aksatıyor.
Eğitim Sen Ankara 5 No.lu Üniversiteler Şubesi Cebeci İşyeri Temsilciği'nin açıklaması:
Antikapitalist Çalışanlar, 46 gündür grev yapan Bakırköy Belediyesi işçilerini ziyaret etti. Bakırköy Belediyesi’nde kimi masa başında, kimisi sokakta hizmet veren 294 işçi grevde.
Grevdeki işçilerin bir kısmı sokakları temizliyor, çöpleri topluyor, ağaçları sulayıp buduyor. Bir kısmı Bakırköy belediyesine ait kreşlerdeki öğrencilerin öğretmenleri, bir kısmı Bakırköy Tiyatrosu’nda yer gösteren, gişede bilet satan, sahnede oynayan işçiler. Ayrıca, aş evlerinde yemek yapıp, insanlara yemek dağıtan, tıp merkezinde sağlık hizmetleri veren sağlık çalışanları da grev yapan işçiler arasında.
Kazanana kadar grev
İşçiler iki yıldır zam almadan çalıştıklarını, Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu’nun sıfır zam teklifini kabul etmediklerini söylüyor. 2020-21’i kapsayan Toplu İş Sözleşmesinin imzalanmasını, insanca yaşayacak bir ücret ve Tiyatro Müdürlüğü’nde sözleşmeli çalışan işçilerin iş güvencesinin sağlanmasını istiyorlar. Kazanana kadar Bakırköy Belediyesi önünde açtıkları grev çadırında mücadeleye devam edeceklerini söylüyorlar.
İşçiler 25 Ekim’de başlattıkları grevi umut ve direnişle sürdürüyorlar. Havaların soğumasına rağmen çok sayıda işçi Bakırköy Belediye binasının önündeki grev çadırından ayrılmıyorlar. Grev alanı adeta bir düğün evi gibi; işçilerin morali yüksek; sloganlar, halaylar ve şarkılarla mücadele devam ediyor. Grev yapan işçiler halktan da büyük destek görüyor. Ayrıca siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve diğer sendikalar da sık sık grev çadırını ziyaret ediyor. Belediye İş Sendikası üyeleri 16 Aralık Perşembe günü 81 ilden, 81 otobüs ile grevi ziyarete gelecek ve grev çadırının önünde bir basın açıklaması düzenlenecek.
Gerçekler ortada: İşçiler geçinemiyor
Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu, işçilerin taleplerini karşılamak yerine süreci algıyla yönetmeye çalışıyor. Grevdeki işçilerin bir kısmı kadrolu bir kısmı ise sözleşmeli olarak çalışıyor. Sözleşmeli işçilerin ücret aralığı 3800 ila 4200 TL arası değişirken, kadrolu işçiler ortalama 5000 – 6000 TL arası maaş alıyorlar. Diğer belediye işçilerine kıyasla bu rakamlar son derece düşük. Ama kamuoyunda kadrolu işçilerin 10-15 bin lira, sözleşmelilerin ise 6, 7 bin lira kazandığına ilişkin doğru olmayan haberler yaygınlaştırılıyor. Konuştuğumuz sözleşmeli bir işçi “6-7 bin lira ücret alsam niye grev yapayım?” diyor. Kaldı ki, ekonomik kriz tüm işçileri yoksullaştırıyor. Türk İş’in Eylül ayında açıkladığı yoksulluk rakamı 10 bin liraydı. Ve belediyenin kamuoyunda yaratmak istediği “bu işçiler çok para kazanıyor” algısı aslında yoksulluk sınırının altında kalan bir rakam.
Tüm işçilere sendika hakkı
Bakırköy Belediyesi’nde 1600 işçi çalışıyor, bunun sadece 360’ı Belediye-İş üyesi ve kadrolu. Belediye-İş üyesi olmayan taşeron işçilerin toplu sözleşme hakkı henüz tanınmış değil. İşçilerin örgütsel birliği olmadığı, çalışanların sadece beşte biri kadrolu ve sendika üyesi olduğu için çalışanlar taleplerini toplu halde ifade edemiyorlar.
Bakırköy Tiyatrosu kapılı, oyuncuları grevde
Grevdeki işçiler arasında çok sayıda Bakırköy Belediye Tiyatroları çalışanları var. Bakırköy Belediyesi tiyatrolarının kalitesi ile hep övüne gelmiştir. İstanbul’un sanat-tiyatro merkezi olarak gösterilen Bakırköy’de tiyatrolar 46 gündür açılamıyor. Tiyatro çalışanlarının emeklerine saygı duyulmuyor. Bakırköy Tiyatrosu’nda çalışan bir işçi : Her şeyi geçtim; toplu iş sözleşmesini , alamadığımız zammı, iş güvencemiz, işten çıkarılan arkadışlarımızı da geçtik. Kapalı bir tiyatro var, İstanbul’da oyuncuları grevde olan bir tiyatro var” diyor. Bakırköy Tiyatrosunda çalışan işçiler pandemi döneminde tiyatronun kapandığını ama başka birimlerde çalışmaya devam ettiklerini anlatıyor. Ama buna rağmen belediyenin “tiyatronun kapalı olmasına rağmen ücretleri vermeye devam ettiği” gibi bir algı yarattığından şikayet ediyor. Oysa kapanmalar keyfiyetten dolayı yapılmıyordu ve tüm tiyatrolar pandemi boyunca kapalı kaldı. Ama “normalleşme” süreciyle birlikte şehir tiyatroları, devlet tiyatroları açılmaya başladı. Bakırköy Tiyatrosu’da açılmaya hazırdı ama grev başlayınca oyunlar oynanmadı.
Hizmetler aksıyor
Bakırköy Belediyesi bünyesinde verilen kreş hizmetleri de grev nedeniyle aksamakta. Grev yapan işçiler arasında kreş çalışanları var. Onların işi şimdi grevde olmayan işçilerin omuzuna binmiş durumda.
Belediye işçileri Bakırköy’de beş yıl önce sadece beş gün süren bir grev yapmış ve taleplerini kısa sürede kazanmışlar. Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu’nun bu kadar zamandır işçilere olumlu bir yanıt vermemesine işçiler çok tepki gösteriyorlar.
Patronların örgütü TİSK, yeni yılda asgari ücretin 3100 TL olmasını istiyor. Bu açgözlülük, insanca yaşayacak ücret isteyenler tarafından öfkeyle karşılandı.
Asgari ücret pazarlıklarının 3. turu, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ev sahipliğinde yapıldı.
İşçi ve patron tarafı, zam için baz alınacak enflasyon oranında anlaşamadı.
TİSK, verileri çarpıtıp düşük tutmak suçlanan TÜİK rakamı yüzde 21'in baz alınmasını isterken, Türk-İş gerçek enflasyonun yüzde 50'nin üzerinde olduğunu söyledi.
Zam oranı hakkında anlaşamayan taraflar, kendi asgari ücret (net) taleplerini açıkladı.
Türk-İş, 2022'de asgari ücretin 3900 TL olmasını talep etti.
TİSK ise utanmazca 3100 TL dedi.
Top şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan'da, iki tarafın orta yolunu bulacağını ima etmişti. Bu rakamların ikisi de milyonlarca işçinin talepleriyle - 4500/5200/6000 - uyuşmuyor.
Devlet desteği ve vergi konuları
Öte yandan çeşitli destek vergi indirimleri de konuşuluyor. Patronlar, istedikleri sefalet artışı karşılığında devlet desteğinin artırılmasını ve vergilerin indirilmesini istiyor.
İşçilerin talebi olan en düşük ücret olarak belirlenen asgari ücretten verginin kaldırılması.
Son toplantıda Türk-İş ile TİSK arasında bu konuda üç mutabakata varıldı:
"- Türk-İş ve TİSK olarak SGK işçi primlerinin 5 puan olarak revize edilmesi. Yüzde 14'ün yüzde 9 olarak düzenlenmesi. 5 puanlık işveren desteğinin işçilere de sağlanması konusunda mutabakata vardık.
- İkinci mutabakatımız, özellikle birinci vergi diliminin yıllık brüt asgari ücret miktarına çekilmesi.
-Diğer mutabakat ise 5 yıldır uygulanan asgari ücret işveren desteğinin toplu iş sözleşmeli yerlerde yüzde 6 olarak uygulanması toplu sözleşme olmayan yerlerde yüzde 3 olarak uygulanması mutabakatına vardık.''
Sefalet zammı kapıda
Patronlar uzatmadan bu işin bitmesini istiyor. İktidar da öyle. Kalan kısa sürede sendikalar taleplerini ne ölçüde savunacak? Asıl belirleyici olan bu. Fakat en büyük işçi konfederasyonu Türk-İş herhangi bir eylem hazırlığında değil. DİSK ise bu Pazar Kartal'da yapacağı mitingle asgari ücret 5200 talebini bir kez duyuracak.
DİSK'in çağrısı:
"Emek ucuzlasın, memleketin taşı toprağı ucuzlasın” tezgahını bozmak için
Kara kışı işçi baharına çevirmek için
Asgari ücretin en az net 5200 TL olması için
12 Aralık Pazar günü İstanbul Kartal Meydanında buluşuyoruz
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın sosyal medya hesabından, 3600 ek gösterge ile ilgili asgari ücret belli olduktan sonra bir komisyon toplanması konusunda hükümetle mutabık kaldıklarını açıkladı. Yalçın ayrıca, “Sosyal koruma anlayışı ile kapsayıcı bir ek protokol ile kamu görevlilerinin alım gücündeki düşmeyi telafi etme amaçlı, Ocak maaşlarına yetişecek şekilde düzenleme için yeniden bir araya gelme kararı aldık” dedi.
Memurlar ise sosyal medya üzerinden Ali Yalçın’a tepki gösterdi. Daha önce yüzde 21 ile masaya oturup yüzde 4’e imza atamasını hatırlattılar ve şunları söylediler:
“Ali Yalçın'ı kimse ciddiye almıyordur. Toplu sözleşme öncesi istediği zam oranları ve sözleşme sonrasında aldığı zammı açıklarken gördük neyin ne olduğunu. Memurları temsil etmeyen bir başkan. Muhtemelen bir sonraki seçimlerde nereden milletvekili olacağını düşünmeye başlamıştır!”
“Daha bir kaç ay önce %5+7 zamla övünüp duran bu kişi, şimdi ek protokolle zam istiyor. Yıllardır TÜİK'in açıkladığı yumuşatılmış enflasyonun dahi altında zam alan, asgari ücretle memur maaşlarının eşitlenmesine göz yuman sizsiniz. Hükümet asgari ücrete yüksek oranda zam hazırlığında olunca göstermelik hareketler bunlar. Bir vekilliğe ya da üç beş kuruş sendika tazminatına memurların haklarını peşkeş çekiyorsunuz.”
“3 ay önce 5000 TL maaş alan memur 500 euro maaş alıyordu. Şimdi 322 euro. 178 euro cepten uçmuş gitmiş. Gerçi euro ile maaş almıyoruz ama aldıklarımız eurodan daha fazla değer kazanıyor. Memurun alım gücü gittikçe azalıyor. Bu sorun da giderilmeyecek, üç beş grup memura biraz zam verip geçiştirecekler. Nasıl olsa millet anlamıyor. 3600 diye sayıklıyorlar, halk ta 3600 TL veriyorlar zannediyor. İşte yüzde 30-35 diyorlar, iki yılda vereceklerini sanki Ocak’ta verecekmiş gibi anlatıyorlar.”
“Bugün Eğitim Bir Sen'den istifa ettim. Memuru enflasyona ezdiren malum sendikadan istifa etmeye çağırıyorum tüm memurları.”
'Sağlık Ekip İşidir!' diyerek 6 Aralık günü ülke genelinde greve çıkan sağlık meslek örgütleri, dernekleri ve sendikaları, insanca bir ücret için mücadeleye devam etme kararlığında.
7 Aralık akşamı Türk Tabipleri Birliği'nin çağrısıyla yapılan toplantıya, Türk Dişhekimleri Birliği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (KESK), Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası (DİSK), Türk Hemşireler Derneği, Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği, Türk Psikologlar Derneği, Türk Sağlık-Sen (Kamu-Sen), Genel Sağlık-İş (Birleşik Kamu-İş), Ebeler Derneği, Hemşireler Derneği, Hemşireler ve Tüm Sağlık Profesyonelleri Sendikası temsilcileri katıldı.
6 Aralık grevinde oluşan birlik daha da genişlerken, sağlıkçı örgütleri ortak eylem ve mücadeleyi sürdürmekten yana. Toplantıda buna dair önerilerin tartışıldı ve yakın duyurulabilir.
Çağrı
Toplantıya çağrı bir dizi sağlıkçı örgütü şunları söylüyor:
"Sağlık işkolunda hastane ve sağlık kurumlarında; klinik, poliklinik, acil servis, yoğun bakım, ameliyathane, aile ve toplum sağlığı merkezleri, sosyal servisler, filyasyon, aşı merkezlerinde hekim, diş hekimi, eczacı, hemşire, teknisyen, laborant, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, fizyoterapist, ergoterapist, sağlık işçisi hep birlikte toplum için sağlık hizmeti üretiyoruz. Barışçıl bir ortam, meslekler arası uyum çalışma hayatı için vazgeçilmezdir.
Sağlık ekip işidir!
Bugün gelinen aşamada tüm sağlık çalışanları ağır çalışma koşulları, uzun nöbetler, eksik istihdam, sağlıkta şiddet, özlük haklarının aşındırılması ve yoksulluk sınırının da altında kalan düşük aylık gelir nedeniyle zor durumdadır. Hepsi birden “Geçinemiyoruz” demektedir.
Ödediğimiz yüklü vergiler yetmezmiş gibi 14 kalemde alınan katkı, katılım için ilave ücretler, aylar sonrasına verilen randevular, elektronik sıralar ile sağlık hizmeti hem erişilmez hem de pahalı hale gelmiştir. Artık halkımız için gerçek anlamda yeterli sağlık hizmeti verilememektedir. Sağlık sistemi çalışanı ve hastasına karşı yetmezlik içindedir.
Bu nedenle;
Sağlık çalışanlarının taleplerini karşılayacak, emekli maaşına da yansıyacak yeterli aylık gelir, çalışma koşullarının iyileştirilmesi amacıyla ivedilikle planlama yapılmalı ve yaşam pratiğine geçirilmelidir. Bir an önce TBMM’ye getirilecek düzenlemede unvan, kadro, derece, kıdem gözetilerek tüm sağlık çalışanı meslek grupları adına iyileştirme yapılmalıdır. Ek gösterge 3600, 7200; özel hizmet tazminatı oranlarında artış esas alınmalıdır.
Halkımız için toplumsal sağlık, koruyucu sağlık hizmetlerinin tekrar güçlendirilmelidir. Özel hastanelere, şehir hastanelerine aktarılacak kaynaklar kısılmalı, halkın gerçek anlamda parasız sağlık hizmeti alabilmesi için politika ve pratik oluşturulmalıdır.
Tüm bu haklı taleplerimizin Sağlık Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından dikkate alınması bir gerekliliktir. Biz aşağıda imzası bulunan sağlık emek meslek örgütleri işyerlerimizde meslektaşlarımızla sonuç alıncaya kadar etkinliklerimizi sürdüreceğiz."